367- Tefsir Ders 367 hayat veren nurun keşif notları
367- Kur’an-ı Kerim Tefsîr Dersi367
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
(Yusuf Sûresi 80’inci Âyet-i Kerime’den 98’inci Âyet-i Kerime’ler)
‘’Elhamdülillahi Rabbil-âlemin vesselâtü vesselâmü alâ Rasûlina Muhammedin ve alâ âlihi ve sahbihi ecmain.”
فَلَمَّا اسْتَيْأَسُواْ مِنْهُ خَلَصُواْ نَجِيًّا قَالَ كَبِيرُهُمْ أَلَمْ تَعْلَمُواْ أَنَّ أَبَاكُمْ قَدْ أَخَذَ عَلَيْكُم مَّوْثِقًا مِّنَ اللّهِ وَمِن قَبْلُ مَا فَرَّطتُمْ فِي يُوسُفَ فَلَنْ أَبْرَحَ الأَرْضَ حَتَّىَ يَأْذَنَ لِي أَبِي أَوْ يَحْكُمَ اللّهُ لِي وَهُوَ خَيْرُ الْحَاكِمِينَ ﴿٨٠﴾
ارْجِعُواْ إِلَى أَبِيكُمْ فَقُولُواْ يَا أَبَانَا إِنَّ ابْنَكَ سَرَقَ وَمَا شَهِدْنَا إِلاَّ بِمَا عَلِمْنَا وَمَا كُنَّا لِلْغَيْبِ حَافِظِينَ ﴿٨١﴾
وَاسْأَلِ الْقَرْيَةَ الَّتِي كُنَّا فِيهَا وَالْعِيْرَ الَّتِي أَقْبَلْنَا فِيهَا وَإِنَّا لَصَادِقُونَ ﴿٨٢﴾
صَدَقَ اللهُ اْلعَظِيمُ
Çok kıymetli ve muhterem izleyenlerimiz,
Hayat veren nurun dersleri şanlı Kuran’dan ilhâm alarak devam etmektedir. Yusuf Sûresi’nin 80’inci âyetine geldik ve Yusuf Kıssası Aleyhisselâm âlemlere ibretle ve hikmetle alınacak dersler ile dolu bir yüce ilâhî ekran karşınızda açık seçik görülmektedir.
Cenab-ı Hak bu âyet-i kerimelerde de bak ne diyor; Ne zaman ki, onlar onu kurtarmaktan ümit kestiler. Kimi? Bünyamin tutuklandı Yusuf’un diğer kardeşleri de ümitlerini kestiler, artık Bünyamin’in kurtaramayacaklarını anladılar. Bu sefer ne yaptılar? Oradan fısıldaşarak oradan uzaklaştılar baktılar ki Bünyamin tutuklandı. Büyükleri dedi ki; Bunlar Yusuf’u kuyuya atan kardeşleri ama Yusuf’un yanındalar ama Yusuf’u hâlâ tanımıyorlar Yusuf Mısır devletinin veziri hattâ Mısır elinde. Büyükler dedi ki, artık Bünyamin’i kurtaramayacaklarını anladıktan sonra: “Babanızın sizden Allah adına ahit aldığını ve daha önce Yusuf konusunda ettiğiniz kusuru bilmiyor musunuz? Babam bana izin verince veya Allah hakkında Allah’u Teâlâ benim hakkımda bir hüküm verinceye kadar ben artık buradan ayrılmam” dedi. Yani babasının yanına gidecek kendinde cesaret bulamadı Yusuf’u öyle yaptık dediler gizlice fısıldaştılar ama Allah’u Teâlâ’ya karşı fısıltı olmaz; çünkü Allah gizlinin gizlisini ezelî ebedî her şeyi bilir zaten Kur’an-ı Kerim Yüce Allah’ın kelâmıdır.
Dakika 5:10
Allah Celle Celâlühü hüküm verenlerin en hayırlısıdır. Artık böyle dedi o içlerinde ki babamın huzuruna gidecek bende bir yüz kalmadı diyen evlat böyle dedi. Siz dönünde babanıza deyin ki, yani onlara siz gidin dedi. Babaları o zaman Kenan’da Mısırla Kenan illeri arasına şöyle bir bakınca 80 fersah mesafe var. Siz dönünde babanıza deyin ki: “Ey babamız! İnan ki, oğlun hırsızlık yaptı. Biz ancak bildiğimize şahitlik ediyoruz. Yoksa gaybın bekçileri değiliz.” “Hem orada bulunduğumuz şehir halkına, hem içinde bulunduğumuz kervana sor. Ve emin ol ki, biz kesinlikle doğru söylüyoruz” deyin babama babamıza böyle deyin dedi. Tabii bunu söyleyen büyük kardeşleri, büyük kardeşleri babalarının huzuruna gidemedi bekliyor Mısır’da bekliyor.
قَالَ بَلْ سَوَّلَتْ لَكُمْ أَنفُسُكُمْ أَمْرًا فَصَبْرٌ جَمِيلٌ عَسَى اللّهُ أَن يَأْتِيَنِي بِهِمْ جَمِيعًا إِنَّهُ هُوَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ ﴿٨٣﴾
Artık babalarını yanına geldiler durumu anlattılar Bünyamin tutumlu dediler büyük abimiz orada kaldı dediler. Bak Babaları Yâkup Aleyhisselâm ne diyor, babaları dedi ki: Hayır, sizi nefisleriniz aldatıp bir işe sürüklemiş. Artık bana güzel sabretmek düşüyor. Belki Allah hepsini birden bana geri getirir. Hepsi dediği kim? Yani hâlâ Yusuf’tan ümidini kesmedi Bünyamin’i de Yusuf’u da bir gün hepsine birden İnşâ’Allah dedi kavuşurum. Allah bana hepsini getirir kavuşturur dedi. Çünkü o âlimdir hâkimdir Allah âlimdir hakîmdir. Allah alîmdir, hakîmdir Celle Celâlühü. Yâkup Aleyhisselâm bir peygamber îmânı bütün bir peygamber ki, her peygamber öyledir. Ümit bakın ne kadar ümidi güçlü hâlâ daha Yusuf olduğunu kardeşleri bilmiyor. Yâkup Aleyhisselâm da Allah’u Teâlâ’nın tabi onları kavuşturacağı günleri bekliyor. Gaybı kimse bilmez Allah’tan başka bilinmezleri bilen Allah’u Teâlâ.
