Tefsir 485-01

485- Tefsir Ders 485 hayat veren nurun keşif notları

485- Kur’an-ı Kerim Tefsîr Dersi 485

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

(Kıyâmet Sûresi 1’inci Âyet-i Kerime’den 40’ıncı Âyet-i Kerime’ler)

 

Bana niye teklif edildi bu İslam beni niye sorguya çekiyorsunuz? Beni sorguya çekmeyin deme şansın kalmamıştır. Niye? Sana irâde verilmiş, seçme hakkı verilmiştir. Sen ise imtihan meydanında İslam’ı düşman bilmişsin kendine Allah’a tanımamışsın İslam’ı Allah’ın kânûnları olduğunu bir türlü kabullenmemişsin, irâdenle seçeneğiyle İslam’ı kabul etmemişsin. İrâdenle seçeneğinle özgür başka şeyleri kabul etmişsin. Küfrü kabul etmişsin şirki, zulmü kabul etmişsin. İşte hesaba çekileceksin. Allah’u Teâlâ’yı tanıyanlar var Yüce İslam Allah’ın kurumudur bunu inanmış yaşayanlar var bir de ilâhî kurumu kânûnlarını tanımayanlar var. Tamam, tanımadın sen seçeneğini irâdeni tanımamak inkâr etmek için kullanmışsan tamam, sorguya çekileceksin. Sana teklif edilen Yüce İslam’ın her emrinden hesaba çekileceksin. Demek sen birinin kânûnlarını dayatıyorsun o geçerli bu kânûnlar diyorsun, Allah’ın kânûnlarını yok sayıyorsun öyle mi? Allah’u Teâlâ’nın İslam adına bize teklif ettiği her şey Allah’ın kânûnudur bunlardan hesaba çekileceksin. Bunlar Kur’an’ın, İslam’ın emirlere bir, bir Allah’ın kânûnlarıdır. Bunlar sana teklif edildi bu kânûnlara itaat et diye sen teklifi reddetmiş sorguya çekilme yiyeceğini zannetmişsin. Tamam, sorguya çekileceksin yaratılırken kendini yaratmadığın gibi, kendi kendine kendini yaratmadın mezardan kalkarken de istesen de mezardan kalkacaksın fırlayacaksın mahşere büyük mahkemeye, istemesen de mezardan fırlayıp geleceksin mahşere. Allah’ın kudretini görsene be adam! Yaratılmışlara bakıp da O’nun yoktan yarattıklarını görsene mezardan kaldırmak daha kolay. Yoktan bu âlemi Yaratan seni mezardan kaldırmaz mı be adam! Niye düşünmüyorsun bunu? Allah’ın hidâyeti ulaşmadıkça kimse “Lâ ilâhe illallah Muhammedurresulullah” diyemez. Allah hidâyet etmiş hidâyeti adam irâdesiyle reddediyor, özgür seçeneği ile bunu reddediyor. İşte o zaman hidâyet yok, hidâyeti kabul etmediğim için hidâyet yok. Ey adam aklını başına al! Hidâyeti irâdenle seçeneğinle sen kabul etmiyorsun, reddediyorsun hidâyetin önündeki engel senin inkârındır. Bu irâdeni ve seçeneğini kötüye kullanmandır. İrâdeni, aklını, seçeneğini îmân yoluna Allah’a itaat yoluna kullansana. Allah’ın hidâyeti seni kuşatır rahmeti kuşatır da ebedî kurtulanlardan olursun.

 

Kıymetli dostlar, Sâd Sûresi’nin 27-322nci âyetlerinde de bu gerçekler açıklanmıştı. Allah’u Teâlâ onları şereflendirmek için onlara ne yaptı? Bazı şeylere Yüce Allah’ın yemin ettiğini görüyoruz. Allah, bakıyoruz ki yarattıklarından bazı şeylere yemin ediyor. Meselâ “Vettîni vezzeytûni ve tûğrîsîne ve  hâzel beledil emîn” de olduğu gibi ve diğerlerinde…

Dakika 5:00

Bunu geçen gün bir tefsir anlatan bir zât-ı muhteremi dinledim de yanlış kelimeler kullandı orada bu konuda. Şimdi Yüce Allah her şan ve şeref yücelik Allah’ta olduğu için Yüce Allah’ın mahlûkata yemin etmesi onları şereflendirmesidir. Yoksa onlara saygı için diyor Allah böyle yemin etti dedi o Kur’an-ı Kerim’i tefsir ettiğini zanneden o kardeşimiz öyle açıkladı. Bunlar yanlıştır. Yüce Allah saygıyı öğretir saygıyı göstermek küçüklerin büyüklere görevidir büyük ise kullarının sevgisi ile rahmetiyle kuşatmıştır. Büyüğü küçülten kelimelerden uzak kalmamız gerekiyor. Yine orada bir de Allah’u Teâlâ’nın tecrübesinden bahsetti. Tecrübe kelimesi de Allah’a yakışmaz. Çünkü tecrübe önceden bilmeyen sonradan bilmedikleri şeyleri yaparak kazanımlar elde edilmenin adıdır. Allah’u Teâlâ önceden Allah’ın bilmediği yaparak o işleri öğrendiği diye Allah’a böyle bir şey isnâd edilebilir mi? Yani Kur’an’ı tefsir ettiğiniz anlayanlar daha Allah’ın Yüce Şânın anlayamamışlar. Allah’u Teâlâ’nın Şânına yakışmayan kelimeler Allah’a isnâd edilmez. Müfessirler bunu yaparsa kendini müfessir zannedenler bunlar aslında baktığımız zaman müfessirlik biraz kendilerinden uzak görünüyor. Şimdi kendileri bilmiyorlar bilen kâşifleri de ortaya koymuyorlar. Bu da doğru değil, bilmediğin konuda bileni devreye kendin kâşif olamadığını yerde kâşifi devreye koy. Her yiğidin hakkını her yiğide ver. Hem kendin biliyorsun, hem de bilenlerin önüne geçiyorsun, bilenler gibi kendini göstermeye çalışıyorsun bu da doğru değil. Yalnız insanoğlu ne kadar ne bilirse bilsin bilmedikleri vardır. Bilmediği konuya değinmeyi verse işi sağlam olur. Bilmediğine bilmiyorum deyiverse işi sağlam tutmuş olur. İnsan bilmediğine bilmiyorum derse bu ilimdir. Bilmediği şeye cevap vermeye kalkarsa bu Allah’a iftirâdır kendini mahveder. Burada da müfessir geçirenlere söylüyorum başta kendime söyleyerek bunları söylüyorum. Herkes ayağını denk alsın, rastgele Kur’an adına konuşanlar dikkat etsinler rastgele olacak işlerden değil bu. Yüce Allah hepimize lütfu keremi ile yardım ettiği hakkı hakîkati söylediği kullarından eylesin, her sözü hak ve nur olan kullarından eylesin.

Kıymetli dostlarımız,

Şimdi sizlere Kıyâmet Sûresi’ne gelmiş bulunmaktayız. İnşâ’Allah Kıyâmet Sûresi’nin de öz anlamını yüce âyetlerin verdikten sonra sizlere keşif notlarını da vermeye çalışacağız.

“Bismillahirrahmânirrahîm” kıymetli izleyenler, hayat veren nurun dersleri keşif notları, irşâd notları adlı dersimiz Kıyâmet Sûresi ile devam etmektir inşâ ’Allah’u Teâlâ.

Kıyâmet Sûresi Mekke-i Mükerreme dönemlerinde inzâl edilen sûrelerdendir âyet sayısı kırktır sıra numarası yetmiş beştir.

