AmeldeFıkhı 108-01

108- Amelde Fıkhı Ekber Ders 108

AMELDE FIKH-I EKBER DERS 108

 أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ, بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

Eûzübillahimineşşeytânîrracîm, Bismillahirrahmanirrahim

 Kıymetli ve muhterem izleyenlerimiz, Amelde Fıkh-ı Ekber ile olan dersimiz devam etmektedir. İslam âlimlerinin şanlı şatafatlı, asırlardır insanlığa hizmet eden, ilimleriyle bütün insanlığı aydınlatan o yüksek müçtehitlerin ilmini, İslam anlayışını ortaya koymaya çalışıyoruz. Şimdi dört mezhep başta olmak üzere kıymetli müçtehit âlimlerimiz fıkhî konuda -bakın- ne kadar güzel çalışmışlar, bize hazır bir ilmî sermaye bırakmışlardır. Yüce Allah onlardan çok râzı olsun, çok rahmet eylesin onlara. Şimdi giyim, süs eşyası gibi konularla dersimiz devam etmektedir. Buna göre altın ve gümüş kaplardan yemek, içmek, yağ sürmek -bu kaplardan- sürme çekmek yani bu kaplardan yine hoş koku ve abdest almak dahi caiz değildir. Yüce İslam, Yüce Allah’ın kanun ve kurallarıdır. Bakın, burada bu kapları kullanmayı; altın ve gümüş kapları kullanmayı Yüce İslam yasaklamıştır. Bakın, cihan peygamberi, Yüce Allah’tan aldığı emirleri insanlara dosdoğru ileten ve tebliğ eden, Yüce İslam’ı yeryüzünde uygulayan ve insanlara onu tebliğ eden Şanlı Peygamber Hz. Muhammed (S.A.V.) -bakın- ne buyurdular: “Altın ve gümüş kaplardan içmeyiniz, altın ve gümüş tabaklarda yemeyiniz. Çünkü bunlar, bu dünya hayatında onların -müşriklerin yani- bunlar dünyada müşriklerindir, âhiret de ise sizindir. Gümüş kaptan su içen kimse karnına cehennem ateşi dolduruyor demektir.” buyurdular. Bu Hadis-i Şerif’i hem Buhârî hem Müslim gibi kıymetli muhaddislerimiz rivayet etmişlerdir. Şimdi burada baktığımız zaman yalnız tabii ki bunlardan yemek içmek yasak ama başka konularda Müslümanlar bunları hiç ellerine almasın anlamında değil; başka türlü bunlardan servet edinebilirsin ama kap olarak bunları kullanamazsın. Kesilen burnun ve düşen dişin yerine altın veya gümüşten diş veya burun takılır mı? Böyle bir şey yapmak caiz midir? Caizdir. Bakın, bunları, başka türleri de bulundur ve servetin olsun, Allah yolunda servetin bulunsun ve harca. İmâm-ı Muhammed, Ebû Yusuf’un da yer aldığı cumhurun görüşüdür bu. Yani Hanefiler bunları da bu şekilde kullanmak caizdir dediler.

 

Dakika 5:00

 

Şöyle bir baktığımız zaman bu kaplardan yemek içmek yasaklanmış. Bunun hikmetini Yüce Allah, bu şeriatı ortaya Şârî Teâlâ, Allahu Teâlâ ortaya şeriatı koyduğu için hikmetinin dürüm dürüm Allah tarafından iyi bilindiğine dikkat et, kullarına faydalı olan kuralları koymuştur. İpek konusunda da altın, gümüş yüzük takma konusunda da -bakın- ne buyurdu O İslam şeriatını uygulayan Şanlı Peygamber (S.A.V.): “Altın ve ipek, ümmetimin dişileri yani kadınları içindir. Bunlar kadınlar için helâldir. Erkeklerine haramdır.” buyurdular. Görüyorsunuz, erkeklere altın ve gümüş yüzük takmak bile erkeklere yasak. İpek giymek erkeklere yasak fakat zarûretler istisnai olarak müstesnadır. Zarûretler her zaman istisnaidir. “Sizden herhangi biriniz bir kor ateş alıp onu eline koyabilir mi?” buyurdu Şanlı Peygamber. “Bu dünyada ipek giyenler ancak âhiretten hiçbir nasibi olmayan kimselerdir.” buyurdu Sevgili Peygamberimiz. Bu da yine kıymetli muhaddislerimiz tarafından rivayet edilen Hadis-i Şeriftir. Yine Şanlı Peygamber buyurdu ki: “Resulullah üzerinde Habeşi bir taşı bulunan gümüşten bir yüzük edindi ve buna “Muhammedun Resûlullah” ibaresini nakşetti. Şanlı Peygamber’in (S.A.V.) deriden uzunlamasına üç parça hâlinde kesilmiş halkaları, tokası ve her iki ucu gümüşten olan bir kemeri vardı.” Bakın, gümüş konusunda böyle ruhsatlar bulunmaktadır. Gümüş yüzük kullanabilirsin ama altın yüzük kullanamazsın. Hanefiler, Hanefi âlimleri savaş esnasında ve savaş dışında ipek karışımı elbise giymeyi mubah kabul etmişlerdir. Burada da saf ipeğin yasak ama erkeklere karışık olursa caiz olduğunu söyledi Hanefi ekolünün yüksek âlimleri (Rahmetullahi Aleyhim Ecmain). Yine bütün âlemlere rahmet olarak gönderilen, bütün çağların peygamberi Hazreti Muhammed (S.A.V.), ipek giymeyi yasakladı, nehyetti. “Ancak iki, üç veya dört parmak miktarı müstesna” buyruldu. Yani kenarlarında, kıyısında, köşesinde böyle bir ipek bulunuyorsa bir kumaşın, bunların müstesna olduğunu söyledi. Mâlikîlerin dışında kalan fakihler yani onların toplumuna, cumhuruna göre ipek giymek zarûret olursa o zaman zarûret nedeniyle mubahtır dediler. Bakın, bütün İslam âlimleri -Mâlikîler hariç- böyle dediler.

