75- Amelde Fıkhı Ekber Ders 75
AMELDE FIKH-I EKBER DERS 75
Ey kıymetli izleyenler! Yüce Rabb’imize hamd-ü senalar olsun, Namütenâhi habibine, Hz. Muhammed’e salât-ü selam olsun. Bitmez tükenmez hamd-ü senalar Rabb’imize olsun, habibine salât-ü selam olsun. O’nun ashaplarından Yüce Allah râzı olsun. İslam âlimlerine Allah çok rahmet eylesin. Ey Ümmet-i Muhammed! Bizden size selam, Esselamü Aleyküm. Dersimiz Amelde Fıkh-ı Ekber ekolünde devam etmektedir. Konumuz, ölünün kefen konusudur. Hepimiz öleceğiz, Rabb’imize döneceğiz, O’na hesap vereceğiz. Onun için Yüce İslam, Şanlı Kur’an, Şanlı Peygamber (A.S.V.) o yolun yolcusu Ehl-i Sünnet ve’l-cemaat âlimleri her konuda ne yapacağımızı ilmî delillerle ortaya koymuşlardır. Şimdi de bakalım kefenlenme konusunda, bunun hükmüne bakalım. Aynı zamanda kefen konusunda ne gibi bizi ilgilendiren durumlar varsa onlara bir bakalım. Ölüyü kefenlemek, Müslüman cemaatlere farz-ı kifayedir. İşte, bunun hükmünü görüyoruz. Bir Müslüman öldü; eğer onun yakınları, kimsesi yoksa onu Müslüman cemaatler kefenler ve farz-ı kifayedir. Ölüyü iki elbisesi içinde kefenleyin bu da gömlekten başka izâr ve lifâfedir. Ölünün geriye bıraktığı maldan tabii masraflar yapılır varsa malı. Ölünün borcundan ve vasiyetinden önce bunlar ödenir. Malı yoksa, o zaman Hanefi ekolüne göre koca, karısının kefen parasını ödemek zorundadır. Şafiîler de aynı kanaattedirler. Mâlikî ve Hambelilere göre koca, masraflarını karşılamak zorunda değildir. Tabii bu imkânlar dâhilinde olup olmama konularına istinat edilerek incelenmiştir. Bir de hüküm anlama meselesi vardır. Kadından faydalanma için farz kılınmışlardı demişler. Delili; geçimsizlik ve ayrılık durumunda nafakasının düşmesi, bunu delil göstermişler Mâlikîlerle, Hanbeliler. Esasında Hanefilerin görüşü esas görüş olur, Şafiîler de aynı görüştedir. Çünkü imkânı olan bir koca, karısının dünyada bütün geçimiyle ilgili her şeyiyle nasıl ilgileniyorsa ölümünde de ilgilenir.
Dakika 5:03
Hayat ile ölüm arasında bir ayrım yapmak makul değildir. Biri bulunmazsa Beytülmal’dan karşılanır -bu masrafları yapacak kimse yoksa- Beyt-ül Mal’dan karşılanır. Para yoksa, gücü yeten Müslüman bir cemaate ait olur. Artık o Müslüman, o cemaat tarafından kefenlenmeli, onun teçhiz ve defini yapılmalıdır. Şimdi helâl olan elbiselerden kefenlenir, erkek ipek elbise ile kefenlenmez. Kadın ise eğer başka yoksa kefenlenebilir, ipek elbiseye kadın konabilir. Ama bu israf olacağından dolayı başka kefen varsa yine de kadını da koymamak lazım ama kadın için bir sakınca yoktur. Erkekler ipek kullanamazlar yaşarken de ölmüş oldukları zaman da. Hanbelilere göre kefene sarmak vaciptir, ölü kefene sarılır. Mâlikî ve Hanefilere göre ise vasiyet etmemiş ise cuma ve bayramlarda giyilen elbiseler içinde kefenlenmesi menduptur. Kıymetliler, Sevgili Peygamberimiz’den gelen haberde: “Sizden biri Müslüman kardeşini kefenlediği zaman kefenini güzel yapsın.” buyurmaktadır