32- Amelde Fıkhı Ekber Ders 32
AMELDE FIKH-I EKBER DERS 32
(Euzübillahimineşşeytânîrracîm, Bismillahirrahmanirrahim).
Çok kıymetli ve muhterem izleyenler, fıkıh ekolündeki keşif notlarıyla derslerimiz devam ediyor. Okumak, okutmak, faydalı olmak, Yüce Allah’ın rızâsını kazanmak, iki cihanda insanlığın mutlu olması. Yüce İslam bütün âlemleri sevgi kuşatmasıdır; İslam’ın sevgiyi kuşatması, ilim irfan kuşatması, merhamet kuşatması, ilâhî adaletin tecelli etmesidir. Fıkıh ilmi de bu mutlu hayatın reçetesi ve ölçüleridir. Cenab-ı Hakk, her sözü nur ve hak olan kullarından eylesin. Şimdi, namaz hakkında; bir de namazda kıyam konusunda Hanefilerin o yüksek âlimlerin görüşlerine şöyle bir bakalım (R.A.). Ayakta durmaya gücü yetene, farz namazlarda kıyamda durması kesin farzdır ve namazın rüknüdür. Kıymetli dostlarım, ayakta durabilenler için, ayakta durması kesin şarttır. Hanefilerde diğerlerine de sırasıyla yer vererek derslerimiz devam etmektedir. Eğer gücü ayakta durmaya yettiği hâlde yaslanıyorsa namazı sahih olmaz. Yine yaslandığı şey alınacak olsa, kişi düşecek durumda ise -diyor- o zaman bu yaslanmış hükmündedir namazı sahih olmaz. Yaslandığı şeyi alınca düşmezse pek yaslanmış sayılmaz. Özür sebebiyle olursa namaz sahih olur. Yüce İslam hayat dinidir; buna dikkat et. Derin bir Allah’a saygı, teslimiyet, tevekkül, Allah’ın emrinde bir kul olma, itaat edip isyan etmeme, derin saygı dinidir. Yüce Allah; İslam. İbadet anında da bu derin saygıyı gücü yetenler yettiği kadar, gücü yetmeyenler de yine onlar da gücünün yettiği kadar ne yaparlar? Rabb’imize kulluk etmeye çalışırlar. Şimdi ayakta durma şartı nafile namazlarda yoktur. Ama gücü yete yete bu işi oturarak yaparsa nafile namazlarda bile mekruh olur. Çünkü edebe, Allah’a olan saygıya aykırıdır. Sevabı da eksik olur. Bu nafileler için farz namazlarda gücü yeten kesin ve kesin rükünleri yerli yerince farzları-şartları yerine getirecektir. Şimdi Mâlikîlere göre iftitah tekbiri Fatiha’yı okumak, rükûya eğilmek için, kendi başına durmak vaciptir. İşte bu da farz namazlarda Mâlikîler için söz konusudur. Sure okuma sünnettir. Bir kimse alındığı takdirde düşülecek şekilde bir şeye yaslanırsa Hanefilerde olduğu gibi Mâlikîlerde de namaz bâtıl olur.
Dakika 5:04
Eğer sure okuma durumunda ise namaz mekruh olur. Çünkü sure okumak Hanefilerde vacip, diğerlerinde sünnettir. Cemaat yaslanırsa namaz sahih olur. Bakın, bunlar ne zaman? Nafile namazlarda. Şöyle bir bakalım: Cemaate gelince -diyor- Fatiha’yı okumak için ayakta durmak şart değildir. Cemaat eğer kıraat esnasında bir direğe veya benzeri şeye alındığı takdirde düşecek şekilde yaslanırsa bu cemaat için, cemaatle namaz kılma esnasında. İşte o zaman -diyor- ne oluyor? Namaz sahih olur diyor. Bakın burada sure okuma durumunda ise namazı bâtıl olmayıp mekruh olur. Çünkü sure Mâlikîlerde Hanefilerden başka diğerlerinde de nedir? Sünnettir. Eğer sure okurken oturursa; şöyle bir bakalım: Cemaat eğer kıraat esnasında yaslanacak olursa bu sahih olur demişler. Fakat Şafiîlere göre; şöyle bir bakalım: Kıyamda kendi başına durma şartı yoktur. Bir şeye dayanırsa kerahetle caiz olur demişler Şafiîler de. Hanbelilere göre ayakta durma şarttır demişler. Eğer özürsüz, kuvvetli bir şekilde dayanırsa namazı bâtıl olur demişlerdir Hanbeliler. Şimdi burada değişik görüşler olsa da temele