Tefsir 512-01

512- Tefsir Ders 512 hayat veren nurun keşif notları

512- Kur’an-ı Kerim Tefsir Dersi 512

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

 

‘’Elhamdülillahi Rabbil-âlemin vesselâtü vesselâmü alâ Rasûlina Muhammedin ve alâ âlihi ve sahbihî ecmaîn.”

“Nestağfurullah bi-adedi zünûbina hattâ tuğfer Allah’u ekber hattâ tuğfer Estağfiruke ve etubu ileyke’’

‘’ Sübhâneke Allahümme ve bi-hamdik ve tebâre kesmük ve teâlâ ceddük ve lâ ilâhe gayrük’’

 

‘’Allahümme salli ve Sellim ve Bârik ve Alâ Muhammedîn ve âli Muhammed.”

 

“Allahümme lekel hamdü küllüh velekel mülkü küllüh vebiyedikel hayru küllüh ve ileyke yurceul emru küllüh alâ niyetehû ve sirruhû fe ehlen ente entuhbede inneke alâ kulli şeyin kadir’’

 

Çok kıymetli ve muhterem izleyenler,

 

Hayat okulunu, ebediyyâta insanlığı hazırlayan hayat veren nurun dersleri onun okulunda okumak okutmak ve bu dersler hakkında keşif notları ve irşâd notları ile dersimiz devam ediyor ve dersimiz Felâk Sûresine gelmiş bulunmaktadır. Hayatın okulu ölümsüz hayatın okulu İslam’ın, şanlı Kur’an’ın Muhammedî şeriatın okuludur. Bu okulun gerçek âlimleri ise Ehl-i Sünnet âlimleridir ki bunların başında Ashâb-ı Güzin, Ashâb-ı Güzin’in başında Hazreti Muhammed (ASV) ve Hz Muhammedi okutan da Allah’ın kendisidir (C.C) ve Cebrâil (AS.) vahyi ilâhî getirendir Sevgili Peygamberimize. Bu okul işte İslam’ın kendisidir, mezara kadar bu okul da okuyacağız, okutacağız. Onun için çırpınıyoruz. Kıymetli dostlarımız, Felâk Sûresi Medine-i Münevvere dönemin de inzâl edilen sûretlerden âyet sayısı beş, aynı zaman da sıra numarası 113’tür. Şimdi bu sûre-i celilenin yüce nazmını, yüce âyetlerini, onun yüce metnini okuyalım, öz anlamından sonra keşif notlarına, rivâyette ve dirâyette en sağlam kaynaklara istinâd ederek bu şanlı sûreyi de anlamaya çalışalım. Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’in tümüyle bütün âlemlere, hidâyeti ile tecellî etmiş Hz. Muhammed’in şahsında da bütün âlemlere rahmetiyle tecellî etmiştir. Yüce İslam ezelî, ebedî Allah’ın rahmet tecellisidir.

 

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

 

قُلْ اَعُوذُ بِرَبِّ الْفَلَقِۙ ﴿١﴾

مِنْ شَرِّ مَا خَلَقَۙ ﴿٢﴾

وَمِنْ شَرِّ غَاسِقٍ اِذَا وَقَبَۙ﴿٣﴾

وَمِنْ شَرِّ النَّفَّاثَاتِ فِي الْعُقَدِۙ﴿٤

وَمِنْ شَرِّ حَاسِدٍ اِذَا حَسَدَ ﴿٥﴾

 

De ki: “Ben, ağaran sabahın Rabbine sığınırım,

 

Yarattığı şeylerin şerrinden,

Karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden

Ve düğümlere üfleyen üfürükçülerin şerrinden

 

Ve haset ettiği zaman hasetçinin şerrinden ben felâkın Rabbine sığınırım de.

 

Dakika 5:28

 

İşte kıymetli dostlarımız, her an sığınacağımız varlık Yüce Allah’tır. Çünkü yaratan O, yaşatan O, rızık veren O, öldüren dirilten O ve büyük mahkeme de hesaba çekecek O mahkemenin sonucuna göre cennetini lütfedecek ve veya cehennemini adâletiyle takdir edecek O’dur. Onun için bütün varlığımızla, bütün gafletimiz ile cehaletimiz ile aczimiz ile bütün aczimiz ile Yüce Allah’a her an sığınmak zorundayız, Onunuz O’na aitiz, O’na ebedî muhtacız. Burada Yüce Rabbimiz bizi bizden iyi bildiği için, her şeyi ile bildiği için bize ne diyor? Sığın diyor sığın. “Felâkın Rabbine sığın” diyor, yani âlemlerin Rabbi olan Allah felakın da Rabbidir. İhlâsla bu üç sûreye yani “Muavvizat” sığındırıcı sûreler. Bunlara Sevgili Peygamberimiz her gece devam eder, her rahatsızlığında, her rahatsızlanmasında bunları okur, avucuna üfler, yüzden aşağı mübarek vücudunu mesh ederdi, üçlerdi. Âişe Annemiz ’den (Radıyallâhu Anha) böyle rivâyet edilmiştir. Rivâyeti bize nakleden muhaddislerimiz Buhârî Şerif ve Kütüb-i Sitte de mevcuttur. Râzî bedeni demiş, bazıları ihtilâflı demiş, bazıları Medenî derken bazıları da Mekkî demişlerdir. Lebid ’in sihri ise biliyorsunuz Medenî olmasına delâlet eder. Ebû Câfer Nahhâs üçüne de Medenî demiş, kendisi sikadandır. Ebû Câfer Nahhâs. Râzî Efendimiz Aleyhisselâtu Vesselâm’a Cibril (AS.) geldi bir ifrit sana hile yapmak istiyor, yatarken bunları oku dedi. Kureyş müşrikleri açlık riyazeti ile Sevgili Peygamberimize göz değdirelim ve nazar ile Peygamberi öldürmeye çalışalım diyorlardı ve nazar değecek insanları Peygamberimizin geçeceği yerlere durduruyorlar. Ne sağlam pazın var, sırtın var, ne güzel yüzün var dediler. Tefsircilerin çoğu Yahûdî Lebid Bin Asâm’ın sihri dediler. Suyûtî de bu haberi naklediyor. Efendimiz (A.S.V) birkaç gün hasta oldu. Cebrâil (AS.) geldi sana falan sihir yaptı, falan kuyuda düğümledi.

 

Dakika 10:19

 

Efendimiz (A.S.V), kuyudan çıkarılıp düğümlerin çözülmesi ile rahatladı. Mu’tezile bunu kabul etmez. Bakara Sûresi 102’de sihir hakkında zaten gereken açıklama orada yapmıştık, oraya bakıldığı zaman oradan yine hatırlanmış olur. İki meleğin gelip Lebid Bin Asâm’ın sihrini tarak, tarantı, erkek hurma çiçeğinin kapçığı yani buna “tıp sihri” deniliyor ki bu Yahûdî’nin yaptığı sihri Cebrâil (AS.) haber verdi veya iki Melek geldi haber verdi. Kuyu, kuyunun kapak taşının altında olduğunu haber verildi. Bu kuyunun zervan kuyusu olduğu rivâyeti vardır ve o kuyudan kapak kısmının altından sihir çıkarıldı. İçinde Efendimiz (S.A.V) tarağı, tarantısı, mumdan timsal, onu iğneler saplanmış on bir düğümlü veter yay kirişi bulundu. Ey Muhammed (S.A.V)! Her düğüme bir âyet okuyarak çöz dedi Cibril (AS.) bu sûreleri getirdi, iğneleri çıkardıkça Efendimiz (A.S.V) rahatlıyor ve eleminden kurtuluyordu, sonra da rahatlıyordu. Afiyet buldum dedi onu cezâlandırmadı. Yani kendisine sihir yapan Yahûdî Lebid’i cezâlandırmadı. Buhârî Şerif ve diğerleri bunu rivâyet etmişlerdir, bu haber haberi ahad’ dir. İnanmak câizdir ancak vacip değildir. Mâturîdî ’den de Ebû Bekir Esâm sihir hadisi mekruhtur. Bunlar mûcize olarak sevgili Peygamberimizin üstünlüğünü gösterir. Uhud’da Efendimizin dişinin şehit olması, Hayber’de zehirlenmeye kalkışılması, hastalık, elem, ölüm, unutma bir işi yapmamak kendine ait bir olaya mârûz kalmak, akıl ve kalbinin selâmetine vahyin kuvvetine engel değildir. Mâide Sûresi 67’de: “Allah seni insanlardan koruyacaktır.” (وَاللّهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِ) buyurulmuştur. İmâm Mâzirî bid’at ehli bu hadisi inkâr etmişse de gönderilmediği bazı işlerde bunlardan uzak değildir demiştir. Kâdî İyaz sihir sadece şerefli bedenine tesir etmiştir. Aklına, kalbine, itikâdına tefsir etmemiştir, Kâdî İyaz böyle açıklamıştır. Şiirin şer ve zararı vardır.

