464- Tefsir Ders 464 hayat veren nurun keşif notları
464- Kur’an-ı Kerim Tefsîr Dersi 464
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
(Vâkıa Sûresi 75’inci Âyet-i Kerime’den 25’inci Âyet-i Kerime’ler)
(Hadîd Sûresi 1’inci Âyet-i Kerime’den 19’uncu Âyet-i Kerime’ler)
‘’Elhamdülillahi Rabbil-âlemin vesselâtü vesselâmü alâ Rasûlina Muhammedin ve alâ âlihi ve sahbihî ecmaîn’’
‘’Bismillahillezi la yedurru mâismûhü şeyün filardı velâ fissemâ vehüvessemiûl âlim’’
‘’ Rabbi Eûzu bike m‘in hemezâtiş şeyâtîn ve eûzu bike Rabbi en yahdurûn’’
بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
فَلَٓا اُقْسِمُ بِمَوَاقِـعِ النُّجُومِۙ ﴿٧٥﴾
وَاِنَّهُ لَقَسَمٌ لَوْ تَعْلَمُونَ عَظ۪يمٌۙ ﴿٧٦﴾
اِنَّهُ لَقُرْاٰنٌ كَر۪يمٌۙ ﴿٧٧﴾
ف۪ي كِتَابٍ مَكْنُونٍۙ﴿٧٨﴾
لَا يَمَسُّهُٓ اِلَّا الْمُطَهَّرُونَۜ﴿٧٩﴾
تَنْز۪يلٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ ﴿٨٠﴾
اَفَبِهٰذَا الْحَد۪يثِ اَنْتُمْ مُدْهِنُونَۙ﴿٨١﴾
وَتَجْعَلُونَ رِزْقَكُمْ اَنَّكُمْ تُكَذِّبُونَ ﴿٨٢﴾
فَلَوْلَٓا اِذَا بَلَغَتِ الْحُلْقُومَۙ ﴿٨٣﴾
وَاَنْتُمْ ح۪ينَئِذٍ تَنْظُرُونَۙ ﴿٨٤﴾
وَنَحْنُ اَقْرَبُ اِلَيْهِ مِنْكُمْ وَلٰكِنْ لَا تُبْصِرُونَ﴿٨٥﴾
فَلَوْلَٓا اِنْ كُنْتُمْ غَيْرَ مَد۪ين۪ينَۙ﴿٨٦﴾
تَرْجِعُونَـهَٓا اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ﴿٨٧﴾
فَاَمَّٓا اِنْ كَانَ مِنَ الْمُقَرَّب۪ينَۙ﴿٨٨﴾
فَرَوْحٌ وَرَيْحَانٌ وَجَنَّتُ نَع۪يمٍ ﴿٨٩﴾
وَاَمَّٓا اِنْ كَانَ مِنْ اَصْحَابِ الْيَم۪ينِۙ ﴿٩٠﴾
فَسَلَامٌ لَكَ مِنْ اَصْحَابِ الْيَم۪ينِ ﴿٩١﴾
وَاَمَّٓا اِنْ كَانَ مِنَ الْمُكَذِّب۪ينَ الضَّٓالّ۪ينَۙ ﴿٩٢﴾
فَنُزُلٌ مِنْ حَم۪يمٍۙ﴿٩٣﴾
وَتَصْلِيَةُ جَح۪يمٍۙ﴿٩٤﴾
اِنَّ هٰذَا لَهُوَ حَقُّ الْيَق۪ينِۚ﴿٩٥﴾
فَسَبِّـحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظ۪يمِ﴿٩٦﴾
Hayır, yıldızların yerlerine yemin ederim.
Bilirseniz bu büyük bir yemindir.
O, elbette şerefli bir Kur’an’dır.
Korunmuş bir kitaptadır.
Ona temizlenenlerden başkası el süremez.
(O), âlemlerin Rabbinden indirilmiştir bu şanlı Kur’an
Şimdi siz bu sözü mü küçümsüyorsunuz?
Rızkınızı, yalanlamanızdan ibâret mi kılıyorsunuz?
Can boğaza dayandığı zaman
Ki o zaman siz (ölmek üzere olana) bakar durursunuz.
Biz ona sizden daha yakınız, fakat siz görmezsiniz.
Eğer cezalandırılmayacak iseniz,
Onu geri çevirsenize; şayet iddianızda doğru iseniz.
Fakat ölen kişiye gelince, eğer o rahmete yaklaştırılanlardan ise,
Ona rahatlık, güzel rızık ve Naîm cenneti vardır.
Eğer O, sağın adamlarından ise,
„(Ey sağcı), sana sağcılardan selâm!“
Ama yalanlayıcı sapıklardan ise;
İşte ona da kaynar sudan bir ziyafet vardır.
Ve cehenneme atılma vardır.
Kesin gerçek budur işte.
Öyle ise Rabbini o büyük ismiyle tesbih et.
Çok kıymetli dostlarımız,
Kıymetli ve çok şerefli Kur’an’ın nur saçan dersleriyle tabii ki irşâd notları ve keşif notları, hayat veren nurun dersleri devam etmektedir.
Dakika 5:15
İnsanlığın tamamına Yüce Allah kendi Kitâb’ını Kur’an-ı Kerim göndermiş ki insanlar irşâd olsunlar, mutlu olsunlar kalpleri olsun iki cihânda mutlu olsunlar, gerçek hayatı bulsunlar. İslam’ın Kur’an-ı Kerim’in ortaya koyduğu Muhammedî nurun, Muhammedî şeriatın ortaya koyduğu hayat tarı seni ölümsüzlüğü hazırlayan gerçek hayat tarzıdır. Öbürleri ise, Yüce Allah’u Teâlâ’nın kabul etmediği tarzlardır. Çünkü İslam evrensel hakîkattir hayatın tümünü kucaklar ve merhametin evrenseldir ezelî, ebedî kucaklar. Ölümsüzlüğünde evrenseldir ki yüce Allah Yüce Allah fâni olan hiç özelliği olmayan mü’min kullarını Amel-i Sâlih sahibi kullarını Cennet-i Âlâ’da ebedî yaşatacaktır bu onun lütfudur. Bu işte İslam ile o hayata Cenab-ı Hak kullarına hazırlanmak için Yüce İslam ile Allah cihâna tecellî etmiştir. Sakın aldanmayın hayatımı yaşayacağım diyenler İşte gerçek hayat İslam hayatını yaşasınlar. Hayat bu hayattır, öbür hayatlar tamamen yapmacık taklittir aslı esası yoktur ama fakat gerçeği kabul etmeyip de her şeyin sahtesine sarılınca sonuç cehennem oluyor azâba dönüşüyor. Sakın Kur’an-ı Kerim, İslam, Yüce İslam, şanlı Kur’an insanları uyarıyor Muhammedî şeriata çağırıyor. Hayatın nasıl yaşanacağı Muhammedî şeriatın kurallarına göre yaşanır gerçek hayat. Îmân bunun aslı esası temelidir Amel-i Sâlihler ise, o îmânın yaşantıya dönüşmesidir. İnandığın gibi yaşa işte İslam’a tamamen inandığını zaman, Muhammedî şeriatı da yaşadığın zaman inandığın gibi yaşadığın gibi de îmânına, îmânın gibi de ameline bunlar birbirine tamamen sağlam bir bağla irtibatlı olduğu için seni mutlu hayatın tam merkezine almaktadır. Yüce İslam hayatın bizzat kendisi olduğu için seni o mutlu hayatın merkezine almaktadır. Kıyıda köşede dolaşmak İslam’a iyi inan, iyi yaşa. Nurlu İslam’ı Muhammedî şeriatı iyi keşfeyle yoksa yazık olur.
Ferah ve devamlı hayat mânâları bakın “Ravh” kelimesi burada ne diyor Cenab-ı Hak; (فَرَوْحٌ وَرَيْحَانٌ وَجَنَّتُ نَع۪يمٍ ) diyor. Burada Artık ona bir ravh. Ravh, (وَرَيْحَانٌ وَجَنَّتُ نَع۪يمٍ) ve güzel bir rızık ve bir naîm cenneti, (وَاَمَّٓا اِنْ كَانَ مِنْ اَصْحَابِ الْيَم۪ينِ) Amma Ashab-ı yemin’e gelince artık sana sağın adamlarından selâm. İşte bu sağdan maksat İslam’ın kendisidir.
