73- Amelde Fıkhı Ekber Ders 73
AMELDE FIKH-I EKBER DERS 73
Kıymetli ve muhterem izleyenler, istiska hakkındaki dersimiz devam ediyor. Biliyorsunuz, Amelde Fıkh-ı Ekber ekolünde okumak, okutmakla devam ediyoruz. Şimdi bunlardan birisi de kişinin yağmura, yıldıza veya emsâli bir şeylere nispet etmesi yıldızdan dolayı, yağmur yağdı gibi şeyler mekruhtur. Yağmuru yıldızın yağdırdığına inanan kişi ise kâfir olur. “Kullarından kimi bana imân ederek kimi de beni inkâr ederek sabahlamıştır. Allah’ın fazlı ile yağmura kavuştuk diyenler bana imân edip yıldızları inkâr etmiştir. Falan yıldız sebebiyle yağmura kavuştuk diyenler bana inanmayıp yıldıza inanmışlardır.” Buharî, Müslim’de rivayet edilen bu kutsi hadistir. Bu kutsi hadiste Cenab-ı Hakk böyle buyurdu. Kutsi Hadis-i Şeriflerin mânâsı, Yüce Allah’a aittir. Onların lafzı Peygamberimiz’e aittir. Rüzgâra sövmek: Bu da mekruhtur. Aynı zamanda rüzgâr esince Allah’a dua etmek sünnettir. Rüzgâr, Allah’ın rahmetindendir. Rahmet de getirir gazap da getirir. “Rüzgârı gördüğünüz zaman ona sövmeyin. Allah’tan hayırlısını isteyin, rüzgârın kötülüğünden Allah’a sığının. Çünkü nice rüzgârlar rahmet müjdeler, nice rüzgârlar nice milletleri yok eder.” Kıymetli ve muhterem efendiler, işte sonraki okuduğumda bu da bir Hadis-i Şerif olarak Şanlı Peygamberimiz’den, rivayet edilmiştir. Çünkü bütün mahlûkata hâkim olan Yüce Allahu Teâlâ’dır. Gök gürlemesi, şimşeklerin çakması, yerdeki, gökteki olaylar, bütün bunlar, tabiat; Allah’ın emrine mahkûmdur. Böylesi durumlarda gökler gürlerken, şimşekler çakarken:
‘’Sübhane men yüsebbihu’r-radü bihamdihi vel melaiketi min hîfetih’’ bu ayet-i kerimeyi okumalı ve Cenab-ı Hakk’a dua etmelidir.
‘’Sübhane men yürikümül berka havfen ve tamâa’’ bunu da okumalıdır.
‘’Lâ ilahe illâllahu vahdehu lâ şerikeleh, sübbûhun kûddüsün rabbüna ve rabbul melaiketü verruh, maşaallahul lâ kuvvete illâ billâh’’
İşte bu gibi teşbihleri, ayetlerini okumalı. Yine kelblerin havlaması, uluması durumunda ‘’Eûzübillahimineşşeytânîrracîm’’ demeli. Horozlar öttüğü zaman fazilet ve ihsan istenir. Yine bollukta da kıtlıkta bulunanlar için dua etmeleri de müstehaptır, yardımlaşmak kabilindendir.
Dakika 5:12
Şafiî ekolündeki şahsiyetlere göre (Rahmetullahi aleyhim ecmain) sağ olanlarına bizden selam, ölenlere Allah’tan çok rahmet dileriz; bütün âlimlerimize. Şafiîlere göre yılın ilk yağmurunda teberrüken elbiselerini çıkarmaları müstehaptır. Şanlı Peygamber (A.S.V.) yağmurun vücudunu ıslatması için elbisesini soyundu ve şöyle buyurdu: “Bu yağmur Rabb’ine daha yakındır.” Ey kıymetliler! Peygamberlerin sözleri, işleri hikmet doludur. Bunu da yine kıymetli muhaddislerimizden rivayet edenler bulunmuştur. Bunlardan birisi Ebû Davut, yine birisi Ahmet bin Hanbeli’dir. Kıymetli ve muhterem efendiler, sel suyu ile yıkanması yahut abdest alması da müstehaptır. Yine başka bir haberden Şanlı Peygamberimiz (A.S.V.) sel suları akınca şöyle derdi: “Allah’ın temizleyici yaptığı bu suya çıkalım da temizlenelim ve Allah’a hamd edelim. Çünkü her nimet Allah’ındır, Allah’tan.” Mâlikîlere göre nafile namaz kılmak caizdir. Hayır işlemek -yine- Yüce Allah’a dua ederken avuçların içi göğe doğru kaldırılır. Bir belanın kaldırılmasını istemek için dua edilirken bunun tersine ellerin içi yere, sırtı göğe doğru kaldırılır. Bu konuda da rivayetler bulunmaktadır. Şanlı Peygamber (A.S.V.), istiska duası yaparken elinin sırtını göğe çevirmişti. “Avuçlarınızın içini göğe çevirerek Allahu Teâlâ’dan bir şey isteyiniz, sırtını değil.” diye de bir Hadis-i Şerif rivayet edilmiştir. Kıymetliler, zayıflar güçlü hadislerin hepsini o kıymetli âlimlerimiz keşfetmişlerdir ve gerekeni de ortaya koymuşlardır. Korku namazı hakkında dersimiz devam ediyor. Cumhurun görüşüne göre yüksek âlimlerimiz bu namazdan meşrû olup kitap ve sünnetle sabittir. Kâfirlerle savaş esnasında kılınır bu namaz. Şanlı Kur’an-ı Kerim’den delil, Nisâ Suresi’nin 102. ayet-i kerimesinde görmekteyiz. Bu ayet-i kerimede Yüceler Yücesi, Eşsiz Yüce Rabb’imiz: “Sen onların içinde bulunduğun ve kendilerine namaz kıldırdığın zaman onlardan biri kısmı seninle beraber namaza dursun ve silahlarını yanlarına alsınlar, secdeye gittikleri zaman arka tarafınızda bulunsunlar. Bundan sonra henüz namazını kılmamış olan başka bir kısım gelip seninle beraber namaz kılsınlar.