Dakika 10:25

 

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

 

لَٓا اُقْسِمُ بِيَوْمِ الْقِيٰمَةِۙ ﴿١﴾

وَلَٓا اُقْسِمُ بِالنَّفْسِ اللَّوَّامَةِ﴿٢﴾

  اَيَحْسَبُ الْاِنْسَانُ اَلَّنْ نَجْمَعَ عِظَامَهُۜ﴿٣﴾

  بَلٰى قَادِر۪ينَ عَلٰٓى اَنْ نُسَوِّيَ بَنَانَهُ﴿٤﴾

  بَلْ يُر۪يدُ الْاِنْسَانُ لِيَفْجُرَ اَمَامَهُۚ﴿٥﴾

  يَسْـَٔلُ اَيَّانَ يَوْمُ الْقِيٰمَةِۜ ﴿٦﴾

فَاِذَا بَرِقَ الْبَصَرُۙ﴿٧﴾

  وَخَسَفَ الْقَمَرُۙ﴿٨﴾

  وَجُمِعَ الشَّمْسُ وَالْقَمَرُۙ﴿٩﴾

  يَقُولُ الْاِنْسَانُ يَوْمَئِذٍ اَيْنَ الْمَفَرُّ﴿١٠﴾

كَلَّا لَا وَزَرَۚ﴿١١﴾

  اِلٰى رَبِّكَ يَوْمَئِذٍۨ الْمُسْتَقَرُّۜ﴿١٢﴾

 يُنَبَّـؤُا الْاِنْسَانُ يَوْمَئِذٍ بِمَا قَدَّمَ وَاَخَّرَۜ﴿١٣﴾

 بَلِ الْاِنْسَانُ عَلٰى نَفْسِه۪ بَص۪يرَةٌۙ﴿١٤﴾

 وَلَوْ اَلْقٰى مَعَاذ۪يرَهُۜ ﴿١٥﴾

لَا تُحَرِّكْ بِه۪ لِسَانَكَ لِتَعْجَلَ بِه۪ۜ ﴿١٦﴾

اِنَّ عَلَيْنَا جَمْعَهُ وَقُرْاٰنَهُۚ﴿١٧﴾

  فَاِذَا قَرَأْنَاهُ فَاتَّبِعْ قُرْاٰنَهُۚ﴿١٨﴾

  ثُمَّ اِنَّ عَلَيْنَا بَيَانَهُۜ ﴿١٩﴾

كَلَّا بَلْ تُحِبُّونَ الْعَاجِلَةَۙ ﴿٢٠﴾

وَتَذَرُونَ الْاٰخِرَةَۜ﴿٢١﴾

  وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ نَاضِرَةٌۙ﴿٢٢﴾

  اِلٰى رَبِّهَا نَاظِرَةٌۚ ﴿٢٣﴾

وَوُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ بَاسِرَةٌۙ﴿٢٤﴾

 

Ya Rabbi! Parıl, parıl parlayan yüzlerden senin cemâline bakan gözlerden eyle. Yüzlerimizi, gözlerimizi, gönüllerimizi, ruhumuzu, içimizi-dışımızı parıl, parıl parlayan senin cemâline bakan kullarından eyle. Ya Rab! Bütün varlığıyla seni doğru tanıyan sana doğru kulluk eden ya Rabbi gerçek bir kulun olmayı senden biliyorum kabul eyle böyle dileyen kullarına da icâbet eyle ya Rabbi!

(وَوُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ بَاسِرَةٌۙ﴿٢٤﴾)

 

Ya Rabbi, Yüzü karalardan eyleme!

تَظُنُّ اَنْ يُفْعَلَ بِهَا فَاقِرَةٌۜ﴿٢٥﴾

  كَلَّٓا اِذَا بَلَغَتِ التَّرَاقِيَۙ﴿٢٦﴾

  وَق۪يلَ مَنْ۔ رَاقٍۙ﴿٢٧﴾

  وَظَنَّ اَنَّهُ الْفِرَاقُۙ﴿٢٨﴾

   وَالْتَفَّتِ السَّاقُ بِالسَّاقِۙ﴿٢٩﴾

  اِلٰى رَبِّكَ يَوْمَئِذٍۨ الْمَسَاقُۜ﴿٣٠﴾

 

Dakika 14:35

 

1 – Hayır, yemin ederim o Kıyâmet gününe.

2 – Yine hayır, yemin ederim o sürekli kendini kınayan nefse.

3 – İnsan, kendisinin kemiklerini bir araya toplayamayacağımızı mı sanıyor?

4 – Evet, bizim onun parmak uçlarını bile aynen eski hâline getirmeye gücümüz yeter.

5 – Fakat insan günahı devam ettirmek ister.

6 – O kıyâmet günü ne zaman? Diye sorar.

7 – Ne zaman ki o göz şimşek çakar,

8 – Ay tutulur,

9 – Güneş ve ay toplanır,

10 – İşte o gün insan, „kaçacak yer neresi?“ der.

11 – Hayır, hayır, yok bir siper.

12 – O gün varılıp durulacak yer, ancak Rabbinin huzurudur.

13 – O gün insana, yapıp öne sürdüğü ve geri bıraktığı ne varsa bildirilir.

14 – Doğrusu insan kendi nefsini görür,

15 – Bir takım özürler ortaya atsa da.

16 – Onu hemen okumak için dilini depretme.

17 – Kuşkusuz onu toplamak ve okumak bize aittir.

18 – O hâlde biz onu okuduğumuz zaman sen onun okunuşunu takip et.

19 – Sonra onu açıklamak da bize aittir.

20 – Hayır, siz peşin olanı (dünyayı) seviyorsunuz da

21 – Âhireti bırakıyorsunuz.

22 – Yüzler var ki o gün ışıl, ışıl parlar.

23 – Rabbine bakar.

24 – Yüzler de var ki o gün asıktır.

25 – Anlar ki kendisine belkıran (bel kemiklerini kıran belâlı bir iş) yapılır.

26 – Hayır hayır, ne zaman ki can köprücük kemiklerine dayanır,

27 – „Tedâvi edebilecek kimdir?“ denilir.

28 – Can çekişen bunun o ayrılık anı olduğunu anlar.

29 – Bacak bacağa dolaşır…

30 – İşte o gün sevk, ancak Rabbinedir.

Ey kıymetli dostum! İşte sana Kur’an-ı Kerim gerçekleri haber veriyor. Aklını başına al! Ne oldu?

استعيذ بالله

فَلَا صَدَّقَ وَلَا صَلّٰىۙ﴿٣١﴾

 

Belkıran uygulandı can çıktı çıkarken doktor yok mu arandı okuyucular arandı kimse seni kurtaramadı. Canını aldılar belkıran uyguladılar. Peki ne oldu?

فَلَا صَدَّقَ وَلَا صَلّٰىۙ﴿٣١﴾

 

Fakat o ne sadaka verdi ne de namaz kıldı ne de gerçekleri tasdik etti böyle öldü. Fakat yalanladı ve döndü.

وَلٰكِنْ كَذَّبَ وَتَوَلّٰىۙ ﴿٣٢﴾

ثُمَّ ذَهَبَ اِلٰٓى اَهْلِه۪ يَتَمَطّٰىۜ﴿٣٣﴾

 

33 – Sonra da çalım sata sata ailesine gitti.

34 – Gerektir o belâ sana, gerek.

اَوْلٰى لَكَ فَاَوْلٰىۙ﴿٣٤﴾

ثُمَّ اَوْلٰى لَكَ فَاَوْلٰىۜ﴿٣٥﴾

 

34 – Gerektir o belâ sana, gerek.

35 – Evet, gerektir o belâ sana gerek.

36 – İnsan başıboş bırakılacağını mı sanır?

اَيَحْسَبُ الْاِنْسَانُ اَنْ يُتْرَكَ سُدًىۜ﴿٣٦﴾

اَلَمْ يَكُ نُطْفَةً مِنْ مَنِيٍّ يُمْنٰىۙ﴿٣٧﴾

 

37 – O, dökülen erlik suyundan bir damla (sperm) değil miydi?

 

ثُمَّ كَانَ عَلَقَةً فَخَلَقَ فَسَوّٰىۙ ﴿٣٨﴾

فَجَعَلَ مِنْهُ الزَّوْجَيْنِ الذَّكَرَ وَالْاُنْثٰىۜ﴿٣٩﴾

اَلَيْسَ ذٰلِكَ بِقَادِرٍ عَلٰٓى اَنْ يُحْيِيَ الْمَوْتٰى﴿٤٠﴾

 

38 – Sonra bir alaka (embriyon) oldu da Rabbi onu biçime koydu, sonra şekil verdi.

39 – Ondan da iki cinsi; erkek ve dişiyi var etti.

40 – Peki, bunu yapanın ölüleri diriltmeye gücü yetmez mi? Elbette her şeye gücü yeter. Çünkü yaratmanın her türlüsünü bilmektedir Yüce Allah her şeye kâdirdir.

Dakika 21:00

Yüce Rabbim seni tanımayan onun yüce kudretini tanıyamayan insan bu gereği gibi îmân edemeyen insan baştan dâvâyı kaybetmiştir. Eğer eceli gelmediyse fırsat var demektir derhâl aklına başına al da derhâl iyi bir Müslüman olmanın gayreti içinde ol yoksa yazık olur. Duyduk duymadık demeyelim gerçeklere kulak tıkamayalım.

Kıymetli dostlarımız, şimdi bu âyetlerin kısaca bir de keşif notlarına şöyle bir bakalım;

Yemin etmek öneminin büyüklüğü içindir. Cenab-ı Hak bu sûrenin başında yemin ediyor. Söyleyeceğim şeyin önemi o kadar büyük bir tüm gücümle dinle diyor Cenab-ı Hak onun için yemin ediyor.  Yıkım ve kalkış günü ölüm, yıkım ve kalkış günü var önünde diyor iyi hazırlan. Nefs-i Levvâme’ den bahsediyor ve ona da yemin ediyor. Kendini kötülüklerini kendini kınayan kötülüklerini kınayan pişman olan nefis Nefs-i Levvâme ’dir. Mü’minin nefsidir bu Hasan’ı Basrî böyle demiştir bağış diler tövbe eder itaat ve güzel amelde işler. Nefs-i Levvâme de pişmanlık vardır nefsini kınamak vardır. Kendi işlediği kötülükleri kınar kendini kınar bu Nefs-i Emmâre ’dir. Cenab-ı Hak bu nefsi de bakın şereflendirmek için bu nefse de yemin etmiştir.