Dakika 10:08
İslam’a İnanır yaşarsan İslam tamamen rahmet ve sağdır. Hani herkes sağduyu falan diye bir şeyler konuşuyorlar ya bir de sosyal mânâda bir şeyler konuşuyorlar. İşte bütün bunların gerçeği İslam gerçeğinin içerisindedir bunun sahtesine varsa İslam gerçeğinin dışında kalanlardır ki bunlar biliyorsunuz her güzelin bir de zıttı vardır. İslam her güzelin kendisidir bunun zıddına şöyle bir bak, cennetin zıttı ne ise cehennemdir İslam’ın zıttı da her güzelin zıttı İslam’ın zıttıdır, her güzelin kendisi İslam’ın kendisidir. Bunu niçin böyle söylüyorum derseniz İslâm’ı ortaya koyan Yüce Allah’u Teâlâ. Allah’u Teâlâ bunu ben beğendim, seçtim, bundan râzıyım diyor ve onu da tamamladım diyor. İslam’da eksiklik yok kusurda yok. İyi o zaman, İslam’ın ne kadar övsek bile hakkıyla övmüş olmuyoruz gücümüz nispetinde bu yüce gerçeği anlatmaya çalışıyoruz. Onun için Cenab-ı Hak burada (وَاَمَّٓا اِنْ كَانَ مِنَ الْمُكَذِّب۪ينَ الضَّٓالّ۪ينَۙ ) Amma o yalanlayan ve inkâr eden sapıklara gelince ki bunlar Ashâbu’ş-Şimâl’dir (solun adamlarıdır) ve eğer kişide inkâr varsa yalan gerçekleri yalanlama varsa bunlar ne kadar sağcıyım derlerse desinler solcudurlar. Bir insan îmânı ve Ameli Sâlih’i varsa ne kadar solcuyum da deseler bunlar sağcıdırlar. Çünkü buradan sağdan maksat Yüce Allah’ın ortaya koyduğu gerçeklere inanmak, yalanlamak, inkâr etmemek, tasdik etmek Yüce gerçekleri tasdik etmek inkâr etmemek ve yalanlamamak gerçekleri kabul etmek gerçek olduğunu ortaya koymak ve onun ikrârında bulunmak İşte bu îmân ve Müslüman, mü’min ve Müslüman olmanın ön şartı bunlar. Birisi bu gerçekleri yalanlıyorsa inkâr ediyorsa bunlar solun adamlarıdır. Ne kadar sağcıyım derse desin eğer gerçeği yalanlama varsa, inkâr varsa bunlar solun adamlarıdır bunlar Ashâbu’ş-Şimâl’dir. (ثُمَّ إِنَّكُمْ أَيُّهَا ٱلضَّآلُّونَ ٱلْمُكَذِّبُونَ) „Sonra siz, ey sapık yalanlayıcılar“ (إِنَّ هَذَا)Hakikaten işte bu, bu şanlı Kur’an, özellikle sûrede zikredilen haber ve nihâyet üç sınıftan her birine ait sevâb ve karşılık (لَهُوَ حَقُّ الْيَقِينِ) hiç şüphesiz o, Hakku’l-yakîndir, (kesin bir gerçektir).
Kıymetli dostlarım,
Cenab-ı Hak burada ilericileri, onları takip edenleri, birde Ashâbu’ş-Şimâl’i üçe ayırdı insanlık âlemini Kur’an-ı Kerim burada. Mahşerde de böyle olacaklardır bu üç sınıf olarak.
Dakika 15:00
Ondan sonra bu sınıflar tedrîci olarak dereke olarak ayrılacaklar, Derece alanlar yukarı cennete, dereke alanlar cehenneme doğru gideceklerdir. Onun için Hakku’l-yakîn kesin bilgi yani kesin bilginin adı Hakku’l-yakîndir. İnsanın ölümü bilmesi İlmu’l-yakîn melekleri görmesi Ayne’l-yakîn, ölümü tatması da Hakku’l-yakîn. Bir daha söyleyeyim burayı: İnsanın ölümü bilmesi nedir; Kesin öleceğini insan öleceğini bilir ölenleri görür bu İlmu’l-yakîndir yani kesin bilgidir. Artık ölürken bir de bakıyor ki ne yapıyor; Melekleri görüyor gözünden perdeler kalkıyor öleceğini anlamaya başlıyor, bu da Ayne’l-yakîn dir artık ölüyor, öleceğini anlamış iyice melekleri de görmüş gözünden perde kalkmış bu Ayne’l-yakîndir. Bir de ölmesi bu da Hakku’l-yakîndir ölümü tattı ölüm denen şey başına geldi bu da Hakku’l-yakîndir. Yani artık kesin sonuca ulaşmıştır. Onun için Yüce İslam’ın ortaya koyduğu değerler İlmu’l-yakîn kesin bilgidir. Ayne’l-yakîn bu gözler bunu kimisi keşfeder görür muşâhede bulunur, kimisi de bizzat o gerçeğin içerisinde bulunur. Yüce İslam’ın bütün ortaya koydukları İlmu’l, Ayne’l ve Hakku’l-yakîn gerçek hak bilgilerdir. İslam’ın içinde hurafenin şansı hiç yoktur. Niçin? Kur’an-ı Kerim Allah kelâmı Allah’ın muhafazasında ve ebediyyâta kadar Allah’ın korumasında O’nun korunması çeşitlidir her şeye kâdir. Nasıl koruyor falan derseniz bunun çeşitli her şeye kâdir olunca bakın bunu açıkça Kur’an-ı Kerim 14 asırdır dünyaya meydan okuyarak geldi. Bir sûremi dedi kimse meydana getiremedi, getiremez ve meydan okudu Kur’an-ı Kerim. İşte 14 asır buna şâhit 14 asırdan beri Kur’an-ı Kerim’in noktasına tek bir harfine kimse dokunmadı, dokunmayacaktır. 14, 15 asır bunun şâhidi, açık belgesi bu şanlı Kur’an en büyük mûcizedir o mûciz karşısında herkes âcizdir. Birileri çıkıyor Kur’an-ı Kerim’i işte şöyle yapıldı, böyle yapıldı. Senin kafan bozulmuş Kur’an-ı Kerim ebedî bozulmayacak senin îmânın yok olmuş ve Kur’an-ı Kerim ebedî bozulmayacak. Sen bulmuşsun Kur’an’a dil uzatan serseri, abdal Kur’an-ı Kerim seni kurtarmaya geldi. Hemen tövbe istiğfar et, îmâna gel Kur’an-ı Kerim‘e sarıl Kur’an-ı Kerim seni de kurtarsın. Bu yanlıştan kurtar bu bir sapıklık bu bir delâlettir. Allah’la sen yarışmaya kalkmışsın, Allah Kur’an-ı Kerim’i ben muhafaza ediyorum (إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ) buyuruyor. Sen ise Allah’a karşı yok senin dediğin değil, benim dediğim doğru diyorsun bu kadar sapıklık olur mu? Yüce Allah, Kur’an’ı ben indirdim onu muhafaza eden benim diyor o kadar. Hem de biz diyor. Niye? Emrimdekileri de burada O çok yüce olduğu için burada da bir ahlâk dersi de veriyor insanlık âlemine ayrıca.