 

Dakika 10:00

 

Abdurrahman bin Avf ile Zübeyir, Peygamber Efendimiz’e bitten rahatsız olduklarını söylediler. O da onlara gittikleri bir savaşta ipek gömlekler giymeleri için izin verdi. Bak, zarûrette bunlara cevaz verilmektedir, müsaade edilmektedir; tabii bir zarûret nedeniyle. Kıymetli efendiler, giymek haram ama giydiği zaman kendine haram olan kişiye ipek giydirmek de haramdır dediler. Mesela çocuğa, erkek çocuğuna ipek giydirdin. Şimdi sen burada haram işledin. Çünkü giymek sana yasak, giydirmek de yasak. “İpek giymek ümmetimin erkeklerine haram, kadınlarına da helâl kılındı.” buyurdu Şanlı Peygamberimiz (SAV). “İpeği erkek çocuklardan çıkarttırdık ama kız çocukları üzerinde bıraktırdık.” duyuruldu. Bu da Hazreti Câbir’den gelen, kıymetli sahabeden gelen haberdir. Allah o sahabelerin hepsinden çok râzı olsunlar. Çünkü o cihan peygamberinin etrafında pervaneler gibi döndürdüler, canlarıyla, mallarıyla Allah yolunda o peygamberin yanında cihat eylediler. Kıymetli efendiler, “Hazreti Peygamber (S.A.V.) altın ve gümüş kaplardan yemeyi, içmeyi ve ipek giymeyi ve ipek üzerine oturmayı bize yasakladı.” buyurdu. Bu haber de Huzeyfe Hazretleri’nden gelmektedir. O da kıymetli bir sahabedir. Şanlı Peygamber buyurdu ki: “Bunun çözgüsünün ve şeritinin ipek olmasına gelince, onda bir mahsur görmüyoruz.” buyurdu. Yani İbn-i Abbas’tan da şu haber vardır ki -dedi ki-: “Allah’ın Resulü ancak hiçbir şeyin karışmadığı hâlis ipekten elbiseyi yasakladı. Karışık olanları caizdir.” dedi, diyor. Bu haber de İbn-i Abbas Hazretleri’nden gelmektedir. Sahabenin meşhur büyük âlimlerinden birisi de İbn-i Abbas’tır. Allah hepsinden râzı olsun. Şimdi kıymetliler, Cenab-ı Hakk insanoğlunu yaratıp, dünyaya insanoğlunu yerleştirdikten sonra onların mutlu olmaları için kurallar koydu Yüce Allah. Bu kuralların tamamına Yüce İslam denmektedir, İslam dini. Bunun da tabii kuralları en iyi öğreten ve uygulayan birine ihtiyaç vardı; o da Şanlı Peygamber idi. Her konuda bir insan dünyada hangi işlerle meşgul olacaksa Cenab-ı Hakk, o konuda insanlara kurallar koymuştur; her konuda. Bunlardan birisi de cinsî ilişki, evlilik, nikâh meselesi. Mesela dişilik-erkeklik konusu. İnsanoğlu dişi ve erkek olmak üzere kadın ve erkekten meydana gelmiş. Bu ikisine insan denmiştir.

 

Dakika 15:05

 

Kadın da erkek de insan cinsîdir. Bakın, burada dişilik ve erkeklik konusunda, evlilik ve nikâh konusunda da Yüce İslam kurallar koymuştur. Çünkü insanlar, Allah’ın kullarıdır. Allah’ın koyduğu kurallara her insan dikkat etmek zorundadır. Çünkü İslam’ı insanoğluna teklif eden Allah’ın kendisidir. Bunun da haberini veren, tebliğ eden Hz. Muhammed’dir. Daha önce de başka peygamberler idi. Şimdi cinsî ilişki konusunda da bir bakalım: Evlilikten faydalanmak kadının lehine erkek üzerine vaciptir. Bakın, evlilikten faydalanmak kadının kârına erkek üzerine vaciptir. Şimdi burada doğru dürüst bir cinsî birleşmeyi Yüce İslam emreder. Yani yaptığınız işi yerli yerince, insanca, Müslümanca yapmak zorundasınız. Yanlış yapmayacaksın. Arka yoldan yapılması haramdır. Bütün âlimlerin, mezheplerin ittifakı vardır. “Kadınlarınız sizin tarlanızdır.” Bakın, Yüce Kur’an bize ne diyor? Yüce Allah kadın hakkında bizlere ne diyor? Şöyle bir bakalım: Kadın sırf erkek, erkeksiz kadın bu dünyada düşünülebilir mi? Onun için şöyle bir baktığınız zaman kıymetliler, insanlar bu gerçekleri çok iyi bilmek zorundadırlar. Bak Cenab-ı Hakk buyuruyor ki Bakara Suresi’nin 223. ayet-i kerimesinde:

