78- Amelde Fıkhı Ekber Ders 78
AMELDE FIKH-I EKBER DERS 78
Kıymetli izleyenler, Amelde Fıkh-ı Ekber’den devam ediyoruz. Yine konumuz cenaze hakkındadır ki bunlardan birisi Cafer bin Ebû Talip Hazretleri (R.A.) şehit edilince Hz. Peygamber (A.S.V.) şöyle buyurdu: “Cafer’in ailesine yemek yapıp götürün, çünkü başlarına kendilerini meşgul edecek bir musibet gelmiştir.” buyurdu. “Ölü evinin yemek hazırlaması mekruhtur, bid’attir. Ölü evine komşular yemek götürmelidir. Bizler ölünün evinde toplanıp, ölü evinin toplananlara yemek yapmalarını ağıt yakmaktan sayardık.” İşte, görüyorsunuz. Ölü evine yardım edilir komşular tarafından -en azından- ve ölü evinde yenenler komşulardan gidenler olmalıdır. Kur’an-ı Kerim okuyup ölülere sevap bağışlama konusunda da şöyle bir bakalım. Yüksek İslam âlimlerinin hemen hemen tamamı ölünün dua ve istiğfardan faydalanacağı konusunda ittifak hâlindedirler. “Allah’ım, onu bağışla, ona rahmet eyle” gibi dualar sadaka veya hac gibi ibadetleri ölüye onun ruhuna hediye etmekle fayda verir. Onlardan sonra gelenler şöyle derler: “Rabb’imiz, bizi ve imân ile bizden daha önce geçen kardeşlerimizi mağfiret eyle.” Haşr Suresi’nin 10. ayet-i kerimesinde -bakın- dua örnekleri verilmektedir. Yine Yüce Rabb’imiz Muhammed Suresi’nin 79. ayet-i kerimesinde: “Kendi günahın, müminlerin ve mümine kadınların günahları için mağfiret dile.” Görüyorsunuz, burada da bunların Kur’an-ı Kerim’de yeri var. Bir adam Hz. Peygamber’e (A.S.V.) şöyle sordu: “Ya Resulullah! Benim annem öldü, onun adına sadaka versem kendisine faydası olur mu?” Cihan peygamberi Hz. Muhammed de (A.S.V.): “Evet, olur.” dedi. Bu Hadis-i Şerif Sa’d bin Ubâde’den rivayet edilmiştir. Başka râvîleri de bulunmaktadır. Kıymetliler, yine bir kadın, Şanlı Peygamber’e (A.S.V.) gelerek: “Ya Resulullah! Yaşlı olan babama hac farz olmuştur. Fakat binek üzerinde duracak güce sahip değildir. Onun adına ben hacca gidebilir miyim?” diye sordu.
Dakika 5:00
O Şanlı Peygamber (A.S.V.): “Baksana, senin babanın borcu olsa onu ödeyecek değil miydin?” dedi. Kadın: “Evet.” dedi. Bu evet cevabını verdi kadın. Bunun üzerine o rahmet peygamberi Hz. Muhammed (A.S.V.): “Allah’ın borcu, ödenmeye daha lâyıktır.” buyurdular. Yine, “Adam öldü, bir ay oruç borcu vardı. Onun adına oruç tutsam olur mu?” diye soran bir kimseye Sevgili Peygamberimiz, “Evet.” cevabını verdi. İbn-i Kudâme bunlar için şöyle diyor: “Bunların, bu Hadis-i Şerifin hepsi sahihtir, sevabını ölüye ulaştırır.” Yüce Allah bu sevapları, bunların yani güzel amellerin sevaplarını ölüye ulaştırır dediler. Âlimler namaz kılmak ve Kur’an-ı Kerim okumak gibi Hanefi ile Hanbeli âlimlerine ve Şafiî ve Mâlikîlerin sonradan gelen âlimlere göre Kur’an-ı Kerim’in sevabı ölüye ulaşır dua, dua da ölüye ulaşır. Kur’an-ı Kerim okunan yere rahmet, bereket ine,r dua kabule şayandır. Hanefilerin tercih edilen görüşlerine göre insan yaptığı amelin sevabını başkasına bağışlayabilir: Namaz, oruç, sadaka ve benzeri şeyler olsun fark etmez, kendi sevabından bir şeyler eksiltmez. Yine Hanefi ekolünün yüksek âlimlerine göre başta İmâm-ı Âzam olmak üzere: “Her kim kabristana girer de Yasin Suresi’ni okursa Allahu Teâlâ o gün orada bulunan ölülerin azabını hafifletir, orada bulunan ölüler sayısınca da okuyana sevap yazılır. Her kim anne babasının kabrini ziyaret ederse bir veya ikisinin kabirlerin yanında Yasin okurlarsa Yüce Allahu Teâlâ (C.C.) onu mağfiret eder.” diye de Hadis-i Şerifler, bu kıymetli mezheplerde delil olarak ortaya konulmuş. Mezhepler delilsiz hareket etmezler. Deliller ya Kur’an-ı Kerim’den ayetlerdir veya Hadis-i Şeriflerdir veya icmâ veya kıyastır; aslî veya fer’i delillerdir. Mâlikîlere göre kabri üzerine Kur’an okumak mekruhtur. Sonradan gelen Mâlikîlere göre sakınca yoktur. Ölü için de Allah’ın izniyle sevap hâsıl olur demişlerdir. Şafiîlerde yine ölüye kendi amelinden başkası fayda vermez.
10:05
Namaz kılmak, Kur’an-ı Kerim okumak gibi Şafiîlerin sonradan gelen fakihleri ölüye ulaşacağı yolunda açıklamalarda bulunmuşlardır. Fatiha’nın yılan sokmasına karşılık okunmasını kabul etmiş ve onun “Şifa için okunacak rukye olduğunu nereden biliyordun?” Hadis-i Şerifi de bilinmektedir. Şafiîlerin sonraki fakihlerinin görüşü de diğer üç mezhebin görüşü gibi olmaktadır. Yani Kur’an-ı Kerim okumanın sevabı ölüye ulaşır. Kadı Hüseyin, ölünün kabri başında ücretle Kur’an-ı Kerim okumanın caiz olduğunu söylemiştir. İbn-i Salâh’a göre Kur’an-ı Kerim okuma sonunda: “Allah’ım, okuduğumuz Kur’an-ı Kerim’in sevabını falancaya ulaştır.” denilmesi uygun olur da demişlerdir. İşte, mezhepler delilleri ortaya koyarak mezhep olmuştur. İlimsiz, delilsiz hiç mezhep olmaz. Hele hak mezhepler -başta bu dört mezhep- bütün bu dünya Müslümanlarını asırlardır okuyarak, okutarak gelmişlerdir. Deliller hak delillerdir, anlayışlar güzel anlayışlardır. Onun için bu dört mezhebin en başta bunlara yakın olanlarla beraber kıymeti çok bilinmeli, çok rahmet okunmalıdır. Şehitlik konusuna, onun faziletine bir bakalım şöyle: İmân ve akide uğrunda canını feda etmek, ihlas ve fedakârlık derecelerinin en yükseği. Allah’ın ebedî cennetlerine, Yüce Allah’ın rızâsına kavuşmaya giden yoldur şehitlik. Fazileti çok yüksektir. Şeref ve varlık, gerektiğinde kanla korunmaktadır. Bütün şerefler, bütün varlıklar gerektiğinde şehit olmakla kanını akıtıp canını ortaya koyup feda etmekle korunmaktadır. İnsanlık âlemi yüce değerlerinin korunmasında âlimlerin göz nuruna, şehitlerin kanına dâimâ minnettardır. Hayatı ve ebediliği şehitlere vermiştir Yüce Allah. Gerçek hayatı onlar bulmuşlardır. Şehidin kullara ait maddi borçları dışında bütün günahlarını mağfiret etmiştir. Yüksek mertebeler, dereceler hazırlamıştır. Yüce Allah (C.C.) şöyle buyurur: “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma; bilakis onlar Rabb’inin katında diridirler. Allah’ın lütf-u ihsanından kendilerine verdiğiyle hepsi şâd olarak cennet nimetleriyle rızıklanırlar ve arkada kendilerine henüz katılmayan şehit dindaşlarına onlara hiçbir korku yoktur. Onlar mahsul da olacak değillerdir.” diye Şanlı Kur’an-ı Kerim müjde vermek isterler.