Dakika 10:05
Ve onlarda ihtiyat tedbirlerini ve silahlarını alsınlar. O küfredenler arzu eder ki siz silahlarınızdan ve eşyanızdan gafil olsanız da üstünüze derhâl bir baskın yapsalar. Kâfirler böyle isterler, tedbirli olun.” diyor Cenab-ı Hakk. Bu, korku namazı hakkında ayet-i kerimedir. Peygamber Efendimiz’e mahsus olduğunu bildiren delil olmadıkça o Şanlı Peygamber hakkında sabit olan şey, ümmeti için de sabittir. Yüce Allah (C.C.) Şanlı Peygamber’e uymayı bizlere emretmiştir. Yüce Allah’ın bize kesin emridir. Peygamberimiz’e biz tâbi olacağız. Aralarında bulunduğum zaman -diyor bak- Cenab-ı Hakk, müminlerin mallarından zekâtlarını al diyor. Zekâtın ümmete farz olduğuna açıkça delil ortadadır. Yine bu korku namazı hakkında sünnetten delil: “Hendek Savaşı’ndan sonra çıkan Zâtü’r-Rikâ Savaşı Batn-ı Nahl denilen yerde Usfan (Mekke’ye iki konaklık bir mesafede) Zükarat denilen yerde Peygamber (A.S.V.,) cephede o savaş esnasında korku namazını yirmi dört kere kıldırmıştır.” diye rivayet vardır. “Benim nasıl namaz kıldığımı görüyorsanız öyle namaz kılınız.” Ey dünyada bulunan kadın, erkek, genç, yaşlı Müslümanlar! Cephelerde dahi namazlar terk edilmemiş, keyfi olarak namaz terekedenler Yüce Allah’a ne diyecekler? Uyarıyoruz, kendi nefsimizden başlayarak. Sahabe-i Kirâm (Rıdvanullahi Aleyhim ecmain) icmâ hâlindedir bu konuda da. Hz. Ali (Kerremallahu Veche), o büyük insan, allâme-i cihan, büyük kahraman, Hülefâ-i Raşidîn, Aşere-i Mübeşşere olan Hz. Ali, Ebû Mûsel Eş’arî ve Huzeyfe, bu namazı kıldırmışlardır. Hangi namazı? Cephedeki savaş esnasındaki namazı. Cumhurda ve Mâlikî mezhebinde seferde ve hazarda korku namazı kıldırmak caizdir. Mâlikîlerden, yine kıymetli âlimlerinden sadece sefer durumuna bağlayanlar olmuştur. Bunlardan biri İbn-i Mâce Şun. Ebû Yusuf’a göre korku namazı, Peygamberimiz’e mahsus bir namazdır. İmâm-ı Ebû Yusuf’a göre bu namaz, O hayattayken meşrû idi. “Sen onların arasında bulunduğun zaman” buyuruyor. Şanlı Peygamberimiz’den (A.S.V.) sonra korku namazı, tek bir imam arkasında kılınmaz. O’ndan sonra iki imamla kılınır. Biri bir gruba iki rekât namaz kıldırır, sonra başka bir imam diğer bir gruba -ki bu grup birinci grup namaz kılarken onları koruyan gruptur- iki rekât namaz kıldırır, ilk grup diğer gurubu koruma altına alır. Ebû Yusuf’un istidlâli kabul edilmemiştir.
Dakika 15:25
Peygamber (A.S.V.)’dan sonra sahabe, bu namazı kılmışlardır. İslam’ın cemaatle namaz kılınmaya itina göstermesi ve önem vermesidir. En sıkıntılı, en tehlikeli anlarda bile kuvvetli ve sağlam bir birleşme ve toplanma bağı, birlik beraberlik devam etmektedir. İslam’ın ruhu tevhit, birlik, beraberliktir. Allah’ın birliği, İslam’ın birliği, gaye birliği, tamamen İslam dini birlik, beraberlik dinidir, ruh-u millîdir. İşte ruh-u millî, tevhid-i millî ve tamamen tevhit birliği olduğu için ilmin zirvesi tevhittir. Bir defa Müslümanım diyenler, bir ve bütün olmak zorundalar. Bu namazın sebebi korku, İbn-i Abidin de bu görüşü ortaya koymuş. Yolcu namazının sebebi zorluklardır, korkudan murat düşmanın hazır olmasıdır. Korku namazı sadece savaşlara mahsus değildir, çare bulunmadığı zamanlara da şâmildir ve bu namazı kılmak caizdir. Şeraitine gelince, savaşın mubah yani izin verilmiş bir savaş olması gerekir. Meşrû bir savaş inkârcılar ve asilerle, kan döken ırz ve namusa musallat olan, ırz namus düşmanları, yol kesiciler ve bunun gibi farz bir savaş olsun. Müslümanların mallarını zulmen almak isteyenlere karşı -işte caiz olan bir savaş olsun fark etmez- o zaman bu namaz, meşrûdur. “Kâfirlerin size fitne vermesinden korkarsanız” buyuruyor Cenab-ı Hakk. Düşmanın, bir yırtıcı hayvanın hazır bulunması, boğulma, yanma, tehlike, herhangi bir tehlikeden korkarsa ister mal için ister can için olsun, bu durumda cumhur ile Mâlikîlere göre korku namazı kılmak caizdir. Şafiî ve Hambelilere göre güven hâline kavuşan, namazına durmuşsa tamamlar. Bu namazın kılınış şekline bir bakalım: İki imamla korku namazını kılmalarının caiz olduğudur. Her grup bir imamla namaz kılar, bir araya gelmenin mümkün olmadığı ortamlarda askerlerinin bu namazı bulundukları hendek ve mevkilerde yalnız başına kılmaları, binek üzerinde kılmalarının caiz olduğudur. Duruma göre kılınabilir.
