352- Tefsir Ders 352 hayat veren nurun keşif notları
352- Kur’an-ı Kerim Tefsîr Dersi 352
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
(Hud Sûresi 1’inci Âyet-i Kerime’den, 8’’inci Âyet-i Kerime’ler)
‘’Elhamdülillahi rabbil-âlemin vel akıbeti lil müttakın esselâtü vesselâmu Muhammedin ve alâ âlihi ve ezvâcihi sahbihî ve etbâihi ve ıtratihi ecmaîn vel hamduleke yâ ilâhel âlemin’’
Çok kıymetli ve muhterem izleyenler,
Hayat veren nurun dersleri ki şanlı Kur’an’ın nurlu İslam’ın Hazreti Muhammed’in şahsında âlemlere tecellî eden ebedî ve ezelî rahmetin dersleri yani Kur’an’ın kendini dersleri ki ölümsüz hayata hazırlayan ölümsüz hayatın dersleri işte Cenab-ı Hak bizlere bu hayatı tam anlamıyla yaşamayı ve mutlu olmayı nasîb-i ve müyesser eylesin. Bunun için derslerimiz devam ediyor şu anda Hud Sûresi’ne gelmiş bulunmaktayız Kur’an-ı Kerim’in uzun sûrelerinden on birinci sûre de Hud Sûresidir. Bu Hud isminde Peygamber vardır Aleyhisselâm onun ismidir dolayısıyla Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de Muhammed Sûresi, İbrâhim Sûresi, Nuh Sûresi, Yusuf Sûresi Yunus Sûresi, Hud Sûresi gibi Aleyhisselâm sûrelere peygamberlerin ismini de vermiştir. Bazı sûrelerin böyledir bu sûre-i celile de bu ismi almıştır tabii isimlerde Kur’an-ı Kerim’de İlâhîdir vahiy yoluyla verilen isimlerdir yani Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim de ne varsa Allah’ın kendisine aittir. Peygamber dahi Kur’an-ı Kerim’e herhangi bir vermez çünkü Kur’an- Kerim tamamen Allah’ın Kitâbı’dır onun içeriği de ilâhî’dir, âyetleri de ilâhî’dir, her şeyi ilâhî’dir. Bunun için Hud Sûresi Mekkî Sûrelerden Mekke-i Mükerremede nâzil olan Mekke devrinde Peygamberimizin Peygamberliğinin iki devresi var Mekkî dönem birde Medenî Medine-i Münevvere dönemidir. İşte Mekke-i Mükerremede bulunduğu o devrede o dönemde nâzil olan sûrelere Mekkî Sûreler denmiştir Medine-i Münevver’de ki döneminde o dönemde nâzil olan sûreler de Medenî Sûreler denmiştir. Hud Sûresi de Mekki Sûrelerdendir âyet sayısı 123’tür bütün âyetleri Mekke’de nâzil olmuştur ancak Abdullah bin Abbâs’tan gelen bir rivâyette: (فَلَعَلَّكَ تَارِكٌ) diye başlayan yüce âyet yani 12’nci âyeti Medine-i Münevvere de inzâl edilmiştir denmiştir. Yine Mukâtil ’den gelen haberde: Bütünüyle mekki’dir ancak (فَلَعَلَّكَ تَارِكٌ) âyeti ile beraber bir de 17’nci âyet olan (أُوْلَئِكَ يُؤْمِنُونَ بِهِ) şanlı ilâhî âyette Medenî olduğunu söylemiştir.
Dakika 5:25
Yine Abdullah Bin Selâm ve yakınları hakkında nâzil oldu (إِنَّ الْحَسَنَاتِ يُذْهِبْنَ السَّيِّئَاتِ ) iyilikler kötülükleri giderir diyen bu şanlı âyette yani 114’üncü âyet-i kerimede Nebhânî Temmar hakkında nâzil oldu denmiştir ki, işte bu 3 âyet Medine devrinde nâzil olduğuna dâir bu rivâyetler bulunmaktadır. Yine bu rivâyetleri kaleme alan Âlûsî, Ruhu’l Meâni de kayıtlı olduğu da ortadadır. Yunus Sûresi’nde Tevbe Sûresi’nin son kısmı ayrıntılı olarak açıklanmış olduğunu gördük bu Hud Sûresi’nde de Yunus Sûresi’nin sonunda özetlenene dini ilkeler İslâmî ilkeler ayrıntılı olarak açıklanacaktır ki işte 56’ncı âyet-i kerimede bize bu içeriği anlatmaktadır ve bu ismin nereden geldiğini de bize işaret etmektedir.
بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
الَر كِتَابٌ أُحْكِمَتْ آيَاتُهُ ثُمَّ فُصِّلَتْ مِن لَّدُنْ حَكِيمٍ خَبِيرٍ ﴿١﴾
أَلاَّ تَعْبُدُواْ إِلاَّ اللّهَ إِنَّنِي لَكُم مِّنْهُ نَذِيرٌ وَبَشِيرٌ ﴿٢﴾
Cenab-ı Hak (الَر) Elif, Lam, Ra. Bu öyle bir kitaptır ki diyor şanlı Kur’an bir kitaptır ki âyetleri muhkem kılınmış, sonrada her şeyden haberdar olan hikmet sahibi Allah tarafından âyetleri ayrıntılı olarak açıklanmıştır. Tamamen Allah’tan gelen bir kitaptır yepyeni, taptaze, muhkem mi muhkem, sağlam mı sağlam, en büyük bir mûcize mi mûcize ve ebedî bozulma şansı olmayan bir kitap. Şöyle ki; Allah’tan başkasına kulluk etmeyin. İslam’ın işte ruhun da bu var. Bütün peygamberlerin dilinde gönlünde bu hakîkat var. Ne diyor? Allah’tan başkasına kulluk etmeyin. (أَلاَّ تَعْبُدُواْ إِلاَّ اللّهَ) Ben size O’nun tarafından müjde vermek ve uyarak için gönderilmiş gerçek bir Peygamberim. İşte bu Peygamber Hz. Muhammed Mustafa Yüce Allah bütün âlemlere gönderdiği bütün âlemlerin, çağların, milletlerin, devletlerin tamamının Peygamberi. Cenab-ı Hak; (إِنَّنِي لَكُم مِّنْهُ نَذِيرٌ وَبَشِيرٌ) Burada bu şanlı Peygamber Hz. Muhammed nezir bir Peygamber, beşîr bir Peygamber’dir. Nezir, bütün insanlığı uyaran beşîr, müjdeleyen.