Dakika 15:24
Onlar Allah’tan gelen bir nimetle, hatta daha fazlasıyla ve Allah’ın müminlere olan mükâfatını zâyi etmeyeceği müjdesiyle de sevinirler. Âl-i İmrân Suresi’nin 169 ve 171. ayet-i kerimelerinde bunu görüyoruz. Yine bakın; Mesut ne diyor (R.A.) Abdullah’a: “Allah yolunda öldürülenlerin ölü olduklarını sanma; bilakis onlar diridirler. Rabb’leri katından rızıklandırıyorlar ayetini sordum. Şöyle cevap verdi: -Biz de bunu Şanlı Peygamber, Allah’ın Resulü Muhammed’den sorduk (A.S.V.), oda şöyle cevap verdi:- -Şehitlerin ruhları yeşil kuşların karnındadır, onların Arş-ı Âlâ’ya asılı kandilleri vardır. Dilediği gibi cennette serbestçe dolaşır, sonra o kandillere geri dönerler.”- Evet, kıymetliler. Bunu Tirmizî gibi, Müslim gibi muhaddislerimizin de rivayet ettiğini görüyoruz. Şehitlere Yüce Allah hayat verir. Cennetin her yerini dolaşma kudretini verir. “Allah yolunda öldürülenlere, ölüler demeyeniz; bilakis onlar diridirler. Fakat sizler iyice anlayamazsınız.” Bu da Bakara Suresi 154. ayet-i kerimedir. Cennete giren hiçbir kimse velev ki dünya üzerindeki her şey kendisine verilsin, dünyaya dönmek istemez. Ancak şehitler müstesna; göreceği ikramdan dolayı tekrar dünyaya döndürülüp on defa daha öldürülmeyi temenni ederler. Şehitler, onlar dünyaya tekrar tekrar gelmeyi, tekrar tekrar şehit olmayı isterler. O Şanlı Peygamber şöyle buyurdular: “Muhammed’in (A.S.V.) nefsi yedi kudretinde olan Allah’a yemin ederim ki, Allah yolunda savaşmak ve öldürülmek ve sonra savaşmak ve yine öldürülmek, sonra yine savaşmak ve öldürülmek isterdim. Şehidin borcu dışında bütün günahları mağfiret olunur.” Evet, kıymetliler. Bunu da Abdullah bin Amr’dan rivayet etmiş kıymetli muhaddislerimiz. Şehit nedir, bir de buna bakalım: Cennetlik olduğuna şahitlik edilmiş olmasıdır. Şehide şehit denmesinin hikmeti budur; cennetlik olduğuna şahitlik edilmiş olmasıdır. Rabb’i katında yaşıyor, onun huzurundadır, şahittir. Ölümü esnasında melekler de şahit ve hazır olurlar. Şehit, savaş alanında düşmanla karşılaşırken öldürülen kimsedir.
Dakika 20:06
Hanefi âlimlerine göre şehit harp esnasında düşmanlar tarafından öldürülen veya asiler veya yol kesen eşkıyalar eliyle öldüren veya hırsızların öldürdükleri kimselerdir. Geniş kapsamlı bir tarifle Hanefiler, şehidi böyle tarif etmişlerdir. Evet, kıymetliler. Asilerle yol kesenlerin cenazeleri yıkanmaz ve namazları kılınmaz. Hanefilere göre Müslüman olmak, akıllı olmak, ergenlik çağına girmiş bulunmak, cünüplük, hayız ve nifasdan temizlenmiş olmak, vurulduktan hemen sonra ölmüş bulunmak şehitte aranan şartlar. Hanefilere göre savaş alanında düşman tarafından zulmen öldürülenler, canı ve malını korumak için öldürülenler; bunlar şehittirler. Mâlikîlere göre savaşırken ölen yahut artık ölü, savaş alanından can çekişir vaziyette çıkarılan kimselerdir. Şafiîler de cihat ederken savaş sona ermeden ölen Müslüman kişidir şehit demişler. Savaş alanında başka bir sebeple ölürse yine de şehittir demiş Şafiîler. Mâlikî ve Şafiîlere göre hayız ve nifasdan temizlenmiş olmak şart değildir kadınlar için, kadın şehideler için. Cünüp olarak ölen kişi de yıkanmaz demiştir Şafiîler ve Mâlikîler. Mâlikîlere ve Şafiîlere göre şehit, Allah’ın dininin yücelmesi uğrunda savaşırken ölendir. Ve bu konuda da birçok muhaddisimizin rivayet ettiği Hadis-i Şerifler bulunmaktadır. Şanlı Peygamber şöyle buyurdu: “Allah’ın dininin yücelmesi için kim savaşırsa, o Allah yolundadır.” İster takva sahibi ister fasık olsun. Büyük günah işlese de her Müslüman üzerine cenaze namazı kılmak farzdır. Bu görüş, cumhurun görüşüdür. Fakat Ömer bin Abdülaziz ve Evzâî’ye göre intihar eden kişinin namazı kılınmaz. Peygamber Efendimiz’e (A.S.V.) kendisini enli oklarla öldüren biri götürüldü. En çok Hz. Peygamber cenaze namazını kılmadı. Hanbelilere göre şehit savaşırken, inkârcılarla savaşırken öldürülen yahut kâfir ve isyancılar tarafından yine öldürülen, zulmederek öldürülen kimsedir.
