91- Amelde Fıkhı Ekber Ders 91
AMELDE FIKH-I EKBER DERS 91
Elhamdülillahi Rabb’il âlemin. Vessâletü vessalâmû âlâ Rasulûna Muhammedin ve âlâ âlihi ve sahbihî ecmaîn.
Kıymetli izleyenler; bizden size selam olsun. Fıkıh ekolündeki okuma, okutmakla ilgili kıymetli derslerimiz devam ediyor. Yüce İslam’ın, asırlardır dünyayı okutan okullarından en başta geleni fıkıh okuludur. Şimdi de bu okulda hep beraber okuyalım, okutalım. Amelde Fıkıh’tan keşif notları ile derslerimiz devam ediyor. Yine konumuz hac meselesi ve Mikâtlar meselesidir. Yerleşim yerleri, Mikâtlar dışında bulunanlar, yani afakî olanlar; bu konuda Sevgili Peygamberimiz (A.S.V.) Medineliler için Zulhuleyfe’yi; Şamlılar için Cuhfe’yi; Necitliler için Karnül Menazil’i; Yemenliler için Yelemlem’i Mikât olarak belirlemiş. Ve oralarda oturan veya oraya uğrayarak geçenlerden ‘hac ve umre yapmak isteyenler için Mikâttır’ buyurdu. ‘Bunlardan daha yakın da olanların Mikâtları ise oturdukları yerlerdir’.
‘’Aynı şekilde Mekkeliler de Mekke’den telbiye getirirler’’ buyurmuştur o Şanlı Peygamber. Bütün âlemlere rahmet olarak gönderilen bütün çağların ve milletlerin Peygamberi Hz. Muhammed (A.S.V.) Efendimiz böyle buyurmuştur. Kıymetli ve muhterem efendiler, bir de zat-ı ırk adını taşıyan Mikât mahalli vardır. Kıymetli muhaddislerimizden Sahihi Müslim’de de yer aldığı gibi Hz. Cabir’e ait bir Hadis-i Şerif ile ‘’Medinelilerin telbiye getirecekleri yer Zulhuleyfe’dir’’ diye bir Hadis-i Şerif vardır. Bu Hadis-i Şerif merfu bir hadistir. Başka bir rivayette de Cuhfe’dir. Iraklıların telbiye getirecekleri yer; yani Mikâtı da zat-ı ırktır diye haberler rivayetler mevcuttur. Bu 5 yer Mikât yerleridir. Buralardan ihramsız geçmeleri caiz değildir. Medinelilerin Mikâtı, Zulhuleyfe (ali) Kuyuları’dır. Medine’ye altı mil ve Mekke’ye 10 merhâle uzaklıkta, Mikât mahalli en uzak noktada bulunan Mikât olarak bilinir. Şam, Mısır ve diğer batıdan gelenlerin Mikâtı da Cuhfe, rabidir. Mekke’ye 3 merhâle uzaklıkta bir yerdir. Birincisinden başlamak ihrama faziletlidir. Iraklıların ve diğer doğu bölgelerinden geleceklerin Mikâtları zat-ı ırktır.
Dakika 5:14
2 merhâle uzaklıkta, Akik Vadisi’nde bulunan bir yerdir. Yemen ve Hintlilerin Mikâtları Yelemlem’dir. Mekke’ye 2 merhâle uzaklıkta ve güneyinde bir dağdır. Necip ve Kuveytlilerin Mikâtları Karnü’l Menâzil’dir. Mekke’ye 2 merhâle uzaklıkta bir yerdir. Bugün buraya Es-Seyyid’ül denmektedir. Mikatı ihramsız olarak geçen geri dönmedikçe kurban kesme cezası gerekir. Mâlikîlere göre geri dönse bile yine de kurban yükümlülüğü düşmez, demişlerdir. Kara, deniz veya hava yolu ile yolculuk yapan, kendine yakın durumda bulunan Mikât hizasında ihrama girer. İhtiyatlı davranarak daha uzak noktada ihrama girer. Bu da tedbirdir. Mekke’ye 2 merhâle, 89 kilometre uzaklıkta ihrama girer. Bu miktardan daha az uzaklıkta Mikât yoktur. İhtiyaç sebebiyle Mekke’ye girmek istese hac veya umre ihramına girmesi gerekir mi? Şöyle bir bakalım. Tehlike arz ediyor ise ihramlı bulunmak gerekmez. Fetih günü Mekke’ye, -ihramsız- Peygamberimiz ordusu ile girmiştir, sebebi de savaş ortamından emin bulunmaması idi. İhtiyaç için