Onun için Cenab-ı Hak;
Dakika 10:08
وَأَنِ اسْتَغْفِرُواْ رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُواْ إِلَيْهِ يُمَتِّعْكُم مَّتَاعًا حَسَنًا إِلَى أَجَلٍ مُّسَمًّى وَيُؤْتِ كُلَّ ذِي فَضْلٍ فَضْلَهُ وَإِن تَوَلَّوْاْ فَإِنِّيَ أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ كَبِيرٍ ﴿٣﴾
Ve Rabbinizin mağfiretini isteyin, sonra ona tövbe edin ki sizi, belli bir süreye kadar güzel, güzel yaşatsın. Ve her fazilet sahibine lâyık olduğu ihsânı versin. Eğer yüz çevirirseniz, ben sizin için büyük bir günün azâbından korkarım. İşte şanlı Muhammed Mustafa Cenab-ı Hakk’ın âyetlerini böyle açıklıyor Aleyhisselatu Vesselâm Efendimiz.
إِلَى اللّهِ مَرْجِعُكُمْ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ ﴿٤﴾
(إِلَى اللّهِ مَرْجِعُكُمْ ) Dönüşünüz kesin kez Allah’u Teâlâ’nın huzuruna (وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ) işte O Allah ki, her şeye kâdir gücü her şeye yettiği ortada. Gücü her şeye yettiği için her şeye kâdir olduğu için bak insanoğlunu şu dünyayı ve içindekileri, şu fezayı, gökleri ve içindekileri, şu melekût ve ceberut âlemini ne kadar mükemmel muntazam yaratmıştır. Yarattığı kurduğu düzeni mükemmel idâre etmektedir.
Cenab-ı Hak yine bu hakîkatleri bildirirken yine diyor ki;
أَلا إِنَّهُمْ يَثْنُونَ صُدُورَهُمْ لِيَسْتَخْفُواْ مِنْهُ أَلا حِينَ يَسْتَغْشُونَ ثِيَابَهُمْ يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ إِنَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ ﴿٥﴾
Dikkat edin! Görmüyor musunuz, Onlar düşmanlıklarını gizlemek için göğüslerini çeviriyorlar. İyi bilin ki, onlar örtülerine bürünürlerken, neyi gizleyip, neyi açığa vurduklarını Allah biliyor. Kur’an’dan kaçanlar, Muhammed’den kaçanlar hiç kurtuldular mı? Kurtulamadılar. Bugünküler kurtulacak mı? Hayır, herkes yakalandı herkes yakalanacaktır. Herkes aklını başına alsın Allah’tan kaçan Allah’a aniden yakalandığını görür. Allah’tan kaçarken Allah’ın azâbına koştuğunu görür. Allah’ın seninle koşanlardan Allah’ın rahmetine mazhâr olduklarını görürler. Bunun için Muhakkak ki Allah gönülde gizlenenleri de iyi biliyor. Her şeyi bilen bilmez mi? Cenab-ı hak herkesin açığa vurduğunu bildiği gibi gizlileri de biliyor. Gönüllerin, ruhların, sırların bütün içeriğini biliyor çünkü gaybı ezelî ebedî gaybların tamamını bilen Allah’ın kendisidir. Allah’a gizli kapaklı bir şey olmaz.
Şimdi bu âyetlerin keşfiyle dersimiz keşif notlarıyla devam ediyor.
Dakika 15:00
Şanlı Kur’an (أُحْكِمَتْ آيَاتُهُ) âyetleri muhkem kılınmış bir kitaptır bu Kur’an-ı Kerim ki, muhkem yeni bozulma ihtimâli hiç mi hiç olmayan ebedî bozulmaz bir kitap. Gâyet sağlam, muntazam ve hâkim yani yüce hikmetleri içeren bir kitâbı hikmet nizâmı ile düzenlenmiş (ثُمَّ فُصِّلَتْ) sonra tafsilde olunmuş bir kitap Cenab-ı Hak Ortaya koymuş ama bütün tafsilatıyla ortaya koymuş. Eksiği, kusuru, çelişkisi olmayan yüce kitap Kur’an-ı Kerim. Tafsil burada farklı bölümlere ayrılmış ve tam bir beyân ile beyân edilmiş açıklanmış ve tamamen tafsil edilmiş. Çoğaltılacak izâhının çoğaltılması gereken yerde tam izâhlar yapılmış bambaşka bir güzellik sergileyen fasılalar ile birbirinden ayrılmış sûreler âyetler ilâhî bir dizi ki böyle bir mûcize ki, bu dünyada âlemlerde eşi yok benzeri olmayan bir kitap. Onun için mufassal bir kitaptır tafsilatıyla Yüce Allah açıklamıştır eksiksiz, kusursuz bir kitap Kur’an-ı Kerim. Son kitap olduğu için en yüce mûcizelerden en başta gelen bir mûcizedir ve ebedî bozulmaz bir mûcizedir. Kelimeleri de âyetleri gidin muhkemdir muntazamdır ve tam ayrıntılı bir şekilde izâhı Allah tarafından Peygamberimize yapılmıştır. Peygamberimiz de Ashâblarına mükemmel mi mükemmel şekilde açıklamıştır. İşte o müçtehitler ekol yoluyla o ekolun yoluyla da yüksek âlimler bunu koruyarak gelmişler, koruyarak gitmektedirler. Kur’an-ı Kerim’in, İslam’ın asîl kaynaklarında hiçbir eksilme veya fazlalaşma yoktur, olmayacaktır, olamaz. İnsanların kendi kafaları farklı olabilir düşünceleri yorumları farklı olabilir ama İslam taptaze aslî kaynağı ile orijinali ile nazmıyla mânâsıyla Kur’an-ı Kerim ebedî bozulmaz bir kitap olarak eşsiz bir mûcize olarak devam edecektir. (مِن لَّدُنْ حَكِيمٍ خَبِيرٍ) Kur’an-ı Kerim bir Hâkimi Habir tarafından yani Allah tarafından gelen bir kitap. İlim ve hikmette eşi ve benzeri olmayan bir kitap. İçi öyle bir ilâhî ilimlerle dolu ki öyle hikmetlerle dolu ki içeriği eşi benzeri yok. Hak Teâlâ tarafından olduğu için Allah’ın Kitâb’ı O’nun hikmetiyle ihkâm edilmiş, O’nun bilgisiyle tafsil olunmuş ve icazkâr bir kitap karşısında herkesi aciz bırakan bir kitap. Kur’an-ı Kerim dünya da şirke, cehâlete, küfre, zulme bütün dünya da nifâka zorbalara meydan okuyarak gelmiş ebedî meydan okuyan bir kitaptır. İlâhî’dir, Allah’ın eşi benzeri olmadığı gibi Kur’an-ı Kerim’inde eşi benzeri yoktur.