Dakika 25:06
Hanbelilerde cünüplük, hayız ve nifasdan temizlenmiş olmak şart koşulur. Bunlarda cünüp, yıkanıp cenaze namazı kılınır. Hz. Peygamber (A.S.V.) Uhud şehitlerinin kanlarıyla gömülmelerini emretti ve kendisi bunları yıkamadı, cenaze namazlarını da kılmadı. Uhud şehitlerinin arasında Hâlise bin Numan da bulunuyordu o da çocuktu. “Nefsin kudret elinde olan Yüce Allah’a yemin ederim ki, Allah (C.C.) yolunda yara alan kimseyi Allah, kendi yolunda yaralarını daha iyi bilir. Kıyamet gününde rengi kan renginde, kokusu da mis kokusunda olduğu hâlde Allah’ın huzurunda gelecektir.” buyurdu Sevgili Peygamberimiz. “Her kim canını korumak için öldürülürse şehittir, her kim malını korumak için öldürülürse şehittir, her kim aile ve ırzını, namusunu korumak için öldürülürse o da şehittir. Aynen inkârcılar tarafından öldürülmüş gibilerdir, dolayısıyla yıkanmazlar.” diye de haber gelmiştir. İsyancılara karşı savaşırken ölenlerin hükmü, müşriklerle savaş yapanların hükmü gibidir. Hz. Ali kendisiyle beraber bulunup da savaşırken ölenleri yıkamamıştır. Ama kendisinin yıkanmamasını tavsiye etmiş, şöyle demiştir: “Beni elbiselerimle gömün, çünkü ben onlara karşı kıyamette hasımlık davasında bulunacağım.” diyor. Cebel Vak’ası’nda ölenler, şu vasiyeti yapmışlardır: “Biz yarın şehit olacağız. Elbiselerimizi çıkarmayın, kanlarımızı yıkamayın.” Hırakî diyor ki: “İsyancılardan öldürülenlerin yıkanıp namazları kılınır.” Sıffin Savaşı’nda ve Cemel Vak’ası’nda iki taraftan ölenlerin yıkandığıyla ilgili bir rivayet bize nakledilmemiştir. Çok sayıda bulunuyorlardı, yıkanmadılar ve cenaze namazları da kılınmadı. Kıymetliler, şehitlerin hükmüne şöyle bir bakalım: Hanefi ekolünün yüksek şahsiyetleri: “Şehit elbiseleri ile kefenlenir üzerine namaz kılınır, mükellef ise ve temiz ise yıkanmaz.” demişlerdir. Cünüp, hayız ve nifas durumundaki kimselere gelince; şehit olurlarsa Ebû Hanife, İmâm-ı Âzam-a göre çocuk ve delilerde olduğu gibi yıkanırlar; İmâmeyn’e göre yıkanmazlar. Ebû Hanife, cünüp ve benzeri kimselerin yıkanmasının vacip olduğuna şunu delil getirmiştir. Hanzala bin Ebû Âmir, Uhud’da şehit olunca Hz. Peygamber (A.S.V.) şöyle buyurdu:
Dakika 30:15
“Arkadaşınız Hanzala’yı melekler yıkamaktadır.” Zevcesine sordular, hanımı da: Cünüp iken savaşa çıktı.” dedi. Bunun üzerine Şanlı Peygamber (A.S.V.): “Bu sebeple Melekler onu yıkadılar.” buyurdu. İmâm-ı Âzam, bu Hadis-i Şerifi delil olarak gösterip yıkanması gerekir demiştir. İmâm-ı Ebû Yusuf ile İmâm-ı Muhammed’in dayandıkları delil ise: Eğer yıkamak farz olacak olsaydı Âdemoğullarına da farz kılınırdı ve meleklerin yıkaması ile yetinilmezdi.” Cevaben deniyor ki: “Meleklerin yıkaması ile de bu hâsıl olur, vacip olan yıkamaktır. Yıkayanın kim olduğu önemli değildir.” İmâm-ı Âzam işte böyle dedi. Şehidin kanı yıkanmaz, elbisesi çıkarılmaz. Şehit, kanlarıyla ve elbiseleriyle gömülür, defnedilir. Kefen olmayacak şeyler çıkarılır öyle defnolunur. Şanlı Peygamber (A.S.V.); “Onları kanlarıyla gömün.” buyurmuştur. Cumhura göre şehit yıkanmaz, kefenlenmez, cenaze namazı kılınmaz. Kan dışında bir şeyler varsa giderilmesi lazım gelen, onlar giderilir. Câbir Hazretleri Hz. Peygamber (A.S.V.), Uhud şehitlerin kanlarıyla gömülmelerini emretti. Onları yıkamadı, üzerlerine cenaze namazı da kılmadı. Evet, kıymetliler. Buhârî, Müslim gibi kıymetli muhaddislerimiz bunları rivayet etmektedir. “Şehit elbiseleriyle gömülür, onları elbiseleriyle gömün.” diye Peygamber’den haber vardır. Şanlı Peygamber, Uhud savaşında öldürülenlerin üzerlerindeki demir aksamı ile derilerin çıkarılmasını da bunların elbise ve kanları içinde gömülmelerini de emreyledi. Buluğ çağına eren ile ermeyen eşittir; Uhud şehitleri arasında küçük yaşta olanlar da vardı. Mâlikî ve Şafiîlere göre henüz cünüp olan, hayız ve benzeri durumunda olan kişiler savaş alanında ölürse yıkanmazlar. “Hanzala bin Râşid, Uhud Savaşı’nda cünüpken öldürülünce meleklerin onu yıkadığını gördüm.” Bu Hadis-i Şerif-i de onlar yıkanmamış hükmünde almışlar. Fakat İmâm-ı Âzam bunu, meleklerin yıkadığını delil göstermiştir. Savaş alanı dışındaki duruma gelince: “Hem dünya hem âhiret bakımından şehit olanlar, şehit alanında şehittir.” Bu hükmü ise cumhura göre yıkanmaz, kefenlenmez, namaz kılınmaz tam şehittir. Şehitlerin şimdi durumuna bakıyoruz; durumuna göre şehitler de incelenmektedir.