Harem’e giren bir kimsenin Mekke’ye girişinde ihramlı bulunması müstehap, ihramsız girmesi mekruhtur. Şafiîlerce de müstehaptır. İmâm-ı Ahmet bunun gerekli olduğu olduğunu söylemiş; o büyük imam, İmâm-ı Âzam Ebû Hanife’de evi diyor Mekke’ye daha yakın bulunuyor ise evi Mikâtta ise veya Mekke’ye gider daha yakın bulunuyorsa ihramsız girmesinin caiz olduğunu, aksi hâlde caiz olmadığını söylüyor İmâm-ı Âzam. Sık sık Mekke’ye girmesi muhtemel olan kimselerin Mekke’ye ihramsız girmeleri caizdir. Hiç kimse Mekke’ye ihramsız giremez. Lakin, odunculara izin verilmiştir. Yani bunun gibi mazereti olanlar, burada Peygamber Efendimiz’den gelen habere göre izinlidirler. Haremde oturanlara ihram gerekmez. Eğer Harem’e girişte ihrama girmesi gerektiği hâlde bunu yapmazsa günahkâr olur. Yine o büyük İmâm-ı Ebû Hanife (Rahmetullahi Aleyh): ‘’Bütün vaciplerin kazası gerekir’’. Bunun da kazasının gerektiği görüşündedir. Evet, kıymetliler, yine ‘ihrama Mikâtta girmek mi veya kendi memleketinde girmek mi’ konusunda da -bakın-; İslam’ın asırlardır dünyayı okutan ekollerinden olan İmâm-ı Âzam Ebû Hanife ve yani Hanefiler okulundaki yüksek âlimlerin ilmine göre kendi beldesinden girmesi daha faziletlidir. Neye? İhrama.
Dakika 10:40
‘’Haccı ve umreyi Allah için tamamlayın’’ ayet-i kerimesi, bu Bakara Suresi 196. ayet-i kerime. Yine Peygamberimiz’den gelen haberde İbn-i Mesut’un da Hz. Ali’nin de rivayet ettiği gibi: ‘’Bir kimse Mescidi Aksa’dan, Mescid-i Haram’a kadar hac veya umre ihramına girmiş bulunursa geçmiş ve gelecek günahları affa uğrar ya da cennet ona vacip olur’’ diye rivayet vardır. Bugün Mescid-i Aksa’daki dram -biliyorsunuz-, ağır çok acı bir dram yaşanmaktadır. Bu -İnşâAllah- dünyadaki akan kanlar, Filistin’de akan kanlar durur. İslam’ın dünyada evrensel barışı egemen olur İnşâAllah. Bu faziletler de kazanılır. Hz. Ömer de Kudüs’ten ihrama girmiş ve ihrama evinden giren Dabi Bin Mabe’de ‘’Peygamber Efendimiz’in (A.S.V.) sünnetine uydum’’, demiştir. Âlimlerimizin çoğunluğuna, cumhura göre Mikâttan ihrama girmek daha faziletlidir. Sevgili Peygamberimiz’in (A.S.V.): ‘’Sizden biriniz ihramsız iken gücünün yettiğince istifade edebiliyor ama o ihramlı iken nelerle karşılaşacağını kesinlikle bilemez’’. İşte kıymetliler, şöyle bir baktığımız zaman yine Sevgili Peygamberimiz Ümran Bin Hüseyin kendi beldesinden ihrama girmişti. Bunu Hz. Hasan anlatıyor. Bu durumu haber alan Hz. Ömer kızdı ve ‘’Artık insanlar, Allah’ın Resûl’ünün ashabından birinin kendi şehrinden ihrama girdiğini duyacak’’ dedi. Yine Hz. Hasan anlatıyor: ‘’Abdullah Bin Amir, Horasan’dan ihrama girmişti. Hz. Osman’ın, yanına gelen bu zatı, yaptığı iş hususunda kınadı ve bu uygulamasını hoş karşılamadı. Osman, (onun) Horasan veya Kirman’dan ihrama girmesini hoş bulmadı’’, demiştir. Kıymetliler, Kudüs’ten ihrama girmek konusundaki haberde zayıflık olduğu söylenmiştir. ‘İhramsız geçmenin cezası’. Mikât yerleri ihramsız geçilmez. Mikât mahallinden birini ihramsız olarak geçse ‘dönüp Mikâttan ihrama girin’. Böyle yaptığı zaman İsmail’e kurban gerekmez. Ebû Hanife’ye göre Mikât’a döner ve telbiye getirirse kurban borcundan kurtulur.