Peygamberimiz. Hanbelilere göre kefeni güzel yapmak vaciptir. Diğer mezheplere göre ise müstehaptır. En az miktarı, bütün bedeni örtecek şekilde tek kat elbisedir. Şafiî ve Hanbelilere göre ihramlı hacının başı örtülmemelidir. Kefenin en çok miktarı yedi kattır. Erkekler için üç kat, kadınlar için beş kat olması en iyisidir. Yani vasati, orta yol budur. Yine Sevgili Peygamberimiz’den gelen haberde (A.S.V.): “Efendimiz beyaz, sahûli yeni bir kumaş içinde üç kat kefenlenmiştir. Bu elbisede gömlek ve sarık yoktu. O rahmet peygamberi (A.S.V.), bu üç kat kefenin içine sarılmıştır.” Fakihlerin bu meselede -şimdi- çeşitli görüşleri bulunmaktadır. Biz bunlara şöyle bir bakalım: Sahûli kelimesini merak edenler olmuştur. Bu, kumaş cinsinden bir cinstir. Aynı zamanda Yemen kumaşlarına denildiği gibi Yemen’de bir köyün adına da Sahûli denilmiştir. Kıymetliler, bu konuda Hanefi ekolünün yüksek âlimlerinin görüşlerine bir bakalım. Zarûret kefeni, kifayet kefeni, sünnet kefeni gibi kısımlara ayırmışlar. Erkeklerin en azı iki katlı olmasıdır.
Dakika 10:05
Sünnet olan kefen üç kattır. Kadınların kefenleri asgari üç kat, sünnet olanı beş kattır. Zarûret kefeni, en azı bedeni baştan aşağı örtecek kadar olanıdır. Mus’ab bin Umeyr şehit edilince tek bir kat kefene sarılarak gömüldü. Bu, zarûret kefenidir. Bir de kifayet kefeni, hayatta iken giydiği elbise kifayet edecek olan kefendir. İzâr tabir edilen, bir de lifâfe tabir edilen iki parça kefene ölü sarılır. Kadınlar için kifayet miktarı izâr, lifâfe ve başörtüsüdür. Bundan daha azı mekruhtur, bu da kifayet kefenidir. Ebûbekir-i Sıddık (R.A.) Hazretleri: “Beni namaz kılarken giydiğim bu iki elbisem ile kefenleyin, bu elbiseleri yıkayın. Zirâ bunlar kir ve toprak olacaklardır.” Ebûbekir böyle vasiyet etti. İzâr -biliyorsunuz- faklıdır. Baştan ayağa kadar olan kısmı kaplar, lifâfe de bunun gibidir. Kadının kefeninden ziyâde olarak yüzünü ve başını örten hümâ tabir edilen örtü bulunur. Sünnet kefeni erkekler için üç kat elbiseden ibarettir. O da izâr, kamîs, lifâfe. Yani bir de gömlek olduğu için üç kattır, normali budur. Sünnet kefeni budur işte. Kamîs, boynun dibinden ayaklara kadar yensiz, yakasız olan bir gömlektir bu. İzâr, kamîs, başörtüsü, göğüs örtüsü ve lifâfeden ibaret; kadınların sünnet olan kefeni budur ve beş kattır, kadınlarınki beş parçadan oluşur. İzâr, kamîs, başörtüsü, göğüs örtüsü ve lifâfe; kadınların normal kefeni budur. Bunlar hakkında delil: Şanlı Peygamber (A.S.V.) Efendimiz, üç kat elbise içinde kefenlenmişti. Vefatı esnasında üstünde olan gömleği bir Necran hüllesi -hülle de iki parça elbisedir-. Ölüye kamîs yani gömlek giydirmenin müstehap olduğu, Hanefilerle Mâlikîlerin delili, burada kendini göstermektedir. Kefenler içinde kamîs ile sarık yoktur Hz. Aişe’den gelen bir haberde. Fakat normal olarak başka haberlerle beraber burada bunları görmekteyiz; diğer delillerde Hanefilerde sarık sarmak mekruhtur.