وَتَوَلَّى عَنْهُمْ وَقَالَ يَا أَسَفَى عَلَى يُوسُفَ وَابْيَضَّتْ عَيْنَاهُ مِنَ الْحُزْنِ فَهُوَ كَظِيمٌ ﴿٨٤﴾
قَالُواْ تَالله تَفْتَأُ تَذْكُرُ يُوسُفَ حَتَّى تَكُونَ حَرَضًا أَوْ تَكُونَ مِنَ الْهَالِكِينَ ﴿٨٥﴾
Bakın Yâkup (AS.) içindeki hicrâna bakın ve Yâkup Aleyhisselâm evlatlarından yüz çevirdi de; Ey Yusuf’un ateşi yaktı da yaktı yetti artık yetti de dedi. Yani (يَا أَسَفَى عَلَى يُوسُفَ) dedi. İçinde hicrân ateşi yanıyordu ve büyük sabır vardı ama hicrânı da vardı ateş hasret ateşi yanıyordu. Ve üzüntüden gözlerine ak düştü. Artık yutkunuyor da yutkunuyor. (فَهُوَ كَظِيمٌ ) Dediler ki: Hâlâ Yusuf’u zayıflayıp duyuyorsun dediler. Bakın, kendini helâk edeceksin dediler.
Dakika 10:55
قَالَ إِنَّمَا أَشْكُو بَثِّي وَحُزْنِي إِلَى اللّهِ وَأَعْلَمُ مِنَ اللّهِ مَا لاَ تَعْلَمُونَ ﴿٨٦﴾
يَا بَنِيَّ اذْهَبُواْ فَتَحَسَّسُواْ مِن يُوسُفَ وَأَخِيهِ وَلاَ تَيْأَسُواْ مِن رَّوْحِ اللّهِ إِنَّهُ لاَ يَيْأَسُ مِن رَّوْحِ اللّهِ إِلاَّ الْقَوْمُ الْكَافِرُونَ ﴿٨٧﴾
Bakın ne diyor; Allah’a yemin ederiz ki, dedi yanındakiler Yâkub’a diyorlar Aleyhisselâm. Sonunda eriyip gideceksin, tükenip helâk olacaksın. Hayret doğrusu! Onlara da Yâkup Aleyhisselâm dedi ki: “Ben hüznümü, kederimi ancak Allah’a şikâyet ederim ve Allah tarafından sizin bilmediğiniz şeyleri de bilirim” dedi. Oğullarına da şöyle dedi: “Ey oğullarım! Gidin, Yusuf’u ve kardeşini araştırın Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin; zîrâ kâfir kavimden başkası Allah’ın rahmetinden ümit kesmez” dedi. Şimdi burada bir esef (وَقَالَ يَا أَسَفَى عَلَى يُوسُفَ) Esef nedir? Şiddetli hüzün, gam, hicrân, ateş yanması burada (أَسَفَى)’da ki Elif-i Maksure mütekellim Ya’sından bedeldir ve kelime ey esefin demektir. Yahut ta ‘’Nubde Elifi’dir ki, ah diye bir içinden ah çekmektir. Burada “Bedî İlminde” (Belâgat ilminin ifadeyi güzelleştirme usul ve kaidelerinden bahseden dalı) ona tecnisi tasrif adı verilir. “Ya esasen” burada ya uzaktakini çağırmak için kullanılan bir ünlemdir. Yusuf’un hicrânına birde Bünyamin’in acısı ekleniyor. Yâkup’un iç dünyası hasret ateşiyle yanıyor. Ey Yusuf’un yadigârı olan Esefim! Hicrânım son dereceyi buldu diye artık içinden ateş yanıyor Yâkub’un. Hz. Peygamber (A.S.V) Cebrâil Aleyhisselâm’a bir gün şöyle soruyor; Rivâyet de bu rivâyet Suyûtî’nin Eddürül Mansur’da kaleme aldığı bir rivâyettir. Peygamberimiz Cebrâil Aleyhisselâm’a soruyor: Yâkub’un Yusuf’a hicrânın ne dereceye varmıştı? Diye sual etmiş. Cebrâil Aleyhisselâm bak ne diyor; Evladını kaybeden 70 ananın toplam hicrarına eşittir demiş. O hâlde onun sevabı ne kadardır? Deyince: O da, 100 şehit sevabıdır çünkü o Allah’a bir an bile suizan etmedi, ümit kesmedi.
