AmeldeFıkhı 77-01

77- Amelde Fıkhı Ekber Ders 77

AMELDE FIKH-I EKBER DERS 77

Kıymetli izleyenler, dersimiz cenazeyle ilgili devam etmektedir. Bu konuda mekruh olan bazı konulara değinerek sizlere keşif notları vermeye çalışacağız Yüce Rabb’imizin lütfu, keremiyle. Cenazenin defni tehir edilmemelidir. Defnin tehir edilmesi, geciktirilmesi mekruhtur demişlerdir. “Cenazeyi çabuk götürün.” Peygamberimiz’den gelen haber bu, onu yerine yerleştirin. Namazını kılmadan oradan ayrılmaları mekruhtur. Müslümanlar, cenazenin namazını kılmalıdır. Cenaze sahibinden izin almadan ayrılmak da mekruhtur. Çünkü Müslümanlar, en zor durumlarda da dar durumlarda da birbirinin yanındadır, destekçisi, yardımcısıdır. Cenaze yere konmadan önce oturmak, yere konulduktan sonra ayakta durmak; bunlar mekruhtur. Kıymetliler, yine binek üzerinde cenazeye katılmak: Şanlı Peygamber’den gelen bir haberde (A.S.V.): “Bayramda da cenaze namazında da bineğe binmemiştir.” deniliyor, Peygamberimiz bineğe binmemiştir. O Şanlı Peygamber (A.S.V.) Efendimiz, Hz. Muhammed (A.S.V.) ile beraber bir cenaze namazına katıldım -diyor-. Binek üzerinde bazı kimseler gördü ve şöyle buyurdu: “Utanmıyor musunuz? Allahu Teâlâ’nın melekleri yaya yürüyorlar, sizler bineklerin üstündesiniz.” İşte bu da Peygamberimiz’in mucizevi bir haberidir Bunu da söyleyen Peygamberimiz’in yanında bulunan Sevban’dır (Radıyallahu Anhüm ve Erdahüm Ecmain). Kıymetliler, yine başka bir haberde, Şanlı Peygamber (A.S.V.) Efendimiz’e, “Size çıplak bir at getirildi ve Ebû Dahdâh’ın cenazesinden dönerken kendisi bu ata bindi.” Bak, giderken binmedi, gelirken bindi Peygamberimiz ata. Bu da İbn-i Semüre’den gelen bir haber. “Bizler onun etrafında yaya olarak yürüyorduk.” dedi. Cenazenin yanında, arkasında, yüksek sesle zikirde ve kıraatte bulunmak da mekruhtur. Sahabe cenazede, savaşta ve zikirde seslerin yükseltilmesini hoş görmezlerdi. Yine Hz. Ömer’in oğlundan gelen habere göre: “Ölü için mağfiret isteyin ki Allah da size mağfiret etsin.” diyen birini duymuş ve “Allah seni mağfiret etmesin.” demiştir.

Dakika 5:12

Bakın, demek ki burada yüksek sesle hareket etmiş, kurallara uymamış Hasan-ı Basri ve bir kısım âlimler de cemaatin, “kardeşiniz için mağfiret dileyin” demelerini gerek görmüştür. Bunlar, demeden yapılması gereken işler. Sükût etmek, düşünmek gerekir cenazelerde; derin derin düşün. Cahil kişiler, bilhassa cahil hocalar ve cahil hafızların yaptıkları gibi sözü uzatmak, lüzumsuz söz sarf etmek; bunlar haram olup bunlara karşı çıkılması vaciptir dediler. İşte, görüyorsunuz. Dinin her konusunda olduğu gibi cenazelerde de bid’atler karışmamalıdır. Ebû Davut’un rivayet ettiği bir haberde: “Cenazenin ardından sesle, ateşle yürüme.” Bak, sesle -diyor- ses ve ateşle yürüme. Çünkü cenazede sükûnet, derin düşünce, ölümü düşünmek ve senin kendi öleceğini de düşünmen gerekir. Nayiha götürmek de mekruhtur. Nayiha nedir? Yani cenazede ölüler için ağlamak ve sırf ağlasınlar diye tutulan, bu işi beceren kadınlar grubu. Nayihalar tutuluyor cenazede, ağlayın diye kiralanıyor bunlar. Bunlar birer birer mekruhtur, yapmacık hareketlerdir. “Ben ölünce ardımdan ne ateş ne de Nayiha gelmesin.” Kim diyor bunu? Bunu da rivayet eden Amr bin el-Âs. Kıymetliler, Ebû Musa şu vasiyette bulunmuştur: “Peşimden yascı yahut buhurdanlık götürmeyin, benimle toprak arasına bir şey koymayın.” Gizlice ağlamalar için toplanmalarda mekruhtur. Açıktan ağlamalar ise çirkin ve yasaktır. Kadınların cenaze namazına katılmaları da mekruhtur. Sebebi ise -işte- nayihaların onları daha çabuk kandırmasıdır. Cumhura göre kerahet tenzihidir yani yerli yerince vakur olan kadınlar dâimâ bu yanlışın dışındadırlar. “Cenazelere katılmamız yasaklandı.” Ümmü Atiyye’den gelen haber bu da. “Ama kesin olarak katılmamamız emri verilmedi.” Bunun da sebebi, yine eğer anormal davranmazsa kadınlar, normal davranırlarsa, ihlaslı hareket eder ve kurallara riâyet ederlerse -bak- burada yasaklanmamış, ama yanlış hareketler yasaklanmıştır.

10:20

Hanefilere göre kadınların cenazeye katılmaları, “Günaha girmişsiniz, sevap almamışsınız. Dönün geri.” diyen Hadis-i Şerife göre tahrimen mekruhtur. Hanefilere göre sebebi ise kurallara uymayan kadınlardır. “Resûlullah (A.S.V.) eğer kendisinden sonra kadınların ortaya çıkardıkları bu çirkin işleri görseydi Ben-i İsrail’in kadınları yasaklandığı gibi o Hz. Peygamber (A.S.V.), kadınların cemaate ve cenazeye katılmalarını da yasaklardı.” Kim diyor bunu? Aişe Annemiz söylüyor. Yanlışları gördü, anormal hareketleri gördü. “Şimdi Peygamber olsaydı sizin bu hâlinizi yasaklardı.” dedi. Buradan da anlaşılan nedir? Kurallara uymayan kadınlar söz konusudur. Mâlikîler yaşı geçmiş kadınları caiz görmüşlerdir. Bunlar fitneye genç kadınlar kadar alet olmazlar. Genç kadınların da cenazeye katılması eğer fitne, fesat korkusu yoksa o zaman caizdir. Fitne, ahlâkı bir fesada götürüyorsa bu haramdır. Mâlikîler tabuta kıymetli kumaşların serilmesi de mekruhtur dediler. Hanbelilere göre cenazeye el dokunmak bid’at olup mekruhtur. Âlimler kabre el sürmeyi de mekruh kabul etmişlerdir. Burada yine cenazenin gömülmesinin hükmüne de gelince; acele etmek gerekir. Kıymetliler, cenazeyi defnetmenin farz-ı kifaye olduğunda yüksek İslam âlimleri ittifak etmişlerdir. Bu kıymetli bilgilerin kaynakları fıkıh kitaplarında mevcuttur. Bunlardan bazıları da Keşfü’l Kınâ, Bidayet-ül-Müctehid gibi, Ed-Dürrü’l Muhtar gibi her mezhebin çok kıymetli fıkıh kaynakları bulunmaktadır. Verilen bilgileri bir bir, bu kaynaklardan bulmanız her zaman mümkündür. Bu işten anlayanlar oraya zaten müracaat ederler. Anlamayanlar da bilenlere sorarlar. Bu konulardaki delil: “Biz yeri dirilere de ölülere de bir toplantı yeri yapmadık mı?” (Mürselat Suresi, ayet-i kerime 25 ve 26). “Sonra Allah bir karga gönderdi, o yeri eşiyordu ki ona kardeşinin ölü cesedini nasıl örteceğini göstersin.” (Mâide Suresi, 31. ayet-i kerime). “Sonra Allah onu, insanı öldürüp kabre koydu.”

