20- Amelde Fıkhı Ekber Ders 20
AMELDE FIKH-I EKBER DERS 20
Elhamdülillahi Rabb’il âlemin. Vessâletü vessalâm âlâ Rasulûna Muhammed ve âlâ âli Muhammed. Eûzubillahi min mestâazabihi Muhammed Mustafa sâllâllâhu teâlâ aleyhi ve sellem. Ve Musa ve İsa ve İbrahimüllezi veffâ ve min şerri mâ hâlâkâ ve zerâhe ve derâhe ve min şerri mâ tahtesserâ ve min şerri iblise ve cünubihi ve min şerri mâ yüttega.
Çok kıymetli ve muhterem izleyenler, şimdi şöyle bir bakalım: Amelde Fıkh-ı Ekber ile ilgili derslerimiz devam ediyor. Sargı; yaralı, bereli, sargılı kimselerin durumu iyileştikten sonra namazın iadesi vacip midir? Bu konuda yüksek âlimlerimiz, mezhep âlimleri, müçtehitlerimiz ne diyorlar, bir bakalım: Mâlikîlerle Hanefiler iadesini vacip görmezler. Çünkü ulemâ bu durumda namazın caiz olduğu üzerinde icmâ etmişlerdir. Namaz caiz ise iadesi vacip olmaz. Şafiîlerle Hanbeliler ise namazın iade edilmesini vacip görmüşlerdir. Sargının taharet üzere konulmuş olma şartı yerine gelmediği için namazın iade edilmesini vacip görmüşlerdir. Ve sargının taharet üzere sarılmış olmasını şart koşanlar, işte Şafiîlerle Hanbelilerdir. Şafiîlere göre bazı farklı durumlar vardır. Bu iade edilmesi gereken konulardan bazıları şunlardır: İster taharetli, isterse hadesli iken konulmuş olsun, şayet sargı teyemmüm azalarında, yüz ve ellerde ise; yani böylesi durumlarda namaz iade edilir demişler. Sargı ister teyemmüm azalarında olsun ister başkalarında; eğer taharetsiz iken sarılmış ise yine namaz iade edilir demişler. Kim? Şafiîler. Sargı ihtiyaç miktarından fazla olursa yine namaz iade edilir demişler. Kıymetliler; şimdi bu görüşler Şafiî ekolüne ait zât-ı muhteremlerin görüşleridir (R.A.). Şimdi sargı üzerine mesih bozan hâller; bunlardan bazıları şöyledir; sargıyı çıkartmak veya sargının kendiliğinden düşmesi. Şimdi burada ekollerin yüksek görüşlerine bakalım.
Dakika 5:05
Hanefi yüksek âlimlerine göre özür son bulmuştur. İyileştiği için sargı düşecek olursa sargı üzerine mesih bâtıl olur. Bakın burada eğer iyileşmiş ise o yara bere, sargı sarılan yer iyileşmiş ise özür son bulur. Bu yüzden artık son bulduğu içinde ne yapar? Artık normal sağlıklı kişinin yaptığı ameli yapar. Şayet sargı iyileşme söz konusu olmaksızın düşecek olursa Hanefi âlimlerine göre mesih bâtıl olmaz. Niye? Zaten ortada bir yara bere var, bir de sargı var. Öyle veya böyle düşmüş sargı. Onun için mesih bâtıl olmaz demişlerdir. Bâtıl olması iyileşmek ile olur demişler. Değiştirilmesi yani sargının bir başkası ile değiştirilmesi caizdir ve yeni sargı üzerine tekrar mesh etmek gerekmez. Ancak yeni sargı üzerine meshi tekrarlamak daha eftaldir demişler. Burada tamamen Hanefiler kişinin sağlığını, içinde bulunduğu mazeretli durumu göz önünde tutarak işi geniş tutmuşlardır. Uzman Müslüman bir doktor ona gözlerini yıkamamasını emretse mesh etmek caizdir. Bakın Hanefilerde ehliyet çok önemlidir. Uzman ehliyetli bir doktorun sözü geçerlidir. Hanefi âlimlerinin burada ehliyete de sağlık konusunda doktora büyük bir yetki olduğunu söylemişlerdir. Mesela bir kimsenin gözleri rahatsızlansa ve konusunda uzman Müslüman bir doktor ona gözlerini yıkama diye emretse veyahut tırnağı kırılsa ya da başka bir hastalık meydana gelse ve üzerine ilaç koymak gerekse zarûret sebebiyle mesh etmek caizdir. Yani doktorun dediğini yap diyor, ama hangi doktorun? Uzman ve Müslüman bir doktorun. Bu olmazsa yine mazeret açısından güvenilir bir doktorun sözüne de itimat edilir. Bu ikinci bir mazeret konusudur. Mesih ona zarar verecek olursa -bak Hanefiler yine işi geniş tutuyorlar- onu da terk eder. Çünkü zarûret miktarınca takdir olunur dediler (R.A.). Allah bütün âlimlerimize çok rahmet eylesin. Şimdi bi rde Mâlikî ekolünün görüşlerine şöyle bir bakalım: Sargının çıkartılması veya düşmesiyle mesih bâtıl olur demişlerdir. Tedavi veya bir başka sebep dolayısıyla sargının çıkartılması veya düşmesiyle mesih bâtıl olur demişlerdir.