نِسَآؤُكُمْ حَرْثٌ لَّكُمْ فَأْتُواْ حَرْثَكُمْ أَنَّى شِئْتُمْ وَقَدِّمُواْ لأَنفُسِكُمْ وَاتَّقُواْ اللّهَ وَاعْلَمُواْ أَنَّكُم مُّلاَقُوهُ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنِينَ ﴿٢٢٣﴾

Cenab-ı Hakk, bu ayet-i kerimede ne buyurdular? “Kadınlarınız sizin için ekim tarlanız gibidir.” Yani ekim tarlanızdır. Tarlanıza nasıl isterseniz öyle geliniz, öyle varınız o tarlaya. Ama kurallara uygun olarak, kuralları bozmadan. Kural belli kıymetliler; Lut Kavmi’nin yaptığı gibi yaparsanız işte o zaman Allah’ın kahrına, gazabına uğrarsınız. Hanımına Lûtîlik yapanlar, onlar da Lut kavmine benzemiş olurlar. İmâm-ı Şafiî der ki: “Hukuki olarak kadınla cinsî birleşme, zifaftan sonra ancak bir defa vaciptir.” Hanefi âlimlerinin görüşü de böyledir. Şöyle demektedir: Her dört günde bir birleşmek lazımdır. Karı koca olmak, cinsî birleşmede bulunmak. Her dört ayda da bir lazımdır diyenler vardır, bunlar Hanbelilerdir. Dört ay ise ilâ müddetidir. İffetini korumak, karı kocanın durumlarına göre takdir edilir. İki taraf da kendilerine zarar vermeyecek şekilde istedikleri gibi -nikâhlı karı koca- helâlinden birbirlerinden istedikleri gibi faydalanırlar.

 

Dakika 20:11

 

Bu Yüce Allah’ın koyduğu bir kuraldır. Burada iffetini korumak, karı kocanın durumlarına göre bu iş takdir edilir. İki taraf kendi gönülleri ile ne yaparlar? Kendilerine zarar vermeyecek şekilde serbesttirler. Bunun dördü de biri de dört ayda olması da insanların yine durumlarına göredir. Bunun için insanlar haramdan nefret etmeli, helâlin kıymetini bilmelidir. Her haram nefretliktir, her günah nefretliktir ama helâller çok kıymetlidir. “Ey erkekler! Kadınlarınızın kıymetini bilin, helâlinizin. Erkeklerinizin kıymetini biliniz. Sakın ola ki harama temayül etmeyiniz. Doğru dürüst evlilik yapınız. Bir kadına arkasından yaklaşan mel’undur.” Bakın, Peygamber Efendimiz’den gelen bir Hadis-i Şerif bu. Yine hanımına arka tarafından yaklaşan kişinin yaptığı Lûtîlik, bir küçük de olsa Lûtîliktir. Yani küçük Lûtîliktir. Aybaşı olan bir kadına yaklaşan veya bir kadına arkasından yaklaşan bir kimse yahut “Bir kâhine gidip onu tasdik eden bir kişi cihan peygamberi Hazreti Muhammed’e indirileni yani Şanlı Kur’an’ı, nurlu İslam’ı inkâr etmiş demektir.” Bunu kim söyledi? Hazreti Muhammed (S.A.V.). Bu da kıymetli muhaddislerimiz tarafından rivayet edilmiştir. Eşlerinden yahut cariyelerinden olanlara karşı, bunlara karşı da müstesna; onlar kınanmazlar. Yani helâliyle helâl yoldan birleşmenin şartı ortaya konmaktadır. Yani ön tarafından olması hâlinde hanımıyla ister yüz yüze isterse başka türlü olabilir ama cinsî organlardan olmak şartıyla. Evet, aybaşı olan kadınla ilişki kurmak konusuna da gelince: Bu konuda kadına yaklaşmak, ittifakla haramdır. Helâl kabul eden kâfir olur. Sana aybaşı hâlinden sorarlar. “De ki: O bir ezadır. Aybaşı iken kadınlardan sakının ve temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. İyice temizlendiler mi, o zaman Allah’ın size emrettiği yerden onlara yaklaşın. Hakikaten Allah, çokça tövbe edenleri ve çokça temizlenenleri sever.” Bakara Suresi’nin 222. ayet-i kerimesinde Yüce Rabb’imiz böyle buyurdular. Buna karşı çıkmak, bu ayet-i kerimeye karşı çıkmak olacağından dolayı kişi dinden, imândan çıkar. Kıymetliler, o nedenle Müslümanlar ne yaptıklarını bilecekler, dinlerini iyiden iyiye öğreneceklerdir.

