14- Ders 14 Fıkhı Ekber hayat veren hayatveren
In this video
FIKH I EKBER DERS 14
“Euzü bi kelimatillaha’t-tammati min gadabihi ve şerri ibadihi ve min hemezati’ş-şeytani ve euzü bike rabbi en yehdurun”
بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
Çok kıymetli ve muhterem izleyenler, şimdi iman esasları üzerinde bazı keşif notları vermeye devam ediyoruz. İmâm-ı Âzam (rahmetüllahi aleyh) efendim “Tevhidin aslı ve itikatta sağlam dayanak mükellefin söylemesi farz olan şu esaslardır” diyor: “Allah’a (celle celaluhu), meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, öldükten sonra dirilmeye, kadere hayır ve şerrin Allah’tan olduğuna inandım”. “Kesin kes inandım” diye tasdik ve ikrar etmiş olması ile iman gerçekleşir. Şimdi Allah’a iman. Hişam, bin Muhammed Hassan eş-Şeybani’den efendim rivayet etmiştir. “Ebû Hanîfe’nin şöyle dediğini duydum” diyor: Allah’ın en büyük ismi “Allah” lâfza-i celâlidir (celle celaluhu)”. Tâhâvî ile ariflerin ekserisi de bu görüştedir. Şimdi burayı Ebû Hanîfe’nin böyle dediğini. Ne demişti: “Allah’ın en büyük ismi “Allah” lâfza-i celâlidir” buyurdular. Tâhâvî ile ariflerin ekserisi de bu görüştedir. “Allah lâfzı ile zikir yapan kimsenin bulunduğu makamdan daha yüksek bir makam yoktur” demişlerdir. “Allah’a iman, kendisinden alınmış olan efendim esaslara bakılmaksızın müstakil bir ilimdir”. Şimdi buraya dikkat edelim. “Allah’a iman başlı başına müstakil bir ilimdir”. İşte buraya dikkat et. Allah’a nasıl inandın, Allah-u Teâlâ’yı nasıl tanıyorsun? Bu başlı başına bir ilimdir, diyor. Kıymetli dostlarım, işte Fıkh-ı Ekber sana bu ilmi de öğretiyor. Yalnız iyi anla, iyi dinle. Baştan sona kadar ta ki kalbine nakşedinceye kadar bu ilimlere devam et, iyice öğren. İmanın parlasın, ebedi gürlesin. Kelamcılardan bir topluluk Allah’ın birliğini ispat hususunda kendisiyle konuşarak bahse girmek istediler. İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe Rahimehullahtan rivayet edildi bu da.
Dakika 5:10
İmâm-ı Âzam onlara şöyle dedi: “Dicle’de bir gemi kendi kendine limana gidiyor, kendi kendine doluyor, yiyecek, giyecek ve benzeri eşya yükleniyor, kendi kendine dönüyor, demir atıyor, kendi kendine boşalıyor ve tekrar geri dönüyor. Böylece çalışmasına kaptansız, tayfasız olarak (yani işçisi yok efendim işçisiz, kaptansız, görevli yok) böyle devam ediyor. Bu olaya ne derseniz?” dedi. Onlar dediler ki “Bu mümkün değildir, asla olamaz”. İşte o zaman İmâm-ı Âzam (rahmetüllahi aleyh) dedi ki “Bu geminin böylece kendi kendine idaresi mümkün olmazsa ya bu âlem, bu yerler, gökler bu kâinat kendi kendine nasıl idare edilir? Hiç bunu düşünmediniz mi?” dedi o kelamcılara karşı. Tabii burada kelamcılardan maksat tabiatı ilahlaştırmaya çalışan veya bunlar Allah’ın varlığını bir türlü kabullenemeyen felsefenin sapık cinsinden olanlar. Efendiler, her şeyde Allah’ın birliğini delalet eden bir işaret vardır. İnsanoğlu neye bakarsa baksın, neyi görürse görsün her şeyde Allah’ın birliğini delalet eden bir işaret mutlaka vardır. Allah (celle celaluhu), Allah Teâlâ bütün âlemlerin terbiyecisi ve idarecisi olan Allah’tır. Allah’ın birliği onun idare ve terbiyesinde de ve bir olmasını, eşsizliğini gerektirir. “Elhamdülillahi rabbil alemin” cümlesinde bu mana gizlidir.
Tevhidin çeşitleri. Şimdi Allah-u Teâlâ’nın birliğini, bütün âlemde her şey haykırıyor ve anlatıyor. Allah birdir, bir olduğu bütün kâinatı, her şeyinden anlaşılmaktadır.
وَلَئِن سَأَلْتَهُم مَّنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ لَيَقُولُنَّ اللَّهُ قُلِ الْحَمْدُ لِلَّهِ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
“Onlara; gökleri ve yeri kim yarattı? diye sorarsan elbette Allah (celle celaluhu) yarattı, derler. Yine “Biz o putlara yalnız bizi Allah’a yaklaştırmaları için ibadet ediyoruz.” diyorlardı. Putperestler putlarına bu şekilde tapıyorlardı.
أَلَا لِلَّهِ الدِّينُ الْخَالِصُ وَالَّذِينَ اتَّخَذُوا مِن دُونِهِ أَوْلِيَاء مَا نَعْبُدُهُمْ إِلَّا لِيُقَرِّبُونَا إِلَى اللَّهِ زُلْفَى إِنَّ اللَّهَ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْ فِي مَا هُمْ فِيهِ يَخْتَلِفُونَ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي مَنْ هُوَ كَاذِبٌ كَفَّارٌ
Cenab-ı Hak onların bu durumuna haber veriyor bu ayet-i kerime ile. Lokman Süresi 25, Zümer Süresi de 3. ayet-i kerime. Kur’an-ı Kerim ya Allah’ın zatından, isimlerinden, sıfatlarından ve işlerinden haber verir ki buna tevhid-i ilm-i haberi denir.