Dakika:20:00
İşte hayat veren nurun derslerin Kur’an dersleridir Kur’an-ı Kerim’i iyi anlamakla ölümsüz hayatı kişi ne yapar; yakalar ve ölümsüz mutlu hayatın sahibi olur Allah’ın lütfu keremi ile. Tabii ki îmân ve Amel-i Sâlih bu ebedî ölümsüz hayatın özünde ne vardır? İslam’ın özünde îmân ve Amel-i Sâlih vardır. Yanından da tövbeyi de hiç ayırma tövbe ile birlikte tevessül et. Yani îmânın Amel-i Sâlih’in bu Kur’an’dan alacağın İslam’dan alacağın hayat derslerini tam sağlam bir ilimle onu elde etmeye çalış. İşte bu hayat veren nurun derslerinin amacı kişiye en sağlam bilgiyi vermektir hem en özlü hem de en sağlam bilgiyi vermeye çalışıyoruz veriyoruz. Burada ortada olan Kur’an-ı Kerim’in kendisidir Kur’an-ı Kerim’in kendini konuşturmaktır hayat Kur’an’ın hayatıdır nur Kur’an’ın nurudur mutluluk İslam’ın ortaya koyduğu mutluluktur. Onun için birilerinden de eğer Kur’an’a gelmeye çalışırsanız ömrünüz yetmez. Direk Kur’an’la Kur’an’ı çağın idrâkine haykırarak işte o hayat veren nurun dersleri böyle tedris edilir elde edilir. Yoksa Kur’an-ı Kerim’in bizzat kendini anlamadan dinlemeden işte başkalarını anlayın dinleyin sıra Kur’an’a gelsin derseniz buna ömrünüz yetmez. Direk Kur’an’la Kur’an-ı Kerim’in ortaya koyduğu hayat dersleri ile işe başla. Kur’an ile donan Kur’an-ı Kerim’in mânâsını kalbin şırıl, şırıl içebilsin. Kur’an’ın mânâsını kalbin içerse, Kur’an-ı Kerim’in cennet bahçesinden kalbin ruhun yerse, Kur’an ile doyarsa mutlu hayat orada elde edilmektedir. Bunun içinde “Hayatı Tayyibe” en güzel temiz mutlu hayat işte bu Kur’an’ın, İslam’ın, Hazreti Muhammed’in ortaya koyduğu İslam’ın hayat tarzıdır. İşte hayat veren nurun dersleri ile size bu “Hayatı Tayyibe’yi” en temiz ve mutlu hayatın derslerini tebliğ etmeye gayret ediyoruz ki, burada birinci tedbirimiz kendi nefsimize ve sizi de kendimizden bildiğimiz için bütün insanlığa bu hayat veren nurun derslerini tebliğ etmeye çalışıyoruz. Esas dersimizin muhatabı kendi nefsimizdir. Onun için isyankâr olan herkesin ki kusurları vardır büyük küçük her kusuru günahı olanlar isyanı olanlardır. İsyânkâr insan tövbeye muvaffak olduğu zaman vicdanı büyük bir huzura kavuşur “Hayatı Tayyibe’ye” kavuşur temiz nur nurdan müteşekkil İslâmî hayata kavuşur, sevinçle dolar. Bir sarhoş sarhoş bir insanı içkiden tövbekâr olup kurtulsa yeniden hayata gelmiş gibi neşe bulur.