Dakika 20:20
Gururdan, kibirden uzak kalınmasını da insanlığa ne yapıyor; vazgeçilmez bir ders olarak veriyor. Gurur, kibir kimsenin hakkına haddine değil. Neyine gururlanıyorsun bir damla sudan yaratıldın, babam ise bir topraktan yaratıldı ruh üflendi. O yaratıldığın suya bak şöyle meydanda gazı hemen kokuyor. Onun için gururlanma, kibirlenme büyüğü yüceyi tanı. Büyüklük Kibriyâ Allah’u Teâlâ’nındı O’na aittir büyüklük tamamen Allah’tadır, büyük O’dur O’ndan başka da büyük yoktur. Yüce Allah’ı tanı, kendini de bir kul olduğunu bir damla sudan yaratıldığını sana maddî ve manevî Cenab-ı Hak seni eşrefi mahlûkat yarattı. Bak, o hâlden bu hâle getirdi, öyleyken seni şerefli kıldı mahlûkat içinde kıymetini bil îmân et Müslüman ol kendini mahvetme. Bizden sadece söylemesi ve tebliğ etmesidir hidâyet Allah’tandır irâdeni îmâna, İslam’a kullanmak veya kullanmamak sana aittir. Çünkü Cenab-ı Hak herkese akıl ve irâde vermiştir. İrâdeni îmânı, İslam’ı kabul için kullanırsın azm edersin, kesb edersin gücünü o tarafta kullanırsın Allah’ta hidâyetini sana hâlk eder. Küfre kullanırsın irâdeni, şirke kullanırsın İslam düşmanlığına, Kur’an düşmanlığına, cehâlete kullanırsın cehâleti küfrü kazanırsın. Çünkü irâdeni özgürlüğünü oraya kullandın oranın karşılığında bir kazanımların ortaya çıkacak. Küfür ekipte îmân biçebilir misin? Küfür eken küfrün karşılığını biçer, şirki eken şirkin karşılığını biçer, ne kazandıysan karşılığını alırsan. Küfür ekip, şirk ekip, nifâk ekip de tevhîd veya îmân biçemezsin. Cehennem amel işleyen adam cennete girebilir mi? Cennet ameli işleyenler de cehenneme girmez herkesin kazanımları var ve bunun karşılığı var. Îmân ve Amel-i Sâlih’in karşılığı Cennet-i Âlâ’dır. Küfür, şirk ve nifâkın, kötü amel, haram ve günahların karşılığı kesin cehennemdir. Göklerde ve yerde bulunan bütün varlıklar Allah’ı tesbih eder. “Sen, onlara nazaran küçücük bir grup demek olan kâfirlere bakma da, bütün kâinat ile beraber Rabbini tesbih et ve O’nu, en yüce ismiyle noksan sıfatlardan tenzih et.” İrâdesini küfre kullanan kâfirler hâriç âlemlerde herkes Allah’ı tesbih eder, sadece kâfir irâdesini küfre kullanmıştır. O Allah’u Teâlâ’nın Celle Celâlühü ve Celle Şânuhü Azze ve Celle ortaya koyduğu îmân edin dediği şeyleri kabul etmiyor. Yüce Kur’an’ın, nurlu İslam’ın, Muhammedî şeriatın ortaya koyduğu ne varsa bunlara bir defa îmân edeceksin kalbin şeksiz şüphesiz tasdikten geçirecek dilin ikrâr edecek ve Amel-i Sâlih olarak da bunun ortaya amel olarak bir İslam yaşantısı ortaya çıkacak.
Dakika 25:10
Amel-i Sâlih’in içinde farzları var, vacipleri var, sünnetler var, müstehaplar var. Bunun içinde yüce bir İslam ahlâkı var, yüce bir İslam hukûku var, önce bir adâlet var ve evrensel barış var, kardeşlik var, evrensel sevgi ve rahmet var, merhamet var ezelî ebedî kuşatan. Onun için İslam dinini sadece yatıp kalkmaktan ibâret, aç durmaktan ibâret gidip Kâbe’nin etrafında dolaşmaktan ibâret zannedenler yanılmışlardır. Bunlar İslam’ın yüce yüce emirleridir. Ama İslam ebedî ve ezelî evrensel bir gerçektir hayatın bütün mutlulukların tamamı İslam’dadır. Keşke insanoğlu Kur’an-ı Kerim’i anlamakta, İslam’ı anlamakta geç kalmasaydı gericilik burada. Kevnî ve kitâbî ayetleri anlamakta geç kalanlar, bunlar gericidirler geri kalmışlardır. Keşke insanlık âlemi burada geri kalmasaydı. Geri kalmayanlar bakın bunun dünyevî kısmını inceleyenler sadece dünya tarafını alanlar dünya konusunda ilerlemişler bir miktar bunun ukbâ konusunu inceleyenler o konuda ilerlemişler bunlar ilerledikleri kadar ilericidirler. Ama keşfedemedikleri kadar anlayamadıkları kadar da veya tembellik yaptıkları, câhillik yaptıkları kadar geri kalmışlardır ki gericilik budur. Gericiliği Ali’ye, Veli’ye, Ahmed’e, Osman’a havale etmek doğru değildir. Gericilik senin hakîkaten aldığın pay kadar ileride, alamadığın kadar geridesin bunu böyle bil. Bunu Hz. Muhammed ne kadar güzel söylemiş her şeyi güzel söyleyen o şanlı Peygamber ki Aleyhisselâtu Vesselâm “İki günü eşit olan iki günü birbirine eşit olan ziyandadır” demiş. Bakın, ilerlemeyi görüyor musunuz? İki günün eşit olmayacak bugün bin kazandıysan yarın iki bin kazanmaya bugün bilgin iki ise yarın mutlaka 3 olmalıdır. Bilgine bilgi kat, hayırlı kazanımlarına hayırlı kazanımlar kat ve dâima kâra geç insanlığı sömürme meşrû kazanç üzerinde yürü, helâl kazanç üzerinde yürü, hak bilgi üzerinde yürü bâtıla harcama zamanını yazık olur. Allah’tan geldik Allah’a gidip Allah’a hesap vereceğiz. Yüce Allah’ın kânûnları Kur’an-ı Kerim doğu-batı kânûnları değil, Allah’ın kânûnlarına göre hesaba çekileceğiz. Yüce Allah’ın bir Anayasası var hiç çiğnetmek istemez Anayasasını tek bir kânûnu çiğnetmez. Eğer Allah’ın kânûnları sen yok sayıyorsan bunun hesabını sende bende vereceğiz hep beraber. Kimi yok sayıyorsun sen yaratanı öyle mi? Yaratanın kânûnlarını yok sayıyorsun öyle mi? Bu kadar yanılma bu kadar dalâlet olmaz, yaratanın emirlerine karşı çıkılmaz birilerine kızıp da hakîkatten de vazgeçilmez o birileri değil ki Allah’ın kânûnları.
Dakika 30:00
Allah’ın kânûnları İslam’ın kendisi bunu iyice keşfet, iyice anla. Niye Ali’ye, Veli’ye bakıp da onun yanlışlarını İslam’a mâl etmeye çalışıyorsun? Doğulunun, batılının yanlışı olur ama İslam’ın yanlış olmaz ki Kur’an-ı Kerim’in yanlışı olmaz, Hz Muhammed’in yanlışı olmaz İslam nizâmının Muhammedî Şeriatın yanlışı olmaz o yanlış senin kafanda. Allah hatâ eder mi? Etmez. Hatâ nerede, doğru anlayamazsın bu konuyu Kur’an-ı Kerim’in âyetlerini meselâ kâinatta suyun kânûnlarını keşfetmeye çalıştın doğru keşfedemezsen hatâ sende. Suyun bir kânûnları var, havanın var, toprağın kânûnu var. Her meyvenin her çiçekte bir kânûn var, her yaprakta bir kânûn var. Bunu sen doğru keşfedersen ne âlâ, doğru keşfetmediğin zaman suç kânûnda, yaprakta, çiçekte değil sen de hata sende. Kur’an-ı Kerim’i doğru anlamazsan peygamberin anladığı anlattığı, Sahâbînin anladığı anlattığı, müçtehitlerin anladığı anlattığı İslam’ı anlamazsan birilerinin saçma sapan fikirlerini Kur’an yerine koyarsan bu hatâ sende. Onun için İslam’da hatâ yok Allah hatâdan münezzehtir, kusurdan münezzehtir (Subhânallâhi ve Teâlâ) Yüce Allah Subhân’dır („Subbuhun kuddusün rabbüna ve rabbül melâiketi verrûh„) Rabbini iyi tanı önce Rabbini tanı, nefsini tanı, aczini tanı, kul olduğunu tanı… Ben şuyum buyum diye Allah’a kafa tutmaya kalkıyorsun tut bakalım, Azrâil’e can vermeyecek misin? Tamam, ben ağayım diyorsun imdi öteki de başka türlü söylüyor, öbürü başka türlü söylüyor. Tamam, kafa tutuyorsun öyle mi kime? Allah’a Allah’ın emirlerine… Yarın Azrâil’e de kafa tut bakayım yaratılırken kafa tuttun da yaratılmadın mı, ölürken kafa tutunca ölmeyecek misin, dirilip mezardan kalkarken kafa tutup dirilmeyecek misin? Aklını başına al! Bu sivri akıllılıktan serserilikten vazgeç de Allah’a kul ol. Mevkini, makamını, rütbeni de Allah yolunda doğruya kullan Allah’ın emirlerine milim milim uy ve güzelin en güzelinde yarış çünkü İslam güzelin en güzelidir. Allah’u Teâlâ’nın beğendiği güzel de çirkinlik olur mu İslam’ı Allah seçmiş. Ben din olarak İslam’ı seçtim diyor ve onu tamamladım kemâle erdirdim nimetimi tamamladım din olarak İslam’dan râzıyım diyor başkasını kabul etmem diyor. Bütün peygamberlerin dini İslam’dır, peygamberin yolundan sapanlar başka dinler uydurmuşlardır başka din olmaz çünkü Allah bir. İslam ile geçmişi de tamamen Muhammedî şeriatla geçmişi yenilemiştir çağdaşlık yenilik tamamen İslam’dadır.