Dakika 15:22

(Abese Suresi, 21). Yüce Rabb’imiz böyle buyurmuştur. Bu ayet-i kerimelerde cenazenin mezara defnedilmesini bize Cenab-ı Hakk bildirmektedir. Faziletli olanı, acele edip defnetmektir. “Cenazede acele edin, eğer ölü iyi kimse ise bir an önce onu hayra ulaştırırsınız. Eğer böyle değil ise o bir şerdir, onu bir an evvel üzerinizden atarsınız.” Mâlikîler suda boğulan kimsenin gömülmesini tehir etmeyi müstehap görmüşlerdir. Kabristana defnetmek daha faziletlidir. Evet, kıymetliler. Bunun da mütevâtir derecesinde olduğu söylenen sahih bir Hadis-i Şerifle rivayet edildiği kayda alınmıştır. Sevgili Peygamberimiz, Hz. Aişe’nin odasına defnedilmiştir. Evlerde gömmek, defnetmek mekruhtur. Bu durum, peygamberlere mahsustur. Kubbeli binalar içine gömmek de mekruhtur. Ölüyü şerefli mekânlara gömme konusunda da sâlih kullarla şehitlerin gömüldüğü kabristanlar, şerefli yerlerdir. Musa Aleyhisselâm’ın ölüm vakti gelince Yüce Allah (C.C.), kendisinin Kudüs’ün bulunduğu mukaddes topraklara bir taş atımlık mesafe ölçüsünde yaklaştırılmasını istemişti. Şanlı Peygamber de (A.S.V.), Hz. Muhammed de şöyle buyurdu: “Eğer orada olsaydınız Musa’nın kabrini size gösterirdim. Kırmızı kumluk bir tepe üzerinde Hz. Musa (A.S.) gömüldü.” dedi Peygamberimiz. İşte, görüyorsunuz. Hz. Peygamber (A.S.V.) ile Hz. Ebûbekir’in yanına gömülmesi için izin istemişti. Kim? Hz. Ömer. Kimden? Hz. Aişe’den (Radıyallahu Anhüm ve erdahüm ecmain ve anhünne). Akrabaları bir yerde toplamak, onların ölülerini; bu da müstehaptır dediler. “Kardeşimin kabrine işaret koyalım da ailemden ölenleri bunun yanına gömeyim.” Bu da rivayet edilmiş bir Hadis-i Şeriftir. Kıymetliler, mezarların şekli ve o kabirlere saygılı olup olmama konusunda da -bakın- kıymetli âlimlerimiz ne dediler:

Dakika 20:09

Kabrin kokuya, yırtıcı hayvanların kabri eşip ölüyü çıkarmalarına engel olacak şekilde derin kazılması gerekir. Mâlikîler dışında cumhura göre geniş, derin yapılması menduptur. “Kazın, geniş yapın ve derinleştirin.” Peygamber Efendimiz böyle buyurdular. Nerede? Uhud’da, Uhud şehitleri defnedilirken böyle buyurdular. O şanlı rahmet peygamberi Hz. Muhammed (A.S.V.), kabir kazan birine şöyle buyurmuştur: “Baş ve ayak taraflarını geniş tut.” Demek ki ortayı geniş tuttular, Peygamberimiz de başı ve ayakları tarafını da geniş tut buyurdu. Şafiîlerle Hanbelilere göre kabrin hacmi, adamın ellerini yan taraflarına uzattığı durumdaki boy ve en ölçüsüne göredir. Evet, Yüce İslam’da her şeyin bir ölçüsü vardır. Bu da dinî iradenin şeriatı ortaya koymasıdır. Dinî irade: Allahu Teâlâ Şârî’dir, şeriatı Allah ortaya koyar. Peygamber onu tebliğ eder, uygular. Âlimler de onu ilmen delillerle insanlığa takdim etmeye devam eder. Evet, kıymetliler. Yine mezar, göğse gelecek kadar derin kazılır. Kadın, erkek bu hususta eşittir. Hanefi ekolünün yüksek âlimlerine göre kabrin derinliği yarım adam boyu yahut göğüs hizasına kadardır. Uzunluğu ölünün boyu kadar, eni ise boyunun yarısı kadar olmalıdır. Bütün âlimler aslında aynı şeyi söylüyorlar, ifadeler farklı. “Fakihlerin ittifakı ile lahit yapmak, şak yapmaktan daha faziletlidir.” dediler. Kim? İslam âlimleri. Hanbelilere göre şak yapmak mekruhtur. Bunun da delili: “Lahit bize, şak bizim dışımızdakilere aittir.” Hadis-i Şerifine istinaden Hambeliler böyle dediler. Bu Hadis-i Şerifi Tirmizî, Ebû Davut gibiler rivayet etmiş, hadise zayıf diyenler olmuştur. Kıymetliler, Hanefi, Şafiî ve Mâlikîler toprak sert ise lahit yapmak daha faziletlidir dediler. Şanlı Peygamber (A.S.V.): “Yapıldığı gibi bana lahit kazın, üzerine kerpiç örün.” Bunu kim söyledi? Sa’d bin Ebû Vakkas söyledi. Eğer toprak yumuşaksa şak yapmak, o zaman faziletlidir.