 

Dakika 15:03

 

Fakat fazla büyütmemek gereklidir. Sihir de hile vardır, şeytanlık vardır, sınai sanat, talimi eğitim ile ilgilidir. Yine hatırlatalım ki Bakara Sûresi 102’de bu konu da gerekilen izâh yapıldı geçmiş derslerimiz de. Tâhâ Sûresi 69’da, Yunus Sûresi 81’de: “Allah sihrin tamamını iptal eder.” Efendimiz Aleyhisselâtu Vesselâm’a ona sihirbaz diyenler küfre girerler. Efendimiz (A.S.V) zaten kim sihirbaz derse Peygamberliğini inkâr etmiş olur, küfre girer, din îmânı varsa dinden çıkar dini îmânı yoksa küfrü daha da arttırır. İbn-i Mes’ûd Kur’an-ı Kerim’in toplanmasına kadar Kur’an’dan olduğunu bilmiyordum. Bu da medenî olduğuna, oluşuna delildir, İbn-i Mes’ûd ’da böyle demiştir. İslam nurunun parlaması, küfürle uydurup riyâzet ile ilgili sihirler, Hârut-Mârut ’la, aşk ve alâka ile karı-koca arasını ayıran küfür ve fitneyi içeren sihirbazların sihirlerin tamamını Yüce İslam reddetmiştir. Yüce İslam’ın nuru parlamıştır. Sihirbazların her şeyi sönmüştür. Kur’an-ı Kerim’in, İslam’ın karşısında sihirler bozulur, iptal edilir, hiç tesiri olmaz. Burada Sevgili Peygamberimizin de işte bu olay onun büyük bir mûcize Peygamber olduğunu da gösterir. Çünkü Peygamberimize sihir yapılmışsa bu sihri hemen bakın nasıl İslam iptal etmiştir, ortadan kaldırmıştır. Bakara Sûresi’nin 102’nci âyetinde: “Allah’ın izni olmadan hiçbir sihirbazın sihri zarar vermez.” (إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ). Bir şeyi veçhinden saf ve tahlil etmek, sihirbazlığın bir hüneri de budur. Sevgili Peygamberimiz bütün bâtıl ne varsa Hakk’ın Peygamberi olduğu için bâtıl iptal edilmiştir. Tâhâ Sûresi 66’da, yine 69’da: “Büyücülerin tamamı iflâh olmaz” buyurulmuştur. İnsanların sadece büyücüler, sihirbazlar gözlerini büyülediler, bu bir aldatmacadır, şarlatanlıktır. Sihirbazlık buna dayanır, aldatmacaya dayanır. Karşısındaki insanlar hafif ve câhil, ruhları boşlukta, manevî dolgusu olmayan insanları daha çok aldatırlar. Şuarâ Sûresi 221-222’de, Zuhruf Sûresi 49’da da gereken açıklama yapıldı, “şeytanlar günahkâr yalancıya inerler”. Dikkat edin! Şimdi şeytanların bir insana, yanına gelmesi, tesir etmesi o insanın yalancı olması bir de günahkâr, mücrim olması nedeni ile şeytanlar yanına geliyor. Bir Müslüman gerçek Müslümanlığını yaşadığı müddetçe İslam onun zırhıdır. O sağlam bir kal ’adadır bir Müslüman, o İslam’ın tamamen himâyesi altındadır.

 

Dakika 20:09

 

Dünyanın hepsi şeytan olsa yine tesir etmez, gücü yetmez. Yeter ki sen iyi Müslüman ol, iyi Müslüman Allah’ın himâyesindedir. İslam onun zırhıdır. İşte şunu okuyorum, bunu okuyorum diyenler önce İslam inancı ile mükemmel bir îmân sahibi, Amel-i Sâlih sahibi, Yüce İslam’ın okulunda okuyan ilim irfân sahibi olmaya gayret lazım. İşte bu dersler Müslümanların tamamen Yüce İslam’ın himâyesine nasıl gireceklerini, nasıl korunacaklarını, nasıl zırhlanacaklarını göstermektedir ki bu ilim irfândır. Hayat veren nurun derslerini okumalı, bu okulda mezara kadar, öğrenci olmalı, okumalı okutmalıdır. Câhillere göre sûretleri tabiatları değişir. Bunların aslı yoktur, ilim erbâbı böyle demiştir. İlim erbâbınca bunların aslı yoktur. Yani câhillere göre sûretleri, tabiatları değişir derler ve sihirbazları büyütürler gözlerinde. Sihirbaz gözde büyütülmez, sihirbazlık şeytan işidir. Şeytanı büyülten adam kendi değerlerini küçültmüş olur, sakın ola ki şeytanı büyütme, sihirbazları büyütme bâtılı da büyütme gözünde büyük gösterme bu senin câhilliğindendir. Bu câhillik seni küfre, şirke kadar götürür seni şeytanların kucağına bırakabilir. Bundan da kurtulmak için bu hayat veren nurun derslerini iyi oku, iyi anla! Aldatma şeytanın yardımını isteme, manyetize mıknatıslamak gibi irâdesine bağlayan habis çirkin bir sanattır sihirbazlık. Bunlar buna uğraşırlar, karşının câhilliğinden âcizliğinden, korkaklığından faydalanırlar. O zavallı câhilleri kendi tesirleri altına almaya çalışırlar, bin bir yalanda söylerler karşıyı kandırmak için her şeyi de yaparlar. Yani sihirbazları, şeytanları gözünüzde sakın büyütmeyin, onlar sinekten küçüktür ve basittirler. Yeter ki sen Yüce İslam’ın izzetine, onun kal ’asına gir. Yüce İslam güven ortamıdır, ebedî mutluluk ortamı İslam’ın kendisidir. Müslümanım deyip de İslam’dan nasîbini almamış insanlar şeytanlara, sihirbazlara, falcılara yem olurlar. Aynen örümceğin sinek avlamasına benzer. Mekanik ve sanayi ile âlet edevat ile yapılan sihirler, tekniği kullanarak sihir yapanlar, beyânda bir sihir vardır. Buhârî ve diğerleri Kütüb-i Sittede bu haberi vermişlerdir. Şimdi insanın câzibeli konuşması bile karşıyı etkiler. Bak bu bile karşıyı etkilemesi bile bir sihir gibi kabul edilmiştir. Hâlbuki karşıyı etkileme olumlu yönden de olur olumsuz yönden de, kötü insanlar olumsuz yönden karşıyı etkilemeye çalışırlar. O câhil, gariban, zavallı kişide beriki sihirbazın ona karşı davranışından etkilenir onun etkisi altında kalır.

 

Dakika 25:12

 

Kendi kendini sinirlemiş olur ortada sihir yok ama kendi kendini sihirlemiş olur, câhilliğinden ve boşlukta olmasından kaynaklanıyor. İlim irfân ile donatılmamış hayat veren nurun derslerini okuyun, okutun dünyaya, zırhınızı giyin kalplerin zırhı ruhların zırhı bedenlerin ve tüm mutlulukların tamamı İslam’ın kendisindedir, onun ilmin de irfânındadır. O gerçek ilimle iyi bir îmân sahibi ol, Amel-i Sâlih ile Rabbine sığın, O’nun emrinde kul ol, Allah’ın emrindeki Allah’ın safındakilere şeytanlar ne yapabilir ki, Allah’ın lütfu keremi izniyle. Hiçbir şey yapamazlar, Allah’ın korumasına gir. İşte takvâ, mütteki, muhsin, ebrâr, mukarrebun bunlar hep Allah’ın himâyesinde olan zâtı muhteremler ve onların üstün makamlarıdır bunlar. Onun için magie ruhban sınıfı, müneccim, artistler yabancılardaki bu isimleri bunların isimleri sihir yapmak haramdır, bunu da herkes bilsin. Sihri yapma, yaptırma! İlmi yalnız sihir ilmi mubahtır, farzı kifaye diyende vardır. Sihirbaz kısas edilir, sihirbazın cezâsı ağırdır, sihirbaza cezâ verilir. Bunun içinde ilmi mübahtır. Ne için mübahtır farzı kifaye diyende vardır. Neden? Çünkü sihirbazlara karşı bir hazırlıktır, insanlığa faydalı olmak sihirbazların sahtekârlığını iptal etmek içindir, yoksa sihir yapmak için sihir ilmi okunmaz, sihirbazlara karşı tedbir için yapılır bu, bunun mübah olan veya kifaye olan tarafı buna dayanır. Hint tariki fakirizm yani fakirizme dayanır. Hint tarikinde sihirbazlık fakirizm ile yapılır, sonraki filozoflarda bu görüşte kalmışlardır tabii istisnâlar hâriçtir dâima. Nebat tariki vardır sihirde seçilen zamanda rukye, timsaller, nakış, düğüm, üfürme, yazılar, gömme, suya atma, asma, ateşe atma, yıldıza yalvarma bunun gibi nebat tariki ile yapılan sihirlerdir. Yunan tariki da sihirbazlıkta burçtan, yıldızdan beklemek eski filozoflarda buna meyillidirler. Bakın yeni filozofların bir kısmı Hint fakirizme meyilli olduğu gibi eski filozoflarında durumu Yunan tariki olan sihir şekline meyillidir. Diğerleri de şöyledir; Meçhul isimler, hazıra hitap, yeminler, Melekleri kontrol altına alırız derler yalan söylerler ki sihirbazlık yalancılığı sahtekârlığa dayalıdır.