Dakika 35:00
Dünya hükmü bakımından şehit olanlar; bu da savaş yapılırken ölen, ganimet malından çalmış, kaçarken veya gösteriş ve benzeri şeyler uğrunda öldürülmüş kimsedir. Bu, dünya şehididir. Âhirette şehit olup olmayacağı belli değil. Âhiret hükmü bakımından şehitler var; dünyada şehit oldukları bilinmiyor mesela. Savaş dışında zulüm edilerek karın ağrısından, taun hastalığından, suda boğularak, gurbette kaybolarak, ilim irfan öğrenirken, doğum sancısından, düşman ülkesinde benzeri yerlerde ölen kimse şehittir. Bunlara şehit muamelesi yapılmaz, bunlar âhiret şehitleridir. Dünyada normal insanlar gibi yıkanır, namazları kılınır, defnedilir. Hanbelilere göre savaş alanında şehit düşenler dışında şehitler yirmi dolayındadır. Mesela veba hastalığından, karın ağrısından, boğularak, yanarak, güneş çarpmasından, üzerine bir şey yıkılarak ölenler; Hanbelilere göre. Sevgili Peygamberimiz (A.S.V.): “Şehitler beş türlüdür: Veba hastalığından, kolera hastalığından, boğularak, üzerine bir şey yıkılarak ölen ve Allah yolunda şehit olanlar.” demiş, Peygamberimiz bunları kendisi zikir eylemiş. Akciğer hastalığından, veremden, cüzzam ve verem hastalığından, uçurumdan yuvarlanarak yine Allah yolunda ölenler, hasta ölenler, ilim tahsili ederken ölenler, ihlasla kalpten şehitlik isteyen, sınırları korurken ölen âlimler, doğum esnasında ölenler ve akrep sokmasından ölenler, dinini, canını, malını ve ailesini korumak için öldürülen yahut zulme karşı çıkmak için ölenler, yırtıcılar tarafından parçalananlar, bineğinden düşerek ölenler, gurbette ölenler, iffetli ve namuslu olduğu hâlde aşktan, sevgiden dolayı ölenler, cuma gecesi ölenler, savaş alanında yaralandıktan sonra yiyen, içen, uyuyan yahut tedavi gören ve bir namaz vakti kadar zaman hayatta kaldıktan sonra ölen kimseler: Birer birer bunlar şehittir dediler, Hanbeliler bunları böyle saydılar. Şöyle bir bakarsak; hastalık, nefis müdafaası sebebiyle savaştan dolayı veyahut sonra yahut gurbetteyken ölenler, ilim öğrenirken ölenler veya cuma gecesi ölen kimse de âhiret şehididir dediler. Âhiret şehitlerine gelince durum, onların hükmüne yıkanıp kefenlenir bunlar ve üzerlerine ittifakla cenaze namazı kılınır. Âhirette bunlara sevap vardır. İsyankârlık ve şehitlik konusunda da sizlere bazı keşif notları verelim.
Dakika 40:05
Ölen kişi asi olsa da şehit olur. Allahu Teâlâ Ve Tekaddes Hazretleri şüphesiz iyilikler, kötülükleri yok eder. Sevgili Peygamberimiz de bir Hadis-i Şeriflerinde: “Kötülüğün ardından bir iyilik işle ki onu silsin isyanı sebebiyle ölen ise şehit değildir. Kadın kocasına asi olarak evinden çıkar da ölürse şehit olmaz.” demiştir. İşte, görüyorsunuz. Bunlar birer birer, bu şekil kıymetli âlimlerimiz tarafından deliller keşfedilerek hükümler ortaya konulmuştur. O kıymetli âlimlerimiz, Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat mezhebinin âlimleri ki en önde bu dört mezhebin âlimleri gelmektedir. Bunlar, delilleri keşfederek hükümlerini ortaya koydular. Şimdi dersimiz oruçla devam ediyor: Çok kıymetliler; oruç, kendini tutmaktır. Şerrî anlamda niyet ederek fecrin doğuşundan güneşin batışına kadar orucu bozan şeylerden sakınmaktır. Hayız ve nifas durumunda olmayan akıllı Müslüman kimselerdir. Niyetten maksat; bir fiili yapmaya kalben azmetmesidir, kesin karar vermesidir. Orucun rüknüne bir bakalım: Orucu bozan hâllerden korunmaktır. Mâlikîlerle Şafiîler, oruca geceden niyetlenmeyi de rükün saymışlardır. Orucun zamanı fecrin doğuşundan güneşin batışına kadar geçen zamandır. Gündüzlerin çok uzun olduğu bölgelerde, yakın bölgelerde esas alınarak belirlenir. Şimdi bu konuda da deliller vardır: “Sabah vakti siyah iplik beyaz iplikten ayrılıncaya kadar yiyiniz, içiniz.” ayet-i kerimesidir. Yine Peygamberimiz’in: “Bilâl, gece vakti ezan okur. İbn-i Ümmü Mektûm’un ezanına kadar yiyin, için.” buyurmuşlardır. Orucun faydaları pek çoktur, itaat ve ibadettir. Bu itaat Allah’adır. Sınırsız sevap kazanır. Oruç yalnız Allah içindir. Allah’ın keremi ise çok geniştir, rızâsına nail olurlar. Cennetin özel bir kapısından yani Reyyân kapısından içeriye girme hakkı elde etmiş olurlar. Günahlarından, Allah’ın gazabından kendisini uzaklaştırır. Öbür seneye kadar işlenen küçük günahlara kefarettir. Tâat sebebiyle Allah’ın yolunda dost doğru gitmesi sağlanır Oruç, takvayı gerçekleştirir. “Ey imân edenler! Takva üzere olasınız diye sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de oruç tutmak farz kılınmıştır.”
Dakika 45:11
Yüce Rabb’imiz, Şanlı Kur’an-ı Kerim’de böyle buyurdu. Oruç, ahlâk mektebidir, eğitilir. Nefse karşı bir savaştır. Bir mukavemet, sabretme alışkanlığı kazanılır. Lezzetli bir yemek olur, tatlı soğuk sular akar fakat iftar vaktini bekler, hiçbirini yemez de içmez de. Emanete riâyet edilmesini öğretir. Allah’tan başka bir gözleyici yoktur. Oruç iradeyi kuvvetlendirir, gayreti, sabrı öğretir, düşüncenin parlamasına, ilhamına yardımcı olur. Lokman hekim şöyle der: “Oğlum, mide dolduğu zaman düşünce uyur, hikmet dilsiz olur, azalar Allah’a ibadetten geri kalır.” Görüyorsunuz, şu hikmetli söze bakın! Lokman Hekim ne diyor? “Oğlum, mide dolduğu zaman düşünce uyur, hikmet dilsiz olur, azalar Allah’a ibadetten geri kalır.” Ey kıymetli! Bu veciz ifadeleri de hiç unutma. Düzen ve disiplin öğretir oruç insanlara. Doğudaki batıdaki bütün Müslümanlarla bir birlik meydana getirir. Aynı vakitlerde oruca başlayıp aynı vakitlerde oruçlarını açarlar. Rableri birdir, ibadetleri de birleştirilmiştir. Merhamet ve kardeşlik bağlarını geliştirir. Yardımlaşma, dayanışma kuvvetlenir. Açlık ve ihtiyaç hissetmesi iyilik yapmaya sevk eder. Fakirlik, hastalık ve açlık sıkıntıları derdinde ortak olmaya sevk eder. Sosyal bağlar güçlenir, kuvvetlenir, birbirine yardımcı olur müminler, Müslümanlar. Hayatını yeniler, fazlalıkları atar, mideyi ve hazım organlarını rahatlatır, cesedi korur, yağlardan kurtarır, kokuları yok eder. “Oruç tutun, sıhhat bulun.” Hz. Muhammed’in sözü bu (A.S.V.). Yine, “Mide hastalıklarının kaynağıdır; perhiz yapmak ise her ilacın başıdır. diye de kıymetli âlimlerimizin veciz ifadeleri vardır. Oruç, nefisle cihattır. Günahlarından kurtarmak, şehvet ve nefsânî arzularını kırmak, nefsi temizlemek, onu kontrol etmek. Şanlı Peygamber (A.S.V.)’ın şu Hadis-i Şerifine bakıver: “Ey gençler, ey gençler topluluğu! Sizden evlenmeyi gücü yetenler evlensin. Çünkü evlenmek, gözü daha çok muhafıza eder, namusu daha fazla korur. Evlenmeye gücü yetmeyenler oruç tutsun, çünkü oruç bir kalkandır.” Sevgili Peygamberimiz böyle buyurmuştur. Nefs-i emmâre oruçla sükûnet bulur, nefsin şehvetleri kırılır. Nefis acıkınca bütün azalar doyar, nefis doyunca bütün azalar acıkır. Merhametli ve şefkatli olmayı öğretir, zorluklara tahammülü öğretir, sıkıntılarını daha iyi kavrar ve mertebesi yükselmiş olur.