baktığımız zaman, temelde hepsinin aynı olduğunu, sadece hükümlerde ve teferruatta değişik kanaatlerde olmaları da işi kolaylaştırmış ve zenginlik kazandırmıştır. Yüce İslam tam bir kolaylık, huzur, mutluluk dinidir. Caddeleri çok geniştir. Yalnız; bilerek, aslı bilerek, delilleri bilerek hareket etmeli; rastgele olmamalıdır. Evet, kıymetliler. Burada şöyle bir baktığımız zaman esas üzerinde durulan şey, kıraat esnasında bütün mezheplerin -gücü yetenlerin- ayakta durmaları esastır. Her ne kadar burada Hanefilerle Mâlikîler ve Hanbeliler biraz daha işi sıkı tutmuşlarsa da Şafiîler biraz daha işi bu konuda daha kolay tutmuşlardır. Ama bunların hepsi Ümmet-i Muhammed için rahmettir. Yüce İslam kolaylaşmış, hiç zorluk denilen şey kalmamış, yeter ki İslam fıkhını bilerek ibadetini yap. Hanefi’ysen Hanefiliğini bil, burada Hanefi olmaktan maksat ne? Hanefilerin dayandığı deliller: Kur’an-ı Kerim, sünnet, icmâ, ümmet, kıyas-ı fukaha. Aslî ve fer’i deliller. Yani buradaki ilmî delil İslam’ın kendisi. Mâlikî ileride öbürleri de öyle delillere dayanarak, bunlar bu gerçekleri ortaya koymuşlar, keşfetmişler, gerçekleri, ortaya çıkarmışlar. Bilinmeyeni bilinir hâle getirmişler.
Dakika 10:11
Onun için bunlara rahmet okuyun bol bol (R.A.). Şimdi yine hasta konusunda da şöyle bir bakalım: Buna da yine özlü olarak, keşif notları olarak, sizlere bilgi vermeye, okumaya, okutmaya devam ediyoruz. Fakihler farz ve nafile namazlarda ayakta durmakta âciz olan -dikkat et- âciz olan kimselerden kıyamın düşeceği; bu konuda ittifak etmişlerdir. Yani âciz olan kişi mecbur değildir ayakta durmaya. Bu konuda bütün âlimler ittifak etmişlerdir. İslam’ın yüksek âlimleri (R.A.). Şimdi bir Hadis-i Şerifte Sevgili Peygamberimiz’den gelen haberde: “Ayakta namaz kıl, eğer buna gücün yetmezse oturarak kıl, buna da gücün yetmezse yaslanarak kıl.” Görüyorsunuz bu sözler Peygamberimiz’e ait sözlerdir. Peygamber sözlerinden, Kur’an-ı Kerim’in ayetlerinden bu yüksek âlimler ne güzel ilimler keşfetmişler, İslam fıkhını ortaya koymuşlardır. Bir kimse ayakta bir ayet okuyacak kadar da olsa gücü yetiyorsa kıraate gücünün yettiği kadarını yapması lazımdır demişler. Bir ayette, bir ayet okuyacak kadar ayakta durabiliyorsan o kadar durduktan sonra duramadığın kadar otur veya yaslan. Peygamberimiz yolu gösterdi. Şafiîler dışındaki diğer âlimlerimize göre müstehcen olarak, yani çıplak olarak namaz kılan kimseden kıyam düşer. Burada da mazeretin biri, elbisesi yok görüyorsunuz. Kendisi müstehcen, çıplak olduğu için ondan kıyam düşer, oturarak kılması gerekir. Hem de oturarak, ima ile namazını kılar demişlerdir. Nereden bakarsanız bakın namazı kılmama konusunda namazı kılma diye bir emir bulamazsınız. Herkes namazı gücü yettiği nispetinde kalacaktır, kesin emirdir. Derslere iyi kulak veren, gönlünü verenler, bu durumu dersleri akışından anlar zaten. Kıyamın farziyetini düşürecek durumlara şöyle bir bakalım; ki bu da tedavi durumudur. Bir insan tedavi oluyorsa, âcizlik varsa yine kıyam ondan düşer. Çünkü âciz, gücü yetmiyor. Yine âciz bir hasta konusunda -bakın- Hanefilere göre hasta olan kişi ayakta durmaktan âciz olursa, nasıl kolayına gelirse öğle namazını kılar demiş Hanefiler. Bakın hasta için, bu da özel. Şimdi mazeretler çok çeşitli olduğu için bunlardan birer ipuçları vermek, konunun daha iyi anlaşılması demektir.