 

Dakika 30:10

 

Sapıtma, boyun eğdirme câhil halkta bulunur bunlarda, câhiller bunlara çabuk kanarlar. Ortaçağda sihirle itham olunan yakılıyordu. Tabii ortaçağ Avrupa’sında yapılıyordu bunlar, İslam âleminde ise ilâhî adâlet uygulanır, rastgele kimseye cezâ verilmez. Mecûsi işi derlerdi Ortaçağda batı Avrupa’sında sihirbazları yakıyorlardı. Hattâ cin tutmuş diyorlar bazılarını da yakıyorlardı ki bilimden, akıldan, haktan, hakîkatten çok uzak şeyler vardı. Şimdi de bilimsel olduklarını iddia edenler materyalistleştiler ve bilimin ruhunu bulamadılar, teknik ilmin teknik kısmında zâhirde kaldılar, kabukta kaldılar, mânâya ulaşamadılar, maddeyi buldular, keşfetmeye çalıştılar mânâyı bir türlü bulamadılar. Mahlûka baktılar Hâlikı bir türlü bulamadılar, Hâlikı bir türlü inanamadılar, inananlarda doğru inanamadı. Bir kısmı da Hâlikı inandı, onun gönderdiği Peygamberi Kitâb’ı kabul etmedi. Şu anda dünya bocalamaktadır hem de en korkunç tehlike içinde dünya bocalamaktadır. Medenî terakkî içinde sihir şekil değiştirilmiştir şuanda ve sihir şuanda genişliyor. Çünkü artık medenî terakkî içinde sihir şekil değiştirdiği için, birde manevî boşluk Materyalizm dünyayı kasıp kavurduğu için burada birçok şarlatanlar bilimin arkasına saklanıp bilimden uzak ve bunlarda bilimi bilmeyen, bilimi kullanan arkasına saklanan falcılardır ki bugünkü dünyayı işte bu şekilde bu türlü sihirbazlar kapladı şimdide. Sahte proflar bilimden uzak gerçek bilimden habersiz etiketi ile insanları kandıranlar türedi, gerçek bilimle uğraşanlar bilim adamları gerçek kâşifler ise dâima hakîkati müdafaa etmişlerdir ve bu oyunlara onlar gelmemişlerdir, gelmezler. Kötü ruhları, düşük nefisleri celb ederler. Dikkat edin! Bunu birçokları bilim adına yaptıklarını söylerler. Bilim aslında nedir bunu da kendileri daha iyice öğrenmemişler veya burada da falcılık yapmaktadırlar. Bilim, bir şeyin kesin olarak doğruluğunu ispat eden ve onun delillerini ortaya koyan bilim bilimdir. Yoksa birinin ak dediğine öbürü kara diyorsa proflar savaşı yapılıyorsa bu bilim değil bu ya bir fikir yürütme fikirlerin karşılaştırılmasıdır, daha bilim olmamıştır araştırma safhasındadır veyahut da tamamen safsatadır. Bilimsellik kazanıncaya kadar bunların değeri yoktur. Bilimsellik kazandığı an değer taşır, işte kötü ruhları düşük nefisleri celb ederler, kandırırlar, yüksek nefisleri de rahatsız etmek isterler.

 

Dakika 35:05

 

Sihir en adi küfürdür, dikkat edin sihir en âdî küfürdür. Allah’a sığınırız Allah’a dâima sığınırız. Gerçek îmânla, gerçek Amel-i Sâlih ile İslam’ın Yüce ilmi, irfânı ile Allah’a sığınırız.

 

Hudus, sonradan olma şeylere “hudus” denir. (أَعُوذُ) “sığınırım” bu avz, meaz, iyaz, istiâze, himâyesini istemek. Kimin himayesini? Allah’ın himâyesini istiyorsun. “Ya Rabbi beni himayene al diyorsun.” (أَعُوذُ) “Eûzü’nün” anlamı (أَعُوذُ بِاللهِ)’nin anlamı budur. En’âm Sûresi 95’de: “Taneyi karanlığı yaran, sabahı ortaya çıkaran kimdir? Allah’u Teâlâ’dır.” Sert toprağın içinde orada bir tane, bir tohum, bir çekirdek, bir habbe, bunlar orada ne yapar? Orada çatlar ve onun bir tarafı aşağı toprağa doğru gider, bir tarafı yukarı çıkar. İşte Cenab-ı Hak bu taneleri sert toprağın içinde yarıp o nazik olan bütün taneleri çekirdekleri habbeleri bakın o nazik olarak onda bir çil ortaya çıkıyor. Taneleri yarıyor çatlıyor bir taraf aşağıya doğru büyüyor kök salıyor bir taraf yukarıya doğru gövde dal, budak, yaprak, çiçek, meyve bakın salkım salkım görünüyor. Bunları yapan Allah’u Teâlâ’dır. Karanlığı yaran, aydınlığı ortaya çıkaran, sabahı ortaya çıkaran, kâinatta bu düzeni böyle kuran, bu kânûnları işleten tabiatta ve tabiata hükmeden Allah’ın kendisidir ve eşi benzeri yoktur. Sanatkârı eserin içinde aranmaz. Allah’u Teâlâ’yı maddenin içinde aramaya kalkışanlar yanılmışlardır. Onun için kulu ilâhlaştıranlar ayrı yanılmışlardır, Natüristler de sapıtmış, Animistler de sapıtmışlardır. Her şeyin doğrusunu ortaya koyan Kur’an-ı Kerim, Hazreti Muhammed (A.S.V)’dir, bunları ortaya koyanda Allah’u Teâlâ’nın kendisidir (C.C). Yalnız İslam’ın okulunda herkesin doğru okuması, okutması gerekiyor. İslam bir Allah’ın kurduğu okuldur, bu okuldaki dersleri Allah ortaya koydu, Hz. Muhammed Allah’tan okudu ve insanlığı okuttu. Sahâbî dünyanın hocasıdır, Sahâbîlerin hepsi gökteki yıldızlar gibi parıl, parıl parıldayan her biri Hazreti Muhammed’in okulunda okumuş, dünyayı da okutmuş şahsiyetlerdir. Dünyanın hocası Hz Muhammed’dir, bütün ilimlerin anası İslam’dadır. İster kabul et ister etme! Yüce Allah’a ait olmayan ne var ki bir tane bir şey göstersene bana! Şunu da Allah yaratmadı bunun da sahibi Allah değildir diye bir şey göstersene! Gösterirsin neyi? İnkâr ettiğin zaman küfür ortaya çıkar isyânın ortaya çıkar. Burada da kendine yazık edersin ama yine İslam merhameti ile seni kurtarmak ister. Cenab-ı Hak Yüce Allah O Samet’tir.

 

Dakika 40:02

 

Feyzü’l Kadir’de şöyle deniyor;

 

Günleriniz de onun rahmetinden esen nefhalar, esen hoş esintiler vardır, uyanın kendinizi onlara arz edin. Dikkat et! Günleriniz de onun rahmetinden esen nefhalar, esen hoş esintiler vardır, uyanın kendinizi onlara arz edin. Yine Deylemî ve diğerleri Efendimiz (A.S.V) “Felak” hakkında cehennem de bir zindandır, zorbalar, kibirliler girer. Cehennem ondan Allah’a sığınır. Yine o bir cehennem de kuyudur, ondan tutuşur, cehennem ondan incinir, insanın cehennemden incindiği gibi cehennem de o cehennemin kuyusu olan “Felak” denilen kuyudan Allah’a sığınır. Bu haberi nakleden Suyûtî ’dir. Felak kelimesinin birçok anlamı olduğu ortaya çıkmaktadır. Bunların hepsi dâhildir, o bir evdir açılınca feryat başlar cehennem de. İşte kıymetliler, bu haberi verende Suyûtî ‘dir. Yine bir vâdîdir Felak, aynı zamanda vâdînin kendisidir de denmiştir. “Gayrimüslimin refâhına önem vermem.” Bakın, Cenab-ı Hak Gayrimüslimlerin dünya da at oynatmasına hiç değer vermiyor. Peygamberimiz hiç değer vermemiştir. Niçin? Çok gelip geçicidir onların refâhı, îmânsızın refâhı, İslamsızın refâhı çok gelip geçicidir onun için hiç önemi değeri yoktur. Neden diye sorunca Peygamberimiz bakın şunu söylüyor; Arkalarında Felak var yani Cehennem evi var, cehenneme girecek bu Gayrimüslimlerin refâhına önem vermen onları kurtarmaya geldim. Bunların arkaların da Felak var, cehenneme girecekler, bunların refâhına aldanma ama onları İslam kurtarmaya geldi. Neden kurtarıyor İslam? Küfürden, şirkten, nifâktan, zulümden kurtarmaya ve göğüslerinde îmân parlasın diye Allah’a çağırmaya geldi. Bakın yine Âlûsî diyor ki; İcat nuru ile yaratılanlar Felak bunlardandır diyor, ruhta mahlûktur diyor. Şimdi ruhu ilâhlaştırmış zavallılar var, ruh ilâh olur mu? Ruh Emr-i Rabbanî’dir o da mahlûktur. Nisâ Sûresi 79’da: “Her kötülük insanoğlunun kendi nefsindendir” insanın kendisindendir, kötülükler asli değildir, sonradan insanlar kendi kazanmışlardır kötülükleri, iyilikler Allah’ın rahmeti aslîdir, azâbı da Allah’u Teâlâ’nın adâletine dayanır. Eğer insanoğlu Allah’a isyân etmeseydi Allah’ın rahmeti aslî ebedî devam edecekti ve azâb olmayacaktı. Ne yazık ki insanlar Allah’a isyan ettikleri için Allah’ın adâletine çarpıldılar ve çarpılacaklar. Keşfül Hafâ’da bakın ne diyor Sevgili Peygamberimizden; “Senin en yaman düşmanın kim biliyor musun? İki yanın arasındaki nefsindir” buyurdu Peygamberimiz.

