28- Amelde Fıkhı Ekber Ders 28
AMELDE FIKH-I EKBER DERS 28
(Elhamdülillahi Rabb’il âlemin. Vessâletü vessalâm âlâ Rasulûna Muhammedin ve âlâ âli Muhammed. Elhamdülillahi Rabb’il âlemin. Allahümme lekel hamdü küllüh ve lekel mülkü küllüh ve bi yedikel hâyru küllüh ve ileyke yurceul emru küllüh âlâ niyetühü ve sirruh fe ehlen ente entuhbede inneke âlâ külli şey’in kadir. Estağfirullah bi adedi zünübina hatta tufer, Allahu Ekber hatta tufer. Sübhaneke allahümme ve bihamdik ve tebâre kesmük ve teâlâ ceddük ve lâ ilahe gayruk. Allahümme salli ve sellim ve barik âlâ Muhammed ve âlâ âli Muhammed. Estağfiruke ve etubu ileyk. Allahümmağfirli cemian ümmete Muhammed, verham ümmete Muhammed, allahümmağfirli cemian ümmete Muhammed.)
Çok kıymetli ve muhterem izleyenler, Amelde Fıkh-ı Ekber ile ilgili keşif notlarımız İnşâAllahu Teâlâ devam etmektedir. Şimdi dersimiz; ezanın mekruhları, ezanla ilgili mekruhlar. Dersimiz budur. Çünkü Yüce İslam nurdur, sevap üzere faydaya, güzele, sevgiye ve bunlarla birlikte İslam’ın merkezinde ilâhî emirleri yaşayarak Allah’ın rızâsına, cemaline nail olmaktır. Mekruhlar -biliyorsunuz- Yüce İslam’da hoş görülmez. Onun için Müslüman kardeşlerimiz bütün insanlık âlemi haramdan, günahtan, mekruhlardan uzak kalırsa, hatta mübah olanlarda ifrat ve tefritten de uzak kalıp, İslâmî, şer’i ölçüler uygulanırsa Allah’ın reçetesine göre, insanlar gücü nispetinde o reçeteyi uygular, hayat bulur, mutlu olur. Hayat veren İslam’ın kendisidir. İslam’ı da Allah ortaya koymuş. Hz. Muhammed onu dünyaya uygulanmıştır. Amacımız bütün faydaları cem etmek, tüm zararları def etmek. İslam’ın mutlu hayat tarzını bizzat yaşamak, insanlığın yaşamasını da takdim etmek, faydalı olmak. Çünkü İslam herkesin faydasınadır. Ruhların barışı, kardeşliği, kalplerin barışı, kardeşliği, ruhlarda barış, kalplerde barış. Enfüsi âlemde, âfâkî âlemde barış. Bunun yatırımı, alt yapısı imân, amel-i sâlih, ilim ve irfandır. Bunlar olmadan ne yurtta barış olur ne cihanda barış olur. Bunları yok ederek biri barıştan bahsediyorsa, bunlar durduğu evi yakan ve yıkanlardır. İnsanlığı perişan edenlerdir. Bunu da unutma: Hem sen barışın ilkelerini, onun yüce değerlerini yok edeceksin hem de barıştan, evrensel sevgiden, merhametten, adaletten bahsedeceksin.
Dakika 5:03
Hem insanları vahşi bir -sen- imânsız, kitapsız, eğitimden geçireceksin hem de imânsızdan imân bekleyeceksin ve merhamet, adalet bekleyeceksin. Bu, tilkiden aslanlık istemeye benzer. Tilki tilkidir, aslan değildir. Fareye de sen niye kedi olmuyorsun diyorsun. İnsan en şerefli yaratıktır. İnsanın bütün değerlerini yaratan Allah, insana takdim etmiş. Bu da İslam’ın hayat tarzıdır ve İslam’ın ilim ve irfanıdır. İslam’da ki ilimler Allah’ın ortaya koyduğu vahy-i ilâhî -ki ilimler üstü ilimlerdir, tabiatüstü ilimlerdir, Allah’ın ilmine dayalı ilimlerdir-. Gel kardeşim, kendini de aldatma, başkalarını da aldatma. Hayat tarzının; İslam’ın hayat tarzının mutlu olmasının, şer ayetinden biri de mekruhları bilmektir. Sadece ezan hakkında değil, her konuda mekruhları bilmektir. Bu kâşif âlimler -bakın- muhteşem filozoflar, İslam filozofları ki mekruhları keşfetmişler. Kur’an-ı Kerim’e, sünnete, icmâya, rivayet ve dirayete istinat ederek bir şeye kolay kolay mekruh denmez; ki denmişse dikkat et. Çünkü Yüce İslam ilâhî reçetedir. Allah’ın koyduğu düzende kusur yok, ama insanların gücü kadar anlayabiliyor, gücü kadar yaşayabiliyor, bir kısmı da hiç inanmıyor, oralı olmuyor. Hiç işe yaramayan reçeteleri uyguluyor. Allah’ın ortaya koyduğu reçeteyi, hayat tarzını ve onun ölümsüz hayat reçetesini uygulamıyor. Onu da insanoğlu, bunun faturasını ödüyor, ebedî ödeyecektir. Bunun bir dünyevî yönü, berzah yönü, bir de mahşer yönü, âhiret yönü var. İster inan, ister inanma bunlar birer gerçek. Gözünü yumsan da güneş parlıyor, gözünü açsan da güneş parlıyor. Güneşi yok demekle, bütün dünyada kalp gözleri kör, imânsızlar dış gözü, özürlü olanlara demiyoruz. Bütün imânsızlar Allah yok dese Allah ezelî, ebedî var; vacibül vücud. Bütün imânsızlar kendi imânını yok ederler. Gerçeklerden bir şey yok edemezler. Aklını başına al. Şimdi, daha önce zikredilen sünnetler yerine getirilmediği zaman ezan okumak; sünnetlerden birini terk ederek, tabii ezanın sünnetlerini. Bir ezan okumak tabii mekruhtur. Bu konuda Hanefiler, cünüp kimsenin ezan ve kameti mekruhtur diyor. Ve bu ezan iade edilir demişlerdir. Abdestsiz kimsenin kameti de iade edilir. Yine Hanefilere göre delinin, çocuğun, kadının, hünsânın, fasıkın, sarhoşun, oturanın, binek üzerinde oturanın da ezan okuması tahrimen mekruhtur dediler. Hanefi ekolünün, dünyanın en büyük âlimleri bunlar (R.A.). Bunlardan ve diğer bütün âlimlerimizden Allahu Teâlâ râzı olsun. Onlara çok rahmet eylesin.