Dakika 25:01

Çünkü lahit uçar, çöker. Şafiî ve Hanbelilere göre kıbleye karşı kabre yerleştirilmesi vaciptir. Yani mezara koyduğun kişiyi kıbleye şöyle hafifçe döndürmen gerekir. Mâlikî ve Hanefilere göre bunu yapmak da yine menduptur. “Kâbe diriyken de ölüyken de sizin kıblenizdir.” diyor. Bu haber de Şanlı Peygamber Hz. Muhammed’den geliyor. “Kâbe diriyken de ölüyken de sizin kıblenizdir.” dedi. Evet, kıymetliler. İşte, görüyorsunuz ki lahdin üzerine kerpiçten duvar örülür. “Benim üzerime kerpiçten duvar örün.” Sa’d Hazretleri böyle dediler (Radıyallahu Anhüm ve Erdahüm ecmain). Tahtadan, tuğladan örmek mekruhtur dediler. Kabrin üzerine toprak dökülür, kazılan toprak oraya geri konulur ve ona mezar şekli verilir. Kabrin üzerine eliyle üç avuç toprak atması da sünnettir. “Şanlı Peygamber, o rahmet peygamberi Hz. Muhammed Mustafa (A.S.V.), bir cenaze üzerine namaz kıldırdı. Sonra ölünün kabri üzerine gelerek baş tarafından üç avuç toprak attı.” İşte delil bu Hadis-i Şerif gibi ve emsalleri gibi Hadis-i Şeriflerdir. Yine, “Sevgili Peygamberimiz (A.S.V.), Osman bin Maz’ûn’un cenaze namazını kıldırdı. Dört tekbir aldı ve kabrine gelerek üç avuç toprak saçtı. Kendisi, Osman’ın baş tarafında duruyordu.” Toprakla örtmek, farz-ı kifayedir. Kabir sadece bir karış yükseltilir. Yine Peygamberimiz’in (A.S.V.) kabrinin üstü yerden bir karış yüksek yapılmıştır. Aişe Sıddıka Validemiz -bak ona Kasım bin Muhammed şöyle demiş idi- “Anneciğim, Hz. Peygamber ile (A.S.V.) iki arkadaşının kabirlerini açıp bana gösterir misin?” O da bana üç kabri açıp gösterdi. Yüksek değil, yere bitişik de değil, kırmızımsı toprak ve çakıl taşları ile düzeltilmişti. İşte, görüyorsunuz. Bu Hadis-i Şerifi de Ebû Davut gibi muhaddislerimiz rivayet etmişlerdir. “Sevgili Peygamberimiz’in (A.S.V.) kabrini deve hörgücü gibi tümsek vaziyette gördüm.” diyor. Kim bunu diyen? Süfyân et-Temmâr diyor. Hanbeliler dârü’l-harbi bundan müstesna tutmuşlardır. Şafiîlere göre kabri dümdüz yapmak daha iyidir.

Dakika 30:00

“Hz. Ebûbekir’le Ömer’in kabirleri böyle yapılmıştır.” diye de bir haber vardır ve Peygamberimiz’in ravzası içinde aynı şey söylenmiştir. Ve bu Hadis-i Şerifin sahih olduğu da söylenmiştir. Kabri kireç ile sıvamamak üzerine bina yapmak, yazı yazmak, yanında gecelemek, üzerinde mescit inşa etmek, mezarı, kabri öpmek, tavaf etmek, buhurlamak, türbeden hastalığa karşı şifa istemek; bunlar birer birer mekruhtur. Hanefilerle Mâlikîlere göre kabri çamurla sıvamak da mekruhtur. Kabri süslemek, nakışlar yapmak, kubbe yapmak, yine üzerine bina inşa etmenin mekruh olmasının sebebi; Sahih-i Müslim gibi kıymetli Hadis-i Şeriflerle Peygamberimiz’den gelen haberlerde bunları yasaklanmıştır. Gösteriş için olan şeyler de böyledir. Vakfedilmiş topraklar üzerinde olursa bu da haram olup, binalar yıkılır. Çünkü vakıflar işgal edilemez, başkalarında olduğu gibi. Yine Mâlikî âlimlerinden bazıları -İbn-i Abdülhakem gibiler- “Kubbelerin yıkılması vaciptir.” demişlerdir. Hanefiler ise şu Hadis-i Şerifi ortaya koymuşlar: “Müslümanların güzel gördükleri şey, Allah katında da güzeldir.” Hanbelilere göre kabri çamurla sıvamakta bir sakınca yoktur. Bu konuda diğerlerinin görüşünü size bildirdik. Hanefilerde bir görüşe göre kabirleri çamurla sıvamakta bir sakınca yoktur diyen de olmuş. Bugün insanlar kabirleri kerpiç, tuğlalarla inşa etmeyi adet etmişler ve bunu güzel kabul etmişlerdir. Bunun sebebi, kabre zarar gelmesini önlemektir. Evet, kıymetliler. Mezarlara yazı yazmak cumhura göre mekruhtur. Mâlikîlere göre kabir üzerine Kur’an-ı Kerim ayetleri yazmak haramdır. Bunun delili de: “Resûlullah (S.A.V) kabirleri kireçle sıvamayı, kabirler üzerine yazı yazmayı ve bina yapmayı yasaklamıştır.” Bu Hadis-i Şerifi de kıymetli muhaddislerimiz rivayet etmişlerdir. Hanefilere göre ihtiyaç hissedilirse yazı yazmakta bir beis yoktur. O da ihtiyaca göre uygulama, bunlara göre değildir. Doğudan batıya kadar bütün Müslümanların önderlerinin kabirleri üzerinde yazılar yazılmıştır. Yani uygulama bu şekilde gelmiş. Âlemlere rahmet peygamberi olan Hz. Muhammed (A.S.V.),

Dakika 35:02

bir taş alıp onu Osman bin Maz’ûn’un başı hizasına koyduktan sonra, “Bununla kardeşimin kabrini bileyim ve ailemden ölenleri de onun yanına defnedeyim.” buyurdular. Şöyle bir baktığımız zaman Hanefilere göre kefen üzerine besmele yazmak, bu ölüyü Allah’ın mağfiret etmesi umulur ibaresi gibi şeyler yazmak mubahtır. Özürsüz olarak şiir, methiye benzeri şeyler yazmak ise mekruhtur. Yüce Allah, Yahudiler için -bakın- Peygamberimiz ne diyor? “Allah, Yahudilerin belasını versin. Onlar, peygamberlerinin mezarlarını, kabirlerini mescit edindiler.” diyor. Yani siz böyle yapmayın diyor Ümmet-i Muhammed’e. Tabii Musa’nın, Tevrat’ın yolundan sapanlar için bu. Kabre karşı namaz kılmak mekruhtur. “Kabirler üzerinde oturmayın, kabirlere karşı namaz kılmayın, mezara karşı namaz kılınmaz.” Evet, kıymetliler. Bunun da Müslim gibi kıymetli muhaddislerimizden rivayet edildiğini görmekteyiz. Türbeyi öpmek, ondan şifa istemek bid’attır İslam’da böyle bir şey yok, bunlar uydurukça şeyler. O rahmet Peygamberi Hz. Muhammed (A.S.V.), oğlu İbrahim’in kabri üzerine çakıl taşları koymuştur. Yine rivayet edildiğine göre Peygamber Efendimiz, oğlu İbrahim’in kabrinde bir boşluk görmüş ve bu boşluğun doldurulmasını emretmiş, şöyle buyurmuştur: “Bunun ne faydası ne de zararı vardır. Ancak kul, bir iş yaptığı zaman Allah onu sağlam ve iyi yapmasını sever.” Görüyorsunuz, her yaptığınız işi doğru yapın, sağlam yapın diyor Şanlı Peygamber (A.S.V.) ve “Allah (C.C.) böyle yapılmasını sever.” buyurdular. O rahmet peygamberinin Osman Bin Maz’ûn’un kabrinin üzerine taş koyması, kabrin işaretlenmesi anlamında bir delildir. “Kardeşimin kabrini bileyim ki ailemden ölenleri onun yanına defnedeyim.” buyurmuşlardır. Mum yakmak da caiz değildir. Mezarlara mum yakılmaz. “Allahu Teâlâ (C.C.), kabirleri ziyaret eden kadınlarla kabirler üzerinde mum yakanlara lanet etsin.” diye de bir haber var. İşte, görüyorsunuz. Bu haberin de kaynağında İbn-i Abbas ve birçok muhaddis var. Kıymetliler, yine kabirlere saygı gösterme konusunda, kabir üzerine oturmak mekruhtur. “Kabirler üzerinde oturmayın, kabirlere doğru namaz kılmayın.” Peygamberimiz’den (A.S.V.) gelen haber bu.