 

Dakika 45:21

 

İşte biraz önceki âyetten de ben zaten bu anlaşılıyordu. Peygamberimiz o âyeti bak böyle daha iyi anlaşılır vaziyette açıkladı keşfini yaptı. Ğasik, ğasak, ğusuk, ğasekan, şiddetli karanlık (minel ğasigi, ilel felakı) “karanlıktan aydınlığa kadar”. Karaca dökülme fena kokuluya da denmektedir. Nebe Sûresi 25’de (إِلَّا حَمِيمًا وَغَسَّاقًا) “Kaynar su ve irin içerler.” İşte ‘’ğassak’’ ‘’ğasikin’’ durumu bu âyet-i kerime ile açıklanmaktadır. “Kaynar su ve irin içerler cehennemdekiler.” Vekap, vakıp vukupdan gelir, şöyle bir bak ki gece ansızın gelen belâ musibet ki ondan (İsteîzî billâhi min şerri hâzâ feinne hâzal ğasigu) Efendimiz’den (A.S.V) bu karanlık gecenin şerrinden Allah’a sığın. Dikkat et! İşte gece ansızın gelen belâ ve musibetten Allah’a sığın. Dikkat et! İşte gece ansızın gelen belâ ve musibetten Allah’a sığın. Bu karanlık gecenin şerrinden Allah’a sığın. Tirmizî, Ahmet Bin Hanbel bu haberi vermişlerdir, müneccimler büyücüler ayın son üç gününü uğursuz sayarlar ve o üç gün de de sihir yaparlar ve fırsatta bilirler, o uğursuz saydıkları günleri aslında uğursuzluk insanın kendi günahlarındadır. Ne gece de, ne gündüz de, ne ay da uğursuzluk yoktur. Uğursuzluk insanın kendi günahlarındadır, günahları sebebiyle başına belâ gelir, hangi gün başına belâ gelirse işte o gün onun için uğursuzdur, sebebi kendi günahlarıdır. Başka bir şey yok orta da. Buhârî, Müslim ve diğerleri; “Güneş ay Allah’ın alâmetlerindendir, kimsenin ölümü hayatı için tutulmaz.” İşte ay tutulunca şundan oldu, bundan oldu gibi sözleri bunlara da bakın Peygamberimiz cevap veriyor; “Güneş ay Allah’ın alâmetlerindendir, kimsenin ölümü hayatı için tutulmaz, tutulmazlar” buyurmuşlardır. Güneşin Süreyya’nın batması demişler Suyûtî. Yine Süreyya’nın batışın da hastalık çok olur doğunca kalkar Araplar böyle diyorlardı. Aslında ne Süreyya’dandır bunun ne batışındandır, ne de doğmasındandır. İnsanoğlunun Allah’a itaat edip etmemesi isyân edip etmemesine bağlıdır. ‘’Ennecmü süreyyadır’’ bunu Suyûtî haber veriyor. Doğunca âfet kalkar. Keşfül Hafâ, Ahmet Bin Hanbel ’den rivâyet edilmiştir. Şimdi bunların tamamı yine Yüce Allah’ın hikmetlerine dayalıdır, fakat şunu kimse unutmasın insanlar iyilik yaptıkça karşılığı iyiliktir, günah işledikçe bunun karşılığı belâdır bunu unutma!

 

Dakika 50:24

 

Bu Süreyya’nın batması ile gönderir doğması ile gönderir onu Mevlâ bilir sen Allah’a itaat et isyân etme senin yapacağın bu. Âlûsî, Süreyya’nın bulunmadığı geceler işte karayılan, şehvet, hırs. Dikkat et! Âlûsî, Zemahşerî öyle demişler. Karayılan şehvet nedir? İşte hırs yılan arıyorsun değil mi? İşte yılan senin şehvetin de hırsındır. İşlediğin kızıl haram ve günahlardır. Ne yılanı arıyorsun? Yılan senin günahlarındır. Karayılan senin günahların olduğunu unutma!

 

Kıymetli dostlarımız,

 

Mülk Sûresi 3’üncü âyette anlatıldığı gibi şöyle bir bakalım;

 

Kutsî Celâli ile meşgule engel olan, engel olanlar karanlık güçler, karanlık kuvvetler hayvansal güçlerdir, sığınan düşünen nefsin tersinedir, bu ruhu hayvanlık kirletir. Kötü sonuçtan da Allah’a sığınmak gerekir bunu da Râzî açıklamıştır (R.A). Kara musibetler murâda engel olur. Dikkat edin! Murâdına engel olan bir şey arıyor musun? Kara musibetler işte karanlık düşüncelerine iyi bak İslam’ın aydınlığı ile aydınlan. Elem ve ıstıraba sebep olanlar bunların şerrinden Allah’a sığınmak ve Allah’a sığınmakla emir olunmuştur. Bakın bura da tertemiz aydın münevver Müslümanlar da hem aydın olarak İslam okulunda okuyacaklar. Allah’ın emrin de olacaklar, bir yandan da bu karanlık güçlerin şerrinden Allah’a sığınacaklardır. Tükürükle üflemek, Keşşâf, düğümlere üfleyen sihirbazların sanatı kimisi tükürerek üflerler, tükürük fırlatmak, nefis büyücüler düğümler içine üflerler, buna “neffâsat” işte budur. Rûhu’l Kudüs kalbine nefes eyledi Keşfül Hafâ’da buyrulduğu gibi İbnü’l Esir. Ukde düğüm ve düğüm yeri,  velâyet sahipleri ‘’ehlül ukdeti’’ helâk oldu, bakın velâyet sahipleri ne dediler? O düğümlere üfleyen ukdeciler helâk oldu. Bu haber Hz. Ömer’den gelmektedir Nesâî, Ahmed Bin Hanbel bu haberi nakletmektedirler. Yani sihirbazlar helak oldular ve olacaklardır. Anlaşma ağaçlık yer otlak azîmet, o işe onu yapmaya kalbi bağlamak ciddiyetle sabırla çalışmak, mühim görevler bunlar Allah yolunda bir azîmetin ortaya koyduğu gayrettir. “Azîmet” Allah yolun da fazileti yaşamaktır. “Tasmim” kesin niyet, “tekaüt” çatışma, “telkih” deve de aşılanması için kuyruk kısması, “püf” üflemek, “tüh” tühlemek, cadılık kadınların şiârı ki bu sihirbaz kadınlar sihirbaz erkekler üfleyici nefisler bu tür toplumlar bu türden olan toplumlar, basın yayın bugün sadece sihirbazlığı  yapanlar belirli sınıflar değildir.

 

Dakika 55:44

 

Bunu üfleyici nefisler yaptığı gibi toplumlar yapıyor, basın yayın yapıyor, medya yapıyor, tâğutî sistemlerden yapılıyor. Bunların tümünden Allah’a sığınmak bir emirdir şer de çalışan, tabi gerçek basın gerçek medya gerçek sistemler değil, bu şer güçler ile işbirliği yapan ve karanlık güçler ile birlikte çalışan basın yayın medya tâğutî sistemler bunların tamamından Allah’a sığın. Allah’a sığınmak öyle sadece “Eûzu-billahi” demek yetmiyor onun içini dolduracaksın. ‘’Eûzu-billahi” nin’’ içi nasıl doldurulur? Gerçek îmânın olacak, gerçek Müslüman olacaksın, ilim irfân sahibi olacaksın, bu okul da okuyacaksın okutacaksın, gerçekleri bileceksin tebliğ edeceksin. Yoksa sadece papağan misâli; (Eûzu-billahi, Estağfurullah, Allah’u Ekber, Subhânallâh ve Bihamdihi) bu papağanlar da bu kadarını yapar, bunların bu yüce kelimelerin mânâsı seni kuşatacak, bunların mânâsı ezelî, ebedî kuşatacak yüce mânâlardır, yüce kelimelerdir. Onun için İslam’da Kur’an-ı Kerim’de hangi kelime varsa yücedir kıymetini bil, ağzından çıkanı kulağın duysun mânâsı nefsini kuşatsın. “Eûzu-billahi” demek öyle basit bir iş değil, (اَعُوذُ بِرَبِّ الْفَلَقِۙ) “Eûzu birabbil felak” demek öyle basit bir iş değil. İnsanları basitleştirirseniz işte basit insanlar her şeyi basit zanneder, yüce değerlerden haberleri olmaz. Şuanda dünya da insanlığı basitleştirmeye çalışan “materyalist ateist ve deist” zihniyet bura da insanlığa iyilik etmiyor. İnsanlığın ruhunu yok sayan, Allah’ı ve O’nun ilkelerini kânûnlarını yok sayan, yaratılışını dahi görmeyen yarın bu yaratanın öldürüp dirilteceğini görmeyen zihniyet insanlığın hayrına çalışmıyor. İnsanlığın mahvettiler, hayır da barışta çalışanlar hâriç. Buhârî, Müslim ve diğerleri (inne lillâhi ibâdel lâ yektubun velâ yestergune ve alâ rabbihim yetevekkelün) “Allah’ın bir takım kulları vardır ki kendilerine ne key, ne dağlanma ne rukye okunma yaptırmazlar, başkasının nefesinden tedâvi de istemezler.” Dikkat et! Başkasının nefesinden tedâvi de istemezler. Burayı dikkat et! Tekrar (inne lillâhi ibâdel lâ yektubun velâ yestergune ve alâ rabbihim yetevekkelün) “Allah’ın bir takım kulları vardır ki kendilerine ne key, ne dağlanma ne rukye yani rukye okunma yaptırmazlar, başkasının nefesinden tedâvi istemezler.”