Dakika 34:20
بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
سَبَّحَ لِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ ﴿١﴾
لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ يُحْـي۪ وَيُم۪يتُۚ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ﴿٢﴾
هُوَ الْاَوَّلُ وَالْاٰخِرُ وَالظَّاهِرُ وَالْبَاطِنُۚ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ﴿٣﴾
هُوَ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ ف۪ي سِتَّةِ اَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوٰى عَلَى الْعَرْشِۜ يَعْلَمُ مَا يَلِجُ فِي الْاَرْضِ وَمَا يَخْرُجُ مِنْهَا وَمَا يَنْزِلُ مِنَ السَّمَٓاءِ وَمَا يَعْرُجُ ف۪يهَاۜ وَهُوَ مَعَكُمْ اَيْنَ مَا كُنْتُمْۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ﴿٤﴾
لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَاِلَى اللّٰهِ تُرْجَعُ الْاُمُورُ﴿٥﴾
يُولِجُ الَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَيُولِجُ النَّهَارَ فِي الَّيْلِۜ وَهُوَ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ﴿٦﴾
Göklerde ve yerde bulunan her şey Allah’ı tesbih etmektedirler. O Azîz’dir, O Allah Celle Celâlühü Azîz’dir, Hakîm’dir.
Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır. Tâğutların, Firavunların değil, kimsenin değil, Allah’ındır. Allah mülkünde insanları barındırıyor ki adâlet etmemizi istiyor. Mülkümde Baran’ın nimetlerimi için ama adâlet edin buyuruyor. Îmân edin, Amel-i Sâlih işleyin adâleti uygulayın diyor. Emirlerime kânûnlarına uyun. Yüce Allah diriltir öldürür O her şeye kâdirdir. Yüce Allah ilktir başlangıcı yoktur, Yüce Allah sondur O, sonsuz bir varlıktır varlığının sonu da yoktur ezelî ebedî tek varlıktır. Yüce Allah zâhirdir eserleri yarattıkları ortada, Yüce Allah bâtındır. Çünkü zâtının azâmet ve kudretinin zâtının kemâliyetini kimsenin görmeye ihâta etmeye gücü yetmez. Yarattıklarına gücümüz yetmiyor ki O’nun zâtını, kemâlini nasıl meselâ âcizler Kâdiri ihâta edip görebilir ki? O yönüyle O kudretinin nâmütenâhi zâtının nâmütenâhi bir yüce varlık olduğu için bâtındır O her şeyi bilendir. Baksana şu kâinatta her şey mükemmel yaratılmış bu nedir, yüce bir ilmin, irâdenin ve kudretin ortaya koyduğu Allah’ın eserleri ve sanatı olduğu ortadadır. Kâinatı kim böyle yaratabilir? O’nun ilmi her şeye kâfi olmasaydı ilmiyle her şeyi kuşatma saydı bunların hangisi olabilirdi?
O’dur ki gökleri ve yeri altı günde yarattı. Sonra arş üzerine istivâ etti (hükümran oldu). Yere gireni, ondan çıkanı, gökten ineni, ona çıkanı bilir. Nerede olsanız O sizinle beraberdir. Allah’ın ilminin kuşatmadığı kudretinin hâkim ve kâdir olmadığı ezelde ve ebette, göklerde ve yerde hiç kimse yoktur. Allah’ın kuşatması altındadır herkes. Onun için Yüce Allah nerede olsanız O sizinle beraberdir. Şu anda bizi görüyor ve bizi yaşatıyor ve bizi dinliyor. Bütün âlemi hiçbirisi istisnasız Yüce Allah’ın kontrolü altında emri altındadır yaratmak ve emir O’ndadır, muktedir hükümdar O’dur. Aklını başına al! Göklerin ve yerin mülkü O’nundur bütün işler O’na döndürülecektir. Ey Ağa, Ey Paşa! Yarın Allah’ın huzuruna gideceksin hesap vereceksin. İnanıyorsan ne güzel, inanmıyorsan o inanmadığın her şey seni kuşatacak. İşte inanmadığını şeyler denecek ve başına gelecekler gelecek îmânsız ebedî feryat edecek aklını başına al!
Geceyi gündüzün içine Cenab-ı Ha ne yapıyor; Yerleştiriyor. Gündüzü gecenin içine yerleştiriyor. O, göğüslerin özünü bilir.
Dakika 40:05
Bizim ruhlarımızda, kalplerimizde, göğüslerinizde, sınırlarımızda neler var bizi O yarattığı için biliyor bizi biliyor bizi bizden iyi biliyor. Bize bizden O’nun kudreti ilmi daha yakın. Biliyor görüyor her şeyi duyuyor yaratan O idare eden O emirleri değil eden O.
Küllî tasarruf, dikkat et var etme, yok etme hepsi O’na ait tamamı O’na ait. Bildiklerin var, bilemedikleri neler var hepsi O’na ait Cenab-ı Hakk’ın başlangıcı yok. Çünkü Vâcibü’l Vücûd Bizâtihi, Lizâtihi mevcut yokluğu düşünülmeyen ezelî ebedî tek varlık Yüce Allah’tır öbürleri O’nun yaratmasıyla ortaya sonradan çıkanlardır. Onun için yeryüzünde bulunan her canlı yok olacak ancak azâmet ve ikrâm sahibi Rabbinin zât-ı bâki kalacak.