Dakika 40:04

“Sizden birinin ateş koru üzerinde oturması ve bu ateş korunun elbisesini yakıp da derisine işlemesi, bir kabrin üzerinde oturmasından çok daha hayırlıdır.” dedi Peygamberimiz. Hanefilere göre küçük abdest ihtiyacı için kabirler üzerine oturmak tahriren mekruhtur. Bunun dışındakiler ise tenzihen mekruhtur dediler. Kur’an-ı Kerim okuyabilmek için oturmak mekruh değildir. Şafiîlerle Hanbeliler caiz görmemişlerdir, onlarca caiz değildir. Mâlikîler, kabrin tümsekliği kaybolmuşsa, başka yol da yoksa o zaman caizdir demişler. Tuvalet ihtiyacı dışında kabir üzerinde oturmak caizdir diyenler olmuştur. Hz. Ali’nin kabirler üzerine oturduğu, yaslandığı rivayet edilmektedir. Tabii Hz. Ali gibi, her şeyi, gerçekleri herkes onun gibi bilemez ki. Onun için mezarların üzerine basmamalı, üzerinden yürümemeli, üzerlerine keyfî oturmamalı. Kenarına hafifçe oturup Kur’an-ı Kerim okumak, bunlar caizdir denilmiştir. Ölünün kemiklerinden bir kısmının mevcut olduğu bilindiği müddetçe mezarların kazılması, eşilmesi haramdır denilmiştir. Kemikleri çıkarılmaz, yerinden oynatılmaz, onların kırılmasından da sakınılmak lazımdır demişlerdir. Ancak zarûrette bunlar oradan defnedilir. Günah bakımından ölünün kemiğini kırmak, dirinin kemiğini kırmak gibidir. “Ölünün kemiğini kırmak, diriyken kırmak gibidir.” İşte, bu Hadis-i Şerif de Ümmi Seleme’den rivayet edilmiştir ve hasen bir Hadis-i Şerif. Aynı zamanda diğer muhaddislerimizden bir kısmı, bunu rivayet etmişlerdir. Zarûret, ihtiyaç bu hükmün dışında tutulmuştur. Ölü yıkanmadan gömülmüş ve cesedi bozulmamışsa o ölü kabirden çıkarılır, yıkanılır, kefenlenir. Kıbleye karşı yöneltilir, böyle yapılması vacip olup yapılabilecek işlerdendir demişlerdir. Bazı kimseler, arkadaşlarını yıkamadan ve kefenlemeden gömdüler. Sonra Muaz bin Cebel ile karşılaştılar. Muaz bin Cebel, onlara ölülerinizi kabirden çıkarıp yıkamalarını ve kefenlemelerini emretti. Onlar da ölülerini kabirden çıkardılar. Daha sonra ölü yıkanıp kefenlendi, kokulandı ve cenaze namazı kılındı. İşte, kıymetliler. İbn-i Übey’i kabrinden çıkardığı ve tükürüğünü üfleyip gömleğini ona giydirdiği rivayet edilmiştir. Bunu Buharî rivayet etmiştir. Kıymetliler, tabii bu konuda başka değişik haberler de bulunmaktadır.

45:19

Fakat gerçekleri Allah ve resûlü daha iyi bilir. Şafiîler, ölüyü kefenlemek için kabir kazmayı caiz görmemişlerdir. Kabir üzerinden cenaze namazı kılınabilir. Hanbelilerle Mâlikîlere göre kabirden çıkarılır. Hanefilere göre kıbleye doğru yöneltilmediği için veyahut sol tarafına doğru konulduğu için kabir kazılmaz. Camiyi genişletmek, başka birini gömmek için kabir kazılabilir, caizdir. Mâlikîlere göre tarla veya bina yapmak için kabrin kaldırılması caiz değildir. Hanefiler, bunu caiz görmüşlerdir. Kabrin eskimiş ve içindeki ölünün tamamen toprak olmuş olması da gerekir demişlerdir. Kim? Hanefiler. Ölüyle birlikte altın, gümüş ve ziynet eşyası gömülmüşse, başkasına ait bir mal kabre düşmüşse, sahibi de bunu istiyorsa kabir açılabilir. Mugîre bin Şube, yüzüğünü Peygamber’in kabrine düşürmüş, kabrin bir yeri açılarak yüzük alınmıştır. Evet, kıymetliler. Başkasına ait kıymetli bir taşı yutsa sahibi onu istese ölünün karnı yarılıp o taş alınır ve sahibine iade edilir. Hanefiler ve Mâlikîlere ve Şafiîlerce yarılıp bu taş alınır, yani karnı ameliyat yoluyla yarılıp o taş alınır. Ahmet bin Hanbel ile yine Mâlikîlerden İbn-i Hübeyre, İbn-i Ubeybe ve Şafiîlerden başka bir rivayete göre ölünün karnı bunun için yarılmaz demişlerdir. Hamile bir kadın ölse ve karnında canlı bir cenin bulunsa fakihlerin çoğuna göre ameliyatla onun karnından cenin, canlı olan alınır, kurtarılır. Diriyi kurtarmak gerekmektedir. Diri olduğu anlaşılırsa, ebe ve doktorlar tarafından hemen o çocuk kurtarılır. Ölünün nakli meselesine gelince; mesela defnedilmiş, ondan sonra nakil olur mu, olmaz mı? Mâlikî ve Hambelilere göre bir maslahatad mebni olarak caizdir. Şafiî ve Hanbelilere göre zarûret olmadıkça caiz değildir. Mâlikîlere göre caizdir ve bazı şartlar vardır. Yani maslahatın bulunması, Hanbelilere göre sahih bir maksada dayalı olarak caizdir. Şehitler nakledilemez, şehitler yerinden nakledilemez. Şanlı Peygamberimiz (A.S.V.), Uhud Savaşı’nda şehit düşenlerin buraya götürülüp gömülmelerini emretmiştir.

Dakika 50:01

Oysa Ashab-ı Gûzin, bu şehitleri Medine’ye nakletmişlerdi. Gerisin geri şehit oldukları Uhud’a Peygamberimiz geri gönderdi ve oraya defnedildiler. Şafiîlere göre zarûret olmadıkça haramdır. Yani bir yerden bir yere cenaze aktarılmaz, nakledilmez dediler. Hanefilere göre mutlak olarak nakletmek caiz değildir. Yakup ile Yusuf Aleyhisselâm’ın Mısır’dan Şam’a nakledilmeleri, aziz ecdadıyla beraber olmaları içindir. Öncekilerin şeriatına göre yapılmıştır. Bizim için de bir örnek ve delil olma şartları bulunmaz dediler. Buna göre zimmi de olsa ölünün kemiklerini kırmak veya yer değiştirmek caiz değildir. Aradan zaman geçmiş, uzun da olsa kabir açılmaz dediler. Kim? Hanefiler. Yine cumhura göre zarûret, maslahat veya sahih bir maksat için ölüyü nakletmek caizdir. Hanefilere göre mutlak olarak ölüyü nakletmek, caiz değildir. İstisnalar hariçtir demek istediler. Şafiîlere göre mezarları kokulandırmakta bir sakınca yoktur. Şafiîler, Hanbeli ve Hanefilerle beraber su serpilmesi menduptur. Yaş bir ağaç dalı dikmek de menduptur dediler -mezarlara tabii- Çünkü, “O yaş dal, yaş olarak kaldığı müddetçe kabrin sahibi için istiğfarda bulunacak. Kuruduğu vakit sona ermiş olacaktır.” diye bir haber bulunmaktadır. Bunun delili Şanlı Peygamber (A.S.V.), oğlu İbrahim ‘in kabri üzerine su serpti ve kabrin üzerine çakıl taşları koydu. Yine Hanefilere göre yaş bitkileri, otları kesmek mekruhtur, nereden? Mezarın üzerindeki yaş bitkiler, bunları kesmek mekruhtur dediler. Kuru otları almakta sakınca yoktur, yaş bulundukları sürece Allahu Teâlâ’yı tesbih ederler. Zikri sebebiyle ölü, kabir hayatına alışır ve bu zikir sebebiyle kendisine rahmet iner dediler. Hurma dalı, mersin ağacı gibi bitkilerin dikilmesi menduptur dediler. Delil, sahih bir hadiste Şanlı Peygamber’in (A.S.V.) yeşil bir hurma dalını ikiye ayırdıktan sonra azap çekmekte olduğunu bildirdiği iki kabir üzerine dikmiş olmasıdır. Tesbihleri, bereketi ile azapları hafifletilir. Yaş ağacın teşbihi, kurunun tesbihinden daha iyidir dediler. Yaş ağaçta bir nevi hayat vardır. Yaş ağaç ve bitkiyi kesmek mekruhtur.