Dakika 10:16
Ezanı da telhin, kelimeleri değiştirmeye sebep olacak tarzda uzatarak yahut kelimelere ilave yahut çıkartma olacak tarzda teganni ile okumak mekruhtur. Ezanı kelimeleri bozmadan, mânânın seni kuşatması ihlas ile güzel ezan oku. Ben makam yapacağım diye kelimeleri, harfleri, bozmaya çalışma; bunlar mekruhtur. Hatalı şekilde ezan okumak mekruhtur. Ezan okurken yürümek mekruhtur. Ama bir zarûret varsa o zaman caiz olur. Ezan okurken konuşmak da mekruhtur. Selam almak bile mekruhtur. Dikkat et! Selam yüce bir kelime, yüce bir dua. Selam almak bile mekruhtur. Çünkü ibadet içinde ibadet olmaz. Selam vermek de mekruhtur, selam almak ve vermek de mekruhtur. Ezan bittikten sonra bu selamı almak vaciptir. Dikkat et! Ezan bittikten sonra, bu selamı almak vaciptir. Bunun için kıymetli ve muhterem izleyenler, Yüce İslam o kadar nurlar üzerinde nur, gerçekler üzerinde hakikat ve gerçek. Onun için İslam’ın emirlerine insanların hayran olması gerekir. İslam dini hayranlık duyulacak bir dindir, her emriyle. Sabah namazının dışındaki ezanlarda tesvip mekruhtur. Yani tesvip, haydin namaza, uykudakileri uyarmaya dayalı. Bu da başka bir faydayı sağlayan bir tesviptir. Yine Sevgili Peygamberimiz’den gelen haberde (A.S.V.): “Efendimiz sabah ezanında tesvibi bana emretmiş. Yatsıda ise yasaklamıştır.” Bunu da Bilâl-i Habeşî’nin söylediği rivayet edilir (R.A.). Namaza kaldırmak gerekir; yani sabah vakti uyku vakti olduğu için, tesvibin de burada faydası uyuyanları, uyandırmak, namaza kaldırmak amacına dayalıdır. Herkes tesvibi aile halkına uygulamalı. Sevgi, saygıyla temeller atılarak, inşaatlar yapılarak, birbirine dua ederek, beni namaza kaldırdın Allah senden râzı olsun, diyebilmek ve seni dâimâ hayra, faydalıya, çağıran insanlara dâimâ müteşekkir olmak, duacı olmak gerekir. Tesvip de bunlardan biridir. Hanbelilere göre ezandan sonra özürsüz olarak, mescitten dışarı çıkmak haramdır. Özürsüz olarak; burayı doğru anlamakta fayda var her konuda olduğu gibi. Çünkü ezan insanları namaza çağırmıştır, mescit de ibadet mahallidir.