Dakika 20:00
İma ile de bu namazı kılabilirler demiştir bu yüksek, kâşif âlimlerimiz. Bu namaz, zarûrî bir namaz olup rükünler ile kıbleye yönelme gibi şartlar düşer. On altı şekilde kıldırdığına dair rivayetler gelmiştir. Görüyorsunuz, bir namazı on altı şekilde -korku namazını- böyle rivayetler gelmiştir. Yüce İslam bütün şartları; değişmiş, değişecek şartları da kuşatır, bütün çağları kuşatmıştır. İhtiyatlığı askerleri korumada en faydalı olanı yapmıştır. Kim? Şanlı Peygamber. O’nun ümmeti de içinde bulunduğu şeriatı iyi değerlendirmelidir. Şanlı Peygamber’e iyi tâbi olmalıdır. En menşur olanları yedi şeklidir. Hambeliler ise hepsini caiz görmüşlerdir. İmâm-ı Ahmet, sehil hadisini tercih etmiştir. Şafiîler ve Hambelilere göre, imam saflara ayırır cemaatin hepsine topluca secde edinceye kadar bir rekât namaz kıldırır. Diğer safta bulunanlar ise imam ikinci rekâta kalkıncaya kadar onu ve diğer cemaati korurlar. İmam ikinci rekâta kalkınca geride olan saflar secde edip sonra da imama yetişirler. İkinci rekâtta önceden birini, birinci rekâtta imamla birlikte secde edenleri koruyanlar imamla beraber secdeye varırlar, diğer saflar bunları korumaya alırlar. İmam teşehhüt için oturunca, onu koruyanlar bu sefer secdeye giderler. İmam bütün saflarla beraber teşehhüt yapar ve hep beraber selam verirler. İki rekât olarak bu namaz kılınmıştır. Şanlı Peygamber’in Zâtü’r-Rikâ gibi yerlerde kıldırdığı namazlar konusuna da şöyle bir bakalım: Düşman kıble yönünde bulunmadığı durumlarda Şafiîlerle Hambeliler bu namaz şeklini tercih etmişlerdir. Mâlikîler de bunu tercih etmişlerdir. Şekli de şöyledir: İmam orduyu iki kısma ayırır. Bir kısım kendisiyle beraber namaza durur, diğer kısım bunları düşmandan korur. İmam ezan ve kamet ile beraberinde olan birinci kısma iki rekâtlı namazlarda bir rekât kıldırır, üç ve dört rekâtlı namazlarda iki rekât kıldırır. Sonra bunlar namazlarını kendi başlarına tamamlarlar ve selam verirler. Bunlar gidip imamla birlikte namaz kılacak olan diğer kısmı düşman saldırısına karşı korurlar. İkinci kısım gelip imama uyarlar. İmam, ikinci kısma iki rekâtlı namazlarda ikinci rekâtı, dört rekâtlı namazlarda son iki rekâtı kıldırır. Akşam namazında ise üçüncü rekâtı kıldırır ve imam selam verir.
Dakika 25: 03
Cemaat ise namazlarını Fatiha ve sure okuyarak tamamlar. Fakat Mâlikîlere göre bunlar, imam selam verdikten sonra tamamlarlar. Şafiî ve Hambelilere göre imam teşehhütte bunları bekler ve beraber selam verirler. Şafiî ve Hambelilere göre imam ikinci kısım namazı bitirmeden selam vermez. “Namaz kılmayan diğer kısım gelsin, seninle beraber namaz kılsınlar.” Yüce Allah, Şanlı Peygamberimiz’e böyle buyurmuş. İmamla beraberdir. İşte, kıymetliler. Korku namazı hakkında Hanefi mezhebi bu rivayeti tercih etmiştir. Bu da Hz. Ömer’den gelen bir rivayettir. İmam, insanları iki kısma ayırır. Bir kısmı düşman önünde, diğer kısmı da imamın arkasında durur. İmamın arkasındaki kısım bir rekâtla iki secde yapar, böylece bunların namazı cumhura göre Fatiha’yı okumakla tamam olur. Bu grup, Fatiha’dan sonra selam verip nöbete gider. Hanefilere göre ise birinci kısım, namazlarını tamamlamadan düşman önüne gider. İkinci kısım cemaat gelir. İmam, onlarla da bir rekât ve iki secde yapar. İmam, namazını tamamlamak için teşehhüt yapar ve yalnız başına selam verir. Hanefilere göre arkasındaki bu ikinci kısım selam vermez. Çünkü mesbuk durumundadırlar bunlar, yaya olarak düşman önüne giderler ve diğerlerini koruma vazifelerinde devam ederler. Cumhura göre bu kısım, namazını Fatiha’yla birlikte bir sure okuyarak tamamlar, sonra da yerine gider. Hanefilere göre ise, bundan sonra birinci kısım ilk yerine gelir yahut namaz içinde bulunduklarından daha az yürümüş olmak için bulunduğu yerde namazını kılar. Hanefilere göre bunlar, namazlarını kıraatsiz olarak tamamlar. Çünkü lâhik hükmündedirler. Kendi başlarına teşehhüt getirip selam verirler ve nöbet yerine geri dönerler. Sonra ikinci kısım gelip namazlarını Fatiha’yla birlikte sure okuyarak tamamlarlar. Çünkü bunlar, namazın başında imamla beraber bulunmamışlardır. Dolayısıyla öne geçmiş hükmünde kabul edilirler. İmâm-ı Mâlik’in talebesi Eşheb’in mezhebi, bu konuda Hanefilerin mezhebiyle aynı durumda görülmektedir. Kıymetli ve muhterem efendiler, yine Batn-ı Nahl’deki Peygamberimiz’in namazından örnekler veriyoruz. Burada tabii cephede bir savaş anındaki korku namazından bahsediyoruz. Şafiîler Zâtü’r-Rikâ’dan sonra bu namaza ikinci derece itimat ediyorlar. İmam ayrı ayrı iki kere tam olarak namaz kıldırır. Her bir grup ile birer namaz kılar, her bir grup ile beraber selam verir. İkinci namazda nafile namaz kılan imam, farz namaz kılanlara imamlık yapmaktadır.