 

Dakika 25:02

 

Yüce İslam’ın kurallarına iyice uymuş olacaklardır. Bunun için;

وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الْمَحِيضِ قُلْ هُوَ أَذًى فَاعْتَزِلُواْ النِّسَاء فِي الْمَحِيضِ وَلاَ تَقْرَبُوهُنَّ حَتَّىَ يَطْهُرْنَ فَإِذَا تَطَهَّرْنَ فَأْتُوهُنَّ مِنْ حَيْثُ أَمَرَكُمُ اللّهُ إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ التَّوَّابِينَ وَيُحِبُّ الْمُتَطَهِّرِينَ ﴿٢٢٢﴾

Yüce Rabb’imiz, işte bu ayet-i kerimede hayızlı kadınlara yaklaşmanın yasak olduğunu açıkça beyân etmiştir, şanlı emrini ortaya koymuştur. Kıymetliler; “Aybaşı olduğu hâlde erkek, hanımına yaklaşacak olursa eğer kan kırmızı ise bir dinar kefareti vermesi gerekir. Sarı ise yarım dinar tasadduk etmesi gerekir.” Şanlı Peygamber böyle buyurdular. “Kan kırmızı olursa bir dinar, sarı olursa yarım dinar” buyurdular. Yani bunun bir de cezası vardır; maddi cezası. Manevi cezası ise Allahu Teâlâ’ya tövbe istiğfar edilmelidir. Böyle yapmışsa bir insan bilerek veya bilmeyerek, tövbe istiğfar etmelidir. “Bizden herhangi birimiz aybaşı olduğu zaman Resulullah (S.A.V.) da onun tenine dokunmak istediğinde ay hâlinin başlarında belden aşağısını bir peştamal ile örtmesini emrettikten sonra onun tenine tenini değdirirdi.” Ayşe Annemiz anlatıyor bunu. Bu annelerimizden de ve sahibinin de bütün kadınlarından da; Allah çok râzı olsun onlardan da. İster azlediniz ister etmeyiniz. Şimdi bir de azletme konusu var. Çocuk olmasın diye azledenler var. Bu konuda da -bakın- Peygamberimiz ne buyurdular: “İster azlediniz ister etmeyiniz. Kıyamet gününe kadar Yüce Allah’ın var olacağını takdir etmiş olduğu her bir can, mutlaka var olacaktır.” Yine Zâhirî mezhebinin âlimlerinden İbn-i Hazm dışında kalan ilim adamları arasında, hanımının izin vermesi şartı ile azil yapmanın caiz olduğu konusunda görüş ayrılığı yoktur. Hanım izin verirse erkek azil yapabilir. Şanlı Peygamber (S.A.V.) yine buyurdular ki; o Şanlı Peygamberin döneminde ve Kur’an-ı Kerim nazil oluyorken Câbir Hazretleri diyor ki: “Biz azlederdik, Resulullah (S.A.V.) döneminde azlederdik. Bu durumu öğrendiği hâlde bize bunu yasaklamadı.” diyor. Bu da kıymetli muhaddislerimizin rivayet ettiği bir Hadis-i Şeriftir. “Şanlı Peygamber (S.A.V.), hür kadının izni olmadıkça azil yapmayı yasaklamıştır.” buyurdular. Kim diyor bunu da? Hazreti Ömer’den gelen haber bu da. Peygamberimiz’den aldığı haberi o da böyle açıklamıştır. Gizli olarak diri diri çocuk gömmek.

 

Dakika 30:02

 

“El vedûdül hafî” Yani çocuğun olmasını engellemek. Bak bu, Hadis-i Şerifte de makbul olmayan bir davranıştır. Çocuk olmalı, ana baba iyi bir ana baba olmalı, evlatlar iyi yetiştirilmelidir. Muhammed ümmetinin çoğalması dâimâ fazilettir, kuvvettir ve mahşerde de övünme vesilesidir. Yalnız ana gibi ana, baba gibi baba, evlat gibi evlat olup evlat yetiştirilmesi lazımdır. Şimdi cinsî birleşimin, cimanın adabı konusuna da şöyle bir değinelim. Çünkü doğruları söylemekten Allah utanmaz. Biz de doğruları söyleyelim ki insanlara bunlar gizli kalmasın, insanlar da duymadık, bilmiyorduk demesinler. Kıymetliler, helâliyle bir erkek ve kadın cinsî münasebette bulunacakları zaman bunun bir İslam’da adabı var. Rastgele değil bu. Besmele burada müstehaptır. İhlas Suresi’ni okumak, tekbir ve tehlil getirmek gerekir. Bakın, bu işe başlamadan önce besmele oku ve İhlas Suresi’ni oku. Tekbirde ve tehlilde bulun. Çünkü senden doğacak çocuk Muhammed’e ümmet olacak, Allah’a kul olacaktır. Ve Müslüman milletlerin belki hükümdarı olacaktır. İnsanlığa en faydalı insan olacaktır. Çünkü nesil bunun için yetiştirilir ve şu duayı da okumalıdır.

