Tefsir 363-01

363- Tefsir Ders 363 hayat veren nurun keşif notları

363- Kur’an-ı Kerim Tefsîr Dersi 363

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

(Yusuf Sûresi 1’inci Âyet-i Kerime’den 42’nci Âyet-i Kerime’ler)

 

Çok kıymetli ve muhterem izleyenler,

 

Dersimiz Kur’an-ı Kerim’in başından itibaren devam ederek gelen dersimiz Yusuf Sûresi’ne gelmiş bulunmaktadır. Yusuf Sûresi ile dersimiz hayat veren Kur’an’ın, nurun, İslam’ın dersleri devam etmektedir. Cenab-ı Hak dersini nurunu Kur’an-ı Kerim’den alan ebedî mutlu olan kullarından eylesin. Amacımız Yüce Rabbimize O’nun râzı olduğu bir kul olabilmektir. Yusuf Sûresi Mekke’de nâzil olan Mekke-i Mükerremede nâzil olan Mekkî Sûrelerdendir âyet sayısı 111’dir bütünüyle mekkî’dir. Nîsâbûrî Tefsîrinde bildirildiğine göre hicret sırasında Mekke ile Medine arasında nâzil olduğu da söylenmiştir. Bunun tabii kaynağı da Nîsâbûrî Tefsîri ’dir aynı zamanda nüzul sebebi sûrenin inmesi inzâli konusunda bazı sebepler nüzul sebepleri rivâyetleri vardır. Yahûdî bilginlerinden bazıları Mekke müşriklerinin ileri gelenlerine: “Muhammed’e sorun bakalım İsrâiloğulları Mısır’a hangi sebepten dolayı geçmişlerdir? Muhammed buna ne diyecek?” diye telkinde bulunmuşlar müşriklerde sormuşlar Efendimize Aleyhisselâtu Vesselâm. Bunun üzerine işte bu Yusuf Sûresi nâzil olmuştur rivâyeti vardır. Bunun da kaynağında Âlûsî, Ruhu’l Meâni bulunmaktadır. Yine Muhammed Bin İshâk’ın deyişine göre sûrenin nüzul sebebi Mekke müşriklerinin Rasûlullah’a yaptığı ezadan dolayı çünkü müşrikler Hz. Muhammed’i gece gündüz öldürmek için her çâreye başvuruyorlar ellerinden geleni geri bırakmıyorlardı her türlü ezayı yapmak istiyorlardı. Daha önce Hazreti Yusuf’a kardeşlerinin duyduğu haset ve yaptıkları ezaya rağmen onun Allah’a teslimiyetini Allah’ın da ona ihsân ve ikrâmını anlatarak Peygamberini teskin ve teselli etmek üzere yine birçok hikmetleri içeren bu sûre-i celile, yani Yusuf Sûresi inzal edildi. Sâ’d bin Ebî Vakkas ’tan nakledildiğine göre Kur’an-ı Kerim inzâl olundu. Hazreti Peygamber inen âyetleri onlara tilâvet ediyordu. Sonra (lev kasaste Aleyna) bize kıssada anlatsan diye istekte bulundular. Bunun üzerine de bu sûre-i celile nâzil oldu rivâyetleri vardır.

 

Dakika 5:05

 

Tabii ki nüzul sebepleri her ne kadar bunlar ve bunların emsâli olsa da sûrenin içeriğinden alınacak umûmî dersler mesajlar vardır. İşte sûrenin 7’nci âyetinde Cenab-ı Hak,                                      (لَقَدْ كَانَ ف۪ي يُوسُفَ وَاِخْوَتِه۪ٓ اٰيَاتٌ لِلسَّٓائِل۪ينَ) Diyor Cenab-ı Hak, Yusuf ile kardeşlerinde soranlar için âyetler vardır diyor. İşte âyetler alınacak testlerdir hakîkati görmek keşfetmektir.

 

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

الر تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ الْمُبِينِ ﴿١﴾

 

Elif, Lâm, Râ. İşte bunlar sana o açık seçik kitâbın âyetleridir diyor Cenab-ı Hak. Kur’an’ı Kerimin âyetleri Allah’ın kendi kelâmı açık mı açık, seçik mi seçik bir kitaptır diyor ve kitâbın âyetleridir diyor.

 

إِنَّا أَنزَلْنَاهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا لَّعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ ﴿٢﴾

 

Muhakkak ki, biz onu anlayasınız diye Arapça bir kitap olarak indirdik. Kur’an-ı Kerim’in Allah’tan gelişi orijinali Arapçadır. Arapçayı da Kur’an-ı Kerim geliştirmiş zirveye çıkarmış Arapçayı da tam Arapçanın üzerinde mükemmel bir Arapça hâline Arap dili ve edebiyatını onun fesâhat ve belâgatini eşine rastlanmaz şekilde Kur’an-ı Kerim bir Arapça olarak Allah’tan gelmiştir ve Arapça bir kitaptır. Bunun için bu âyete dikkat edin! İngilizce, Farsça, Türkçe diye Kur’an yoktur dünyada. Dünyadaki Allah’tan gelen orijinal asîl nazmı ve mânâsı ile Kur’an-ı Kerim Arapça bir kitaptır. Onun için sakın kimse Türkçe Kur’an, İngilizce Kur’an, şu Kur’an, bu Kur’an demesin. Ve derse sadece Kur’an-ı Kerim’in İngilizce tercümesi diyebilir yine Türkçe tercümesi veya meâli âlisi diyebilir. Yoksa Kur’an’ın kendisi bizâtihi orijinal olarak tamamen sadece ve sadece Arapçadır. Arapçayı da aşan bütün dilleri de aşan içinde bütün dilleri lisanları âciz bırakan içinde bir icâzı fesâhat ve belâgati da bulunmaktadır. Çünkü Allah kitâbıdır Kelâmullahtır.

 

نَحْنُ نَقُصُّ عَلَيْكَ أَحْسَنَ الْقَصَصِ بِمَا أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ هَذَا الْقُرْآنَ وَإِن كُنتَ مِن قَبْلِهِ لَمِنَ الْغَافِلِينَ ﴿٣﴾

 

Sana bu Kur’an-ı Kerim’i vahiy etmekle biz, sana kıssaların en güzelini anlatıyoruz diyor Cenab-ı Hak. Hem Kelâmullah hem anlatan Allah’u Teâlâ anlatılan Kelâmullah anlatan da Allah’ın kendisi. Cebrâil Aleyhisselâm ve Hazreti Muhammed Mustafa Sallallahu Aleyhi ve Selleme bizzat Kuran’ı açıklayan Allah’ın kendisi. Gerçek şu ki, daha önce senin buradan hiç haberin yoktu diyor. Nereden olsun? Ne öğrettiyse bütün mahlûkata Allah’ın verdiği neyse odur. Peygamber Efendimize de Kur’an’ı Kerim’i Allah gönderdi İslam’ı ona vahiy eyledi Kur’an-ı Kerim inzâl ve tenzil olarak Hazreti Muhammed’in kalbine indirildi.