Dakika 15:00
Yine Sevgili Peygamberimiz’den gelen bir haberde (A.S.V.): Efendimiz bir hastayı ziyaret etti ve bu hastanın önüne koyduğu bir yastık üzerinde secde etmesi için bir odun parçası aldı. Hz. Peygamber (A.S.V.) onu da alıp attı ve şöyle buyurdu: “Eğer gücün yeterse yer üzerinde namaz kıl, eğer gücün yetmezse ima ile namaz kıl, secdeni ise rükûundan daha biraz daha fazla eğil, yani rükû yaparken şimdi eğil ama secdede daha fazla eğil.” Şimdi bir insanın önüne bir şey koy, ona secde etme mecburiyeti yoktur. Bakın Peygamberimiz ya yere secde et dedi; alnını, burnunu yere koy. Buna gücün yetmiyorsa ima ile namazını kıl dedi. Oturmaya gücü yetmezse sırtı üzerine yatarak namaz kılar. Oturmaya da gücü yetmiyorsa -bakın- sırt üstü yatar, namazını kılar. Ayaklarını kıbleye karşı uzatır ve ima ile namazını kılar. Yine rükû ve secdesini ima ile yapar. Yanı üzerinde yatmakta ise, yüzü kıbleye yönelik olduğu hâlde ima ile namaz kılması caizdir. Yaslanarak yahut sağ veya solu üzerine dayanarak ima ile namaz kılmaktan daha evlâdır. Evet, kıymetliler. İma edemeyecek derecede hasta olan -şimdi dikkat et buraya-: İma edemeyecek derecede hasta olan kişiden namaz düşmez. Yine namazını ne yapar? Kazasını yapması gerekir. Yine zimmetten düşmüyor, görüyorsunuz. Şimdi bazı kaynaklarda namazların sayısı çok olduğu takdirde bu kimseye kaza gerekmediği zikredilmiştir. O da ima etmek gücüne sahip olmadığı için. Bazı eserlerde bu görülmüştür. Bir gün bir gecelikten fazla olmakla ölçülür. Bu da namazın çokluğu hakkındadır. Namaz kılmaya gücü yetmemektedir. Artık ima da yapamıyor, bir sebebi de güçlüğü gidermektir. İslam dini zorluğu, güçlüğü ortadan kaldırır, kolaylığı ortaya koyar. Fakat Allah’a ibadete gücü varsa yapması gerekiyor. Bakın, ima yapabilecek durumda olanların namaz hâlâ zimmetinde farz olarak duruyor. İma yapamayacak derecede olursa işte değişik görüşler ortaya kondu. Hasta rükû ve secde etmeye gücü yetmezse başı ile oturarak, namazını ima ile kılması gerekir. İşte, görüyorsunuz; ima yapabilecek durumda olduğu müddetçe. Buradaki görüşler Hanefi yüksek âlimlerinin ortaya koyduğu, yüksek ilim ve keşif notlarıdır. Mâlikîlere göre özür sebebiyle ayakta namaz kılamayacak durumda olursa, oturarak namaz kılması caizdir. Bir kısmını ayakta, bir kısmını oturarak kılması da caizdir.
Dakika 20:11
Bunlar ittifak ile kabul edilmiştir, demişlerdir. Bu da Mâlikî yüksek âlimlerinin ortaya koyduğu keşif notlarıdır, fıkhî bilgilerdir. Yine Mâlikîlere göre gücünün yettiği şekilde namaz kılması kişiye vacip olur. Gücünün yetmediği husus, üzerinden düşer. Bakın mükellef kişinin, akıllı olduğu müddetçe, namazını gücünün yettiği kadar vaktinden sonraya bırakması caiz değildir. Kimdir mükellef kişi? Artık akıl baliğ olmuş, buluğa ermiş, aklı başında bu kimsenin -diyor bakın- aklı başında olduğu müddetçe, gücünün yettiği kadar, vaktinden sonraya hiçbir namazı bırakması caiz değildir. İşte, kıymetliler, muhterem izleyenler. Allah’ın rahmeti, merhameti, mağfireti Ümmet-i Muhammed’in üzerinden eksik olmasın. Ümmet-i Muhammed namazını dosdoğru kılmalı. Bu ekolde iyi okumalı, iyi de okutmalı. Şafiîlere göre kolay olan şey zor olan sebebiyle düşmez. Burada da ayakta durmaya gücü yetmez; bir kimse eğer ayakta durmaya gücü yetmez. O zaman ne yapar? Oturur ve aynı zamanda o şekil namazını kılar ve secde yerine bakması da sünnettir. Oturmaya da gücü yetmezse, yaslanarak namaz kılması vaciptir. Bakın Şafiîlerde de durum öbürlerine ya tamamen aynısıdır veya yakın görüşler beyân edilmişlerdir. Ama işin aslında hepsi aynıdır. Yaslanarak namaz kılamayan kişi, sırt üstü namaz kılar. Yine Şafiîlerde kıbleye döndürmek için başının altına yastık gibi bir şey koyarak yükseltilir, bunu yapmak da vaciptir demiştir Şafiîler. Yine başka türlü yapamazsa ima ile namazını kılar. Yine secde için yaptığı imada rükûdan daha fazla eğilmesi gerekir demişler. Hepsinde de aynı şey söylenmiştir. Biz bütün mezheplerden o yüksek ekolün âlimlerinin görüşlerini; buralardan keşif notları vermeye devam ediyoruz. Eğer kişinin gücü yetmezse, namaz fiillerini ima ile eda eder. Buna da gücü yetmezse kalbinden namazın sünnetlerle beraber rükünlerini icrâ eder. Bakın kalbinden diyor Şafiîler; dıştaki gücü tükenmişse -bakın- işi kalbe bırakmışlardır ve temsilî olarak ibadetini kalben yapar demişlerdir. Dili tutulmuşsa, kıraati kalbinden yapar; aklı sabit olduğu müddetçe namaz kendisinden düşmez demiştir Şafiîler. Namaz boynunda ebedî Allah’ın emridir. O namaz kılınmalıdır, yoksa zimmetinden o düşmez.