Dakika 15:02
Kesinkes camiden namaz kılınmadan artık çıkmak, caiz olmaz. Onun için Hanbelilere göre ezandan sonra özürsüz olarak mescitten dışarı çıkmak haramdır dediler. Bu konuda Ebi’ş-Şa’şâ’ (R.A.) şöyle demiştir: “Ebû Hureyre ile (R.A.) beraber mescitte oturuyorduk. Müezzin ezan okudu. Bir adam kalkıp mescitten dışarı çıkmak üzere yürümeye başladı. Adam mescitten çıkıncaya kadar Ebû Hureyre onun gözüyle takip ettikten sonra şöyle dedi: “İşte bu adam Ebu’l Kasım’a asi olmuştur.”” Kime? Ebûl Kasım; Hz. Muhammed (A.S.V.). Onun ilk şöhret ismi, ilk doğan, ilk oğlu Ebu’l Kasım onun adıyla anılıyordu. Peygamberimiz’e Ebu’l Kasım deniliyordu. Yine Osman bin Affan da şöyle demiştir: “Mescitte iken kim ezanı dinler de sonra dışarı çıkarsa -bu eğer bir ihtiyacı için olmazsa ve geri dönmek niyetinde değilse- bu kişi münafıktır.” dedi Hz. Osman (R.A.). Bunu da rivayet eden İbn-i Mâce. Bir önceki Hadis-i Şerif için de hasen ve sahih demişlerdir. Kıymetliler, özür sebebiyle çıkmak mübahtır. İbn-i Ömer tesvip için mescitten dışarı çıkmıştır; -bak- mescitten dışarı tesvip için. Nedir? Tesvip neydi? Haydi namaza diye insanları uyarmaktı. Şafiîlere göre mekruhtur; yani mescitten dışarıya çıkmak mekruhtur. Hanbelilere göre Ramazan-ı Şerif ayında, sabah vaktinden önce ezan okumak mekruhtur. Yani sabah ezanından önce diyor. Sabah vakti girmemiş, girmeden ezan okunuyorsa Ramazan-ı Şerif’te bile olsa bu Hanbelilere göre mekruhtur. Bilâl gece ezan okur. İbn-i Ümmü Mektûm ezan okununcaya kadar yiyin, için sözüdür. Dolayısıyla Sevgili Peygamberimiz Bilâl’in ezan okuması, sahur yemeği yemenize mâni olmasın. Çünkü Bilâl uykuda bulunanlarınızın uyanması, ibadet etmekte olmanızın, ibadeti bırakıp sahura dönmesi için gece ezan okur. Bu Hadis-i Şerife göre Ramazan-ı Şerif’te insanları sahurda uyandırmanın mümkün olduğu açıkça görülmektedir. Ama Hanbelilerin burada ayrı bir keşifleri bulunmaktadır. Ezan ve kamet getirene icâbet etmek. Şimdi ezan okunuyor icâbet edeceksin, kamet getiriliyor icâbet edeceksin. Hanefilerde bu icâbet vaciptir. Kameti işiten kimsenin icâbet etmesi de menduptur. Hanefiler dışındaki fakihlere göre ikişer kere bu kelimeleri tekrarlamaları sünnettir. Müezzinlik eden veya kamet getiren kimsenin, sesini işiten kimselerin, her bir cümlenin sonunda ikişer kere bu kelimeleri tekrarlamaları sünnettir.
Dakika 20:10
Bakın Hanefilerde vacip ezana icâbet. Kamete icâbet mendup, diğerlerine göre ise sünnettir. Yani hepsinde de icâbet gereklidir. Ama ezan konusunda Hanefiler işi daha ciddi tutmuşlardır. Fakat burada diğer mezheplerin sünnet anlayışı da -eğer dikkat edilirse-, onlarınki de burada birçok sünnetler vacip derecesinde uygulandığını görürsünüz. Hayya ala’salah, hayya alel’felahlar da şöyle demelidir ezanda; La havle ve la kuvvete illa billah İbn-i Mesut’un şöyle dediği rivayet olunur: “Allah’a isyandan ancak Allah’ın kuvveti ile, korunması ile korunulur. Allah’ın tâatlarına karşı ancak Allah’ın yardımı ve kuvveti ile başarı elde edilir. Bu La havle ve la kuvvete illa billah’tan elde edilen mânânın bir şubesidir. Yoksa La havle ve la kuvvete illa billah’ın içerisi dopdolu mânâdır. Bütün kudret ve kuvvetin hepsi Allah’a mahsus olduğunu düşününce, ötesi anlaşılmış olur. Çok kıymetli ve muhterem efendile,r Resulullah (S.A.V.) şöyle buyurdu: “Ezanı işittiğiniz zaman müezzinin söylediklerini siz de aynen söyleyin.” Bu hadis muttefekun aleyh hadislerdendir, bütün muhaddislerimiz bu konuda birleşmişlerdir. Hanefilere göre bu hadisteki emir vacip olmayı gerektirir. Başkalarına göre mendup olma mânâsını ifade eder. Bakın Peygamberimiz’in sözünü bir daha tekrar edeyim: Şanlı Peygamber (A.S.V.): “Ezanı işittiğiniz zaman müezzinin söylediklerini, siz de aynen söyleyin.” İşte Peygamberimiz’in bu sözünün anlamı Hanefilere göre vaciptir. Diğerlerine göre ise menduptur demişlerdir. Buradan da şunu anlamalıyız: Bu keşiflerin, bu hükümlerin hepsi mükemmeldir. Vacip denmesi oradaki onun çok büyük önemini anlatırken mendup diyenler de vacibi yerine getiremeyenlerin kurtuluşu için yapılan bir tespit ve teşhis ve içtihattır. Onun için bunların, birer birer bu ihtilâfların rahmet olduğunu sakın unutmayın. Hanefilerce ezan ve kamet okunurken, kişinin hiçbir şeyle meşgul olmaması gerekir. Dikkat edin: Hanefilerce ezan ve kamet okunurken, kişinin hiçbir şeyle meşgul olmaması gerekir. Cumhura göre ezan ve kamete icâbet etmek; cünüp, aybaşı ve lohusa olan yahut farz veya nafile tavafla meşgul bulunan ve işiten herkes için geçerlidir. Cima eden, helada bulunan ve namaz kılan kimse bu işlerden sonra ezan ile araya uzun süre girmemişse yine ezana icâbet eder.