10:00
Tabii burada görüşler farklıdır. Ama bu farklılıklara şöyle bir bakın; her birisi kendi açısından çok güzel keşiflerde bulunmuşlardır. Şafiî ekolünün yüksek âlimlerine göre mestin ayaktan çıkmasına benzer, sargının düşmesi demişler. Sargıyı yerine koyar ve sadece üzerine mesh etmek ile yetinir demişler. Yani iyileşme söz konusu daha değilse, daha iyileşmemiş ise sargıyı yerine koyar ve sadece üzerine mesh etmek ile yetinir; yani mesh etmek yeterli olur demişlerdir. Hanbelilere göre sargının yerinden ayrılması iyileşmek gibidir. Mesih de taharet ve namaz da tamamen bâtıl olur ve bütün bunlara yeniden başlanır demiş Hanbeliler. Şayet iyileşmeden düşmüş ise sargı; abdestini de teyemmümü de iade eder demişlerdir. Hanefilerin dışında kalanlar, sargının çıkartılması veya düşmesi hâlinde sargı üzerine yapılmış meshin bâtıl olduğunu kabul etmektedirler. Hanefiler ise hastanın sağlığı açısından onun mazereti açısından bakmışlar ve İslam dini kişinin sağlığını öne alır, sağlığı İslam tehlikeye atmaz. Onun için Hanefiler olaya daha geniş bir çevreden, perspektiften bakmışlardır. Yine hades: Şöyle bir bakalım; hades sebebiyle sargı üzerindeki meshin bâtıl olduğunda ittifak vardır. Şu kadar var ki; sargının sahibi hadeste bulunacak olursa Şafiîlere göre üç şeyi iade eder: Sağlıklı olan kısmı yıkar, sargı üzerine mesh eder ve teyemmüm eder. Şimdi yalnızca teyemmüm eder; şayet hadeste bulunmaz ve bir başka farzı kılmak isterse yalnızca teyemmüm eder demişlerdir. Mestler üzerine mesh etmek ile sargı üzerine mesh etmek arasında en önemli farklar şöylece özetlenebilir. Hanefiler burada birçok farklar göstermişler. İbn-i Abidin gibi cihan âlimlerinden olan zât-ı muhteremler bu. 10 tane daha eklemişler ve bunların önemlilerini söyle dile getirmeye çalışmışlardır. Biz de keşif notlarımızı vermeye çalışalım. Bu Hanefi ekolüne göre şimdi meshler üzere mesih ve sargı üzerine mesih arasındaki farklar, konuyu unutmamak için hatırlatıyoruz. Sargılar üzerine mesh etmek, vakit tayin edilmemiştir. Yani sargı üzerindeki bir mesih öyle mukim için bir gün bir gece, misafir için üç gün üç gece değildir.
15:04
Yani sargılar üzerine mesh etmek için vakit tayin edilmemiştir. Artık o ne zaman iyi olursa o zaman vakit sona ermiş olur. Mestler üzerine mesh etme ise şeriat tarafından günler ile sınırlanmıştır. İki adetini biraz önce söylediğimiz gibi sargıların sarılması için taharetli olmak şart değildir Hanefilerde. Adam yaralı bereli, o anda o hastanın mazereti onu rahatsız edecek bir duruma gelmemesi için, sargıların sarılması için taharetli olmak şart değildir Hanefilerde ve caizdir. Meshlerin giyilmesi için taharet şarttır. Bakın aradaki fark; şayet sargılar düşecek olursa Hanefilerde mesih bozulmaz. Oysa meshlerin ikisinin veya bir tanesinin düşmesi ile meshin bozulmasını gerektirir ki yani mest, mesih bozulur. Yine yaranın üzerine mesih zarar verecekse şimdi nedir? Sargılar üzerine mesh etmek eğer yaranın üzerine mesih zarar verecekse caizdir. Eğer zarar vermiyorsa sargı üzerine mesh edemez. Mestler üzerine mesih ise ayaklarını yıkamaktan âciz olmasa bile caizdir. Mestler üzerine mesh ise ayaklarını yıkamaktan âciz olmasa bile mesih caizdir. Şimdi yaranın üzerine mesih zarar verecekse, şimdi caizdir hatta meshi terk edebilir, yara üzerine. Fakat meshler üzerine ise meshi terk edemez. Sargılar üzerine mesh etmek caizdir. Meshler üzerine mesih yalnızca ayaklarda söz konusudur. Sargılar, sargı neredeyse oraya mesh edilir gerektiği zaman; eğer Mesih zarar vermiyorsa tabii. Kıymetli ve muhterem izleyenlerimiz, şimdi dersimiz bunlardan sonra gusül ile devam etmektedir. Şimdi guslün özelliklerine, vasıflarına şöyle bir bakalım: Gusül veya gasil. Bu, sözlükte suyun bir şey üzerinden akması demektir. Buna “gısil” şeklinde okunuşu ise kendisi ile bir şeyin yıkandığı su, sabun ve benzeri şeylerdir. Şer’i ıstılahta gusül; vücudun tümüne temiz su dökmek demektir ki, yani vücudu güzelce yıkamak, cünüplükten kurtarmak için yapılır. Şimdi Şafiîler niyet ile birlikte, Mâlikîler de vücudu ovarak demişlerdir. Şimdi Cenab-ı Hakk Kur’an-ı Kerim’de Mâide Suresi’nde eğer cünüp iseniz iyice temizleniniz diye bir emir vardır.