Dakika 25:02
Kılmadıkça hangi birine gücü yeterse, bunları yapmak kendisine vacip olur demişlerdir. Yani kişi hangi durumda, hangisine gücü yetiyorsa onunla görevini yapmaya çalışacaktır. Oturarak namaz kılanın sevabı, ayakta namaz kılanın sevabının yarısı kadardır. Yaslanarak namaz kılanın sevabı da oturarak namaz kılanın sevabının yarısı kadardır demişlerdir. Hasta kişi ima ile de olsa nasıl namaz kılabiliyorsa öyle kılar. Namazını iade etmez; yani kıldıkları namazlar sahihtir. Boğulmak üzere olan ve hapsedilmiş bulunan kimseler ise ima ile namazlarını kılarlar ve namazlarını iade ederler. Boğulmaktan kurtulursa namazını iade eder demiş. Bakın yine ve hapsedilmiş bulunan kimseler de diyor -bakın- ima ile namazlarını kılarlar. Sonra imkânları olursa iade ederler. Bunlar da Şafiîlerin görüşleridir. Fakat bunların birinin görüşü öbürünün görüşü değil anlamında da değildir. Bunlar sadece teferruattır, konuyu detaylı ayrı ayrı cephelerden çok güzel incelemiştir. Yine Hanbelilere göre bunların durumu da Şafiî mezhebine çok yakın hatta onlar gibidirler. Ayakta namaz kıl diyor, Şanlı Peygamberimiz’den gelen haber. Buna gücün yetmezse yanın üzerine kıl, yan yatarak kıl. Eğer gücün buna da yetmezse, sırtüstü yatarak namazını kıl. “Ben size bir emir verdiğim zaman, onu gücünüzün yettiği ölçüsünde yerine getiriniz.” buyurdu Peygamberimiz. Kıymetliler, gücünün yettiği şekilde kişi namazını kılar. Güç yetiremezse eğer, nasıl oturması gerekiyorsa o şekilde kılması caizdir. Bakın; her mezhep işin ne kadar ilmî olarak, İslam’ın bir kolaylıklar dini huzur ve mutluluklar dini olduğu ortadadır. Ama şunu unutmayın: Namazı kılma diye bir emir yok. Kılacaksın gücün nispetinde. Hasta kişi ayakta kılar, eğer gücü yetmezse oturarak kılar, eğer secde yapmaya gücü yetmezse ima ile namazını kılar ve secdesini rükûsundan daha fazla eğilerek yapar. Eğer oturarak namaz kılmaya da gücü yetmezse, sağ yanı üzerine yatıp kıbleye dönerek namazını kılar. Eğer buna da gücü yetmezse sırt üstü yatarak namaz kılar. İki ayağını kıbleye doğru uzatır. Bu da Şanlı Peygamberimiz’den rivayet edilen haber, daha önce de geçtiği gibi. Yine başka bir delil de size bir şey emrettiğim zaman diyor Şanlı Peygamber (A.S.V.) gücünüzün yettiği kadar onu yapın diyor. Başı ile ima yapmaktan âciz olursa esir gibi gözüyle ima yapar ve kalbi ile niyet eder. Bu da Hanbelilerin görüşüdür ve bakın şu Hadis-i Şerif de ortadadır:
Dakika 30:06
“Eğer hasta kişi gücü yetmezse, gözüyle ima eder.” Bunu rivayet eden; Zekeriyyâ es-Sâcî’nin Hz. Ali’den (Radıyallahu anhüm ve erdahüm ecmain) rivayet ettiği muhaddislerimiz tarafından ortaya konmuştur. Yine gözüyle ima yapmaktan da âciz olursa kalbi ile namaz kılar. Bakın, Hanbeliler de böyle diyorlar; yani Şafiîler gibi söylüyorlar. İfade edemezse diliyle, ağzıyla; kalbinden söyler, kalbinde canlandırır. Allah sizin için dinde bir güçlük yapmamıştır. Yüce Allah (C.C.) insana sadece gücünün yettiğini teklif etmiştir, gücünün yetmediğini teklif etmez, etmemiştir, etmez. İşte bunlar ayet-i kerimeler. Kıymetliler, size bir şey emrettiğim zaman gücünüzün yettiğince onu yapın diyen Hz. Muhammed’dir (A.S.V.). Aklı yerinde, namaz kılmak kendisinden