Dakika 30: 08
Nafile namaz kılan kimsenin farz namaz kılana imamlık yapması Hanbeli ve Hanefilere göre sadece korku namazında caizdir, başka namazlarda caiz değildir dediler. Burada da caddenin çok genişlediğini, kolaylaştığını görüyoruz. Zaten İslam dini kolaylıklar dinidir. Peygamberimiz’in bunu on altı kere değişik şekilde kıldırdığına dair haber olunca şöyle bir düşün: Namazı terk etmek asla mümkün değil, ama değişik ortamlarda değişik şekillerde kılınabiliyor. Mezhepler bunu tespit etmiş, keşfetmişler delillere dayalı olarak. Mezhepsiz Müslümanlık olmaz. Neden olmaz? Mezhep âlimleri İslam’ı delilleriyle ortaya koyarlar da onun için. Bilene ihtiyaç var, dâimâ. Onun için bilmeyen, bilenle hareket edecektir. Mezhep -işte- bilmeyenler için parlayan bir ilmin ışığı ve ilmin önderleridir. Yine Peygamberimiz diğer bir Zâtü’r-Rikâ’da da bu korku namazını kıldırmış. İmam dört rekâtlı namazları tam dört rekât olarak kısaltmadan kılar her bir kısımda. Onun arkasında kasr ile yani kısaltılmış olarak ikişer rekât namaz kılarlar. Diğer iki rekâtı kaza etmezler. İmam tam dört rekât, cemaat ise iki rekât kılmış olurlar. Bu da Zâtü’r-Rikâ’daki Peygamberimiz’in uygulamasıdır. Bakın, yine Zükarat’daki namaz kıldırma şekli: Fakihlerin çoğu bu namazı kabul etmemişlerdir. İbn-i Abbas hadisi hakkında İmâm-ı Şafiî, bu hadis sabit değildir demiştir. Kılınış şekli: İmam, insanları iki safa ayırır. Bir saf kendi arkasında, diğer saf ise düşmanın karşısında durur. İmam, kısaltılması caiz olan dört rekâtlı namazları her bir safa birer rekât kıldırır. Diğer rekâtı kaza etmezler. Yine Necid Gazvesi’nde de -bakın- kılınış şekline şöyle bir bakalım: Bir grup imamla birlikte namaza duruyor, başka bir grup düşman karşısında bulunmaktadır. İmamın sırtı kıbleye karşı olur, sonra imam iftitah tekbiri alır. Bu iki grup da imamla birlikte tekbir alırlar. Bu gruplardan biri imamla beraber bir rekât namaz kılar, sonra gidip düşman karşısında dururlar. Sonra ikinci grup gelir ve imam ayakta beklerken bir rekât namaz kılarlar. Sonra imam, bunlara geride kalan bir rekâtı kıldırır. Sonra düşman karşısındaki grup gelir. Onlar da imam oturmakta iken kendi başlarına bir rekât daha namaz kılarlar, sonra imamla beraber topluca selam verirler. İki gurubun imama iştiraki ile olmuş olur.