Nefs-i Emmâre: Kötülük yapmasını emreden nefistir “Emmâre” ayrı “Levvâme” ayrı karıştırmayalım.

Emmâre: Demek ki kötülük yapmasını emreden nefse “Emmâre” denir. İşte bu nefis zâlim nefistir, Allah’a isyân eden nefise bu nefistir.

Nefs-i Levvâme ise, bu da günah işlemiş ama pişman olmuş kendi nefsini kınayan bir nefis.

Birde Nefs-i Mutmainne var temiz, temiz bir nefis bu Mutmainne Hakk’a yaklaşmış hakkı bâtıldan ayırmış bir nefistir Mutmainne. Artık hakkı bâtıldan ayırmış gerçek Müslüman olmuş.

Bir de Nefs-i Mülhime var, ilhâm edilmiş nefis bu da bu daha da ilerlemiş.

Nefs-i Tezkiye: Bu da daha da temizlenmiş bir nefis.

Dakika 25:00

Nefs-i Radiye: Rabbinden râzı olmuş nefis.

Bu nefsi taşıyan bir kul Rabbinin İslam adına her emrinden râzıdır, İslam’ın her emrine âşıktır seve seve yapar. Her günah, harama nefret eder Rabbisin her emrinden Rabbinden ve Yüce Rabbinin ortaya koyduğu Muhammedî şeriatın her emrinden de râzıdır. İşte Rabbinden râzı olmuş nefse de Nefs-i Radiye deniyor. Bir de “Mardiyye” var işte burası çok hepsi önemli ama bura en önemlisidir. Nedir?

Nefs-i Mardiyye: Kendisinden râzı olunmuş nefis, Allah bu kulundan râzı bu Allah’tan râzı idi Allah da bundan râzı oldu. İşte buna da Nefs-i Mardiyye denmektedir. Müslüman çalışmalı gece-gündüz Allah’ın lütfu tevfik ve hidâyeti ile de O’nun verdiği feyizlerle Nefs-i Mardiyye’ye ulaşmalıdır. Yani Allah’u Teâlâ, Ey kulum! Senden râzıyım deyinceye kadar gece-gündüz çalışmalıdır. Bu vasfa bu mertebeye Allah’ın lütfuyla ulaşmalıdır yoksa hiç kimse Allah’ın yardımı, lütfu, tevfik ve hidâyeti olmadan hiçbir başarısı olmaz. Yedi mertebe sayılmıştır. Bunlar tasavvuf okullarında terbiye ile ilgili birer mertebedir. Terbiye okuludur tasavvuf okulları nefis terbiye altına alınır. Orada teorik derslerin yanında pratik uygulamalı da dersler verilir nefis bizâtihi terbiyeden geçirilir. Kötü nefisler kendini çok kınayacak düşman olacaktırlar. Ne zaman? Şimdi pişman olmayan “Levvâme” olmayan kendini levm etmeyen nefisler ölür-ölmez ebedî kendini kınayacaklar ama hiç işe yaramayacak. Hemen kendini şimdi kına, günahlarını kına kendi nefsini levm et pişman et îmâna gel de iş işten geçmesin. Ebediyyû’l-ebed kendini kırmayacaksın cehennemde, Ebediyyû’l-ebed feryâd edeceksin. Gel Azrâil Aleyhisselâm gelmeden aklını başına al! Bunları ben kendi nefsime söylerken söylüyorum sakın ola ki kendine söylemeden kimseye bir şey söylemiyorum. Allah hâlâ kalbi selim olan bir de sâdık olan hep doğruyu söyleyen kullarından eylesin.

Kıymetli dostlarım,

Unutmayın kötü nefisler kendini çok kınayacak pişman olacaktırlar. Kıyâmete inanmayan îmânın gereğini yapmayanlar kusurlarında her nefis pişman olacaktır. Daha iyisini niye yapmadın diye de pişman olacak olanlar vardır. Bir defa Müslüman olmayan ben niye Müslüman olmadım diye ebedî pişmandır.

Dakika 30:00

Müslüman olmuş ama adam gereği gibi görevini yapmamış bunlar da pişman olacaklardır. Kimisi de cennete girmiş ama üst derecelere yukarı ki cennetlikleri yıldızlar gibi görüyor. Bunlar da yukarılara o yukarı ki derecelere niye çıkamadık diye tabii ki onlar da pişman olacaklardır. Ama bunların hiçbiri ruh cesetten can çıktıktan sonra bu pişmanlıkların hiçbiri fayda vermez. Ölüm anı, ölme anı, can çekiştirme anı başladı mı Sekerât-ı Mevt hâli gözünden perdeler kalkar Mi’râc kurulur gerçek görülür. O zaman pişman olsan neye yarar iş işten geçmiş perdeler gözden kaldırılmış ölüyorsun ölürken îmân edeceksin olmaz böyle bir şey. Şimdi seve seve hemen şimdi gerçek Müslüman ol.

Ahnes b. Şureyk’in damadı Adiyy b. Ebî Rebia Hz. Peygamber (S.A.V)’in komşusu idi bu adam. Kemikleri mi toplayacak gözümle görsem inanmam demişti. Yani ölünce dirilmeye bu adam inanmıyor. Ebû Cehiller de böyle idi yani ölünce insan dirilir mi diyorlardı ki, bunların kalbi batmış mühürlenmiş kalbi batak içinde ruhu bozulmuş batak içinde bozukların en bozukları ki kalpleri mühürlü insanlar. Bir adam ölünce dirilir mi diyorsa bu âlemi görmüyor demektir. Yaratılmışları görmüyor, yaratılmıştır görüyorsan nizâmı intizâmı ile her şey yerli yerince ölünce dirilmen daha basit. Allah kimsenin kalbini mühürlenmiş kullarından eylemesin, hidâyet dışında kalanlardan eylemesin. Gece-gündüz dua edin dua edelim yoksa hidâyet dışında kalanların işi berbattır. Bak, bu adam hakkında o komşusu Peygamberimize komşu olmuş adam îmânsız yaşıyor bakın kızıl kâfir yaşıyor Peygamberden faydalanamıyor. Peygamberimiz bu adam için bak ne diyor: “Allah’ım bana kötü komşumun hakkından gel” diyordu. Niye? Peygamberin azılı düşmanı, hak düşmanı, Allah düşmanı, İslam Kur’an gerçek düşman, kendini mahvetmiş bir kızıl kefere ölünce dirilmeye inanmıyor. Ama gidiyor putların önünde yas yas yalvarıyor. Bugünün serserileri de böyle, gider putunun önünde işte der putuna hep yalvarır. Der ki; Ben senin ilkelerine bağlıyım der. Hâlbuki öteki onu cevap veremiyor yanlış yoldasın Allah’ın ilkelerine bağlan diyor o oradan bağırıyor. Ama insanoğlu duymuyor, çünkü cevap verme mezardan dünyaya cevap verme durumu olsaydı insanlar cerben îmân ederdi. O zaman özgürlüğün seçeneklerin irâdenin bir fonksiyonu kalmazdı imtihan olmazdı cerben herkes Müslüman olurdu. Onun için Cenab-ı Hak arayan perdeyi koymuş mezardan dünyaya sadece mûcizeler hâriç ne yapmış? Mezardan dünyaya cevabı yasaklamış. Yoksa Allah kendisi zor kullansaydı herkes îmân ederdi zor kullanmakla îmân kabul değil geçerli değil.