Dakika 25:00
Niye? O günahtan, o haramdan kurtulduğundan dolayı sanki hayata yeniden gelmiş gibi olur. İslâmî hayat taptaze yepyeni bir Hayat-ı Tayyibe’dir en temiz, en nurlu, en taze, en yeni, en çağdaş, en medeni hayat ki, işte bunun modelini Allah’u Teâlâ Hazreti Muhammed ile ortaya koymuştur. Dünyada Üsve-i Hasene yegâne örnek ve önder Allah’u Teâlâ Hazreti Muhammed’i ortaya koymuştur. Ondan önceki peygamberlerdi ama artık dünyanın sonuna kadar bütün insanlığın önderi, rehberi, Üsve-i Hasenesi yani insan-ı kâmil modeli Hz. Muhammed’dir. (A.S.V). Bunun için Hayatı Tayyip’e İslam’ın ortaya koyduğu nurlu bir hayat tarzıdır. Cenab-ı Hak (يُمَتِّعْكُم مَّتَاعًا حَسَنًا) sizi güzel, güzel faydalandırır. İşte Hasen güzel yaşamaya dikkatler çekilmektedir. Bunun için bakın ne diyor (وَيُؤْتِ كُلَّ ذِي فَضْلٍ فَضْلَهُ) ve her fazilet sahibine faziletinin karşılığını versin. Cenab-ı Hak her fazilet sahibine ne yapıyor? Faziletinin karşılığını lütfundan, kereminden bol, bol veriyor. Kimisine 1’e 10 verirken bazı amellerine 1’e 700 kat bazılarına da daha da artırıyor. Çünkü vermeyi seviyor rahmeti önde gidiyor. (Hayrun nâsi men yenfeunnâse) Bakın Yüce İslam’ın, nur saçan Kur’an’ın, Hz. Muhammedîn ortaya koyduğu ilkelerden bakın biri nedir. İlkedir bu tam bir ilke ki, tam bir kânûndur bu. Ne diyor; (hayrunnâs) insanların en hayırlısı kimdir en hayırlısı? Bakın, İnsanların en hayırlısı (men yenfeunnâs) insanlara faydalı olandır diyor. İnsanoğluna faydan dokunacak insanlığın hayırlısı bu, İslam insanlığın hayrını istiyor ve bütün zararları defeden faydalıyı celbeden bir esas üzerinde oturuyor. Ve burada da insanoğluna hayırlı bir insan olmak için insanlara faydalı olmasını bir ilke olarak ortaya koyuyor. Demek ki, İslam bütün insanlığın faydasıdır ve faydasına çalıştığı zaman insan büyük not alır ve bir fazilete erer o faziletin karşılığında Allah’ın lütfundan fazlı kereminden alır. (إِلَى أَجَلٍ مُسَمًّى) “Belli bir ecele kadar.” Bakın, şöyle bir dikkat edelim! Küfür ve isyan ile fazilet birleşemeyeceği gibi isyankâr bir toplum içinde fazilet takdir edilemez. Yani bir toplum çürümüş ahlâken bu toplumun içinde en faziletli insanlar var ama o insanların kıymeti bir türlü bilinmez toplum çürümemeli ahlâk iflas etmemelidir bu yüzden de fazilet sahibi kimseler harcanır gider. İstiğfâr ve tövbe ise günahtan iğrenmeyi gerektirir. İstiğfâr ve tövbe nedir? Günahlardan iğrenmek, tiksinmek, nefret etmeyi gerektirir. Eğer tövbe istiğfâr eden, günahtan iğrenmiyorsa, nefret etmiyorsa, pişman olmuyorsa bir daha yapmamaya karar veriyorsa Allah’a verecek bu sözleri tövbe etmiş olmaz ki.
Dakika 31:00
Onun için faziletli insanlar çürümüş ahlâken çürümüş toplumlarda onların işi daha da zordur. Bunun için mahşere öyle peygamberler gelir ki, yanında hiç cemaati, tâbîsi, ümmeti yoktur inanmamışlar peygambere. Nice peygamberler de var ki yanında birkaç kişi var en kalabalık olan ümmeti mahşer yerini dolduran Peygamber ümmeti çok kalabalık olan Hazreti Muhammed’dir (A.S.V). Çünkü Hz. Muhammed evrensel bütün çağların ve bütün milletlerin Peygamberdir tâ kıyâmete kadar ve mahşerde de yine onun ümmeti en kalabalık ümmet olacaktır. Ondan sonra da Hazreti Muhammed’den sonra biraz ümmeti olan Mûsâ’nın biride İbrâhim Aleyhisselâm’dır. Diğerlerinin ümmetleri kendi bulundukları ortama göredir fazla kalabalık olmadığı anlaşılmaktadır. Fazilet ehlinin tabii en büyük arzusu nedir? Allah’ın rızâsı. Fazilet duygusu onun için fazilet sahibinin arzusu Allah’ın rızâsıdır. Fazilet duygusu ve sevgisinin gelişip yayılmasıdır. Yani ilâhî rızâ ve fazilet duygusunun yaygınlaşmasını ister fazilet sahibi insanlar. İslam’da ki, İslam anlayışı İslam’da ki Müslümanlık işte bu fazilet yarışıdır ve bu da insanlığın faydasıdır. Zararı yok etmeye, faydalıyı celb etmeye ayarlanmış bir temel bir ilkedir. İnsanlığın zararına olan hiçbir şeyi hak değildir, gerçek değildir. İslam insanlığın hayrına ne varsa ilkelerini ortaya koymuştur, adâletini de ortaya koymuştur. İslam’ın bütün adâleti de yine zararı def etmek faydalıyı celb etmeye dayalıdır. Mekkeli müşriklerden bir kısımları Rasûlullah Hz. Muhammed geçerken, bebek gözünü diker sırtını döner Peygambere elbiselerini başlarına çeker de bürünürlerdi. Alûsî’nin Ruhu’l Meâni de kaleme aldığı bu haberde bakın ne diyor; (أَلا إِنَّهُمْ يَثْنُونَ صُدُورَهُمْ لِيَسْتَخْفُواْ مِنْهُ) buyuruyor Cenab-ı Hak. Allah’ın Rasûl’ünden böyle gizlenmekten maksatları da Allah’ın kelâmı Kur’an-ı Kerim’i işitmek istemiyorlar.