Dakika 25:14
Ezana icâbetin ne olduğunu her Müslüman bilmelidir. Ezanı dinleyeceksin, o kelimeleri tekrar tekrar sende okuyacaksın. Kişi Kur’an-ı Kerim okurken, müezzine icâbet eder. Çünkü ezan kaçar, Kur’an-ı Kerim okumak kaçmaz. Ezandan sonra Kur’an-ı Kerim okumaya devam edersin. Ama ezan bir kere okunur, her vakitte iki kere okunmaz. Yürümekte olan kimse ezana icâbet etmek için durmalıdır. Evet, Hanefilere göre -şimdi- ezan işitildiği zaman yine kişi doğrulmak ve ona karşı bir saygı tavrın da bulunmakta menduptur. Faziletli olan yürümekte olan kimsenin -eğer- durmasında bir sakınca yoksa durmalıdır. Yürüyenin durması ezana ayrıca icâbettir. Bakın; icâbetin birçok burada yön ve yöntemleri, vasıfları değişik şekilde anlatılmaktadır. Hanefiler ile Hanbelilere göre müezzin kamet getirmekte iken mescide giren kişi, imam mihraba geçinceye kadar oturup bekler. Yani müezzin kamet getirirken içeriye giren hemen oturmalı, imamın mihraba geçmesi anında ayağa kalkmalıdır. Bu da kamete olan icâbet, camiye olan saygı. Burada bunlar da bu şekilde ifade edilmiştir. Bu da Hanefiler ile Hanbelilere göredir. Ezandan sonra müstehap olan hususlar: Salavat-ı Şerife getirmek; Sevgili Peygamberimiz’e salavat getirmek Şafiî ve Hanbelilere göre sünnettir. Evet, kıymetliler. Yine Hicret’in 781. Yılında Selahaddin Eyyubi zamanında, pazartesi geceleri ezandan sonra Hz. Peygamber’e (A.S.V.) salât ve selam okumak âdeti ihlas olmuştur. 10 sene kadar sonra da cuma günü -akşam hariç- bütün vakitlerde salavat okumak âdeti cari olmuştur. Hicri 781 tarihlerinde Selahaddin Eyyubi zamanında pazartesi geceleri, ezandan sonra ve aynı zamanda 10 sene kadar sonra da cuma günü -akşam hariç- bütün vakitlerde salavat okumak, adet-i cari olmuştur. Bu daha sonradan ihdas olunmuş olanlardır. Fakat aslı olan şeyin yapılması; tabii bu bir fazilettir. Bu bid’at-i hasenedir. Aslı olmasaydı, dinde yeri olmasaydı o zaman bid’at’ı seyyie olurdu. Kıymetliler, biliyorsunuz ezandan sonra şu duayı okumak; bu da ezana icâbetten sayılmıştır.
Dakika 30:04
Ve birçok cemaat, Peygamberimiz’den bunu rivayet etmişlerdir.
Yine başka bir haberde önüne (Ve ene eşhedü en la ilahe illâllah vahdehu lâ şerike leh ve enne Muhammeden Resûlullah raditu billahi Rabben ve bil İslami dinen ve bi Muhammedin sâllâllâhü teâlâ aleyhi ve selleme rasülen) Bu da, yine aynen bunlar da okunarak gelmişlerdir ve bunları okumakta büyük faziletler vardır. Yine ezana bunlar da birer icâbettir. Çok kıymetli ve muhterem izleyenler, Sevgili Peygamberimiz: “Allah’tan dünyada ve âhirette af ve âfiyet isteyin” buyurdu. Ümmetinin iki cihanda mutlu olmasını pek çok isteyen Peygamber. Allah’tan -diyor- dünyada ve âhirette af ve âfiyet isteyin buyurdu. Ezan ile kamet arasında edilen dua geri çevrilmez. Sahabe: “Ya Resulullah! Biz ne diyelim?” dediler. İşte o zaman Peygamberimiz: “Allah’tan dünyada ve âhirette af ve âfiyet isteyin” buyurdu. Kıymetliler, kametin nasıl yapılacağı konusunda da kısaca keşif notlarımızı verelim. Vakte ait farz namazlar ile kaza namazları için yalnız veya cemaat hâlinde iken kamet getirmek sünnet-i müekkededir. Vakte ait farz namazlar ile kaza namazları için yalnız veya cemaat hâlinde iken, kamet getirmek sünnet-i müekkededir. Evet, kıymetliler. Hanefilere göre; şöyle bir bakalım: Tekbirler dört, diğer sözler ikişer ikişerdir. Yani kamet sözleri ezanda olduğu gibi tekbirler dört, diğer sözler ikişer ikişerdir. Kamette Felah’tan sonra iki kere (Kad-kametis–salah tü Kad-kametis–salah) cümlesi ilave edilir; bu kamettedir. Bunun dayandığı delil ise Ebû Şeybe’den gelen rivayettir. İbn-i Ebû Şeybe (R.A.) şöyle buyurmuştur: Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V.) Efendimiz’in ashabı bize şöyle anlatmışlardır. Abdullah bin El-Ensarî, Hz. Peygamber’e gelerek şöyle dedi: “Ya Resulullah! Ben rüyamda üzerimde iki yeşil bürde bulunan bir kişinin, bir duvarın üzerine çıkıp ikişer ikişer söyleyerek ezan okuduğunu ve kamet getirdiğini gördüm” dedi. İşte, kıymetliler. Resulullah (S.A.V.)’in ezanı ve kameti çifter çifterdi. Mâlikîlere göre 10 kelimedir.