 

Dakika 10:25

 

Hazreti Muhammed’in eğitimi öğretimi vehbî ve iktisâbî yoldan tamamen Allah’a aittir. Hazreti Muhammed’i okutan Allah’u Teâlâ’dır Levh-i Mahfuz okulunu Arş’ı Âlâ Üniversitesini en büyük melekût ve ceberut âlemi ile ilgili İlmi Ledün ile ilgili İslam şeriatı ile ilgili bütün ilimleri Hazreti Muhammed’e öğreten Allah’ın kendisidir (C.C). Cebrâil Aleyhisselâm vahiy getiriyordu ve Murâd-ı İlâhî açıklanıyordu. (الر) konusunda, Yunus Sûresi’nde ve Bakara Sûresi’nde bu konularda gereken bilgiyi önceki derslerimizde vermeye çalıştık. Bunlarda ilâhî sırlarla dolu (تِلْكَ) bunlar (آيَاتُ الْكِتَابِ الْمُبِينِ) o Mübin Kitâb’ın âyetleridir. Bu (الر)’nın da içeriği sırlarla doludur. (الْمُبِينِ)Mübin, Kur’an-ı Kerim’in bir ismi de Mübin’dir. Bu konuda da İsmi Fail anlamı verildiği zaman hem de lâzım ve müteaddi anlamları ile anlamını açıkladığımız zaman lâzım anlamıyla Mübin, açık seçik ve aydınlık anlamında tanıtmaya kendisi yeterli olan açık seçik bir kitaptır. Müteaddi anlamında ise, beyân edici, açıklayıcı, açığa çıkarıcı, fasih ve beliğ bir Kur’an-ı Azimüşşan ki, Kur’an-ı Azimüşşan, Hüdâ, Nur, Furkân ve Mübin bir kitaptır. Hattâ bütün insanları ve cinleri icâzıyla âciz bırakmış yüce bir mûcizedir Kur’an-ı Kerim. Hiç şüphe götürmez bir mûcizedir ve hattâ ebedî bir mûcizedir gelip geçici mûcize değildir ebedî bir mûcizedir. Ahkâm ve şeriat kuralları mülk ve meleküte ait gizlilikler gayba ait haberler, kıssalar, mevizeler gibi dinin usul ve maarifini açıklayan beyân eden bir kitaptır. Hakkı bâtıldan, hayrı şerden, doğruyu eğriden, güzeli çirkinden ayırt eden bir kitaptır. Kur’an-ı Kerimin hak dediği haktır bâtıl dediği bâtıldır. Onun için Kur’an-ı Kerim’in güzel dediği kesin güzeldir çirkin dediği kesin çirkindir. Bundan dolayı hakkı ve doğruyu tamamen insanlık âlemi öncelikle Kur’an-ı Kerim’den, İslam’dan Hz. Muhammed’den öğrenmiştir öğrenmek zorundadır. Öğrenenler, öğrenmeyenler de öğrenmek zorundadırlar. Bu zorunluluk, Yüce Allah’ın teklifidir imtihan meydanındadır özgür ve hür irâde ile insanların irâdesine Allah bu hakkı sunmuş teklif etmiştir.

 

Dakika 15:15

 

Eğer kabul etmezse kendisi bilir. Buradaki zorunluluk özgürlüğünü kısıtlayan bir zorunluluk değil. Bu gerçeği hakîkati kabul etme zorunluluğu kendi kârine bir ebedî kurtuluşun zorunluluğu ebedî mutluluğun zorunluluğu. Yoksa ona icbâr altında illa şunu yapacaksın diye bir zorunluluk değil. Şimdi bir insan cennet ve cehennem karşısında seçenek ile baş başa kaldığı zaman hangisini seçersin? Bak burada kurtuluş için cenneti seçmen gerekir cenneti seçmen kurtulman senin için bir zorunluluk değil mi? İşte Kur’an-ı Kerim, İslam tamamen hak ve hakîkat olduğu için bâtıl karşısında küfür şirk karşısında îmânı İslam’ı seçmek zorunluluğu kişinin kendisi kurtuluşunun gereğidir birinin zorlaması değildir. Onun için Kur’an-ı Kerim parlak mı parlak bir nurun kaynağıdır. Aynı zamanda Kur’an-ı Kerim’in dilinin Arapça olması ince ayrıntıları insicam kabiliyeti ve tecvit kurallarıyla okunması nazmın ve mânâsının mükemmelliği ve kendisinin mûciz karşısında herkesin âciz olması gibi yüce Kur’an’ın yüce özellikleri vardır. Çünkü Allah’ın en büyük Kitâbı’dır son Kitâbı’dır en kuvvetli ve sağlam bir beyândır Kur’an-ı Kerim yine Kur’an-ı Kerim bu Arap dilini en açık en güzel en seçkin lehçeleri üzere nâzil olmuştur. Kur’an-ı Kerim’in Arâbî Arap da Arâbî’nin çoğuludur şimdi ‘’Arabe’’ ismi vardır ki Hazreti İsmâil Aleyhisselâmın diyarı olan Mekke ve çevresinin ismidir “Arabe” ismi oraların da ayrı bir ismidir. Yeryüzünün bir nahiyesi vardır ki insanlardan zekâsı keskin dili tatlı olan Rasûlullah’ tan başka hiç kimse onun haramını helâl kılmamıştır diyerek Hazreti Peygamberin Mekke’yi fethini anlatmış ve şiir zarûret ile Arabe’nin râ’sını sakin kılarak Arbe yapmıştır. Bunun da bu haberinde kaynağında Ebû Hayyân vardır ki, Bahru’l Muhitte geçmektedir. Arabe diyârının lehçesi ile inmiş demektir. Kur’an-ı Kerim’in nazmı Arap diline öyle yüksek bir insicam salâbet ve halâbet ihsân etmiş öyle güzel bir beyân ve ifade üslubu kazandırmıştır ki onun Allah kelâmı olmasından Bedi Üslup ve Fıtrî Beyân katmerli bir güç seçkin bir güzellik ve apaçık Mübin bir kitaptır Kur’an-ı Kerim.

 

Dakika 20:08

 

Kur’an-ı Kerim eşi ve benzeri olan bir kitaptır yani onun ne eşi vardır Kur’an-ı Kerim’in ve benzeri, onun için İslam dini bütün geçmişin ezelî şahitliğini yapar. Ezelî olarak şahitlikleri Kur’an’dadır ebedî belgeler İslam’da Kur’an-ı Kerim’dedir. Bunun için (تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ الْمُبِينِ)  işte bunlar hikmetli kitâbın âyetleridir. (كِتَابٌ أُحْكِمَتْ آيَاتُهُ ثُمَّ فُصِّلَتْ مِن لَّدُنْ حَكِيمٍ خَبِيرٍ) öyle bir kitaptır ki âyetleri hikmet ile donatılmış sonra da habîr ve hakîm olan Yüce Allah tarafından açıklanmıştır. Tevil ilmini öğreten ezelî güzelliklerden bir remiz ve sembol olan harfler ile başlamaktadır ki işte o (الر) Yusuf Sûresi de Kur’an-ı Kerim’in daha ziyade güzel anlatım demek olan beyân özelliği ile ilgili âyetlerindendir. (إِنَّا أَنزَلْنَاهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا) “Muhakkak ki biz onu Arâbî bir Kur’an olarak indirdik.” Yani vahiy metluv okunan vahiy olarak indirdik. Yani (لَّعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ) “ki, aklınızı kullanıp anlayasınız diye” çünkü mutlaka Kur’an-ı Kerim anlaşılsın diye gönderilmiştir dünyada herkesin Kur’an-ı Kerim’den onun anlamından nasîbini almaya çalışması lâzımdır. Hele de bu Kur’an-ı Kerim’in hayat veren nurun derslerini dünyanın her tarafında kaçırmamak lâzımdır çünkü Kur’an ‘sız hayat olmaz. Kur’an’ sız hayat kişiyi cennete hazırlamaz, mutluluklar hazırlamaz, ölümsüz hayata hazırlamaz Kur’an’ sız hayat kişi kişiyi Allah’tan uzaklaştırır cehenneme yaklaştırır Allah’ın azâbına adâletine çarpılır.                           (نَحْنُ نَقُصُّ عَلَيْكَ أَحْسَنَ الْقَصَصِ بِمَا أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ هَذَا الْقُرْآنَ)  “Ey şanlı Habîbim, ey Muhammed! Bu Kur’an’ı sana vahiy etmemizle en güzel kıssayı sana biz anlatıyoruz” diyor Cenab-ı Hak (لَّقَدْ كَانَ فِي يُوسُفَ وَإِخْوَتِهِ آيَاتٌ لِّلسَّائِلِينَ ﴿٧﴾) “Yusuf’ta ve kardeşlerinde sual edenlere âyetler vardır.” Benzersiz ve eşsiz bunu anlatan kimdir? Ancak Allah’u Teâlâ’dır. Kur’an-ı Kerim eşsiz benzersiz bir kitap ama onun anlatımı da eşi benzeri olmayan Allah’u Teâlâ’nın anlatımıdır ve Hazreti Muhammed’e en güzel şekilde anlatılmıştır. Gayb’dan vahiy yolu gayb haberlerinden bir haberdir. Kur’an-ı Kerim gayb haberlerini insanlara gün ışığında bildirir ve vahyi metluv yani okunan vahiydir ancak Allah vergisi olabilir.