Dakika 15:25
Üzülmek, ağlamak câizdir. Rasûlullah Efendimiz oğlu İbrâhim’e öldüğü zaman ağlamış ve kalp hüzün duyar göz yaş döker demiş. Şimdi câiz olmayan ağlama hangisidir? Câiz olmayanı bir takım câhillerin yaptığı gibi bağırıp, çağırmak feryadı-figan eylemek, dövünmek ve yaka-paça yırtmak, saçını başını yolmak mukadderâta dil uzatacak sözler etmek ve benzeri aşırılıklardır câiz olmayan. Hazreti Peygamber Efendimiz, ben sizi ağlamaktan men etmedim ancak iki çirkin sesten men ettim diyor. Yani ahmak ve çirkin sesten men ettim. Biri sevinç zamanındaki çığlık, çığlık atmayın dedi. Biride üzüntü zamanında ki feryat, feryat da etmeyin dedi. İşte ben bu iki çirkin sesten sizi men ediyorum dedi Peygamber Efendimiz. Bu haberin kaynağında da Buhârî Şerif var, Müslim’i Şerif var, Ebû Dâvûd var, İbn-i Mâce var, Ahmet Bin Hanbel gibi hadis otoriteleri bulunmaktadır. Cenab-ı Hak hepsine bol, bol rahmet eylesin bütün İslam âlimlerinin tamamına. Şimdi buradan baktığımız zaman şöyle bir haberde vârit olduğuna göre Muhammed ümmetinden başka ümmetlere (إِنَّا لِلّهِ وَإِنَّا إِلَيْهِ رَاجِعونَ ) yani bu verilmemişti diyor haberde. Şimdi buradan da şunu anlıyoruz; Allah’a dönmek O’na rücû etmek zevkine erişilebilecek hiçbir zevk ve hiçbir teselli yoktur. Çünkü Allah’u Teâlâ’nın rızâsına cemâline kavuşmak rahmetine kavuşmak kadar üstün bir derece bulunamaz. Onun için (إِنَّا لِلّهِ وَإِنَّا إِلَيْهِ رَاجِعونَ ) Ne diyor? Biz Allah’a aitiz diyor biz O’na döneceğiz diyor. Şuanda biz Allah’a aitiz gelişimiz yaratılışımız ondan dönüşümüz O’na. İşte buna da istircâ şöyle bir bakalım, Yâkup Aleyhisselâm ne dedi: (قَالَ إِنَّمَا أَشْكُو بَثِّي وَحُزْنِي إِلَى اللّهِ) dedi. İşte benim diyor bes’imi, hüznümü ancak Allah’a şikâyet ederim diyor. Bes, içine sığdıramadığı zorlu bir dert ve merak demektir. Burada sabrımı ben sabrımı da diyor ateşimi de hüznümü de kimselere değil ancak Allah’a şikâyet ediyorum başkasına dert yanmıyorum dedi.
Dakika 20:00
Var gücünüzle bilgi toplayın diye de evlatlarını gönderdi. Tekrar şimdi evlatları Yusuf Aleyhisselâmın yani Mısır Âzîz’inin huzuruna geldiler. Yusuf bir yitik, Bünyamin ise bir tutuklu şimdi Yusuf kurt yedi diye kanlı bir gömlek getirmişlerdi. Tabi yalan söyledikleri Yâkup Aleyhisselâm tarafından anlaşılmıştı da: “Bu kötülüğe sizi kendi nefsiniz sürükledi demişti.” Zîrâ gömleği parçalamadan bir kimseyi kurt yemiş olamazdı. Nitekim o zaman Yâkup’un Aleyhisselâm bu ne kadar iyi kalpli bir kurtmuş gömleği bile parçalamamış dediği de rivâyetler arasındadır. Yine bu rivâyetin kaynağında Suyûtî Eddürül Mensur bulunmaktadır. Şimdi kıymetli dostlarımız, ibretli sahne devam ediyor hayat veren nurun dersleri dünya hayatını iyi anlatıyor. Dünya hayatını, berzah hayatını, mezarı, mahşeri, ukbayı iyi anlatıyor Kur’an-ı Kerim Yüce Allah anlatıyor. Biz aczimizle tercümanlığını yapmaya çalışıyoruz. Şimdi bu Kur’an-ı Kerim’in, İslam’ın, Hazreti Muhammed’in İslam ile ortaya koyan hayat tarzı İslam’ın hayat tarzıdır. İslam’ı anlamadan ne dünyayı, ne ezelî, ne ebedî, ne mezarı, berzah âlemini, ne mahşeri, ne cenneti, ne cehennemi anlayamazsın ve seni ebedî mutlu hayatın içine hazırlayacak hayat tarzına seni kavuşturacak işte Kur’an-ı Kerim’in hayat veren nurunun dersleridir. Onun için İslam’ı, Kur’an-ı Kerim’i dünyanın her tarafında kitap, sünnet, icmâ, ümmet, kıyâsı fukahâyı, aslî delileri dünya Müslümanları iyi kavramalıdır başta Kur’an-ı Kerim. İşte hayat veren nurun dersleri sana dünyadaki insanların ruhlarını peygamber oğlu bile olsan… Bakın, peygamber çocukları bile bir kardeşlerini kıskanınca bak neler yapabiliyorlar.
فَلَمَّا دَخَلُواْ عَلَيْهِ قَالُواْ يَا أَيُّهَا الْعَزِيزُ مَسَّنَا وَأَهْلَنَا الضُّرُّ وَجِئْنَا بِبِضَاعَةٍ مُّزْجَاةٍ فَأَوْفِ لَنَا الْكَيْلَ وَتَصَدَّقْ عَلَيْنَآ إِنَّ اللّهَ يَجْزِي الْمُتَصَدِّقِينَ ﴿٨٨﴾
قَالَ هَلْ عَلِمْتُم مَّا فَعَلْتُم بِيُوسُفَ وَأَخِيهِ إِذْ أَنتُمْ جَاهِلُونَ ﴿٨٩﴾
قَالُواْ أَإِنَّكَ لَأَنتَ يُوسُفُ قَالَ أَنَاْ يُوسُفُ وَهَذَا أَخِي قَدْ مَنَّ اللّهُ عَلَيْنَا إِنَّهُ مَن يَتَّقِ وَيِصْبِرْ فَإِنَّ اللّهَ لاَ يُضِيعُ أَجْرَ الْمُحْسِنِينَ ﴿٩٠﴾
Cenab-ı Hak bakın durumu anlatıyor bize. Sonra (Mısır’a gidip) onun huzuruna girince dediler ki, şimdi tekrar döndüler babalarının yanından Yusuf Aleyhisselâmın huzuruna döndüler Mısır’a geldiler.” Ey şanlı vezir! dediler bakın.