Dakika 35:10

Daktiloskopi şöyle bir bak! Bu âyet-i kerimelerde bundan bahsediliyor. 14 Asır önce bakın parmak izlerini inceleyen ilmin aslını Kur’an-ı Kerim 14 asır önce ortaya daktiloskopiyi koymuş. Daha bugünkü bilim bunu yeni keşfediyor yeni bundan faydalanma durumu başladı. Kıymetli dostlarım, bu âyet-i kerimede parmak uçlarını özellikle Cenab-ı Hak Yüce Allah âyette zikrediyor. Kıyâmet Sûresi’ni eğer iyi anlarsınız ve diğer âyetler ve sûreleri de neler keşfedildiğini anlarsınız. Daktiloskopiden bahsediyor 14 asır önce Kur’an-ı Kerim, botanik bilimleri senin önüne sergiliyor. Onun için eğer Kur’an-ı Kerim’e, Yüce İslam’a, Hz. Muhammed’e o zamanın şer güçleri karşı koymasaydı da Kur’an-ı Kerim’i keşfetmek için çalışılsaydı bugün dünyada bilim bundan kat kat illeri ve yüksekteydi. Ne yazık ki o gün adam olmayanlar, bugün adam olmayanlar hâlâ hak düşmanlığına devam ediyor. Barışı yok etmeye çalışıyor, hukûkun ve bilimi ortadan ilmi irfânı ortadan kaldırmaya çalışıyor ve basit taklit olan bilim ile alâkası olmayan şeylerle ömrünü isrâf ediyor ve insanlığın ömrünü isrâf ediyorlar. İnsanı insan yapan diğerleri vermiyorlar. İstisnâlar hâriç. Bunun için kıymetli dostlarım, şöyle bir bak; Botanik yeryüzünün incelenmesi elden bahsediyor parmak uçlarından bahsediyor Kur’an-ı Kerim. Güç ve kudretin el sembolüdür elin kıymeti parmaklardadır. On parmağın diyeti iki elin diyetine eşittir, incelikler parmak uçlarındadır. Dikkat et! Kur’an-ı Kerim parmak uçlarından bahsediyor ayrıca. Enteresan bir sanat ince bir duyarlılık vardır parmak uçlarında. Anatominin doku biliminin incelikleri bile onu kavramaya yeterli değildir. Yani bugünkü bilim bazı şeyleri ortaya çıkarmış daha bilim İslam’ın, Kur’an’ın yanında çocuk seviyede daha dili yeni dönüyor yeni adım atıyor. Neden böyle derseniz Kur’an-ı Kerim Allah’ın ilminin tecellîsidir. İnsanlar Kur’an’sız bugün kendi Allah’ın verdiği akılla hareket ediyor. Akılla vahyi ilâhî Kur’an-ı Kerim’i İslam’ı birleştirseler de bilimsel olarak hareket etselerdi daha çok dünyada kâşiflerimiz, gerçek bilim adamlarımızın sayısı çok olacaktı. Ne yazık ki dünyada çeşitli işler güçler İslam’ı yok etmek için çalıştılar, birleştiler. Şirkin bileşiğini, küfrün bileşiğini gördük tarihte de bugün de hâlâ kişi kendi kurtarıcısına yok etmek istiyor. Kendi evi ile kendini beraber yatmak istiyor. Bunu deliler yapmaz, deliler bile bunu yapmaz. Çok az deliler kendi evini kendisiyle yakanın sayısı yok diyecek kadar azdır.

Dakika 40:00

Ama bugün Allah’a, Hakk’a hakîkate, Yüce İslam’a, şanlı Kur’an’a karşı çıkanlar, onun ilkelerini karşı çıkanlar kendini kurtarmak isteyen kurtarıcıyı yok etmek istiyorlar. Ama kendileri tarihte yok oldular bugün de yok alacaklar yarın da yok olacaklardır. Allah’u Teâlâ’ya karşı koyup da savaş kazananı gördünüz mü? İslam Allah’u Teâlâ’nın kendi kurduğu düzen sen Allah’a karşı koyuyorsun haberin yok. Ben Allah’ın kuluyum bana karşı olman başka şey, Allah’u Teâlâ’nın kurduğu düzene karşı olmak başka şey. Gerçi sen de Allah’ın kulusun ben de, birbirimize kötülük yapma hakkını kimse vermemiş Allah böyle bir hak vermemiş iyilikte yarışın demiş kötülükte yardımlaşmayın demiş apaçık. Ama bugünkü dünyada bunun tersini yapıyor istisnâlar hâriç.

Kıymetli dostlarımız,

İşte anatominin doku biliminin incelikleri bile onu kavramaya yeterli değildir. Daha bugünkü bilim ruh konusunda sınıfta kalmaya devam ediyor. Kalbin durumu konusunda, ruhun konusunda ruhun mutluluğu, kalbim mutluluğu konusunda bugünkü bilim sınıfta kalmış. Daha bir adım ileri atamamış. Niye? Ruhu yaratanın, kalbi yaratanın ve insanın manevî ve maddî yapısını ortaya koyduğu reçeteyi kullanmıyor kendi uydurduğun kullanıyor o zaman onun karşısına başka reçete çıkıyor. Birinin ak dediğini öbürü kara diyor ortalık bulandı bak ekosistem bozuldu. Bir doktor bir ilaç veriyor, öbürü başka ilaç veriyor bakıyorsanız bunlara yan tesiri ile hastayı mahvediyor. Bilim denilen şey kesin kes kendinin doğruluğunu faydadan ispat eden bilim bilimdir faydada kendini kesin ispat etmesi gerekir o bilimdir. Yoksa üstü kapalı yorumlar yapılarak bunun adı bilim olarak konamaz bu bir felsefî akıl yürütmedir öteki öyle yürütüyor, beriki böyle yürütüyor. Bilim kendisini açıkça ispat edip bu budur diyen ve soyut ve somut olarak kendini ispat eden bilim, bilimdir. Yoksa üstü kapalı gözünü yum taşla etrafı bunun adını da bilim koy. Karanlığa taş at babanın kafasını yardın haberin yok, dostlarını öldürdün haberin yok, nicelerine mahvettin haberin yok. Havayı bozdun, suyu bozdun, ekosistemi bozdun yiyeceğin içeceğin her şeyi bozdun haberin yok. Gözünü bürünmüş… Ne? Rant sömürü, sömürü felsefesi senin ruhunu bürümüş insanlığın kanını emmeye devam ediyorsun buna da şu pragmatizm veya bu pragmatizm diye sömürüyü kâr zannediyorsun. Helâlinden yenmeyen gıda, gıda mıdır? Onun-bunun hakkını yersen senin ruhun ne hâle geldi? Tsunamiden daha beter bir hâle getirdin kalbini ve ruhunu. Haramın olduğu yerde huzur olmaz. Kişiye mutluluk veren îmân ve helâl olanlardır Îmân, Amel-i Sâlih ve helâl ile ruhunu besle, Kur’an ile ruhunu besle kalbini besle helâl nimetlerle mekûlat veya meşrubat yenilen içilenin de helâlini ye damarlarında helâl kan dolaşabilsin. Kan dolaşımı o büyük dolaşım, küçük dolaşım var ya helâl kan dolaşsın kalbimde, ciğerlerinde, damarlarında… Helâl kan olmayan o beden, beden midir? Cehennem meydanıdır, savaş meydanıdır.

Dakika 45:35

Fırtınaların, Akreplerin yılanların dolaştığı bir mahâl gibidir. İnsanlığa insanlığı öğretmensiniz insanlığı mahvettiniz. Gelin zararın yarısından dönmek kârdır. Kur’an Üniversitesi’ni kurun dünyada. İnsanlara Kur’an-ı Kerim’i iyiden iyiye anlatın, keşfedin Allah’u Teâlâ’nın Kitâb’ını dünyaya haykırın. Bu herkesin kârına! Kur’an-ı Kerim’de ırkçılık yok ki doğu-batı kavramı da yok. Kur’an-ı Kerim evrensel Allah’ın rahmeti merhameti herkesi kucaklayan bir Kitâb Hz. Muhammed herkesi kucaklayan evrensel bir Peygamber Allah’ın rahmeti evrensel Rahmeti-Rahmân. İnanan inanmayan herkesi bakın yedirip içiriyor herkesi Cenab-ı Hak. Ama adâlet edin benim indirdiğim ile hükmedin diyor. Yapmam diyorsan kendin bilirsin Azrâil Aleyhisselâm ensende duruyor vaktin saatine bakıyor saat işliyor, şu saate gelsin şunun canını alayım diye başında bekliyor Azrâil Aleyhisselâm ve onun orduları. İster inan ister inanma! Ben seni sevmeseydim bu derslerin başına geçmezdim. Yüce Rabbim bana emretti hepimize yemin etti O’nun verdiği görevi aczimizle yapmaya çalışıyoruz yapmalıyız. Birbirimize faydalı olmazsak o zaman Allah’u Teâlâ’ya nasıl hesap vereceğiz? Allah’ın kulları birbirine faydalı olacaktır zarar verme hakkı yok ki kimsenin kimseye. Adâletini uygula zarara meydan verme haksıza meydan verme. Güven ortamıdır İslam A’dan Z’ye bütün mahlûkatın başta insanoğlu huzuru için gelmiştir İslam bu dünyaya. Huzurun, felâhın, refâhın dinidir. Doğulu ayrı düşünür, batılı ayrı düşünür hepimiz Allah’ın kulları değil miyiz? Allah hakkında Allah’ın Kurumu İslam hakkında hepimiz müttefik bir olmamız gerekir. Ondan sonra değişik branşlarda hayırlı hizmetler de çalışmamız gerekiyor hepimizin. Herkes kabiliyetinin istikâmetinde hayır yarışında olmalıdır faydalı olmak yarışında olmalıdır. İnsanların en hayırlısı kimdir? İnsanlara faydalı olandır. Kan akıtan kâtiller değil, terörü estirip de başkalarını suçlayan değil, terörü üretip eline tabancayı silahı verip de başkalarını suçlayanları değil. İşte esas suçlu terörü üretenlerdir onların eline o silahları üretip verenlerdir ve insanlığın kanını akıtan çağdaş kâfirlerdir. İslam’da cihâd vardır terör yoktur. Müslümanın hiçbirinde terör anlayışı yoktur. Barış, evrensel barış, evrensel kardeşlik rahmet ve adâlet anlayışı bilim anlayışı egemendir.