Dakika 15:00
Hanefiler, sarığı âlimler ve eşraf için güzel görmüşlerdir, beş kata kadar arttırılabilir. Evet, kıymetliler. Bu kıymetli Hanefi ekolünün kıymetli âlimleri, diğerlerinde olduğu gibi delilleri iyice incelemişler ve hükümleri ortaya koymuşlardır. Sevgili Peygamberimiz’in kızı Ümmü Gülsüm’ün vefatında beş kat kefen bezine sarıldığına delâlet etmektedir. Bu da yine muhaddislerimiz tarafından rivayet edilmiştir. Erkeklerin ipek elbise, boyalı, zâferanlı elbiseler giymeleri mekruhtur. Başkası bulunmazsa o zaman bir sakınca yoktur, zaten kadınlar için bunlar caizdir. Kefenleme şekli: Kıymetliler, önce lifâfe yere serilir, üzerine izâr yayılır. Ölü kamîsa sarılır, izârın üstüne konur. İzâr da önce soluna sonra sağına getirilerek sarılır. Sağ taraf sol tarafın üstüne gelmiş olur, sonra da lifâfe sarılır. Önce kadın: Önce lifâfe yere serilir, sonra bunun üzerine izâr yayılır. Cenaze izâr üzerine koyulur ve kamîs yani kefen gömleği giydirilir. Saçları iki örgü edilerek kefen gömleğin üzerinden göğüs üzerine koyulur. Onun üzerine başörtülü yüzüyle beraber örtülür, üstüne de izâr sarılır. İzârın üzerinden de göğüs örtüsü bağlanır. Daha sonra da lifâfe sarılır, ayak üzerinden de bir bağ bağlanır. Mâlikî ekolünün âlimlerine göre de şöyle bir bakalım: Onlarda da kefenin azı bir kat, en çoğu yedi kattır. Vacip olan, avret yerini örtecek kadar olmasıdır. Gerisi sünnettir, fazlası menduptur. Kadınların bütün bedenlerinin örtülmesi ise farzdır. İzâr, kamîs, sarık, iki adet lifâfedir Mâlikîlerde. Kadınların iki lifâfe daha eklenerek, yedi kattır bunlarda. Kadınlarda hımâr yani başörtüsü kullanmak menduptur. Şimdi Şafiî mezhebin ekolüne bakalım: Asgari avret yerini örtecek tek bir parçadır. Tabii ki asgari bir kefen, en az budur. Erkeklerde göbek ile diz kapakları arası, kadınlarda eller ile yüz dışında bütün bedendir. Bütün bedeni örtecek kadar olmalıdır. İhramlı erkeğin başı ile ihramlı kadının yüzü müstesnadır. Erkeğin ipekten yapılmış zâferan ile boyanmış bir kefene sarılması, Şafiî âlimlerince haramdır.