 

Dakika 25:00

 

Başka türlü olmaz Kur’an-ı Kerim Allah’ın kitâbıdır bütün insan ve cin bir araya gelse Kur’an’ın mislini yazamaz meydana getiremez. Bunun için Kur’an-ı Kerim’in mânâsı iyi anlaşılmak ve derinden derine düşünülmek bu Yüce Allah’ın kulundan isteğidir kullarına bu Kur’an-ı Kerim’i anlayın derin, derin düşünün gereğini yapın diye Allah’ın kulundan isteğidir Allah kulundan istiyor bunu ‘’Celle Celâlühü.’’ Âli İmrân Sûresi’nde de 187’nci âyetinde: (لَتُبَيِّنُنَّهُ لِلنَّاسِ وَلاَ تَكْتُمُونَهُ) “Kesin kez onu insanlara açıklayıp anlatacaksınız ve gizlemeyeceksiniz.” Birde Kur’an-ı Kerim’in mutlaka insanlık âlemine iyi anlatılması gerekiyor bu da Yüce Allah’ın asîl önde gelen emirlerinden birisidir. Kur’an-ı Kerim’in Arapça olduğunu söyledik Kur’an tercümelerinin Kur’an olmasına imkân yoktur ancak Kur’an-ı Kerim’in içindeki anlamlarını anlamaya çalışmaktır. Bunun içinde Kur’an Arâbî’dir bundan dolayı Farsça Kur’an, Türkçe Kur’an veya İngilizce Kur’an gibi deyimler (إِنَّا أَنزَلْنَاهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا) bu âyete ters düşmektedir. Çünkü Cenab-ı Hak; “Biz Kur’an-ı Kerim’i Arapça olarak indirdik” âyetini inkâr etmek olacağı konusunda din âlimleri insanlık âlemini başta Müslümanları uyarmışlardır uyarıda bulunmuşlardır. Bizim yine müelliflerimizden kıymetli Elmalı merhum da buna işaret etmiştir ve Kur’an-ı Kerim’i her yönüyle doğru anlamamız gerekiyor bunun için gayret sarf etmemiz gerekiyor. Ahsen-ül Kasas en güzel anlatış, güzel kıssa, öykü, menkıbe anlamına “mefulü mutlak” veya “mefulü bih” olur. Ahsen-ül Kasas‘dan bahsediyor. Şimdi Ahsen-ül Kasas: Hakîkî güzellik dâima hayallerin ötesinde güzellik bedii ebedî güzelliğin gerçek yüzünü görmüş bir gözün geçici güzelliği cilvelerine nasıl bir gülümseme ile baktığını anlatan “Yusuf Kıssası”… Gayb âleminden müteşâbih bir sembol ile tecellîye başlayıp gitgide gelişerek meâli bulmuş bu hakîkatin belâğatli bir anlatımı ve aynı zaman da Muhammedî güzelliğinin ezelî bir simgesi ve nişanıdır. Hazreti Yusuf’un rüyası onun mâsum güzelliğinin gelecekte gelişecek olan olayları ve Mukadderâtına ilâhî gayb âleminden nasıl bir sembol ve misal olmuş ise “Yusuf Kıssası” da bütün ayrıntılarıyla Hazreti Muhammedî güzelliğin en yüce anlamına öyle bir başlangıç simgesi ve sembolü olarak nâzil olmuş olan bir gaybî hakîkattir. Gayb haberlerindendir. Yusuf Aleyhisselamın kıssasını hayatını başına gelenleri gün ışığında dosdoğru olarak Yüce Allah gayb haberlerinden ne yapıyor? Kur’an-ı Kerim’le Hazreti Muhammed’in mûcizesi olan Yüce Kur’an ve İslam ile cihâna geçmişin haberlerini en doğru en güzel şekilde anlatıyor.

 

Dakika 30:35

 

إِذْ قَالَ يُوسُفُ لِأَبِيهِ يَا أَبتِ إِنِّي رَأَيْتُ أَحَدَ عَشَرَ كَوْكَبًا وَالْقَمَرَ رَأَيْتُهُمْ لِي سَاجِدِينَ ﴿٤﴾

 

 

Hani bir vakitler Yusuf (AS.), babasına demişti ki: “Babacığım, ben rüyada on bir yıldızla güneşi ve ayı bana secde ederken gördüm diyor. Bak; (إِنِّي رَأَيْتُ أَحَدَ عَشَرَ كَوْكَبًا) On bir yıldızlı (وَالشَّمْسَ) güneşi (وَالْقَمَرَ) ayı (رَأَيْتُهُمْ لِي) onları diyor ben gördüm (لِي سَاجِدِينَ) benim için secde ediyorlardı diyor. Bakın bana secde ederken gördüm. Bu tabii secdenin ileriki âyetlerde hangi secde olduğunu anlatan âyetler gelecektir. Burada ki secde tabii ki Yusuf’un peygamberliğini tasdiki aynı zamanda bir şükür Yusuf’la kavuştular ailesi kardeşleri o zor ve dar günler ve kara günler geride kaldı Yusuf Mısır’a tabii ki vezir oldu. Neticede Cenab-ı Hak hasretleri giderdi kavuşturdu orada şükür secdesi yapıldı. Daha önce de Yusuf çocukluğunda bu rüyayı görmüştü. Aradan yıllar geçti rüya gerçekleşti çünkü hak rüyaydı. Cenab-ı Hak burada bunu da anlatıyor.

 

قَالَ يَا بُنَيَّ لاَ تَقْصُصْ رُؤْيَاكَ عَلَى إِخْوَتِكَ فَيَكِيدُواْ لَكَ كَيْدًا إِنَّ الشَّيْطَانَ لِلإِنسَانِ عَدُوٌّ مُّبِينٌ ﴿٥﴾

 

(Babası Yakup AS.) dedi ki: “Yavrucuğum!” dedi, “rüyanı kardeşlerine anlatma. Sonra sana bir tuzak kurarlar. Çünkü şeytan insanın açıkça düşmanıdır” dedi. Ama takdirin önüne tedbirler geçmez tedbir kulun görevidir ama takdir ne ise olacaktır yine kul tedbirini en güzel şekilde almaya gayret etmek kulun görevidir. Ama takdirin önüne hiçbir tedbir takdiri ortadan kaldırmaz kul görevini yapmış olup tedbiri ile sadece ama takdir işler. Kıymetli efendiler, Burada çünkü şeytan insanın açık düşmanıdır diyor ( إِنَّ الشَّيْطَانَ لِلإِنسَانِ عَدُوٌّ مُّبِينٌ ) diyor. Çünkü kardeşler arasına da şeytanlar giriyor kardeşler arasında da bu şeytan şeytanlığını yapıyor.