düşmez. Bir kimsenin aklı yerinde ise namaz kılmak kendisinden düşmez; zimmetindedir, kılması gerekir. Deliler bu konuda umumîdir Hanefilere göre hasta hakkında gösterilen kolaylığın en son sınırı baş ile ima ederek namazının kılınmasıdır. Çünkü Hanefilerde ima göz ile olmaz. Sadece baş ile olur, baş hareketleriyle. Mâlikîlere göre ise kolaylığın en son sınırı göz ile ima etmektir. Bakın yahut mücerret niyet etmektir. Şafiî ve Hanbelilere göre ise rükünleri kalbinden geçirmektir. Bakın, Şafiîler ve Hanbeliler işi kalbe kadar götürmüşlerdir, Mâlikîler göz imasına kadar getirmişlerdir ama Hanefiler, baş iması ile kolaylığı ortaya koymuşlardır. Aklı başında olduğu sürece namazın kendisinden düşmeyeceği konusunda bütün İslam âlimleri ittifak etmişlerdir. Eğer kişi başı ile ima etme imkânına sahip değilse Hanefilere göre sonradan bu namazların kaza edilmesi vacip olur. Sonradan Cenab-ı Hakk sağlık verir İnşâAllah, sağlığına kavuşunca -diyor- artık o zaman kaza eder diyor. Hanefiler başı ile de ima edecek gücü yoksa diyor. Evet, kıymetliler. Şimdi buraya kadar nelerden bahsettiğimizi gördünüz. Şimdi de Kur’an-ı Kerim okuma konusunda, Hanefiler bakalım ne diyorlar. Namazda Kur’an-ı Kerim okumak farzdır biliyorsunuz. Bu konuda bilgiler verdik, vermeye devam ediyoruz. Hanefi ekolünün yüksek şahsiyetleri, şöyle diyorlar: Nafile namazlar ile vitir namazının bütün rekâtlarında ve farzların ilk iki rekâtında Kur’an-ı Kerim okumak, imam veya yalnız kılanlar için farzdır. Hanefilerde böyle. En az bir ayet okumaktır; yani bunun en azı Kur’an-ı Kerim’den bir ayet okumaktır. Müzzemmil Suresi’nde Yüce Rabb’imiz ne diyor:
Dakika 35:17
“Kolayınıza gelen ayetleri okuyun.” (فَاقْرَؤُوا مَا تَيَسَّرَ مِنَ الْقُرْآنِ) buyruldu. Şimdi Hanefiler, bu ayet-i kerimeyi ve emsali ayetleri göz önüne alarak mutlak emir vücub ifade eder dediler. Kıraatsiz namaz yoktur dediler. Yine vacibin en az sınırı, Summe Nazara’da olduğu gibi en az 6 harf ihtivâ eden bir ayettir dediler. Yani bir ayet; ki en az sınırı bu 6 harf ihtivâ eden bir ayettir. Bu 6 harf takdiri de olsa geçerlidir. (لَمْ يَلِدْ ) kelimesinde olduğu gibi. Bu kelimenin aslı Yevliddir. Takdiren 6 harflidir. Evet, kıymetliler. İmâm-ı Ebû Yusuf ile İmam Muhammed’e göre kıraatte farz miktarı üç tane kısa ayettir. Yani üç kısa ayet okunması gerekir İmâm-ı Ebû Yusuf ve İmâm-ı Muhammed’e göre; Hanefi âlimleri bunlar. Yahut üç kısa ayet uzunluğunda olan bir uzun ayet okuması gerekir. Yani Kevser Suresi burada bir ölçü olarak verilebilir. Farzların ilk iki rekâtında kıraati tayin etmek vaciptir. Bak, Hanefi ekolünden bahsediyoruz. İbn-i Mesud ile Hz. Ayşe’den (R.A.) son iki rekâtta kıraat konusunda, kişinin serbest olduğu, dilerse okuyabileceği konusunda rivayetler vardır. Hanefilere göre namazda Fatiha okumak mutlak olarak, ne gizli ne de açıktan okumak, ne imama ne de cemaate farz değildir. Hatta cemaatin kıraatte bulunması mekruhtur. İmama uyan cemaat için Hanefilerde durum böyledir. Fatiha’yı okumak, daha önce de geçtiği gibi ve gelecek derslerimize de olduğu gibi Fatiha’yı okumak vaciptir Hanefilerde; farz değildir. Ama diğerlerinde Fatiha farz, zammı sure, sünnettir. Şimdi yine yüksek Hanefi