Dakika 20:00
Bu temizlenmenin nasıl ve niceliğini de Hz. Muhammed ashaplarına göstermiş; ashapları da Tâbiîn’e ve diğer bu müçtehit âlimlerimize 14 asırdan beri bu okulda bunları iyi okumuşlar. Delillerle bize kadar gelmiş. Bizden sonra da yine bu okullarda iyi okumalı, delillere iyi istinad edilmelidir. Gusülden maksat temizlenmektir. Evet, kıymetliler. Sonra, şöyle bir duruma bakalım: Cünüplük bir etkilemedir. Bütün kısımlarını cünüplük etkiler. Etkisi ise gusül ile ortadan kaldırılır. Vücuda cünüplüğün bıraktığı bir etki vardır. Bunun mânevî etkileri vardır, maddî etkileri vardır. Yaradan Yüce Rabb, yarattığı kuluna guslü niçin emrettiğini, yarattığını herkesten iyi bildiği için ona burada guslü emretmiştir. Ki o etkilenmeden ne yapar? Kendini kurtarır. Vücudun etkilenmesi ile ortaya çıkan ne gibi olumsuzluklar varsa gusül ile bunlar ortadan kalkar. Hikmet doludur. Yüce İslam’a ilimlerin, keşiflerin ulaşma şansı yoktur. Şimdi cünüp olan insan, yıkanan insanla yıkanmayan insanın ruh dünyası, beden dünyasındaki etkilenme ve etkilenmenin neticesinde o etkinin bıraktığı olumsuzlukları; artık bugünkü bilim buraya ulaşamaz. Çünkü Yüce İslam ilimler üstü ilimdir. Tabiatüstü ilimdir. Vahye dayanır. Guslün bir defa emsali bu dünyada da yoktur. İslam dininin emirlerinin emsali bulunmaz. Çünkü bunlar direkt Allah’ın emirleridir. Onun için Ey Müslüman! Müslümanlığını iyi yap ki hayat bul. Yüce İslam hayat veriyor. Gerçek hayat tarzı İslam’ın hayat tarzıdır. Gerçek Müslüman ol bu okulda iyi oku. Okuyalım, okutalım. Guslün hükmü vücudun bütününe temiz suyu ulaştırıp paklamaktır. Vücudun bütününe temiz suyu ulaştırıp paklamak, tertemiz hâle getirmek, tabii hiç mi hiç kuru yer vücutta bırakmamak, kıl diplerinde iğne ucu kadar da olsa bırakmamaya çalışmak lazım. Guslün sebebi cünüplüktür. Guslün hükmü sevap elde edilmesidir. Tabii gusülden önce yasak olan şeylerin helal olması Allah’a yaklaşmak maksadıyla yapılması hâlinde sevap elde edilmesidir. Şimdi kıymetliler, işte gusül Allah için yapıldığı zaman ayrıca sevapta elde edilmektedir. Yine guslederken ön ve peşinde göbek diz altının örtülü olması asgaride gerekmektedir. Bu erkek için de kadın için de. Issızda da olsa böyle, toplum içinde de olsa böyledir.
25:05
Çünkü vücutta hiç açılmayacak bölgeler vardır, bu da göbek, diz altıdır. Sevgili Peygamberimiz’den (A.S.V.) şöyle haber vardır: “Eşin veya mâlik olduğun müstesna avretini koru, yani vücudunu açılmaktan koru”. Şimdi şöyle bir soru sordu, buradaki sahabe: “Bizden bir kimse tek başına olursa buna ne dersin ya Resulullah?” deyince, o Şanlı Peygamber (A.S.V.) şöyle buyurdu: “Allah kendisinden utanılmaya, insanlardan daha lâyıktır”. Yani insanlardan utanıyorsunuz da insanlar olmayınca Allah’tan utanılmaz mı? Ki Allah, utanılmaya daha lâyıktır. Yani ıssızda da Yüce Allah’la beraber olduğunu unutma. O Süphan’dır ve Teâlâ’dır, şanı eşsiz yücedir, Sübbûh ve Kuddüs’tür. Ama senin O’na karşı tabii ki saygılı olman gerekiyor. Hayâlı olman gerekiyor. Edep ve terbiyeli olman gerekiyor. Allah’tan utanmayı bilmen gerekiyor. İşte Şanlı Peygamberimiz (S.A.V.) gusülde örtünmenin gereğini burada ümmetine hatırlattılar. Guslü gerektiren hâller: Tabii bunlar başta hades-i ekberdir. Şimdi hades-i ekber, bir de hades-i azkar adı verilmektedir. Şöyle bir bakalım; vücuttan meninin çıkması: Erkeğin zekeri veya kadının fercinden alışılmış lezzet ve tazzikle uyku veya uyanıklık hâlindeyken fiilen ilişkide bulunarak meninin dışarıya çıkması demektir. Birinci madde budur. Bunun artık izah tarzları şöyle yapılabilir. Meni; şehvetin artması hâlinde dışarıya çıkan tazyikli yoğun sudur. Kadının menisi ise ince ve sarıdır. Mezi ve vedi dolayısıyla gusül gerekmez. Ama meni dolayısıyla gusül gerekir, kesin. Mezi ve vedi dolayısıyla gusül gerekmez. Şimdi mezi nedir derseniz; mezi, beyaza yakın ince bir sudur. Şimdi vedi kalınca bir ifrazattır. Yani mezi ile vediyi birbirinden ayırmalı. Tekrar ediyorum: Mezi beyaza yakın ince bir sudur. Vedi ise kalınca bir ifrazattır. Normal sidikten sonra çıkan ve sidikten daha kalınca bir ifrazattır ki buna vedi deniyor. Şimdi şöyle bakalım: Islak olması hâlinde buğday hamuru kokusunun alınması ile kuru olduğu vakit de tavuk yumurtasının beyazının veya ona yakın bir kokunun alınması ile bilinir. Şimdi bu da bir bulgudur.