 

‘’Bismillahil aliyyil azim. Allahümmec’alha zürriyeten tayyibe in künte gadderte en tuhrice zâlike min sûlbi allahümme cennibni şeytane ve cenni bişşeytane mâ râzagteni’’

 

Bunun Arapçasını bilmeyenler Türkçesini söyleyerek bu duayı yapabilirler: “Yüce ve azim olan Allah’ın adıyla. Azâmet, yücelik hep Allah’ındır.” Allah’ın, şayet söz Allah’ın diyeceksin. “Ey benim Allah’ım! Şayet sulbünden bir zürriyet çıkmasını takdir buyurmuş isen sen bunu temiz bir zürriyet kıl. Allah’ım, şeytanı benden uzaklaştır ve bana ihsan edeceğin evlattan da uzak tut.” İşte birleşmeden önce bu duayı oku. Bunu tamı tamına yapamazsan buna benzer dualar yap. Üzerleri açık olmayacak cinsî birleşim esnasında; üzerleri kapalı olması gerekir. Bu konuda da Peygamberimiz, insanlığı uyarmıştır. Yine birleşmeden önce oynaşmak, kucaklaşmak, öpüşmek ve bunlarla işe başlamak gerekir. Buna dikkat et! Yani birdenbire oynaşmadan, kucaklaşmadan, sevişmeden, öpüşmeden işe başlanmaz. Buna dikkat et ve bunlar aynı zamanda (bu iş) bir ibadet ve sevaptır.

 

Dakika 35:08

 

Yani cinsî birleşme, sıradan bir iş değildir. Sevap olan bir iştir. Zürriyet yetiştireceksin. Anneler tarladır ama yeryüzündeki eşi bulunan tarlalar gibi değil, insan yetiştiren tarladır. İnsan ise mahlûkatın en şereflisidir. İşte kadın, mahlûkatın en şereflisinin annesidir. Onun yetiştirdiği dünyaya getirdiği evlat şerefli olunca o ne kadar şerefli olduğuna bir bak; bir de buna baba lazım. O baba da işte öyle şereflidir. Ey insanoğlu! Kıymetini bil. Allah sevgisiyle dolup taşarsan, Allah için hanımını kucaklar, seversen, o da sana Allah için o sevgiyle karşılık verirse o aile topla yıkılmaz, bombalarla yıkılmaz. Ancak ne ile yıkılır? Küfürle, şirkle, kötü ahlâkla, haysiyetsiz ve şerefsizlikle yıkılır. Yoksa İslam aileleri yıkılmaz. Niye? Temelinde imân var, temelinde Kur’an-ı Kerim var, temelinde İslam şeriatının kanun ve kuralları var. Bu şeriatın şârisi Allah’ın kendisi. Onun için kıymetliler, rastgele orada burada, böyle kadın kız arayıp onun bunun gözüne bakma. O gözler mel’un göz hâline gelir, haram işler. Helâlin kıymetini bil, helâlin. Erkek arama, kocanın kıymetini bil ve doğru evlen. Yanlış evlenmiş isen yanlışı düzelt. İmânlı ile imânsızın evlenmesi caiz değildir; kesin. Buna ister doğulu karşı çıksın, isterse batılı. Küfürle imân bir arada yuva kuramaz, evlenemez. Kadın ve erkek de imânlı, iffetli, namuslu, İslam’ın bütün emir ve kurallarına ikisi de bağlı olarak evlenecekler. Bu sarı tosunla kara düveyi bir araya getirmeye benzemez. Ey kıymetler! İşte -bakın- yüce dinimizde oynaşmak, karısıyla oynaşmak, öpüşmek var ama helâlinle yapacaksın bunu. Gözün gönlün haramda olmayacak. Özürsüz olarak dört günden fazla cimayı terk etme. Yani hanımında istek varsa, sende varsa karşılıklı dört günü geçirmeyin diyor. Bu her gününde, her iki gün de olur, her gece de olur her gündüz de olur ama bunu duruma göre, durumunuza göre ayda da olur, on beş günde de olur, bu durumunuza göre olur. Normali dört zikretmişler burada kıymetli âlimlerimiz. “Özürsüz olarak dört günden fazla cimayı terk etmez.” demişler. İkinci defa cima etmek isteyen dişi, organını yıkar ve abdest alır. Hem arzuyu hem de temizliği arttırır. İkinci defa eğer o işi yapacaksan abdest al, cinsî organını yıka. O zaman o iş daha iyi olur. Cuma günü cimanın müstehap olduğunu kabul eden bilim adamları vardır dediler kıymetli âlimlerimiz.

 

Dakika 40:08

 

Üzerleri açık olarak o işi yapmak mekruhtur. Peygamberimiz bu üzeri açık olarak yapanlara -bakın- ağır bir cümle kullandı. Ne dedi O Şanlı Peygamber (S.A.V.)? Efendimiz şöyle buyurdular: “Sizden kim hanımına yaklaşırsa örtünsün ve her ikisi de yaban eşekleri gibi üzerleri açık ve çıplak kalmasın.” buyurdular. Karı kocanın aralarında cereyan eden şeyleri başkalarına anlatmaları mekruhtur. Burada bir sır vardır. Bu sırrı açıklamak, karı koca arasındaki sırları açıklamak haramdır ve haram olduğunu da söylemişlerdir. Çünkü sırları açıklamak haramdır. Adam karısıyla bir şey yapmış gidiyor yol ortasında veya birine anlatıyor; ben karıma şöyle yaptım, ben kocamla şöyle yaptım. Burada haram işlenmektedir. Bu sırlar açığa vurulmaz. Ancak tedavi olmak gereken bir durum varsa o zaman tedavi olacağın bir ortamda adabına, edebine, terbiyesine uygun olarak orada açıklanabilir; o da mecbur kaldığın için. Yoksa böyle bir tedavi durumu, mecburiyet durumu olmadığı müddetçe sırlar konuşulmaz. Karı koca sırları da devlet sırları gibidir. Cünüp olduğun zaman saçlarını kesme, tırnaklarını da kesme ve vücudundan kan da çıkarma, kan da aldırma cünüp olduğun zaman. Bunlar da edepler arasında zikredilmiştir, kıymetli efendiler. Zifaf gecesinde erkek, hanımının alnını tutup şöyle bir dua eder (gerdek gecesinde) buyurdular:

“Allahümme inni es’elüke min hayrihâ ve hayrimâ cebeltehâ aleyhi ve eûzübike min şerri ha ve şerri mâ cebeltehâ aleyh” buyurdular.