Dakika 25:00
(يَا أَيُّهَا الْعَزِيزُ) diyorlar. “Ey şanlı vezir! Biz ve çoluk çocuğumuz sıkıntı içindeyiz. Bakın o kuyuya atanların durumuna bakın şimdi Yusuf nerede onlar ne duruma düştüler? Allah adamı dilerse aziz eder dilerse zelil eder. Ve dediler ki: “Pek az bir sermaye ile geldik. Sen bize yine ölçek (Zahire) ver, ayrıca sadakada ihsân eyle. Bakın artık dileniyorlar dilenci durumuna düştüler daha hâlâ Yusuf onlara kendini tanıtmadı bir tek Bünyamin tanıyor sahne buraya kadar böyle geldi ama şimdi artık tanıtacak. Çünkü Allah sadaka verenleri muhakkak mükâfatlandırır diye yalvarıyorlar Yusuf’a. O dedi ki, şimdi Yusuf Aleyhisselâm bakın artık tanışmanın zamanı geldi kendini tanıtacak. Yusuf dedi ki Aleyhisselâm: “Siz câhilliğinizde Yusuf’a ve kardeşine ne yaptığınızı biliyor musunuz?” Dedi. O zaman onlar işi çaktılar. Onlar dediler ki: “Yoksa sen sahiden Yusuf musun?” Dediler. O da “Ben Yusuf’um dedi bu da kardeşimdir bu da Bünyamin’dir kardeşimdir” dedi. “Doğrusu Allah, bizi lütfuyla nimetlenirdi. Gerçekten de kim Allah’tan korkar O’na kulluk eder isyân etmezse ve sabrederse, Allah muhakkak ki, güzel işler yapanların mükâfatını zâyî etmez” dedi Yusuf kendini tanıttı. Dediler ki: “Allah’a yemin olsun, Allah seni bize üstün kıldı. Biz gerçekten de büyük hatâ işlemiştik” dediler. Bakın Allah adama neler dedirttiriyor.
قَالُواْ تَاللّهِ لَقَدْ آثَرَكَ اللّهُ عَلَيْنَا وَإِن كُنَّا لَخَاطِئِينَ ﴿٩١﴾
İşte böyle dediler vallahi Allah seni bize üstün kıldı biz hatâ edenlerden idik dediler ve hatâ etmiştik sana karşı ey Yusuf yani seni biz kuyuya attık dediler. O zam Yusuf dedi ki, bakın büyükler hep böyledir Allah’ın aziz kıldığı kullar hep böyledir. Buraya dikkat edin şimdi!
قَالَ لاَ تَثْرَيبَ عَلَيْكُمُ الْيَوْمَ يَغْفِرُ اللّهُ لَكُمْ وَهُوَ أَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ ﴿٩٢﴾
Yusuf (AS.) dedi: “Bugün size bir ayıplama ve azarlama yoktur.” Geçmişteki yaptıklarınızdan dolayı artık sizi başınıza kakma olayı yoktur. Artık sizi ayıplama da yoktur. (يَغْفِرُ اللّهُ لَكُمْ وَهُوَ أَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ) dediler; Yusuf (AS) dedi ki onlara: “Allah size mağfiret etsin affetsin Allah (وَهُوَ أَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ) Allah Erhamürrahimindir” dedi. “Bugün size bir ayıplama ve azarlama yoktur. Allah, sizi, mağfiretiyle bağışlasın. O merhamet edenlerin en merhametlisidir” dedi. Yusuf onları böylece teselli etti yüreklerine su serpti.
Dakika 30:06
Yusuf o zaman Mısır hükümdarıydı intikam almaya kalsaydı neler yapmazdı. (اذْهَبُو) bakın ilk yaptığı şey Yusuf (AS.) nedir? İbretli bir sahne daha başladı bir mûcize ortaya çıktı.
اذْهَبُواْ بِقَمِيصِي هَذَا فَأَلْقُوهُ عَلَى وَجْهِ أَبِي يَأْتِ بَصِيرًا وَأْتُونِي بِأَهْلِكُمْ أَجْمَعِينَ ﴿٩٣﴾
Alın şu gömleğimi götürün de babamın yüzüne sürün gözü açılır. Ve bütün ailenizle toplanıp bana gelin dedi hepsini davet etti. İşte büyükler böyledir. Kıymetli dostlarım, buradan alınacak çok büyük dersler var. Sen onlara bu yaptıklarını hiç beklemedikleri bir anda haber vereceksin demişti Cebrâil Aleyhisselâm. Ne zaman? Kuyuya atıldığı zaman, Yusuf kuyuda iken yıllar önce Yusuf kuyudayken Cebrâil geldi. Ona bakın Yusuf’a ilham ile bakın ne dedi;
قَالَ هَلْ عَلِمْتُم مَّا فَعَلْتُم بِيُوسُفَ وَأَخِيهِ إِذْ أَنتُمْ جَاهِلُونَ ﴿٨٩﴾
“Siz câhilliğiniz zamanında Yusuf’a ve kardeşlerine ne yaptınız biliyor musunuz?” Dedi ve şu mûcize gerçekleşti.
لَتُنَبِّئَنَّهُمْ بِاَمْرِهِمْ هٰذَا وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
Sen onlara bu yaptıklarını hiç beklemedikleri bir anda haber vereceksin demişti. Cenab-ı Hak bu haberi Cebrâil ile Yusuf’a bildirmişti ta Yusuf kuyuda iken.
قَالُواْ أَإِنَّكَ لَأَنتَ يُوسُفُ
Ne dediler? Sen misin, sahi sen Yusuf musun? Dediler. O da ne dedi? İşte ben Yusuf şu da kardeşim Bünyamin dedi.