Dakika 50:00

Evet, dokunma duyusunun incelikleri onlar da toplanmıştır. Nerede? Parmak uçlarında. Karanlık gecede bir bastonla şuraya-buraya dokunmakla neye dokunduğunu anlarsın. Bu kâbiliyeti sana kim verdi? Bastondan gelen türlü titreşimlerin nevilerini parmaklarının sinir uçları ile aldığı duyum ağının incelikleridir. Külünk darbelerini zarif kalemlerin ince iğneleri bak zarif kalemlerin ince iğneleri kullanan o parmaklardır bunların derin mânâsı vardır. Daha neler… Bunları yaratan toplamaya da her şeye de kâdirdir. Bunlara yaratan seni diriltmez mi ey be adam düşünsene, Allah’tan hidâyet istesene! Aklını kimin emrine verdin esir ettin de yanlış düşünüyorsun. İşte kıymetliler her şeye kâdir olan ve kâdir olduğu ayan-beyân her şey ortada görülen Yüce Allah’ı iyi tanı Celle Celâlühü.

Parmak uçlarındaki çizgiler, kavis, düz daire şeklinde bir insanın ki diğerine benzemez. Bunlar nedir? İlmi mûcizelerdir. Allah’ın ilminin açıkça insanüstü tabiatüstü mûcize olduğu ortadadır. Hiçbir insanın parmak izi öbürünü tutmuyor. Peki, buna her türlü kudrete sahip olandan başka kim yapabilir? Bunca insan dünyada ne kadar milyonlarca, milyarlarca geçmişi geleceği hesap edersek şu insanlığın sayısına bak! Bu tabiatüstü yüce bir kudretin kuvvetin ilmi ve eseri olduğunu göremiyor musun hâlâ? Günahkâr insan terbiyesizliğe kıyâmeti inkâra devam etmek ister. Kim? Günahkâr insan terbiyesizliğe kıyâmeti inkâra devam etmek ister. Bu terbiyesizlik bu günahkârlık Allah’a isyândır ve küfürdür. Ölünce dirilmeyi inkâr eden adam îmânsızdır bunun içinde îmânı olmayan insan ebedî cennete giremeyecektir. Daktiloskopi ilmi işte bunlarla uğraşmaktadır. Fakat bu ilmin aslını temelini 14 asır önce bütün ilimlerde olduğu gibi Kur’an-ı Kerim ortaya koymuştur.

Dünya başına yıkılmaya başlayınca gözünde şimşekler çakar o zaman inanırsın iş işten geçer. Ey inkârcı! Dünya başına yıkılmaya başlayacak gözünde şimşekler çakacak gözünü o zaman açacaksın derin pişman olacaksın ama son pişmanlık ebedî sana fayda vermeyecek. Ölüm, yıkım, dirilme ortaya çıkacak bu zaten bunların bir kısmını her gün gözünün önünde görüyorsun ne yazık ki bakıyorsun ama görmüyorsun. Ya Rabbi hakkı hakîkati gören kullarından eyle, bütün lütuflar, keremler sana ait. Kudret kuvvet sana ait, tevfik hidâyet sana ait ya Rabbel-âlemin.

Dakika 55:15

Allah’ım! Küfürden, şirkten, nifâktan sana sığınırız ya Rabbi.

Berk-ı Basar; “Dehşet şiddetle gözün şimşek çakması” Kıyâmette bunları göreceksin ölürken de bunların bir kısmını göreceksin. Yıldırımların parlamasını göreceksin, yıldırımların yağdığını göreceksin yağmur gibi. Dünyanın yerinden oynadığını göreceksin, dağların fırlatıldığını göreceksiniz, dünya ehlinin gözünde dünyanın silindiğini göreceksin. Hani dünya, dünya diyenler. Malım, mülküm, makamım, rütbem diyenler bunlar gözünden silindiğini göreceksin. Ne zaman? Gözünde şimşekler çaktığı tepesine yıldırımların yağdığı gün. Demek senin inkârın yarına kalacak öyle mi? Hiçbir zâlimin yaptığı yanına kalmadı kalmayacak. Ben bunu nefsime söylüyorum, nefsime söylerken berâber dinleyelim diyorum.

 

Husuf-ı Kamer; Ayın sönmesi, dünyanın araya girmesi olayı değil bu olay, normal Güneş tutulması değil bu olay bunlar hafif şeyler. Ay, güneş çalkalanır bir araya gelir yokluk deryâsına dalarlar yok edilecekler yeniden yaratılacak başka bir âlem yaratılacak. Görünmezler artık Ay, Güneş kaybolmuş gezegenler, galaksiler yok olmuş yeniden bir âlem kurulmuş ya cennet, ya cehennem. Atâ, Taberî Ay ve Güneş okyanuslara atılır büyük ateş meydana gelir demişlerdir Atâ’nın ve Taberî’nin rivâyetinde.

Bir de Meferr’den bahsediyor bu âyetler; Günahkâr insan kaçacak yer arar. Ret ile kaçacak yer yok.

Vezer; Sığınacak yer yok siper yok.

Müstekarr; Hiçbir sığınacak bulamazsın sığınacak yer yok. Neresi var? Rabbin huzuruna iki zabıta ile Allah’ın huzuruna getirildin işte Huzur-u İlâhî de senin yerin Allah’a hesap vereceksin. Ey hükümdar! Ey patron! Ey hâkim ve savcı! Ey General! Ey erler, askerler! Ey siviller! Ey patronlar! Ey bürokratlar! Ey köylüler! Ey işçiler! Ey işverenler! Hepiniz Allah’a hesap vereceksiniz istisnasız. Ancak Allah’a kulluk edenler O’na itaat eden muttakiler kurtulacak. (إِنَّ لِلْمُتَّقِينَ مَفَازًا) Ancak Rabbin huzuruna gelirler hesap verirler Huzur-u İlâhî de Ruz-i Cezâ da büyük mahkemede dururlar. Durmasa ya? Adamı durdururlar hesaba çekerler ne general derler, ne patron derler, ne hükümdar derler, ne er derler, ne işçi, ne şehirli, ne köylü derler hesaba çekerler.

Dakika 1:00:05

Yiğit isen Allah’a hesap verme, Yiğit isen Azrâil’e can verme hadi yiğit göster kendini! Ooo senin topun tüfeğin var şu Azrâil’e çek bakayım şu silahını bakalım kim kurtuldu kim kurtulacak var mı kurtulan? Firavunların beli bıkkını kırıldı. Aklını başına al sıra sende, çağın Firavunları sıra sende… Demek sen Allah’ın mülkünde Allah’ı tanımayacaksın öyle mi? Değerli kardeşim, en büyük dostun kim biliyor musun? Sana doğruyu söyleyen acı-tatlı… Yağcılar yuvarlayanlar, doğruyu söylemeyenler sana senin dostun değil bunlar, onlar seni yağlıyor aldatıyor gel aldanma. Birbirimize doğru söyleyelim ama acı-tatlı söyleyeyim ama illâ doğruyu söyleyelim. Kur’an-ı Kerim doğruyu söylüyor. Biz Kur’an-ı Kerim’i konuşturalım. Ağalar konuşuyor, Paşalar konuşuyor, ikide bir başkaları konuşuyor Allah’ı dinleyen kazanıyor, Allah’ı dinlemeyen kaybediyor. Ağa dinliyor, Paşa dinliyor Allah’ı dinlemiyor şarkı-türkü hoplama-zıplamayı dinliyor Rabbini dinle. O zaman Rabbin sana hopla diyorsa hoplarsın, zıpla diyorsa zıplarsın, uslu dur diyorsa uslu durursun, ölçülü ol diyorsa ölçülü olursun. Önce Rabbini dinle ey hoplayan, zıplayan! Rabbini dinlersen hesabını kolay olur, güzel olur Rabbini dinlemezsen perişan olursun. Seni Rabbin yarattı birileri yaratmadı ki seni. Doğu filozofları yaratmadı, batı filozofları da yaratmadı, felsefeciler de yaratmadı. Bunların içinde iyileri olduğu gibi yanlış düşünenleri de haddi hesabı yok görüyorsunuz işte. Huzur-u İlâhî de Rûz-i Cezâ da büyük mahkemede dururlar. İşte karargâh ya cennet, ya cehennemdir. Hazırlar zaten şu anda herkesin ameli ya cennete, ya cehennemedir. Muhammedî şeriata uymayan hiçbir amel seni cennete götürmez bu kadar net ve açık söylüyorum. Ölçü Allah’ın ölçüsüdür, kural Allah’ın kurallarıdır, kânûn Allah’ın kânûnlarıdır. Bu kâinatı ayakta tutan Allah’ın kânûnlarıdır. İşte kevnî kânûnlarla kâinat ayakta duruyor. Tekvînî kânûnlardır tabiatı ayakta tutan tabiat mahkûmdur Allah ona hükmeder Allah hâkimdir. Sen tabiatıyla ilâhlaştırmışsın ona tapıyorsun yazık ediyorsun kendine, çok yazık etmişsin kendine pişman ol gel iş işten geçmeden Allah’a dön. İnsanın hakîkati basîretidir. İnsanın yeri cevheri kalp gözüdür yaptığına kendi kendisi tanıklık eder nefsinde vicdanında duyduğu ne ise göreceği odur. Dikkat et! Şu kelimeler birer hazine tekrar ediyorum senin kârine. Tabii sen derken nefsim öncelikle hedefimde… İnsanın hakîkati basîretidir. Basîret nedir? Kalp gözünün batması, parlamasıdır kalp gözüyle gerçeği görmektir.