 

Dakika 1:00:12

 

Ne yapar bunlar? Bunlar ilim irfân bütün îmân ve Amel-i Sâlihleri ile Allah’a sığınırlar, işi Yüce Rableri ile hallederler, yaptıkları ilim irfânı bilimsel yaparlar. İşte Peygamberimizden nakledilen haber Buhârî, Müslim ve diğerlerinin naklettiği haber, işte bura da gerçekçilik bura da yatıyor. Ahmed Bin Hanbel; “Bunları yapan tevekkül etmemiştir.” Bakın bu da ikinci başka bir haber. Hemen gidiyor falcıya, cinciye, rukyeciye, muskacıya hemen gidiyor. Bak ne diyor Peygamberimiz Ahmed Bin Hanbel’in naklettiği haberde; “Bunları yapan Allah’a tevekkül etmemiştir” diyor, tevekkül olmayan adam da zaten huzur olmaz gerçekçilik olmaz. Allah’a tevekkül ne ile olur? Küfürle olmaz, şirkle cehâletle de olmaz. Ya? Îmân ve Amel-i Sâlih ile ilim irfân ile Allah’a tevekkül edilir.

 

Kıymetli dostlar,

 

Yine Buhârî Şerif’in ve Müslim’in diğerlerinin (Lâ rukyete illâ min aynin ev hummetin) “Gözden veya sokmadan başkasın da rukye yoktur.” Yani üfleme yoktur, göz değmesi veya bir zehirli bir şeyin sokmasından başkasın da rukye yoktur, okuyup üfleme yoktur demiş, bunlar da câizdir demiş. Fakat burada da kesin tedâvi şekilleri iler de izâh edileceği gibi bunlar da gözden geçirilmesi gerekiyor ve şifâyı kim verdiğine de dikkat edeceksin. Eğer ora da üfürüğü müessir kabul edersen yandın, her şeyin şifâsı bütün sebepleri yaratan Allah’tır. Tüm sebepler Allah’ın irâdesine bağlıdır. Onun için sen meşrû hareketine ilim irfân ve bilim ile hareket etmene bak, ama bunların tümünün de Allah’ın iradesine bağlı olduğunu unutma. Materyalistler gibi düşünme tam mütevekkil olarak düşün. Müslim’in haberin de İbn-i Abbâs’tan (R.A) ümmetler gösterildi diyor. Peygamberimiz diyor ki: Bana ümmetler gösterildi, Peygamber diyor gördüm yanın da bir toplum toplumcuk diyor. Kimisi 1-2 adam, yani Peygamber’in yanın da bir iki kişi var başka kimsesi yok Peygamber’in yanında diyor, kimisinin yanında da hiç kimse yok diyor. Bakın, bu haber Müslim’in rivâyet ettiği bir haber İbn-i Abbâs’tan geliyor. O da Peygamberimizden naklediyor. Derken büyük topluluk gördüm bu Musa’nın (AS.) dediler topluluğu ufağa baktım büyük kalabalık, öbür ufukta büyük kalabalık. Dediler ki: “Bu daha büyük kalabalık senin ümmetindir” dediler bana diyor Peygamberimiz. Bunlardan yetmiş bin kişi hesapsız, azâbsız cennete girecek dediler. “Bunlar kimdir?” dedim. Yetmiş bin kişi hesapsız, azâbsız doğru cennete, hesaba çekilmiyor. Bakın veya çok kolay bir hesaptan geçtikleri için göz açıp yumunca ya kadar işleri biliniyor, kimlikleri biliniyor her şey orta da. “Hesapsız cennete girenler kimlerdir?” dedim.

 

1:05:15

 

Efendimiz (A.S.V) rukye yapmazlar yani cinciye, falcıya, üfürükçüye gitmeyenler dikkat et. Tetayyür yani uğursuz da görmezler, Rablerine tevekkül ederler. Bakın bu haber Buhârî, Müslim rivâyet ettiği ve diğerlerinin de rivâyet ettiği bir haberdir Peygamberimizden. Uğursuzluk biraz önce de geçtiği gibi şunda-bunda değil senin günahların da, senin cehaletin de karanlık beynin de, işlediğin haram ve günahlardadır. Hele şirkin, küfrün, nifâkın, şikakın varsa uğursuzluğu kendi nefsin de kendin de ara, uğursuz saymazlar, rukye etmezler, dağlanmazlar Rablerine tevekkül ederler. Bu da Buhârî, Müslim’in ve diğerlerinin verdiği haberdir. Müslim, Ahmed Bin Hanbel; “Kimin kardeşine bir menfaat dokunacaksa onu yapsın ama şirk karışmasın şirk olmasın”. Bu haber de Müslim’in, Ebû Dâvûd’un, Ahmed Bin Hanbel’in haberidir. Kıymetli dostlarım, işte Peygamber Efendimiz durumu bize açıklıyor; bakın Felâk Sûresi’nin keşif notlarını veriyoruz, kısa bir sürenin izâhı ne kadar geniş biliyorsunuz. Bakın “Ledik” bir insanı bir zehirli bir hayvan sokmuş orada ona Fâtihâ’yı okudu diyor, üfledi iyi oldu bir bölük koyun verildi. Efendimiz (A.S.V) koyunları alın bana da hisse ayırın dedi. Bunu da Buhârî, Müslim ve diğerleri rivâyet etti. Bu nedir? Bu da mü’minin kerâmetidir duasının kabulüdür ve Fâtihâ’yı Şerife de Allah’ın şanlı bir sûresi şanlı bir Kur’an âyetlerinden meydana gelen bir sûre-i celile ve Kur’an’ın annesidir Ümmül Kur’an. Düğüme üfleyen düğüm yapan sihir yapmıştır diyor Peygamberimiz ve bu şirktir diyor. Neye güvenirsen ona havâle edilirsin muskacılar, nazarlık gibi, muska gibi takılan şeyler yani Allah’tan yardım görmez, O’nun izni olmadan hiçbir fayda olmaz. Bu haberi de Nesâî Peygamberimizden nakletmiştir. Müslim-i Şerif ve diğerleri; “Her şeyin bir devâsı ilacı vardır.            (Li külli şeyin devâun) Tesir sebepten değildir. Meselâ sana ilaç çok güzel tesir etti, iyi bir doktora gittin tedâvi oldun, tesir sebepten değil Allah’tandır. Sebepleri yaratan tamamen Cenabı Hak’tır, doktorun eliyle seni tedâvi eden Allah’u Teâlâ’dır. Buna dikkat et! Sebepler Allah’ın iradesine bağlıdır. Burada da Müslümanlar bu konuları iyice anlama konusun da okumamışlar, okutmamışlar, okula yazılmamışlar. Hayat veren nurun dersleri işte bu okuldaki bu dersler kaçırmayın iyi okuyun iyi anlayın!

 

Dakika 1:10:06

 

Entrika, sihirbaz, şarlatan, aldatma, zarar bunların tümünden sakın. Cinci, üfürükçü gerçek doktor değil de doktor taslağı, insan aldatmak, şer saçmak için nefes sarf edenler, bunlara dikkat et bunlara aldanma! Râzî bakın (Rahmetullâhi Aleyh) Cebrâil (AS.) Efendimize geldi (A.S.V) (Bismillâhi urgike min külli şey’in yü’zike vallâhü yeşfike) “Bismillâh okur rukye ederim sana, seni inciten her şeyden Allah da sana şifâ verir” dedi Cebrâil (AS.). Buhârî, Müslim ve diğerlerinin de Kütüb-i Sitte de bu haber mevcuttur. Burada da bakın dua Allah’u Teâlâ’ya tam bir sığınmadır Allah’tan tam bir şifâ beklemedir, burada da Hz. Muhammed’in başka mûcizesidir. Cebrâil (AS.)  Peygamberimize dua ediyor bu bir mûcizedir bu herkes için olabilecek bir şey değildir. Tirmizî ve diğerleri hurma ve ağrılara;

 

 

“Kerim Allah’ın adıyla, her kanı akan damarın şerrinden ve cehennem ateşinin şerrinden Azîm Allah’a sığınırım.” Ebû Dâvûd ve diğerleri hastaya (Eselullahel azime rabbel arşi eyyeşfike) “Azîm Allah’a, ulu arşın Rabbine ki niyaz ediyorum sana şifâ versin derse şifâ bulur.” İşte îmân eğer gerçek îmânı varsa, tevekkül varsa Rabbisine, her mü’min Rabbisine bütün varlığı ile dua etmelidir. Bu sağlam zamanında da hasta zamanında da yapılmalıdır. Çünkü ruhlara, kalplere kimse ulaşamıyor İslam ulaşıyor. İslam kuşatıyor ruhları kalpleri yaratan Allah. Ruhların reçetesini Allah yazmış, kalplerin reçetesini Allah yazmış bunun adı İslam’dır, bunun başın da Hz. Muhammed bulunur ve diğer âlimler de ora da bulunurlar. Yine bu iş ilim, irfân işi, bilim işidir. Gerçek tedâvi, gerçek tıp İslam’ın için de vazgeçilmez bir bölümdür. İslâmî ilimlerden bu ilimlerin bir kolu da tıptır. Ama dikkat et inanç yönünü güçlendir, Rabbine iyi tevekkül et, şifâyı sebepten değil Allah’tan olduğunu bil, sebepleri Allah’ın yarattığını bil, bütün sebeplerin Allah’ın irâdesine bağlı olduğunu bil. Sebebi eğer Allah’ın yerine koyarsan yandın şirke düşersin. Dikkat et! Hastaya (Eselullahel azime rabbel arşi eyyeşfike) “İşte azîm olan Allah’tan, Arş’ın Rabbisi olan Allah’tan sana senden şifâ istiyorum.”