Dakika 15:19
Telbiye getirmediği takdirde kurtulamaz. İbn-i Abbas’tan gelen haberde; ‘’Mikât’a dön ve telbiye getir. Aksi hâlde hac etmiş olmazsın’’, demiştir. Mikat’tan telbiye getirmek kaçınılmaz bir vaciptir. Yine Sahibeyn Şafiîler ve Hanbelilere göre Mikât’ı geçtikten sonra ihrama giren birine geri dönmedikçe kurban gerekir. İhrama girdikten sonra tavaf gibi hiçbir ibadete girişmeden Mikât’a dönse telbiye getirmiş olsun veya olmasın, kurban cezası kendisinden düşer, demişlerdir. Kim bir hac veya ibadeti terk ederse, yani hac ile bir ibadeti terk ederse üzerine kurban cezası düşer. Tabii suçların durumuna göre bunlar incelenerek geldi, incelenerek gidiyor. Efendiler, yine hac ibadetlerinden birini unutan veya terk eden bir kimse kurban kesmelidir. Kan akıtmalıdır. Yine Mâlikîlere göre geri dönmesi gerekmez. Kurban kesecektir Mâlikîlere göre. Mikâta dönse de hatayı işlediği için kurban borcu yine de düşmez yani kurbanı yine de kesecektir, der Mâlikîler. Yine ihrama girme konusunda ‘’niyet ettim hac veya umreye ve bu sebeple Yüce Allah için ihrama girdim’’ diye niyet eder ihrama giren kişi. İki rekât ihram namazı kılacak, ardından telbiye getirecektir. Mekke’nin en yüksek noktasına da ‘Keda’ denmektedir ve Mekke’ye giriş buradandır. Mescid-i Haram’a, Benî Şeybe kapısından girilir. Sonra da Rükn’ül Esved’ten başlanarak kudüm tavafı yapılır. Kıymetliler, tavaf konusunda da kudüm tavafı ifada tavafı veda tavafı gibi kısımlara ayrılmaktadır. Safâ ile Merve arasında say etmek, Arafat ve Mina’da vakfe yapmak. Zilhicce’nin 8. Günü Mina’ya çıkılır orada öğle ve ikindi, akşam ve yatsı sabah namazları kılınır. Orada gecelenir. Güneş doğduktan sonra Arafat’a gidilir. Nemire Mescidi’nde veya başka bir mescitte imamla birlikte kılınan namazda, öğle ve ikindi namazları birleştirilir. En sonunda da herkesle birlikte Arafat’ta vakfe yapılır. ‘Müzdelife’de gecelemek’. Burası Mina ile Arafat arasıdır. Hacı efendiler bayram gecesi kızıllık kaybolduktan sonra ulaştıklarında Müzdelife’de akşamla yatsı namazlarını birleştirerek kılarlar. Sabah namazını da Müzdelife’de Meş’aril Haram’da kılarlar.
Dakika 20:06
Vakfe yaparlar. Güneş doğmadan önce Mina’ya da hareket ederler. Cemrelerin atılması; hacılar Kurban Bayramı günü Mina’da birinci Akabe cemresini, yani büyük şeytanı taşlarlar. Güneş bir mızrak boyu yükseldikten sonra taşlar atılır. Diğer üç cemrede yine Mina günlerinde taşlanır. İkinci, üçüncü ve dördüncü günleridir. Zevâl ile güneşin batışı arasında önce birinci yani küçük cemreden başlanır. Bu da Arafat tarafında Mescid-ül Hayf yakındadır. Sonra orta cemre ve daha sonra da Akabe Cemreleri taşlanır. Saçları tamamen kesme veya kısaltma konusunda da biliyorsunuz, bu da vacip bir ameldir. Kadınlar tıraş olmazlar, sadece kısaltabilirler. Tıraş sırasında dua edilir. Akabe Cemresi atıldıktan kurban kesildikten sonra Kurban Bayramı günü gerçekleştirilir. Mekke’ye gelir ve böylece farz olan ‘ifaza tavafını’ yapar. Kurban kesme konusunda; cemre atışından sonra kurban kesilir. Veda tavafı Mâlikîlere göre müstehap, cumhura göre ise vaciptir. Kıymetliler, umre ile ilgili de -bakın- kıymetli âlimlerimiz İslam okulunda ne güzel okumuşlar ne güzel okutmuşlar her konuda. İhram, tavaf Safâ ile Merve arasında say ve saçını tıraş yahut kısaltma. İşte