قَالُواْ تَاللّهِ لَقَدْ آثَرَكَ اللّهُ عَلَيْنَا وَإِن كُنَّا لَخَاطِئِينَ ﴿٩١﴾
Bunu hiç kimse unutmasın! Vallahi seni Allah bize isar eyledi takvâ, sabır ve ihsân özellikleriyle bize üstün kılmıştır dediler. Yusuf’un üstünlüğünü itiraf ettiler. O da o büyük Yusuf o şanlı peygamber o da (AS.).
قَالَ لاَ تَثْرَيبَ عَلَيْكُمُ الْيَوْمَ
O da büyüklüğünü gösterdi, bugün size hiçbir şekilde muaheze edilmek yoktur dedi.
Tesrip: Suçluyu tekdir ve hesaba çekme olayıdır. Yusuf ne onları tekdir etti, ne suçladı, ne hesaba çekti. Ziya Paşanın bu âyet-i kerimeyle ilgili şu manzumesine dikkat edin. Bir Atasözü olarak bu âyet-i kerime istinâden bakın Ziya Paşa ne diyor:
(Zâlimlere bir gün dedirir Kudreti Mevlâ)
تَاللّهِ لَقَدْ آثَرَكَ اللّهُ عَلَيْنَا
İşte bunu kimse unutmasın! Bu çağın zâlimleri de geçmiş çağın zâlimleri de bütün zâlimler bir gün diz çökecek mazlumların önünde rezil rüsva olacaktır ve Allah’a Rûz-i Cezâ da
Mazlumların hesabını bir, bir zâlimler verecektir.
Zâlimlere bir gün dedirir Kudreti Mevlâ
تَاللّهِ لَقَدْ آثَرَكَ اللّهُ عَلَيْنَا
Sen bizi akşam sabah kendi sofrana çağırıp ağırlıyorsun dedi Yusuf’un kardeşleri Yusuf onları akşam sabah ziyafet veriyor. Onlar da çok utanıyorlar yüzüne bile bakamıyorlardı Yusuf’un. Yusuf Aleyhisselâm onları tekrar şöyle teselli ettiği rivâyeti vardır. Dedi ki Yusuf onlara: Hiç üzülmeyin Mısır ahâlisi bana köle gözüyle bakarlar ve Subhanallah 20 dirheme satılmış olan bir köle ne kadar yüksek makamlara erişti derlerdi. Yani Mısır halkı Yusuf’a köle gözüyle bakıyorlardı çünkü onu kervan 20 dirheme satmıştı.
Dakika 36:30
Zindandan bir kervan onu aldığı ticaret kervanı Mısır pazarında Yusuf’u satmıştı 20 dirheme satılan bir köle gözüyle bakılıyordu bir köle ne kadar yüksek makamlara erişti diyorlardı. Yusuf dedi ki: Şimdi ise sizinle şeref kazandım halkın gözünde değer buldum. zîrâ onlar anladılar ki, siz benim kardeşlerimsiniz ve ben İbrahim Aleyhisselâmın torunlarındanım dedi. İbrahim’in torunu Yâkub’un oğlu İshâk’ın da torunu bakın bunlar hep peygamber. Ve Allah’u Teâlâ’nın imtihanına bakın. Kuyuya atılıyor, köle pazarında satılıyor, iftiralar atılıyor, zindanlar atılıyor netice de Mısır’a sultan oluyor. Allah kendi yolundaki kullarını aziz eylemiştir. Dünyada da, mezarda da, mahşerde de üstün mevkiler hep Allah’ın safında olan müttekilerin olmuştur. Hz. Muhammed cihân Peygamberi bir şehir Peygamberi, bir devlet Peygamberi değil Hazreti Muhammed cihân Peygamberi. Hz. Muhammed cihân Fatih’i göklerin Fatih’i Arş’ı Âlâ da ayak izleri bulunan Hazreti Muhammed Mekke’yi kuşattığı zaman Mekkelilere bakın ne dedi. Mekkeliler Hz. Muhammed’in öldürmek için her çareye başvurmuşlar her zulmü yapmak istemişler nice Müslümanlara akıl hayale gelmeyen zulümlerde bulunmuşlardı. O zâlimler o Mekke putperestleri o müşrik devlet kuşatıldı Mekke’deki müşrikler Hz. Muhammed onları kuşattı. Bakın, Mekke’nin fetih günü Kâbe-i Şerif’in kapısında durup Kureyş’e hitap ederken bakın ne diyor Hz. Muhammed Aleyhisselâtu Vesselâm: “Benim size şimdi ne yapacağımı düşünüyorsunuz? Çünkü Mekkeliler eli kanlı kâtiller idi. Sadece kuyuya atma olayı değil Hz. Muhammed’i yok etmek için her türlü suikastlar teröristler gece gündüz Hz. Muhammedi öldürmek istiyorlardı. Kanlı çeteler elleri kılıçlı hep Hz. Muhammedi öldürmek için çalışıyorlardı nice zulümler yapıldı ama neticede Mekke putperestleri kuşatıldı.
Dakika: 40:15
Bakın Hazreti Muhammed Kâbe-i Şerif’e bakın orada bunlara hitap ederken benim size şimdi ne yapacağımı düşünüyorsunuz? Dedi. Onları kuşattı hepsini esir aldı. Onlar da bakın ne dediler; Hayır, bilmiyoruz ama sanırız kerem sahibi bir kardeşsin ve kudretlisin her şey senin elinde. O vakit Peygamberimiz buyurdu ki; kardeşim Yusuf’un kardeşlerine dediğini derim size hepiniz hürsünüz hepiniz serbestsiniz.