 

Dakika 1:15:06

 

Diye hasta ol, sağlam ol Allah’a yalvar. “Azîm Allah’a ulu arşın Rabbine niyaz ediyorum sana şifâ versin derse şifâ bulur.” İşte bu hastaya yapılan duadır. Bir de kendin için ne yaparsın? Ya Rabbi! Senden şifâ istiyorum, sen azîm olan benim Rabbimsin, âlemlerin Rabbi ’sisin Arş’ın da Rabbi ’sinin senden şifâ istiyorum dersin ve elbette ki bütün şifânın afiyetin tesirin Allah’a ait olduğunu bilirsin.

 

(İzhebil be’se rabbennasi işfihi enteş şâfiî şifâe lâ ilahe illa şifâuke şifâen lâ yuğadiru segamen)

 

Buhârî Şerif ve diğerlerinin verdiği haber de Efendimiz (A.S.V): “Hastaya insanların Rabbi gider o sıkıntıyı ona şifâ ver, sensin şifâ veren senin şifândan başka şifâ yok. Bir şifâ ki dert bırakmaz, o şifâyı istiyorum. Ey insanların Rabbisi! Gider o sıkıntıyı diye yalvarıyor Peygamberimiz. Bunlar birer birer dua örnekleridir. Sevgili Peygamberimizin ümmetine bunlar mîrasıdır İslam’ın hazineleridir. Buhârî, Müslim ve diğerleri Efendimiz (A.S.V)’den Hasan ve Hüseyin için;

 

(Üizü kemâ bikelimâtillâhit tâmmâti min külli şeytanın ve helmetin ve min külli aynin lâmetin)

 

“İkinize de Allah’ın tam kelimelerine sığındırırım ikinizi de Allah’ın (C.C) tam kelimelerine sığındırırım, her şeytandan kötü kazadan ve kötü gözlerden…” işte bu şekil de Peygamberimiz böyle dua etmiş yine dua örneği vermiştir.

 

Ebû Dâvûd ve diğerleri Efendimiz ’den (A.S.V): Ona elini ağrıyan yere koy şöyle oku dedi, kendini okuttu Efendimiz (A.S.V) bakın Peygamberimiz okumadı, kendine okuttu. Bir hastanın yanına uğradı ve ona bakın balık tutmayı öğretiyor. Şimdi duayı kendin yapmayı öğren, falcılara, cincilere gitme, büyücülere sakın hiçbirine sihirbazlara gitme, mahvolursun her şeyini kaybedersin. Kendin Allah’a iyi Müslüman ol, iyi dua etmeye bak.

 

(Bismillâhi eûzu bi izzetillâhi ve gudretihi min şerri ma ecidü) “Allah’ın adıyla bulduğun şeyin şerrinden Allah’ın izzet ve kudretine sığınırım.” Bakın işte bu da Peygamberimizden nakledilen bir haber de yapılan bir duadır.

Yine Ahmed Bin Hanbel, Ebû Davud Peygamberimizden şöyle naklederler; Efendimiz (A.S.V) sefer de ve yer de, bir yere konunca;

 

(Ya erdu rabbi ve rabbikillâhu eûzu billâhi min şerrîki ve şerri mâ fîkî ve şerri ma yahrucu minki ve şerrî ma yedübbü aleyki ve eûzu billâhi min esedin ve esvedin ve hayyetin ve akrebin ve min şerrî sakinil beledi ve vâlidin vema velede).

 

Dakika 1:20:33

 

İşte kıymetliler Peygamberimiz ‘in yaptığı dualardan birisi de; “Ey yer!” bakın, benim Rabbim senin de Rabbin Allah’tır.” Bakın; “Ey yer! Benim Rabbim senin de Rabbin Allah’tır. O’na sığınırım senin şerrinden ve sendekinin şerrinden ve senden çıkanın şerrinden ve senin üzerinde debelenenin şerrinden Allah’a sığınırım. Aslandan, karayılandan, zehirli yılandan, akrepten, beldenin sakinlerinin, doğuranın ve doğurduğunun şerrinden de Allah’a sığınırım.” Görünür görünmez mikroplardan ve bütün şer güçlerden, bütün mahlûkun şerrinden bakın Allah’a sığınıyor Peygamberimiz. Bu ne demektir? Müslümanlar her an her yerde Allah’a sığınmalıdır. Allah’ın himâyesinde olmalıdır, Allah’ın himâyesinde olduğuna inanmalıdır. Yüce İslam Allah’ın himâyesindedir iyi Müslüman olmaya bak.

 

Buhârî, İbni Mâce Efendimiz (A.S.V) her gece okur; İhlâs Sûresini, Felâk, Nas Sûresini okur ellerine üfler vücuduna mesh ederdi. Bak, bu haber Buhârî’den, İbn-i Mâce ’den geliyor. “Bunları hastalarına okurdu üflerdi.” Buhârî, Müslim ve diğerleri.

 

Yine Efendimiz (A.S.V) hastalanmıştı, elini tuttum onun yaptığını yapmak istedim elini çekti. Sonra; (Allahümmağfirli vecalnî mear rafikil âlâ) “Allah’ım! Beni affet, beni Refik-i Âlâ ile beraber kıl” diyordu. Bu haber Hz. Âişe vâlidemizden gelen haberdir. Peygamberimizin hastalandığı zaman ki durumudur. Kendi hastalığında bile dikkat edin başkasından yardım almak istememiştir, duasını kendi yapmaya çalışmıştır. Bakın Âişe Annemiz öyle diyor; Hastalığında elini tuttum diyor onun yaptığını yapmak istedim, elini çekti ve sonra “Allah’ım! Beni affet beni Refik-i Âlâ ile beraber kıl” diye kendisi Allah’a duada bulundu diyor.

 

Ey kıymetli dostum! Yüce Allah’a kendin kulluk etmeye çalış, birilerinin yaptığı hizmeti sakın Allah’a kulluk zannetme, birileri hizmet ediyorsa o hizmet ona aittir. Allah’ın emrinde kendin hizmet ver Yüce İslam’a hizmet et, Allah’a kulluk et, birilerini kullanmak senin amel defterine yazılmaz, o onun amel defterine yazılır. Aklını başına al! Allah’a kendin kulluk yap birilerini çalıştırıp da birilerinin yaptığı işi kendine mal etmeye kalkarsan hüsranda olduğunu anlarsın ama geç kalırsın, geç kalma. Allah’a kendin kul ol, ağa ol, paşa ol, kim olursan ol Allah’a kul ol.

 

Dakika 1:25:05

 

Allah’a kulluğu Allah’a hizmeti kendin yap. Eğer Allah’a kulluğunu kendin yapmazsan birilerini sürekli kullanırsan, onların hakkından nasıl kurtulacaksın? Kendin kulluk yapmamışsın Allah’a birilerini kendine kullanmışsın, onların hakkında nasıl kullanacaksın nasıl kurtulacaksın? Peygamberimiz hanımları, cennetlik hanımları annelerimiz vardı, 9 hanımı olduğu hâlde kendisi bazen kendi işini kendi yapardı. İsteseydi onun hanımları, onun ümmeti neler yapmazdı ona neler hizmet etmezdi… Herkes ona bir hizmetten şeref duyuyordu şerefleniyordu. Öyleyken kendisi Allah’a kulluk yapmaya çalışıyordu, kolay kolay kimseden yardım istemezdi, kendi yapacağı işleri kendi yapmaya çalışırdı. Bunun anlamı nedir biliyor musun sen? Allah’a kulluğu kendin yap birilerini kullanma bu senin kulluğun değil birilerinin hakkını yiyorsun haberin olsun. Birilerinin sırtından geçinerek kazanım olmaz kaybediyorsun.

 

Hz. Âişe’den gelen yine haberde (Radıyallâhu Anha ve Erdahünne ve Erdahüm Ecmaîn) “Göz değmesine, zararlı bir hayvanın zehirli bir hayvanın sokmasına rukye için izin verdi.” Buhârî, Müslim ve diğerlerinde bu haber var. Dualarla rukye câizdir bunlar Allah’a yapılanlardır direk Allah’a yapılan, başkasına okutmak hoş değildir. Mümkün mertebe kendin okumayı öğren, kendin oku Allah’a kendin yalvar. Ama Allah’u Teâlâ’nın sevgili kullarının bu işte gâyet erbap olanların tabii onlar dua ederler, onların duası istenir ama kendin bu işleri yapmaya Allah’a yalvarmaya kendin görevlisin bunu unutma. Hanefî fıkhında şifâ veren ancak ve ancak Allah’u Teâlâ olduğuna ve şifâya onu sebep kıldığına itikat ettiğinde sakınca yoktur. Dikkat et buraya! Şifâ veren ancak Allah’u Teâlâ olduğuna ve şifâya onu sebep kıldığına itikat ettiğinde sakınca yoktur. Şifâ veren ilaçtır derse olmaz, ilaçtaki şifâyı yaratanda o ilaçla şifâyı verende Allah’u Teâlâ’dır. Es-Sirâciyye işte Hanefî fıkhına şöyle bir bak! Müslümanların çok tehlikeli bir tutum içinde olduklarını görüyoruz. Burayı tekrar ediyorum, Hanefî fıkhında… Şimdi Hanefî ekolü İslam dinini en iyi okuyan, en iyi okutan dünya Müslümanlarının 3’te 2’si bugün Hanefî okulunda okuyan müçtehitlerden İslam’ı öğrenmişlerdir. Onun için Hanefî ekolü müçtehitler okuludur İslam dinini en iyi bilen okulların başında gelir. Ashâb-ı Güzin’den sonra Hanefî ekolü İslam dinini en iyi bilen müçtehitler yetiştirmiş bir okuldur. İslam’ı bilenlerin yoluna mezhep denir.