görüyorsunuz, ihrama giriyorsunuz, tavaf ediyorsunuz, say’da bulunuyorsunuz, saçını tıraş yapıyorsunuz veya kısaltıyorsunuz. Sevgili Peygamberimiz’in umresinden bir örnek verelim. Kıymetli sahabe anlatıyor (Radıyallahü anhüm ve erdahüm ecmain): ‘’O Şanlı Peygamber (A.S.V.) 4 defa umre yapmıştır. Haccı ile birlikte yaptığı dışında diğerleri Zilkade Ayı’na rastlar. Bunlar Hudeybiye’den yaptığı umre, bir sonraki yılda yaptığı kaza umresi, Huneyn ganimetlerinin yine taksim ettiği Cirane’den yaptığı umre ve hac ile birlikte yaptığı umrelerdir’’ diye rivayet edilmiş. Kıymetliler, yine veda haccı konusunda da şöyle bir bakalım. Yine kıymetli sahabe rivayet ediyor, bu sahabelerden biri Cafer Bin Muhammed, babasından naklen diyor ki: ‘’Cabir bin Abdullah’ın yanına girmiştik. Herkese kimlerden olduğunu sorup bilgi aldıktan sonra sıra bana gelmişti. Ben de Muhammed Bin Ali Bin Hüseyin olduğumu söyledim (Radıyallahü anhüm ve erdahüm ecmain). Bunu bunun üzerine elini başıma doğru uzattı ve bundan sonra üst ve alt düğmemi çözdü sonra da elinin içini göğsüme koydu. Ben o vakit genç bir delikanlı idim, ardından ‘Merhaba kardeşimin oğlu. Dilediğini sor’ dedi. Ben de sordum’’. Cabir Bin Amr Hazretlerinin gözleri âmâ idi. Bu arada namaz vakti gelmiş idi. Üzerinde bir şal olduğu hâlde ayağa kalktı. Öyle ki omuzuna koyduğu bu şalın küçük olduğu için üzerini örtmede yetersiz kaldığı görülüyordu.
Dakika 25:53
Rıdası ise yandaki bir askı da bulunuyordu. Böylece bize namaz kıldırdı. Namazın ardından kendisine, ‘Bana Resûlullah’ın haccından haber ver’ dedim. Evet, Kıymetliler, 9 parmağını büktü ve söze başladı: ‘’Resûlullah (A.S.V.) 9 yıl boyunca hac etmedi. Sonra onuncu yılda Allah’ın Resûlü (S.A.V.) hac edeceği ile ilgili durumu bütün topluma duyuruldu. Bunun üzerine Medine’ye çok sayıda insan geldi. Bunlar Resûlullah’a (A.S.V.) uymak ve onun gibi yapmak istiyorlardı. Böylece onunla birlikte çıktık ve Zulhuleyfe’ye vardık. Burada Esma Binti Umeyş, Hz. Ebûbekir’den (Radıyallahü anhüm ve erdahüm ecmain) olan oğlu Muhammed’i dünyaya getirdi ve Peygamber’e (A.S.V.) haber göndererek ne yapmak gerektiğini sordu. O Şanlı Peygamber de (A.S.V.): ‘’Yıkan, bezlen ve ihrama gir’’ buyurdu. Allah’ın Resûlü (A.S.V.) mescitte namaz kıldı ve daha sonra Kasva’ya binerek açık meydana çıktı. Bu arada baktım ki önü, sağı, solu, peşi gözümün ulaşabildiği yere kadar binekli veya yaya insanlar ile dolup taşıyordu. O Şanlı Peygamber (A.S.V.) ise aramızda bulunuyor ve kendisine Kur’an-ı Kerim inzâl ediliyordu. Kur’an-ı Kerim iniyordu. Onun gerçek mânâsını ve yorumunu bilen de o idi. Biz ise onun yaptıklarını yapıyorduk’’. Derken (o) tevhit ve telbiye getirdi. ‘’Lebbeyk! Allahümme lebbeyk! Lebbeyk lâ şerike leke lebbeyk! İnnel hamde ven nimete leke vel mülk! Lâ şerike lek’’. Orada herkes aynı telbiyeyi getiriyordu. Herkes ‘lebbeyk’ diyordu. Allah’ın Resûlü ise bundan hiçbir şeyi reddetmemiş ve telbiyesine devam etmiştir. Yine Cabir Hazretleri şöyle devam ediyor: ‘’Biz ancak hacca niyet etmiştik, umreyi bilmiyorduk. Onunla birlikte Beytullah’a geldiğimizde rüknü istilam etti. Sonra da üç kere hızlı adımlarla ve dört kere normal yürüyüşle tavafta bulundu. Daha sonra İbrahim Aleyhisselâm’ın makamına geçti. Ve ‘İbrahim’in makamını namaz yeri edinin’ ayetini okudu’’ (Bakara 125)..