(كُلُّ مَنْ عَلَيْهَا فَانٍۚ)
(وَيَبْقٰى وَجْهُ رَبِّكَ ذُو الْجَلَالِ وَالْاِكْرَامِۚ)
Sonradan yaratılanlar ölecekler, delirtecekler. Öldükleri zaman herkes yok olmuştur ama dirilecekler hesap verecekler yaratan diriltecek hesaba çekecek. Ömürde yok diyenler yaratıldığını görmeyenler, kâinatın yaratıldığını görmeyenler dirilmeyi kabul etmeyen kendi aklını bile yok sayanlardır. Aklına şöyle bir baksana! Kur’an-ı Kerim’le aklını bir birleştir bak o zaman gerçekler nasıl ortaya çıkıyor parlıyor. Yüce Allah (خِرُ وَالظَّاهِرُ وَالْبَاطِنُۚ) Hem de “Zâhir” ve “Bâtındır” varlığı her şeyde açıkça görülen Yüce Allah’tır. Her şey O’nun varlığına delildir. O olmazsa hiçbir şey olmazdı. Varlığının hakîkati de, akılların idrâk ve kavrayışına sığmaktan münezzehtir. Çünkü Yüce Allah’ın öyle bir yüce varlığı var ki varlığının hakîkati de, akılların idrâk ve kavrayışına sığmaktan münezzehtir. Çünkü akıllar Allah’ı kuşatmaz kuşatamaz, O her şeyi kuşatmıştır. Ancak sen O’nun varlığını, eserlerini ne yaparsın; Ortaya koyduğu yüce burhanla yani vahyi ilâhî, Kur’an-ı Kerim’le, Muhammedî sağlam haberlerle aklını bunlarla birleştirip Allah’ın varlığını emir ve kânûnlarına tanıyabilirsin. Yoksa O’nun varlığının hakîkati söyle bir düşün akılların ona kuşatması akılların idrâk ve kavrayışını Allah sığar mı? O’nun kudreti nâmütenâhi. Akılların hududu bellidir, felsefenin hududu bellidir, fizik sahasının da hududu bellidir, ruhların hududu da bellidir. Ama Yüce Allah’ın azâmet ve kudreti hiçbir şeyin içine sığmaz O nâmütenâhi bir yüce kudretin sahibi akılların içine sığmaz. Akılların idrâk ve kavrayışına sığmaktan da münezzehtir.
Dakika 45:00
Eğer sen Allah’ı maddenin içinde arıyorsan aklın içinde, akılın içine sığmaz maddelere sığmaz. Çünkü kâinatı O yarattı kâinatın içinde arama, O’nu kendi kudretinin yüceliğini tanıma konusunda sana bu kabiliyeti vermiş tanıyacak kadar akıl verilmiş. Vahyi İlâhî’yi anlayacak kadar akıl verilmiş, bunları harekete geçir emrine gir. Emrine almaya çalışırsan o zaman zaten baştan kaybettin Firavunlaşmış olursun. Allah kimsenin emrine girmez zâtında, sıfatlarında, her şeyin de O bir. Allah’ı inkâr etmekle Allah yok olmaz. Kendi îmânını yok edersin inkâr edince kendini mahvedersin. Güneşe yok diye bağırsan güneş var bu güneşi yok demek senin körlüğünü gösterir, güneşin yokluğunu göstermez senin körlüğünü gösterir. Bu daha dış gözündeki körler değil, kalp gözü kör olanlar. Dış gözü özürlü olup da kalp gözü parlayanların haddi hesabı da olmaz. Çünkü biz dışından özürlülere bir şey söyleyemiyoruz, söyleyemeyiz. Biz kalp ve ruh özürlülerinden bahsediyoruz. Onun için Yüce Allah’ın münezzeh bir Sübbuh ve Kuddüs bir varlık olduğunu unutma! “Zâhir ve Bâtın” ikisini birlikte alınmalıdır. Zâhir ne de yalnız Bâtın diye hükmetmemeli hem Zâhir, hem Bâtın demelidir. “Evvel ve Âhir” sıfatları da böyledir. Evvel deyip bırakma hem evvel, hem âhir ikisini de birden an bunları. Çünkü evvel olduğu gibi âhirdir, zâhir olduğu gibi bâtındır. Onun için bu sıfatlar birlikte anılması gerekir. Bunu da bize hatırlatan zât-ı muhteremlerden biri Ebu’s-Suud’dur (Rahmetullâhi Aleyh ve Aleyhim Ecmaîn). Allah „Hüve“ zamiri „Allah“ ismine aittir. Allah ismi ise, bütün isim ve sıfatların derecelerinin mertebesidir. Vahdet-i vücûd (varlığın birliği) adına hatâlara düşmektedirler. Dikkat edin! Vahdet-i vücûd (varlığın birliği) konusunda niceleri sapıtmıştır, yanlışa saplanmışlardır. Çünkü Vahdet-i vücûd da eğer mahlûkatın içinde Allah’ı aramaya kalkarsan yaratanla yaratılanı eğer ayırt edemezsen işte o zaman kâinatı putlaştırmış olursun, Allah’a da şirk koşmuş olursun. Dikkat et buralara! “Ve O her şeyi bilicidir.” Yani O’nun bilmediği bir şey olmaz ezelde ebette. Her şeyi yaratan O’dur başka yaratıcı yoktur. Öbürleri nedir; öbürleri birer birer Yüce Allah’u Teâlâ’nın ortaya koyduğu sebepler, vasıtalardır. Onlar onun irâdesine emrine bağlıdır bütün kuvvetler Allah’u Teâlâ’nındır ve Allah’tandır. Yani kula bir şey verdiyse Allah vermiştir yaratıcı olmaz kul. Bir tek yaratıcı vardır o da Yüce Allah’tır. (ثُمَّ اسْتَوَى عَلَى الْعَرْشِ) “Sonra arş üzerine istivâ etti.” İşi idâre edip düzenlemektedir. Bunun hakkında A’râf Sûresi’nin 54’üncü ve diğer Âyet ’el Kürsi ’de ve diğer âyetlerde bu konuda Arş’ı Yüce Allah’ın nasıl istivâsı konusunda geniş bilgiler vermeye çalıştık.
Dakika 50:18
O derslerimizi izleyenler tabii ki oradan bunun İnşâ’Allah’u Teâlâ ne anlama geldiğini izâhlar orada anlatılmıştır İnşâ’Allah anlaşılmış olur. Yüce Allah’ın hidâyeti tevfîki ile. Çünkü ince anlayışları lütfeden de Yüce Allah’a kendisidir. Peygamberimizin bakın bir duası: (Ya müfehhime Süleymân Aleyhisselâm fehimni, ya muallime İbrâhim Aleyhisselâm allimni) diyor. Kendi anlayışı Süleymân’dan da daha fazla, İbrâhim’den de daha fazla olduğu hâlde böyle dua ediyor. Yüce Allah’ta (Rabbi zidni ilmen ve fehmen) böyle de buyurdu Yüce Allah’ta. Ne diyor: (Rabbi) Rabbim, (Zidni) ilmimi arttır diye benden ilim iste diyor Cenab-ı Hak. Görüyorsunuz ince anlayış, ilim irfân insanlar Allah’tan bunları istemelidir. Her zaman para altın istemeye katlanmalıdır. Rızıklar bellidir sana düşen meşrû çalışmadır iyi çalış hiç tembel olma. Ama rızkın belirli takdir edilmiş, ecelin belli takdir edilmiş, ömrünün son saati belli takdir edilmiş. Ecel saati gelince nasıl ki fire vermeden ileri-geri almadan o saatte ölüm olmaktadır ölümün seni aradığı gibi rızıkta aramaktadır. Rızkın bittiği gün ömür bitmiştir, Ömrün bittiği gün rızık da bitmiştir bunları doğru anla. Rızık, Rezzakul-âlemin Yüce Allah’tandır. (Allahu’s-samet) bütün ihtiyaçları gideren “Samet” olan Yüce Allah’tır. Bize düşen çalışmaktır, Allah’ın emir ve kurallarına uymaktır tam çalışkan olmaktır. Tembellik bir defa kulluğa aykırıdır Allah’ın emirlerine de isyândır. Tembellik yok İslam’da zillet, meskenet yok tam çalışkan olacaksın ama Allah yolunda. Birilerinin uşaklığına değil, Allah yolunda Allah yolunda olan her şey insanlığın hayrınadır. Dünyanın hayrına, ukbanın hayrına ve seni cennete götüren hayrın rahmetin içine götürür merkeze alır ki bu cennet Allah’ın cemâlidir.
Bunun için kıymetli dostlar, muhterem izleyenler, zamanın acı tatlı bütün değişiklikleri O’nun Yüce Allah’ın hükmü altındadır. Gamları, kederleri sevince, sevinçleri gamlara, kederlere tebdil eden ve zulmet içinde nur, nur içinde zulmet yaratan O’dur. (وَهُوَ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ) Hem O, bütün göğüslerin künhünü (hakîkatini) bilir.
بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
اٰمِنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَاَنْفِقُوا مِمَّا جَعَلَكُمْ مُسْتَخْلَف۪ينَ ف۪يهِۜ فَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مِنْكُمْ وَاَنْفَقُوا لَهُمْ اَجْرٌ كَب۪يرٌ﴿٧﴾
وَمَا لَكُمْ لَا تُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِۚ وَالرَّسُولُ يَدْعُوكُمْ لِتُؤْمِنُوا بِرَبِّكُمْ وَقَدْ اَخَذَ م۪يثَاقَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ ﴿٨﴾
هُوَ الَّذ۪ي يُنَزِّلُ عَلٰى عَبْدِه۪ٓ اٰيَاتٍ بَيِّنَاتٍ لِيُخْرِجَكُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِۜ وَاِنَّ اللّٰهَ بِكُمْ لَرَؤُ۫فٌ رَح۪يمٌ﴿٩﴾
وَمَا لَكُمْ اَلَّا تُنْفِقُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَلِلّٰهِ م۪يرَاثُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ لَا يَسْتَو۪ي مِنْكُمْ مَنْ اَنْفَقَ مِنْ قَبْلِ الْفَتْحِ وَقَاتَلَۜ اُو۬لٰٓئِكَ اَعْظَمُ دَرَجَةً مِنَ الَّذ۪ينَ اَنْفَقُوا مِنْ بَعْدُ وَقَاتَلُواۜ وَكُلاًّ وَعَدَ اللّٰهُ الْحُسْنٰىۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يرٌ۟﴿١٠﴾
Dakika 55:45
Çok kıymetli ve muhterem efendiler,
Dersimiz Hadîd Sûresi ile devam ediyor. Hadîd Sûresi, Mekke döneminde inzâl edilmiş âyet sayısı 29 ve sıra numarası 57’dir ve Hadîd Sûresi ile dersimiz nurunu cihâna saçmaya devam ediyor. Nuru saçan Kur’an-ı Kerim’in İslam’ın kendisi Yüce Allah’ın İslam ile âlemlere tecellisidir ve rahmet Peygamberi Hz Muhammed âlemlere bu rahmetsin tecellîsidir. Bunun için Yüce Allah yüce okudum bu âyetlerin yüce anlamlarında şöyle bir bakalım;
Allah’a ve Rasûlüne îmân edin. Allah söylüyor bunu istiyor. Yüce Allah kulundan îmân istiyor gerçek îmân, İslam îmânı. Sizi hâkim kıldığı, sizin yönetiminize verdiği şeylerden harcayın. Sizden, inanan ve harcayanlar için büyük mükâfat vardır. Allah kuluna nimeti harcasın, hayır işlesin diye vermiştir. Yoksa stok yapsın da işe yaramasın diye vermemiştir. Servetini Allah yolunda harca yemeyi, yedirmeyi, hayır işlemeyi bil.
Size ne oldu ki, Rasûl sizi Rabbinize inanmanız için dâvet ettiği hâlde Allah’a inanmıyorsunuz? Oysa O, sizden kesin söz almıştı, eğer inanacaksanız. İnanmayanlara Cenab-ı Hak îmâna çağırıyor Siz diyor Kâlû Belâ’da ne yaptınız; Belâ, Kâlû Belâ’da „Elestü Bi Rabbikum Kâlû Belâ orada Yüce Allah’a herkes söz verdi Rab olarak Allah’ı tanıdı. Şimdi sözünden cayhanlar var bunları Allah’a îmâna çağırıyor. Peygamber, şanlı Kur’an, nurlu İslam bunları tâ kıyâmete kadar îmâna çağırıyor. İş işten geçmeden hemen Müslüman ol. Bir nefes aldın ikinci nefese ya ömrün vardır, ya yoktur aklını başına al îmânsız ölme.
Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kuluna apaçık âyetler indiren O’dur. Bu Kur’an’ı bir, bir âyet, âyet Hz. Muhammed’e indiren Allah’u Teâlâ’dır. Şüphesiz Allah, size karşı çok şefkatli, çok merhametlidir.
Neden siz Allah yolunda harcamayasınız ki? Göklerin ve yerin mîrası zaten Allah’ındır. Elbette içinizden, fetihten önce harcayan ve savaşan bir olmaz. Onların derecesi, sonradan infak eden ve savaşanlardan daha büyüktür. Bununla beraber Allah hepsine de en güzel sonucu vaad etmiştir. Allah yaptıklarınızı haber almaktadır, bilmektedir, her şeyden haberdardır.
Dakika 1:00:15
Kıymetli dostlarımız, „Sebebin husûsî olması, hükmün genel olmasına engel teşkil etmez.“ Burada Ensâr’ı, Muhâcir’ ini o zamanın Mücâhitlerini bize anlatırken kıyâmete kadar bütün Müslümanlara da ne yapıyor Kur’an-ı Kerim, ders veriyor. Hâlid b. Velid ile Abdurrahman bin Avf arasında şöyle bir konuşma geçmişti. Hâlid, Abdurrahmân’a: „Siz, bizden önce yaşamış olduğunuz günlerle önümüze geçmek istiyorsunuz.“ demişti. Bu söz Hz. Peygamber’e (S.A.V) ulaştığında buyurdu ki: „Ashâbımı benim için bırakın, nefsim kudret elinde bulunan O yüce zât’a Yüce Allah’a yemin ederim ki, siz dağlar kadar altın infak etseniz, yine de onların amellerine yetişemezsiniz.“ Bakın bu Ahmed bin Hanbel’in rivâyet ettiği bir hadistir hadis-i şeriftir. Görüldüğü gibi bu hadis (Ulâike) ile işaret olunanların Hudeybiye’den önce infak edenler olduğunu kuvvetlendirmektedir. Yani İslam’ın ilk günlerinde Müslüman olanlar İslam’a o dar günlerde, zor günlerde hizmet edenler, o yolda malını mülkünü harcayanların ve o günkü zahmette katılanların derecesi kat kattır. Bugün de aynı hizmetleri veriyorsanız vermeye çalışın bu sevapları alırsınız. Bugünün şartlarına göre İslam’a, yüce dâvanıza hizmet edin. İslam’a hizmet hakka hizmettir, hakka hizmet bütün insanlığın faydasına evrensel barışa hizmettir. Cennete ve Allah’ın cemâline ulaşmanın gayretidir.
مَنْ ذَا الَّذ۪ي يُقْرِضُ اللّٰهَ قَرْضاً حَسَناً فَيُضَاعِفَهُ لَهُ وَلَهُٓ اَجْرٌ كَر۪يمٌۚ﴿١١﴾
يَوْمَ تَرَى الْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ يَسْعٰى نُورُهُمْ بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَبِاَيْمَانِهِمْ بُشْرٰيكُمُ الْيَوْمَ جَنَّاتٌ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ ذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُۚ﴿١٢﴾
يَوْمَ يَقُولُ الْمُنَافِقُونَ وَالْمُنَافِقَاتُ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا انْظُرُونَا نَقْتَبِسْ مِنْ نُورِكُمْ ق۪يلَ ارْجِعُوا وَرَٓاءَكُمْ فَالْتَمِسُوا نُوراًۜ فَضُرِبَ بَيْنَهُمْ بِسُورٍ لَهُ بَابٌۜ بَاطِنُهُ ف۪يهِ الرَّحْمَةُ وَظَاهِرُهُ مِنْ قِبَلِهِ الْعَذَابُۜ﴿١٣﴾
يُنَادُونَهُمْ اَلَمْ نَكُنْ مَعَكُمْۜ قَالُوا بَلٰى وَلٰكِنَّكُمْ فَـتَنْتُمْ اَنْفُسَكُمْ وَتَرَبَّصْتُمْ وَارْتَبْتُمْ وَغَرَّتْكُمُ الْاَمَانِيُّ حَتّٰى جَٓاءَ اَمْرُ اللّٰهِ وَغَرَّكُمْ بِاللّٰهِ الْغَرُورُ ﴿١٤﴾
فَالْيَوْمَ لَا يُؤْخَذُ مِنْكُمْ فِدْيَةٌ وَلَا مِنَ الَّذ۪ينَ كَفَرُواۜ مَأْوٰيكُمُ النَّارُۜ هِيَ مَوْلٰيكُمْۜ وَبِئْسَ الْمَص۪يرُ﴿١٥﴾
اَلَمْ يَأْنِ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَنْ تَخْشَعَ قُلُوبُهُمْ لِذِ كْرِ اللّٰهِ وَمَا نَزَلَ مِنَ الْحَقِّۙ وَلَا يَكُونُوا كَالَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلُ فَطَالَ عَلَيْهِمُ الْاَمَدُ فَقَسَتْ قُلُوبُهُمْۜ وَكَث۪يرٌ مِنْهُمْ فَاسِقُونَ﴿١٦﴾
اِعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ يُحْـيِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَاۜ قَدْ بَيَّنَّا لَكُمُ الْاٰيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ ﴿١٧﴾
اِنَّ الْمُصَّدِّق۪ينَ وَالْمُصَّدِّقَاتِ وَاَقْرَضُوا اللّٰهَ قَرْضاً حَسَناً يُضَاعَفُ لَهُمْ وَلَهُمْ اَجْرٌ كَر۪يمٌ ﴿١٨﴾
وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَرُسُلِـه۪ٓ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الصِّدّ۪يقُونَۗ وَالشُّهَدَٓاءُ عِنْدَ رَبِّهِمْۜ لَهُمْ اَجْرُهُمْ وَنُورُهُمْۜ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَٓا اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْجَح۪يمِ۟﴿١٩﴾
صَدَقَ اللهُ اْلعَظِيمُ
Dakika 1:05:25
Kimdir o, Allah’a güzel bir borç verecek olan ki, işte hayır işleyenler, bol bol hayır işleyip ödünç verenler ve zekâtını, hayır hasenâtını, malını, mülkünü Allah yolunda cihâd yolunda harcayanlar ki, Allah da onun verdiğini kat kat artırsın ve onun için şerefli bir mükâfat da versin.