30:06
Meni olup olmadığını nasıl fark ederiz diye sorulduğu zaman; şimdi Şafiî Hazretlerinin açıkladığı konulardan biri budur. Meni, ıslak olması hâlinde buğday hamuru kokusunun alınması ile; kuru olduğu vakit de tavuk yumurtasının ve beyazının veya ona yakın bir kokunun alınması ile bilinir demiş kâşif âlimlerimiz ki bunlardan biri Şafiî Hazretleridir. Meni konusunda bu bulguları ortaya koymuşlar tespitleri; ki elbisede onu görmek suretiyle meninin çıkması -şehvet ile olsun veya olmasın- Şafiîlere göre gusletmeyi icap ettirir. Yani meni vücuttan çıktı mı ister şehvetli olsun ister şehvetsiz Şafiîlere göre gusletmek gerekir. Hanbelilere göre meni; hastalık, soğuk, belin kırılması gibi bir sebeple lezzet ve şehvet olmaksızın uykuda olmayan deli, baygın veya sarhoştan çıkacak olursa gusül gerektirmez demiştir Hanbeliler. Yine elbisesinde meni gören bir kimsenin yıkanması da gerekir de demişlerdir. Şimdi rüyada ihtilâm olduğunu görmek ile birlikte meni bulamayacak olursa ulemânın ittifakıyla üzerine gusletmek gerekmez demişlerdir. İhtilâm olduğunu zannetmiş rüyasında ama bir ıslaklık, dışarıya çıkan bir madde yok. Ulemâmız ittifakla gusül gerekmez demişlerdir. Çünkü meni çıkmamış dışarı. Şimdi Hanefilere göre ise şöyle bir bakalım: İhtiyaten gusletmesi gerekir. Gusülden sonra kişiden meninin çıkması ile de gusül vaciptir demişlerdir. Şimdi herhangi bir ihtimalle ihtilâm olduğu veya cünüp olduğu şüphesi uyandıysa Hanefilere göre ihtiyaten gusletmesi gerekir. Gusülden sonra kişiden meninin çıkması ile de gusül vaciptir demişlerdir. Hanefilere göre erkekten ve kadından uyku veya uyanıklık hâlinde iken şehvetle ve tazyikli olarak çıkması demişlerdir Hanefiler. İşte o zaman kesin gusül farz olur. Çünkü Hanefilerde farz ayrı vacip ayrı kullanılır. Bunlar hüküm olarak fakat; diğer mezheplerde vacip yerine farz kullanılır. Vacip dendiği zaman onlarda farz anlaşılmaktadır. Şimdi şöyle: Rabb’imiz Yüce Kur’an’da: “Eğer cünüp olursanız, temizleniniz” buyurmaktadır. Cünüplük şehvet suretiyle meninin dışarıya çıkması demektir. Hanefilerin cünübü tarifleri böyledir. Tekrar ediyorum: Cünüplük Hanefilerde şehvet suretiyle meninin dışarıya çıkması demektir. Hanefi mezhebinin imamları şunlar üzerinde ittifak etmişlerdir:
35:00
Meni, asıl yeri olan belden şehvet ile ayrılacak olursa erkeklik organının ucundan dışarıya çıkmadığı sürece gusletmek vacip olmaz. Ama dışarıya az veya çok az çıktı çıkacak durumda ise gusül gerekir. Ancak meninin çıkması ile birlikte şehvetin bulunması şart mıdır, değil midir konusunda Hanefi mezhebi imamları arasında ihtilâf vardır. Ebû Hanife ile İmam Muhammed’e göre şart değildir. İmâm-ı Ebû Yusuf’a göre şarttır. Yani şöyle burayı açıklığa kavuşturalım: Meninin çıkmasıyla birlikte şehvetin bulunması şart mıdır? Bak İmâm-ı Azâm’a göre; ne diyor şimdi? Şart değildir diyor. Şehvetsiz de dışarı çıksa meni gusül üzerine farz olur diyor, yıkan diyor. Sadece burada İmâm-ı Ebû Yusuf farklı düşünmüştür. Mâlikîlere göre -şöyle bir bakalım- lezzet ile dışarıya çıkandır. Bak onlarda da şehvetle yani lezzetli meninin dışarıya çıkması gereklidir demişler. Kendiliğinden çıkacak olursa gusül etmesi gerekmez, sadece abdest alması lazımdır demiş Mâlikî ekolünün yüksek âlimleri. Allah hepsine çok rahmet eylesin. Şimdi yine Mâlikîler şüpheye düşerse gusletmesi vaciptir demişler; yani farz anlamında. Şüpheye düşenin gusletmesi şarttır demişler. Şimdi yine bunun delili Hz. Ali’nin rivayet ettiği bir Hadis-i Şeriftir. O büyük şahsiyet (kerremallahu veche), cihan kahramanı ve İslam halifesi, Peygamberimiz’in damadı, ilim şehrinin kapısı, o büyük insan Hz. Ali (R.A.) şöyle rivayet ediyor: “Ben mezisi çokça gelen bir kişiydim. Peygamber’e (S.A.V.) sordum ve şöyle buyurdu: Mezide abdest, menide gusül vardır buyurdular”. İşte ne güzel buyurdular. Her buyruğu ne kadar güzel olan Şanlı Peygamber böyle buyurdular. Mezide abdest vardır, menide gusül vardır buyurdular. Şimdi buradan da -bak- anlaşılan meni dışarı çıktıysa gusledilmelidir. İmâm-ı Azâm’ın ve şimdi bazı çok kıymetli âlimlerimizin görüşü de budur. Hepsinin görüşü güzeldir. Yüce İslam’ın delillere dayanarak kolay ve yaşanır mutlu bir hayat tarzı olduğu ortaya çıkmış oluyor bu yüksek âlimlerin keşifleri ile. Ümmü Seleme Hazretleri denk gelen bir haberde şöyle buyuruluyor: Enes’in annesi Ümmü Süleym dedi ki: (R.A.) Ey Allah’ın Resulü! (A.S.V.) Gerçek şu ki; Allah hakkın söylenmesinden hayâ etmez.