Dakika 35:06
Kur’an’dan kaçıyorlar bugün Kur’an’dan kaçanların durumu hepsinin durumu aynıdır. O günkü çağdaş kaçkınlar bugünkü çağdaş kaçkınların aynısıdır. Çünkü Kur’an’a karşı Allah’a, Peygambere karşı bu isyanlar çağdaş isyanlığa dönüşmüştür. Bugün eğer kişi hem kendinin hem insanlık âleminin ebedî kurtulmasını istiyorsa Kur’an-ı Kerim’in hayat veren nurunun dersini tedris etsin. Öncelikle Kur’an üniversitesine gelsin kayıt olsun işte bu dersler Arş’ı Âlâ’dan gelen yüce Kitâb’ın Arş’ı Âlâ Üniversitesi’nin Kitâbı’nın derslerinin Levh-i Mahfuz’dan gelen oraya da Allah’ın ilminde gelen Kur’an’ın dersleri bunlar ki, ölümsüz hayat veren dersler bunlar. Bunlar beşerî değil tamamen ilâhî, onun için sizlere Kur’an’ın hayat veren nurunun derslerini, keşif notlarını sizlere anlaşılır şekilde özünü vermeye gayret ediyoruz. Bunun için Allah’tan gizlenmeye çalışmak ne demektir? Allah’tan insan gizlenebilir, kaçabilir mi? Devekuşu alıcıyı görünce kellesini kuma gömer gövdesi avcının önünde kalır. Şimdi Kur’an’dan kaçmak, Peygamberden kaçmak, İslam’dan kaçmak deve kuşunun kellesini kuma gömmesinden daha beterdir. Devekuşu kellesini örttüğüne, kapattığına inanır gövdesi açıkta olduğunu kuş beyni ile düşünemez. Ama Allah’u Teâlâ’ya gizli kapaklı ezelde ebette bir şey yok ki. Onun için Kur’an’dan kaçan, Allah’tan kaçan insan gibidir ki Allah’tan kaçan kişi Allah’ın azâbına hışmına koşan kişidir ve ona çarpılan helâk olandır. Kur’an-ı Kerim kurtarmaya gelmiştir rahmete çağırıyor, nura çağırıyor, ölümsüz hayata çağırıyor en mutlu ol hayatta çağırıyor. İşte onun için dersimizin adı da hayat veren nurun dersleridir ki, İslam nurdur, Kur’an-ı Kerim nurdur ve Hz. Muhammed de bu nurun Peygamberidir. Biz kimseyi ağalara, paşalara çağırmıyoruz ağa, paşa kitâbı da okumuyoruz biz Allah’ın Kitâb’ını okuyor Allah’a çağırıyoruz. Ve kulluk beraber Allah’a kulluk edelim kula kulluktan hep beraber kurtulalım, Şirkten, küfürden, nifâktan, şikaktan kurtulalım ve göğsümüzde îmân tevhîd îmânı parlasın onun nuruna gark olalım tevhîd kürsüsüne oturalım ferdaniyet evine girelim ve Allah’ın cemâlini O’nun cemâlini özleyelim ve O’nun rahmetine, merhametine mazhâr olalım. İşte kulluk ne demek? Allah’a ebedî muhtaç demektir. Biz Allah’a muhtacız ebedî ama O Allah öyle bir Allah ki (C.C) bütün rahmet O’nda, bütün zenginlik O’nda, yaratıcılık O’nda, mülkün sahibi O, her şeyin sahibi O, O’nun tabii kulu olmak ebedî zengin olmaktır.
Dakika 40:00
Ölümsüz hayatı bulmaktır. Bir cömert çok zengin adamın kapısında ki hizmetkârı düşünün. Hem o çok zengin ve cömert bir insanın kapısında hizmetli iyi karakterli bir zengin düşünün çok karakteri yüksek, işçisini üzmüyor hiç kimsenin hakkını yemiyor. O zenginin kapısında işçi olan insan çok rahat eder o zenginin durumu o işçinin durumu öyle olunca Allah’a kul olanın, Allah’ın rahmetine mazhâr olanın durumunu bir düşünün. Bu da neye bağlamış Cenab-ı Hak diyor ki; Ey kulum! îmân ve Amel-i Sâlih ile tövbe istiğfâr ile gel bana hep bana gel diyor. Çünkü seni ben yarattım başkasına gitme diyor. Ey kulum! Ben senin hep affediyorum sen günah işlemeye devam ediyorsun. Ben sana nimeti ben veriyorum sen onu başkasından biliyorsun. Yarın huzuruma gelince ne diyeceksin? Diyor. Ben seni hiç unutmuyorum ey kulum, ama sen beni unutuyorsun diyor. Burada Cenab-ı Hak uyarıyor lütfuna, keremine, fazlına, rahmetini içine nura çağırıyor gel kulun diyor senin Rabbin sadece benim diyor ben seni hatırlıyorum sen beni unutuyorsun diyor. Nimetleri hep ben veriyorum sen onu başkasından biliyorsun diyor. Günahlarını affediyorum sen isyana devam ediyorsun diyor. Yarın huzuruma gelince ne diyeceksin? Diyor. Bunu ben kendi nefsime söylüyorum seni de kendimden bildiğim için sana da aynısını hatırlatıyorum çünkü kendine lâyık gördüğüm her güzelliği, doğruyu, hikmeti karşıya da tabii ki eğer layık görmezsen mü’min kardeş olamazsın. İnsanlığın hayrına çalışmış olmazsın gel birlikte beraber biz birbirimize faydalı olalım birlikte Allah’a kul olalım. Şimdi münâfıkların biliyorsunuz bunun tersini yapıyorlar müşrikler yine öyle. Şimdi ne diyorlar Allah’tan kaçan münâfıklar, müşrikler; Kapılarımızı kilitler, perdelerinizi indirir, örtülerimize bürünür de sinelerimizi Muhammed’e kin ve düşmanlık üzere dürer bükersek o bizi nasıl tanıyabilecek demişlerdi. İşte Allah’ı tanımayan kaz beyinli insanlar bunlardır hattâ kazlardan da kötü bunların hâli çünkü bunlar insandır ama insanlıklarını kaybetmişler nifâka, şirke düşmüşler. Allah’u Teâlâ’nın gözünden kaçacaklarını zannediyorlar. Hazreti Muhammed’in Allah’ın görevlendirildiğini Kur’an-ı Kerim’in Allah’ın Kitâb’ı olduğunu bir türlü îmânları olmadığı için bilmiyorlar bilmek istemiyorlar. Abdullah bin Abbâs’tan gelen bir haberde de, bakın şöyle diyorlardı; Ahnes bin Şûrayık sebebiyle nâzil olmuştur bu 5’inci âyet.