Dakika 10:15
Ya şeriki olmayan yalnız Allah’a ibadet etmeye ve ondan başka ibadet edilen putları terk etmeye çağırır ki buna da tevhid-i iradî-i talebi denilir. Gerçek tevhide ulaşmak için bütün putları, bütün şerikleri, bütün tağutları bir defa reddedeceksin. Allah’ın birliğini kabul edip kalben tasdik edeceksin. Gerçek tevhide ulaşmadıkça iman olmaz. Ya emir ve yasaklardan, Kur’an-ı Kerim bunlardan bahsettiği gibi ya emir veya yasaklardan Allah’a itaatin lüzumundan bahseder. Emir de bütün Kur’an-ı Kerim’deki emirler Allah’tandır. Bütün yasaklamalar da Allah’tandır. Allah’a itaatin lüzumundan bahseder ki bunlar da tevhid ile ilgili. Efendim ya tevhit ehline ikramdan bahseder veyahut da Allah’ı birlemenin mükafatından bahseder veyahut da tersini yapanlara Allah-u Teala azaptan bahseder. Azaptan haber verir ki bu da tevhidin hükmünden dışarı çıkanların cezasıdır. Yani tevhid ilmini, imanını kabul etmeyenlerin mutlaka Allah’ın azabına çarpılırlar. Kur’an-ı Kerim’in bütünü tevhidden, tevhid ehlinin haklarından, onların methinden, Allah’a eş koşmayı kötülemekten, Allah’a eş koşanların isyanından ve müstahak bulundukları cezalardan Kur’an-ı Kerim bahseder. Şöyle bir düşün. Günde sen “Elham” okuyorsun her namazda. Elham’ın tamamı sana tevhidi ortaya koymaktadır. Tevhid nedir? Allah’ın birliği. Şimdi söz olarak “Allah bir” deyip de fakat amellerinde, icraatlarında Allah-u Teâlâ’ya eş koştuğunu, şirk koştuğunu bilemeyenler var. İşte her konuda tevhid ilmini, tevhid imanını Müslümanların iyi bilmiş olmaları gerekiyor. Biz de onun için Fıkh-ı Ekber bu gerçek iman ilmini ortaya koyduğu için biz de oradan keşif notları vermeye devam ediyoruz. Ey, Elham okuyan kardeşim! “El-Hamdülillahi Rabbil-âlemîn”. İşte bu tevhiddir. “La ilâhe İllallah Muhammedun Resulüllah–Allah’tan başka ilâh yok. Hz. Muhammed Allah’ın en büyük peygamberi ve en büyük kulu ve son peygamberidir”. Hz. Muhammed’e inzal edilen İslâm’ın tümünü kişi ne yapar? Kalben tasdik eder, diliyle ikrar eder. Kelime-i tevhidin içi dolu İslâm’dır. Yani İslâm ile doludur. Şimdi günde Elham okuyorsun. Elham’daki tevhid manasını alman gerekiyor. Bak ne diyor: “El-Hamdülillahi Rabbil-âlemîn”. Şimdi bu tam bir tevhiddir. Hamd, övgü, övme-övülme hakkı, bütün yüce övgülerin tamamı âlemlerin Rabbisi Allah içindir. Bak bu bir tevhid. “Allah için” diyor. Ve ilahler içindir demiyor, rabler için demiyor. Bak, “Âlemlerin Rabbisi Allah içindir” diyor
Dakika 15:03
Allah-u Teâlâ her kelimesinde de Kur’an-ı Kerim’in kendi birliğini âlemlere ilan ediyor. “Ben birim. Eşim benzerim olmadı, olmaz” diyor. “Şerikim, nazirim yok” ve Cenab-ı Hak birliğini âlemlere ilan ediyor. “Errahman errahim”. Bu da tevhittir. “Allah rahman, “ahimdir”. “Mâliki yevmiddin. -Allah ceza gününün, din gününün eşsiz hükümdarı, mutlak hükümdarı, muktedir hükümdarıdır”. Bak bunlar tevhiddir birer birer. Her birisi ayrıca Allah-u Teâlâ’nın birliğini cihana ilan ediyor. Rahman, rahim olarak da bir, âlemlerin Rabbisi olarak da bir ve bütün âlemlerin muktedir hükümdar olarak bir. “Îyyâke na’budü ve iyya’ke nesteîn–Ancak sana kulluk eder ve ancak yardımı senden isteriz”. Bu da tevhiddir. Başkasından değil. Kulluk Allah’a. Yardım Allah’tan isteniyor. Bakın arada kimse yok. Bir olan Allah’ın birliği âlemlere ilan ediliyor. Günde 40 defa acaba Elham okunmanın işte en başta gelen önemlerinden biri Allah’ın birliğini iyi tanımaktır. “İhdinessırâtel-müstakîm”. Bakın bunlar birer birer tevhiddir. “Bizi sıratel mustakime hidayet eyle”. Bak, sadece yine yalvarış bir olan Allah’adır. Başka kimse yok. Araya kimsenin girme şansı da yok. Bunlar birer birer tevhiddir. Tevhid ehlinin yoluna hidayet olmayı da istemektir. Kur’an-ı Kerim gibi sünnet de açıklayıcı olarak gelmiştir. Yani Kur’an-ı Kerim’i Hz. Muhammed iyiden iyiye açıklamıştır. Ona da Yüce Allah kendi açıklamıştır. Cebrail Aleyhisselâm da arada elçi olarak görev yapmıştır. Şimdi Kur’an-ı Kerim’i Hz. Muhammed’den öğrenmek gerekiyor ki işte sünnet, şerefli sünnet bunun için de çok önemlidir. Kur’an-ı Kerim’i alıp da sünneti almayanların bakın nasıl saptıklarına ve sapacaklarına bir bakın. Muhammed’siz Kur’an-ı Kerim anlamaya çalışanlar, Peygambersiz ortaya bir din anlayışı koymaya çalışanlar, kitabı da kendi keyiflerine göre yorumlamaya çalışanlar. İşte bunlara da dikkat ederek Yüce Allah ne buyuruyor:
الْيَوْمَ أَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ وَأَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتِي وَرَضِيتُ لَكُمُ الإِسْلاَمَ دِينًا
حُرِّمَتْ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةُ وَالْدَّمُ وَلَحْمُ الْخِنْزِيرِ وَمَا أُهِلَّ لِغَيْرِ اللّهِ بِهِ وَالْمُنْخَنِقَةُ وَالْمَوْقُوذَةُ وَالْمُتَرَدِّيَةُ وَالنَّطِيحَةُ وَمَا أَكَلَ السَّبُعُ إِلاَّ مَا ذَكَّيْتُمْ وَمَا ذُبِحَ عَلَى النُّصُبِ وَأَن تَسْتَقْسِمُواْ بِالأَزْلاَمِ ذَلِكُمْ فِسْقٌ الْيَوْمَ يَئِسَ الَّذِينَ كَفَرُواْ مِن دِينِكُمْ فَلاَ تَخْشَوْهُمْ وَاخْشَوْنِ الْيَوْمَ أَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ وَأَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتِي وَرَضِيتُ لَكُمُ الإِسْلاَمَ دِينًا فَمَنِ اضْطُرَّ فِي مَخْمَصَةٍ غَيْرَ مُتَجَانِفٍ لِّإِثْمٍ فَإِنَّ اللّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
“Bugün size dininizi tamamladım” buyuruyor Cenab-ı Hak. Yüce İslâm tastamam. İslâm’da hiç eksiklik yok, kusur yok. Eksiklik, kusur insanoğlunda. İslâm’ı anlamayan, kavramayan veya yanlış anlayanlarda. Yüce Allah bakın Maide Suresinin 3. ayet-i kerimesinde “El yevme ekmeltu lekum dînekum” buyurdular. “Bugün size dininizi tamamladım ve İslâm’ı sizin için din olarak seçtim”. “Ve etmemtu aleykum ni’metî- Nimeti de üzerinize tamamladım” diyor. “Ve din olarak size İslâm’ı seçtim” diyor.