Dakika 30:13
‘’Bu arada Makam-ı İbrahim’i, Kâbe ile arasına almış idi’’. ‘’Babam diyor ki: Söylediklerine ancak Peygamber (A.S.V.)’den duyarak naklettiğini bilmekteyim’.’’ İki rekât namazda Fatiha’dan sonra İhlas ve Kâfirûn Surelerini okuyordum sonra rükne döndü ve onu istilam etti. Daha sonra da kapıdan Safâ’ya çıktı Safa’ya yaklaştığında ‘Şüphesiz, Safâ ile Merve Allah’ın nişanelerindendir’ diyen ayet-i kerimeyi okudu’’. ‘’Ardından Allah’ın ayette başladığı ile başlıyorum diyerek Safâ’dan başladı. (إِنَّ الصَّفَا وَالْمَرْوَةَ مِن شَعَآئِرِ اللّهِ ) (Bakara Suresi 158) ve beyti görecek şekilde Safâ üzerine çıktığı burada kıbleye dönerek, tevhit ve tekbir getirdi. Devamla ‘Tek Allah’tan başka ilah yoktur, onun ortağı şeriki, naziri de yoktur. Mülk yalnız onundur. Hakta yalnız onadır. O her şeye kadirdir. Tek Allah’tan başka ilah yoktur. O vaadini gerçekleştirdi, kuluna yardım etti ve tek başına kâfirler ordularını ve gruplarını yenilgiye uğrattı’’ dedi. ‘’Sonra bunların arasında duada bulundu ve benzeri tevhidi üç kere tekrarladı. Sonra Merve’ye geldi, vadinin ortasında hervele yaptı. Hızlıca koştu Merve’ye geldiğinde Safâ üzerinde neler yaptı ise orada da aynı şeyleri yaptı’’. Bu arada şöyle buyurdular: ‘’Eğer sonradan ortaya çıkanları önceden bilseydim, kurban getirmez ve bunu umreye çevirirdim. O hâlde kurbanı bulunmayan, ihramdan çıksın ve bunu umreye çevirsin’’ buyurdular. Bunun üzerine Süraka Bin Mâlikî Bin Cuhaşe kalktı ve ‘’Ey Allah’ın Şanlı Peygamberi (A.S.V.)! Bu yalnız, bu yılımıza mı ait, yoksa ebediyete kadar böyle mi?’’ diye sordu. Parmaklarını birbirine kenetleyen Allah’ın Şanlı Peygamberi (A.S.V.) bu soruya şu cevabı verdi: ‘’Umre, hacca karışmış oldu’’. İki defa ‘Evet, sonsuza kadar’ buyurdu. Kıymetliler, o sırada Hz. Ali (Radıyallahü anhüm ve erdahüm ecmain), Yemen’den, Peygamber’e (A.S.V.) ait develeri getirmişti. Geldiğinde Hz. Fatıma’nın (R.A.) da ihramdan çıkmış olduğunu gördü. Ayrıca Fatıma boyalı elbiseler giymiş ve gözüne sürme çekmişti. Onun bu hâlini kabul etmediğini belirdiğinde, Hazreti Fatıma: ‘’Bunu bana babam emretti’’, demişti. Bundan sonrasını Hz. Ali Irak’ta şöyle anlatıyordu: ‘’Yaptığından dolayı Fatıma’ya gücenmiştim. Doğruca Resûlullah’a gittim (A.S.V.) Fatıma’nın ondan anlattıkları ile ilgili olarak işin aslını sormak istedim. Tabi kendisine onun bu hareketini kabul etmediğimi aktardım. Ancak o doğru söylemiş’’. ‘’Peki, sen hacca niyet ettiğinde ne dedin?’’ diye sordu. Ben: ‘’Allah’ım! Ben Resûl’ünün telbiyesine uygun bir şekilde telbiye getiriyorum’’ dediğimi belirttim. O da: ‘’O hâlde benim kurbanım var, sen de ihramdan çıkma’’ buyurdu.