 

Şimdi her gerdeğe girdiğin zaman bu duayı da okuman gerekir. “Allah’ım, senden, bunun hayrından ve ahlâkına, onun fıtratına, mayasına yerleştirdiğin hayırdan dilerim. Onun şerrinden ve mayasına yerleştirdiğin, fıtratına yerleştirdiğin şerden de sana sığınırım.” diye dua edilir. Şimdi kürtaj konusuna da gelince; bu konuda ben sizlere -bakın- kıymetli âlimlerimiz, Yüce İslam’ın yüce emirlerini nasıl incelemişler, ne kadar güzel çalışmışlar her konuda. Bizim fakihlerimiz, müçtehitlerimiz göz nuru dökerek, ömür vererek… O mezhepler bir okuldur, dünyayı okutan bir okuldur. Mezhep düşmanlarına da hiç değer vermeyin. Mezhepsizlere de hiç değer vermeyin. Bunlar mezhebin ne olduğunu anlamamış kişilerdir. Mezhepler dünyayı okutan ekol ve o müçtehitler Şanlı Kur’an’ı, Nurlu İslam’ı, Hadis-i Şerifleri, icmâ ve kıyası en iyi bilen zât-ı muhteremlerdir.

.

Dakika 45:00

 

Bilmeyenlerin ilimde önderi onlardır. Her bilmeyen, bir bilene tâbi olacaktır, O da müçtehit olacaktır; tâbi olduğun kişi müçtehit olacaktır. Bakın, biz Şanlı Kur’an’ı, Nurlu İslam’ı anlatırken biz Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’in görüşüne göre bunları anlatmak zorundayız. Bu kıymetli âlimlerimiz Tâbiîn’den, Ashab-ı Gûzin’den ve Şanlı Peygamber’den de bunlar dosdoğru öğrenmişler, bu İslam dinini. Ve insanlığa da öğretmek için ekol, okul kurmuşlar. Hanefi okulu -Hanefi mezhebi demek Hanefi okulu demektir-. İnsanları okuturlar, en güzel İslam anlayışını insanlara öğretirler, ortaya koyarlar. Mâlikî de böyle, Şafiî de böyle, Hanbeli de böyle ve bunlara yakın olan diğer âlimlerimiz de böyle. Ama ehl-i bid’at var; Ehl-i Sünnet’e ters düşen ehi bid’ata hiç değer vermeyin, onlardan uzak kalın. Doğruları zaten onlar İslam’dan, Ehl-i Sünnetten almışlar. Ne yazık ki o doğruların yanına bir de yanlış koymuşlar, sapmışlar. Ehl-i Sünnet’i, doğruları öğrendikten sonra yanlışları keşfetmeniz kolay olur. Evet, kıymetliler. Kürtaj konusunda da dördüncü aydan, yani 120 gün sonra, özürsüz olarak çocuk düşürmenin haram olduğu üzerinde bütün âlimlerimiz ittifak etmişlerdir. Bu, gurre gerektiren bir suçtur. Evet, şimdi yeri gelince gurrenin de ne olduğunu anlatacağız. O Hanefi ekolünün yüksek âlimlerine göre -ki Allah çok rahmet eylesin- henüz hiçbir şeyi yaratılmadı ise yani daha çocuk rahimde oluşmamış, hiçbir şey yaratılmadı ise o zaman mubahtır. Hilkatin belli olması ise ancak 120 gün sonra olmaktadır. Bundan önceki cenin ise henüz bir insan değildir demişlerdir. Hanefilerde özürsüz olarak kürtaj yapmak, çocuğu daha bir çiğnem et olsun veya kan olsun, isterse spermi hâlinde olsun çocuğu zâyi etmek mekruhtur. 120 günü geçtikten sonra çocuk düşüren katildir, canidir. Bu bir haftalık da olsa mekruhtur, üç günlük de olsa mekruhtur. Çünkü insan neslinin önüne geçmek doğru değildir. Ancak bir mazeret olursa (ortada can tehlikesi olması gibi); o zaman mazeretler zaten müstesnadır. Bazı bilim adamları mubah olmasını özür hâline hamletmişlerdir. Mâlikî ekolünün âlimlerine göre de rahimde tekevvün etmiş olan ceninin 40 günden önce dahi olsa çocuğu zâyi etmek, kürtaj haramdır. Nereden bakarsanız bakın bu âlimler, işi çok enine boyuna incelemişlerdir. İncelerken ortaya güzel araştırmalar yapılmıştır. Bu araştırmalara baktığın zaman aralarını farklı görürler, sonuca bakarsan hepsi aynı şeyi anlamakta ve anlatmaktadır. Ruh üflenmiş ise icmâ ile haram olur.