O gün inanan erkekleri ve inanan kadınları görürsün ki nurları, önlerinde ve sağlarında koşuyor. (Kendilerine): „Bugün müjdeniz altlarından ırmaklar akan, içlerinde ebedî kalacağınız cennetlerdir.“ (denilir). İşte büyük kurtuluş budur!
O gün münâfık erkekler ve münâfık kadınlar o iman edenlere şöyle diyeceklerdir: „Bize bakın da sizin nurunuzdan alalım, faydalanalım?“ Onlara: „Arkanıza dönün de nur arayın!“ denilir. Aralarına kapılı bir sur çekilir ki, onun içinde rahmet, dışında da azâb vardır. Yani münâfıklara nur yasaklanır. Işık yasaklanır münâfık kadın ve erkeklere mahşerde zifiri karanlığın içinde nursuz kalırlar.
(Münâfıklar) onlara: „Biz sizinle beraber değil miydik?“ diye seslenirler. (Mü’minler) de derler ki: „Evet ama siz kendi canlarınıza kötülük ettiniz, gözlediniz, şüpheye düştünüz ve kuruntular sizi aldattı. O çok aldatan (şeytan) sizi, Allah hakkında bile aldattı. Nihayet Allah’ın emri gelip çattı. Münâfık olarak öldünüz.
Bugün artık ne sizden ne de inkâr edenlerden fidye kabul edilir, varacağınız yer ateştir. Size yaraşan odur. Orası ne kötü bir dönüş yeridir!
İnananlar için hâlâ vakit gelmedi mi ki, kalpleri Allah’ın zikrine ve inen hakka saygı duysun ve bundan önce kendilerine verilmiş, sonra üzerlerinden uzun zaman geçmekle kalpleri katılaşmış, çoğu da yoldan çıkmış kimseler gibi olmasınlar?
Biliniz ki Allah yeryüzünü ölümünden sonra diriltir. Belki aklınızı kullanırsınız diye size âyetleri açıkladık.
Şüphesiz sadaka veren erkeklere ve sadaka veren kadınlara ve Allah’a güzel bir ödünç verenlere, verdikleri kat kat artırılır ve onlara şerefli bir mükâfat vardır. Allah’a nasıl ödünç verilir diye şimdi aklınıza belki bir şey gelmiştir. Her hayr işlediğin hayrın karşılığını Allah sana kat kat geri ödeyecektir, fazlasını bir de cennet verecektir ölümsüzlük verecektir. Yani senin harcadıklarını karşılığını sana nâmütenâhi uçsuz bucaksız geri verecektir işte ödünç vermek bu.
Allah’a ve Peygamberine îmân edenler var ya, işte onlar, Rableri yanında sözü özü doğru olanlar ve şehitlik mertebesine erenlerdir. Onların mükâfatları ve nurları vardır. İnkâr edip de âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar da cehennemin adamlarıdır.
Dakika 1:10:25
Kıymetli dostlarımız,
Karz-ı hasen, güzel ödünç anlamını ifade etmekle beraber burada malın en iyisini seçip Allah rızâsı için hâlis niyetle faydalı olan hususlara malını sarf etmek demektir. Malın en iyisini vereceksin Allah yolunda, kötüsünü seçip de vermeye kalkışma sakın, kendini aldatma! Sarf edilecek malın, helâl maldan olması lâzımdır. Karz-ı hasen sahibi sıhhatli, yaşama ümidi besleyen, fakirlik korkusu içinde tutumlu hareket eden birisi olmalıdır. Malı, en muhtaç ve en uygun olana vermelidir. Verdiği malı, gizlemeli, açığa vurmamalıdır. Gizli hayır işlemek daha faziletlidir. Arkasından başa kakmamalı, eziyet etmemelidir. Maksadı, sırf Allah rızâsı olmalıdır. Verdiği çok olsa da az ve ehemmiyetsiz görmelidir. Çünkü nimetin sahibi Allah’u Teâlâ’dır. En sevdiği malından vermelidir. Malı, fakire evine götürerek vermek suretiyle onu en fazla memnun edecek yöntemi seçmelidir. O fakir kulun haysiyetini, şerefini, onurunu zedelemeden bunları yapmalıdır. Kıymetli dostlarımız, şöyle bir bakalım; „Önlerinden ve sağlarından“ denilmesi, önünde sağında nur parlıyor. Solda niye parlamıyor da önde ve sağda parlıyor? Çünkü münafıklar solda inkârcılar arkada olduğu için bunlara nurdan Cenab-ı Hak faydalanmayı yasaklanmıştır. Onun için mü’minlerin erkek-kadın sağından ve solundan nurları parlar. Nitekim cehennemliklerin de sollarından ve arkalarından verilecektir.“ Ne verilecektir şöyle bir bakalım; O bahtiyar mü’minlerin amel defterlerinin bu iki yönden verilmesinden dolayıdır.“ Yani “Sağdan ve önlerinden” veriliyor amel defterleri. Ama cehennemlik olanların ise “sollarından ve arkalarından” veriliyor amel defterleri. İbnü Ebî Hâtim, Hâkim ve İbnü Merdiyye Abdurrahmân bin Cübeyr b. Nâdir’den, onun şöyle dediğini nakletmişlerdir: „Ebû Zer ve Ebû’d-Derdâ (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) derler ki, „Rasûlullah (S.A.V) buyurdu ki: „Ben kıyâmet günü kendisine secde izni verileceklerin birincisiyim, izin verilip başını kaldıracakların da birincisiyim. Başımı kaldırıp önüme, arkama, sağıma ve soluma bakarım, bakınca bütün ümmetlerin arasında ümmetimi tanırım. Ya Rasûlullah Nuh’tan (AS.) ümmetine kadar bütün ümmetleri nasıl tanırsın? Diye sorulduğunda da buyurdu ki: „Abdest izinden alınları, elleri ve ayakları parıl, parıl parıldar.“ diyor benim ümmetim diyor abdest izinden.