ekolündeki o büyük âlimlerimizin durumuna şöyle bir bakalım: Besmele konusunda Neml Suresi içinde geçen besmele dışında, besmelelerin hiçbiri ayet değildir, demişlerdir -Neml Suresi içinde geçen besmeleler dışında-. Diğer besmeleler bir ayet değildir, demişler. Bunun da delilini şöyle göstermişler: “Şanlı Peygamber (A.S.V.) Efendimiz, Hz. Ebûbekir, Hz. Ömer ve Hazreti Osman ile beraber namaz kıldım” diyor. Bunu diyen kim? Enes Hazretleri. Bunlardan hiçbirinin kıraatte “Bismillahirrahmanirrahim” okuduklarını görmedim diyor. İşte, kıymetliler. Hanefilerin delili budur, emsali deliller de bulunmaktadır. Şimdi hadisi Müslim-i Şerif rivayet etmiştir. Bu Hadis-i Şerifi İbn-i Mesud şöyle demiştir: 4 şeyi imam gizli yapar:
Dakika 40:19
Euzu besmele çekmek. Besmele âmin demek ve tahmit diyor. Zaten Hanefilerin mezhebinin temelinde olanlardan biri İbn-i Mesut’tur. Yine Hanefilerin ortaya koyduğu delillere de bakalım: Bu daha önce okuduğumuz ayet-i kerime, Kur’an-ı Kerim’den. (فَاقْرَؤُوا مَا تَيَسَّرَ مِنَ الْقُرْآنِ ) mutlak olarak Kur’an okumayı emretmektedir diyor Hanefiler; bu ayet-i kerime. Namaz dışında Kur’an okumak ittifakla farz değildir. Kıraatin namazda farz olması belirlenmiştir. Namazda farz olması; dikkat et buraya. Kur’an-ı Kerim’de farz olduğu kesin delil ile sabit olan bir hükmün zan ifade eden haberi, vahit ile tahsis edilmesi caiz değildir. Haber-i vahit, onunla amel etmeyi gerektirir, vacip kılar. Fakat farz olmasını gerektirmez. Hanefilerin “Fatiha okumak farz değildir” demelerinin sebebi işte buraya dayanmaktadır. Fatiha vaciptir diyorlar. Kıraat farzdır diyorlar. Namazda, namaza kalktığın zaman abdestini tastamam al, eksik bırakma, sonra kıbleye yönel ve tekbir al ve sonra da bildiğin, kolayına gelen Kur’an-ı Kerim’den ayetlerini oku. İşte bu da başka bir haberdir, bir başka delildir. “Fatiha’yı okumayanın namazı kabul değildir.” denen Hadis-i Şerife bu. Bakın; bu hadis Fatihasız namazın fazileti olmaz mânâsına hamledilmiştir. Farz anlamında değildir Hanefilere göre. Bu hadisin anlamını onlar bu şekilde ortaya koyuyorlar. “Mescidin civarında, mescitten başka bir yerde namaz kılmak yoktur.” hadisine de benzemektedir demişlerdir. Bunun anlamı nedir? Yani mescidin civarında, mescitten başka bir yerde namaz kılmak yoktur. Bunun anlamı: Camideki fazileti kazanamazsın. Kıldığın namaz namazdır ama fazileti camidekine ulaşmaz anlamındadır. “Fatihasız namaz yoktur.” hadisi de buna benzer diyor Hanefiler. Fakat kıymetli âlimlerimizin hepsi hadislerin, Hadis-i Şeriflerin zâhirinden, ilmî araştırmalarının neticesinden çıkardıkları çok kıymetli anlamlar vardır. Biz âlimlerimize sadakatle bağlıyız ve hepsine de rahmet okuyoruz. İmama uyan kişinin Kur’an-ı Kerim okuması hakkında: Hanefilere göre İmama uyan kim olursa olsun, Kur’an-ı Kerim okuması gerekmez. Çünkü orada namazı imam kıldırmaktadır. Bunun da delillerine şöyle bir bakalım: Buna zayıf diyenler şunu bilsinler ki; İmâm-ı Âzam’ın ve onun yanındaki yüksek âlimlerin Tâbiîn devrinde ve ashaba, ashapla görüştüklerini, işin kaynağına daha yakın olduklarına bakarlarsa; şimdi burada birilerine Hadis-i Şeriflerin kaynağının zayıf gelmesi Hanefilerin delillerini zayıflatmaz.