Dakika 55:01

Hele kabir üzerindeki yaş olan bitkileri. Yine bir mezara birden fazla ölmüş kimseleri gömmek caiz midir, değil midir konusunda; fakihler, İslam âlimleri zarûret olmadıkça caiz olmadığı konusunda ittifak hâlindedirler. Câbir Hazretleri bak ne diyor? “Babamla beraber bir adam daha mezara defnedilmişti, gönlüm rahat etmedi ve babamı kabirden çıkarıp yalnız başına bir mezara defin eyledim.” diyor. Bu haber, Câbir Hazretleri’nden geliyor. Zarûret hâllerine bir bakalım: Ölülerin sayısı çok olup hepsine ayrı ayrı mezar kazmak güç olursa, yer darlığı olursa yabancı erkek ve kadınlar da olsa birden fazlası bir arada gömülebilir. Bu da -işte- sayılan nedenlerle. En faziletlileri önce gömülür. Mesela birçok cenaze var, içinde en faziletlilerinden başlanır. Erkekler kıbleye yakın olan tarafa, kadınlar onların arkasına, çocuklar ise kadınların arkasına gömülür. Peygamber (A.S.V.), Uhud’da ölenlerin gömülmesi esnasında hangisinin daha çok Kur’an-ı Kerim bildiğini, âlim olduğunu sorardı. En çok Kur’an-ı Kerim’i iyi bileni lahdin kıble tarafına gömüyordu. Fakat çocuk, babası yahut dedesinden öne alınamaz; dede, çocuktan önceye alınır. Baba, oğlu üzerine takdim edilir, babalık hakkı vardır. Kız daha faziletli olsa da ana ön tarafa defnedilir. Aralarına topraktan bir engel yapılır ki vücutları birbirine temas etmesin. O rahmet peygamberi (A.S.V.), böyle yapılmasını emretmiştir. Çürüyüp toprak olursa başkasını onun kabrine defnetmek o zaman caizdir. Birine bu danışılır, cesedi çürümemiş bir ölünün kabri açılamaz. Kıymetliler, nasıl defnedileceği konusunda da -Hanefilere göre- Şanlı Peygamber’in (A.S.V.) konulduğu gibi, kabrin kıble tarafına doğru konulur. Mâlikîlere göre herhangi bir yönden kabre konulmasında bir sakınca yoktur. Şafiî ve Hanbelilere göre ayak tarafından olması müstehaptır. Peygamber (A.S.V.), baş tarafından çekilerek kabre konuldu. Kefenin baş ve ayak bağları çözülür. Hz. Peygamber (A.S.V.), Nuaym bin Mes’ûd, Eşcaî’yi kabre koyunca ağzı ile iplerin düğümlerini çözmüştü. Sağ yanı üzerine döndürülür. Kadını kabre, kocası yahut mahremlerinden biri mezara indirir

Dakika 1:00:01

ve yerine yerleştirir. Şafiîlere göre başının altına bir çıkıntı yapmak, sünnettir. Bütün müçtehitler bu konuda ittifak etmişlerdir. Elbise, halı gibi şeyler sermek mekruhtur. Hz. Ömer’in şöyle dediği mervidir: “Beni lahde indirdiğiniz zaman yanağımı toprağa temas ettirin. Kabirde benimle toprak arasına bir şey koymayın.” Ebû Musa’nın da böyle dediği rivayet edilmiş. “Şanlı Peygamber’e (A.S.V.) yaptığınız gibi benim üzerime kerpiçten duvar örün, onun üzerine de toprak dökün.” Bunu da Sa’d bin Ebû Vakkas’ın söylediği rivayet olunmaktadır. Herkesin üç avuç toprak alıp bunları kabre saçması müstehaptır. Çünkü Şanlı Peygamber (A.S.V.), bir kabre üç avuç toprak saçmıştır. Cemaatin kabir başında dua etmesi müstehaptır, Kur’an-ı Kerim okurlar. Hz. Osman’dan gelen haberde Peygamber Efendimiz (A.S.V.), ölü defnetmeyi bitirince yanında durur ve “Kardeşiniz için Allah’tan mağfiret dileyin. Allah’tan onu imânında sabit kılmasını isteyin. Çünkü o, şu anda sorguya çekilmektedir.” buyurdu, o cihan peygamberi Hz. Muhammed (A.S.V.). Bu, geyyid bir isnatla rivayet edilen bir Hadis-i Şeriftir. Kıymetli izleyenler, şimdi ölünün defnedilecek yeri konusunda da kabristana defnetmek faziletlidir dedi kıymetli âlimlerimiz. Tabii deliller ve keşifler neticesinde. Peygamberimiz (A.S.V.), aile fertlerini ve ashabını Bâkî mezarlığında defnederdi. Gayrimüslim bir kimse Müslümanların mezarlığına, Müslüman bir kişi de gayrimüslimlerin mezarlığına gömülemez. İşte, buraya da dikkat et. Zimmi yani Yahudi veya Hıristiyan bir kadın, Müslümandan hamile bulunduğu hâlde ölse ve karnındaki cenin de ölmüş olsa Şafiî ve Hanbelilerce sahih olan görüşe göre bu kadın, Müslümanlarla gayrimüslimlerin kabristanlarının arasına gömülür. Kadının sırtı kıbleye karşı olur. Ceninin yüzü anasının sırtına bakmaktadır. Bu kadın ayrı olarak gömülür, çocuğu Müslümandır. Gayrimüslimlere yapılan azaptan eziyet duyar. Kadın da Müslümanların kabristanlarına gömülmez, çünkü o zimmidir veya gayrimüslimdir. Gemide ölürse -Hanefilere göre- bir tabuta konulur. Hanbelilere göre batması için üzerine demir yahut taş gibi bir cisim bağlanır. Mâlikîlere göre denize bırakılır. Şafiîlere göre iki tahta arasında olarak denize bırakılır.