Dakika 20:25
Ey, kıymetli, Allah’ı dinle. İslâm tastamam. Nimet tamamlanmış. Din olarak Allah insanoğluna İslâm’ı seçmiş. Âdem’in dini de İslâm idi. İdrislerin, Şitlerin, Nuhların, Hüdlerin, Salihlerin, İbrahimlerin, İsmaillerin, Şuyabların ve Lutların (Aleyhimüselam) bütün peygamberlerin dinleri İslâm idi ve İslâm’dır. Yakupların, İshakların, Yakupların, Yusufların ve Musaların, İsaların bütün peygamberlerin dini İslâm’dır. Ve her çağda ne yapmıştır? İnsanlara peygamberler göndererek bu İslâm dinini Âdem Aleyhisselâmla başlatmış, peygamberlerle devam ettirmiş, en son ve en büyük cihan peygamberi olarak Hz. Muhammed gelmiştir. Şeriatlar yenilerek gelmiş ama bütün yenilenen şeriatların aslı, esası İslâm’ın içinde yenilenerek gelmiştir. Muhammed-i şeriatla da tamamen İslâm kemâle erdirilmiş ve Muhammed-i şeriat geçmişin tamamını da yenilemiş. Bütün çağları kuşatan, hiç eksiği ve kusuru olmayan İslâm ve onun nizam ve kanunları ortaya Hz. Muhammed şahsında Allah tarafından ne yapılmış? İslâm düzeni kurulmuş. Artık ebediyata kadar peygamberlik kapısı kapanmış. Ahir zaman peygamberi Hz. Muhammed son peygamber. Ve Muhammed-i şeriat da son şeriat. İslâm zaten Âdem’le başladı, Muhammed’le ebedi devam ediyor. Bütün peygamberlerin dini İslâm. İnsanlık âlemini bölmenin, parçalamanın anlamı yok ki. Allah bir, ortaya koyduğu İslâm esasları da birdir. Bugün Âdem’in amentüsüyle Nuh’un amentüsü aynıdır. Diğer peygamberler de böyle. Bütün peygamberlerin amentüsü aynıdır. Yani hepsinin imanı aynıdır. İnandıkları esaslar bakımından aynıdır. Bütün peygamberle Allah’ın birliğine inandılar. Allah’ın yüce sıfatlarla muttasıf (vasıflanmış) olduğuna inandılar. Bütün milletlerine, kavimlerine de bu gerçekleri söylediler. Dünyada inanç esasları hiçbir zaman iki olmaz. Daima hak, iman birdir. Hak, İslâm imanıdır o da. Bu hak olandan sapan insanlar dünyada birçok bâtıl inançlara saplanmıştır. Bâtıl inançları insanlar kendileri uydurmuşlardır. Hak iman ve onun esasları peygamberler ve onlara inzal edilen kitaplarla devam ederek gelmiş. En son, en büyük kitap da Kur’an-ı Kerim ve en büyük peygamber de Hz. Muhammed’tir (aleyhi salatü ve selam aleyhimüsselam). Öbür peygamberler köylere, şehirlere, devletlere gelmişler bir zaman dilimi için. Hz. Muhammed böyle değil; bütün çağlara, bütün milletlere gelmiştir. Bunu insanlık âlemine doğru söyleyelim.
Dakika 25:00
Hz. Muhammed’in ortaya koyduğu İslâm imanı evrenseldir. Bütün vicdanları, bütün peygamberleri, bütün ilahi kitapları ne yapar? Evrensel vicdanında toplamıştır. Hak, gerçek olan ne varsa. Yanlışları dışlamış ve yanlışı ortadan kaldırmış, Hakkı, hakikati ortaya koymuştur. Kıymetli dostlarım, biz gerçekleri söyleriz ama kişi kendi özgür, hür inancıyla, iradesiyle, özgürlüğüyle kabul etmek etmemek kişinin kendine, onun iradesine bağlıdır. İster inanır ister inanmaz. Kendi bilir. Biz gerçekleri söylemekle insanlığa en büyük iyiliği yaptığımıza kesin inanıyoruz.
الَر كِتَابٌ أَنزَلْنَاهُ إِلَيْكَ لِتُخْرِجَ النَّاسَ مِنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ بِإِذْنِ رَبِّهِمْ إِلَى صِرَاطِ الْعَزِيزِ الْحَمِيدِ
“Bu Kur’an-ı Kerim insanlar için yeterlidir”. Bunu kim söylüyor? Allah Teâlâ. Nerede? İbrahim Suresi 52. ayet-i kerimeye bak. Yani Kur’an-ı Kerim’in insanlar için yeterlidir. Kur’an-ı Kerim’in şahsında Kur’an-ı Kerim’i açıklığa kavuşturan peygamberin sünneti, icma ve kıyas yüksek âlimlerin Kur’an anlayışıyla ki peygamberimizden, ashaplarından ve ehl-i sünnet ve’l-cemaat yolundaki doğru İslâm anlayışı ile Kur’an-ı Kerim kendisi kendini açıklarken Kur’an-ı Kerim’i peygamberimiz yani onu sünneti, hadis-i şerifler açıklamaktadır. Kur’an-ı Kerim, Muhammed’e indirilmiştir. Onun için sahih hadislerle, tapularla, senetlerle korunarak gelmiştir. İslâm’da her şey sağlamdır. İslâm’ın bozulma şansı yoktur. Yalnız insanlar olayları çarpıtmasınlar yeter ki. İnsanları aldatmasınlar. Yüce İslâm’ı doğru anlasınlar, doğru anlatsınlar. “Onlara yetmiyor mu ki biz sana, kendilerine okunan bir kitap indirdik”. Cenab-ı Hak bakın Ankebut Suresinin 51. ayetinde de böyle buyurdular. Ne buyurdular:
أَوَلَمْ يَكْفِهِمْ أَنَّا أَنزَلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ يُتْلَى عَلَيْهِمْ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَرَحْمَةً وَذِكْرَى لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
Sevgili peygamberimiz bu ayetleri sünnetle bütün Kur’an’ın amir hükümlerini uyguladı. Her emrin nasıl yerine getirileceğini Peygamberimiz bizzat gösterdi, uyguladı. Yerleşmiş bir yaşanan İslâm var. Bir pratikteki var, bir de teorideki var. İşte teorideki İslâm’ın kaynakları sapasağlam. Bir de yaşanan, uygulanan İslâm var bütün ölçüleriyle. Bu da korunarak gelmiş. İşte ehl-i sünnet ekolu ne yapmışlar? Yüksek âlimler bu hem bilinen İslâm’ı hem de yaşanan, uygulanan, yerleşen İslâm’ı. Peygamber tarafından (aleyhi salatü ve selam) uygulanan İslâm’ı bütün iman ve amel-i salihiyle. İtikatta, amelde, ahlakta, hukukta bütün belgeleriyle İslâm sapasağlam ortadadır. İlim, ilim, ilim. İslâm’ı doğru bilmek, doğru yaşamak, doğru tebliğ etmektir. Doğru okumalı doğru da okutmalıdır. Yüce İslâm, âlemlerin okuludur. Bütün insanlığı okutan okul İslâm’ın kendisidir. İslâm evrensel bir okuldur. Ama sen bu okula kayıt olmuyorsun, okumuyorsan artık kendi problemindir o. Kendi probleminle de baş başa kalırsın. Rabbine de Rabbimize de hesap verirsin. Kendin bilirsin.
Ders 27.12 30:24
“Hz. Peygamber size neyi getirmişse onu alın”. Bakın Hz. Muhammed’e Allah tam yetki vermiş. “Muhammed (aleyhi salatü ve selam) size neyi getirmişse onu alın. Sizi nelerden yasaklamışsa ondan da sakının”. Haşr Suresi 7. ayet-i kerime.