Dakika 35:04
Kamet 10 kelimedir. Bir kere Kad-kametis–salah Enes’ten şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Bilâl ezanı çifter, kameti teker okumakla emir olundu.” Enes’ten gelen bir rivayet. Fakat daha önce de ve daha sonra da ezanın ve kametin kelimelerinin kaçar olduğunu söyledik ve söylemeye devam edeceğiz yeri geldikçe. Kıymetli efendiler, Hz. Peygamber (A.S.V.) Şafiîler ile Hanbelilere göre kametin kelimeleri birer kere okunup, 11 kelimeden ibarettir. Mâlikîlerde 10 kelime. Şafiîler ile Hanbelilere göre -görüyorsunuz ki- 11 kelimedir. Kad-kametis–salah lafzı müstesnadır. Bu kelime bu mezheplerde iki sefer tekrarlanır. Şanlı Peygamberimiz’den (A.S.V.) gelen habere de şöyle istinat ederler: “Peygamber döneminde ezan ancak ikişer kere, kamet ise birer kere idi. Ancak müezzin Kad-kametis–salah Kad-kametis–salah derdi.” İşte bu da kıymetli muhaddislerimizin rivayet ettiği haberlerdir. Hanefilerin görüşleri arasında, burada nedir? Muhayyerdir. Kıymetliler, bakın: Hanefilere göre neydi? Tekbirler 4 alınıyordu. Çünkü Hanefilerin İmâm-ı Âzam’ın Tâbiîn Devri’nde ashapla görüştüğüne bakarsanız; şimdi bu zamanlarda Mâlikî Hazretleri gençti daha. İmâm-ı Âzam olgunluk devrindeydi. Bu haberlerin hepsi mükemmeldir ama haberleri rivayet edenlerin algılama durumları, hep gözü önünde amel-i sünnet ile incelenirken İmâm-ı Âzam’ın sahabeye ve Tâbiîn içerisinde olduğunu görünce burada bu teşhis ve tespitlerin önemi çok ortaya çıkmaktadır. Hepsi güzeldir, hepsi mükemmeldir. Fakat Hanefilerin işin sıcağı sıcağında, işin merkezinde ve merkeze en yakın noktada olduklarını görüyoruz. Fakat şunu da unutmayın: Bunların öyle olması, böyle olması İslam dininin dâimâ fazilet yarışında olması, kolaylaştırılması, caddelerin genişlemesi açısından bakarsanız bunların hepsi mükemmelidir. Ben hepsine bayılıyorum. Bu bayıldığım deryanın ezelî ebedî rahmet deryasının merkezinde Hz. Muhammed var, Yüce İslam, Şanlı Kur’an-ı Kerim var, rahmetiyle tecelli eden Allah’ın fazl-ı keremi, lütf-u ihsanı var. Bu âlimlerimizin böyle ihtilâfları rahmet dolup taşmaktadır. Bu Allah’ın ayrı bir lütfudur, hiç unutmayın. Şimdi kamet ile ilgili hükümlere bakalım: Kametin hükmü daha önce geçen ezanın hükümleri gibidir.
Dakika 40:00
Şimdi buna ilaveten şöyle bir göz atalım: Seri okunması sünnettir. Yani kametin seri bir şekilde okunması sünnettir. İki kelimeyi tek bir nefes ile birleştirerek, son kelimeyi tek bir sesiyle okur. Ezan okuduğu zaman yavaş oku, kamet getirdiğin zaman süratli oku ve ezanın ile kametin arasında yemek yemekte olan kişinin yemeğini bitireceği kadar bir zaman ayır. Hadis-i Şerifte okunuş şeklini görmekteyiz. Tabii bunu söylemek ayrı, uygulamak ayrı bir beceridir. Bu sünnetleri bir bir yerli yerince farzları-vacipleri uygulamak, bir meleke kazanmak gerekmektedir. Hem bunların dersini alacaksın, bileceksin hem amelî, hem kavlî yönlerini bilmek için ilim yarışında da, bu okulda mezara kadar okuyacaksın, okuyacağız, okutacağız. Dört mezhebe göre en faziletli olan husus, ezanı okuyan kişinin kameti de okumasıdır. Ezanı okuyan kameti de okur. Bu bir Hadis-i Şeriftir. Başka birinin kamet getirmesi de caizdir. Yani fazileti öyledir. Fakat biri ezan okursa biri kamet getirirse bu da caizdir. Çünkü bunlar sert kurallar değil. İmam izin vermedikçe bir kimseye kamet getiremez. Yani imama dikkat etmesi gerekir, müezzinlik yapacak kişilerin. Ziyâd bin Hâris es-Sudâî; oradan gelen haberde: “Sevgili Peygamberimiz’e kamet getireyim dedim. Bana: “Müezzin ezana daha yetkili, imam kamette namazın başlatılmasında daha yetkili” buyurdu.” Yani ezanı müezzin okuyacaktır ama kametin ne zaman, kimin getireceği konusunda imam yetkilidir buyurdu. Kim? Sevgili Peygamberimiz böyle buyurdu. Böyle buyurduğu rivayet edilmektedir ki aynı zamanda birçok kıymetli eserlerimizde de yerini almıştır. Yine Sevgili Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “Namaz için kamet getirildiği zaman beni görünceye kadar ayağa kalkmayın.” Yani cemaat, imamına göre hareket etmeli. İmam ayağa kalkıyorsa hemen cemaat da kalkmalı, safta hazır olmalıdır. İftitah tekbirini asla kaçırmamalıdır. Bu haberi de Buhârî ve Müslim; bu kıymetli muhaddisler vermektedirler. Hanefilere göre cemaat hayye alel’felâh da imam ayağa kalktıktan sonra ayağa kalkar. Eğer cemaat Şafiîlere göre iftitah tekbirinin faziletine nail olmak için ayağa kalkar. Zaten önemli olan iftitah tekbiri hiçbir konuda kaçırılmamalıdır. Fasılanın bulunmaması da sünnettir. Adam lüzumsuz yere eğleniyor sağa sola bakıyor iftitah tekbirini kaçırıyor, safa geç geliyor.