40:04
İhtilâm olduğu zaman kadının üzerine gusletmek düşer mi? Hz. Peygamber (A.S.V.): “Evet su görecek olursa”. Bunun üzerine orada bulunan Ümmü Seleme: “Kadın da ihtilâm olur muymuş?” diye sordu. Hz. Peygamber (A.S.V.) şöyle buyurdu: “Hay Allah iyiliğini versin Ey Ümmü Seleme!” Peki, çocuğu anaya nasıl benzer ki? Yani çocuğu ona, annesine nasıl benzer ki? Yani kadının böyle bir durumu olmasa ve kadının da ihtilâm olduğunu, olacağını söyledi Peygamberimiz. Her erkek mezi çıkarır ve onda abdest almak vardır. Burayı da iyi anlayalım: Meni gusül sebebidir, mezi ise abdesti bozan abdest sebebidir. İnzâl olmasa dahi erkek ve kadının sünnet yerlerinin kavuşması İltika-ül Hıtaneyn bu da gusül gerektirir. İster meni gelsin ister gelmesin. Erkek ve kadının sünnet yerlerinin kavuşması ile erkek ve kadın cünüp olurlar, gusletmeleri gerekir. Buna “iltikâ-i hıtaneyn” denmiştir. Şimdi Şafiî ve Hanbelilere göre, bunun bağlı olmayan kişiler tarafından yapılması dahi durumu değiştirmez. Birleşme ile cünüp olur demişlerdir. Mâlikîlerle Hanefiler ilişkinin mükellef, buluğa ermiş ve akıllı bir kişi tarafından yapılmış olmasını şart koşarlar. O zaman cünüp olur demişler. Mâlikîlerin görüşü ise küçük çocuğa ve mürâhik 12 yaşına gelip de buluğa ermemiş olan erkeğe gusletmek menduptur, Hanefiler der ki bu konuda: 10 yaşında iken de terbiye maksadıyla gusletmesi emredilir demişlerdir. Evet, yani Hanefiler mürâhik bir kimse gusül edinceye kadar namaz kılmaktan alıkoyulur. 10 yaşında iken de terbiye maksadıyla gusletmesi emredilir dediler Hanefi ekolünün yüksek şahsiyetleri (R.A.). “Bu durumda boşalma ittifakla şart değildir, su ancak sudan dolayıdır” Hadis-i Şerifinin mensup olduğu icmâ ile kabul edilmiştir. Yani mensup olan Hadis-i Şerifler vardır. Hanefiler meyte hayvan ve kendisine karşı arzu duyulmayan -bunları istisna etmişler- ve bu durumda boşalma olmadıkça gusül vacip olmaz demişlerdir. Cumhur ise şöyle demiştir: Ölmüş kadın veya hayvan ile ilişki kurmaktan dolayı da yine gusül vaciptir demişlerdir.
45:03
Bu da Hanefilerin dışındaki cumhurun görüşüdür. Kıymetliler, bunların tamamı mükemmeldir. Yalnız konuları iyi anlamalı ama ihtiyatlı, terbiyeli, bir de faziletten yana olmakta yarış hâlinde olmalıdır. İki sünnet yeri kavuştuğu zaman boşalma olmasa dahi gusül vacip olmuştur. Bu bir Hadis-i Şeriftir, Şanlı Peygamberimiz’den rivayet edilmektedir. Hem de sahih olduğu da söylenmiştir. Kadının dört dalı arasına oturur, sonra da kendisi üzerine isterse gusletmesi vacip olur. Müslim ve Ahmet’in rivayetinde ise boşalma olmasa dahi ifadesi vardır. Bu da yine bir Hadis-i Şeriftir, Şanlı Peygamberimiz’den rivayet edilmiştir. Kıymetliler, sünnet yeri sünnet yerine temas ederse gusül vacip olur. Bu da yine bir Hadis-i Şeriftir. Sünnet yeri sünnet yerini geçerse gusül yine vacip olur. Değişik haberler vardır ki bunların hepsi birbirine tamamlamaktadır. Bunların daha önce söyledikleri su sudandır sözü bir ruhsattır. Resulullah (S.A.V.) İslam’ın ilk günlerinde bu ruhsatı vermiştir. Daha sonradan bize gusletmeyi emretti; yani o hüküm ortadan kalktı -mensup olduğu- ve artık gusül üzerinize gereklidir denildi. Suyun sudan olması İslam’ın ilk dönemlerinde bir ruhsat idi. Daha sonra nehy edildi. Yani bu Hadis-i Şerif nesh edilmiştir. Ashabın icmâsı da bunun üzerine gerçekleşmiştir. İki sünnet yerinin kavuşmasından maksat ise tabii ki girmesi olayıdır. Bunlardan hayız ve nifas: Bunlar da boy abdestini gerektiren durumlardır. Hayız sona erince, nifasdan kurtulunca derhal gusledilir. Hayız ve nifas ittifakla guslü icap ettirir. “Aybaşı hâlinde kadınlardan uzak durunuz”. Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de Bakara Suresi’nin 222. ayet-i kerimede böyle buyurmuştur. Kur’an-ı Kerim’in tümünü size keşif notları olarak, Hayat Veren Nur’un dersleri olarak tümünü verdik. Hadis-i Şeriflerden de keşif notları verdik Hayat Veren Nur’un dersleri içerisinde. Şimdi de amelî fıkıhtan ne yapıyoruz? Buradan keşif notları vermeye devam ediyoruz. Hayız kanı geldiğinde namazı bırak, kesildiğinde gusül et ve kıl. Bakın; bu da Sevgili Peygamberimiz’den gelen haberdir. Müslim ve Buhârî Şerifler rivayet etmişlerdir. Şimdi aybaşı ve nifas kanının kesilmesi, guslün vücubunun ve sıhhatinin şartıdır. İyice temizlendiler mi? O zaman Allah’ın size emrettiği yerden onlara yaklaşın.