مَّا أَفَاء اللَّهُ عَلَى رَسُولِهِ مِنْ أَهْلِ الْقُرَى فَلِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ وَلِذِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَابْنِ السَّبِيلِ كَيْ لَا يَكُونَ دُولَةً بَيْنَ الْأَغْنِيَاء مِنكُمْ وَمَا آتَاكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهَاكُمْ عَنْهُ فَانتَهُوا وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ
Buyuruyor Yüce Rabbimiz. Kim? Allah-u Teâlâ. Hz. Muhammed tam yetkilidir. “O ne getirdiyse alın” diyor bakın. Kur’an-ı Kerim, sünnet, icma, kıyas, bilinen, yaşanan, anlaşılan, anlatılan, Hz. Muhammed’in anlattığı, öğrettiği, uyguladığı, yerleştirdiği İslâm’ı. Bütün belgeleriyle İslâm korunarak geldi. Sen “Kur’an-ı alıyorum, sünneti bırakıyorum” dersen peygamberi bırakmış olursun. O zaman Kur’an-ı Kerim’i anlayanı, anlatanı bıraktığın zaman, Kur’an-ı Kerim’e herkes kafasına göre de yorum yaptığı zaman işte dünyada başıbozukluk ortaya çıkacaktır. Dört mezhebin müctehidlerinin ilim yarışı ne yapacak? Bu çığırından çıkıp cahillerin yarışına dönüşecektir. İlmi ihtilaflar rahmettir. Rahmet yarışı cehalet yarışına dönüşecektir. İşte hak mezhepleri, müctehidleri, sünneti dışlayanların bilerek veya bilmeyerek nereye hizmet ettiklerine dikkat edilmesi gerekir. Bunlar ya bilmiyorlar, eğer biliyorlarsa ihanet ediyorlar.
Kıymetli izleyenler, Allah’ın varlığı gözle görülür gibi apaçıktır. Çünkü mahlûku görür görmez mahluk, haliksiz olmaz. Mahluku halik yaratmıştır. Her yaratılmışı gören yaratılmıştan yaratanı öncelikle görür. Çünkü yaratan olmadan mahluk olmaz. Müessir olmadan eserler olmaz. Her şeyin yaratıcısı, tabii ki de her eserin müessiri Allah-u Teâlâ’dır. Allah’ın varlığı gözle görünürden daha açıktır. Çünkü Allah’ın varlığını iman, kalp, ruh ve marifet nurları dış gözden daha önce Allah’ın varlığını bilir, tanır. Ve akıl içinde akıl, kalplerin Allah’ı, sırların Allah’ı tanıması insanın dış gözünden önce kalp ve ruh yoluyla Allah tanınır. Onun için İslâm’daki iman, gayba imandır. İslâm’daki gayb imanı tam hakikattir. Onun için gayba inananda insanların kalbi marifet nurları, tevhid nurları içindeki sırları ve aklî kâmil, aklî selim ki imanın emrinde olanlar bunlar ve Allah’ın emrine de sıkıca bağlı olanlardır. Bunun için kıymetliler;
Dakika 35:00
“Peygamberleri kendilerine gökleri ve yeri yaratan Allah’ın varlığında şüphe mi vardır?” dedi. (Lokman/5)
وَلَئِن سَأَلْتَهُم مَّنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ لَيَقُولُنَّ اللَّهُ قُلِ الْحَمْدُ لِلَّهِ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
“Onlara da gökleri ve yeri kim yarattı diye sorarsan: Muhakkak Allah yarattı, derler”. Çünkü bu yerleri gökleri başkası yaratamaz ki. Tam vacib ve kudreti tam varlık, vacib’ul-vücud varlık. Onun varlığı zaruri ve varlığının zatının da iktizasıdır. “O halde gerçek bir Müslüman olarak kendini dine yönelt. Allah’ın dinine ki insanları o din üzerinde yaratmıştır”. İşte Rum Suresinin 30. ayetinde Cenab-ı Hak bütün insanlığı İslâm fıtratıyla yaratığını buyurmaktadır, insanlık âlemine duyurmaktadır.
فَأَقِمْ وَجْهَكَ لِلدِّينِ حَنِيفًا فِطْرَةَ اللَّهِ الَّتِي فَطَرَ النَّاسَ عَلَيْهَا لَا تَبْدِيلَ لِخَلْقِ اللَّهِ ذَلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
Hz. Muhammed işte bu ayet-i kerimeye dayanarak ve emsali ayetlere ne diyor? “Her doğan çocuk İslâm fıtratı üzerine doğar”. Görüyorsunuz bütün insanların yaratılış, fıtrî yaratılışları İslâm fıtratıdır. İnsanlar bu fıtratı sonradan ya geliştirir İslâm ile veya bozar. Bozunca da işte başka inançlar, bâtıl inançlar ortaya çıkar. Bütün peygamberler tevhid inancını açıklamak için gönderilmişlerdir. Bu sebepten “lâ ilâhe illellah” kelimesi üzerinde sözleri birleşmektedir. Bütün peygamberler “lâ ilâhe illellah” demişlerdir ve kendi zamanlarında da kendileri o ortamın peygamberidirler. Bütün peygamberlere Hz. Muhammed’i, Allah ezelde tanıtmıştır. Peygamberler birbirlerini tanırlar ve bilirler. Şu ayetler akli olarak Allah’ın varlığına delalet eden ayetlerdendir. Bakın, Bakara Suresinin 164. ayet-i kerimesinde:
إِنَّ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَاخْتِلاَفِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَالْفُلْكِ الَّتِي تَجْرِي فِي الْبَحْرِ بِمَا يَنفَعُ النَّاسَ وَمَا أَنزَلَ اللّهُ مِنَ السَّمَاء مِن مَّاء فَأَحْيَا بِهِ الأرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَبَثَّ فِيهَا مِن كُلِّ دَآبَّةٍ وَتَصْرِيفِ الرِّيَاحِ وَالسَّحَابِ الْمُسَخِّرِ بَيْنَ السَّمَاء وَالأَرْضِ لآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَعْقِلُونَ
Bu ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz ne buyuruyor. “Şüphesiz yer ile göklerin yaratılmasında, gece ile gündüzün değişmesinde, denizde insanlara faydalı olacak şekilde yüzen gemide, Allah’ın gökten su indirip onunla ölmüş toprakları diriltmesinde ve yeryüzünde her türlü canlıyı yaymasında, rüzgârları estirmesinde, yer ile gök arasında Allah’ın emrine amade bulutlarda, düşünen akıl sahibi kimseler için Allah’ın varlığına ve birliğine delalet eden birçok alametler vardır”.