Dakika 50:25
Dinin direklerinin en büyüğü, sağlam şeraitin kanunlarının en kuvvetlisidir. Oruç, kötülükleri yener Biiznillah, Allah’ın, ahlâkının hulâsası olan bir ibadettir. Oruç, nefse en zor gelen bir tekliftir, emirdir. Allah-u Teâlâ Ve Tekaddes Hazretleri (C.C.): “Müslüman erkeklerle Müslüman kadınlar, Allah’a boyun eğen erkeklerle boyun eğen kadınlar, sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkeklerle oruç tutan kadınlar” diye Cenab-ı Hakk, Ahzâb Suresi 35. ayet-i kerimede bu sınıfları övmüştür. İşte Ramazan-ı Şerif ayı ve Kadir gecesi; burada rahmet dalgaları ve fazileti görüyoruz. Ayların efendisi Ramazan-ı Şeriftir. Kur’an-ı Kerim’in inişi bu ayda başlamıştır. Tâat ve ibadet, iyilik ve ihsan, mağfiret, rahmet, rıdvan ayıdır. Bin aydan hayırlı olan Kadir gecesi bulunmaktadır. Ve dünya işlerinin düzeltilmesinde duaların kabul edildiği bir aydır; bu konuda Hadis-i Şerifler vardır. Ayların seyidi Ramazan-ı Şerif ayıdır. Günlerin seyidi cuma günüdür. Eğer kullar Ramazan-ı Şerif ayındaki üstünlüğü bilselerdi, bütün senenin Ramazan-ı Şerif olmasını isterlerdi. Ramazan-ı Şerif hakkında Peygamberimiz bir Ramazan ayında şöyle buyurdu: “Ramazan-ı Şerif ayı, size bir bereket ayı olarak gelmiştir. Allahu Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri bu ayda rahmetiyle sizi kuşatır, bu ayda rahmet indirir, hataları siler, duaları kabul eder. Allahu Teâlâ bu ayda hayır hususundaki yarışlarınıza bakar ve meleklerine karşı sizinle iftihar eder. Allah’a karşı hayır ortaya koyunuz; çünkü bedbaht kişi bu ayda Allah’ın rahmetinden mahrum olan kişidir.” “Ramazan-ı Şerif ayı gelince cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır. Şeytanlar bağlanır.” buyurdu o cihan peygamberi Hz. Muhammed (A.S.V.). Kıymetliler; bunları kıymetli muhaddislerimiz birer birer rivayet etmişlerdir. Dersimiz devam ediyor. “Beş vakit namazla cuma, diğer cumaya kadar Ramazan-ı Şerif ayı, diğer Ramazan-ı Şerif ayına kadar büyük günahlardan kaçınıldığı müddetçe küçük günahları örterler.” buyurdu Sevgili Peygamberimiz (A.S.V.). Âdemoğlunun bütün amallerine karşılık verilecek, sevap on mislinden yedi yüz misline kadar katlanır.
Dakika 55:04
Allahu Teâlâ (C.C.) buyurdu ki: “Oruç müstesna, oruç benim içindir. Onun karşılığını ancak ben vereceğim. Oruçlu kişi nefsani arzularını, yemesini, içmesini benim için terk eder. Oruçlu kişi için iki türlü ferahlık vardır: Biri iftar anındaki ferahlık, diğeri de Rabb’ine kavuştuğu zamanki ferahlıktır, mutluluktur. Oruçlunun ağız kokusu Allah katında mis kokusundan daha güzel, daha hoştur.” Yine başka bir Hadis-i Şerifte de Sevgili Peygamberimiz -bak- ne buyuruyor: “Rabb’iniz şöyle buyurur: Her iyilik, on mislinden yedi yüz misline kadar mükâfat ile karşılanacaktır. Oruç yalnız benim içindir, onun karşılığını ben vereceğim. Oruç, cehennem ateşine karşı bir kalkandır. Yemin olsun ki oruçlunun ağız kokusu, Allah katında mis kokusundan daha hoştur. Birisi oruçlu bulunduğunuz sırada size karşı bir cahillikte, bir sataşmada bulunursa ben oruçluyum, ben oruçluyum desin. Her kim Ramazan-ı Şerif gecelerinde Allah’a inanarak ve ecrini Yüce Allah’tan bekleyerek ibadet için kalkarsa daha önceki günahları affolur. Teravih, zikir, istiğfar ve Kur’an-ı Kerim okumak gibi ibadetlerle ihyâ ederse, inanarak, ecrini Allah’tan bekleyerek ortak kılmazsa, şirk koşmazsa kul hakları dışındaki günahları mağfiret olunur. Kul hakları ise ancak ödenerek veya hak sahiplerinin müsamahasıyla affolunur. Helâlleşmen gerek en azından.” Yine başka bir haberde: Şanlı Peygamber (A.S.V.) Şaban ayının son gününde bize bir konuşma yaptı. Kim? Sevgili Peygamberimiz. Şöyle buyurdu: “Ey insanlar! Büyük ve mübarek bir ay sizi gölgesi altına almıştır. Bu öyle bir aydır ki, bu ayda bin geceden daha hayırlı bir gece bulunmaktadır. Öyle bir aydır ki Allah (C.C.), bu ayda oruç tutmayı farz kıldı, gecelerinde kalkıp ibadet etmeyi nafile kıldı. Bu ayda her kim hayır hasletlerinden biriyle Allah’a yaklaşırsa (C.C.), Ramazan-ı Şerif ayı dışında farz ibadet yapmış gibi sevap kazanır. Bu ayda her kim farz ibadeti yerine getirirse, Ramazan-ı Şerif ayı dışında yetmiş farz yerine getirmiş gibi sevap kazanır. Ramazan-ı Şerif ayı, sabır ayıdır. Sabrın da sevabı cennettir. Ramazan-ı Şerif ayı, Allah’ın kullarını gözetleme ayıdır. Müminin rızkının artırıldığı aydır. Bu ayda her kim bir oruçluya iftar verirse günahları mağfiret olur, kendisi de cehennem ateşinden azat olur.