50:05
Bu da bir önceki ayet-i kerimenin bir bölümüdür; yani Bakara 222. Şimdi gusül etmesinden önce koca hanımına yaklaşamaz denildiğine göre; yani aybaşı veya nifas gusletmeden hanımına yaklaşmamalıdır. Yaklaşamaz diye emir var. Islaklık olmaksızın doğuma gelince: Burada Mâlikîlerde mutemet, Hanefilerde muhtar yani tercih edilen, Şafiîlerde esah olan görüşe göre gusletmeyi icap ettirir. Hanbeliler gusletmek vacip değildir; yani kan, lohusa herhangi bir ıslaklık olmadığına göre, ıslaklık olmaksızın doğum yapmış. Onlar için bu ekollerin görüşlerini hatırlattık. Hanbeliler ise gusletmek vacip değildir demişlerdir bu konuda. Ama bunlar dünyada çok az rastlanacak olaydır. Mesela hiç ıslaksız kan gelmeden doğum yapmak; bu çok az rastlanan bir olaydır. Evet, kıymetliler. Kıymetli derslerimiz devam etmektedir. Kan ile birlikte olması hâlinde yıkanması vacip olur dedi yine Hanbeliler. Diğerleri de zaten gerekeni söylemişlerdi. İstihaza kanı dolayısıyla gusletmek vacip değildir. Bu bir hastalıktır, ancak kesildiğinde gusletmek mendup olur dediler. İstihaza demek hastalık demek. Evet, kıymetliler. Nifasla istihazayı birbirinden ayırmalıdır. Nifas doğum yapılması, istihaza ise hastalık sebebiyle vücuttan kan gelmesidir veya bir özrünün bulunmasıdır. Şehit olmayan Müslümanın ölümü: Kıymetliler, dört mezhepte de şehit olmayan ve cünüp de olmayan Müslüman ölünün gusül edilmesi kifaye yoluyla Müslümanlara vaciptir. Yani yine bu farz anlamındadır. Onu su ve sedir ağacının yaprakları ile yıkayınız ve iki parça bez ile kefenleyiniz. Sevgili Peygamberimiz’den bu haber rivayet edilmiştir ve bunu da yine İbn-i Abbas’tan kıymetli muhaddislerimiz rivayet etmişlerdir. Sevgili Peygamberimiz (S.A.V.) Peygamberimizi de yıkılmışlardır. Ebûbekir de yıkanmış ve Müslümanlar bu vecibeyi nesilden nesile ifa ederek gelmişlerdir. Mürtet veya mümeyyiz dahi olsa kâfirin İslam’a girmesi: Mâlikîlerle Hanbeliler guslün vacip olduğunu söylemişlerdir. Bir mürtet veya mümeyyiz dahi olsa gayrimüslim biri Müslüman olursa gusül vaciptir demişlerdir. Delilleri Kays bin Âsım’ın rivayetidir.
55:03
Kendisi İslam’a girince Peygamber (A.S.V.) ona sedir ağacının yapraklarının karıştırıldığı su ile yıkanmasını emretmiştir. Hanefilerle, Şafiîler ise şöyle derler: Cünüp değil ise gusletmesi müstehaptır, abdest alması da yeterlidir. Peygamberimiz, Müslüman olan herkese gusletmesini emretmiş değildir dediler Hanefiler ve Şafiîler. Cünüp olarak İslam’a girmesi hâlinde kim olursa olsun gusletmesi vaciptir; yani şarttır demişlerdir. Eğer cünüp olursanız temizleniniz ayet-i kerimesi açıkça bunu emretmektedir. Evet, çok kıymetli ve muhterem izleyenler. Kıymetli derslerimiz devam etmektedir. Cumhura göre guslün niyeti, abdestin niyeti yerine de geçmektedir. Abdeste niyet gusül için de geçerli değildir. Hanbeliler ise abdest niyetinin de bulunmasını kaçınılmaz kabul etmektedirler. Evet, kıymetliler. Şimdi bunu da sizlere duyurduktan sonra guslün farzları ile dersimiz devam etmektedir. Guslün farzları: Mâide Suresi’nde 6. ayet-i kerimede Yüce Rabb’imiz: “Eğer cünüp iseniz temizleniniz, yani gusül ediniz. Sarhoşken ne söyleyeceğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayınız ve yolcu olduğunuz zaman müstesna, cünüp iken de gusül edinceye kadar namaza yaklaşmayınız”. Bu emirler Kur’an-ı Kerim’in emirleridirler. Sevgili Peygamberimiz’in gusletmesi şekline şöyle bir bakalım: Cihan allâmesi olan annemiz Ayşe Sıdıka (R.A.) diyorlar ki: “Resulullah (S.A.V.) cünüplükten gusül edeceği vakit önce ellerini yıkamakla başlar, sonra sağ eliyle soluna su boşaltıp avret yerini yıkar. Sonra abdest alır. Ondan sonra su alarak parmaklarını, saçlarının dibine kadar yerleştirir. Daha sonra başına üç avuç su döker. Ondan sonra da vücudunun diğer kısımlarına su döker. Arkasından da ayaklarını yıkardı”. Yani tüm vücudunu yıkıyor, en sonunda ayaklarını yıkardı diyor. Bu da ayakların bulunduğu yerin durumuna göredir. Ulemâ gusülde aşağıdaki işlerin yapılmasını vacip kabul etmişlerdir. Bütün vücudun su ile yıkanması, saçın tümünün temiz su ile yıkanması. Bunlarda ittifak vardır. Bir defa olsun suyun ulaşması bütün vücuda vaciptir. Kırışıklar ve göbek çukuruna suyu ulaştırmak ve bu konularda da dikkat etmek vaciptir. Her bir saç telinin altında cünüplük vardır. Bu bakımdan saçları yıkayınız ve teni de iyice temizleyiniz.