Dakika 20:04
Kadınların bunlara sarılması ise kerahetle caizdir. Erkekler için eftâl olan, üç adet lifâfeden ibarettir. Kamîs ve sarığın olması caizdir -Şafiî ekolünden bahsediyoruz-. Kamîs, sarık ve üç lifâfe kadınlara izâr, kamîs, hımâr ve iki lifâfe fazlası mekruhtur. Lifâfe serilir, üzerine ikinci, üçüncü de onun üzerine serilir. Her bir lifâfe üzerine hanut ve kâfur konulur, ölü üzerine de hanut ve kâfur konur. Uylukları bağlanır, karnının menfezlerine pamuk konur. İşte, Şafiîlerin kefenleme konusundaki durumları. Kısaca keşif notları olarak veriyoruz. Her ekolden keşif notları olarak veriyoruz. Zaten teferruat isteyenler sorarlar, kaynaklara müracaat ederler. Kıymetliler, her ekolün kıymetli fıkıh eserleri bulunmaktadır ve delillere dayanmaktadır. Hanbeli ekolüne bakalım şimdi de: Farz olan -ister erkek ister kadın- bütün bedeni örtecek kadar olanıdır Hambelilerde. Şafiîlerin de dedikleri gibi üç kat beyaz elbise, kamîs ve sarık yoktur bunlarda. “Onu su ve sidr yaprağıyla yıkayın ve iki kat elbise içinde defnedin.” Hadis-i Şerifine istinat etmişlerdir Hanbeli ekolü. Üç kattan fazla olması mekruhtur demiş Hanbeliler. Su ve sidr ile yıkanır, koku sürülmez. Hanbelilerde başı, ayakları da örtülmez. Çocuk bir bez ile kefenlenir demiş Hanbeliler. Kadına kamîs, izâr, lifâfe, kına, başörtüsü ve uyluklarının bağlanması için bir bez parçası gereklidir demiş Hanbeliler. Şöyle bakıyoruz: “Şanlı Peygamber (A.S.V.), kendisine izâr gömlek, başörtüsü ve iki kat elbise vermiştir.” Bu, Ümmü Atiyye’den gelen haberdir. Peygamberimiz ona izâr, gömlek, başörtüsü ve iki kat elbise vermiştir. Bu, kadınlardaki kefen şekli. Şimdi Şafiîlerde olduğu gibi Hanbelilerde de durum ya aynıdır ya birbirine yakındır. Buhurlanır, hanut konulmaz. Secde yerlerine secde ile şereflendikleri için sadece oralara koku sürülür, koltuk altlarına ve göbeğe de sürülür. “Mis sürerdi” diye haber de bulunmaktadır. Yine, “Ölüyü lahde koyduğunuz zaman bağlarını çözün.” diye rivayet vardır.
Dakika 25:11
Bunu Esrem rivayet etmiştir. Erkek ve kadınların ipek, altın yahut gümüş işlemeli bezlerle kefenlenmeleri haramdır. Zarûret varsa ancak o zaman caiz olur demişlerdir. Bir de bu konuda mendup olan, kefenin beyaz kefenden, pamuktan olmasıdır. “Beyaz elbise giyin; çünkü beyaz, elbiselerinizin en hayırlısıdır. Ölülerinizi de beyaz kefenlere sarın.” diye Peygamberimiz’den haber vardır. Bunu sünen sahipleri rivayet etmişlerdir. Yine tütsülemek; bu da müstehaptır. “Ölüyü buhurladığınız zaman tek sayıda buhurlayın.” diye de yine bir haber bulunmaktadır, hatta buna sahih denilmiştir. Şafiîler ve Hanbelilere göre: Arafat’ta devesinden düşerek ölen bir şahıs hakkında o Şanlı Peygamberimiz: “Onu su ve sidr ile yıkayın. İhram elbiseleriyle kefenleyin, hanut koymayın, tütsülemeyin. Zirâ Allahu Teâlâ, onu kıyamet günü telbiye getirir olduğu hâlde diriltecektir.” Şanlı Peygamberimiz’den bu Hadis-i Şerifi bir cemaatin rivayet ettiğini görüyoruz. Mâlikîler ve Hanefiler özel bir olaydır demişler bu olaya, o zatla ilgili demişler. Usule göre Peygamber