Değerli kardeşim, Yüce Allah’ı iyi tanırsan âlemlerin mutlak hükümdarını tanımış olur; başkalarına Allah’a eş koşmazsın, tağutlara takılıp kalmazsın. Şirkten kaçıp kurtulur, tevhid imanına ulaşırsın. Dikkat et. Yine Mü’minûn Suresi 12.- 14. ayetlerinde Rabbimiz bak ne buyuruyor:
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ مِن سُلَالَةٍ مِّن طِينٍ
ثُمَّ جَعَلْنَاهُ نُطْفَةً فِي قَرَارٍ مَّكِينٍ
ثُمَّ خَلَقْنَا النُّطْفَةَ عَلَقَةً فَخَلَقْنَا الْعَلَقَةَ مُضْغَةً فَخَلَقْنَا الْمُضْغَةَ عِظَامًا فَكَسَوْنَا الْعِظَامَ لَحْمًا ثُمَّ أَنشَأْنَاهُ خَلْقًا آخَرَ فَتَبَارَكَ اللَّهُ أَحْسَنُ الْخَالِقِينَ
Dakika 40:07
“Biz insanı muhakkak çamurun özünden yarattık. Sonra insanın neslini sağlam bir yerde (rahimde) bir nutfe (bir damla su) yaptık. Sonra o suyu kan pıhtısı haline getirdik. Ondan sonra kan pıhtısını bir et parçası yaptık, o et parçasını da kemik haline çevirdik, kemiklere et giydirdik sonra ona başka bir şekil vererek ruh verdik. Şekil verenlerin en yücesi olan Allah’ın şanının ne kadar büyük olduğuna bak.” Diyor Cenab-ı Hak. Bak da gör, bakıp da görmeyenlerden olma. Bak da gör. Cenab-ı Hak, hem kalp gözü, kalp kulağı gören ve duyan hem dış gözü Hakkı gören ve duyan kullarından eylesin. Niceleri var ki bakıyor ama gerçeği görmüyor. Mahlûkata takılıp kalıyor, bir türlü tevhid imanına ulaşamıyor. Kıymetli efendiler, yine Fussilet Suresinin 53. ayetinde:
سَنُرِيهِمْ آيَاتِنَا فِي الْآفَاقِ وَفِي أَنفُسِهِمْ حَتَّى يَتَبَيَّنَ لَهُمْ أَنَّهُ الْحَقُّ أَوَلَمْ يَكْفِ بِرَبِّكَ أَنَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدٌ
“Mekke halkına (ve bütün insanlık âlemine) ileride biz” diyor bakın. O gün Mekke halkınaydı bugün bütün insanlık âlemine ta kıyamete kadar. Bakın “Biz” diyor Cenab-ı Hak “hem kendi nefislerinde hem yeryüzü etrafındaki ayetlerimizi (kudretimizin alametlerini) göstereceğiz ki, sonunda Hz. Muhammed’in hak peygamber olduğunu, onun söylediğinin hak olduğu kendilerine apaçık görünecektir”. Şimdi dünyada insanlık biraz daha ilerlerse nice ayetler görecekler afaki ve enfüsi âlemde. Allah bu mucize ayetini de insanlığa ayrıca haber veriyor. Daha insanlık nelere kavuşacak? “Rabbinin her şeye şahit olması yetmez mi?” Keşifler, hak ilimler, hak keşifler ilerleyince insanlık neticede Kur’an’ın hak kitap olduğunu, Allah’ın kitabı olduğunu, Muhammed’in hak peygamber olduğunu insanlık anlayacak. Bilim ilerledikçe, hak ilimler, insanlık İslâm’a dönecek. Afaki ve enfüsi âlemde nice ayetler gösterilecek insanoğluna. Bu da insanoğlu gayret etsin, iyi çalışsın. Her şeyde Allah’ın birliğine ve eşsizliğine delalet eden nice nice deliller vardır. Bazıları da olayların bir kısmını Allah’tan başkasına nispet ederler, Mecûsiler gibi. Mecûsiler kötülükleri ihremenin (şeytanın) karanlığına ki ihremen şeytandır onlarda, hayrı da rahmanın nuruna nispet ederler. Puta tapanlardan bazıları da bazı eserleri putlara nispet ederler.
Dakika 45:00
Yüce Allah bunların bu bâtıl inançlarını reddederek bakın ne buyuruyor: Fussilet Suresini anlattıktan sonra Hud Suresi 53 ve 54. ayet-i kerimelerde:
قَالُواْ يَا هُودُ مَا جِئْتَنَا بِبَيِّنَةٍ وَمَا نَحْنُ بِتَارِكِي آلِهَتِنَا عَن قَوْلِكَ وَمَا نَحْنُ لَكَ بِمُؤْمِنِينَ
إِن نَّقُولُ إِلاَّ اعْتَرَاكَ بَعْضُ آلِهَتِنَا بِسُوَءٍ قَالَ إِنِّي أُشْهِدُ اللّهِ وَاشْهَدُواْ أَنِّي بَرِيءٌ مِّمَّا تُشْرِكُونَ
“Onlar dediler ki, ey Hud! Sen bize açık bir mucize getirmedin. Biz senin sözünle” yani “tanrılarımızı” diyor yani “putlarımız terk etmeyiz. Ve biz sana inanmayız”. “Ancak şunu söyleriz ki; ilâhlarımıza (yani putlarımıza) sövdüğün için muhakkak onların bazısı seni bir fenalıkla (cinnetle) çarpmıştır.” dediler Hûd Peygambere. Hûd Aleyhisselâm ise “İşte ben Allah’ı şahit tutuyorum ve siz de şahit olun ki ben Allah’tan başka ona koştuğunuz ortaklardan (putlardan yani şeriklere) hiçbirine inanmıyorum, onlardan beriyim”, dedi Hûd Aleyhisselâm. Bütün peygamberler putları reddetmiştir, Allah’ın birliğini ilan etmişlerdir. İşte kıymetliler Sâbiîler ve bazı müneccimler de kendilerine ışık tuttuğu için bazı olayları yıldızlara nisbet etmişlerdir. Bunlar birer birer şirktir. Âlemlerin tamamı hadistir. Yani sonradan Allah’ın yaratmasıyla yaratılmış şeylerdir. Yani yoktan var edilmişlerdir ki yoktan var eden sadece Allah’tır. O da yaratıcı, Yüce Allah’tır (celle celaluhu) “Allah her şeyin yaratıcısıdır. O her şeyin üzerinde de vekildir”. Bu ayet-i kerime de Zümer Suresinin 62. ayetidir ki:
اللَّهُ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ وَكِيلٌ
Buyurmuştur. Yine Rabbimiz bir başka ayet-i kerimede, “Şüphesiz sizin Rabbiniz, altı günde yer ile gökleri yaratan Allah’tır” buyurmuştur. Yunus Suresi 3. ayette olduğu gibi başka surelerde de mevcuttur. Her kim bu âlemin kadim (başlangıcı olmayan) olduğuna hükmederse o” diyor “kâfirdir”. Yani Allah’ı inkâr etmiş olur. Bu âlem kadim değildir, sonradan yaratılmıştır. Sonradan yaratılan hiçbir şey kadim olamaz. Allah’tan başka baki (ebedi) yoktur, bir başkası da baki olamaz ancak Allah’ın varlığını devam ettirmesiyle varlığı devam ettirenler olur. O da Allah’ın yaşatmasıyladır. Mesela cenneti Cenab-ı Allah devamlı kılacak, cehennemi devamlı kıldığını söylüyor. Cenab-ı Hakkın devamlı kılmasıyla onlar varlığını sürdürecekler. Hiçbir şey kadim değildir, Allah’tan başka. Öyleyse Cenab-ı Allah kadimdir yani varlığının evveli yoktur. Bakidir, varlığının sonu da yoktur. Yokluğu nefyetmeye efendim şimdi yönelir ki bu sebeple Tûrbiştî kendi inancında şöyle demiştir: “Mevcut ve kadim” sıfatları Allah’ın zat sıfatlarındandır.