1:00:04
Yani vücutta kıl diplerinde kuru yer kalmasın. Hanefilere göre kulak, göbek çukuru, bıyık, kaş, sakalın iç kısımları, baştaki saçlar, avret yerlerinin dış kısımları gibi sıkıntı çekmeksizin yıkanması mümkün olan bedenin sair kısımlarının da yıkanması farzdır. Gözün üst kısımları, sünnet olmamış olanın sünnette kesilen kısmın içini yıkamak gibi yıkanması zor olan yerlerin yıkanması ise vacip değildir. Ancak bunların Hanefilerde menduptur. Şimdi saç örgülerinin çözülmesi konusuna da gelince: Hanefiler örgünün dibinin ıslanması yeterlidir demişlerdir. Sıkıntıyı önlemektir. Örülmemiş çözülü saçların bütünüyle yıkanmasının farz olduğu ittifakla kabul edilmiştir. Dürülmemiş; dikkat et buraya. Başını yıkaması kadına zarar verecek ise terk eder. Saçlarını mesh eder ve kocasının kendisine yaklaşmasına mâni olmaz denilmiştir. Şimdi kadın başını ıslayınca rahatsız oluyorsa o zaman başını mesh eder ama kocasına engel olmaz, kocasının ihtiyacını giderir diyor. Kocasını karısız bırakamaz. Ama başka mazeretler ortaya çıkacaksa o zaman durum başka türlü ihtiyaçlar meşrû yoldan giderilmeye çalışılır. Hasta, rahatsız edilmek istenmez. Ağlayanın malı gülene yaramaz. Sonra ağlayandan menfaat beklenmez. Ancak ağlayana, hasta olana tedavi gerekir, moral gerekir. Ama bu durumlar karşılıklı haklara da engel olmamalıdır. Hanefilere göre sünnet olmamış, açmasında bir zorluk yoksa -buna gulfe denmektedir- ki yıkanması o zaman vaciptir. Nitekim saçlarını örmüş olan erkeğin örgüyü çözmesi ve saçının diplerinin yıkanması da mutlak olarak vaciptir. O kolaylık erkeğe değil kadınaydı biraz önceki. Erkeğe kim dedi ki sen saçlarını ör diye? Ördüyse saçlarını, örgüsünü açar ve yıkar. Mâlikîlere göre; şöyle bir bakalım: Hanefilerle Mâlikîlerin delili şu Hadis-i Şeriftir: Ümmü Seleme dedi ki: “Ey Allah’ın resulü! Ben saçlarını bağlayan bir kadınım. Cünüplük veya aybaşında, aybaşından gusül edeceğim zaman onu çözeyim mi?” Hz. Peygamber şöyle buyurdu: “Hayır, başına iki avuç dolusu üç kere su dökmek senin için yeterlidir. Yani saçların diplerini iyice ısla, kuru yer bırakma. Örgüleri çözmesen de olur, kadınlar için bu ruhsat var. Şafiîlere göre gulfenin yıkanması vaciptir.