Efendimiz (A.S.V.) zamanında bir kişi için sabit olan hüküm, tahsis ifade eden delil bulunmadıkça başkası için de sabit demektir. Hoş kokuların konulması da menduptur. Bir kattan fazla yapmak ölüye saygıdır, tek sayılı olması da fazilettir. Üç olması da yine sünnet olandır. “Sizden biri Müslüman kardeşinin cenazesini hazırlama işini üzerine aldığı zaman kefenini güzel yapsın.” İşte, Şanlı Peygamberimiz’den gelen haberin biri de budur. Mâlikî ve Hanefilere göre mendup olması gerçekleşir. Hanbelilere göre Cuma ve bayram namazlarında giyilen elbise gibi ölünün kefenlenmesi vaciptir. Peygamber Efendimiz bunları güzel görerek emretmiştir (Hanbelilere göre). Şafiîlere göre müstehap olan, en geniş ve en güzel kefenin serilmesidir. Pamuklu kefen, diğerlerinden daha iyidir. Peygamber Efendimiz’in kefeni öyleydi. “Kefenlerde pahalıya kaçmayın, çünkü kefenin çok kısa bir sürede değeri kaybolacaktır.” Bu da Hz. Ali’den gelen, hasen bir Hadis-i Şeriftir. Kıymetliler, cenaze namazının hükmüne de şöyle bir bakalım:
Dakika 30:05
Şehit dışındaki bütün cenaze namazlarını kılmak, icmâ ile sabittir ve farz-ı kifayedir. Sahabe-i Gûzin, Şanlı Peygamber (A.S.V.) üzerine cenaze namazı kılmıştır. Peygamber Efendimiz de düşük bebekler ile çocukların cenaze namazlarının kılınmasını emretmiştir. Necâşî’nin cenaze namazını kılmıştır. İşte, görüyorsunuz ki cenaze namazının kılınması icmâyla devam edip gelmiştir. Hanefilere göre, cenaze namazı kılmak farzdır. Yine şöyle bir baktığımız zaman, bunlardan istisna edilenler vardır. Mesela cenazesi kılınmayanlar bulunuyor. Bunlar İslam devletine isyan edenler, yol kesenler, ırkçılık davası güdenler, gece silahla insanlara saldıranlar yani eşkıyalık yapanlar, insanları iple boğan kimselerdir. İsyancılara gelince; imamına, devlet başkanına karşı çıkan bazı Müslümanlardır. Bunlar da yıkanmazlar, cenaze namazları da kılınmaz. Bu hüküm, savaş esnasında öldürüldükleri zamana mahsustur. İslam devleti bunlara hâkim olduktan sonra hem yıkanırlar hem de cenaze namazı kılınabilir. Siyaset için, gücünü kırmak içindir. Hac cezasına çarptırılarak öldürülmek gibidir. Yol kesenlere gelince; Müslümanlardan bir topluluktur bunlar. Savaş esnasında öldürüldükleri zaman isyancılar gibi bunlar da yıkanmazlar, namazı da kılınmaz. Devlet bunlara hâkim olduktan sonra öldürüldükleri zaman yıkanıp cenaze namazları kılınabilir. Yol kesen kimseyi öldürmek had yahut kısas cezasını uygulamak gibidir. O zaman yıkanır, cenaze namazı da kılınır. İsyancılardan yahut yol kesenlerden birisi kendi eceliyle ölürse namazı kılınabilir. Kabilecilik ve ırkçılık davası: Buna da gelince; uğrunda öldürenlerin hükmü, isyancıların hükmü gibidir. Çatışmalarına son verdikten sonra, ölenlerin cenaze namazları kılınır. Gece baskınları yapan -Ebû Yusuf’un fetvaya esas olan görüşüne göre- bunlar yol kesicilerdir. Siyaseten bunlar yok edilirler. Hükmü, yol kesen eşkıyanın veya isyancıların hükmü gibidir. Yıkanmazlar, cenaze namazları da kılınmaz. Ana babasından birisini öldüren kimsenin tahkir için cenaze namazı kılınmaz.