 

وَكَذَلِكَ يَجْتَبِيكَ رَبُّكَ وَيُعَلِّمُكَ مِن تَأْوِيلِ الأَحَادِيثِ وَيُتِمُّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكَ وَعَلَى آلِ يَعْقُوبَ كَمَا أَتَمَّهَا عَلَى أَبَوَيْكَ مِن قَبْلُ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْحَقَ إِنَّ رَبَّكَ عَلِيمٌ حَكِيمٌ ﴿٦﴾

Dakika 35:05

 

“Ve işte böyle, Rabbin seni seçecek ve sana rüya tâbirinden bilgileri öğretecek. Bundan önce ataların İbrâhim’e ve İshâk’a tamamladığı gibi, nimetini hem sana, hem de Yakup soyuna tamamlayacaktır. Muhakkak ki, Rabbin alîmdir, hakîmdir.” İşte bu âyetler Yusuf’un ileride peygamber olacağını açıkça beyân etmektedir. ( يَجْتَبِيكَ رَبُّكَ) Rabbin seni seçecek diyor. Yani peygamber olarak gönderecek peygamberlik görevi verecek parlak bir makama getirecektir. O misal âleminde bu gerçekler işte ne yapıldı? Dünyaya yansıtıldı. Vahiy ve ilâhî işaretlerin Ledün’ni hakîkatlerini anlamak ve buradan şanlı bir hisse alabilmek ders alabilmek çok önemli

 

Cenab-ı Hak bu gerçekleri duyurduktan sonra;

 

لَّقَدْ كَانَ فِي يُوسُفَ وَإِخْوَتِهِ آيَاتٌ لِّلسَّائِلِينَ ﴿٧﴾

 

İşte önemli olan dünyada ki bütün milletlerin, insanların başta Ümmet-i Muhammed’in bundan ders alması gerekiyor. Andolsun ki, Yusuf ve kardeşleri kıssasında soranlara ibret alacak âyetler vardır. Kur’an-ı Kerim iyi okumalı, anlamalı, iyi ibret almalı, iyi ders almalı ve âyetlerden aldığınız bu yüce mânâların gereğini yerine getirmelidir.

 

Cenab-ı Mevlâ;

 

إِذْ قَالُواْ لَيُوسُفُ وَأَخُوهُ أَحَبُّ إِلَى أَبِينَا مِنَّا وَنَحْنُ عُصْبَةٌ إِنَّ أَبَانَا لَفِي ضَلاَلٍ مُّبِينٍ ﴿٨﴾

İşte insanoğlunda haset, kıskançlık, çekememezlik var. (إِنَّ أَبَانَا لَفِي ضَلاَلٍ مُّبِينٍ ) babaları peygamber olduğu hâlde bakın Yusuf’u nasıl kıskandılar. Kardeşleri kıskanıyor. Ne diyor bu âyette Cenab-ı Hak; Hani demişlerdi ki: “Yusuf ve kardeşi yani Bünyamin babamıza bizden daha sevgili, bir iste güçlü ve tutkun bir gurubuz. Doğrusu, babamız belli ki, çok açık bir yanılgı içindedir.” Bakın kendi yanılgılarını görmüyorlar babalarını yanılgı içinde hâşâ dalâlet içinde görmek istiyorlar bu da kıskançlığın verdiği tam bir yanılgıdır. Haset amelleri mahveder Peygamber Efendimiz ateşin diyor odunu yakıp bitirdiği gibi haset de amelleri yok eder diyor. Çekememezlik şeytanı şeytan yapan kötü hasletlerden biri de yine Hz. Âdemi insanoğlunun hilâfeti çekememesi kabul etmemesidir. İşte Yusuf’un kardeşleri bunlar Yusuf’u ve Yusuf’un kardeşi Bünyamin’i kıskandılar.

 

اقْتُلُواْ يُوسُفَ أَوِ اطْرَحُوهُ أَرْضًا يَخْلُ لَكُمْ وَجْهُ أَبِيكُمْ وَتَكُونُواْ مِن بَعْدِهِ قَوْمًا صَالِحِينَ ﴿٩﴾

 

Bakın; “Yusuf’u öldürün” bile dediler. Bakın ne diyorlardı bunlar; “Yusuf’u öldürün, ya da bir yere atın ki babanızın yüzü sevgisi size kalsın, sonra yine bir sâlih kavim olursunuz” diyorlar kendi kafalarına göre böyle diyorlar. Cehâlet haset perde olduğu zaman artık gerçeği göremez hâle gelirler ve insanoğlunun pek çoğunda bu hastalık vardır.

 

 

Dakika 40:30

 

قَالَ قَآئِلٌ مَّنْهُمْ لاَ تَقْتُلُواْ يُوسُفَ وَأَلْقُوهُ فِي غَيَابَةِ الْجُبِّ يَلْتَقِطْهُ بَعْضُ السَّيَّارَةِ إِن كُنتُمْ فَاعِلِينَ ﴿١٠﴾

قَالُواْ يَا أَبَانَا مَا لَكَ لاَ تَأْمَنَّا عَلَى يُوسُفَ وَإِنَّا لَهُ لَنَاصِحُونَ ﴿١١﴾

أَرْسِلْهُ مَعَنَا غَدًا يَرْتَعْ وَيَلْعَبْ وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ ﴿١٢﴾

 

Bakın, Yusuf’un kardeşleri babalarına ne diyorlar? Dediler ki: İçlerinden birisi bir söz sahibi şöyle dedi: “Yusuf öldürmeyin, bir kuyunun dibine bırakın da oradan geçen kafilenin bir onu bulup alsın. Eğer yapacaksanız böyle yapın” dedi biri de. Bir kısmı öldürün dedi bir kısmı kuyuya atın dedi. İçinden biri kuyuya atılmasını söyledi. Dediler ki: Ey babamız! Şimdi tuzak hazırlıyorlar babalarını da kandırmak için Yusuf’u almaya geldiler babalarından. “Ey babamız! Sen bize Yusuf’u neden inanmıyorsun? Hâlbuki biz onu onun iyiliğini istiyoruz” dediler. “Yarın onu bizimle beraber gönder de gezsin, oynasın. Kesinlikle biz onu koruruz” dediler. İşte insanların haset içlerine yerleştiği zaman şeytan da onlara tuzak kurmanın yollarını gösterdi. Yalnız şeytanın tuzakları şeytanı da mahveder şeytana uyan insanları da mahveder şeytanla beraber insanlar cehennemi boylar. Tövbe istiğfar edip îmân edenler kurtulurlar. Allah’ın affı mağfireti ile. Bakın ne diyorlar; Bunları söyledikten sonra bakın Yakup Aleyhisselâm’a dedikten sonra Yakup Aleyhisselâm;

 

قَالَ إِنِّي لَيَحْزُنُنِي أَن تَذْهَبُواْ بِهِ وَأَخَافُ أَن يَأْكُلَهُ الذِّئْبُ وَأَنتُمْ عَنْهُ غَافِلُونَ ﴿١٣﴾

قَالُواْ لَئِنْ أَكَلَهُ الذِّئْبُ وَنَحْنُ عُصْبَةٌ إِنَّا إِذًا لَّخَاسِرُونَ ﴿١٤﴾

 

Yakup Aleyhisselâm böyle dedi, onlar da öyle cevap verdiler. Yakup Aleyhisselam şöyle buyurdu; Babaları dedi ki: “Onu götürmeniz beni üzer, korkarım ki onu kurt yerde sizin haberiniz bile olmaz” dedi Yakup Aleyhisselâm. Dediler ki: Yakup Aleyhisselama Yusuf’u götürmek isteyen o kardeşleri: “Vallahi biz böyle güçlü kuvvetli bir topluluk iken, buna rağmen kurt yerse, o zaman biz kesinlikle hüsrâna uğrayanlardan olmuş oluruz” dediler. Usbeden bahsettiler usbe, sıkı bir bağlılık tutkunluk anlamında. Nitekim bunlar bir Yakup Aleyhisselâm’dan Yusuf’u bu şekilde götürdüler.

 

فَلَمَّا ذَهَبُواْ بِهِ وَأَجْمَعُواْ أَن يَجْعَلُوهُ فِي غَيَابَةِ الْجُبِّ وَأَوْحَيْنَآ إِلَيْهِ لَتُنَبِّئَنَّهُم بِأَمْرِهِمْ هَذَا وَهُمْ لاَ يَشْعُرُونَ ﴿١٥﴾

وَجَاؤُواْ أَبَاهُمْ عِشَاء يَبْكُونَ ﴿١٦﴾

 

Dakika 45:15

 

Nihâyet, kardeşleri Yusuf’u alıp götürdüler ve kuyunun dibine bırakmaya topluca karar verdiler. Biz de ona şöyle vahiy ettik: “Andolsun ki, sen onlara ileride hiç beklemedikleri bir sırada bu yaptıklarını haber vereceksin.” Burada da bir ileriye dönük mûcize yapmaktadır. İşte âyetlerden ileride anlayacaksınız ki bunlar Yusuf’un eline ayağına düştüler Yusuf’u Mısır’a Sultan oldu ve onlara bu âyeti de onlara açıkladığı neticede kırmadan dökmeden açıkladı. Yatsı vakti, ağlayarak babalarına geldiler bakın bunlar şimdi rol yapıyorlar babalarını bu sefer de başka türlü kandırmak için çalışıyorlar yani ağlayarak babalarına geldiler.