Kıymetli efendiler, Allah-u Teâlâ kadimdir, bakidir. Hiç bunu unutma. Yokluğu düşünülmeyen ve varlığı ebedi ve ezeli olan sadece Allah Teâlâ’dır. İkrar, imanın hükümlerini icra etmek için şarttır.
Dakika 50:20
Yani tasdik imanın rüknüdür (esas) ama mutlaka ikrar, imanın hükümlerini icra etmek için o da şarttır. Bu görüş İmanı Âzam’dan rivayet edilmiştir. İmam-ı Mâturîdi de bu görüşe meyletmiştir. Kıymetli efendiler, Mücadele Suresinin 22. ayet-i kerimesinde de Rabbimiz bakın ne buyuruyor:
لَا تَجِدُ قَوْمًا يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ يُوَادُّونَ مَنْ حَادَّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَلَوْ كَانُوا آبَاءهُمْ أَوْ أَبْنَاءهُمْ أَوْ إِخْوَانَهُمْ أَوْ عَشِيرَتَهُمْ أُوْلَئِكَ كَتَبَ فِي قُلُوبِهِمُ الْإِيمَانَ وَأَيَّدَهُم بِرُوحٍ مِّنْهُ وَيُدْخِلُهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُ أُوْلَئِكَ حِزْبُ اللَّهِ أَلَا إِنَّ حِزْبَ اللَّهِ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
“Allah’a ve ahiret gününe iman eden hiçbir kavmi, Allah’a ve peygambere karşı gelenlerle sevişir halde bulamazsın”. Yani imanla küfür bağdaşmaz, sevişmez, bir araya gelmez. Cenab-ı Hak böyle buyuruyor. Allah’a ve peygambere karşı gelenlerle sevişir halde bulamazsın. Kim? Allah ve ahiret gününe iman eden hiçbir kavim. Allah’a karşı gelenle nasıl anlaşabilir ki? Küfürle iman zıt birbirine. Cennetle cehennem nasıl zıtsa bunlarla zıt birbirine. “Velev ki o karşı gelenler babaları, oğulları yahut kardeşleri yahut kendi kabilelerinden olsun. İşte Allah böyle (zalim) kimseleri sevmeyen bir kavmin kalplerinde imanı tespit buyurmuş ve kendilerini yüce katından bir rahmet ile kuvvetlendirmiştir”. Oğlu inanmış, babası inanmıyor. Efendim veya yakın akrabalar. Diğerleri de böyle. İşte bunlar diyor Cenab-ı Hak “babaları, oğulları yahut kardeşleri bile olsa birinde iman var, birinde küfür varsa bunların” diyor “sevişmeleri, anlaşmaları, kaynaşmaları mümkün olmaz”. Çünkü imanla, küfür birbirine zıttır. Bedir’deki barış için yapılan savaşta imana saldıran şirk Bedir’de neydi? Bedir’de bir avuç Müslüman’a küfür, şirk çullanmış, güçlü bir orduyla imanı yok etmek için Bedir Savaşına müşrik güçlü ordusuyla gelmişti ve müminlere saldırmıştı. Gökten Allah’ın orduları indi. Ve iman, küfrü, orda bâtılı ortadan kaldırırdı. Güçlü ordu orada ne yapıldı? Gücünü kaybetti. İman ve hak bâtılın tepesine bindi. Şeyhülislâm Pezdevî bu konuda şöyle diyor: “Bir kimse kalpten inanıp özürsüz olarak bu imanını açıklamaya terk ederse mümin olamaz” demiştir. İşte kıymetliler “Allah’tan başka bir ilâh bulunmadığına şahadet getirinceye kadar insanlarla” bakın imanı bütün insanlığa ne yapıyor? İmanı takdim ediyor. İman küfürden insanlığın kurtuluşu için barış imanın güvenliğini ve barışını da yerleştirmek için “ben” diyor “bu küfürle, zulümle, hak tanımazlarla savaşmakla emrolundum” diyor. Buhârî-i Şerif’te bu da zikrolunmuştur.
Dakika 55:15
Yine başka bir rivayette ise (لَا ا اِلَهَ اِلَّا اللهْ) “La ilâhe illallah deyince kadar” buyrulmuştur. Bu kelimenin manası Allah Teâlâ’nın varlığını, zatında ve sıfatlarında birliğini itiraf ederek tasdik ettim, demektir.
İşte çok kıymetli efendiler, Yüce Allah isimleriyle, sıfatlarıyla, kitabı Kur’an’la iyi tanınıp Allah-u Teâlâ’nın kendini bize tanıttığı gibi Allah-u Teâlâ’ya iman etmiş olmak herkesin görevidir. İman edenler gerçekten iman ettiler. Ve hepimiz Yüce Allah’ı, Kur’an-ı Kerim’deki ve Allah-u Teâlâ’nın kendini tanıttığı zatî, subutî, fiili sıfatları ve yüce isimleriyle ve onun eserleriyle Allah’ı tanıdık ve iman ettik. Allah âlemlerin eşsiz hükümdarıdır. Eşi, benzeri yoktur; olmadı, olmayacak. O zatında, sıfatlarında her şeyinde Allah birdir. Kıymetli dostlar şimdi sizlere İnşallah-u Teâlâ diğer iman esaslarıyla dersimiz devam edecektir. Yüce Allah bizleri hakkıyla iman eden kullarından eylesin. Ders 57:19 3.1 İmanı kâmil ve daim olan kullarından eylesin.
Şimdi meleklere iman. İman esaslarından biri de meleklere imandır. Yüce Allah iman esaslarını ortaya koymuş. İnanacağımız bakın iman esaslarından biri de meleklerdir. Allah’ın meleklerine biz şöyle inanırız: Allah’ın emrine karşı gelmezler, emrini yerine getirirler. Melekler günah işlemekten korunmuşturlar. Erkeklik, dişilik yoktur meleklerde. Cenab-ı Allah, Kur’an-ı Kerim’inde melekleri dişilikle vasıflayarak “Allah’ın kızlarıdır” diyenleri reddediyor. Onun için kıymetliler “Yoksa Allah kızları oğullara tercih mi etmiş? Ne oluyor size, nasıl böyle bir hüküm veriyorsunuz”. Allah’ın oğlu, kızı olmaz. Arap müşrikleri melekler “Allah’ın kızlarıdır” dediler. Allah’a şirk koştular ve Allah’a iftira ettiler, kendilerini mahvettiler. Dolayısıyla melekler Allah’ın nurdan yarattığı kullarıdırlar. Yüce Allah onlara çeşitli görevler vermiş, onlar görevlerini güzelce yapar dururlar. Sayılarını da Allah’tan başka kimse bilmez. Yer, gök, arş-ı âlâ ve etrafı melekler dolup taşmaktadır. Biz, Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de, Sevgili Peygamberimiz o nur saçan sözlerinde, hadis-i şeriflerde nasıl tanıttığı ise biz öyle tanır, öyle iman ederiz.
Kitaplara iman. Şimdi kitaplarda iman. Biz ne yaparız? Allah’ın bütün kitaplarına iman ederiz.