Dakika 35:00
Bu hüküm, kısas yoluyla Müslümanların imamının, devlet başkanının bu kişiyi cezalandırması durumuna göredir. Eceli ile ölürse cenaze namazı kılınır. Bir insan, bile bile intihar ederse Hanefi ve Şafiîlerde yıkanır ve cenaze namazı kılınır. Bu kimse fasıktır. Ebû Yusuf ve İbn-i Hümâm gibi kıymetli müçtehitler, bunlardan bir topluluk; intihar eden kimsenin cenaze namazının kılınmayacağı görüşündedirler. Bunların başında İmam Ebû Yusuf ve İbn-i Hümâm gelmektedir. Sahih-i Müslim’de rivayet yolluyla geldiğine göre Şanlı Peygamberimiz’in (A.S.V.) huzuruna intihar etmiş biri götürüldü. Fakat Peygamberimiz, cenaze namazını kılmadı. Bunu da muhaddislerimizden Müslim-i Şerif’in rivayet ettiği kayda alınmıştır. Mâlikî ekolüne göre devlet başkanı, had yahut kısas sebebiyle öldürülen kimsenin cenaze namazını kıldırmaz, başkası kıldırır. Şanlı Peygamber (A.S.V.), recm ile ölen Mâiz’in cenaze namazını kıldırmadı. Başkalarının bu namazı kıldırmalarını da yasaklamadı. Mâlikîlere göre fazilet sahibi kişilerin, açıktan büyük günah işleyenlerin, bid’atçilerin cenaze namazını kılmamaları gerekir. Bu da Mâlikîlere göre ve ibret olsun diye. Hanbeliler şehitlerle zulmen öldürülenleri istisna etmişlerdir. Hanefiler dışındaki cumhur, şehidi de cenaze namazından istisna etmişlerdir. Şanlı Peygamber’in ganimet malından çalan ile intihar eden kimsenin cenaze namazı kılmadığı sabit olmuştur demektedir Mâlikîler. İşte, kıymetliler. Şöyle bir baktığımız zaman, bunların tamamen gerçek kaynaklara dayalı olduklarını görmekteyiz. Cenab-ı Hakk hakkıyla Yüce İslam’ı delilleriyle kavrayan, hükmünce imân ve amel eden kullarından eylesin. Kıymetliler, cenaze namazını kıldırma konusunda: Hanefi ekolüne göre devlet başkanı, naibi bulunuyorsa onun naibi cenaze namazını kıldırmaya daha lâyıktırlar. Onlar bulunmazsa yine orada hâkim varsa, -buna kadı deniyordu- o zaman yetki kadıya aittir, yetkili odur. Mahallenin imamı öne geçirilir, devletin üst yetkilileri yoksa imam yetkilidir. Sonra ölünün erkek olan velileri öne geçirilir.
Dakika 40:00
Baba, oğula takdim edilir. İmamlık için öne geçme hakkına sahip olan kimse, vasiyet ettiği kimseden daha lâyıktır. Çünkü vasiyet, ehil olmayan için bâtıldır. İzinsiz, yetkisiz olarak kıldırılacak olursa; velisinin yeniden kıldırtma yetkisi vardır. Kabri başında bile olsa bunu yapabilir. Velinin hakkı vardır. Veli kıldırmışsa, yeniden kılma veya kıldırma hakkı yoktur. Kılınmadan defnedilirse kabri başında onun üzerine namaz kılınabilir. Mâlikî ve Hanbeli ekolüne göre, ölünün vasiyette bulunduğu kişidir lâyık olan. Delil, sahabenin uygulamasıdır. Ebûbekir Sıddık (Radıyallahu anhü) Ömer’in kıldırmasını, Ömer ise Süheyb’in kıldırmasını, Hz. Aişe Ebû Hureyre’nin kıldırmasını, Ümmü Seleme de Sait bin Zeyd’in kıldırmasını vasiyet etmişlerdir. Vali, emir bunlardan sonra gelir yani vasiyetten sonra gelir diyor. Kim? Mâlikî ve Hanbeliler. Bir kimse, diğer bir kimsenin hükümran olduğu yerde ona imamlık yapmasın. Sonra asabe (veliler) gelir. Asabe, ölünün erkek