Dakika 35:00
Yine silah taşıma konusunda da: Şafiî ve Hanbelilere göre bu da sünnettir. “Silahlarını alsınlar” buyuruyor Şanlı Peygamber. Çünkü Kur’an-ı Kerimde de Yüce Allah böyle buyurduğu için. Eğer yağmur gibi bir durumdan rahatsız oluyorsanız yahut hasta iseniz silahlarınızı bırakmanızda sizin için bir beis yoktur. Tabii bir taraf tedbirini alıyor, bir tarafta da hastalar, mazereti olanlar silahlarını güven ortamına bırakıyorlar. Bu kelimelerin yanlış anlaşılmaması için uyarıyoruz. Kıymetliler, böylesi durumlarda tehlikeli, kritik savaş ortamlarında, Cuma namazı Şafiî ve Hambelilere göre mukim olanlar korku durumunda sayıları kırk kişi ve daha fazla adete ulaşıyorsa, Cuma namazı kılıyorlar. Biliyorsunuz, yoksa herkes Cuma namazını her ortamda kılamaz; Cumanın şeraitinden bahsettik. Mâlikî, Şafiî ve Hambelilere göre, sehiv secdesi yaparlar. Yine Peygamber Efendimiz (A.S.V.): “Yetiştiğinizi kılın, yetişemediğinizi tamamlayın.” İşte bu da Peygamberimiz’den ümmetine gelen bir tembihtir. Hanefi ve Hanbeliler, “Yetiştiğiniz kısmı kılın, kaçırdığınızı kaza edin.” Hadis-i Şerifini delil almışlardır. Mâlikî mezhebinde sözlü kısımlar (kıraat) aynen Hanefi ve Hambelilerde olduğu gibi kaza edilir. Fiilî kısımlar da aynen Şafiîlerde olduğu gibi kaza edilir. Bu da Mâlikî mezhebinin görüşüdür. Hanefilere göre korku namazında saf olmak dışında yürümekle abdestin bozulması ile bineğe binmekle namaz bozulur. Binmek, amel-i kesîrdir. Bir ok atmakla fâsit olmaz. Bu, savaşın durumuna göredir. Kıymetliler, o günkü şartlarda savaşın durumu öyleydi. Bugünkü şartlarda da savaşın durumu neyse, o şartlara göre tedbirler alınır. O tedbirler içinde, ihtiyat içerisinde namazlar kılınır. Yüce İslam, o günkü şartları kuşattığı gibi bugünkü, değişmiş ve değişecek şartları, çağları kuşatmıştır. İslam, her problemin çaresidir. Zarûrî işleri yapmak ise böyle değildir, yani namazı bozmaz. Zarûrette bir şeyler yapıyoruz. Cephede yaptığın her şey nedir? Zarûrete dayalıdır, orada namaz bozulmaz. Yapmaya ihtiyaç varsa namazı bozulmaz. Savaşta en çok yapılan işler, devamlı vuruşmadır. Kıymetliler, savaşın kızıştığı zamanlarda, böyle zamanlarda askerlerin imamla namazlarını kılacağı hususunda ittifak etmişlerdir. Yine tedbirler alınır, yerli yerince hareket edilir. Yine savaşın durumuna göre düşmana asla taviz ve fırsat verilmez, sakın ola ki! “Bu namazlar cephede nasıl kılınır?
Dakika 40:08
Düşman fırsat bulmaz mı? Baskın yapmaz mı?” gibi bu tedbirlerin tümünü İslam emrediyor. Düşmana fırsat yok ama namazı terk etmek de yok, onu o ortamda değerlendir. “Sıkıntılı ve korkulu bir durumda olan askerler ayrı ayrı bineklerinin üstünde namazlarını kılarlar.” Kim diyor bunu? Hanefi mezhebi, işte o çağları keşfeden âlimler. Bu Hanefiler var ya, çağları dahi keşfeden âlimler (Rahmetullahi aleyhim ecmain). Sıkıntılı ve korkulu bir durumda olan askerler ayrı ayrı bineklerinin üstünde -yani burada binekten bahsetmek, içinde bulunduğun ortam neyse o bunu getirip de illâ şu bineğe, bu bineğe dayamanın, dayatmanın gerçeği anlamakla hiç alâkası yok.- İşte bugünün İslam’ı anlamayıp rastgele konuşanlar, bugünün şartlarını götürüp bin sene önceki şartlara dayayıp insanlara orada, o şartlara mahkûm etmeye çalışanlar, dini hiç anlamamışlardır. İşte, bak. Hanefi aydınları ki bütün İslam âlimleri dünyayı aydınlatır: “Sıkıntılı ve korkulu bir durumda olan askerler ayrı ayrı bineklerin üstünden namazlarını kılarlar, istedikleri yöne dönerek rükû ve secdeleri ima, işaret yoluyla yerine götürür.” Gördün mü? Eğer korkarsanız, Yüce Allah ne diyor? Allah’ın sözlerini, Şanlı Kur’an’ı önce iyi anlayalım, iyi keşfedelim, Yüce Allah: “Eğer korkarsanız, yaya yahut binek üzerinde namazlarınızı kılınız.” Gördün mü? Bak: “Yaya yahut binek üzerinde namazlarınızı kılınız.” Her ortamda fırsatı değerlendirip namaz kılma şansın var. Zarûret dolayısıyla, kıbleye yönelme farziyeti düşmüştür. Zarûrette kıble aranmaz, cephede kıble aranmaz. Her taraf kıble olur o zaman, çünkü bütün cihetler Allah’ındır. Normal ortamlarda Kâbe-i Şerife yönlendirmek farzdır, kat’iyen terk edemezsin ama zarûrette ise her taraf kıbledir. Gönüllere inkâr yoktur; gönüller Allaha bağlıdır ve kıblesindedir. Diğer rükünleri de düşer, yapamadığı, yapamayacağı -bak- rükünlerin hepsi düşer. Zarûrette hiç kimse kılıç sallarken namaz kılamaz. Hanefiler böyle diyor. Savaş anında kimse namaz kılamaz, savaşıyorsun çünkü. Cumhura göre kılıç savaşıdır, ima ile namaz kılmak caizdir. Orada yine cumhura da haksızlık yapmasın kimse. Onlar da kılıç sallarken Allah’a bir dua ortamı, yalvarış ortamı eğer orada varsa; bu imayla bu namazı o da kılabilir demiş cumhur da, yani onlar da güzel söylemişler. Çünkü biz, her hâlimizde Allah’a teslimiyet içinde değil miyiz? Her hâlimizle on parmağımız baldayken de Allah’a emanetiz, en tehlikeli anlarda da Allah’a emanetiz. Allah korumasa senin on parmağın baldayken neler olacağını bilebilir misin? Rabb’ine iyi bağlan. Materyalistler gibi pragmatistler gibi, animistler, natüristler gibi ve maddeye takılıp kalanlar gibi olma, sebeplere takılıp kalanlar gibi olma. Bütün sebepleri yaratan ve sebepleri de hükmeden Allah’a iyi bağlan. Allah’a bağlanan kişi, her tedbirini alır.