Dakika 1:05:00

Sahile vurup orada defnedilme ihtimali vardır. Sahilde bulunanlar gayrimüslim iseler o zaman denize bırakılır demişlerdir. Fakat burada Hanefilerin görüşü uygulanmalıdır. Her konuda olduğu gibi bütün görüşler, içinde bulunduğu şartların durumuna göre geçerli ve güzeldir. Tercih öbürlerinin yanlış olmasını gerektirmez. Bunun en faziletlisi, “Hangi vakit defnedelim?” diye sorarsanız, mekruh vakitler dışında ölü defnedilir, faziletli olan budur. Yani mekruh vakitleri var, o vakitlerin dışında defnedin ama o vakitlere rastlamışsa o zaman yine defnedilir. Ölüyü gece vakti defnetmenin caiz olmasının delili şudur: Ebûbekir (R.A.) Hazretleri de Buharî’nin ‘Talikan’ rivayet ettiği bir gece defnedilmiştir. Yine, Hz. Peygamber’in hayatında, bir insanı geceliğin defnetmişlerdir. Bu da yine şartlar onu gerektiriyorsa yapılır ve yapmış Peygamberimiz ve onun izinde gidenler. Şimdi defin yapılan cenazede dua konusunda -bakın- Müslüman, sürekli Rabb’ine dua hâlinde olmalıdır. ‘’Bismillahi ve âlâ milleti Rasûlillahi sâllâllâhu aleyhi ve sellem’’ (A.S.V.), bunun gibi dualar yapılır. Bir rivayette millet kelimesi yerine sünnet kelimesi geçmiştir. Yine dualardan birisi ‘’Allahümme ecrina mineşşeytani ve min azabil kabri, Allahümme cafil erda anni cenbeyha ve sâedâ ruhâhe velâggiha minke rıdvanen ‘’ gibi dualar yapılır ve diğer emsâli dualar. Yine telkin konusuna da gelince: Şafiî ve Hanbelilere göre telkin, müstehaptır. ‘’Ya abdâllahibne emetillâhi’’ diye başlayan telkin verilir. Asırlardır bu Hadis-i Şerif ile amel etmeye devam etmektedir. Kim? İnsanlar. Yüce Allah (C.C.): “Öğüt ver. Zirâ öğüt, müminlere fayda verir.” diyor. Kime? Müminlere. Ashab-ı Kirâm, telkini müstehap görmüşlerdir. Ölünün kabri tesviye edilip insanlar ondan uzaklaşınca Sahabe-i Kirâm, ölünün mezarı başında şöyle demeyi güzel görürlerdi ‘Ya fülân!’, -ölüye sesleniyor bak, mezara- ‘Ya fülan! Gul, lâ ilahe illâllah, Eşhedü enla ilahe illâllah. Ya fülan! Gul, rabbiyallahu ve dini İslamu ve nebiyyi Muhammed Mustafa sâllâllâlahu teâlâ aleyhi ve sellem’’, işte bunu hatırlatmaya çalışıyor, telkin bu.

Dakika 1:10:05

Hanefi ve Mâlikîlerce ölüm hâlindeki kişinin yanında Kelime-i Şahadet telkin etmek menduptur. Kabri, mezarı örtmek konusunda da kadının kabrini defin esnasında örtmenin müstehap olduğu konusunda da özür dolayısıyla erkek ölünün üzeri kabre konulurken örtülür. Özür dolayısıyla, özür varsa. Çünkü ayıpları kimseye gösterilmez. Şafiîler erkek de olsa örtülmesini müstehap kabul etmişlerdir. Evet, derslerimiz devam etmektedir. Kıymetli izleyenler, ölüyü nasıl gömme konusunda; neyin içerisinde gömmeli? Biliyorsunuz ki tabut içinde gömmek Hıristiyanların âdetidir. Bizde özür bulunduğu zamanlarda kullanılabilir. Hanefilere göre yerin yumuşak olması, ıslak olması, denizde bulunmak gibi yine kadın cenazesi olması gibi zarûretlere dayalı olarak tabutun içine toprak serilmesi sünnettir. Böylesi durumlarda konulabilir. Mâlikîlere göre lahit, kerpiç, tahta, kiremit, tuğla gibi bir şeyle kapatmak menduptur. Şafiîlere göre ölüyü tabut içinde defnetmek, mekruhtur. Ölü kadın olup mahremi yoksa tabutla gömülebilir, çünkü orada zarûret vardır. Hanbelilere göre ölüyü tabutta gömmek müstehap değildir. Kabirleri ziyaret etme konusunda da Ehl-i Sünnet’e göre ruh, beyân kabiliyetine sahip olan nefs-i natıka, yani konuşan nefistir. Cesedin yok olmasıyla ruh yok olmaz. Selef imamlarının görüşü, ruh hakkında şöyledir: Azap veya nimet, ruhuna hem de cesedine beraber yapılır. Ruh, nimet yahut azap içinde kalır. Ehl-i Sünnet’in bir görüşü, nimetiyle azap ruha değil bedene yapılır. Yine bu husus da vahit olmuş, birçok eser. Yine ölü, dünyadaki ailesinin ve arkadaşların durumunu bilir ve kendisine arz edilir. Ölü görür, yanında yapılan işleri anlar. Sevinir de üzülür de ölü. Yine cuma günü güneş doğmadan önceki ziyaretçilerini tanır. Yapılan hayırlardan faydalanır. Eğer kötülükler varsa ondan da rahatsız olur. Hanefilere göre erkek ve kadınlar için kabir ziyareti menduptur.

Dakika 1:15:05

Hz. Peygamber (A.S.V.), her yılın başında bu Uhud’daki şehitlerin kabirlerine gelir ve şöyle derdi: ‘’Esselâmü Aleyküm bima sabertün fe niğmeuk beddar’’ diye selamlardı. Ne diyor? “Sabrettiğiniz şeylere mukabil sizlere selam ve selamet, dünyanın en güzel neticesi budur diyorlar.” diye buyurdu Peygamberimiz. ‘’Esselâmü Aleyküm dare gavmin müminin (dare gavmin müminin) ve inna İnşâAllahu biküm lahigun es’elullahellî ve lekümül afiye’’ yine Peygamberimiz, böyle selamladı kabirleri. Sevgili Peygamberimiz şöyle buyurdular: “Ben size kabir ziyaretini yasaklamıştım, şimdi ise ziyaret ediniz. Çünkü kabir ziyareti, size ölümü hatırlatır”. Bir rivayette de “Âhireti hatırlatır.” buyurdular. En faziletli ziyaret cuma, cumartesi, pazartesi ve perşembe günleri yapılan ziyaretlerdir. Sünnet olan kabirleri ayakta ziyaret etmek, ayakta dua etmektir. Şanlı Peygamberimiz, Bâkî’ye çıktığı zaman böyle yapardı diye haberler var. Yasin Suresi’ni okuması müstehaptır. “Her kim kabristana girer de Yasin-i Şerif’i okur ve sevabını ölülere bağışlarsa, o gün Allahu Teâlâ onların azabını hafifletir, kendisinin de bu kabristandaki ölmüşler sayısınca sevabı yazılır. Buna da böyle sevap verilir. Ölülerinize Yasin-i Şerif okuyunuz.” diye de haber bulunmaktadır. İşte, kıymetliler. Hasen olarak rivayet edildiği kayda alınmıştır. Ölüyü ziyaret eden Fatiha-i Şerif, Bakara Suresi’nin baş tarafı gibi, Ayet-el Kürsi, Âmener Rasûlü, Tebâreke, tekasür surelerini okur. İhlas Suresi’ni on iki yahut on bir yahut yedi yahut üç kere okuyarak şöyle dua eder: “Ya Rabbi! Bu okuduklarımın sevabını falana yahut burada bulunan ölülere ulaştır.” diye dua eder. Yine gelen haberde: “Her kim kabristana uğrayıp İhlas Suresi’ni on bir kere okur da sevabını ölülere bağışlarsa, orada bulunan ölülerin sayısınca kendisine sevap yazılır.” “Kabirleri ziyaret eden kadınlara lanet olsun.” Bunlar da kurallara uymayan kadınlar; yoksa kurallara uyan kadınlar için Peygamberimiz müsaade etmiştir. Kadınların ziyareti, ibret almak, rahmet okumak için ise bunda bir beis yoktur, sakınca yoktur. Yalnız kadınlar ağlayıp sızlayıp bağırıp çağırmasınlar mesela burada. Nafile olarak sadaka vermek isteyenlerin bütün mümin ve müminlere niyet etmesi en faziletlisidir. Onlara ulaşır, sevabından bir şey eksilmez. Önce Hz. Peygamber’e hediye edilmesi müstehaptır.