Dakika 1:05:05

İnsanın yeri cevheri kalp gözüdür yaptığına kendisi tanıklık eder. Yaptığın amellerin bir şâhidi sensin. Kalbin, ruhun, bedenin buna şâhit Allah her şeye şâhit. Bir de Allah’u Teâlâ Melekleri koymuş yanı başına şâhit olarak. Birde nerede ne yaparsan her şeyi oradaki eşyanın tamamı şâhit tutuluyor seni konuşturan Allah o şâhitleri de konuşturacaktır bir gün. Yani şahit ol hiç bir gözden kaçma şansın yok günahını hiçbirinin zerresinin üzerine örtemezsin. Aklını başına al, ey nefsim! Aklını başına al, ey Yüce Rabbim! Hidâyet eyle, merhamet eyle. İçi-dışı her sözü her işi hak ve nur olan kullarından eyle.

İnsan yaptığını kendisi tanıklık eder nefsinde vicdanında duyduğu ne ise göreceği de odur. Yani sen yanlış yapıp da doğru netice alabilir misin? Hayır. Vicdanını, îmânını, basîretini harekete geçir Allah’tan iste yardım iste. Yalan olduğunu bildiği hâlde halka doğru göstermek istese de kendi nefsinde onun yalan olduğunu insan bilir. Münâfıklar hep böyledir hep yalan söylerler iç dünyalarında yalancı olduklarını kendilerini bilirler başkalarına doğru görünmeye çalışırlar. Müslüman ise içi-dışı doğrudur. Kendi gözünde bunlar yalancıdırlar, çünkü yalancı oldukları hâlde doğru görünmeye çalışıyorlar. Bu hâliyle Allah’ın huzuruna gelir bu sahtekârlar bu münâfıklar. Zaten Hakk’ın katında bunlar yalancıdır, halk onu doğru bilse de bunlar yalancıdır. Gerçek kimliği ile Hakk’ın huzuruna çıkacak kendi aleyhine şâhitlik edecektir. Peygamberin peşinde namaz kılıyor görünüyor parmak aralarına put koymuş puta tapıyor, bugünde her rezilliği yapıyor Müslümanım diyor. Sürünüyor Müslümanım diyor, Müslümanlık izzet ve şeref en yüce değerlerin hepsi İslam’da. Onun için şerefsizlerin şerefsizliği Allah’ın huzurunda ortaya bir, bir çıkacak, başka tanıklardan önce kendi kendine tanıklık edecek yaptıkları yapmayıp ömrün sonuna ertelediği ne varsa ortaya çıkacak. Bu haberi de veren İbn-i Mes’ûd Hazretleridir. “İyi mi kötü mü çığır açtığı ortaya çıkacak…” Bu haberi de Müslim rivâyet etmiştir.

Kur’an-ı Kerim’in yerini tutan zamir burada (bihi)  zamiri. “Onu sana indiren okutacaktır” Yani Kur’an-ı Kerim’i Hz. Muhammed’in kalbine Allah indirdi ve Kur’an’ı Muhammed’e Allah okuttu, ona öğretti. “Dilini dudağını depretme acele de etme ey Şanlı Habîb, ey Muhammed Mustafa! Oku Kur’an’ı sana biz indirdik onu sana biz okutacağız unutmayacaksın. Bakın, Hz. Muhammed’i kim öğretiyor, Hz Muhammed’in öğreticisi kim? Yüce Allah, Cebrâil Aleyhisselâm.

Dakika 1:10:10

Şöyle bir bak! Kalbinde Cenab-ı Hak topladı Kur’an-ı Kerim’i okuması, tefsiri, mânâsını Cenab-ı Hak Muhammed’e açıkladı. Kur’an-ı Kerim’in mânâsını Hz. Muhammed’e açıklayan da Allah’u Teâlâ’dır, onu ona okutan da Allah’u Teâlâ’dır, Kur’an-ı Kerim’in tefsirini Muhammed’e öğreten Allah’u Teâlâ’dır. O da Ashâblarına aynısını öğretti Ashâblar da Tâbiî ’ne öğretti. İşte İmâm-ı Âzâm’lar bu ekolde okulda bunu öğrendiler. İmâm-ı Mâlik, Şâfiîler Hanbelîler bunu o ekolde nice büyük âlimler o ekolde okulda okudular. Muhammedî okulda, Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemâat Okulu’nda okudular. Bize kadar sapasağlam Allah’ın Muhammed’e öğrettiği İslam şanlı Kur’an geldi. Birilerinin keyfine göre bu Kur’an’ı yorumlamak istiyor ilmi metotların dışına çıkarak sistemlere yağ yakarak, rant sağlayarak, yağcılık yaparak amacından bunu saptırmaya çalışanlar var bunlar helâk oldular, helâk olurlar. Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemâat yolu kıyâmete kadar bozulmayacaktır. Ehl-i bid’at kendini bozmuştur İslam’ı bozmaya kimsenin gücü yetmez.

 

Ey Müslümanlar! Size şunu söylüyorum; Bizim Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemâat yolundan gelen âlimlerimiz bu İslam’ı çok güzel anlatmışlardır. Hanefi’yim diyen o mezhebini güzel öğrensin yaşasın bu tam İslam’dır. Mâlikî’yim diyen mezhebini iyice öğrensin bu tam İslam’dır. Bunun adının Mâlikî olması, bunun adının Hanefî olması bunlar sadece öğretmenlerin müçtehit âlimlerin isminin değişik olmasıdır. Şâfiî olması, Hanbelî olması bunlar, müçtehitlerin isimleridir bu zât-ı muhteremlerin ekolündeki bütün diğer müçtehit ve bu âlimler İslam’ı doğru anlamışlardır doğruda anlatmışlardır. Bize düşen o usûl ilmini iyi kavrayıp bugünkü çağı da içine alabilmektir. Çünkü Kur’an-ı Kerim çağları kuşatmıştır, İslam çağları kuşatmıştır. O sağlam ekolden gelen din anlayışı ile çağları keşfeden İslam’ı kolayca anladığın zaman çağların bütün problemlerini İslam’ın çözdüğünü göreceksiniz. Çünkü İslam çağların dini evrensel din bütün milletlerin dini. Ehl-i bid’at anlayışına karşı mesafeli durum Ehl-i Sünneti muhâfaza edin, koruyun, Ehl-i bid’atı da yanlıştan kurtarmaya çalışmak ayrıca görevimizdir. Bizim hedefimizde Yüce İslam’ın kurtarıcılığı vardır. İslam kurtarıcıdır yanlışlardan insanları kurtarmak için biz gerçekleri ortaya koymak zorundayız. Adam kabul ederse eder, etmezse etmez onu da kendi bilir.

 

Cenab-ı Hak bu gerçekleri duyururken ne diyor; “O şanlı Kur’an’ı sana indiren sana o Kur’an’ı okutacaktır dedi ve okuttu.” Beyân üslubunun bakın; Takrir, anlatış, tefsir, tağyir talimden döndürmek, tebdil, tağyir, zarûret beyânı diye beş beyânı vardır. Beyân üslubu; Takrir, tefsir, tağyir, zarûret beyânı diye beş beyânı vardır. Tefsir ilminin bütün metot ve sistemini iyi bilmelidir Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemâat yolcusu olmalıdır.