لاَ تَثْرَيبَ عَلَيْكُمُ الْيَوْمَ
Dedi. Bu âyeti Yusuf’un kardeşlerine okuduğu âyeti o kanlı kâtillerin yüzüne okudu hepsini özgür ve hürsünüz dedi onları serbest bıraktı ve (لَا اِلَهَ اِلَّا اللهْ مُحَمَّدُ الرَّسُولُ اللهْ)
Diyenin tamamı serbest kaldı ve kan dökülmedi intikam alınmadı. İslam Arap yarımadasına yıldırım hızıyla hâkim oluyordu. Artık o zaman dünyanın en süper güçleri Bizans ve Kisra, Hazreti Muhammed’in karşısına çıkmaktan artık korkuyorlardı. Bizans Ordusu en büyük ordu ile Tebük’e doğru hareket ettiği hâlde Hazreti Muhammed’in ordusunun geldiğini anlayınca kaçtı. Onun için kıymetli dostlarım; Kur’an-ı Kerim öyle bir deryâdır ki bütün Peygamberlerin ırmakları Muhammed okyanusuna ve deryâsna akar. Geçmişin deryâları, geleceğin deryâları Muhammed deryâsındadır Muhammed ummanında bunlar toplanmıştır. Bütün peygamberleri birer ırmak kabul ederseniz Hz. Muhammed cihânın okyanuslarının birleştiği ummandır. Gökler ve yerler okyanusudur Hazreti Muhammed, Kur’an-ı Kerim geçmişin bütün hazineleri geleceğin bütün mûcizeleri hepsi Kur’an-ı Kerim’de, Hazreti Muhammed de ve İslam’dadır. Onun için ilk işiniz bu olsun. Bakın ne dedi Yusuf Aleyhisselâm; Gömleğimi dedi götürün
اذْهَبُواْ بِقَمِيصِي هَذَا
Şu gömleğimi götürün dedi kardeşlerine ve peşinden
فَأَلْقُوهُ عَلَى وَجْهِ أَبِي يَأْتِ بَصِيرًا
Babamın yüzüne koyun ki dedi gözü görecek duruma gelsin gözü açılsın dedi. İlk işiniz bu olsun dedi bu gömleğin kanlı gömleğe bir karşılık olduğu acaba bu nasıl bir gömlekti ki. Hz. İbrâhim ateşe atıldığı zaman ilâhî emirle Cebrâil’in Aleyhisselâm cennetten getirip İbrâhim’e Aleyhisselâm giydirdiği gömlekti diye rivâyet vardır. Yâkup Aleyhisselâm o gömleği muska gibi yapıp Yusuf’un boynuna asmıştı Yusuf kuyuya atılınca Cebrâil Aleyhisselâm gelip onu muskanın içinden çıkarmış ve Yusuf’a giydirmişti.
Dakika 45:00
Cennet Nesimi’nin kokuları herhangi bir derde yakalanmış olana dokunursa onu şifaya kavuşturur demişti. İşte esrarengiz bir yadigâr idi bu gömlek, bir rivâyette de Yusuf’un sırtında bulunan bir gömlek idi bu da mutlaka vahiyle olmuş idi. Fahreddin Râzî bunu akli yoldan tâbire çağrışmış ise de (Rahmetullâhi Aleyh) fakat bu bir mûcize olayıdır. Yusuf’un kesin bir ifade kullanarak
يَأْتِ بَصِيرًا
Görmesi hemen gelir demesi burada bir mûcizenin olduğu anlaşılmaktadır mûcizeler akıl yoluyla izâh edilemezler. En maddî ve en basit tıbbi tedâvi şekillerinde bile %100 kesin sonuç şudur diyerek hüküm verilemez. İlâhî vahiy ’den başka bir sebeple de açıklanamaz.
وَأْتُونِي بِأَهْلِكُمْ أَجْمَعِينَ
“Bütün ehlinizi toptan alıp bana getiriniz” dedi Yusuf Aleyhisselâm. Gömleği kardeşleri içinden Yahûda almış ve daha önce kanlı gömleği babasına götürüp babamızı mahzûn eden ben idim kanlı gömleği götüren ben idim babama babamı üzüntüye gark eden ben idim o vakit mahzûn ettiğim gibi şimdide müjde verip sevindireyim demiş yalın ayak, başıkabak Mısır’dan koşarak yola çıkmış. Mısır ile Kenan arasındaki mesafe 80 fersah imiş. Şimdi Yusuf Aleyhisselâm da öbürlerini 200 deve yükü yiyecek ve mal ile göndermiş hem de bütün sülalesini de dâvet etmiş artık gelin diye. Allah’ın rahmeti nasıl tecellî edecek vuslat esintileri nasıl gelecek ayrılık ve hicrân nasıl ortadan kalkacak. İşte;
وَلَمَّا فَصَلَتِ الْعِيرُ قَالَ أَبُوهُمْ إِنِّي لَأَجِدُ رِيحَ يُوسُفَ لَوْلاَ أَن تُفَنِّدُونِ ﴿٩٤﴾
Bakın bir mûcize daha gerçekleşti. Dikkat edin şimdi! Ne zaman ki, kafile (Mısır’dan) ayrıldı, öteden babaları bakın tâ Kenan’daki babaları 80 fersah uzaktaki babaları dedi ki, daha kervan Mısır’dan yeni çıkarken: “Eğer bana bunak demezseniz, doğrusu ben Yusuf’un kokusunu alıyorum” dedi. Gömlek yola çıktı Yâkup kokuyu aldı Aleyhisselâm. Bunu ne izâh edecek bugünkü dünya? Kur’an-ı Kerim’in her şeyi yüce bir mûcizedir buda onlardan birisidir.
قَالُواْ تَاللّهِ إِنَّكَ لَفِي ضَلاَلِكَ الْقَدِيمِ ﴿٩٥﴾
Bakın yanındakiler ne dediler. Dediler ki: “Vallahi sen hala o eski şaşkınlığındasın” dediler.