Dakika 1:20:03

Evet, kıymetliler. Cumhurun görüşüne göre ibret almak, Allah’ı hatırlamak için erkeklerin kabir ziyareti menduptur. Kadınların kabir ziyareti mekruhtur demişler. Tabii kurallara uymayan kadınlar; yine kurallara uyan kadınlar değil. Yasaklar nesh edildi. “Size kabir ziyaretini yasaklamıştım, bundan sonra ziyaret ediniz.” Bu Hadis-i Şerif, önceki yasağı kaldırdı. “Çirkin söz söylemeyin.” Ziyaret vakti konusunda da İmâm-ı Mâlikî: “Ruhlar, kabirlerin civarındadır.” Cuma gününün ziyaret için tahsis edilmesinin sebebi, bu günün faziletli ve ziyaretler için müsait olmasıdır. Kadınlar ağlayıp feryad-ı figan ederken seslerini yükseltme ihtimali bulunmasına dikkatler çekilmiştir, haram değildir. “Kabir ziyareti bize yasaklandı fakat kesin olarak haram kılınmadı.” Kim diyor bunu? Ümmü Atiyye’den gelen haber bu. Mâlikîler, kabirde yemek, içmek, gülmek, çok konuşmak, yüksek sesle Kur’an-ı Kerim okumak, bunları adet edinmek mekruhtur dedi. Kim? Mâlikîler. Yine selam vermek, sonra Kur’an okumak ve etmek de müstehaptır dediler. Kabristandaki adab-ı muaşeret budur dediler. Mezardakilere selam; ‘’Esselâmü âlâ ehli diyadi minel mü’minine vel müslimin ve innâ İnşâAllahu teâlâ biküm lahigûn’’ diye (ilâ ahir) dua edilir ve emsâli dualarla selamlamalar yapılır. Kıymetliler, kıbleye karşı yönelmek gerekir. Tabutu öpmek, kabri öpmek, eşini öpmek, kabirlerin eşini öpmek mekruhtur. Bunların hepsi birer birer insanların çıkardıkları bid’attırlar. “Ya kötü amel ve hareketi kendisine süslü gösterilip de onu hoş gören adam, Allah’ın hidâyet ettiği kimseler gibi olur mu? O kimseler gibi mi olacak?” diyen ayet-i kerimeyle bu bid’atcıların hepsi uyarılmıştır. “Bid’at’lardan vazgeçiniz.” (Fâtır Suresi, 8.ayet-i kerime). Onun için kıymetliler, Şârî Teâlâ, Allahu Teâlâ yani şeriatı ortaya koymuş, Hz. Muhammed bunu telkin etmiş, uygulamış. Yüksek âlimler de o delilleri muhafaza ederek, ilmî delilleri bize kadar getirdiler. Bizden de sonrakilere bizim sağlam ilim mirası bırakmamız gerekiyor. Kıymetli izleyenler, şimdi de ölü için taziyeye bakalım.

Dakika 1:25:04

Teselli etmek, sabır ve teamüllü olmalarını tavsiye etmek, kaza ve kadere râzı olmayı teşvik etmek, dua etmek demektir. Aynı zamanda üç gün ve üç geceye kadar taziyede bulunmak. Kıymetliler, bundan daha sonraya kalması ise mekruhtur dediler. Allah’a ve âhiret gününe imân eden kadına ölü için üç günden fazla yas tutmak helâl değildir, ancak kocası için dört ay on gün yas tutması müstesnadır buyrulmuştur. Taziye, ölü sahibinin evinde yapılır: “Allahu Teâlâ size bol ecir, sabır, ihsan buyursun, ölünüzü mağfiret eylesin.” Eğer gayrimüslim ise, onun akrabası taziyede bulunulursa ona da şöyle denilir: “Yüce Allah sana bol ecir ve sabır versin.” Yine gayrimüslimler için dua ve istiğfar etmek yasaklanmıştır. İnanmayan bir kimseye Müslüman bir yakını sebebiyle taziye verilirse şöyle der: “Yüce Allah sana sabr-ı cebir versin, ölünü de mağfiret etsin.” Eğer inanmayan bir kimseye -bir kâfir- akrabası sebebiyle taziyede bulunursa ona da şöyle denilir: “Allah bize ve sana hayırlı halefler versin.” Hanbelilere göre inanmayanlara taziyede bulunmak haramdır, çünkü saygı göstermek söz konusudur. Küfre saygı yoktur. “Kim musibete uğrayan bir kimseye taziyede bulunursa kendisine de öteki kadar ecir sevap verilir. Musibete uğramış Müslüman kardeşine taziye ve tesellide bulunarak Allahu Teâlâ, kıyamet gününde ikram hülleleri giydirir.” Şimdi ağlamak, ağıt yakmak gibi konulara gelince; ağlamak caizdir. Sesi yükseltme, çirkin söz söyleme, bağırıp çağırma, ağıt yakma: Bunlara dikkat et. Oğlu İbrahim öldüğünde Peygamberimiz (A.S.V.) şöyle buyurdu: “Ey İbrahim! Biz Allah katında sana bir fayda sağlamayız.” Bu sözleri söyledikten sonra gözlerinden yaş boşaldı. Orada İbn-i Abdurrahman bin Avf, kendisine, “Ağlıyor musun, ey Allah’ın resulü? Hâlbuki sen ağlamayı yasaklamamış mıydın?” diye sordu. O Şanlı Peygamber de: “Hayır, fakat ağıt yakmayı yasaklamıştım.” buyurdu.