Dakika 45:24
Kitaptan delil şu ayettir. Bakın; Kur’an-ı Kerim’de Cenab-ı Hakk ne diyor: “Kur’an-ı Kerim okunduğu zaman onu dinleyin ve sükût edin ki merhamet olunasınız.” Bu A’râf Suresi’nin 2-4. ayet-i kerimesi (وَإِذَا قُرِئَ الْقُرْآنُ فَاسْتَمِعُواْ لَهُ وَأَنصِتُواْ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ ﴿٢٠٤﴾) ayet-i kerimesinde: “Dinleyin, susun, sükût edin.” Burada -bakın- emir var. Hanefiler imama uyanların Kur’an okuyamayacağını bu ayet-i kerimeyi delil olarak ortaya koymuşlar. Yine başka birinde de namaz hakkında; insanlar bu ayetin namaz hakkında indiği konusunda ittifak etmişlerdir. Bunu da rivayet eden Ahmet bin Hanbel Hazretleri’dir. Bu ayet namazda dinlemeyi ve sükût etmeyi emrediyor. İşte, görüyorsunuz. Hanefiler bunu delil almışlardır. Ayet ve deliller var ortada. Sükût etmek hem gizli hem de açıktan okunan namazları içine alır. Sükût etmeleri vaciptir Hanefilerde. Muhalif hareket etmek de tahrimen mekruhtur. Yani eğer birisi imamın arkasında Kur’an okuyorsa tahrimen mekruhtur, sevap işlemiyor. Bu ayet-i kerimeler işte bunun delilidir. Şimdi sünnete bakalım: Bir kimse imamın arkasında namaz kılarsa imamın okuyuşu, onun da okuyuşudur. Bunu Hz. Muhammed söylüyor (A.S.V.); bu da sünnetten delil. Bu hadisin mânâsı, gizli okunan namazlara da açıktan okunan namazlara da şâmildir. Bakın; çünkü imamın -diyor Peygamberimiz-; okuyuşu cemaatin de okuyuşudur anlamında. Bu gece namazları gündüz namazlarına da şâmil olduğu açık. Yine başka bir haberde Şanlı Peygamberimiz’den (A.S.V.) imam kendisine uyulması için nasb edilmiştir. İmam tekbir getirdiği zaman siz de tekbir getirin, Kur’an-ı Kerim okuduğu zaman sizler sükût edin. Bakın bu da Peygamberimiz’den gelen haber. İmamın arkasındaki cemaat okuyamaz. İşte deliller. Şimdi bir başka habere bakalım: Sevgili Peygamberimiz (A.S.V.) öğle namazını kıldırdı, o esnada bir kimse arkasında namaz kılarken, (سَبِّحِ اسْمَ رَبِّكَ الْأَعْلَى ﴿١﴾) Suresi’ni okuyordu. Namaz bitince Şanlı peygamber (A.S.V.) o kimseye şöyle buyurdu: “Sizin hanginiz kıraatte bulundu? Yani umuma hitap ederek burada ne yapıyor, fertlere hitap ederek umuma ders veriyor yahut okuyan hanginizdir?” Bir adam; “Ben” dedi diye cevap verdi. Bunun üzerine şöyle buyurdu Sevgili Peygamberimiz (A.S.V.): “Sizden birinin benim okuyuşuma karıştığını zannettim” dedi. Bu hadis gizli okunan namazlarda, kıraatte bulunmanın kabul edilmediğine delâlet eder demişler.