Dakika 1:00:01
Oruçlu kişinin sevabından hiçbir şey eksilmediği hâlde onun tuttuğu orucun sevabı kadar sevap da kendisine yazılır.” Sahabe-i Kiram dediler ki: “Ey Allah’ın Şanlı Resulü! Bizim her birimiz, oruçluya iftar yemeği verecek güçte değiliz.” O rahmet peygamberi, merhamet peygamberi şöyle buyurdu: “Allah bu sevabı bir hurma ile yahut bir yudum su yahut bir miktar süt ile iftar verenlere de verecektir.” Ramazan-ı Şerif ayı, evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennem ateşinden azat olma ayıdır. Bu ayda her kim kölesine kolaylık gösterirse Allahu Teâlâ da onu mağfiret eder ve cehennem ateşinden azat eyler. Allah’tan başka bir ilah bulunmadığına şahadet etmek, Allah’a karşı istiğfarda bulunmak. İhtiyacınız olan iki şey de şunlardır: Allah’tan cenneti ister, cehennemden ona sığınırsınız. “Her kim oruçluya su verirse Allahu Teâlâ ona benim havuzumdan su içirecektir ki cennete girinceye kadar bir daha susamayacaktır.” Bu Hadis-i Şerifin sahih oldukları rivayet edilmiştir. Evet, kıymetliler. Faziletler dolup taşmaktadır, rahmet dalgaları dalgalanmaktadır. Kıymetli izleyenler, Kadir gecesi -biliyorsunuz ki- fazilet dolu bir gece, bu geceyi aramak müstehaptır. Şerefli, mübarek, faziletli bir gecedir. Bütün gecelerden daha faziletlidir. Kadir gecesi bin aydan hayırlıdır. Sevgili Peygamberimiz (A.S.V.): “Her kim inanarak ve ecrini Yüce Allah’tan bekleyerek Kadir gecesinde kalkıp ibadet ederse, geçmiş günahları mağfiret olunur.” buyurmuştur. “Peygamber (A.S.V.), Ramazan-ı Şerif ayının son on günü girince geceleri ihyâ eder, aile fertlerini uyandırır, hanımlarından uzak dururdu. Ramazan-ı Şerifin son on gününde diğer zamanlarda göstermediği gayret ve çalışmayı gösterirdi.” Bu haberler Aişe-i Sıddıka Annemiz’den geliyor; Peygamberimiz’den haber veriyor. “Kadir gecesini Ramazan-ı Şerifin son on gününün tek olan gecelerinde arayın.” diye haber var. Evet, kıymetliler. Âlimlere göre en doğrusu şudur: Kadir gecesi, Ramazan-ı Şerif ayının 27. gecesindedir. Allah’a yemin ederim ki İbn-i Mesut, Kadir gecesinin Ramazan-ı Şerif ayında olduğu ve Ramazan-ı Şerifin 27. gecesinde olduğunu biliyordu. Fakat gevşemeyiniz diye bunu size haber vermeyi istemiyordu.
Dakika 1:05:06
Hz. Peygamber (A.S.V.), Kadir gecesi hakkında 27. gecededir demiştir. Yine Kadir gecesi otuz kelimeden ibarettir. 27. Kelime Kadir gecesi kelimesidir. Yine gelen haberde Kadir gecesini arayanlar, 27. gecede arasınlar. ‘Kadir gecesini 27. gecede arayın’ diye de haber var. Şimdi hikmetine de bir bakalım: Bu geceye ulaşmak, bu geceye ulaşmak için çalışmalarına vesile olmasıdır. Cuma günü saatle, ism-i âzamı Cenab-ı Hakk ne yapmış? Gizlemiştir. “Allahümme inneke afüvvün (kerîmun) tuhibbül afve fa’fu annî.” bu da Kadir gecesinde yapılan dualardan biridir. Alâmetlerine gelince; Kadir gecesinin sabahı, güneş ışınsız beyaz olarak doğar; tas gibi bembeyaz Kadir gecesinin alâmetleri şunlardır: Gece saf, berraktır. Bu gecede sanki ay ortaya çıkmış olup saf ve açık bir gecedir. Hava sakin ve hareketsizdir. Ne soğuk ne de sıcaktır. Bu gecede hiçbir yıldızın düşmesi helâl değildir. Bu gece alâmetlerinden biri; sabahleyin güneş, ayın on dördü gibi ışınsız olarak doğar. O gün şeytanın güneşle beraber çıkması helâl olmaz. Kadir gecesi sakin bir gece olup ne soğuk ne de sıcaktır. Kadir gecesinin gündüzünde güneş kırmızı ve zayıf olur. Kadir gecesinde sıcaklık da soğukluk da yoktur. Bu gece sakin ve açıktır. O gecede ay parlaktır. Evet, kıymetliler. Bu Kadir gecesi, Kadir hakkındaki tarihî olaylara da şöyle bir bakalım: İslam’ın olaylara hâkim olduğunu, orucun şiarının kuvvet, cihat ve amel olduğunu; zaaf, kaçmak, tembellik, fütur olmadığını göstermektedir. Müslüman, hayatının gerçeklerinin farkındadır. Şartlara intibak eder, dini bir görev -hayatla ve geçimle ilgili bir görevden- hiç engellemez, azîmet ve himmetini arzular, yiyecekler engellenmez. Yine, İslam’ın yolu bilinmektedir; o da cihattır. Allah’ın dini kolaydır. Seferde ve savaşta orucu açmayı vacip kılmıştır. Cihatta iftar edenlerin bütün mükâfatları alacaklarına hükmetmiştir.
Dakika 1:10:00
Cihatta iftar edenler bu sevapları alırlar. Sevgili Peygamberimiz, Mekke’nin fethinde orucunu bozanlardan olmuştu. Büyük olaylardır; delili büyük olaylardır, meşhur olanlarını zikrediyoruz. Bunlardan birisi Bedir Savaşı’dır. Bedir günü, hak ile bâtılı birbirinden ayırdığı Furkan günüdür. Bedir’de tevhit düşence düzenli bir hayat ve sağlam bir ahlâkın sembolü olan Yüce İslam galip gelmiş; geriliğin, alçaklığın, problemlerin sembolü olan şirk ve putçuluk mağlup olmuştur. Bedir Savaşı, Hicret’in ikinci yılının, Ramazan-ı Şerif ayının 27. cuma günü vuku bulmuştur. Yüce Allahu Teâlâ, Bedir Savaşı ile zayıf olduğunuz hâlde Allah size Bedir’de yardım etmiştir. Allah’tan korkun, şükrediniz. “Bedir savaşı, Ramazan-ı Şerifin 17’sinde cuma günü vuku bulmuştur. der. Kim? İbn-i Abbas. Bu ümmetin firavunu ve İslam’ın en büyük düşmanı olan Ebû Cehil, bu savaşta kendi arkadaşlarıyla gebermiş, gebertilmiştir, öldürülmüştür. Mekke’nin fethi: “Biz sana açık bir şekilde fetih verdik.” Mekke’nin fethi, Hicret’in 8. yılı Ramazan-ı Şerif ayının 10. günü vuku bulmuştur. Putçuluk imha edilmiş ve Kâbe-i Şerif’in etrafındaki putların yıkılması tamamlanmıştır. Tebük Savaşı’yla ilgili bazı olaylar da H. 9.yılın Ramazan-ı Şerif ayında vuku bulmuştur. İslam’ın Yemen’de yayılması, H. 10. yılı Ramazan-ı Şerif ayında vuku bulmuştur. Nahle’de Uzza adlı atlı putun bulunduğu ev, put evleri Halid bin Velid tarafından yine 28. yılda, ramazan ayında yıkılmıştır. Bu putu bulunduğu ev ile birlikte yıktıktan sonra Halit şöyle demiştir (R.A.): “O Uzza putuna ebedî olarak bir daha ibadet edilmeyecektir.” İşte, kıymetliler. H. 9. yıl Ramazan-ı Şerif ayında Taif ’den Sakifoğulları’na ait bir elçi gurubu Şanlı Peygamber’e gelerek Müslüman olduklarını söylemişlerdir. Lat putu da yıkılmıştır. Yine H. 25. yıl Ramazan-ı Şerif (M. 479 yılında) cuma günü sabahı Zellâka (bugünkü Portekiz yakınlarında bir vadi) Olayı vuku bulmuştur. Buna “Aru Deve (İslam Günü) Olayı” da denmektedir. Endülüs’te Yusuf bin Tashvin kumandasındaki Müslüman murâbıtlar ordusu, Alfonso kumandasındaki 80.000 kişilik bir küffar ordusuna karşı zafer elde etmiştir. Ayn-i Câlût Olayı, 3 Eylül 1260 yılına rastlayan 15 Ramazan-ı Şerif H. 658 yılı cuma günü sabahı Mısır Sultanı Kutuz komutasında vuku bulmuştur.