Dakika 1:15:06
İşte kıymetli dostlarım, demek ki Müslümanın abdest, namaz dünyada ukbada vazgeçilmez bir ilâhî emir ve seni kurtaran kurtarıcılardan birisidir Müslümanın alâmetidir. „Abdest izinden alınları, elleri ve ayakları parıldar.“ Bu durum başka ümmetlerde yoktur. Ve kitapları sağ taraflarından verilir onunla tanırım. Bakın hakîkî Müslüman Muhammed ümmetinin amel defteri sağından veriliyor ve bundan tanırım. Yüzlerinde secde izlerinden işaretleri vardır, onunla tanırım. Önlerinden, sağ ve sol taraflarından koşan nurlarıyla tanırım. Bakın Müslümanın her tarafı parlıyor. Mü’minin Muhammed ümmetinin her tarafı parlıyor. Bu haberin kaynağında da bakın Buhârî var, Müslim var, Tirmizî var ve diğerlerinin hepsi var. İbnü Ebî Hâtim, Ebû Umâme’den (Radıyallâhu Anh.) şöyle bir rivâyet nakletmiştir. „Kıyâmet günü bir zulmet salınır, ne mü’min ne de kâfir hiç kimse avucunu dahi göremez zifiri karanlık ki. Tâ ki Allah’u Teâlâ, mü’minlere amelleri kadar nur gönderinceye kadar …“ bak herkesin nuru ameli kadar. Aklını başına al! Güzel amel işle ki o mahşerin zifiri karanlığında kurtulursun. İbnü Cerir ve Beyhâkî „Ba’s“de İbn-i Abbâs’ın şöyle dediğini naklederler: „İnsanlar karanlıklar içinde iken Allah’u Teâlâ bir nur gönderir. Mü’minler o nuru görünce o tarafa doğru yönelirler. İşte bu nur, onların cennete girmeleri için Allah tarafından gönderilen bir delil olur.“ Bundan sonraki âyetin mânâsından bizim anladığımıza göre, söz konusu nurun mü’minlerin önlerinde ve sağlarında koşması, solda ve arkada bulunan münâfık ve kâfirlerin ondan istifade etmemesi içindir. Çünkü nur onlara münâfık ve inkârcılara yasaklanıyorlar. Onlar arkada ve solda bulundukları içinde nur mü’minlerin önünde ve sağında parlıyor ki münâfıklar Müşrikler faydalanmasını diye. Dünyada İslam herkesin nura çağırdı İslam nurdur İslam’ın dışında ne varsa nardır. Bunu kabul etmedi bu adamlar etmediler ise küfürlerinin, nifaklarının karşılığını orada buldular ve bulacaklar. (Fihi rahmeti) Rahmet O’ndadır dışı ise (min kablihi) o yüzden nedir; Azâptır. Müslümanlar rahmetin içinde bulunuyor o rahmetin dışına sur çekiliyor münâfıklar azâb kısmında, münkirler azâb kısmında kalıyorlar. İslam’ın başarılı olamayacağını zannetmişti. Kim? Münâfıklar ve münkirler İslam’a tepeden Müslümanlara tepeden bakıyorlardı baksınlar. Bu yolda cehennemin dibinden bakmaya başlayacaklar tâ ebediyyâta kadar ebedî…
Dakika 1:20:10
Dünyada bu yanılmanın ebedî bir azâbı vardır İslam’ı yok sayan tepeden bakan Müslümanlara dünyada böyle bakanlar cehennemde feryâd ederek cehennemin içinden ebedî feryâd ederek Müslümanlara imrenerek bakacaklar. Çünkü onların cennette olduğunu kesin bilecekler. Konumuz gerçek Müslümanlar içindir Müslümanım deyip de gâvurun yaptığını yapanlar bu konunun dışındadır. Müslümanım diyor adam fakat İslam’la yakından uzaktan alâkası yok. Şeytan sizi Allah’a güvendirdi, (يَغُرَّنَّكُمْ بِاللّٰهِ الْغَرُورُ) Aldatıcı diyor şeytan sizi Allah’a güvendirdi, azâbını göstermedi küfrün tehlikesini şirkin, nifakın tehlikesini göstermedi şeytan aldattı. Hem de Allah diye diye, Allah Kerim’dir diye diye, al günahın zararı yoktur diye diye, Allah Gafur’dur-Rahim’dir affeder diye diye şirkin küfür üzerini örttü Allah’ın azâbını sana yok gösterdi ve seni aldattı. Allah Rahmân, Rahim, Gafur Gaffar, El-Afüvvü Rauf’tur ama kim için; Mü’minler için. Gâvur için değil ki gâvur da eğer münâfık müşrik de tövbe eder îmâna gelirse onlar da kurtulur. Ama îmân etmek, tövbe etmek şartıyla. Gâvurluğa devam edeceksin Allah Gafur diyeceksin öyle mi? Bu şeytanın tuzağıdır.
İbnü Mes’ûd’dan nakledilmektedir. O şöyle der: „Müslüman olmamızın üzerinden henüz dört sene geçmişti ki bu âyet ile uyarıldık. Me’vânız, sığınacağınız yer, ateş yani cehennemdir aldanmayın İşinizi görecek koruyucunuz fenâ masîrdir, yani ne fenâ gidilecek yerdir. „Ya o iman edenlere çağrı gelmedi mi?“ elbette geldi. Ey îmân edenler, aldanmayın! Görevinizi doğru yapın îmânın gereğini yapın Müslümanı mü’minim deyip de îmâna, İslam’a yakışmayan bir sakın duruma düşmeyin. İşte kıymetli dostlar, Cenab-ı Hak gâvuru ayrı uyarıyor îmâna çağırıyor, Müslümanı da ayrı uyarıyor aldanma diyor, görevini doğru yap doğru Müslüman ol diyor. Ve „Üzerlerinden uzun zaman geçmiş de kalpleri katılaşmış…“ niceleri vardır ki kalpleri katılaşmış. Henüz vakti gelmedi mi? Olgunlaşmanın meydana gelmesine bakın burada Cenab-ı Hak bir azarlama ile îmânda kemâl izlerini göstermek istiyor ve îmânınızı kemâle erdirmeye gayret edin. Bunun gayreti, heyecanı içinde olun.
Allah’ın adının anılması: Sürekli Kur’an-ı Kerim’i elden gönülden bırakma oku anlamaya çalış, dinlemeye çalış bu hayat veren nurun derslerini kaçırma. İrşâd notlarını, keşif notlarını kaçırma Velhasılı Kur’an’ı bizzat Kur’an-ı kendinden, İslam’ı İslam’ın kendinden anlamaya çalış.
Dakika 1:25:15
Kur’an ile Allah tarafından indirilen hükümlere sıkı bağlan. Îmân önce bilgi ve sevgi gibi iki ruh hâlini ihtivâ eder. Îmân bilgi ve sevgi ister yüksek faziletlere ermeni ister. Gevşekliği, kalp katılığını, tembelliği, gafleti istemez reddeder. Kocayan cemiyetler ancak neşenin yenilenmesi yoluyla, öldükten sonra dirilme gibi yeniden bir kazanım ortaya çıkar. Nice cemiyetler ölü gibidir bunların dirilmesi ruhlara Kur’an’ın mânâsının girmesi kalbin Kur’an çeşmesinden içmesi, Kur’an bahçesinden yemesidir. (Likaullah) Allah’a kavuşma neşesi Müslümanda olacak Rabbini özleyeceksin bütün varlığınla. Müşriklerin kızgın taşlarla işkenceleri altında hiç gevşeklik göstermeyerek „ehad, „ehad“ (birdir) diye Allah’ı zikretmek suretiyle îmânın sevincini ilan eden Bilâl-i Habeşîler şöyle bir düşünün. Ne işkencelere tâbî tutuldu bu zât-ı muhteremler (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn). „Bugün size dininizi ikmâl ettim, üzerinize nimetimi tamamladım…“ (الْيَوْمَ أَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ وَأَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتِي) Şu bayrama bak! Bu ayet Müslümanın her an bayramıdır bayram etmeyi bilirse… Niçin; Yüce Allah diyor: „Bugün size dininizi ikmâl ettim” tas tamam bir din var İslam var tas tamam hiç eksiği yok. “Üzerinize nimetimi tamamladım…“ nimet tamamlanmış. Yemeye adam lâzım adam…
Dakika 1:28:11