Dakika 1:30:08

İşte, kıymetliler. Şanlı Peygamber’in (A.S.V.) canı ‘şenne’, eski bir tutum içindeymiş gibi hırıltı çıkararak can çekişmekte olan kızının oğlu kendisine arz edilince gözlerinden yaşlar boşaldı. Sa’d kendisine, “Bu ne Ya Resûlullah?” diye sorunca, “Bu, Allah’ın rahmetidir. Onu kullarının kalplerine koymuştur. Allah ancak merhametli olan kullarına merhamet eder.” buyurdu. “Ürye, ailesinin kendisine ağlaması sebebiyle azap edilir.” Şimdi ağlamayı, ağıt yakmayı vasiyet eden, bu vasiyeti yerine getirilen kimse hakkındadır bu söz. Bunlar yapmacık, kiralık ağıtçılar tutuyorlardı; Araplarda bu, adet idi. Hiç kimse başkasının günahını yüklenmez. Kavmiyetçilik, ırkçılık, kabilecilik gibi cahiliyet davası güdeni kinaye ve ima yoluyla değil, “Babanınkini ısır” diye sarih ve sert bir şekilde azarlayın. Arapların yanlış adetlerini ortadan kaldırmıştır Yüce İslam. Bu haberleri kıymetli muhaddislerimiz rivayet etmişlerdir. Ağıt yakmak, göğsüne başına yumruklar vurarak, yakasını paçasını yırtarak ve benzeri şekillerde ağlamak haramdır. Ey dünya! Müslüman’ım diyenler! Dikkat edin buna! Nütbe, ‘ya’ edatı yerine ‘vav’ı kullanarak: ‘’Va! Cebelah’’ (Vay adamım), ‘’Vay! Kehfah’’ (Vay dayandığım dalım, sığınağım, desteğim, umudum, tutanağım) gibi sözler söylemek. Herhangi bir kişi ölür de ağlayıcıları gelip ‘’Ya cebelah! Va senadağ!’’ ve benzeri sözler söylerlerse, iki melek onun göğsüne yumruklarını vurarak, “Sen böyle miydin?” derler. Vasiyet etmişse yahut kâfir ise bunlar söz konusudur. Eğer ölü daha önce böyle bir şeyi vasiyet etmişse yahut inanmayan birisiyse durum söz konusudur. “Niyaha, ağlayarak ağıt yakmaktır. Ağıt yakan kadın tövbe etmezse, kıyamet gününde üzerinde katrandan bir elbise, uyuzlu bir gömlek bulunduğu hâlde mezarından kaldırılacaktır. Allah (C.C.) ağıtcı, yascı kadına ve bunu dinleyene lanet etsin.” dedi. Kim dedi bunları? Şanlı Peygamber’den gelen haberler. İşte, bir sahih hadis olarak rivayet edilmiştir. Keza göğsünü yumruklamak, yakasını yırtmak, saçlarını dağıtmak, yüzünü karalamak, başına kül saçmak, ifrat derecesinde yüksek sesle ağlamak, bunlar birer birer haramdır dediler.

Dakika 1:35:10

Yine Buhârî Müslim’de rivayet edildiğine göre; “Yanaklarını yumruklayan, yakasını yırtan ve cahiliyet davasında bulunan bizden değildir.” diye Peygamberimiz’den rivayet var. O Şanlı Peygamber (A.S.V.): “Sâlika, hâlika ve şakkâdan ben beriyim, uzağım.” buyurmuştur. Feryat figan eden, yüksek sesle ağlayan kadınlara sâlika denilir. Hâlika: Saçlarını tıraş eden kadın. Şâkka: Elbiselerini parçalayan kadın demektir. Bunlar benden değil diyor Peygamberimiz, ben bunlardan uzağım diyor. Musibet karşısında ne yapmalıdır? Sabrederek ve namaz kılarak yardım isteyin, kendilerine bir musibet geldiği zaman sabredin. “Biz Allah’ın kullarıyız, Allah’a döneceğiz diyenleri müjdele. Bunlara Rabb’leri tarafından mağfiret ve rahmet vardır ve onlar, doğru yola erdirenlerin ta kendileridir.” buyurmaktadır Yüce Allah, Bakara Suresi 156. ayet-i kerimede (نَّا لِلّهِ وَإِنَّا إِلَيْهِ رَاجِعونَ ) (Bakara Suresi, ayet 156). Bu ayet, bunun özünü bize bildirmektedir. Musibetlerle kim karşılaşırsa (نَّا لِلّهِ وَإِنَّا إِلَيْهِ رَاجِعونَ ) demesi sünnettir. Bizler O’nun kullarıyız, bize dilediğini yapar. Bizler öldükten sonra dirilmeyi, amellerimizden dolayı karşılık alacağımızı idrak ediyoruz. ‘’Allahümme cinni musibeti ve hulûflî hayran minha’’ işte bu duayı da okumak sünnettir dediler. İki rekât namaz kılar, sabırla ve namaz kılarak “Allah’tan yardım isteyin” diyen ayet-i kerimeye istinaden. Yine Ümmü Seleme’den gelen haberde, “Hastanın yahut ölen kimsenin yanında bulunduğunuz zaman hayır söyleyin, çünkü melekler sizin söylediklerinize âmin derler.” “Allah’ım, beni ve onu mağfiret et ve bana onun ardından bir beden ihsan et.” Huzeyfe de şöyle demiş: “Hz. Peygamber (A.S.V.), başına zor bir iş geldiği zaman sabrederdi.” “Sabredin, çünkü Allah, sabredenlerle beraberdir.” (Enfâl Suresi, 46. ayet-i kerime). “Sabır ziyadır, ışıktır.” Bu da Peygamberimiz’den gelen haberdir. Kıymetliler, “Müslümanlardan bir kimsenin üç çocuğu ölürse cehennem ateşi o kimseye ancak yemin yerini bulacak kadar temas eder. Cehennemden geçmeyecek kimse yoktur.” (Meryem Suresi, 71. ayet-i kerime) Sırattan geçmektir. Yine Buhârî’nin de rivayet ettiği gibi, “Allahu Teâlâ Ve Tekaddes Hazretleri dünyada bir mümin kulumun sevdiğini alırsam, o da bu musibetten sevabını sabır ve teslimiyetle benden beklerse onun mükâfatı ancak cennettir.” buyurdu. İşte, görüyorsunuz. Hz. Peygamber’in kızlarından birisi, O’na adam gönderip oğlan veya kız çocuklarından birisinin ölüm hâlinde olduğunu haber verdi ve çağırdı. Bunun üzerine Şanlı Peygamber (A.S.V.), haber getiren kimseye şöyle dedi: “Onun yanına dön ve ona bildir ki alan da veren de Allah’tır (C.C.). Allah’ın katında her şeyin belli bir vakti vardır, sabretsin ve Allah’tan ecrini beklesin.” İşte, kıymetliler. Bu da Peygamberimiz’den gelen bir haberdir. Yine kıymetli muhaddislerimizin rivayet ettiği bir haberde Müslümana yorgunluk, hastalık, üzüntü, düşünce, eziyet, keder isabet eder hatta ayağına diken batarsa mutlaka Allahu Teâlâ, bunlar sebebiyle günahlarını örter, mağfiret eder. Kul hasta olunca yahut sefere çıkınca sıhhatli yahut mukim bulunduğu zaman yaptığı amellerin benzeri onun defterine yazılır. Musibet gelir de sabrederse iki sevap hâsıl olur: Biri musibetin kendisinden dolayı, diğeri de sabretmekten dolayıdır. İşte, kıymetliler. Bu kıymetli derslerle Fıkh-ı Ekber’den keşif notlarımız devam ediyor.

Dakika 1:42:29

(Visited 121 times, 1 visits today)
{"message":{"type":8,"message":"Undefined variable: show_right_meta","file":"\/home\/pwny9ik9\/public_html\/wp-content\/plugins\/cactus-video\/video-hook-functions.php","line":1155},"error":1}