 

Dakika 1:30:02

 

Orada ilim meselesi vardır, Kur’an-ı Kerim’in, İslam’ın tamamını müçtehitlerimiz iyi biliyor, bilenlerle de bilmeyenler hareket ediyor. İşte mezhep budur bilenlerin ortaya koyduğu hak ilim, bilmeyenlerinde bilenlerden faydalanması olayıdır. İslamiyet’i Hanefî âlimlerinden öğrenen ve o şekil de İslam’ı uygulayan ne kadar Müslümanlar varsa bunlar ne diyorlar; Biz Hanefî’yiz diyorlar, ne demek Hanefî okulunda okumuş büyük müçtehitler var, bilmeyenler onların ilminden faydalanmışlar ve faydalanıyorlar. Mâlikî okulu da böyle, Şâfiî, Hanbelî okulu da böyle. Bunlar İslam’ı güzel bilen iyi okuyan, iyi okutan müçtehitlerin yetiştiği bir ekoldür. Bilmeyenlerde o bilenlerle hareket etmişlerdir ve etmek zorundadırlar. Müçtehit olmayan bir müçtehitle hareket edecektir. İşte İslamiyet’i Mâlikî okulunda okuyup orada öğrenen müçtehitlerin ilminden faydalananlara da Mâlikî ekolu denmiştir. Mezhep oradaki mezhepte budur. Şâfiî ekolü, o okuldakilerde İslam’ı o müçtehitlerden, o âlimlerden öğrenenler de biz Şâfiî’yiz demişlerdir. Çünkü oradan öğrenmişler İslamiyet’i, yoksa hepsinin öğrendiği Yüce İslam’dır şanlı Kuran’dır. He şekilde bazı değişiklikler farklar vardır bunlarda hadis-i şeriflerden ve Kur’an-ı Kerim’den çıkarılan geniş mânâ ve zenginliktir. Onların öyle olması da Kur’an’a dayalıdır, herkes bunlardan birini eğer öğrenir o usül sahibine vuslatta bulunursa “usül erbabına vusul Hakk’a vuslattır.” Yani bu müçtehitlerin hangisi ile hareket ederseniz dininizi bilmiş, yaşamış olursunuz. Müçtehit olmayanın müçtehide ihtiyacı vardır, ilmi olmayanın âlimin ilmini ihtiyacı vardır, mezhep budur, bilmeyen bilenle hareket edecektir. Kıymetli dostlarımız, işte Hanefî fıkhında şifâ veren ancak Allah’u Teâlâ olduğuna ve şifâya onu sebep kıldığına itikat ettiğinde sakınca yoktur. Şifâ veren ilaçtır derse işte yandı olmaz, es-Sirâciyye, şifâyı da ilacı da yaratan Allah olduğu için ve ona izni emri verende Allah olduğu için bir defa şifâ veren kesin Allah’u Teâlâ’dır. Sebepler; “Maktû ’un bih” Dikkat et! Maktû ‘un bih, kesin olanlar %100. Meselâ acıkmış bir insan ekmeğini yiyince karnı doyacağı nedir? Bu maktû ’un bih ’dir kesindir. Yani Allah’ın lütfu ile keremiyle bir insan acıkmış bir insan, ne yapar? Ekmeği yiyince karnının doyacağına inanır, bu kesin olan %100 at için ekmek ve su meselesinde olduğu gibi. Birde maznun olan vardır, buda %50’den yukarı tıbbi tedâviler, ilaçlar, mesela kesin tedâvi olacağı belli değil ama %50 veya 50’den fazla faydalanacağını umuyor, buna maznun yani zanna dayalı şüphe var kesin değil.

 

Dakika 1:35:20

 

Bugünkü tedâvilerin pek çoğu böyledir, yani maznun zanna dayalıdır kesin değildir. Doktorlar ilaç değiştiriyor, şunu yapıyor, bunu yapıyor, deniyor faydalı olmaya çalışacak ama ortada kesin bir şey yok. Bunu câhiller bilmiyor, doktor onu biliyor, gerçek Müslümanın da bu işi bilmesi gerekiyor bilmezse îmânı zarar görür tehlikeye girer ve görevini yapmış olmaz. Bakın maznun olanlar %50’den yukarı mesela tıbbi tedâviler ilaçlar bunlar tecrübeye dayanan kısmı vardır, yine kesin olarak bilimsel olan kısımları vardır, yine onun %50, mesela % 80, %50’den yukarıda olan tedâviler maznun tedâvilerdir. Birde mevhum olanlar vardır, kuruntu yani kuruntuya dayalı acabaya dayalı, bu da %50’den aşağı olanlardır. İşte okuyup üfleme gibi bunlar %50’den aşağıda olanlar. Şimdi kesin olanı maktû ‘un bih terk câiz değildir. Eğer tedâvi olacağın kesinse burada tedâviyi terk edemezsin illa tedâvi olman gerekir bu şarttır. Tevekkülden de değildir, mevhum ise onu terk ve tevekkülün şartıdır. Şimdi kesin olanı yani maktû ‘un bih’i terk câiz değildir. Bunlar tevekkülden de değildir, mevhum ise onu terk ve tevekkülün şartıdır, mevhum ise onu terk ve tevekkülün şartıdır. Şimdi mevhumda tedâvi olacağı şüpheli, işte orada onu terk tevekkülün şartıdır. Şüpheliyi bırak gerçek tedâviye bak doktor tedâvisi nedir? Maznun bu tevekküle aykırı değildir, terki de haramda değildir. Doktor tedâvisinin maznun tedâvidir. Bu %50’nin üzerin de düşünülen tedâvi şekilleridir, bu tevekküle aykırı değildir, terki de haram değildir. El-Fusûsü’l Îmâ diyenin 34’üncü faslında böyledir. Meselâ birisini yılan sokmuş, okumak, yazmak, içirmek bunlar ihtilâflıdır, mübah mekruh demişlerdir. “Hizânetül müftin”, taviz, muska câiz, helâda cinsi münasebette çıkarır demişler. Fakat bunlar Garaip ’de böyle geçmektedir. Bunları da buradaki kesin tedâvi şekli varken buralarda eğer tedâviyi geciktirecekse onlar câiz değildir.

 

Dakika 1:40:12

 

Camiu’s-sağir de kendini kocasına sevdirmesi için muska yaptırması nedir? Câiz değildir. Fetâvâ-i Hindiyye ’de, cilt 5’de “Kerâhiyye” 18’inci bapta tedâvi “mualecat” bölümünde anlatılır fıkıh kitaplarında. Fenni tedâvilerde ampirik deneyseldir, yani fenni tedâviler deneye dayalıdır. Hayat yine meçhullerle ve “Esrâr” ile doludur. Buraya dikkat et! Hayat yine meçhullerle ve “Esrâr” ile doludur. Şer zarar olmadıkça en zayıf bir faydadan dahi yasaklamak doğru olmaz. Eğer ortada zarar şer yoksa tek bir fayda, zerre bir fayda varsa ondan İslam seni yasaklamaz. O zerre faydadan faydalan der ama zarar olmamak şer olmamak şartıyla. Sana zarar gelmeyecek şer gelmeyecek, zerre bir yerde fayda varsa tek bir fayda bile olsa o faydayı İslam dini senden esirgemez. Ondan faydalan der, işte bir fayda ile amel bile câizdir, usulde kesin delil ile itikat ve amel vaciptir. Buraya da dikkat et! Usulde kesin delil ile itikat ve amel vaciptir.

 

Yüce İslam nur saçıyor, gerçekler ortaya koyuyor, kusur varsa insanoğlunda İslam da kusur yok. Bunun için kıymetli dostlar İslam’ın okulunda hepimiz iyi okumalı iyi okutmalıyız, iyi okumayan iyi okutamaz. Ben bunda aczimle söyleyeyim, iyi okuyamayan iyi okutamaz önce kişi iyi okuyacak iyi de okutacak. Yüce İslam iyi okumak iyi okutmanın okuludur ve bu okulun baş hocası âlemlere rahmet Peygamberi Hz. Muhammed’dir onu okutan Yüce Allah’tır. Ve Muhammedî okul da sahâbeler okumuş, Ehl-i Sünnet âlimleri işte o dört tane ameldeki mezhep müçtehitleri bu okul da okumuşlar ve itikâdî ekol de Mâturîdî ekolün de, Eş ‘arî ekolünde de nice kelam âlimleri, akait âlimleri okumuşlar, mükemmel okumuşlar. Şimdi birisini hemen rastgele tenkit etmek kolay bir şeydir, olayı keşfetmek öyle kolay bir şey değildir, olayı bütün boyutlarıyla keşfet öyle konuş. Hemen tenkit ediyor daha sen neyi anladın ki tenkit ediyorsun? Önce keşfet, keşfinle delillerini ve somut ortaya soyut olarak somut olarak keşfini ortaya koy delilleri ortaya koy. Bir sen bir delil eline geçmiş, eline geçmeyen bir sürü delil var. Şimdi o bir delil eline geçti diye öbür delilleri yok saymak bir tane bin tane delili bir saymak. İşte bugün dört mezhebin ekolüne saldıranlar eline bir şey almış öbürlerinden haberi yok oraya saldırıyor.