 

Dakika 1:15:30

 

Birileri terviç yapıyor hak mezheplere saldırıyor kendine döndürmek istiyor. Bunlara da dikkat edin! Ehl-i Sünnet hak mezheplere saldıranlara bir saldırmıyoruz ama Ehl-i Sünneti de korumak zorundayız, o saldırılara doğru diye cevap vermek mecburiyetindeyiz. İslam’ın birliğinin düşmanı “Farmasonlarla” işbirliği yapan ve gizli gizli Ehl-i Sünnetin altına koyup da parçalamak isteyen zihniyete karşı uyanık olmak da zorundayız. Ama çağı iyi keşfetmek çağı kuşatan Kur’an-ı Kerim’i de iyi keşfetmek, bilinenden bilinmeyene terakkî etmek, aslı muhâfaza ederek rivâyetten dirâyete geçmekte görevimizdir. Saplantı da taassupta İslam’da yoktur. Bugün Kur’an-ı Kerim ile berâber İslam Fıkhı’nı, Hanefî Fıkhı’nı, Mâlikî Fıkhı’nı, Şâfiî Hanbelî Fıkhı’nı Kur’an ile sünnetle berâber aslî delillere dayanarak bunları bilinenden bilinmeyene aslı koruyarak o rivâyetten o kaynaklardan dirâyete geçmek, sapmamak, çarpıtmamak, samîmî olmak gerekir. Vicdanın derinliğini anlamak için iyi düşünmeli dinlemelidir iyi dinlemeyi bilmeyen anlamaz, iyi dinle ki iyi anla!

 

Dârimî, Ahmed Bin Hanbel, el-Hindi Keşfül Hafa gibi kaynaklarda rivâyet edilen haberde Sevgili Peygamberimiz:

 

“Müftüler sana fetvâ verseler de sen kalbine danış” diyor. Ama hangi kalbe? Selim kalbe danışacaksın ilmi-irfanı da olan kalbe danışacaksın. Senin kalbinde bu özellikler yoksa o özellikleri taşıyan ehl-i zikir ki ilim, ilim erbâbı ki bakın müçtehide bakın danışacaksın. Usûl erbâbına vusulde bulacaksın. Çünkü usûl erbâbı hakîkî müçtehit âlimlerimiz ve gerçek fâkihlerimizdir. Muhaddislik ayrıdır, müçtehitlik ayrıdır her muhaddis müçtehit değildir. O dalda çok güzel meselâ hadis ilminde çok güzel görev yapmış, görev üstlenmiştir vardır. Nice hadis hafızları müçtehitlerimize hadisleri götürürler bu hadisleri değerlendirilmesini isterler ve onlar da hadislerin içinden şunları, şunları al şunları bırak, şunlar sahîh şunların anlamı Kur’an-ı Kerim’e veya asla uymuyor. Niye? Muhaddislere müçtehitler ışık tutmuşlardır. Onun için müçtehit İslâmî ilimlerin tamamını bilen zât-ı muhteremdir. Onun için İmâm-ı Âzâm’lar müçtehitlerin içinde öne çıkarılmış, Mâlikî Hazretleri öne çıkarılmış, Şâfiî, Hanbelî çıkarılmıştır. Müçtehitlerin içinde en öne çıkanlardandır.

 

Dakika 1:20:05

 

Müçtehit olan zât-ı muhteremler bunlar bilinenden bilinmeyeni ne yaparlar? İçtihâd yoluyla ortaya çıkarırlar. Asıldan hareket ederler aslı bırakmazlar. Kur’an-ı Kerim’in naslarıyla hareket ederler onun içinde Kur’an’a, sünnete sıkı bağlıdır müçtehitler bilinenden bilinmeyene terakkî ederler. Kıymetli dostlarımız, müçtehidi doğru anlamamız gerekiyor.

 

Sizlere Ahmed bin Hanbel den gelen bir rivâyette de bakın ne diyor Sevgili Peygamberimiz:

 

Bakın, bu bir kutsî hadistir. “Kulum bana diyor nâfilelerle yaklaşmaya devam eder neticede ben onun kulağı, gözü olurum.”

 

Şimdi farzları hakkıyla kılan, vacipleri hakkı ile kılan, sünnetleri, müstehapları hakkıyla kılan kullar işte Allah’a yaklaşmaya devam edenlerdir. Öyle bir an gelir ki Cenab-ı Hak ne diyor:

 

“Neticede diyor ben onun kulağı, gözü olurum” diyor. Yani artık kulaklarını Allah hakkı duyuruyor, gözlerine hakkı gösteriyor ve Rabbisi ile muhabbet üstüne muhabbet hâsıl oluyor.

 

Hasan-ı Basrî; “O yüzler yaratıcıya bakacaklardır parıl, parıl parlayan yüzler Rabbisine bakan gözler vardır.” İşte bakanlarda güzelleştikçe güzelleşirler. Çünkü güzele bakan güzelliği yaratana bakan o güzellik de sana tecellî edince seni de Cenab-ı Hak güzellerin güzeli kılmaktadır. Hasan-ı Basrî buna işaret ediyor.

 

Vahyin dışında kalan ilhâmlar herkes için ilim sebebi değildir. Adamın kalbine ilhâm gelmiştir tamam, gerçek ilhâm ise onu bağlar başkalarını bağlamaz. Vahyi ilâhî herkesi bağlar rüyalar, ilhâmlar kişinin kendini bağlar bunlar ilim sebebi değildir kişinin kendisi ile ilgilidir. Şeriat-ı Garrayı Ahmediyye’yi Muhammediye’ye uygun ise tamam bunlar ilhâmidir, Rahmânî ’dir şeriata ters düşüyorsa şeytânîdir bunlara dikkat et. Niyet, kalp işi vicdanın şâhitliğidir ruhumdaki bütün bilgi ve delilleri dinlemek ilhâmı sezmek ona göre ilâhî huzura çıkmaktır.

 

Buhârî Şerif’in ve Müslim’in rivâyetinde: “Ayı gördüğünüz gibi Rabbinizi açık göreceksiniz. Perde açılır en sevimlisi Rabbe bakmanızdır” diyor.

 

Evet, O’nun Cemâli her şeyin en üstünde en yücesi O’dur. Allah’ım Cemâlini lütfeyle. Bunu hak ettiğimizden değil senin rahmetine ümit bağlamamızdan dolayı istiyoruz lütfundan, lütfu ihsânından istiyoruz Allah’ım. Yoksa hak ettiğimizden değil ya Rabbel-âlemin…

 

Dakika 1:25:20

 

Ehl-i Sünnet Allah’ın Cemâlini göreceğini ispat etmiştir. Ehl-i Sünnet inancında Allah’ın Cemâli görülecektir. Bakış görmek görmektir.

 

Kıymetli dostlarım,

 

“Allah’ım! Sen Cemâlini gösterirsen görebilirim. Sen göstermezsen nasıl görebilirim? Aczimle, cehlim, gafletim, günahlarımla nasıl görebilirim? Ancak Allah’ım, Cemâlini sen gösterirsen görebilirim. Ne olur Cemâlini göster bize” A’râf Sûresi 143 de bakın, buna sarılan Mu’tezile (Len terânî) buna Rabbin sevabını bekleme anlamı vermiştir. Mu’tezile buna (Len terâni)ye sarılmış buna Rabbin sevabını bekleme anı vermiştir. Şimdi kara eksi yüzer tabii ki Allah’ın Cemâlini göremezler, o lütfa eremezler.

 

Fâkıre: Büyük belâ, felâket, belleri kıran, paramparça yapan şiddete belkıran denir. Niceleri cana kurulduğu zaman onlara belkıran uygulanır. Dünya sevgisi belleri kıran büyük belâdır Allah sevgisi ile bütün varlığınla Allah’ı sev Allah sevgisi bütün varlığına hâkim olsun. Dünya sevgisi belleri kıran büyük belâdır. Allah sevgisi kalbine, ruhuna girince öbürlerini çıkarır dünya girmişse orada Allah sevgisi var deseniz de kendini aldatmış olursun. Bir kalpte iki sevgi olmaz. Allah sevgisi bütün sevgilerin kaynağıdır ondan ötesi Allah artık Allah için sevgidir. Allah için sevilecekleri sevmek Allah sevgisine dayalıdır bunlar Allah için sevgidir. Sevgi tektir, korku tektir Allah sevgisi, Allah korkusudur. Hem dünya kalbine girecek hem de Allah’ı seviyorum diyeceksin, hem başkasına itaat edeceksin Allah’a isyân edeceksin, hem de Allah’ı seviyorum diyeceksin bu senin aldanmandır kendini aldatıyorsun.