Dakika 45:01
Bunlar fazileti kaçıran insanlardır. Hanefilere göre imamlık edecek kimsenin müezzinlik de yapması en faziletlisidir. İmamın safları düzeltmesi müstehaptır. Saflarınızı düzgün tutun, Allah size rahmet etsin. Bu konuda Peygamberimiz (A.S.V.): Saflarınızı düzgün tutun. Çünkü safı düzgün tutmak namazı tamamlayan hususlardandır.” Demiştir. Bunu da aslî kaynaklarımızdan, meşhur muhaddislerimizden Müslim ve Buhârî Şerifler rivayet etmişlerdir. Kıymetli ve muhterem izleyenler, şimdi ek namaz, namaz dışında ezan okumak: Çocuk doğduğu zaman sağ kulağına ezan okumak mendup olduğu gibi sol kulağına okumak da menduptur. Hz. Muhammed’in kızı (A.S.V.) Fatıma Annemiz (R.A.) Hasan’ı dünyaya getirip, dünya Hasan’la şereflendiği zaman kulağına ezan okumuştu. Kim? Peygamberimiz. İşte bunu da hasen sahih olarak Tirmizî rivayet etmiştir. Yangın ve savaş esnasında yine ezan okumak menduptur. Saralı ve sinir hastalıklarına yakalanan insanlar için, kızgınlık içinde bulunan, hiddetlenmiş insanlar için, huyu kötü olan insan ve hayvanların kulağına ezan okumak menduptur. Çünkü şeytan ezan okunduğu zaman geri dönüp kaçar. İslam’ın her şeyi ruhlara şifadır. Sıhhat ve âfiyetler mutlu bir yaşam tarzıdır, hayat tarzıdır. En mutlu, eşi bulunmayan hayat tarzı sadece İslam’ın hayat tarzıdır. Onun için Yüce Allah bu hayatı yaratmış insanlara, İslam’ın hayat tarzını da İslam reçetesi ile sunmuştur. Artık yaşayan onun tadını bilir, mutlu olur. Yaşamayan tabii ki başka hayat tarzlarını hayat tarzı zannederler, er geç pişman olurlar. Geç kalırlarsa o pişmanlık ebedî fayda vermez. Geç kalma, şimdi hemen bu okula; İslam’ın hayat veren, en büyük hayat tarzı olan İslam’ın hayat veren nurunun okuluna kayıt ol. Beraber okuyalım, okutalım. Kıymetli izleyenler, şimdi de namaz hakkında, Amelde Fıkh-ı Ekber konusunda bilgi vermeye, keşif notları vermeye devam edeceğiz İnşâAllahu Teâlâ. Şöyle bir bakalım: Namaz ve şart. Şart, alâmet demektir. Şanlı şerefli şanın şeriatında ise varlığı kendisinin varlığına bağlı bulunan ve onun gerçek varlığından ve mâhiyetinden ayrı olan şeydir. Rükün ise en kuvvetli taraf demektir ki ıstılahta ise bir şeyin varlığının kendisine bağlı olduğu bulunduğu şeydir.
Dakika 50:11
Şeriatta şart ve rükünden her birine farz vasfı verilir. Her ikisi de bunların farzdır; yani şart ve rükün. Rükünsüz bir defa o şey varlığını sürdüremiyor. Şartta rükünde bulunuyor. Namaz, Müslüman, buluğ çağına ermiş ve aklı olan herkese farzdır. Evet, namazın kimlere farz olduğunu soranlara bakın ne diyor Yüce İslam’ın okulundaki bu yüce derslerde, -bakın- Fıkh-ı Ekber -ki İslam’ın şeriat okulu-: “Namaz Müslüman olan, buluğ çağına ermiş, akıllı olan herkese kadın-erkek farzdır.” Müslüman olan kişi erkek yahut kadın, bunlara kesin namaz farzdır. Cumhura göre kâfir şeriatın fürûu ile muhataptır. Yahut küfür hâlinde iken Müslüman olmakla sorumludur. Şimdi cumhur -bakın- böyle dediler burada inkârcılara. Bakın cumhur, şeriatın durumu ile muhataptır. Çünkü herkes Allah’ın kuludur, herkes Allah’ın emriyle muhataptır. Ve Allahu Teâlâ herkesi imâna, İslam’a çağırıyor. Bu açıdan, herkesin insan olması açısından doğrudur. Şimdi şöyle bir bakalım: Hanefiler ise kâfir imân edecek ki namaz ona farz olacak. Hanefiler burada işi imândan başlatmışlardır. İnsan olma bakımından her ne kadar herkesin sansa da imânı olmayan insanların ibadetleri geçerli değildir. Hanefiler olaya bu açıdan bakmışlardır. Hepsinin bakışı da çok güzeldir. Yüce Allah -bakın- Enfâl Suresi’nde (ayet-i kerime 38’de) buyuruyor ki Yüce Rabb’imiz, Yüce Allah (C.C.): “Kâfirlere de ki: Eğer küfürlerine son verirlerse geçmişteki günahları örtülür. İslam daha öncesini siler atar.” Görüyorsunuz ya, bir kimse Müslüman oldu mu geçmişi silinip atılıyor. Anasından doğduğu gün gibi günahsız işe başlıyor Müslüman olan insanlar. Mürtede gelince; Hanefiler dışındaki fakihlere göre İslam’a girdikten sonra mürtedlik durumundaki namazlarını kaza etmesi gerekir. Görüyorsunuz, ona ceza olması için Hanefiler dışındaki diğer bütün mezheplerin anladığı bu konuda İslam’a girdikten sonra mürtedlik durumundaki namazlarını kaza etmesi gerekir dediler.