 

قَالُواْ يَا أَبَانَا إِنَّا ذَهَبْنَا نَسْتَبِقُ وَتَرَكْنَا يُوسُفَ عِندَ مَتَاعِنَا فَأَكَلَهُ الذِّئْبُ وَمَا أَنتَ بِمُؤْمِنٍ لِّنَا وَلَوْ كُنَّا صَادِقِينَ ﴿١٧﴾

 

Dediler ki: “Ey babamız! Biz gittik, aramızda yarış yapıyorduk. Yusuf’u da eşyamızın yanına bırakmıştık. Bir de baktık ki, onu kurt yemiş. (وَمَا أَنتَ بِمُؤْمِنٍ لِّنَا وَلَوْ كُنَّا صَادِقِينَ ) İşte kıymetli efendiler, şuanda biz doğru da söylesek, yine de sen bize inanacak değilsin” dediler.

 

وَجَآؤُوا عَلَى قَمِيصِهِ بِدَمٍ كَذِبٍ قَالَ بَلْ سَوَّلَتْ لَكُمْ أَنفُسُكُمْ أَمْرًا فَصَبْرٌ جَمِيلٌ وَاللّهُ الْمُسْتَعَانُ عَلَى مَا تَصِفُونَ ﴿١٨﴾

 

Birde gömleğinin üzerinde yalandan bir kan getirmişlerdi. Kanlı gömlek getirdiler ama yalandan bir kan, yalandan bir gömlek. (قَالَ بَلْ سَوَّلَتْ لَكُمْ أَنفُسُكُمْ أَمْرًا فَصَبْرٌ جَمِيلٌ وَاللّهُ الْمُسْتَعَانُ عَلَى مَا تَصِفُونَ ) “Hayır, nefisleriniz aldatmış da size bir iş yaptırmış.” Babaların böyle dedi. (قَالَ بَلْ سَوَّلَتْ) babaları dedi ki: “Hayır, nefisleriniz aldatmış da size bir iş yaptırmış. Artık bana güzel bir sabır gerekiyor. (فَصَبْرٌ جَمِيلٌ) dedi. Bu anlattıklarınıza karşılık yardımına sığınılacak olan ancak Allah’tır dedi Celle Celâlühü. (وَاللّهُ الْمُسْتَعَانُ عَلَى مَا تَصِفُونَ) buyurdu.

 

Evet, kıymetli Efendiler!

 

Büyük insanlarında yanılgıları yanılacakları olur eksiği olur, kusuru olur. Zellesi peygamberlerin günahları olmaz ama zelle düzenle küçük görünmeyecek kadar küçük günahlar zelleler zuhur edebilir. Ama büyük günahlar olmaz ve küçük günahlar da olmaz küçüklerin daha küçüğü görünmeyecek kadar zelleler olabilir. Yakup Aleyhisselâm kurt yer kurt yemesinden korkuyorum demesi onu demeseydi de Allah’tan sadece korkuyorum deseydin Allah’a ısmarlasaydı Yusuf’u daha gerçekçi olurdu.

 

Dakika 50:00

 

وَجَاءتْ سَيَّارَةٌ فَأَرْسَلُواْ وَارِدَهُمْ فَأَدْلَى دَلْوَهُ قَالَ يَا بُشْرَى هَذَا غُلاَمٌ وَأَسَرُّوهُ بِضَاعَةً وَاللّهُ عَلِيمٌ بِمَا يَعْمَلُونَ ﴿١٩﴾

وَشَرَوْهُ بِثَمَنٍ بَخْسٍ دَرَاهِمَ مَعْدُودَةٍ وَكَانُواْ فِيهِ مِنَ الزَّاهِدِينَ ﴿٢٠﴾

 

 

 

İşte duruma bakın, daha sonra bir kafile gelmiş, Yusuf kuyuya atıldı bir de onlarda sucularını da göndermişlerdi kuyudan su al diye, vardı ki kovasını kuyuya saldı ve: “Müjde hey, müjde! İşte bir çocuk dedi!” Ve onu satılık bir mal olarak gizleyip korudular. Allah ise onların ne yapacaklarını biliyordu. Ve onu düşük bir değerle bir kaç dirheme sattılar Yusuf köle pazarında sattılar Mısır da ona fazla önemde vermemişlerdi. Çünkü insandan anlamak için önce kişinin insan olması mü’min firâset sahip olması lâzım.

 

Kıymetli dostlar;

 

وَقَالَ الَّذِي اشْتَرَاهُ مِن مِّصْرَ لاِمْرَأَتِهِ أَكْرِمِي مَثْوَاهُ عَسَى أَن يَنفَعَنَا أَوْ نَتَّخِذَهُ وَلَدًا وَكَذَلِكَ مَكَّنِّا لِيُوسُفَ فِي الأَرْضِ وَلِنُعَلِّمَهُ مِن تَأْوِيلِ الأَحَادِيثِ وَاللّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ ﴿٢١﴾

 

Cenab-ı Hak bakın Yusuf’un Takdir-i Hüdâ olarak kaderinde neler var. Onu satın alan Mısırlı, eşine dedi ki, Mısır’da Yusuf’u satın alan adam kendi hanımına dedi ki: “Buna güzel bak bize faydalı olabilir, ya da evlat ediniriz” dedi. Yusuf’u böylece oraya yerleştirdik. Gördün mü? Yusuf Saraya yerleşti. Ona rüyaların tâbirini de öğrettik. Yusuf’un Peygamberliğinin mûcizelerinden birisi de rüya tâbiriydi. Allah ona rüya tâbirini mûcize olarak vermişti. Allah emrinde gâliptir. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler. Cenab-ı Mevlâ burada bunu Mısır’da satın alan Yusuf’u satın alan kişinin adı Aziz idi sonra bunun özel ismi de “Kıtfir veya ıtfir” isminde benim aziz olduğu söylenmektedir. Aziz, orada devletin ileri gelen mevki makam sahiplerinden birisi oranın hükümdarı diyorlar ama hükümdarı olmadığının gelecek âyetlerde başka alametleri bulunmaktadır. Sonra bu Azizin hanımının adı da “Rail” diğer adı “Züleyha’dır” rivâyetler böyle esas adı Rail ama bir başka adı da Züleyha toplum onu Rail olarak değil Züleyha olarak tanımaktadır. İşte Yusuf satın alan aile bu aileydi. Şimdi uzağı gören firâsetli üç kişiden bahsedilir.

 

Dakika 55:00

 

Bunlardan birisi Yusuf’u satın alan Aziz. Bu çocuk, ileri de bundan biz faydalanırız evlat ediniriz diye Yusuf’ta bir üstün kabiliyet görmüştü o Aziz denilen kimse. İkincisi de Şuâyb Aleyhisselâmın kızı Mûsâ Aleyhisselâmın davarları sularken yanına gelmesi ve oradaki gariban kızların Şuâyb’ın kızlarının koyunlarını sulayamadıklarını görüp orada bir taşı kaldırıp altından su fışkırması ile Şuâyb’ın kızı büyük kızı Mûsâ Aleyhisselâm için babasına ne demişti? Bu insan güçlü kuvvetli değerli bir insan demişti Mûsâ Aleyhisselâm’lar için. Onun da firâset sahibi bir kız olduğu rivâyetler vardır ki, Mûsâ’ya hanım olduğu rivâyeti de vardır Şuâyb Peygamberin kızı. Diğer bir firâseti keskin olanlardan biri de Hazreti Ebû Bekir’dir oda Hazreti Ömer’in hilâfete aday göstermesiyle ferasetini göstermiş. Bugün Hazreti Ömer’in hilâfetinin nasıl bir âdil hilâfet olduğunu dünyada bilmeyen yoktur.