Dakika 1:15:22
Sultan Kutuz; “Vah İslam vah!” diyerek haykırdıktan sonra hücum etti ve Moğollara karşı büyük bir zafer kazandı. Mısır ile Şam’ın birleştirilmesi tamamlandı. Yine Endülüs’ün fethi: H. Ramazan-ı Şerif 28 -Ramazan yine- 711 senesinde Endülüs, Tarık bin Ziyad kumandasında bir İslam ordusu ile fethedilmiştir. Tarık bin Ziyad bu savaşta, komutanı Rodrik’i Mevkatü’l Bahray’da kesin bir şekilde mağlup etmiştir. Tarık bin Ziyad, önce Cebelitarık Boğazı’nı almış ve gemilerini yakmış, bu esnada meşhur sözünü söylemiştir: “Deniz arkanızda, düşman önünüzde.” Bundan sonra Kurtuba, Gırnata, Endülüs’ün başkenti olan Tuleytula şehri fethedildi. Evet, kıymetliler. Ramazan-ı Şerifte meşhur olaylar oldu, Yüce İslam cihan hâkimiyeti kuruldu. İstanbullar fethedildi, Viyanalara gidildi, Maveraünnehir’den Trablusgarp’a Yüce İslam dünyaya hâkim oldu. Ey dünya! Yeniden İslam’a sarıl. Dünyaya İslam, barış egemen olsun. Kıymetliler, oruç -biliyorsunuz ki- Ramazan-ı Şerif orucu İslam’ın rükünlerinden bir rükün, farzlarından bir farzdır. Deliller Kur’an-ı Kerim, sünnet, icmâdır. Ey imân edenler! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi Allahtan korkmanız için size de oruç farz kılındı. Kim Ramazan-ı Şerifte bulunursa oruç tutsun. Peygamberimiz de oruç hakkında -bak- ne diyor: “İslam beş esas üzerine kurulmuştur: Allahtan başka bir ilah bulunmadığına ve Şanlı Peygamber’in Allahın kulu ve elçisi bulunduğuna şahitlik etmek, namazı kılmak, zekâtı vermek, Ramazan-ı şerif ayında Ramazan orucu tutmak, gücü yetenler için Beytullah’ı, Kâbe-i şerifi ziyaret etmek.” İşte, görüyorsunuz. Saçı başı dağınık bir adam, Hz. Peygamber’e gelerek: “Ey rahmet peygamberi, Şanlı Peygamber, Ey Muhammed Mustafa (S.A.V.)! Bana Allah’ın üzerime oruçtan neyi farz kıldığını haber ver.” dedi.
Dakika 1:20:00
O rahmet peygamberi şöyle buyurdu: “Ramazan-ı Şerif ayını farz kıldı.” Adam, “Benim üzerimde bundan başka bir borç var mıdır?” diye sorunca o Şanlı Peygamber: “Hayır, ancak kendiliğinden nafile oruç tutarsan bu müstesna.” buyurdu. Bundan sonra sorularına devam ederek, “Allah’ın bana farz kıldığı zekâttan haber.” ver dedi. Şanlı Peygamber ona İslam’ın gösterdiği yolları ve esasları anlattı. Bundan sonra adam şöyle dedi: “Sana ikramda bulunan Allah’a yemin olsun ki bu söylenenlerden fazla da yapmam eksik de yapmam.” Bunun üzerine Cihan Peygamberi (A.S.V.) ne dedi? Şöyle buyurdu: “Eğer doğru söylüyorsa bu adam kurtulmuştur yahut cennete girecektir.”. Müslümanlar ittifak etmişlerdir, oruç asırlardır tutularak gelmiştir. Hicret’in 2. yılı Şaban ayının 10’unda kıble Kâbe-i Şerife’ye döndürüldükten bir buçuk sene sonra oruç farz kılınmıştır; Ramazan-ı Şerif orucu. Peygamber Efendimiz (A.S.V.), 9. yılda dokuz Ramazan-ı Şerif orucu tutmuştur. Peygamberimiz (A.S.V.), Hicret’in 11.yılı (Rebiülevvel ayında) vefat etmiş, Hakk’a yürümüştür. Salavat-ı selam O’na, her türlü ihtiram O’na. O’nun âline, ashabına kabul eyle “Ya Rabbena velhamdü leke Ya Rabbel âlemin” Kıymetliler, dersimiz İnşâAllah orucun çeşitleri Hanefi ekolünün kıymetli âlimlerine göre oruç çeşitleriyle devam edecektir. Şöyle: Aynı zamanda vacip kazası ve kefaretler gibi Ramazan-ı Şerif orucu farzdır. Onu eda etmek de farzdır. Vacip oruçların yine kazası kefaretlerde olduğu gibi muayyen vacip olmayan, muayyen vacipler mutlak adak gibi sünnet olan, nafile oruçlar, mendup olanlar gibi -ki her ayın 13, 14, 15. günlerinde tutulan oruçlar gibi bunlar mendup oruçlar-. Bir de tahrimen oruçlar vardır. Bayram günlerinde oruç tutmak mekruhtur. Yine tenzihen mekruh olan oruçlar vardır; bu da sadece Aşure günü, cumartesi günleri ve nevruz ve mihrican günlerinde oruç tutmak gibi; ki bunlar da tenzihen mekruhtur. Şimdi vacip olan oruçlara şöyle bir bakalım: Kıymetliler, Ramazan-ı Şerif orucu farzdır; fakat diğer mezheplerde bu vacibi onlar farz yerinde kullanırlar.