Dakika 50:21
Tabii bu delillerden birisi. Öbürlerini gördünüz, öbürleri daha açık. Bu da bir delil olarak ortaya konmuş. Şimdi kıyasa gelince; mesbukun üzerinde düşmezdi. Dolayısıyla cemaatin kıraatte bulunması meşrû değildir demişler. Şimdi, eğer cemaate Kur’an-ı Kerim okumak vacip olsaydı, diğer rükünlerde olduğu gibi mesbukun üzerine düşmezdi. Dolayısıyla cemaatin kıraatte bulunması meşrû değildir, demişler. Bu da kıyastan bir delildir. Kıymetliler, Hanefi ekolünün yüksek şahsiyetlerinin dışındakiler, kıraatin hükmü Fatiha demişlerdir. Sadece onlar Fatiha okumanın yeterli olduğunu söylemişlerdir. Fatiha’yı okumayanın namazı yoktur hadisini de Hanefiler nasıl anladığını önce açıkladı. Bunlar bunu böyle anlamışlar. Fâtihatü’l-Kitabın okunmadığı bir namaz yeterli değildir. “Yine benim nasıl namaz kıldığımı görüyorsanız, öyle namaz kılın.” gibi kaynaklara, delillere dayanarak öbürleri böyle anlamışlardır. Her namazın ilk iki rekâtında Fatiha’dan sonra sure okumak Hanefilerin dışındakilere göre sünnettir. Cemaat ise gizli okunan namazlarda Fatiha ile birlikte sure okur. Bu da Hanefilerin dışındakiler. Mâlikîler ile Hanbelilere göre açıktan okunan namazlarda hiçbir şey okunmaz. Cemaat okuyamaz; Mâlikîler ve Hanbelilere göre. Şafiîlere göre açıktan okunan namazlarda sadece Fatiha okunur demişlerdir. İşte bu da Hadis-i Şeriflerin zâhirini âlimlerimiz böyle değişik keşiflerde bulunmuşlardır. Hepsine biz rahmet okumaya devam ediyoruz. Şafiîler şöyle demişler; Fatiha’yı ezbere yahut Mushaf’a bakarak yahut telkin ile okuması belirlenir. Bunların benzeri yollar ile de okunması belirlenir. İster namaz açıktan okunan namaz olsun, ister gizli okunan namaz olsun; hüküm değişmez demişlerdir. Kim? Şafiîler. İster farz ister nafile olsun yine hüküm aynıdır demişlerdir. Şimdi şu Peygamberimiz’den gelen Hadis-i Şerife bakalım (Şafiîlerle ilgili): Şanlı Peygamber (A.S.V.) sabah namazını kıldırırken, okumakta zorluk çekmiştir. Peygamber (A.S.V.); dünyanın en zorluğunu o taşıdı. Onun için bir sabah da namaz kıldırırken okumakta zorluk çekmiştir. Salât, selam onun üzerinden ebediyyû’l ebed hiç eksilmesin. Namazdan ayrılınca şöyle buyurmuştur:
Dakika 55:03
“İmamınızın arkasında Kur’an-ı Kerim okuduğunuzu görüyorum.” Ubâde demiştir ki: Biz ona; “Evet, vallahi” dedik. Bunun üzerine Hz. Peygamber (A.S.V.) şöyle buyurdu: “Fatiha dışında bunu yapmayın, çünkü Fatiha’yı okumayanın namazı yoktur.” Hadis-i Şerifini Şafiîler delil almışlar ama bu Hadis-i Şeriflerin de araştırılması gereken diğer yönleri olduğu için Hanefiler bunların hepsini göz önüne alarak, daha önce izahını yaptığımız kanaatlerini ortaya koymuşlardır. Allah İslam âlimlerinin hepsine bol bol rahmet eylesin. Yine Şafiîlere göre, besmele Fatiha’dan bir ayettir, diye kabul etmişlerdir. Sahabe de Kuran’ı Kerim’i toplarken, besmeleyi Kur’an-ı Kerim’den saymış ve ispat etmişlerdir, demişlerdir. Yine açıktan kıraatte Fatiha’yı açıktan okur. Yine Sevgili Peygamberimiz de besmeleyi açıktan okumuştur -diye rivayeti almışlardır Şafiîler-. Fakat diğer kıymetli âlimlerimiz de kendi delillerini ortaya koymuşlardır. Hepsinin durumu çok mükemmeldir. Herkes bu delillere istinaden kendi mezhebini iyiden iyiye yaşamaya baksın. Yine Şafiîlerde Fatiha’nın şeddeleri 14 olup, üç tanesi besmelededir. Şeddelerden biri hafifletilirse o kelimenin kıraatı bâtıl olur. Ayetin nazmını iptal eder, demiştir Şafiîler. Bu da tabii ki kıraatı doğru okumanın önemine istinat eden açıklamalardır. (En’amte)’nin (ta)’sını (tü) -mesela- okursa, yine (ti) şeklinde okursa mânâyı değiştirirse; bakın:
(إِنَّمَا يَخْشَى اللَّهَ مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمَا ) şimdi burada olduğu gibi bir harf de olsa ilavede eksiltmede bulunmak gibi durumlarda ve böyle olursa -diyor- kıraat bâtıl olur demiştir Şafiîler. İnşâAllah, kıymetliler; yine Mâlikîlerin görüşleriyle dersimiz İnşâAllahu Teâlâ devam edecektir. Âlimlerimiz, ilimleri ile nur saçıyorlar. İlim nurdur.
Dakika 58:55