Dakika 55:01
Hanefilere göre aslında kâfir olan kimselerde olduğu gibi mürtede de namaz kaza etmek denince tekrar Müslüman mümin olması gerekir. İmânâ gelmesi gerekir. “Kâfirlerin yaptıkları her işi ele alır, onu toz duman ederiz.” diyor, Furkan Suresi 23. Ayet-i kerimede. İşte, kıymetliler. Bu ayetlerin şümulüne baktığımız zaman bütün müçtehitlerimiz şahane keşiflerde bulunmuşlardır. İnkârcılara yaptıkları iyiliklerin dünyada faydası olur. Müslüman olursa bunlardan dolayı sevap dağılır. Bakın bir gâvurun Müslüman olunca geçmişteki günahları affediliyor, iyilikleri de -bakın- bunlar ona faydalı olarak ne yapıyor? Sevap olarak ona yazılıyor. Ama geçmiş günahları da affediliyor. Bakın, şu İslam’ın rahmet olarak tecellisine bakın… Hakîm bin Hizâm’dan gelen bir Hadis-i Şerifte -bakın- Sevgili Peygamberimiz bir soru üzerine şöyle buyurmuştur: “Bana cahiliye zamanında ibadet niyetiyle yaptığım işlerden haberler, benim için bunlardan dolayı bir ecir var mıdır?” Bakın böyle soruyor İbn-i Hizâm Peygamberimiz’e. O Şanlı Peygamber de bakın ne diyor? Şöyle buyurdu (A.S.V.): “Daha önceden işlemiş bulunduğun hayırlar üzerine, Müslüman olduğun” diyor. Bakın gâvurun iyilikleri Müslüman olmasına vesile oluyor. Kul Müslüman olup Müslümanlığı güzel olursa Allahu Teâlâ daha önceden işlemiş bulunduğu bütün kötülükleri örter. Bundan sonra her bir iyiliğe karşılık 10 mislinden 700 misline kadar mükâfat alır. Kötülük ise sadece bir misli karşılık görür. Ancak Allah Teâlâ o kişinin günahlarını bağışlarsa bu müstesnadır. İşte, kıymetliler. Bu da Sevgili Peygamberimiz’den gelen haberdir ki bunları da kıymetli hadis âlimleri Ebû Saîd El-Hudrî (R.A.) Hazretleri’nden rivayet etmişlerdir: “İnkârcı, kâfir, sadaka vermek yahut akrabaya iyilikte bulunmak gibi iyilikler yapsa, sonra da Müslüman olsa ve Müslüman olarak ölse bunların hepsinin cevabı kendisi için yazılır.” buyuruldu. Burada da kıymetli İslâmî kaynaklardan bunlar yer almışlardır. Yine namazın şartlarından biri de buluğ çağına girmiş olmak. Eğer kadın-erkek buluğ çağına girmişse, artık namazın ona kesin kılması şarttır. Üç kişiden kalem kaldırılmıştır: Ayrılıncaya kadar deliden, uyanıncaya kadar uykuda bulunandan, ergenlik çağına gelinceye kadar çocuktan. Kalem bunlardan kaldırılmıştır.