1:25:02
Aynı zamanda adak, orucu kefaret orucu gibi oruçlar vacip oruçlardır. Hanefilere göre farz, vacip. Farz da iki türlüdür: Ramazan-ı şerif orucu gibi muayyen oruç, bir de kazası ile kefaret oruçlarıdır, bunlar farzdır. Kefaret orucu amel yönünden farzdır, inkâr eden kişi tekfir edilmez. Şimdi haram olan veya tahrimen mekruh olan oruçlar: Kadının kocasının izni olmadan nafile oruç tutması yasaktır, bir de Hanefilere göre tahrimen mekruhtur. Kocası yanında bulunduğu hâlde onun izni olmaksızın kadının nafile oruç tutması helâl olmaz. Kocanın hakkı farz olup nafile ibadet için bu hakkın terk edilmesi caiz değildir. Koca, nafile oruç tutan karısına orucunu bozdurabilir. Böyle bir oruç Hanefilere göre tenzihen mekruhtur. Şimdi bir de şek günlerinde oruç tutmak: Şaban ayının otuzuncu günüdür şek günü. Hanefilere göre Şaban ayının otuzuncu gününün havanın bulutlu olması; o güne şek günü denmiştir bu nedenle. Yine Hanefilere göre şek gününde oruç tutmak Ramazan-ı Şerif yahut başka bir farz niyetiyle olursa tahrimen mekruhtur. Ramazan-ı Şeriften önce bir yahut iki gün oruç tutmak da mekruhtur. Ramazan-ı Şerifi bir veya iki gün önceden oruçla karşılamayın. Ancak bir kimse âdeti olduğu için bu günleri oruç tutuyorsa o zaman tutsun. Şek günü ancak nafile olarak tutulabilir. Mâlikîler de şöyle demişlerdir: Şaban ayının otuzuncu günü-gecesi hava bulutlu olduğu ve Ramazan-ı Şerifin hilali görülmediği zamandır. “Eğer hava bulutlu ise Şaban ayının sayısını otuza tamamlayın.” Peygamberimiz böyle buyurdular. Şek günü oruç tutmak mekruhtur Mâlikîlerde de. Oruç tutmayı adet edinip şüpheli günde de oruç tutması caizdir, nafile olarak tutmak da caizdir. Kazası yemin, kefaret adağı yerine tutmak caizdir. Ramazan-ı Şerif ayı sabit olursa Ramazan-ı Şerife hürmet için yiyip içmeyi terk etmek vacip olur Mâlikîlerde. Şafiîlere göre hilali araştırdıkları hâlde hilali gören kimsenin hilali görmediği, şüphelendiği, bulutlu olması gibi sebeplerle şüpheye sebep değildir. “Eğer hava bulutlu olursa Şaban ayını otuza tamamlayın.” Peygamberimiz’in sözünü Şafiîler de hatırlattılar.
1:30:02
Hükmü tutulması haram olmaktır; yani şüpheli günde oruç tutmak Şafiîlerde haramdır. Nafile oruç tutmak sahih değildir Şafiîlerde. “Şüpheli günde oruç tutan, Ebû’l Kasım’a isyan etmiştir.” diyen bir Hadis-i Şerif rivayet edilmiştir. Evet, kıymetliler. İlavesiz, eksiksiz bir yahut iki gün önce oruç tutmak da haramdır dedi Şafiîler. Şüpheli günde, oruç bozan hâllerden kaçınmak gerekir. Ramazan-ı Şerif olduğu ortaya çıkarsa oruç tutmuş olur. Şüpheli günlerde kaza orucu, adak ve kefaret orucu tutmak caizdir Şafiîlerde. Adeti olan oruç günlerine rastlarsa yine caizdir. Ancak bir kimse bu günlerde nafile oruç tutmayı adet edinmişse o takdir de oruç tutsun. Ramazan-ı Şerif çıkar çıkmaz hemen bu günü kaza eder. Hanbelilere göre şek günü, hilalin görülmediği Şaban ayının otuzuncu günüdür. Şafiîler gibi düşünmektedirler onlar da; yalnız oruç tutmak mekruhtur, orucun devamı olarak tutulmuşsa o zaman mekruh değildir demişlerdir. Ramazan-ı Şerifi bir gün veya iki gün önceden oruç tutarak karşılamayın; ancak, kişinin tutmakta olduğu oruca uygun düşmüşse o takdirde oruç tutsun. Kaza, adak, kefaret orucu tutabilir; aynen diğerlerinde olduğu gibi. Cumhura göre şüpheli günde oruç tutmak mekruh, Şafiîlere göre haramdır. Ramazan-ı Şerif bayramı, Kurban Bayramı ve teşrik günleri (kurbanın son üç günü) oruç tutmak, Hanefilere göre tahrimen mekruhtur. Diğer müçtehit âlimlere göre haramdır ve sahih değildir. İster farz ister nafile olsun fark etmez. Şanlı Peygamber (A.S.V.), iki gün oruç tutmayı yasaklamıştır: Ramazan Bayramı günü birde Kurban Bayramı günü. Hanefiler dışındaki müçtehitlere göre yasaklamak, yasaklanan şeyin haram veya fasık olmasını gerektirir. Şimdi Mina’da kalma günleri, yiyip içme ve Allah’ı zikretme günleridir. Mâlikîler bayramın birinci gününden sonra iki gününü hazletmişlerdir. Cumhura göre bayramdan sonra üç gündür, ancak Mâlikîlere göre bayramın dördüncü günü oruç tutmak sadece mekruhtur. Şafiîlere göre sadece bayram günlerinde mekruhtur, teşrik günlerinde oruç tutmaya sadece kurban kesme imkânı bulamayanlar için ruhsat verilmiştir. Buhârî Şerif’in rivayet ettiği bir Hadis-i Şerif bu da.
Dakika 1:35:00
Hayız ve nifas durumunda olanların oruç tutmaları haramdır. Oruçlarını kaza ederler fakat namazlarını kaza etmezler. Kim? Hayızlı ve nifaslı kadınlar; yanlış anlaşılmasın. Şafiîlere göre Şaban ayının son yarısında oruç tutmak mekruhtur. “Şaban ayı yarı olunca oruç tutmayın.” diye bir haber var Peygamberimiz’den Tabii bunun da hikmetleri var; bu Hadis-i Şerif, İmâm-ı Ahmed’e göre zayıf kabul edilmiştir. Ölüm tehlikesi söz konusu olan veya sıhhatinin tehlikeye düşmesinden korkulan kişinin oruç tutması haramdır. Nafile oruçlarla vücudu yıpratırsan, farz oruca da sıhhatin kalmazsa o zaman sen, iyilik etmiş olmazsın. Cenab-ı Hakk ihlas ile ibadetlerini yerine getiren, her konuda samimi olan kullarından eylesin. Her sözü nur ve hak olan kullar zümresine hepimizi ilhak eylesin. Yüce Rabbimiz’e, O’na namütenâhi hamd-ü senalar olsun. Şanlı Peygamberimiz’e ebediyyû’l ebed salât-ü selam olsun. Ey Ümmet-i Muhammed! Bizden size selam.
Dakika 1:37 :07