Dakika 35:35
Cabir konuşmasını şöyle sürdürdü: ‘’Hz. Ali’nin Yemen’den getirdiği ve Peygamber’in (A.S.V.) beraberinde ayrıca getirdiği kurbanlık develerin toplamı 100 deve idi. Bu arada herkes ihramdan çıkmış ve saçlarını kısaltmış idi. Ancak Peygamber Efendimiz (A.S.V.) ve beraberinde kurbanlık bulunanlar ihramda kalmış idi. Telbiye günü geldiğinde Mina’ya yöneldiler ve hac için telbiye getirdiler. Şanlı Peygamber (A.S.V.) devesine bindi ve daha sonra orada öğle, ikindi, akşam, yatsı ve sabah namazlarını kıldırdı. Sonra güneş doğuncaya kadar kısa bir süre bekledi. Bu arada Nemire’de kendisi için kıldan bir çadır kurulmasını emretti. Şanlı Peygamber (A.S.V.) yürümeye başladı. Kureyş kendilerinin cahiliye dönemin de yaptığı gibi onun da Meş’aril Haram’da vakfe yapacağı hususun da şüphe etmiyordu. Sevgili Peygamberimiz (A.S.V.) burayı geçti ve Arafat’a geldi. Bu arada Nemire’de kendisi için kurulan çadırı buldu ve oraya indi. Nihayet güneş meylettikten sonra verdiği emir üzerine binmesi için Kasva hazırlandı. Sonra vadinin ortasına geldi. Burada insanlara hitap etti’’. Böyle buyurdu ki: ‘’Şüphesiz, canlarınız, mallarınız, şu ayınızda ve şu beldeniz de şu gününüz nasıl haramsa, öyle haramdır. Dikkat edin! Cahiliye işleri ile ilgili her şey ayağımın altındadır. Cahiliye dönemine ait kan davaları kaldırılmıştır. Bu davalardan ilk kaldırdığım İbn-i Rebia Bin El Halis’in kan davasıdır. Bu Benî Huzeyl’in süt çocuğu idi ve onu Huzeyl öldürmüş idi. Cahiliye adetlerinden olan faiz de kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk faiz de amcam Abbas Bin Abdülmuttalib’in faizidir. Bu artık tamamıyla kaldırılmıştır. Kadınlar hakkında Allah’tan korkunuz! Çünkü onları Allah’ın emanı (izni) ile aldığınız namuslarını Allah’ın adı ile helâl edindiniz. Onların da hoşlanmadığınız kimselere karşı namuslarını, namuslarınızı çiğnetmeme yükümlülükleri vardır. Aksine hareket ettikleri takdirde fazlaca acıtmayacak şekilde onları tedip ediniz. Örfe uygun bir şekilde rızık ve giyimleri de size aittir. Size öyle bir şey bıraktım ki; ona sımsıkı sarıldığınız sürece kesinlikle sapıklığa düşmezsiniz. O da Allah’ın kitabı Şanlı Kur’an’dır. Size benden sorulacak. Peki ne diyeceksiniz?’’
Dakika 40:03
Hep birlikte cevap verdiler: ‘’Şehadet ederiz ki! Hiç şüphesiz, sen tebliğini yaptın, görevini tam yaptın, vazifeni yerine getirdin ve nasihatte bulundun’’. Bunun üzerine şehadet parmağını önce göğe sonra da insanlara doğru işaret ederek üç kere ‘’Allah’ım şahit ol! Allah’ım şahit ol! Allah’ım şahit ol!’’ dedi. Sonra ezan okundu daha sonra kamet getirildi ve öğle namazını kıldırdı. Sonra da tekrar kamet getirildi ve ikindi namazını kıldırdı. İkisinin arasında başka hiçbir namaz kılmadı. Sonra o Şanlı Peygamber (A.S.V.) devesine bindi ve vakfe yerine geldi. Burada ‘Kasva’ adlı devesinin göğsünü büyük taşlara doğru çevirdi. Ayrıca topluluğu önüne almış ve kıbleye yönelmişti güneş batıncaya kadar vakfe hâlinde kalmıştı. Kızıllığını iyice yitiren güneş bütünüyle kaybolmuştu. Sonun da Usame’yi terkine bindirmiş ve oradan hareket etmişti. Devesinin yularını iyice çekmişti. Öyle ki devesinin başı sırtında bağdaş kurarak oturduğu noktaya değiyordu. Bir yandan da sağ eli ile ‘Ey insanlar yavaş ve sakin olun!’ diyordu. Bu arada boşluk bulup küçük küçük kum tepeciklerine geldikçe yuları bırakıyor rahatça çıkabilmek için bir parça hızlanıyordu. Nihayet Müzdelife’ye geldi ve burada bir ezan ve iki kametle, akşam ve yatsı namazlarını kıldırdı. Bu iki namaz arasında hiçbir nafile namaz kılmadı. Sonra o Şanlı Peygamber (A.S.V.) sabah vaktine kadar istirahat etti ve sabah namazı vakti girince, ezan ve kamet ile namazını kıldı. Daha sonra Kasva’ya binerek Meş’aril Haram’a geldi ve kıbleye yönelerek bu arada tekbir, tehlil ve tevhitte bulundu. Ortalık iyice ışıyıncaya kadar orada vakfe hâlinde kaldı. Sonra güneş doğmadan önce oradan hareket etti. Bu arada Fadıl Bin Abbas’ı devesinin terkisine bindirdi. Fadıl güzel saçlı, beyaz tenli ve yakışıklı idi. O Şanlı Resûl (A.S.V.), bulunduğu yerden hareket ettikten sonra hanımların bindiği bir deve kafilesine rastladı. Fadıl onlara bakmaya başlamıştı. Durumu fark eden Şanlı Resûl (A.S.V.) elini Fadıl’ın yüzüne koydu. Bunun üzerine Fadıl yüzünü öbür tarafa döndürdü. Resûlullah bu kez de (A.S.V.) öbür taraftan elini yine Fadıl’ın yüzüne çevirdi ama Fadıl öbür taraftan yüzünü çeviriyor ve yine bakıyordu. Nihayet Muhassir içine geldikten sonra Allah’ın Resûlü devesini biraz hızlandırdı. Bundan sonra büyük cemrenin atılacağı yere çıkan orta yola yöneldi ve böylece ağacın yanındaki cemreye geldi.