Dakika 45:05
Dünyada en tedbirli insan, İslam’ı iyi anlayan insandır. “Tedbir gibi akıl yoktur.” diyen Hz. Muhammed’dir (A.S.V.). Akıllıyım dese tedbir alma, o aklın hiç işe yaramaz. Tedbirli oluyorsan, akıllısın. Mâlikî mezhebine göte vaktin sonlarına doğru ima ile namaz kılmak caizdir. Bu kıymetli âlimlerin hepsi, Rabb’imize -fırsat buldukça- kulluk etmenin gayreti içinde olmuşlar. Naslar böyle emrediyor çünkü. Ama güzel keşfetmişler, mezhebin dört olması ve bunlara yakın diğer yüksek âlimlerin bulunması, dünyada İslam caddesinin ne kadar geniş ve İslam’ın kolay bir din olduğunu, rahmet dalgalarını görüyoruz. Bu ihtilâflar, ilmî keşifler birer birer rahmettir. Dünyada işin kolaylaşır, mahşerde kurtulma şansın olur. Bir mezhepten kurtulamadın, öbür mezhepten kurtulursun. Mahşerde bunların hepsi geçerli, yeter ki istinbat âlimleri, müçtehit olacak. İslam’ı bilecek, gerçek müçtehit olacak. Yoksa çıkmış birileri; sahte, naylon müçtehitler çıkmış piyasaya. Eline aldığını doğru dürüst okuyamıyor. Şuradan almış, şuraya yazmış, sorsam bir şey bilmiyor. Kopyacı bunlar, kendilerini müçtehit ilan etmişler. Bunlara dikkat edin! Gerçek delilleri dört mezhep önde gelerek Edille-i Şer’iyye’yi ortaya koymuşlar, delillere sarılmış onlar. Her mezhebin çok mükemmel delilleri var. O deliller nedir? Bir daha hatırlatayım, sık sık hatırlatıyorum da. Yine hatırlatayım, insanoğlu çok unutkandır. İstisnalar kaydı bozmaz. Deliller: Kur’an-ı Kerim, sünnet-i şerif, sahih sünnet, sahih Hadis-i Şerifler, icmâ, kıyas; yani bunlar aslî deliller. Bir de fer’i deliller var. Mezhep âlimleri, bunlara istinad ederek, mezheplerini çok sağlam esaslar üzerine kurmuşlardır. Mezhepsizlik -bir defa dikkat edin- mezhepsizler dahi bu dört mezhebin delillerinden hırsızlık yapıyorlar. Mezhepsizlik ilan etmişler, bunlara değer vermeyin. Mezhep düşmanlarına hele hiç değer vermeyin. Ama muhatapsız da olmayın, yani İslam’da mutaasıp yoktur. Yani illâ şeyhim de benim şeyhim, illâ üstadım da benim üstadım, illâ lider de benim liderim demeyin; delillere bakın. Şöyle aklınızı, kafanızı çalıştırın, sonra ilminin güvenine bakın, ilmî bir güvenliğe bakın, ilmî ehliyetlere bakın. Kıymetli efendiler; işte amel-i kesîr konusunda Şafiî mezhebindekiler de mahzur görünür. Çünkü tehlikeli ortamda, savaş ortamında bulunduğu için, korkusu bulunduğu zamanlarda, korku namazını ima ile kılması -bakın- Şafiîlerde de caizdir.
Dakika 50:15
Hanbeli mezhebinde, namazlarını güçlerinin yettiği ölçüde rükû ve secdeli ima ile kılarlar. Bak ne güzel, Hambeliler de güçlerinin yettiği ölçüde diyorlar. Çünkü İslam, gücünün yetmediği hiçbir şeyi emretmez ki. Vuruşlar, savaş esnasındaki bütün hareketler, koşmalar, kaçmalar, siper yerlerinin değişmesi… Bunların tamamı savaş esnasında olması gereken şeylerdir. Yine de namazlarını vaktinden geri bırakmazlar, yani fırsat varsa namaz kılınır, illâ. Hambeliler de böyle dediler. Korkulu şeylerden kaçma, zarar gelme gibi durumlar varsa korku namazı kılınabilir dedi Hanbeliler. Allahu Teâlâ Ve Tekaddes Hazretleri, bütün İslam âlimlerinden Allah râzı olsun. Onlara çok rahmet eylesin. Bizim âlimlerimiz, çok kıymetli âlimlerdir hepsi de. Sakın ola ki kimse yanlış yapmasın. İslam âlemlerine kimse dil uzatmasın, herkes aklını başına alsın. Kıymetliler, herkes aklına başına alsın. İslam âlemlerine kimse dil uzatmasın, onlara herkes rahmet okusun. Çünkü asırlardır Yüce İslam’ı delilleriyle, ilmî ehliyetiyle dünyayı okutarak geldiler, okuyarak geldiler. Bize bu mirası, emaneti getirip teslim eylediler, Yüce İslam hiç eksiği, kusuru olmadan bütün cihana tecelli etmeye devam ediyor. İslam’da kusur yok, eksiklik yok. Onun için kıymetliler, şimdi de sizlere cenaze ile ilgili bilgiler takdim etmeye devam edeceğiz. Gayemiz okumak, okutmak. Birlikte okuyalım, okutalım ta mezara kadar Yüce İslam ilim, irfan dinidir. İnsanlar Kelime-i Tevhit’le işe başlar ama orada kalmaz. Ya sürekli ilerler, terakki ederler, icmâlî imândan tahsilî imâna doğru terakki ederler ve artık şeriat, hakikat, marifet yolculuğunda hiç durmazlar, gaflete fırsat vermezler. Şimdi cenaze: Öleceğiz ey kıymetliler! Herkes ölüyor, biz de öleceğiz. Bak, Müslümanlar birbirinin cenaze namazını kılıyorlar, dua ediyorlar. Nereden aldılar bunu? Sevgili Peygamberimiz’den öğrendiler. Ashab-ı Gûzin, Tâbiîn, diğer Tabiînler bize kadar getirdiler, sapasağlam devam ediyor. Biz de öleceğiz. Şimdi cenaze konusunda bizi okutanlardan Allah çok râzı olsun. Bize ilim mirası bırakanlardan Allah çok râzı olsun, Allah onlara çok rahmet eylesin.