 

وَلَمَّا بَلَغَ أَشُدَّهُ آتَيْنَاهُ حُكْمًا وَعِلْمًا وَكَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ ﴿٢٢﴾

  

  وَرَاوَدَتْهُ الَّتِي هُوَ فِي بَيْتِهَا عَن نَّفْسِهِ وَغَلَّقَتِ الأَبْوَابَ وَقَالَتْ هَيْتَ لَكَ قَالَ مَعَاذَ اللّهِ إِنَّهُ رَبِّي أَحْسَنَ مَثْوَايَ إِنَّهُ لاَ يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ ﴿٢٣﴾

 

Bakın Yusuf’un başına gelenlerden biri de, Yusuf artık büyüdü o, tam ergenlik çağına gelince kendisine ilim ve hüküm verdik. Cenab-ı Hak bak ne diyor; Biz ona (آتَيْنَاهُ حُكْمًا وَعِلْمًا) biz Yusuf’a ilim ve hüküm verdik işte biz güzel iş yapanları böyle mükâfatlandırırız. Derken diyor, evinde bulunduğu hanımı o azizin hanımı Rail veyahut da Züleyha, ne dedi bu Hanım; Onun nefsinden murâd alıp yararlanmak istedi. Kapıları kilitledi haydi beri gel dedi. Yusuf ne dedi biliyor musunuz? Allah’a sığınırım dedi. (مَعَاذَ اللّهِ) dedi Yusuf. İşte burada İslam’ın tam bir namus dini olduğunu peygamberlerin îmânlı şahsiyetlerin ne kadar namuslu, haysiyetli, şerefli, iffetli olduklarını bir düşünün. Züleyha gibi Rail gibi cihân güzeli bir kadın Yusuf’a ne diyor? Diyor ki: (هَيْتَ لَكَ) bakın, onun bu sözüne karşı da:             “Haydi beri gel!” dediği zaman o kadın Yusuf ne diyor; (مَعَاذَ اللّهِ) “Allah’a sığınırım!” diyor. “Muhakkak ki, o senin kocan var ya diyor o benim efendim, bana çok güzel baktı doğrusu zâlimler hiç iflâh olmazlar.” Ben diyor o senin kocana nasıl ihânet edebilirim o bana bir diyor o benim efendim büyüğüm olarak bana güzel baktı diyordu Yusuf. Ve kadının bu sözüne karşı Allah’a sığındı Yusuf. İşte o zaman bakın ne diyor; “Doğrusu zâlimler hiç iflâh olmazlar.” Zinâkârlar, günahkârlar, zâlimler, âsîler, mücrimler bunlar iflâh olmaz dedi Yusuf.

 

Dakika 1:00:40

 

وَلَقَدْ هَمَّتْ بِهِ وَهَمَّ بِهَا لَوْلا أَن رَّأَى بُرْهَانَ رَبِّهِ كَذَلِكَ لِنَصْرِفَ عَنْهُ السُّوءَ وَالْفَحْشَاء إِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُخْلَصِينَ ﴿٢٤﴾

 

O hanım, ona gerçekten niyeti bozmuştu. Eğer Rabbinin Burhan’ı görmeseydi. Yusuf da ona özenip gitmişti. Aslında ondan fuhuşu ve fenalığı uzak tutalım diye böyle olmuştu. Çünkü o bizim ihlâsa erdirilmiş kullarımızdan biriydi. Bakın peygamberler ismet sıfatıyla sıfatlıdırlar günah işleyemezler. Yusuf da tertemiz bir delikanlı tertemiz bir peygamber adayı ve Cenab-ı Hak ne diyor; O bizim ihlâsa erdirilmiş kullarımızdan biriydi diyor Yusuf ihlâslı bir kul. Katiyyen o kadının dediğini yapma imkânı yok. Şimdi Yusuf kemâl çağına erişmişti tam bir delikanlıydı o kadın ondan murad almak istediği zaman, ama Yusuf’un îmânı da mükemmel bir îmândı. Allah korkusundan başka hiçbir engel yoktur. İşte Yusuf Allah’a bağlı Allah’a sığındı haramın çirkinliğini bütün çıplaklığıyla “Aynel Yakîn” Yusuf görüyordu. Haram çirkindir kimse cilâya aldanmasın! Helâl güzeldir haram çirkindir tiksinilecek, iğrenilecek, nefret edilecek olan haramlardır cilâlı ne kadar cilâlı olursa olsun. Onun için muhlis sırf Allah’a itaat için seçilmiş Yusuf muhlis bir kul sırf Allah’a itaat için seçilmiş lekesiz bir kul demektir ki, işte burada muhlis aynı zamanda muhlas iki kıraatle de bu okunmuştur. Dini yalnızca Allah’a tahsis eden demektir. Onun için Yusuf Aleyhisselâm bu imtihanı da başarıyla kazandı Allah’ın tabii lütfu hidâyeti ile.

 

وَاسُتَبَقَا الْبَابَ وَقَدَّتْ قَمِيصَهُ مِن دُبُرٍ وَأَلْفَيَا سَيِّدَهَا لَدَى الْبَابِ قَالَتْ مَا جَزَاء مَنْ أَرَادَ بِأَهْلِكَ سُوَءًا إِلاَّ أَن يُسْجَنَ أَوْ عَذَابٌ أَلِيمٌ ﴿٢٥﴾

 

Ama başka imtihanlar şimdi de zindanların yolu görünmeye başladı. İkisi de kapıya koştular. Kadın, Yusuf’a bu tabii ki hücum etti Yusuf kaçtı kadın peşinden koştu ve kapıya doğru böyle giderken hanım, onun gömleğini arkadan yırttı. Ve kapının yanında hanımın efendisi ile karşı karşıya geldiler. Hanım hemen dedi ki, bakın kadınların işte böyle bir tehlikeli yönleri vardır her kadın için söylenemez ama işte böylesi korkunç yapıda kadınlar bulunmaktadır. Bakın kadın orada ne dedi kocasına: “Senin eşine fenalık yapmak isteyenin cezâsı, zindana atılmaktan veya acı bir azâba uğratılmaktan başka ne olabilir?” dedi. Bak Yusuf’a derhâl iftira etti.

 

Dakika 1:05:50

 

قَالَ هِيَ رَاوَدَتْنِي عَن نَّفْسِي وَشَهِدَ شَاهِدٌ مِّنْ أَهْلِهَا إِن كَانَ قَمِيصُهُ قُدَّ مِن قُبُلٍ فَصَدَقَتْ وَهُوَ مِنَ الكَاذِبِينَ ﴿٢٦﴾

 

İşte o zaman Yusuf: kendisi Yusuf dedi ki: “Bu dedi senin hanımın yani bu kadın kendisi benden yararlanmak istedi” dedi. Hanımın akrabasından biri de şöyle şahitlik etti: “Eğer gömleği önden yırtılmış ise hanım doğru söylemiştir, o zaman bu Yusuf yalancılardandır.” “Eğer gömleği arkadan yırtılmış ise hanım yalan söylemiştir, yani o Yusuf o zaman bu doğru söyleyenlerdendir” Yusuf doğru söylemiştir dedi gömlek arkadan yırtıldıysa dedi.

 

وَإِنْ كَانَ قَمِيصُهُ قُدَّ مِن دُبُرٍ فَكَذَبَتْ وَهُوَ مِن الصَّادِقِينَ ﴿٢٧﴾

فَلَمَّا رَأَى قَمِيصَهُ قُدَّ مِن دُبُرٍ قَالَ إِنَّهُ مِن كَيْدِكُنَّ إِنَّ كَيْدَكُنَّ عَظِيمٌ ﴿٢٨﴾

 

Ne zaman ki, gömleğin arkadan yırtılmış olduğunu kocası gördü, o zaman dedi ki; “Bu iş siz kadınların tuzağındandır” dedi. Kocası durum anladı Yusuf’un tertemiz olduğunu da anladı çok namuslu olduğunu da biliyordu ve yine anladı orada da. “Gerçekten de sizin tuzağınız çok büyüktür” dedi. Buna rağmen bakın sonuç ne oldu kadınların tehlikesi istisnâlar hâriç devam ediyor.