 

Dakika 50:03

 

İmâm-ı Gazali gibi şahsiyetlerin de ve Zâhirî mezhebinin de görüşleri böyledir. Şafiî ekolünün yüksek âlimlerine göre de 42 veya 45 gün içerisinde kerahet ile birlikte mubahtır. 40 günden, 42 günden önce olması şartıyla. 40 günden sonra çocuk düşürmek haramdır demiştir Şafiî âlimleri. Yine al-Ramlî gibi kıymetli âlimler de, Hanefiler gibi düşünmüşlerdir. Yani anlatıldığı gibi mutlak olarak haram görmüşlerdir. Hanbelilere göre -Hanefilerin mezhebi gibi düşünmüştür yine Hanbeliler de- onlar da 120 günlük süre içerisinde, o süreye işaret etmişlerdir. Kısırlaşmak veya kısırlaştırmak konusunda da yüksek âlimlerimiz -bakın- ne derler: Hamile kalmayı kökünden engelleyecek herhangi bir şeyin kullanılması haramdır. Çünkü insanlar kısırlaştırılmaz. Bunun haram olduğunu açıkça söylemişlerdir. Kıymetliler, gökler ve yerin mülkü, yalnızca Allah’ındır. Dilediğini yaratır, dilediğine dişiler bağışlar, dilediğine de erkekler bağışlar. Yahut da onlara erkek ve dişi olarak çiftler verir yani ikiz de olur, dilediğini de kısır bırakır. Yani, “Allah’ın yapacağı işleri sakın yapmaya kalkma. Allah’ın yaptığını bozmaya hiç kalkma.” (Şûrâ Suresi, 49. ayet-i kerime). Cenab-ı Hakk kısır yaratmadı ise birini sen kısırlaştıramazsın, caiz değil. Tüp bebek konusuna gelince, şöyle ona da bir bakalım: Cima olmaksızın kadının rahmine meninin girmesini sağlama işine tüp bebek denmektedir ki kocanın menisinin hanımına verilmesi şeklinde olursa bu şer’an caizdir demişlerdir. Ama kocasının sperması, menisinin hanımına konması gerekiyor. Kadına yabancı erkeğin menisinin konulması ise; bu haramdır, aynı zamanda zinâ anlamındadır. O çocuk da zinâ çocuğu olur. Yani tüp bebek yaptıranlar: Bir defa iki taraf birbirine güvenecek. Doktoruna güvenmiyorsan bunu yaptıramazsın. Müslüman, soylu, soplu, inançlı, Allah’ın emir ve kurallarına, hastasının inancına, imânına ve onun ilkelerine bağlı doktor olması gerekir. Buna fakihlerimiz hâzık doktor der. Bitki ve hayvanlardaki döllenmeye benzer bir davranıştır. Eğer sen başkasının menisini koyarsan, o zaman hayvanlara uyguladığın muameleyi Müslüman bir kadına uygulamış olurusun; bunu asla uygulayamazsın. Belki buna, Müslüman olmayan milletler de -eğer fıtratı bozulmadıysa- onlar bile râzı olmazlar. Fıtratı bozulduysa, biz o sahaya girmiyoruz. Hayvanların hadım edilmesi yani kısırlaştırılması: Hayvanlar için -Hanefilerde- bu; erkeklerin burulmasında bir mahsur yoktur demiştir hayvanlar için Hanefi âlimleri.

 

Dakika 55:06

 

Hatta kilo alır, yani burulan hayvanlar kilo alırlar, etleri de lezzetli olur, lezzeti artar demişlerdir. Mâlikîler ise at hariç koyun türünün burulmasının caiz olduğunu ve diğer hayvanlar için de caiz olduğunu söylemişlerdir. Atlar için Mâlikîler buna cevaz vermemiştir. Atların burulması ise güçlerini azaltır, nesillerini keser diyorlar. Yüzlerine damga vurulması da mekruhtur, başka yerlerine vurulabilir ama yüze vurulmaz. Yüz, insanda çok kıymetli olduğu gibi hayvanların da yüzlerine damga vurulması mekruh görülmüştür. Şimdi bir de kıymetliler, biliyorsunuz ki Cenab-ı Hakk, insanlara görme kuvveti, bakış kuvveti vermiş, göz vermiş. Ama bu gözleri haramda kullanın dememiş, harama bakın dememiş. Bu konuda da -bakın- ne buyuruyor: Şimdi helâlinin bile, kendi helâlinin bile bakamayacağın yerleri vardır. Mesela Ayşe Annemiz ne diyor: “Ne ben ondan gördüm ne de o benden gördü.” Bak, Ayşe Annemiz, Şanlı Peygamberimiz -bakın- birbirinin edep yerini görmemiş; helâli olduğu hâlde. Bunun gibi. Şöyle bir bakalım: Bakışlarına dikkat et, harama bakma, helâl olana bak. Kocasının bütün vücuduna bakması ittifakla caizdir ama bazı yerlere bakmak mekruhtur. O da edep yerleridir. Mahremin birisi olursa -Hanbelilere göre- göğüs, sırt ve buna benzer çoğunlukla örtülen yerlere bakması mekruhtur. Bunlar, kız kardeşin dahi olsa buralarına bakma diyor. Hanefilerden ve yine Hanbelilerden gelen görüşler birbirine çok yakındır. Ancak sırtına ve karnına bakamaz, edep yerlerine zaten bakılamaz. Mâlikîler sadece yüzünü ve ellerini görmenin caiz olduğunu söylemişlerdir. Bak, görüyorsunuz. Şafiîler ise göbek ile diz kapağı arasına bakmayı haram kabul etmişlerdir. Kalan yerlere şehvetsiz olarak bakılmasını mubah kabul etmişlerdir. Şehvetsiz, buraya dikkat et: Şehvetle baktığın zaman kime bakarsan bak, o göz zinâsıdır. Kadın yabancı ise -Hanefi âlimlerine göre- yüz ve elleri dışında kalan yerlerine bakmak haram olur. İşte, görüyorsunuz. Ama yüzüne bakarken de ellerine bakarken de şehvetle bakmayacaksın. Zaten sadece yüz ve eller; başka bir rivayette sadece belden aşağı, ayaklar. Bunlar cevaz verilmiş fakat bunlara da bakarken şehvetle değil şehvetsiz; merhametle, namuslu, iffetli bir şekilde bakmak gerekir. Kendi ananı, kendi bacını, kendi hanımını, kendi kızını nasıl görüyorsan, kendine layık görmediğin bir şeyi başkasına da layık görme.