akrabalarıdır. Baba, oğul asabeler, yine erkek kardeş, amca, amcaoğlu bunlar sırayla böyle gelirler, öyle devam eder. Mâlikîlere göre erkek kardeş ile erkek kardeşin oğlu, dedeye tercih edilir. Kadınlar cenaze namazını bir defada münferit olarak kılarlar. Mâlikîlere göre kadınların imamlığı sahih değildir. İmâmette en faziletli olanlar tercih edilir. Hanbelilerin cenaze namazında imamlığa, farz namazlarda en lâyık olan kişiler geçirilir. “Cemaate Allah’ın kitabını en iyi okuyan imamlık yapar.” Peygamberimiz’den gelen haberin büyüğü budur. Şafiîlerin sonraki görüşleri: Cenazenin velisi imamlığa daha uygundur, vasiyet etse de böyledir. Bu vasiyet yerine getirilmez demiş (Şafiîlerin son görüşleri), en çok üzüntülü olan velidir. Cenazenin velisidir; öncelik babanıni sonra dedenindir Şafiîlerde. Sonra kardeşin hakkıdır. Birkaç cenazenin olması durumunda hepsinin namazlarının bir defada kılınmasının caiz olduğu, ancak ayrı ayrı kılınmasının faziletli olduğu da
Dakika 45:01
ittifakla kabul edilmiştir. Derecelerine göre öne alınırlar eğer tek tek kılınacaksa. Hanefiler, en faziletlinin yanında durur. Yani Hanefiler böyle demişlerdir. İmam, cenazenin neresinde durur derseniz: Mesela toptan kıldıracak, hepsinde en faziletlisinin yanında durur demiş Hanefiler. Cenazenin şöyle erkânına da bir bakalım: Hanefilere göre iki, Mâlikîlere göre beş, Şafiî ve Hanbelilere göre yedi rüknü vardır. Hanefilere göre iki rüknü: Bunlar da dört tekbir ile kıyamdan ibarettir. Kıyam ile tekbirler, Hanefilerde cenazenin rüknüdür. Birinci tekbir rükündür. Tekbirler ise dörttür. Her bir tekbir, bir rekât yerindedir. İki kere selam vermek vaciptir. Sağa, sola rükün ise iki tanedir. Tekbir ve kıyam, niyet rükün değil şarttır Hanefilerde. Sünnetleri de üçtür. Hamd-ü senada bulunmak, dua etmek, Şanlı Peygamberimiz’e salavat getirmek, Sübhaneke okumak. İkinci tekbiri aldıktan sonra salavat getirir, üçüncü tekbirden sonra ölü için dua edilir. “Bir cenaze üzerine üç saf cemaat namaz kılarsa, bu cenaze mağfiret olunur.” diye Peygamberimiz’den rivayet gelmiştir. Yine Hanefilerde kılınış şekli şöyledir: Birinci tekbirinde ellerini kaldırır, sonra Sübhaneke okur. İkinci tekbirden sonra salavat getirilir, salavatları duadan önce okumak sünnettir. Hem ölüye hem de bütün Müslümanlara dua eder. Dördüncü tekbiri alarak selam verir. Peygamber (A.S.V.), dört tekbir almıştır. Öncekileri nesh etmiştir. Peygamberimiz’in bu uygulaması, önceki uygulamaları nesh etmiştir. Şimdi şöyle bir bakalım: “Ey Rabb’imiz! Bize dünyada da âhirette de iyilik ver, bizi o ateş azabından koru.” Bu ayet-i kerimeyi, “Ey Rabb’imiz! Bizi doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi haktan saptırma, bize kendi tarafından rahmet ver. Şüphesiz bağışı en çok olan sensin.” bu ayet-i kerime dualarından birini okumayı tercih etmişlerdir Hanefi âlimleri. Kıraat de teşehhüt de yoktur cenazede. Dualardan birisi de şudur: ‘’Allahümmağfirlehu verhamhü ve afih (ve afihi) vağfu anhu’’ diye devam eden dua, bunlardan bir tanesidir.