 

يُوسُفُ أَعْرِضْ عَنْ هَذَا وَاسْتَغْفِرِي لِذَنبِكِ إِنَّكِ كُنتِ مِنَ الْخَاطِئِينَ ﴿٢٩﴾

 

Adam dedi ki yine kadının kocası; “Yusuf! Sakın sen bundan bahsetme kimse duymasın! Kadına da, sende günahından dolayı istiğfar et. Sen gerçekten günahlardan oldun” dedi adam.

 

وَقَالَ نِسْوَةٌ فِي الْمَدِينَةِ امْرَأَةُ الْعَزِيزِ تُرَاوِدُ فَتَاهَا عَن نَّفْسِهِ قَدْ شَغَفَهَا حُبًّا إِنَّا لَنَرَاهَا فِي ضَلاَلٍ مُّبِينٍ ﴿٣٠﴾

 

 

İşte bakın bu haberler şehirde duyuldu. (شَغَفَهَا حُبًّا إِنَّا لَنَرَاهَا فِي ضَلاَلٍ مُّبِينٍ) Şehirde bazı kadınlar da: “Aziz’in karısı, delikanlısından murad almaya kalkmış, sevgi yüreğini yakıp kavuruyormuş, görüyoruz ki, kadın çıldırmış besbelli…” bu kadın çıldırmış dediler.

 

فَلَمَّا سَمِعَتْ بِمَكْرِهِنَّ أَرْسَلَتْ إِلَيْهِنَّ وَأَعْتَدَتْ لَهُنَّ مُتَّكَأً وَآتَتْ كُلَّ وَاحِدَةٍ مِّنْهُنَّ سِكِّينًا وَقَالَتِ اخْرُجْ عَلَيْهِنَّ فَلَمَّا رَأَيْنَهُ أَكْبَرْنَهُ وَقَطَّعْنَ أَيْدِيَهُنَّ وَقُلْنَ حَاشَ لِلّهِ مَا هَذَا بَشَرًا إِنْ هَذَا إِلاَّ مَلَكٌ كَرِيمٌ ﴿٣١﴾

 

Dakika 1:10:05

 

Aziz’in karısı, bu şehir halkının kadının en çokta kadınlar arasında bunun yayıldığını duyunca Aziz’in karısı onların gizliden gizliye dedikodu yaydıkları işitince, onlara davetçi gönderdi ve onlara mükellef bir sofra hazırladı. Her birine bir bıçak verdi, beri taraftan da Yusuf’a: “Çık karşılarına” dedi. Görür görmez hepsi onu gözlerinde çok büyüttüler ve (şaşkınlıkla) ellerini kestiler. Dediler ki: “Hâşâ! Allah için, bu bir insan değil, olsa olsa bir kıymetli ve yüksek bir melektir” dediler. “İşte”,

 

قَالَتْ فَذَلِكُنَّ الَّذِي لُمْتُنَّنِي فِيهِ وَلَقَدْ رَاوَدتُّهُ عَن نَّفْسِهِ فَاسَتَعْصَمَ وَلَئِن لَّمْ يَفْعَلْ مَا آمُرُهُ لَيُسْجَنَنَّ وَلَيَكُونًا مِّنَ الصَّاغِرِينَ ﴿٣٢﴾

 

Bakın Züleyha ne diyor; “İşte” dedi, “bu gördüğünüz, bu delikanlı bu Yusuf dedi. Benim hakkında kınadığınız Yusuf bu dedi. Yemin ederim ki, ben bunun nefsinden yararlanmak istedim de o, namuslu davrandı dedi. (وَلَئِن لَّمْ يَفْعَلْ مَا آمُرُهُ لَيُسْجَنَنَّ وَلَيَكُونًا مِّنَ الصَّاغِرِينَ ) Yine yemin ederim ki, diyor bakın kadının kafayı yemiş karı. Emrini yerine getirmezse, muhakkak zindana atılacak ve kesinlikle zelillerden olacaktır” dedi kadın. Kadın Yusuf’a baskı yapıyor illa dediğimi yapacaksın diyor. Yusuf çok namuslu çok iffetli namuslu ve nezih kişiliğini şöyle bir düşünün. Baskı ve tehdit altında Yusuf artık zindanın yolları görünmeye başladı. Yusuf’un böyle bir günah işlemeye şansı yok. Yusuf çok namuslu sürekli olarak hanımı tarafından bu işe zorlandığını düşünmek gerek. Yusuf’un zorluyor kadın sürekli uzun süreli bir baskı ve tehdit karşısındaki Yusuf bakın ne dedi. Yüce Allah’a; Artık Allah’a elini açtı: “Ey dünyada namusun, iffetin, haysiyetin, şerefin ne olduğunu bilmek isteyenler İslam’a gelin.” İslam A’dan Z’ye helâl ve namustur haysiyet ve şereftir gerçek üstünlüktür. İşte Yusuf namuslu Yusuf, iffetli Yusuf nezih kişiliğin sahip olan Yusuf Aleyhisselâm bak elini açtı Allah’a nasıl yalvarıyor.

 

قَالَ رَبِّ السِّجْنُ أَحَبُّ إِلَيَّ مِمَّا يَدْعُونَنِي إِلَيْهِ وَإِلاَّ تَصْرِفْ عَنِّي كَيْدَهُنَّ أَصْبُ إِلَيْهِنَّ وَأَكُن مِّنَ الْجَاهِلِينَ ﴿٣٣﴾

 

 

Yusuf: “Ey Rabbim! Zindan bana, bunların beni davet ettikleri şeyden daha sevimlidir, zindan daha sevimlidir.” Ben bu kadının dediklerini yapamam ben namusluyum Allah’ım ben senden korkarım ben senden utanırım ben senden hayâ ederim böyle bir işi ben nasıl yaparım. Allah’ım! zindan bana daha sevimlidir diyor Yusuf. “Bunların beni davet ettikleri şeyden bu zindan daha sevimlidir. Eğer sen bu kadınların tuzaklarını benden sen uzak tutmazsan, ben onların tuzağına düşerim ve câhillik edenlerden olurum” diye Yusuf yalvarıyordu Aleyhisselâm.

 

Dakika 1:15:35

 

 

فَاسْتَجَابَ لَهُ رَبُّهُ فَصَرَفَ عَنْهُ كَيْدَهُنَّ إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ ﴿٣٤﴾

 

Bunun üzerine Rabbi, onun duasını kabul buyurdu. (فَصَرَفَ عَنْهُ كَيْدَهُنَّ) ve duasını ondan kabul buyurdu da ondan onların tuzaklarını bertaraf etti. (إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ ) O yüce Allah muhakkak ki O evet, O hakkıyla işiten, hakkıyla bilendir.

 

İşte kıymetli dostlarım, Yusuf o kadınların şerrinden böylece Allah onun korudu kurtardı ama zindana gitti Yusuf. Şimdiki gelecek âyetlerde Yusuf kuyudan çıktığı pazarda satıldı kuyuya atıldı ondan sonra iftira atıldı zindana atıldı. Ama sonuç selâmet bu imtihanları bir, bir kazanan Yusuf neticede Mısır’a sultan oldu. Peygamber oldu, Mısır’a sultan oldu. Bu imtihanları kazanmasaydı bakın o zaman ne olacaktı? Hepsi elden gidecekti sadece günah ve çirkin şeylerle pisliklerle baş başa kalacaktı. Ama Yusuf şu anda ikinci veya üçüncü gökte yüksek makamlara ulaştı. Peygamberimiz Miraç’ta bir hadis-i şerifte bir habere göre Sahîhi Buhârî de ikinci kat semâ da Hazreti Muhammed miraca giderken Yusuf’la görüştü. Birinci kat semâda Âdem’le Aleyhisselâm görüştü diğer semâlarda da diğer peygamberlerle görüştü.

 

Evet kıymetliler!