فَلَمَّا أَن جَاء الْبَشِيرُ أَلْقَاهُ عَلَى وَجْهِهِ فَارْتَدَّ بَصِيرًا قَالَ أَلَمْ أَقُل لَّكُمْ إِنِّي أَعْلَمُ مِنَ اللّهِ مَا لاَ تَعْلَمُونَ ﴿٩٦﴾
Fakat ne zaman ki, gerçekten müjdeci geldi, gömleği getirdi başı açık ayakları yalın ayak 80 fersah mesafeden koşarak geldi. Gömleği Yâkub’un yüzüne koydu, hemen gözü açıldı. “Ben size demedim mi, ben Allah’tan (C.C) sizin bilmediklerinizi bilirim” dedi Yâkup (AS.).
Dakika 50:40
قَالُواْ يَا أَبَانَا اسْتَغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا إِنَّا كُنَّا خَاطِئِينَ ﴿٩٧﴾
Artık evlatları daha mûcize gerçekleşince durum ortaya çıktı mûcize üstüne mûcize
قَالَ سَوْفَ أَسْتَغْفِرُ لَكُمْ رَبِّيَ إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ ﴿٩٨﴾
O Yusuf’u kuyuya atan âsî evlatlar şimdi babalarına ne dediler? Dediler ki: “Ey babamız! Bizim için Allah’a istiğfâr eyle” dediler. Çünkü babaları Peygamber tövbesinin istiğfarının kabul edileceğini biliyorlar. Kendileri de gerçekten artık pişman oldular biz gerçekten büyük günah işlemiştik dediler.
إِنَّا كُنَّا خَاطِئِينَ
Dediler. O da dedi ki:
قَالَ سَوْفَ أَسْتَغْفِرُ لَكُمْ رَبِّيَ
“Sizin için Rabbime sonra istiğfâr edeceğim” dedi bakın sonra dedi o an demedi. Bunun da tabii hikmetler var.
إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
Şüphesiz o gafurdur, rahimdir dedi. Kıymetli dostlarım, şimdi buradaki Yusuf’un kokusunu alıyorum o gömlek yola çıkınca buradaki mûcizeyi iyi düşünmek lâzım bu “Ledünnî Vuslat” müjdesine nereden şöyle bir bakalım. Peygamberlik müjdesi ile himmet gömleğini ve rûhânî bir zevkle bütün vicdanını saran bir kokulu rüzgâr bir ledünnî seher esintisi bu Yusuf kokusu nereden geliyordu. Ona ilâhîyi reftan bir esinti Rahmânî nefes idi 80 fersahlık mesafeden bu kokuyu taşıyan araç neydi? Algılama gücü neydi? Kokulu esintinin hızı en azından bir şimşeğin hızına eşit olmalıydı oysaki bugünkü teknolojide elektrik akımının henüz kokuya uygulanabildiğini tabii ki daha görmüyoruz, bilmiyoruz. Kâfilenin Mısır’dan ayrıldıktan sonra duymuş olması kokuyu birden almış olması bakın tefsir âlimleri bunu söyle keşfetmeye çalışmışlar; Birisi Allah’u Teâlâ’nın bu kokuyu bir mûcize olmak üzere o kadar uzak mesafeden Yâkub’un vicdanına ulaştırmasıdır bir mûcize. Birisi de, o anda onu Yâkub’un vicdanında icâd ve yaratmış olmasıdır. Allah her şeye kâdir ilâhî mûcize olduğundan hiç şüphe yoktur zamanınız fen bilimleri ve felsefesi bu gibi olayları tabii açıklama gücüne sahip değildir. Ama inkâr da etmezler, inkâr edenler onlar ayrı ama günümüzdeki fen bilimleri ve felsefesi inkâr etmiyor ama gücü de izâh etmeye yetmiyor. Çünkü Kuran-ı Kerim İslam mûcize bunlar tabiatüstü olaylardır bunlara hiç kimsenin gücü yetmez
.
Dakika 55:40
Bundan dolayı psikolojide telepati adı altında tasnif ve mütalaa etmektedir psikolojide böyle bir telepati yoluyla izâha kalmaktadır. Telgraf telefon kelimelerin de dâhil bilindiği ve kullandığı üzere “tele” kelimesi aslında uzak demek “pati” de etkilenme anlamına geldiğinden “telepati” uzaktan etkilenme demek olur. Ve şöyle tarif olunur: Bir ruhta duyulan öyle bir algılamadır ki o anda meydana gelmiş gerçek bir olaya ilişkin olduğu hâlde öyle bir mesafede veya böyle bir duygu hâli içindedir ki, bu durum o olayın o kişiyle bilinmesini imkânsız gibi gösterir. Diğer bir tarife göre de: Bir mânânın veya duygunun uzaktan algılanması yani hissolunabilecek bir aracının yardımı olmaksızın iletilmesi meselesidir. Dış olaylar da en azından ışık veya hava telepatiden ziyâde telsiz ve radyo yayınları uzaktaki bir his veya mânâ hızlı ve gizli bir vasıta herhangi bir şeyin insan ruhuna vicdanına doğması nasıl oluyor? Bir ruhun potansiyel güçleri bunlar üzerinde durulduğu zaman his ve meal vukuu yani olayı olurken meydana gelirken duyabilmek veya olmadan önce yani kablelvuku hissedebilmek de inkâr edilemez olaylardandır. Şimdi telepati olayına bir misal veriyoruz bizim kıymetli âlimlerimizden Muhammed Hamdi Yazır Elmalı kendinden şöyle bir telepatiye şöyle bir misal veriyor; İstanbul’da diyor “Nüvvâb Mektebi’nde” talebe iken bir gün öğleden sonra dersten çıkıp Nuri Osmaniye de ikâmetgâhım olan hattat odasına geldim. Oturur oturmaz henüz daha hiçbir şeyle meşgul olmadan birdenbire büyük amcam Mehmet Emin Efendi hatırıma doğuverdi ve derhâl kalbime derin bir hüzün çöktü ağlamak istedim. Hâlbuki başka zamanlarda onu hatırlayınca mutlaka sevinç ve neşe hissederdim. Az bulunur fazilet örneği bir insan idi. Dikkat edin! Elmalı’nın gönlüne doğan bu olaya ben bunu bir yere kaydettim diyor içimde bu hâli saatini, dakikasını, tarihini kaydettim diyor. 15 gün sonra memleketten posta ile bir mektup aldım. Babam o gün amcamın vefat ettiğini ve bana yadigâr olmak üzere birkaç kitâbını da vasiyet ettiğini yazıyordu. Bakın amcası vefat etti an Elmalı’nın iç dünyasına bu şekilde Cenab-ı Hak ne yapıyor yansıtıyor.