Dakika 55:07
Onlar bize, biz de bizden sonrakilere bu ekolü, kıymetli ilmi, irfanı okumakla, okutmakla, birbirimize sağlam bir ilmî miras bırakmakla görevliyiz. İşte gayemiz bu. Kıymetliler, ölüm, cenaze deyince ölüm hak ve gerçektir, öleceğiz. Bir de fani olan, ebedî olan iki hayat arasında ölüm bir köprüdür. Eğer fani hayattan ebedî hayata geçmek istiyorsan; ölüm bir köprüdür, o köprüden geçmek zorundasın. Ölüm bir kapıdır, o kapıdan girmek zorundasın. Dünyadan âhirete açılan, berzaha açılan bir kapı var; ölüm bu işte. Demek ki ölüm, fani olan hayattan ebedî hayata geçmek için ikisinin arasında bir köprüdür. Ölüm, bu dünya âleminden diğer âleme intikal etmektir. Ölüm, kaybolmak demek değildir, yok olmak değildir, sakın ola ki! Ölümü herkes doğru anlasın. Ölüm, sadece ruhun bedenden ayrılmasıdır. İslam’ın, kelâm âlimlerinin çoğunluğuna göre ruhun, suyun yaş ağaca nüfus etmesi gibi bedenle iç içe olan, latif bir varlıktır. İşte, görüyorsunuz. Ruh, latif bir varlıktır. Ehl-i Sünnet’e göre Cenab-ı Hakk; ruhu öldürmüyor, ruhu yok etmiyor. Ruh mahlûktur ama onu öldürmüyor. “Allahu Teâlâ; ölünce canları vefat ettirir.” Bak: Zümer Suresi 42. ayet-i kerimede Cenab-ı Hakk öyle diyor burada. Ölümü anmak, ölüme hazırlanmaktır ve sürekli ölümü anmak müstehaptır. Şanlı Peygamber (A.S.V.) şöyle buyurur: Lezzetleri yok eden ölümü çokça anın.” Yine başka bir haberde Şanlı Peygamber (A.S.V.), ashabına şöyle buyurdu: “Allah’tan hakkıyla hayâ edinin, utanın.” Sahabe: “Ey Allah’ın Şanlı Peygamberi! Allah’a hamd olsun ki bizler utanıyoruz.” O rahmet peygamberi şöyle buyurdu (A.S.V.): “Öyle değil, fakat şöyledir: Allah’tan hakkıyla utanan başını ve başında bulunan azalarını korusun, karnını ve karnının içindekileri korusun. Ölümü ve öldükten sonra kemiklerin ve cesedin çürümesini hatırlasın. Âhiret hayatını isteyen, dünya hayatının süslerini, cıralarını terk eder.