Dakika 1:00:00
Tevrat, İncil, Zebur ve Furkan, yani şanlı Kur’an gibi adet tayin etmeksizin Allah katından indirilen bütün kitaplara iman biz ettik. Biz böyle iman ettik. İslâm’ın amentüsü yani evrenselden daha evrenseldir. Onun için Allah katında, onun katından kitap olarak inzal edilen suhuflar olsun, dört büyük kitap olsun, Kur’an-ı Kerim’in haber verdiği neler varsa bunlara biz ne yapamayız? Adet, sayı koymayız. Her ne kadar bilinenler başta Kur’an-ı Kerim mesela Tevrat, İncil, Zebur suhuflar ise de bir de Allah katında ne kadar indirilen bütün kitaplar bilinen, bilinmeyen biz bunların tümüne iman ettik. Kur’an-ı Kerim’in tasdikinden geçen, Hz. Muhammed’in tasdikinden geçen ne kadar ilahi emir varsa bunlar geçerlidir. Bugün de yarın da. Kur’an-ı Kerim’in tasdik etmediği, Hz. Muhammed’in tasdik etmediği hiçbir şey geçerli değildir. Çünkü geçmişi Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’le, Hz. Muhammed’le yenilemiştir.
Peygamberle İman. Allah tarafından gönderilen bütün peygamberlere inandık. “İnanacağız, inanıyoruz” falan değil inandık. Bütün peygamberlerin peygamberliğine. İşte İmâm-ı Âzam’ın da ifade buyurdukları gibi “resul” kelimesini “nebi”ye eş anlamlı olarak kullanmıştır. Feth’ul-Kadîr sahibi İbn-i Humam’da bu görüşü benimsemiştir. Ancak Cumhura göre, “resul” kelimesi “nebi” kelimesinden daha hususî bir mana taşır. Kitaplar ve peygamberler, meleklerden daha faziletlidirler. Kitaplar ve peygamberler, meleklerden daha faziletlidirler. Şimdi ehl-i sünnetin bu görüşüne uymayanlar melekleri öne almaya çalışmışlardır. Fakat ehl-i sünnet inancında ilahi kitaplar ve peygamberler meleklerden daha faziletlidir.
Öldükten sonra dirilmeye iman. Kesin deliller ortadadır. Bu âlem yoktan yaratılmıştır. İnsanlar ölünce kesin dirileceklerdir. Biz ölünce dirilmeye kesinkes inandık. Yok olduktan sonra yeniden var olmanın adı dirilmedir. “Sonra sizler, şüphesiz kıyamet gününde diriltileceksiniz”. Mü’minun Suresi 16. ayet-i kerimede Rabbimiz böyle buyuruyor.
ثُمَّ إِنَّكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ تُبْعَثُونَ
Yine Rabbimiz: “O (inkârcı) insan görmedi mi ki biz onu bir damla sudan nasıl yarattık. Şimdi de aşikâr bir mücadeleci kesildi.” buyurdular. Bir başka ayet-i kerimede de böyle buyurdular: Yine “Bir damla sudan yaratılışını unutarak bize bir de misal getirdi: Bu kemikleri dağılıp çürümüşken kim diriltir, dedi. “Ey Resulüm (Şanlı Muhammed)! De ki, onları ilk defa yaratan diriltir ve o, her yaratılanı tamamıyla bilir”.
أَوَلَمْ يَرَ الْإِنسَانُ أَنَّا خَلَقْنَاهُ مِن نُّطْفَةٍ فَإِذَا هُوَ خَصِيمٌ مُّبِينٌ 77
وَضَرَبَ لَنَا مَثَلًا وَنَسِيَ خَلْقَهُ قَالَ مَنْ يُحْيِي الْعِظَامَ وَهِيَ رَمِيمٌ 78
قُلْ يُحْيِيهَا الَّذِي أَنشَأَهَا أَوَّلَ مَرَّةٍ وَهُوَ بِكُلِّ خَلْقٍ عَلِيمٌ 79
Dakika 1:05:15
İşte kıymetliler gerçekler ortadadır. Yasin-i Şerif’in 77, 78 ve 79. ayet-i kerimelerde bu yaratmanın her türlüsünü bilen ve yaratan Allah Teâlâ’dır. “Cennet ehli tüysüz ve sakalsızdır. Gençleri hiç ihtiyarlamazlar. Elbiseleri de eskimez-ehlül cenneti curdun murdun la yefna şebabuhum ve la tebla siyabuhum.” Sevgili Peygamberimizden bu haber rivayet edilmiştir. Bunların kaynağında Tirmîzî vardır kıymetli muhaddislerimizden. “Cehennemlik birinin sırtı Uhud Dağı gibidir”. Çünkü cehennemde şiddetli azap görecektir, o azaba onlar hazırlanmaktadır. İkinci beden, ilk bedenin aslî cüzlerinden yaratılmış olmasaydı o zaman belki tenasüh (ruhun başka bir bedene geçmesi) olabilirdi. Evet efendiler, tenasühü Yüce İslâm, ehl-i sünnet ve’l-cemaat inancı reddeder. Tenasüh, şirktir. Esas tenasühün tarifi bakın ruhların ahirette değil, dünyada şahıslara iadesidir. Zira tenasüh inancına sahip olanlar cennet ve cehennemi ve ahirete ait diğer işleri inkâr ediyorlar. Bu sebepten bu inançta olanlar tekfir edilmişlerdir. Yani bunlar dinsiz ve imansızdır, demişlerdir. Her ne kadar dinleri varsa da “Biz dindarız” deseler de tenasüh inancı onların inancını ne yapıyor? Tehlikeye atıyor. İmanlarını yok olma tehlikesiyle baş başa bırakıyor. “Şüphesiz ayetlerimizi inkâr eden kâfirleri yarın ateşe atacağız. Onların derileri piştikçe azabı duysunlar diye kendilerine derilerinden başka deriler vereceğiz, yenileceğiz. Çünkü Allah gerçekten azizdir, hâkimdir”.
إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ بِآيَاتِنَا سَوْفَ نُصْلِيهِمْ نَارًا كُلَّمَا نَضِجَتْ جُلُودُهُمْ بَدَّلْنَاهُمْ جُلُودًا غَيْرَهَا لِيَذُوقُواْ الْعَذَابَ إِنَّ اللّهَ كَانَ عَزِيزًا حَكِيمًا
Buyrulmuştur bu ayet-i kerimede de. Haşrin (Allah’tan korkanlar) ise ancak her şeyden evvel ömrün evvelinden sonuna kadar cesetlerin bütün cüzleriyle olur. Yani insanlar bütün varlığıyla dirilirler. Hatta öyle ki iade manasını gerçekleştirmek için Cenab-ı Allah sünnet yerinden kesilen et parçası ile tırnaklardan, saçlardan kesilenler, dişlerden çıkarılanlar ve benzeri vücudun ilk yaratılışında var olan bütün cüzleri iade edecektir. Tam dirilecektir herkes.
Dakika 1:10:00
Allah, akılları dirilteceği gibi delileri de çocukları, cin ve şeytanları, hayvanları, haşereleri ve kuşları da diriltecektir. Hadis-i şerif vardır. Azası henüz tamamlanmamış bulunan düşük çocuklar diriltilecek mi? İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe’den rivayet edildiğine göre, düşük çocuğa ruh verilmişse diriltilecektir, demiştir. Doğru olan görüş de budur. Haşrin (bütün insanların diriltip ve toplanma, mahşer) ruh ve cesetten meydana geleceğidir. İnsanlar bu cesetlerine ruhları girecek ve birlikte dirilecektir. Ve hem ruhları ve hem cesetleri haşredilecektir.