Dakika 45:00
Şimdi Ahnes güzel söz söyleyen bir adamdı. Rasûlullah’a Hazreti Muhammed’e sevgi ve muhabbet gösterir ama kalbinde de zıttını gizlerdi. Bakın kalbi Peygambere ateş atıyor silah çekiyor ama dili bal satıyor. Bunlar da işte münâfık ruhlu insanlardır ki, bu haberinde kaynağında Kurtubi gibi Allame-i Cihân bulunmaktadır, Âlûsî gibi zât-ı muhteremler bulunmaktadır. Cenab-ı Hak (حِينَ يَسْتَغْشُونَ ثِيَابَهُمْ) “evet, ama onlar örtülerine bürünürlerken” (يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ) “Ne sır saklar neyi açığa vururlarsa Allah hepsini bilir.” İster kapıyı kilitle ister perdeyi çek istersen 7 kat yerin dibine in hiç fark etmez Allah zamandan mekândan münezzeh bir varlık. Zaman mekân bir kâğıt senin gözüne çekilse kâğıdın öbür tarafını görmeye bilirsin ama Allah mülkün sahibi olduğu için zamandan mekândan münezzeh. Allah’u Teâlâ ya perde olacak bir şey yok ki. Yarattığı ona perde olma imkânı var mı? Onun için Yüce Allah’ı tanımadan bir defa Müslüman murâdına eremez hiçbir insan muradına eremez. Müslüman olmak için Kur’an’ın Hazreti Muhammed’in tanıttığı Allah’ı tanıyacağız Kur’an’ın tanıttığı gibi Hazreti Muhammed’in anladığı, anlattığı gibi biz Allah’ı ve Allah’ın emirlerini doğru tanıyacağız. İşte o zamanın mutluluk orada, îmân Müslümanlık orada, insanlık orada başlıyor. Yoksa Allah’ı doğru tanıyamayan insanların hiç birisi şirkten, küfürden, cehâletten kendini kurtaramaz ve Yüce Allah’a yalvaracağız, yakaracağız, hidâyet izleyeceğiz hep başarının O’ndan olduğunu bileceğiz.
وَمَا مِن دَآبَّةٍ فِي الأَرْضِ إِلاَّ عَلَى اللّهِ رِزْقُهَا وَيَعْلَمُ مُسْتَقَرَّهَا وَمُسْتَوْدَعَهَا كُلٌّ فِي كِتَابٍ مُّبِينٍ ﴿٦﴾
وَهُوَ الَّذِي خَلَق السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ وَكَانَ عَرْشُهُ عَلَى الْمَاء لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلاً وَلَئِن قُلْتَ إِنَّكُم مَّبْعُوثُونَ مِن بَعْدِ الْمَوْتِ لَيَقُولَنَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ إِنْ هَذَا إِلاَّ سِحْرٌ مُّبِينٌ ﴿٧﴾
Yeryüzünde rızkı Allah’a ait olmayan hiçbir canlı yoktur. Burayı iyice anla! Rezzakul Âlemin sadece Allah’tır. Yeryüzünde rızkı Allah’a ait olmayan hiçbir canlı yoktur diyor Cenab-ı Hak Allah diyor. Bütün canlıların rızkı bana aittir diyor Yüce Allah Celle Celâlühü. Artık başkalarını Rezzak edinmekten paçanı kurtar. Falan Rezzak, filan Rezzak Hâşâ Sümme Hâşâ. Bir tek Rezzak-ül Âlemin Allah’ın kendisidir. Bütün canlıların rızkını sadece Allah verir.
Dakika 50:00
O, onların karar kıldıkları yerleri de, emâneten durdukları yerleri de bilir. Onların hepsi apaçık bir kitaptadır. Hem biliyor hem de kaleme yaz demiş yazdırmış kitapta bulunuyor kitaplar O’nun ilminden kitap hâline geliyor.
Cenab-ı Mevlâ bu gerçeği de duyurduktan sonra bakın ne diyor;
وَلَئِنْ أَخَّرْنَا عَنْهُمُ الْعَذَابَ إِلَى أُمَّةٍ مَّعْدُودَةٍ لَّيَقُولُنَّ مَا يَحْبِسُهُ أَلاَ يَوْمَ يَأْتِيهِمْ لَيْسَ مَصْرُوفًا عَنْهُمْ وَحَاقَ بِهِم مَّا كَانُواْ بِهِ يَسْتَهْزِؤُونَ ﴿٨﴾
Cenab-ı Mevlâ; O, öyle bir Allah’tır ki, hanginizin daha güzel amel işleyeceğini imtihan etmek için gökleri ve yeri altı günde yarattı. Nazmını, metnini okuduğum âyet-i kerimede Cenab-ı Hak bak ne diyor; O, öyle bir Allah’tır ki, hanginizin daha güzel amel işleyeceğini imtihan etmek için gökleri ve yeri altı günde yarattı. Arşı da su üstündeydi onlara: “Öldükten sonra tekrar dirileceksiniz” dersen, o inkârcılar kâfirler de kesinlikle sana: “Bu apaçık bir sihirden başka bir şey değildir” diyecekler. İşte inkârcının ruh hâline bakın bir de Yüce Allah’ın ortaya koyduğu yüce ilkelere bakın. Cenab-ı Hak bu âyet-i kerimede hayatın niçin yaratıldığını, yerlerin göklerin niçin yaratıldığını, insan için yaratıldığını insanında imtihan için yaratıldığını açıkça beyân ediyor. İnsanoğlu ömrünün içerisinde tam bir imtihanla baş başadır.
(وَلَئِنْ أَخَّرْنَا عَنْهُمُ الْعَذَابَ) Cenab-ı Hak işte şimdi metnini vereceğim olan âyet-i kerimede yüce nazmını vereceğim bu âyet-i kerimede de bakın ne diyor;
وَلَئِنْ أَخَّرْنَا عَنْهُمُ الْعَذَابَ إِلَى أُمَّةٍ مَّعْدُودَةٍ لَّيَقُولُنَّ مَا يَحْبِسُهُ أَلاَ يَوْمَ يَأْتِيهِمْ لَيْسَ مَصْرُوفًا عَنْهُمْ وَحَاقَ بِهِم مَّا كَانُواْ بِهِ يَسْتَهْزِؤُونَ ﴿٨﴾
Cenab-ı Hak: Ve eğer bunların bir kısmının göreceği azâbı belli bir süreye kadar erteleyecek olursak, o zamanda “onu engelleyen nedir ki?” diyecekler. İyi bilin ki, o azâb onlara geldiği gün kendilerinden geri çevrilecek değildir. Ve o alay ettikleri şey kendilerini kuşatmış olacaktır.