Dakika 1:00:01
Bu söylenenleri yapan kimse, Allah’tan hakkıyla utanandır.” dedi o merhamet Peygamberi (A.S.V.). Yine bakın, Yüce Allah ne buyuruyor? “Rabb’ine kavuşmayı isteyen, iyi iş işlesin ve Rabb’ine ibadet ederken hiç kimseyi ortak koşmasın.” Kehf Suresi, 110.ayet-i kerimede görüyoruz bunu. Yine bakın, Şanlı Peygamber ne diyor (A.S.V.): Kabir mezar kazan bir cemaat gördü Peygamberimiz ve gözyaşları toprağı ıslatacak derecede o merhamet peygamberi ağladı. Sonra şöyle buyurdu: “Kardeşlerim, böyle bir gün için hazırlanın. Ölüme hazırlanın, mezara gireceksiniz. Münker Nekir’e hesap vereceksiniz, kabir sualinden geçeceksiniz.” Ve kabrin hâllerini, berzah hâllerini anlatan nice Hadis-i Şerifler bulunmaktadır. Şanlı Kur’an’da da işaretler bulunmaktadır. Hasta ziyareti etmek: Kıymetliler, şimdi hasta ziyaretiyle dersimiz devam ediyor. Cenazenin teferruatı konusunda biraz hasta, cenaze, ölüm berisi, ölüm ötesi gibi konumuzla ilgili keşif notlarına değinerek gidiyoruz. Hasta ziyareti sünnettir. Şanlı Peygamberimiz’den gelen haberde (A.S.V.): “Bize cenazelere katılmamızı ve hastaları ziyaret etmemizi emretti.” diyor. Kim bunu diyen? İbn-i Azib diyor; Peygamberimiz’den rivayet ediyor. Yine Müslümanın Müslümandaki hakkı vardır, bu haklardan şu altısına bir bakın: Karşılaştığın zaman selam ver, çağırdığı zaman davetine git, öğüt istediği zaman öğüt ver aksırdığı zaman ‘’Elhamdülillâh’’ derse, ‘’Yerhamükâllah’’ de, hasta olduğu zaman ziyaret et, ölünce cenazesine git. O Hz. Ali (Kerremallahu Veche)’den gelen haberde de Şanlı Peygamber (A.S.V.) şöyle buyurdu: “Herhangi bir Müslüman, bir Müslümanı sabahleyin ziyaret ederse, akşam oluncaya kadar yetmiş bin melek onun için istiğfar eder. Eğer Müslüman, kardeşini akşamdan ziyaret ederse sabaha kadar yetmiş bin melek onun için istiğfar eder ve kendisine cennete bir hurma bahçesi verilir.” Bu Hadis-i Şerifi kim rivayet etti biliyor musunuz? O kıymetli muhaddislerimizden hem Buhârî hem Müslim rivayet ediyor ve Ebû Davut da bulunmaktadır. Ve bunlara -bakın-, hastaya okuma konusunda -bakın- gelen haberde şöyle buyruluyor:
1:05:02
“Ey Ebû Hamza! Benim hastalıktan şikâyetim var.” Bu ashaplar arasında konuşma böyle geçiyor. Enes Hazretleri de: “Sana Resûlullah’ın okuduğu duayı okuyayım mı?” deyince Sâbit Hazretleri: “Evet” dedi. Bunun üzerine Enes Hazretleri şu duayı okudu hastaya: ‘’Allahümme rabbennasi müzhibel behsi işvi entaşşafî şifaen lâ yuğadirü sagamen’’ İşte, kıymetliler. Peygamberimiz’in bu duayı okuduğunu Hz. Enes söyledi ve o da okudu. Kime? Sâbit Hazretleri’ne. Burada, bunun anlamına da şöyle bir bakalım: Ey benim Allah’ım, ey insanların Rabb’i! Ne olur şu sıkıntıları ve hastalıkları gideren Allah’ım, şifa ver!” Ne diyor? işfidi: şifa ver, enteşafii, sen şifa verensin diyor. ‘’şifaen lâ yuğadirü sagamen’’ Öyle şifa ver ki, hiç hastalık bırakmasın diyor, böyle yalvarıyor. Şimdi kıymetliler, yine başka bir haberde ‘’bismillâhi urgike min külli şey’in yü’zike min şerri külli nefsin ve aynin hasidetin allahu yeşvike’’ diye, bu dua da rivayet edilmiştir. Yine başkasında -daha başka birçok rivayetler var biz size keşif notları olarak veriyoruz bunları-, ‘’Es’elullâhel azîm, Rabbel arşil azîm en yüşfike’’ diye bir yalvarış daha görüyorum. Hastanın yanında Fatiha-i Şerif okumak müstehaptır; sahih bir haber. Bunun, İhlas Suresi’nin rukye (hastaya okunan dua) olduğunu nereden biliyorsun? diye bir haber bulunmaktadır. Yine İhlas Suresi’ni, Muavvizeteyn surelerini okumalıdır Bunlar, haberlerde sabit olmuştur. Peygamberimiz’den gelen haberlerde -yine sahih haberlerden gelmektedir bunlar-. Cebrail (A.S.), Şanlı Peygamberimiz Hz. Muhammed’i ziyaret etti ve şöyle dua etti Peygamberimiz’e: ‘’Bismillahi urgike külli şey’in yü’zike min şerri külli nefsin ve aynin hasidin Allahü yeşfike – biismihi urgike’’. Burada ‘’Bismillâhi urgike’’ de diyebilirsin ‘’biismihi urgike’’ de diyebilirsin. Hastaya güzel davranmak: Kıymetliler, hastanın yanına girdiğiniz zaman ecel hususunda onu hoş tutacak sözler söyleyin, çünkü Allah’ın hükmünü hiçbir şey geri çeviremez. Sadece hastanın gönlü hoş olmuş olur. Hastayı tövbe etmeye, vasiyetlerini yapmaya teşvik eder hasta ziyaretinde bulunan. “Vasiyetleri bulunan bir Müslüman kişi iki gece bir yerde gecelerse ona yakışan, vasiyetlerinin mutlaka yanında yazılı olmasıdır.” diye bir haber var. Bu da Peygamberimiz’den geliyor. Hz. Ömer’in oğlu rivayet ediyor ve muhaddislerimizden Buhârî, Müslim de rivayet ediyor. İşte, görüyorsunuz. Ziyaretçi, hastanın yanında uzun süre kalmamalıdır. Hasta, sabah yahut akşam vakitlerinde ziyaret edilmelidir. Ramazan-ı Şerifte hastalar, gece ziyaret edilmelidir. Evet, kıymetliler. Yine hastalık konusunda dâimâ sabırlı olmak gerekir. Sizlere İnşâAllah yine hasta, ölüm, cenazeyle ilgili derslerimiz devam edecektir. Cenab-ı Hakk her sözü hak ve nur olan, her işi hak ve nur olan kullarından eylesin.
Dakika 1:11.55