 

Cemâlin, Azametin görülmesi, Cenab-ı Hak Cemâlini, Azametini göstermiştir ve gösterecektir. Ölüm; hayatın sonu âhiretin ilk kapısı ferdin kıyâmetidir öleceksin. Belkıran dünyadan başlar dünya sevgisidir belini kıran. Dünyanın sırtına bin o senin sırtına binmesin kalbine girmesin. Su geminin içine girdi mi gemi batar. Dünya kalbine girmişse o kalp batmıştır.

 

Dakika 1:30:10

 

Kalbe Allah sevgisi hâkim olacak bütün kalbin ve ruhun varlığın tamamıyla Allah’ı seveceksin Allah’a bağlanacaksın kalbin yarısıyla çeyreği ile olmaz bu iş. Evet, belkıran dünyadan başlar dünya sevgisidir belini kıran.

 

Boyun dibinden kollara doğru köprücük kemikleri “terâki,” “türkuve” gibi bunların isimleri vardır.

 

Râkk: Okuyucu rûhânî, cismânî doktor. Adam cana kuruldu şimdi belkıran uygulanıyor canını çeke çeke alıyorlar. Peki, “râkk” okuyucu rûhânî, cismânî doktor aranıyor kurtarın ölüyor adam. Doktorlar ölüyor sosyologlar, Psikologlar ölüyor niye kimse kurtaramıyor? İnanan inanmayan herkes bakın cana kuruldu mu bir doktor bir okuyucu arar. Manevî doktor, cismânî doktor arar inanan da inanmayan da. İşte şöyle bir bak! “Merrâk” Eğer burada şeddesiz “Merrâk” diye okursan “men” râkk’daki” sekte yapmazsan o zaman anlam ne olur biliyor musun? Belkıran yani okuyucu yerine cismânî, rûhânî doktor yerine “çorbacı” anlamı çıkar. Kur’an-ı Kerim’de sektelere de dikkat etmelidir, anlamı bozmamalıdır Can çekişenin nefesinin kesildiği an sevdiklerine kendi uzuvlarına da “Elveda, Elfirak!” diye acılar diye, diye acılar, kederler içinde tam bir ayrılıktır can çıkıyor tam ayrılık. “Elveda, Elfirak!” Nereden ayrılıyor? Sevdiklerinden ayrılıyor, kendi uzuvlarından da ayrılıyor. Çünkü o kollar, o bacaklar, organlar sistemler çürüyecek toprakta bir gün gelip bunlar tekrar dirilecektir. Yoktan yaratan bu âlemin kuran diriltmesi daha kolaydır. Acılar kederler içinde tam bir ayrılık başlamıştır can çıkıyor.

 

Mesâk: Rabbine sevk edilir gidecek hiçbir yeri yoktur başka yere de götürecek de yoktur gitme şansı da yoktur. Rabbin huzurunda Mahkeme-i Kübrâ’ya sevk edilir. Dünyanın sonu budur, dünyanın sonu budur. Kimisi için bu kurtuluş ebedî kurtuluştur ve sevgiliye kavuşmadır. Dünya ehli ruhlar ise bunlar için elem verici bir ayrılık sonsuz bir hicran bitmez tükenmez bir sürgündür cehenneme sürgündür, Allah’ın kahrına gazâbına sürgündür. Sen kimi inkâr ediyorsun? Kimin mülkündesin? Yaratanı inkâr et O’nun mülkünde yaşa mülkün sahibini inkâr et işte seni sürüyor Cenab-ı Hak buradan mülkünden sürüyor, rahmetinden silip atıyor cehenneme sevk ediyor. Sürgünlerin yerin cehennemdir.

 

Dakika 1:35:30

 

Allah’ı Allah’ın mülkünde sen inkâr ettin. Muhammedî şeriat Allah’ın kânûnları, kuralları ilâhî nizâm idi. Sen kendi dayattıklarını kabul ettin Allah’ınkilere karşı koydun Allah’ın verdiği gücü kuvveti de Allah’ın ilkelerini yok etmek için kullandın. Seni sürgün herif seni! Şimdi de sürgün zamanı geldi belkıran uygulandı belin bıkkının kırılarak  (وَق۪يلَ مَنْ۔ رَاقٍۙ) (رَاقٍۙ) “Doktor çağırın, okuyucu çağırın.” Dendi belin bıkkının kırıldı cehenneme sürgün edildin sevk edildin. Allah’ın mülkünde Allah inkâr edilmez, O’nun kânûn ve kuralları inkâr edilmez. İslam yüceler yücesi olan Allah’ın yüce mi yüce kurduğu düzenin adıdır İslam ve evrensel rahmet, evrensel merhamet ve barıştır İslam, hukûkun en yüce üstünlüğüdür İslam. Onun için evet herkes can çıkar ruhunu teslim eder ölür ama kimisi için tam bir kurtuluştur, kimisi için ise sürgündür. Dünya ehli ruhlar ise elem verici bir ayrılık sonsuz bir hicrân bitmez tükenmez bir sürgündür unutma bunu, duyduk duymadık deme! İslam’ı tasdik etmedi, sadaka vermedi, hayır hasenât işlemedi, düşünmedi, Allah için iş yapmadı, kendi keyfine göre yaptı. “Ne sen, ne Rabbim bana bir şey yapamaz” diyordu. Kim? Ebû Cehiller. O çağın Ebû Cehilleri Ebû Cehil’in ordu komutanları vardı, başkomutanları vardı Ebû Cehil’in o gün. Ebû Cehil’in o gün emperyalist güçlerden desteği de vardı. Medine’de münâfıkların emperyalist süper devletlerden destekleri de vardı. Hepsi bunların hepsini Allah’ım belkıran uyguladı. Süperler, o süper emperyalistler yıkıldı bir, bir. Allah’ın kudret ve kuvveti önünde kimse durabilir mi? Sen şimdi bugün birilerinin işte şu kuvveti var, bu kuvveti var diye birini ilâhlaştırdın onun gücünü tanrılaştırdın Allah’ınkini bıraktın. Tamam, yarın belini bıkkınını belkıran uygulanacak sana da. O kuvvetler Allah’ın kuvveti karşısında örümcek ağından beter olduğunu göreceksin.

Evet, Hakk’a arkasını döndü Hakk’a, hakîkate Kur’an’a arkasını döndü iftiharla çalım satarak ehline keyif çatmaya gitti hopluyordu, zıplıyordu, dans ediyordu. Müslümanlara gerici, yobaz çağdışı, mülteci kahrolsun şeriat diyorlardı hepsi kahroldular kahrolacaklar. Yalnız İslam bir merhamettir onları da kurtarmaya geldi. Gelin, ey kahrolsun şeriat diyenler, siz kahrolmadan İslam sizi kurtarmaya geldi. Gelin kahrolmadan yüce İslam’a sarılın Müslüman olun kahrolacaksınız kesin kez kahrolacaksınız bunda şek ve şüphe yoktur gericilik, yobazlık sizde.

Dakika 1:40:25

Kahrolsun şeriat diyen çoktan kahrolmuş zaten. Çünkü bunu diyen adam şeriat Muhammedî şeriat İslam’ın kendisi Allah’ın kurduğu düzen, sen Allah’ı kahredemeyeceğini göre Allah da seni kahredeceğine göre sen şimdiden Allah’la savaşa başlamışsın, şimdiden kahrolmuşsun sen. Gel kahrolmadan Müslüman ol da İslam seni kurtarsın. İslam evrensel barış, evrensel rahmet, merhamet, evrensel hukûkun üstünlüğü… Sen İslam’ı anlamamışsın, kahrolmuşsun, mahvolmuşsun. Gel İslam seni kurtarmaya geldi, ben kurtarmaya gelmedim ben de kurutulmaya kurtulmak için can atıyorum. İslam’a sarıldığım kadar kurtulacağım. İslam’a sarılmak Allah’a sarılmaktır. İslam’ın her emri Allah’a seni bağlar. Çünkü İslam ilâhî kurumdur Hz. Muhammed bunun önderi ve rehberidir, Allah’ın en büyük kulu en büyük Peygamberidir, hem de rahmet Peygamberidir. Allah’a iyi kulluk yaptığı için en büyük kul olmuştur en büyük mertebeyi bulmuştur en büyük Peygamberdir.

Evet, kıymetli dostlarım, her hakkı sahibine vermezsen zulmetmiş olursun. Her hakkı Allah’ın hakkını Allah’a ver, en büyük Peygamberin hakkını Peygamberler diğer peygamberlerin haklarını ver. Evliyâların, âlimlerin hakkını ver her hak sahibine hakkını ver. Böyle olmadıkça olmaz.

Dakika 1:42:39

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

(Visited 43 times, 1 visits today)
{"message":{"type":8,"message":"Undefined variable: show_right_meta","file":"\/home\/pwny9ik9\/public_html\/wp-content\/plugins\/cactus-video\/video-hook-functions.php","line":1155},"error":1}