Sevgili dostlar,
Cenab-ı Hak yaşamak için gerekli olan bütün şartlar ve sebepler Allah’a aittir hepsi Allah’tandır yani yaşamak için neler lâzımsa Allah onları yaratmıştır ve yaratılanların hepsi de O’ndandır. Tabî veya irâdi olarak yaşatmak istemediği vakit rızkını kesiverir. Bakın yaşatmak istemezse rızkını keser ve yaşatmak istediği sürece de rızkını Allah gönderir sebepler ne olursa olsun rızıklar Allah’tandır sebepleri halkeden de Yüce Allah’tır.
Dakika 55:05
Onun için kıymetli dostlarımız, sakın ola ki Yüce Allah’ın isim ve sıfatlarıyla Yüce Allah’ı iyi tanıyalım ki, yanlışa düşmeyelim birilerini Rezzak ilân etmeyelim sebeplere takılıp kalmayalım! Hem nimeti hem de sebeplerini yaratan hâlk eden tamamen Allah’ın kendisidir. Sana kapıdan içeri birisi bir nimetle girdiyse o nimetin hem sahibine hem O’nu gönderene iyi bak o sebebi, vesileyi, vasıtayı da yaratana iyi bak! Hem nimetler hem sebepler tamamen Allah’a aittir bütün rızıklar böyledir. Canlılar rızıkları müstakarları ve müstevdağları takdir olunup Levh-i Mahfuz’a yazılmış melekler oradaki yazıyı açıktan okur ve anlarlar tabii orayla görevli melekler. İnsan rızkını Allah’tan istemeli ve rızık için değil Allah için çalışmalıdır ve Allah’tan başkasından rızık beklemek boşunadır. Çalış en iyi şekilde çalış Allah için çalış rızkı Allah verecektir ama çalış. Şimdi rızık için çalışırsan olmaz Allah için çalış Allah için çalışırsan o çalışmanın içeriğinde sana Allah’ın neler takdir ettiğini edeceğini O biliyor. Bize düşen Allah’u Teâlâ’nın bizden istediği kulluk görevini yapmak harekete geçmek çalışkan olmak. Tembellikten, miskinlikten, zilletten ve meskenetten Allah’a sığınıyor Peygamberimiz. Dünyanın en çalışkan insanı hareketli dinamik insanı Müslüman olmak zorundadır Müslüman olmalıdır.
“Arş suyun sırtı üzerindeydi.” Şimdi bunun üzerinden bazı keşifler de bulunalım, kıymetli müfessirlerimizin kâşiflerimizin de görüşlerini kısaca onlara da değilim. Arş ile su arasında hiçbir mahlûk hiçbir şey yoktur diye tefsir edenlerimiz bulunmaktadır. Yine Keşşâf ve izleyicileri ifadenin her iki anlama gelme ihtimâlini göstererek böyle demişlerdi. Yani Arş ve suyun yaratılması hiçbir mahlûk hiçbir şey yoktur demişlerdi. (وَكَانَ عَرْشُهُ عَلَى الْمَاء) Arş’ın ve suyun yaratılması göklerin ve yerin yaratılmasından önce olduğu söylenmiş. Aslında bu görüşün aksi doğrudur diyor. Kim? Muhammed Hamdi de bunlardan ve başka kıymetli müfessirlerimiz de var ki, bütün müfessirlerimiz bizim kıymetlidirler. Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemâat yolundakiler ehl-i bid’at ve keyfi yorumcular keyfi yorum yapan keyfi reformcular onları müstesnâ. Şimdi Ebû Müslim İsfahânî burada ‘’ عَرْشُهُ’’ kelimesini mastar olmak üzere bina etmek mânâsına hamletmiş. (وَكَانَ عَرْشُهُ عَلَى الْمَاء) Onun binası yapısı su üzerine kurulmuş idi diye tevil eylemiş. Fakat bu kâşiflerimizin bu görüşüne karşı arş ismine göre biraz uzak kalıyor bu anlamlar bu keşifler arş kelimesine onun anlamına göre bu anlamlar bu keşifler uzak kalmaktadır diyor bazı müfessirlerimiz de.
Dakika 1:00:52
Bakara Sûresi 255’inci âyette, yine A’râf Sûresi 54 âyette, bu konuda sizlere özlü güzel bilgiler vermiştik önceki derslerimiz de İnşâ’Allah bu derslerimizi izleyenler bu konuda bilgi sahibi olurlar. (وَكَانَ عَرْشُهُ عَلَى الْمَاء) O’nun arşı su üzerinde idi ifadesini (ثُمَّ اسْتَوَى عَلَى الْعَرْشِ) sonra o arş üzerine istiv3a etti âyeti ile karşılaştırarak ele almak gerekiyor. Yani Kur’an’ı Kur’an’la tefsir etmek keşfetmek de gerekiyor her ikisinde de arş saltanat tahtı anlamından alınmış hükümdarlık ve saltanattan kinayedir. Yani Allah’u Teâlâ’nın bütün âlemleri hükmü altına hükümranlığı altına alıp kendi saltanatını hükümdarlığını anlamamız gerekiyor diyor bu kâşiflerimizde. Allah’u Teâlâ’nın Celle Celâlühü Arş’ı demek hâkimiyet ve iktidârı demektir. Mekâna ve cisme bağlı bir anlam ile değildir, çünkü Allah mekândan ve zamandan münezzehtir. Arş yokken de Allah vardı, âlemler yokken de Allah vardır Allah ezelî ebedî bir varlık. Onun için (ثُمَّ اسْتَوَى عَلَى الْعَرْشِ) sonra o arş üzerine istivâ etti. Fahrettin Râzî de bu konuda Fâtihâ Sûresi’nin tefsirinde de bunu dile getirmiştir. Göklerin ve yerin bütün âlem olması zâhirdir. Yani göklerin ve yerin yaratılmasından maksat bütün âlemin yaratılması diyor burada söz konusudur. Yine ilk yaratılış meselesidir. (“kanellahü ve lem yekün meahü şeyün”) bakın Buhârî Şerif’in rivâyet ettiği bir hadis-i şerifte, sevgili Peygamber Efendimiz ne diyor; “Allah vardır ve O’nunla birlikte hiçbir şey yoktu diyor. Yani âlemleri yaratmadan önce kendi vardı ama ondan başka kimsede yoktu. (وَكَانَ عَرْشُهُ عَلَى الْمَاء) O’nun arşı su üstündeydi arşın yaratılmasının âlemin yaratılmasının dışında ve ondan önce olduğu ihtimâl yoktur. Altı gün sırasında yaratılmış olmasıdır. Yani bunların tamamı bu altı gün içinde yaratıldılar Arş’ı Âlâ’da, göklerde, yerlerde. Şimdi Cenab-ı Hak, o ilk yaratılış günleri yoktan var ediş aşamalarından ibârettir bu bir ibdadır yani ilk yaratılış meselesidir ki, şimdi bir şeyin ilke adını alması için yani düzenli tekerrür yoksa kânûn ya da ilke adını alamazlar.