Dakika 45:00
Burada 7 taş attı ve her birinde tekbir getirdi. Ayrıca bu taşları vadinin içinden atmıştı. Sonra kurban kesilen yere döndü ve kendi eliyle 63 kurban kesti. Kalan kurbanları da Hz. Ali’ye verdi (Radıyallahü anhüm ve erdahüm ecmain). Hz. Ali kesti kalanları da. Böylece onu kendi kurbanına ortak etmiş oldu. Daha sonra emri üzerine bir kurbandan bir parça tencereye konulmuş, pişirilmişti. Böylece kurban etlerinden yemişler ve çorbasından içmişlerdi. Daha sonra Şanlı Peygamber (A.S.V.) devesine binmiş ve Kâbe’ye dönmüştü. Böylece Mekke’de öğle namazını kılmış ve zemzem suyu çıkarken, zemzem suyu çıkaran Abdülmuttaliboğullarına gelmişti. ‘’Ey Abdülmuttaliboğulları! Çıkarın! Eğer su almanızda insanların size galebesi söz konusu olmasa, ben de sizinle birlikte çıkarırdım.’’ buyurdu. Böylece ona bir kova verdiler ve o da bundan içti’’. Evet, kıymetliler, Sevgili Peygamberimiz‘in yaptığı hacdan böyle bir haberi Hz. Cabir’den dinlemeye çalıştık. Yine bu konuda ibadetlerin hükümleri hac ile ilgili. Hanefilere göre haccın rüknü, Arafat’ta vakfedir. Haccın aslî rüknüdür. İfada tavafı, o da aslî bir rükündür. Yani ziyaret tavafı rükün veya farz kesin delil ile sabit olan hükümdür. Vacip ise zanna dayalı olan bir hükümdür. Mazeretsiz vacibi terk ederse o takdirde kurban kesmesi gerekir. Haccın vacipleri konusunda da say etmek Müzdelife’de vakfe cemreleri taşlamak, saçını tıraş etmek veya kısaltmak kasr ve taksir ve veda tavafı yapmak tıraş ve Kâbe’yi tavaf, kurbandan sonradır. Evet, kıymetliler, bunlar haccın vacipleri rükünlerini de söyledik, Hanefilere göre bunlar. Yine haccın sünnetleri: ihram için yıkanmak, kokulanmak yine niyet etmek.
‘’Allahümme innî üridül hacce, fe yessirhüli ve tekabbelhü minni’’
Sırf hacca niyet edenler için böyle. Hem hacca hem umreye niyet edenler de ona göre niyet ediyorlar. Eğer ikisine birden yapıyorsa mesela ‘kıran haccı’ yapıyorsa, bunlar:
‘’Allahümme innî üridül umrete vel hacce, fe yessirhümali ve tekabbelhü mâ minni’’
Diye niyet ederler. Her farz ve nafile namazın sonunda telbiye getirirler. Telbiye: ‘’Lebbeyk Allahümme lebbeyk! Lebbeyk lâ şerike leke Lebbeyk! İnnel hamde ven nimete leke vel mülk, lâ şerike lek’’. Mescid-i Harama, Benî Şeybe kapısından girerek Kâbe-i Şerif’i gördüğünde gizlice, ‘’Sübhanallahi velhamdülillahi ve lâ ilahe illâllahu vallahu ekber’’.