Dakika 1:00:00
7 yaşında çocuklarınıza namaz kılmayı emredin. 10 yaşında namaz kılmadıkları zaman onları teb’id verin ve artık yataklarını da ayırın. Emir çocuğa değil -bakın- 7 yaşında, 10 yaşındaki çocuğa akıl baliğ oluncaya kadar emir burada çocuğa değil, velisine yöneliktir. Peygamberimiz çocuk ana-babalarına; -bakın- çocuğunuza yedi yaşından itibaren daha da önceki kabiliyeti yaşları da göz önünde tutularak namaz kılmayı, dinî eğitim ve öğretimi öğretin bunlara. 7 yaşında çocuklarınıza namaz kılmayı emredin. Ana-babaya hitap bu. 10 yaşında namaz kılmazlarsa onları teb’id edin ve yataklarını ayırın. Buradaki emir ana babayadır. Akıl baliğ oluncaya kadar çocuğunu yetiştir, İslamiyet’i öğret, ailene namazı emret ve bunun üzerine sabret, devam et yani Allah’ın emirlerini yapmaya. Namaz başta olmak üzere ilim, irfan, cihat başta olmak üzere ne yap? Bunlara sabret. “Ey imân edenler! Kendinizi ve ailenizi cehennem ateşinden koruyun.” Bunu da söyleyen Yüce Rabb’imiz (Tahrîm Suresi ayet-i kerime 6, Tâhâ Suresi ayet 132). Bunları Yüce Allah bizlere buyuruyor. Yine şartlardan biri akıllı olmaktır. Bir insan akıl baliğ olmuşsa, aklı kemale ermişse artık o kişi doğruyu yanlıştan, hayrı şerden ayırt edecek duruma geldiyse, aklı kemale erdiyse; işte o kişiye namaz kesinlikle farzdır, şarttır namaz kılması. Bunun için deli değilse, akıllı ise namaz üzerine farzdır. Sarhoşlardan dahi namaz sagıt olmaz, namazı sarhoş kaza etmek sarhoşun üzerine farzdır. Çünkü o sarhoşluktan ayrı bir cinayet işliyor, haram işliyor. Namazı terk ediyor, ayrı bir Allah’a isyan bayrağı çekiyor. “Bir namazı uyku sebebiyle kılamayan yahut unutan kimse hatırladığı zaman onu derhal kılsın.” Hadis-i Şerifi bunu açıkça beyân etmektedir. Müslim-i Şerif, Ebû Hureyre ‘den rivayet etmiştir. Vakit daraldığı zaman kişiyi uyandırmak vaciptir. Baktın adam uyuyor, vakit çıkacak; onu uyandır. Onu uyandırmak, üzerine vaciptir. Uyandırmayan kişi de vacibi terk etmiş olur. Buradaki vacip diğer mezheplerde farz. Hanefilerde nedir? Vaciptir. Vacibin terki Hanefilerde tahrimen mekruhtur. Öbür mezheplerde haramdır. Ebû Davud’un Sünen’inde şu rivayet nakledilmiştir: Cihan Peygamberi Hz. Muhammed (A.S.V.) bir gün namaza çıktı, uyumakta olan herkesi uyandırdı. Peygamberimiz’in bizzat kendisi sırt üstü uyumakta olan kadını yahut yüzükoyun yatmakta olan erkeği uyandırmak da ayrıca vaciptir. Çünkü bu uyuma şekli İslam’a aykırıdır İslam’a aykırı olan sağlığa da aykırıdır, bilme de aykırıdır. İslam bilimler üstü bilimdir; istisnalar hariç.
Dakika 1:05:02
Tedavi anında bir insanın nasıl yatırılması gerekiyor, o şekilde yatır; o şekiller hariç. Bunlar Allah’ın sevmediği bir hâlidir. Cenab-ı Hakk sevdiklerini-sevmediklerini de İslam ile insanlara bildirmiştir. Gece namazı için sahur için uyandırmak da müstehaptır. Arafat’ta vakfe için uyandırmak da müstehaptır. Pis su ile abdest almakta olan kimseye durumu bildirmek vaciptir. Adam bilmiyor, pis su ile abdest alıyor. Ona durumu bildirmek vaciptir. İşte, kıymetliler. Namazın şartları hakkındaki bilgilerimiz, keşif notlarımız devam ederken; şimdi namaz vakti esnasında mâni ve özürlerin kaybolması. Şimdi bir de buna kısaca göz atalım: Hanbeliler ile Şafiîlerde vakitten iftitah tekbiri alacak kadar veya daha çok bir zaman geride kalırsa bu namazın kaza edilmesi vaciptir demişlerdir. Mesela adam özürlüydü ama namaz vakti geldi, vaktin birinde mâni, özürler ortadan kayboldu. İşte bu konuda Hanbeliler ile Şafiîlerin görüşünü aktardık size. İftitah tekbiri alacak kadar bir zaman varsa o iyileştiği vakitte -diyor- o vakti kaza etmek üzerine vaciptir. Hanefilere göre de sadece vakti içinde engelin kalktığı zaman, -işte- o namaz dışındakiler vacip değildir. Vakti içinde engelin kalktığı namaz diyor. O eda edilir veya kaza edilir, öbürleri ise vacip değildir. Çünkü öbür vakitlerde o engeller, özürler ortadan kalkmış değildir. Hanefiler bunu bu şekil ortaya koymuşlardır. Şimdi özürlerin insanların üzerinden düşmesi, kaybolması: Önce özürlü olup sonra ölünün kaybolması, sağlığına kavuşması gibi durumlarda da -bakın- vacip zimmete her ne zaman bulunursa istikrar eder, düşmez demişlerdir. Hanefilere göre özürlü kimselere farz değildir. Ama özürlüler özürleri kadar mahzurdurlar. Evet, kıymetliler. Bunlar detaylı olarak geçmişte ve gelecekte anlatılarak geldi, anlatılarak gittiği için size kısaca not veriyoruz. Yine namazın sünnetinin şartlarına gelince de: Namazın sahih olması için Müslüman olmak, temyiz çağında olmak, akıllı olmak. Bunlar da sıhhatinin şartlarıdır. Temyiz çağında olan çocuğun kılmış olduğu namaz sahih olur. Fakat ona farz değildir. Fazilet olarak ona sevap yazılır. Anne baba da ona güzel şeyler, dininin gerekli olan emir ve hükümlerini öğrettikleri için anne babaya da sevaplar yazılır. Çocuk günah işliyorsa anne babaya da o günahlar yazılır. Ta ki akıl baliğ oluncaya kadar.
Dakika 1:09:57