Dakika 1:05:20
İşte Cenab-ı Hak kânûn ve ilke hâline getirdi âlemi yarattı ve kânûnların da ortaya koydu. Arş su üzerinde idi demek, göklerin ve yerin ilk yaratılış günleri demek olan o sıralarda ilâhî saltanat âdetsiz cereyan ediyordu demektir çünkü ilk yaratılış sırasıydı. Kânûn ve kuralları ancak yaratılıştan sonra açığa çıktı. Bunlar bu konudaki durumlar nedir? Zât-ı ile ilgili değil kevnî ve fiili sıfatlarına ilişkin olduğundan yani çözümü olamayan bir mesele falan da değildir. İlk yaratılış sırasında âlem kozmos sırf bir tufan toz hâlindeydi denilebilir. (عَرْشُهُ عَلَى الْمَاء) arşı su üstündeydi. (ثُمَّ اسْتَوَى عَلَى الْعَرْشِ), (عَلَى الْمَاء) suyun sırtı üzerinde, şimdi Âlûsî de bunun üzerinde durmuş. (جَعَلْنَا مِنَ الْمَاء كُلَّ شَيْءٍ حَيٍّ) Sevgili Peygamberimiz, durumu açıkladıktan sonra Cenab-ı Hak Enbiyâ Sûresi’nin 30’uncu âyetinde de bak ne diyor; “Biz her canlı şeyi sudan yarattık” diyor. İlk yaratılışın altıncı günü yani son aşaması canlıların yaratıldığı devirdir ki, Âdem Aleyhisselâm bunun ikindi vaktinde yani sonuna doğru yaratılmıştır. Demek ki, o gün ilâhî saltanat su üzerindeydi ve hayatı yaratma olayı üzerinde cereyan ediyordu. Ve bu cereyanın tecellî ettiği yerde su idi. Şimdi bu konuda da kıymetli bizim kâşiflerimizden kıymetli müfessirlerimizden merhum Elmalı (Rahmetullâhi Aleyh ve Mağfiretüh) suyu meydana getiren gazların özellikle hidrojen gazının bütün cisimlerin en hafifi ve basiti olduğu gibi bütün fizik maddelerin temel maddesi olduğu da görüşlerle ortaya konmaktadır. Henüz basit cisim olduğu kabul olunan diğer atomların suyu meydana getiren bu maddelerden meydana geldiği iddiaları da ileri sürülmektedir ki, bu açıdan çok dikkat çekicidir. İşte kıymetli dostlarımız, burada Kur’an-ı Kerim bütün ilimlere ne yapıyor? İnsanoğlunu da dikkatlerini çekerek teşvik ediyor çünkü bütün hak ilimlerin anayasası Kur’an-ı Kerim’dir. Cenab-ı Hak; (ثُمَّ جَعَلْنَاكُمْ خَلاَئِفَ فِي الأَرْضِ) İşte ‘’Yunus Sûresi’nin 14’üncü âyetinde’’ insanoğluna Cenab-ı Hak, tam bir hilâfet görevi vermiştir. Niçin vermiştir? Sevgili Peygamberimiz bak ne diyor; (Liyebliveküm eyyüküm ahsenü aklen ve evrau min mehârimillâhi ve esrau fi tâatillâhi ) Suyûtî’nin Eddürül Mensur da kaleme aldığı bu hadis-i şerifte bakın ne diyor Peygamberimiz. “Sizi imtihana çekmek için ki hanginiz akılca en güzel Allah’ın haram kıldığı şeylerden sakınma da en muttakî onun teatine koşmakta en hızlı olacak.” Ne diyor; Kim Allah’ın emirleri yerine getirecek, kim yasaklarından kaçacak isyân etmeyecek aklının yerli yerince kullanacak haram ve günahlardan kim sakınacak? İşte sizi imtihan etmek için diyor Cenab-ı Hak yarattı diyor. Burada kesin olarak Mülk Sûresinde de emsâli sûrelerde de bu hakîkat bu gerçek bu ortaya konmuştur insanoğlu kesin olarak imtihan meydanındadır. (وَحَاقَ بِهِم مَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِؤُون) İnsanoğlu ne yapıp, yapıp sakın ola ki yanlışa düşmemelidir îmânına zarar getirmemelidir, kutsal değerlerle sakın istihzâ etmemelidir. Eğer kim Yüce İslam’ın, yüce değerleriyle alay ederse işte o zaman ne olacaktır? O alay edip durdukları o şey kendilerini kuşatmış olacaktır amelleri boşa gidecek ve Allah’ın azâbına kalacaklardır. Bu duruma düşmemek ebedî mutlu olmak elbette bizim aslî görevimizdir bu görevini hakkıyla yerine getiren kullarından eylesin.
Dakika 1:12:36