1:05:01
İmâm-ı Ahmet’ten gelen haberde ise, onların görüşü ise: Kadın aybaşı veya lohusalık için yıkanacağında saçlarını çözer. Bak, burada buraya dikkat: Kadın aybaşı veya lohusalık için yıkanacağında saçlarını çözer. Cünüplük sebebiyle saçlarını çözmek zorunda değildir. Şimdi cünüplük her gün olabilir veya değişik günlerde olabilir ama aybaşı tabii her zaman olmadığı için bir de lohusalık da -zaten biliyorsunuz- bir doğum meselesi ile ortaya çıkacağından burada Ahmet bin Hanbel böyle demiştir ve güzel keşiflerden biri de budur. Aybaşı olduğu bir sırada ona Peygamber (A.S.V.) şöyle demişti; Hz. Ayşe annemiz anlatıyor bunu da: “Suyunu ve sidirini al, ondan sonra da iyice taran.” Dikkat et; bak aybaşı olduğu bir sırada, bakın ne diyor Peygamberimiz: “Suyunu ve sidirini al ondan sonra iyice taran”; yani saçlarını tara diyor. Demek ki aybaşından sonra saçların yıkanması, taranması Peygamberimiz’in tavsiyesidir, Ahmet Bin Hanbel de buna dayanmaktadır. Yine Buhârî Şerif de: “Saçlarını çöz ve taran”. Yine bunlar aybaşı, lohusalar içindir. İbn-i Mâce’de başındaki saçları çöz ve tara diye haber vardır. Aybaşı hayır dolayısıyla saçları çözmek müstahaktır ve İnşâAllah sahih olan budur. Fakihlerin çoğunluğunun görüşü de bu merkezdedir. Ümmü Seleme’nin durumu ise aybaşı hayız sebebiyle onu çözeyim mi diye sormuş? Hz. Peygamber ise hayır diye cevap vermiştir. Dört mezhepte şayet su saçların diplerine varıyor ise saçların çözülmesinin vacip olmayacağı üzerinde 4 mezhep ittifak etmişlerdir. Bunun delili de az önce gördüğümüz Ümmü Seleme’nin rivayet ettiği Hadis-i Şeriftir. Vücutta suyun değmediği herhangi bir bölge kalacak olursa sadece orayı yıkamak yeterlidir. Su değmedik bir yer görmüş, oraya saçını sıkıp suyundan damlatmasını emretmiştir. İşte görüyorsunuz burada da bir İslam’da kolaylığın olduğunu. Vücut yıkandıktan sonra saçlarda kalan suyun da temiz olup temizleyici olduğunu anlamaktayız. Evet, kıymetliler. Kıymetli derslerimiz devam ediyor. Esma Hazretleri (R.A.) şöyle rivayet etmiştir: Hadis-i Peygamber (A.S.V.) -bakın- kendisi, Esma Hazretleri Peygamberimiz’e cünüplükten dolayı gusletmek hakkında sormuş O da şöyle buyurmuştur: “Sizden biriniz suyunu alır, temizlenir ve temizliğini iyice yapar veya mübalağa eder. Sonra başının üzerine su döker ve ovalar, saçlarının diplerine varıncaya kadar bunu yapar. Sonra da üzerine su döker” buyurdular.
1:10:05
İşte, kıymetliler. Hz. Ali’den gelen haberde de diğerlerinde de sarkmış saçların yıkanmasına gelince; aşağıya sarkmış saçlar var. Şafiîlere göre bunu yıkamak vaciptir. Her bir saçın altında cünüplük vardır Hadisine dayanmışlardır. Hanbelilerde ise; bunlar da Şafiîlerde olduğu gibi vacip olduğudur. Yine Hanbelilere göre parmaklarını hilallemek ise vaciptir. Mâlikîlere göre ise sık dahi olsa saçı hilallemek farzlarındandır. İşte, kıymetliler. Guslün farzları ile ilgili derslerimiz devam etmektedir. Gusülde mazmaza ve istinşak: Hanefilerle Hanbeliler mazmaza ve istinşakı farz kabul etmişlerdir. Hanefilerde mazmaza ve istinşakın farz olduğu dikkate alınmalıdır. Hanefiler farz ile vacip ıstılahlar arasında fark gözetirler. Yani bir şey; diğer mezheplerden bir şeye vacip denilmişse o farz anlamındadır. Hanefiler ise farzla vacibi ayrı ayrı ifade ederler. Ve Hanefilerde mazmaza, istinşak farzdır. Eğer cünüp iseniz iyice temizleniniz. Sonra da üzerinize bol bol su dökersiniz. Mâlikîlerle Şafiîler ise gusülde de abdest gibi sünnet olduğunu söylemişlerdir. Yani mazmaza ve istinşak Şafiîlerde ve Mâlikîlerde sünnettir demişlerdir. “10 şey fıtrattandır” Hadisi buna işaretti demişler. Mazmaza ve istinşak da bunlar arasında zikredilmiştir dediler. Bedenden ilk kısmının yıkanması ile birlikte niyet etmek: Bu Hanefilerin dışında kalanlara şöyle bakıyoruz: Hanefilerde gusülde niyet sünnettir. Hanefilerin dışında kalan cumhur, abdesti olduğu gibi gusül için de niyeti onlar vacip kabul etmişlerdir. “Ameller ancak niyetlere göredir” Hadis-i Şerifine dayanarak söylemişlerdir. Hanefilerde ise niyet sünnettir. Besmele çekmek cumhura göre sünnet, Hanbelilere göre ise abdest olduğu gibi vardır. Bakın: Besmele okumak cumhura sünnet, Hanbelilerde farzdır. Bedeni ovalamak, azaları peş peşe yıkamak. Yani tertip, mugalat ve tertip. Fakihler gusülden tertibin vacip olmadığı üzerinde ittifak etmişler. Yani tertip, vacip değildir. Sadece Mâlikîler biz bez parçası ile dahi olsa vücudun ovalanmasını abdestte olduğu gibi muvâlâtı vacip kabul etmişlerdir. Evet, kıymetliler. Kıymetli âlimlerimiz görüşlerini çok kıymetli belirtmişler.
1:15:08
Müvâlât; yani peş peşe yapmak aradaki süre uzarsa guslü bâtıl olur. Ovalamayı ve müvâlâtı Mâlikîlerin dışında vacip gören olmamıştır. Şimdi buradan sonra artık ayrı ayrı guslün farzlarının özetlerinin ve ekollere göre sizlere ayrıca daha iyi anlaşılması için İnşâAllah dersimiz gusül ile ilgili ve 4 ekolle ve kıymetli kâşif âlimlerimiz ne dediler; bunlarla dersimiz İnşâAllah devam edecektir.
1:16:08