 

Dakika 1:45:00

 

Bu câhilliktir, eğer ihânet değilse cehâlettir, eğer ihânet ise daha da berbattır dikkat edin bunlara. Rastgele katiyyen enine boyuna akademik araştırmalar yapılmadan, kritikçi araştırıcı gerçek Ulemâ’nın bütün keşiflerine de bakmadan tüm deliller araştırılmadan, şuna-buna rastgele konuşulmaz tenkit edilmez. İyice delilleri araştır ona göre konuş. Felâkın devamı usulü fıkıh ’da zanna dayanan ile itikat vacip değilse de amel vaciptir. Şimdi biliyorsunuz ki delillerin bir kısmı zanna dayanır, bunlar da itikat vacip değilse de amel vaciptir vehim ve şüpheye itibar yoktur. Dikkat et buraya! Vehim ve şüpheye itibar yoktur. Fıkıhta da şifâ Allah’tan bilmek şartıyla tedâvinin kesin olanı ile amel vaciptir. Tehlike anında yani korkulu anda bunun da terki haramdır. Mademki tedâvi olmazsan tehlike var, tedâviyi terk edemezsin terk edersen haramdır, haram işlemiş olursun bu da fıkhi kuraldır. İslam zaten en iyi şekil de fıkıh ilminden öğrenilir. Neden fıkıhtan öğrenilir? Fâkihler Kur’an’ın tümünü İslâmî ilimlerin tamamını sünneti, icmâyı, kıyası A’dan Z’ye incelemişlerdir. Sen eline bir hadis-i şerif almışsın öbür hadislerden haberin yok. Şimdi eline bir hadisi eline kılıç olarak kalmış öbür sahîh hadisleri kılıçtan geçirmeye çalışıyorsun. Ama bakarsan, sana bakarsan hadis ile amel ettiğini söylüyorsun, öbür hadis-i şeriflerden camiadan haberin yok, müçtehitlerden haberin yok, fâkihlerden haberin yok. Sen hadisin anlamını bile doğru düzgün bilmiyorsun o hadisin kaç türlü anlama geldiğini ve öbür hadislerle çelişip çelişmediğini, Kuran’ı Kerim’le çelişip çelişmediğini bundan da haberin yok. Ve o hadisi şeriflerin amelî sünnet olarak, kavlî sünnet olarak hangi şartlar altın da Peygamber onu söylemiş veya yapmış ve daha sonra onun başka türlüsünü yapmış mı? Bundan da haberin yok. Eline bir hadisle öbür hadislere çalıyorsun tırpanı. Bu bir zır câhilliktir hadisle amel ettiğini zannediyorsun. Hangi câhilliği yaptığının farkında mısın? Bazılarına bakıyorsun Türkçeyi bile okumayı bilmiyor, hadis-i şerifin metnini hiç bilmiyor, hadis şöyle diyor, hadis böyle diyor diyor. Bunlarda câhilliktir hadisin metnini de, o hadis-i şerifin diğer hadislerle ilgisini de, Kur’an’ı Kerim’le olan ilgisini de amelî sünnet ve kavlî sünnetlerin yer ve zamanını da kâşif Ulemâ’nın ne dediğini o konu da, müçtehitlerin fâkihlerin ne dediği nasıl anladığına… Âlime işi bırakmazsan, bilene işi bırakmazsan, işi ehline bırakmaz da kendi câhilliğinle hareket edersen, bir de mezhep düşmanlığına bu işi dönüştürürsen ilmi yok eder câhillerle hareket etmiş olursun. Bu da Müslümanlık dindarlık falan değil, din içinde bir fitne şeytanların yapamadığını düşmanların yapamadığını sen yapıyorsun veya sana yaptırıyor birisi.

 

Dakika 1:50:03

 

Bunlara dikkat et! Vehim ve şüpheye itibar yoktur. Fıkıhta, fıkıhta da şifâ Allah’tan bilmek şartıyla tedâvinin kesin olanı ile amel vaciptir, tehlike anında bu terki haramdır. Baktın ki tedâvi olmazsan tehlike var işte o zaman haram işlemiş olursun tedâvi olmazsan. Maznun olan yani bu da galip zanla amel câizdir. Galip zan yani maznun olanla amel câizdir. Burada duruma göre bazen yapılması bazen de yapılmaması uygundur. Mevhumun ki kuruntuya dayanan bu da yasak değildir terki evlâdır. Eğer bir şey mevhuma kuruntuya dayanıyorsa burada da bunu kuruntu terk etmek mevhuma dayalı olan işi terk etmek. İşte bura da bunun terki evlâdır. Rukyeler gibi cinciye gidecek falcıya gideceksin, gerçek ilim erbâbına gitmiyorsun. Cinci, falcı, muskacı, yaldızlamacı, sihirbaz, arraf bunlara gidiyorsun. Sakın gitme bunları terk etmek evlâdır, okuyanın nefesin de “Sebeplilik düşüncesi           itibârı ile eğer ki kişi sebep aramak, kuruntu sebebidir de ondan. Nedir? Şimdi okuyanın nefesinde sebep aramak bu tehlikelidir, okuyanın nefesinde sebep aramak bu kuruntu sebebidir. Bura da “Sebeplilik düşüncesi”      itibariyledir ki sebepleri yaratan Allah’tır. Duayı Allah kabul etmezse katiyen dua edenin ora da bir tesiri yoktur. Onun nefesinin de bir tesiri yoktur. Onun üfürmesinin tesiri yoktur ancak duasını Allah kabul edince ki bütün sebepler Allah’ın irâdesine bağlıdır. Onun için cinciye, falcıya, üfürükçüye gitmek kökünden yasak olduğu gibi gerçek ilim erbâbına gitseniz bile orada tesir Allah’tandır orada da, evliyâya gitseniz kerâmeti Allah yaratır, evliyâ yaratmaz. Mûcize Allah’tandır Peygamber yaratmaz, bunları doğru bileceksin. Adam birilerini ilahlaştırıyor, rahipleri, ruhbanları, hahamları birilerini ilahlaştırdığı gibi bizim de Müslümanların içinde İslam’ı bilmeyen câhil kitle cinciyi, falcıyı, arrafı, sihirbazı ilahlaştırıyor farkında değil, puta tapıyor farkın da değil, putperestleri gibi kendi îmânına zarar veriyor haberi yok.

 

Kıymetli dostlarımız, dua meşrûdur ama dua Allah’a yapılır, duayı Allah kabul eder, tesir başka yer de aramak yanlıştır. Okuyup üflemek dindarlığın gereği değildir dinin emri de değildir. Dikkat edin! Sadece bir izindir yani izin verilmiştir. Buraya dikkat et! Okuyup üflemek dindarlığın gereği değildir.

 

Dakika 1:55:00

 

Dinin emri de değildir sadece bir izindir o da Allah’a yapılır ve şifâ direkt Allah’tan beklenir. Dindarlığın gereği cinciyi, falcıyı ona buna gidip de yalvarmak yalvarmayı terk etmek, Allah’a sıkı bağlamak Allah’a sığınmak dindarlığın gereği budur. Yüce Allah’a kendisi dua etmelidir, cinciden falcıdan dua beklenmez. Gerçek âlimler dua ederken de duayı Allah’ın kabul edeceği Allah’a yapılacağını ve tesirin tamamen Allah’a ait olduğunu unutma! Allah’a sığınmak Yüce Allah’a kendisi dua etmektir dindarlık bu, başkasını duasına aracı etmemektir, kendi duana başkasını aracı yapma. (Eddüâu nuhhül ibâdeti) “Dua ibadetin iliğidir.” Tirmizî’nin rivâyet ettiği haber de, “Birinin nefesinden medet beklemek başkadır, dua başkadır.” Bakın burayı da karıştırma, birinin nefesinden medet bekliyor, bu başka bir olay ve Allah’u Teâlâ’ya dua etmek başkadır. Duayı Allah’a kendin yap bir de ehil, gerçek ilmine güvendiğin, gerçek âlimler dua edebilir, esas olan kendin Allah’a dua etmelidir. Eğer birinin nefesinden medet beklersen bu meşrû dua değildir bu yanlıştır. Bu seni şirke götürür tehlikeye götürür, mededi Allah’tan bekle, birinin nefesinden medet bekleme. Çünkü duayı kabul edecek kimse değil ki Allah’u Teâlâ.

 

Mü’min Sûresi 60’ıncı âyette: “Cenab-ı Hak bana dua edin” diyor; dua emirdir ama Allah’a kendin yapacaksın dua emirdir.

 

Bakara Sûresi 186’da: “Bakın, dua edin karşılık veririm, icâbet ederim” buyuruyor.

 

Furkân Sûresi 77’de: “Duanız olmasaydı Rabbim size ne değer verirdi.”

 

Hayat tamamen duadır ama kendin yapacaksın Allah’a yaşantının tamamı duadır, tamamen Hakk’a yalvarıştır, tamamen tevekküldür, tamamen teslimiyettir, bu kulluğun gereğidir, kul olmanın gereğidir, başkalarından medet beklemenin gereği değil bunlar. Onun için Müslüman Allah’a kulluk yapmayı bilecektir.

 

Dakika 1:58:50

 

(Visited 289 times, 1 visits today)
{"message":{"type":8,"message":"Undefined variable: show_right_meta","file":"\/home\/pwny9ik9\/public_html\/wp-content\/plugins\/cactus-video\/video-hook-functions.php","line":1155},"error":1}