Dakika 50:00
Kıymetli ve muhterem efendiler; diğer bir dua da: ‘’Allahümmağfirli hayyina ve meyyitina ve şahidina ve ğayyibina ve sairina ve kebirina ve zekerina ve nüsâna, Allahümmme menahyeytâhu minna feahyiyi alel imân, Allahümme lâ tahrimna ecrahu ve lâ tûdillena bağde’’ budur. Kıymetli ve muhterem efendiler, Mâlikîlere göre de şöyle bir bakalım: Cenazenin rüknü: Niyet etmek, dört tekbir almak. Her bir tekbir, başlı başına bir rekât yerindedir. İmâmiye Şia’sının görüşüne göre tekbirleri dört olup belirli bir dua yoktur onlarda. Huzeyfe, bir cenaze namazı kıldırdı. (R.A.) ve bu namazda beş tekbir getirdi. Sonra dönüp şöyle dedi: “Unutmadım ve yanılmadım, ancak Hz. Peygamber (A.S.V.) gibi tekbir aldım.” Hz. Peygamber (A.S.V.), bir cenaze namazı kıldırmış ve beş tekbir almıştı. Dört tekbirli cenaze namazı Hz. Peygamber’in en son kıldırdığı cenaze namazıdır. Daha öncede işaret ettiğimiz gibi bu, öbürlerini nesh etmiştir. Hanefiler bunu bildirmişlerdir. Dua etmek: “Allah’ım onu mağfiret et” demek bile yeterlidir. Dördüncü tekbirden sonra dilerse kişi dua okuyabilir. Kişiler, dördüncü tekbirden sonra da dilerse herhangi bir kişi dua okuyabilir. Dilerse dua okumadan selam verir. Bu da Mâlikîlere göre. Durumu izah etmeye, keşif notu vermeye devam ediyoruz. Yine dilerse dua okumadan selam verir, yine Derdî’nin tercih ettiği görüş ise, dördüncü tekbirden sonra dua etmenin vacip olduğudur. Bakın, bu da onun görüşüdür. Fatiha okumak yoktur. Mâlikîlerin görüşünden bahsetmeye devam ediyoruz. İki ise zamirleri tesniye yapar. Mesela iki cenaze kılıyorsun, o zaman zamirler tesniye yapılır. Fazla ise cenaze, cem’i yapılır zamirler. Cenaze namazını kıldıran kişi bunları bilir, bilmesi gerekir. Kadınlar da bulunursa duada; zamirler, müzekker şekliyle okunur. “Kadın erkek cenazesi karışıksa, ölüye namaz kıldığınız zaman ona hâlisane duada bulunun.” Peygamberimiz’den gelen bir haber bu. Bu Hadis-i Şerif rivayet edilmiştir bu konuda. Yine duanın en azı, “Allah’ım, onun günahlarını mağfiret et, ona merhamet et” diye duadır. En azı duanın budur ve başka dualar da bulunmaktadır. İmamın açıktan selam vermesi, cenazede ayakta durmaları. Bunlar Mâlikî ekolüne göre birer birer rükündür.
Dakika 55:03
Menduplarına gelince: Birinci tekbirde elleri kaldırmak, hamd-ü senada bulunmak, salât-ü selam getirmek ve salât-ü selam getirerek başlamak. Bunlar da memduptur. Evet, kıymetliler. Duayı gizli okumak: İmamın; kadın veya hünsaların omuz hizasında durması ve ölünün başının imamın sağ tarafında kalması Ravza-i Mutahhara’yı da sağına değil soluna alması: Bu da Mâlikîlere göre müstehap olan amellerdendir. Hz. Peygamber (A.S.V.) Efendimiz, nifas esnasında vefat eden bir hanımın cenaze namazını kıldırdı ve beli hizasında namaza durdu. Şanlı Peygamber’in (A.S.V.), bir erkeğin cenaze namazını kıldırdığı ve ölünün başı hizasında durduğu, bir kadının cenaze namazını kıldırırken de beliyle dizi arasında, o hizada durduğu rivayetleri gelmiştir. Önce tekbir alınır, Allah’a hamd ve resûlüne salât-ü selam getirilir. Ölüye dua edilir, o dualardan birisi yine: “Allahümmağfirli hayyina ve meyyitina ve hâdırina ve ğayyibina’’ (ilâ âhir) diye başlayan dualardır. İnşâAllah Şafiîlerin ekolüyle dersimiz devam edecektir.
Dakika 57:20