 

ثُمَّ بَدَا لَهُم مِّن بَعْدِ مَا رَأَوُاْ الآيَاتِ لَيَسْجُنُنَّهُ حَتَّى حِينٍ ﴿٣٥﴾

وَدَخَلَ مَعَهُ السِّجْنَ فَتَيَانَ قَالَ أَحَدُهُمَآ إِنِّي أَرَانِي أَعْصِرُ خَمْرًا وَقَالَ الآخَرُ إِنِّي أَرَانِي أَحْمِلُ فَوْقَ رَأْسِي خُبْزًا تَأْكُلُ الطَّيْرُ مِنْهُ نَبِّئْنَا بِتَأْوِيلِهِ إِنَّا نَرَاكَ مِنَ الْمُحْسِنِينَ ﴿٣٦﴾

قَالَ لاَ يَأْتِيكُمَا طَعَامٌ تُرْزَقَانِهِ إِلاَّ نَبَّأْتُكُمَا بِتَأْوِيلِهِ قَبْلَ أَن يَأْتِيكُمَا ذَلِكُمَا مِمَّا عَلَّمَنِي رَبِّي إِنِّي تَرَكْتُ مِلَّةَ قَوْمٍ لاَّ يُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَهُم بِالآخِرَةِ هُمْ كَافِرُونَ ﴿٣٧﴾

 

Şimdi de artık zindan günlerinden bahsediyor Cenab-ı Hak. Bu kadar delili gördükleri hâlde, Yusuf’un tertemiz olduklarını anladıkları hâlde sonra yine de Yusuf’u bir süre için zindana atma düşüncesi ağır bastı ve Yusuf zindana atıldı. Zindana onunla birlikte iki delikanlı daha girdi. Birisi dedi ki, delikanlılardan; “Rüyada kendimi şarap sıkarken gördüm.”

Öteki de dedi ki: “Bende başımın üstünde ekmek taşıdığımı, kuşlarında ondan yediğini gördüm.

 

Dakika 1:20:15

 

Bunlar iki rüya görmüşler. Bize bunun yorumunu haber ver çünkü biz seni iyilik edenlerden görüyoruz” dediler. Yusuf dedi ki: “Size yiyecek olarak verilecek bir yemek gelmeden önce onun tâbirini size bildiririm. Bu, Rabbimin bana öğrettiği ilimlerdendir. Çünkü ben Allah’a inanmayan ve âhireti inkâr eden bir kavmin dinini terk ettim.” Bakın Yusuf tam bir Müslüman Peygamber onlara rüya tâbirinden önce hakîkati tebliğ ediyor Yusuf rüya tâbiri onların Müslüman olarak mümin olarak önceki îmâna gelmelerine çalışıyor.

 

وَاتَّبَعْتُ مِلَّةَ آبَآئِي إِبْرَاهِيمَ وَإِسْحَقَ وَيَعْقُوبَ مَا كَانَ لَنَا أَن نُّشْرِكَ بِاللّهِ مِن شَيْءٍ ذَلِكَ مِن فَضْلِ اللّهِ عَلَيْنَا وَعَلَى النَّاسِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَشْكُرُونَ ﴿٣٨﴾

يَا صَاحِبَيِ السِّجْنِ أَأَرْبَابٌ مُّتَفَرِّقُونَ خَيْرٌ أَمِ اللّهُ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُ ﴿٣٩﴾

 

İşte; “Atalarım İbrâhim, İshâk ve Yâkub’un dinine uydum.” Yusuf diyor bunları çünkü zaten İbrâhim dedesi, Yâkub babası bunlar peygamber. “Bizim, Allah’a hiçbir şeyi ortak tutmamız olmaz. Bu, bize ve insanlara Allah’ın bir lütfudur. Fakat insanların çoğu şükretmezler.” Ey benim zindan arkadaşlarım! Ayrı, ayrı birçok tanrılar mı daha hayırlı, yoksa her şeye hâkim ve gâlip olan bir tek Allah mı?” Yani (اللّهُ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُ) Vahid’ül Kahhâr olan Allah mı dedi daha hayırlı? Dedi. İşte kıymetli Efendiler; büyükler dâima insanların îmâna kavuşmasını şirkten, küfürden kurtulması için elinden geleni yaparlar. Yusuf da gerekeni yaptı.

 

مَا تَعْبُدُونَ مِن دُونِهِ إِلاَّ أَسْمَاء سَمَّيْتُمُوهَا أَنتُمْ وَآبَآؤُكُم مَّا أَنزَلَ اللّهُ بِهَا مِن سُلْطَانٍ إِنِ الْحُكْمُ إِلاَّ لِلّهِ أَمَرَ أَلاَّ تَعْبُدُواْ إِلاَّ إِيَّاهُ ذَلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ ﴿٤٠﴾

 

“Sizin Allah’ı bırakıp da taptıklarınız, sizin ve atalarınızın uydurduğu bir takım isimlerden başka bir şey değildir. Yusuf nasihat etmeye devam ediyor. Bunlara tapmanız için Allah hiçbir delil indirmiş değildir. Hüküm ancak Allah’a aittir: O size kendisinden başkasına tapmamanızı başkasına kulluk yapmamanızı emretti. Yalnız kulluğu Allah’a yapın yalnız ibadeti Allah’a yapın diye emretti. İşte dosdoğru din budur fakat insanların çoğu bunu bilmezler.

 

(وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ ) buyurdu.

 

يَا صَاحِبَيِ السِّجْنِ أَمَّا أَحَدُكُمَا فَيَسْقِي رَبَّهُ خَمْرًا وَأَمَّا الآخَرُ فَيُصْلَبُ فَتَأْكُلُ الطَّيْرُ مِن رَّأْسِهِ قُضِيَ الأَمْرُ الَّذِي فِيهِ تَسْتَفْتِيَانِ ﴿٤١﴾

 

 

Dakika 1:25:10

 

Şimdi Yusuf rüyayı tahmin ediyor. “Ey benim zindan arkadaşlarım! Dedi onlara. Biriniz efendisine yine şarap sunacak. O, şarap sıkana rüyasında şarap sıkıyorum demişti bu. O yine dedi gidecek görevine dönecek yine şarap sunacak efendisine dedi. Diğeri de asılacak kuşlar başından yiyecekler işte öğrenmek istediğiniz iş böylece halloldu” dedi.

 

وَقَالَ لِلَّذِي ظَنَّ أَنَّهُ نَاجٍ مِّنْهُمَا اذْكُرْنِي عِندَ رَبِّكَ فَأَنسَاهُ الشَّيْطَانُ ذِكْرَ رَبِّهِ فَلَبِثَ فِي السِّجْنِ بِضْعَ سِنِينَ ﴿٤٢﴾

 

Yusuf hapisten kurtulacağına inandığı o ikiden birine dedi ki: “Beni efendinin yanında an.” (Benden söz et ki, beni kurtarsın demek istedi.) Fakat şeytan, ona, efendisinin yanında anmayı unutturdu. Bu yüzden Yusuf daha yıllarca zindan da kaldı. Burada ibretli bir sahne vardır hikmetler var. Yusuf eğer kurtuluşu için sırf Allah’a yalvarsaydı daha iyi olacaktı. Bazı yorumcular demişlerdir ki; Yusuf arkadaşına beni efendinin yanında anki belki beni buradan kurtarmaya yardımcı olur diyerek bir kuldan medet ummamalıydı ummayacaktı. Eğer Allah’a yönelip: “Ya Rab, ey benim Rabbim! Beni buradan biran önce kurtar diye yalvarsaydı o zaman araya şeytan girmeyecek ve Yusuf’ta daha nice yıllar kalmayacak daha önce kurtulmuş olacaktı. Ne isterseniz Allah’tan isteyin diye burada bir ayrıca mükemmel bir ders de verilmektedir. Çünkü Peygamberlerin en küçük bir….

 

Dakika  1:28:08

 

(Visited 112 times, 1 visits today)
{"message":{"type":8,"message":"Undefined variable: show_right_meta","file":"\/home\/pwny9ik9\/public_html\/wp-content\/plugins\/cactus-video\/video-hook-functions.php","line":1155},"error":1}