Dakika: 1:00:25
Şimdi bizim ıstılâhımızda bunun adı nedir? İlhâm cinsinden sayılmaktadır ilhâm gelmesidir. Teknolojik gelişme açısından dikkate değer ilhâmlar da veriyor zîrâ görülüyor ki raiha rih rüzgâr Yâkup’un vicdanına bu kokunun ulaşması rüzgâr hızından daha hızlı bir iletişimle olmuştur. Elektrik dalgaları şeklinde olması ihtimâli söz konusudur. Koku zerreciklerinin hava içinde hareket edip yayılması sonucuna dayandığı bilindiğine göre bu zerrelerin bir elektrik akımı hâlinde ve elektrik hızı ile akıp gelmesi fizik açısından aklın almayacağı bir olay olacaktır. Zerrelerde ki kokunun tıpkı ısı ve ışık gibi yayılma kabiliyetine sahip bir kuvvet olduğunu bulmaktır. İnce bir titreşimle yapılıyor meseleyi kimya veya atom fiziği sahasında izleyerek ses naklinden daha ince bir kânûn ile koku kuvvetinin Yâkub’un kokuyu duyması fennî bir olay değil mûcizevî bir olay olarak karşımıza çıkmaktadır. Yaratılışta bununda gizli bir kânûnu olabileceğini düşündürür. Çünkü Kur’an-ı Kerim’de Allah’u Teâlâ kitabı kânûnlarına âyetlerle ortaya koymuş tabiatı da Allah kendi kânûnlarıyla kurmuş ve yaratmış. Onun için yaratılışta bunun da gizli bir kânûnu olabileceğini düşündürür. Çünkü Kur’an-ı Kerim kâinattaki kevni âyetler üzerinde kitâbî âyetler üzerinde bizlerin keşifte bulunmasını bize tavsiye etmektedir. Hattâ Kur’an âyetlerinin keşfi bize kesin emirdir tebliği kesin emirdir sakın gizlemeyin diye kesin emirdir. Tabiat kânûnlarının üstünde bir mûcize olması mesela, Hazreti Îsâ’nın kuş yapması Allah’ın izniyle bir mûcizedir fakat kuşların uçması olayından uçma ilkelerini çıkarmak ve yine Allah’ın izniyle uçaklar yapmak mûcize olmayan bir buluştur. Demek ki, Kur’an-ı Kerim’de her emirden her mûcizeden de insanlık âlemi ders almalıdır. Zaten Kur’an-ı Kerim dünyaya geldikten Hazreti Muhammed İslam’ı yeryüzüne yerleştirdikten sonra keşif hareketleri ilmi hareketler başlamıştır dünyada. Ondan önce dünyada hiç bunlar niye olmadı? Çünkü İslam, bütün ilimlerin kaynağıdır kendinde toplamış bütün insanlığı da bilimsel çalışmalara teşvik etmiştir. Dünyada İslam’la, Kur’an’la tam bir hareket başlamış tam bir “Reform” ve “Rönesans” hareketlerini başlatmıştır. Ne yazık ki, insanların bir kısmı bunu iyi yolda kullanmaktadır bir kısmı da kötüye kullanmaktadır.
Dakika 1:05:05
İyiye kullanan onun karşılığını alırken kötüye kullanan da onun karşılığındaki cezâsını alacaktır, Allah’a bunun hesabını verecektir. Hiçbir nimet kötüye kullanılamaz. İnsanlığın hayrına kullanmak zorundasın yaratılmışı yaratanın bizzat emrine isyân ederek kullanamazsın. Sana yaratılmış bütün nimetleri yaratan bana isyan etsinler kötüye kullansınlar diye vermedi. İstiğfârı seher vakti veya cuma gecesi Yusuf’la helâlleştirinceye veya onun affını anlayınca kadar tehir etmiştir deniyor Yâkup Aleyhisselâmın tövbesini onun oğlanları için istiğfârını geciktirmesi için bu gibi nedenlere dayandırmışlardır kâşiflerimiz yorumcularımız. Yusuf’la helâlleştirinceye kadar diyor bak veya onun affını alınıncaya kadar tehir etmiştir. Çünkü zulme uğrayanın helallik vermesi ilâhî mağfiretin yani tövbenin ön şartlarındandır. Kul hakkı yiyen bir insan o kul haklarından tövbesinin kabul olması için ne yapacaktır? Kimin hakkını yemişse onların hakkını verecek veya helâlleşecektir hem de canı gönülden o helâlliği almaya çalışacaktır.
Cenab-ı Mevlâ şanlı Kur’an’dan ölümsüz hayatın derslerini almayı ebedî mutlu olmayı bütün inananlara Cenab-ı Hak nasîb eylesin inanmayanlara da İslam’ı onun hidâyetini Cenab-ı Hak tabiki mühürlü olmayanlara Cenab-ı Mevlâ onunda hidâyetini nasîb eylesin. Çünkü İslam bütün insanlığı kurtarmaya gelmiştir insanlığın tepesine yalan hayat yağmurlarıdır. Ölümsüz yağmurlar yağar Kur’an’dan insanların kalplerine ve ruhlarına oradan feyiz almaya bakmalı bu hayat veren nurun derslerini kaçırmamalıdır.
Dakika 1:08:13