Dakika 50:00
‘’Allahümme hâzâ beytüke azzamtehü ve şerraftehü ve kerramtehü, fezitühü tazimen ve teşrifen ve tekrimen’’ diye böyle bir tesbihde, tehlilde, duada bulunur. Mekke’nin dışından gelip, yalnız hacceden veya hac ile umreyi birleştiren, ‘kıran haccı’ yapan bir kimse Hacer-ül Esved’i karşısına alarak ‘kudüm tavafına’ buradan başlar. Bu arada tekbir getirir, ellerini omuzları hizasına kaldırır. Mümkünse Hacer-ül Esved’i öper; karşısına alır tekbir ve tehlil getirir eğer öpemezse. Allah’a hamd eder. Ona senada bulunur. Peygamber (A.S.V.) Efendimiz’e salât-ü selam okur. Sonra 7 şavt ve tavafta bulunur. İlk üçünde koşar vaziyette olur. Her şavtta yani ‘remel’ yapar. Her şavtta Hacer-ül Esved’i selamlar. Rüknü, Yemani’nin selamlanması sünnet değildir. Selamlanması güzel bir harekettir ve müstehaptır. O büyük imam, İmâm-ı Âzam Ebû Hanife’ye göre (Rahmetullah aleyhim ecmain), İmâm-ı Muhammed’e göre sünnettir. Tavaf bittiğin de ise Makam-ı İbrahim’de veya mescit içinde mümkün olan herhangi bir yerde iki rekât namaz kılar. İki rekât tavaf namazı yalnız Hanefilere göre vacip bir namazdır. Terviye gününden önce 7. günde Arefe gününde ve Zilhicce’nin on birinci gününde olmak üzere, imamın üç yerde hutbe okuması da sünnettir. Arefe hutbesi, zeval vaktinden sonra ve namazdan önce okunan iki hutbe şeklindedir. Arafat’taki hutbenin şekli konusunda Allahu Teâlâ’ya hamd eder, ona senada, tekbir ve tehlilde bulunur. Oradaki Hüccac-ı Müslimin’e vaaz eder. Yine hac ile ilgili ibadetleri anlatır, öğretir. İmam, halka tek ezan ve iki kametle ile öğle ve ikindi namazlarını kısaltılmış ve cem-i takdim ile birleştirilmiş olarak kıldırır. Önce ve sonra nafile yer vermez. İmam, bu iki namazda kıraati gizli okur. Namazın hemen peşinden imam ve diğer insanlar Arafat’a gider. Arafat’ta güneş batıncaya kadar vakfe yaparlar, tekbir ve tehlil de bulunurlar Yüce Allah’a hamd ve sena ederler. Efendimiz (A.S.V.) Hz. Muhammed’e salât-ü selam okurlar. Yüce Allah’a dua ve niyazda bulunarak ihtiyaçlarını Yüce Allah’a (C.C.) arz ederler. Yalvarıp, yakarırlar. Gün iyice ışıyıncaya kadar Müzdelife’de kalmak da yine sünnetlerdendir. Zilhicce’nin 8. gecesi Arefe gecesi, Mina’da gecelemek de sünnetlerdendir. Beş vakit namaz kılmak da yine bir sünnettir Mina’da. Mina günlerinde, Mina dışında gecelemek mekruhtur. Mina’da gecelemek sünnettir. Sevgili Peygamberimiz (A.S.V.), su dağıtmak maksadı ile Hz. Abbas’a, Mekke’de geceleme izni vermiştir. Akabe Cemresi’ni, Kurban Günü güneş doğduktan sonra ve zevâl vaktinden önce atmak sünnettir.
Dakika 55:09
Diğer üç cemre de ikinci ve üçüncü günlerde, zevâl vaktinden sonra atılır. Her taşla birlikte tekbir getirilir. İşe, Mescid-ül Hayf’ı izleyen birinci cemreden başlanır, yani küçük şeytandan. Yani ikinci gün. Sonra orta ve daha sonra büyük cemre, ‘Akabe Cemresi’; sıra ile bunlar taşlanır. Akabe hariç her cemreden sonra biraz durup tekbir ve tehlilde bulunur. Yüce Allah’a hamd ve sena, Sevgili Peygamberimiz (A.S.V.)’e salât ve selam okurlar. Allah’tan isteklerde bulunup dua ederler. Cemreler cemreleri taşlar, Müzdelife’den ya da yoldan alınır. Yani o taşların Müzdelife’den alınması esas, daha faziletlidir. Cemreden aldığı taşları atmış olsa yine caiz olur. Yalnız mekruhtur. ‘Atınız, bir günahı yok’ buyurulmuştur. Akabe Cemresi’nde ilk taşı attığında telbiyeyi keser. Sünnetlerden biri de Muhassaf veya Abdah Vadisi’ne inmektir. Umrede yapılan işler -biliyorsunuz ki-; Hanefilerde umrenin rüknü, tavaftır. ‘’Kâbe’yi çok çok tavaf etsinler’’ ayet-i kerimesine istinaden (Hac Suresi, ayet 29). Vacipleri ise ikidir. Safâ ile Merve arasında ‘say’ ve saçları tıraş veya kısaltmadır. Umre’nin sünneti de tavafın birinci şavtında Hacer-ül Esved’i selamlama esnasında telbiyeyi kesmektir. İnşâAllahu Teâlâ Mâlikîlerin, Mâlikî okulunun bu kıymetli âlimlerinin, dünyayı okutarak, okuyarak geldikleri o kıymetli ilimlerinden de sizlere keşif notları vermeye devam edeceğiz İnşâAllah, diğer ekoller ile beraber.
58:16