Evet çok kıymetliler, sizlere keşif notları vermeye devam ediyoruz. Bir de kadere iman. Biliyorsunuz kadere inanmak iman esaslarındandır. Kader, fayda, zarar, güzellik, çirkinlik ve bunları kaplayan zaman ve mekânla bunlar üzerine terettüp eden sevap ve azap cinsinden yaratıkların hepsini bulunduğu durumda tayin etmektir. Cenab-ı Hak insanlığın bu özeliklerini ta ezelden bildi ve takdir eyledi. Evet tayin eyledi, takdir eyledi. Ahiret yerinde öldükten sonra dirilmek şöyle bir dikkat et kabirdeki hayatı da içine almaktadır. “Ahiret günü” ifadesi ile “öldükten sonra dirilmek”. Yine İmâm-ı Âzam’ın bu iki ifadesi ile kabirde dirilmek manası da kastedildiği görülmektedir. Kaderin içinde bunların tamamı dünya ve ahiret ilgili ne varsa bulunmaktadır. Bu Allah’ın ilminin ezelî ebedi her şeyi kuşatmasıyla kader yazılmıştır. Evet kıymetliler, Allah’ın ilmini iyi bilen insanlar Allah-u Teâlâ’nın yanlış iş yapmayacağını, her yaptığı işin yerli yerince yaptığını bilirse ki her mümin bilir Yüce Allah-u Teâlâ’nın ilmine güvenen kadere tereddütsüz inanır. Yalnız suçu Allah’a atmaya kalkmadan, kendi kulluk görevlerine sıkı sarıl, kaderine de iyice inan, Allah’a da teslim ol. Sakın ola ki kendi suçunu kaderine yükleme ve Allah’a da iftira etme. Bunun adını da “Kadere inanıyorum” da zannetme. Kadere iyice inan. Kaderi Allah ezelde bildi, yazdı. Bu ezelde bildiği ve yazdıkları kaderdir. Takdirdir, her şey takdir iledir. Bir de yazdıklarının zamanı gelip yazıldığı gibi zuhur etmesine “kaza” denir. Bunu için kazaya, kadere iyice inan. Onun içeriğine de inan ama kulluk görevini yapmadığın zaman, Allah’a itaat etmediğin zaman burada özgür iradenle suçlu sensin. Sakın kimseyi suçlama. Ve sana verilen kuvvet herkese verildi bu kuvvet. Bütün beceriler ve kuvvet verildi. Bunlarla iyilik yapma, hepsini iyiliğe, imana, amel-i salihe sarf etme şansı verildi.
Dakika 1:15:12
Adam bu şansı gitti küfre ve yanlışa kullandı özgür, hür iradesiyle. Sakın ola ki “Kadere inanıyorum” diye Allah’ı suçlamaya kalkma. Ayakların gümbür gümbür cehenneme kayar, gider. Duyduk duymadık da deme.
Öldükten sonra hesap gününe iman. Bir de insanların Allah’a hesap verecekleri kesindir. Herkes büyük mahkemede Allah’a hesap verecektir kim olursan ol. Fakir ol zengin ol, kadın ol erkek ol, efendim memur ol, amir ol, asker ol, er ol, mareşal ol, hâkim ol, savcı ol, müşteki ol, şahit ol, sanık ol, tanık ol, fark etmez hükümdar ol. Allah’a herkes hesap verecek. Allah’ın emrinde olanlar, Allah’ın kanunlarına tabii olanlar komple kurtulacaklar. Kendi kanununu zorlayıp da kendi hâkimiyetini, kendi dayatmasını, kendi şeriatını dayatıp da Allah’ınkini tanımayanlar Allah’a hesap vereceklerdir. Paçalarını kurtarsınlar. Başka Kur’an bulsunlar, başka Allah bulsunlar da kendilerini kurtarsınlar. Başka ilâh da yok, başka kitap da yok efendim Kur’an-ı Kerim’in ortaya koyduğu haberlerin dışında ve başka peygamberde yok yani son peygamber olarak. Herkes aklını başına alsın. Allah’a herkes hesap verecektir. İman esaslarından biri de bu. “Ben hesap vermem” diyen şu anda imansızdır. Allah’a hesap vermeyen olmaz. Herkes hesap verecek. Bu derslerimizin amaçlarının biri de “Ya Rabbi! Senin yolunda hizmet vermeye aczimizle çalıştık. Çalıştık senin lütfunla, kereminle çalıştık” diye mahşere, o hesap gününe hazırlık yapmak için yapıyoruz bunları. Hesap gününe hazırlıktır. Birileri bize alkış tutsun “aferin” desin diye değil. Biz takdiri, mükâfatı sadece Allah’tan bekliyoruz. Hiç kimseden bir şey bekleme şansımız yok. Yalnız ve yalnız Allah’ın rızasını istiyoruz. O razı oldu mu? İşte kurtulduk. Onu razı edemezsek vay geldi hâlimize! Biz ondan razıyız. Allah-u Teâlâ’dan, onun bütün emir ve kanunlarından bütün varlığımla razıyım, bütün dünya şahit olsun! Ben Allah’tan ve onun bütün emirlerinden razıyım. Suç varsa benim suçum. Eğer dünyada yanlışlar yaptıysak o benim suçum; yanlışların karşısında çileler çekmişsem o benim suçum. Değerli kardeşim, Allah’ta suç olmaz ki. Peygamberde suç olmaz. Kur’an-ı Kerim’de, İslâm’da kusur olmaz ki. Biz kusuru kendimizde arayacağız. Çırpınacağız. Allah’ı ve onun emirlerini en iyi şekilde okuyacağız, öğreneceğiz, gereğini yapacağız. Bakın, herkesin ortaya koyduğu bir kuralı ve düzeni var, kurduğu düzeni. Herkes kendi düzenine, kuralına uydurmaya çalışıyor mecburen. Sen, kendi elindeki birilerini yazdığını ve bozduğunu, bozacağını bile bile bugün yazdığını yarın bozacağını bile bile dayatıyorsun “Benim kuralarıma uyacaksın” diye. Peki Allah-u Teâlâ’nın kurallarını tanımadan kendi kurallarını tanıtanlar ve dayatanlar yarın Allah’a hesap verirken Cenab-ı Hak onlara soracak “Kendi kurallarınızı dayattınız millete ama benim kurallarıma siz uymadınız.
Dakika 1:20:30
Sizin Tanrınız, ilâhınız kimdir? Hadi sizi şimdi onlar kurtarsın. O kimse liderleriniz, önderleriniz, ruhbanlarınız çağırın onları da kurtarsın o büyük mahkemede” dediği zaman bütün hâkimler hesaba çekildiği zaman. Ayağını denk al ey insanoğlu! Ey sahte ilâhiyatçılar! Doğru ilâhiyatçı olanlara hiçbir sözümüz yok; takdirimiz var. Ey sahte ilâhiyatçılar, bu millette bu dini doğru anlatın. Kendinizin de insanlığın da kurtuluşuna vesile olmaya çalışın. Kimse kimseye hidayet edemez ama hidayet vesilesi İslâm’ın kendisidir. Tam vesiledir her şeyiyle. Yüce Allah rahmetinin, nurunun, fazlının içine aldığı, selametiyle kuşattığı, ebediyyil ebed razı olduğu kullardan eylesin. 121-50 ende