 

Dakika 1:00;10

 

Sen birisinin kendi kızına, karına, anana, bacına kötü gözle bakmasına râzı değilsen, sen de başkalarının, karısına, kızına, bakma; haram gözle bakma. Helâlin kıymetini bil ve Müslümanlar, birbirinin kardeşidir. Müslümanın anası senin de anandır, Müslüman’ın bacısı senin de bacındır. Onun için kendi bacının kıymetini, namusunu biliyorsan, namus kıymetini, haysiyet ve şerefini; başkalarının da namusunu, haysiyet ve şerefini bilmek zorundasın. Evet, kıymetliler. Demek ki; Şanlı Kur’an’ın Nur Suresi’nin 31. ayet-i kerimesinde Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Ondan görünen kısmı müstesna olmak üzere süslerini göstermesinler.” Şimdi kadınlar süslenip dışarıya çıkamaz, yabancı erkeklere karşı kadın süslenemez. Kendi kocasına süslenecek. Ne kadar cilan varsa sür. Varsa bunları hep kocana yapacaksın, kocan da sana yapacak. Kadın süslenmez, -dışarıya- kadın süslenmez. Onun için kıymetliler, Hz. Ali, İbn-i Abbas gibi: “Görünen kısım ise sürme ve yüzüğün, bunların kullanılacakları yerlerdir: O da yüz ve ellerdir.” demişlerdir. Cihan Peygamberi’ne (S.A.V.), “Aniden bakışın hükmünü sordum” -diyor sahabeden birisi Cerir bin Abdullah el-Becelî soruyor-. Aniden bakışıın hükmünü sordum, göz aniden çarpmış mesela. Bana gözümü çevirmemi emretti. Yani, “gözün birden gözüne dokundu ise hemen gözünü çevirmen gerekiyor. O birinci bakış, senin isteğin ile olmadığı için ona af vardır. Ondan sonra dönüp dönüp bakarsan bunun hesabını verirsin.” Evet, kıymetliler. Şanlı Peygamber (S.A.V.), Hazreti Ali’ye (R.A.) şöyle dedi: Ya Ali! Bakışını peş peşe sürdürme. Çünkü birincisinde bakabilirsin ama ikincisine hakkın yoktur.” dedi Peygamberimiz, Hz. Ali’ye. Evet, kıymetliler. Çağımızda vacip olan ise genç olan kadına bakmanın yasak olmasıdır. Gözlerde zinâ eder, onların zinâsı bakmaktır. Eller de zinâ eder onların zinâsı tutmaktır, dokunmaktır. Kime? Yabancı bir kadına dokunduğun zaman elin zinâ etmiş olur. Bakınca da gözün zinâ etmiş olur; şehvetle baktığın zaman. Şehvetin sınırı nedir derseniz; şehvetin sınırı ise cinsî organın uyanmasıdır. Mâlikîler, Hanefiler ile ittifak hâlindedirler. Diğerlerinin de zaten görüşleri birbirine uzak değildir. Şafiîler yabancı kadına bakması kesin haramdır demişlerdir. Müminlere de ki -bak Nur Suresi’nin 31. ayet-i kerimesi bu, daha öncede hatırladığımız gibi-

 

Dakika 1:05:01

 

“Müminlere de ki: Gözlerini haramdan sakınsınlar.” Bu hem kadınlara hem erkeklere. “Kadın avrettir. Dışarıya çıktığı zaman şeytan onun özellikle görünmesini sağlamak ister.” Bunu kim söyledi? Şanlı Peygamberimiz söyledi. Rivayet, sahih bir Hadis-i Şeriftir. Tirmizî, İbn-i Mesut Hazretleri’nden rivayet etmektedir. İbn-i Mesut kimdir? Sahabenin en yüksek âlimlerinden birisidir (Radıyallahu Anhü ve Erdahüm Ecmain). Kadı İyâz denilen zât-ı muhterem de ilim adamlarının yolda giderken kadının yüzünü örtmesinin vacip olmadığını söylediklerini nakleder. Onlara göre bu, sünnettir. Hanbelilerde hür kadının bedeni: Şafiî ve Hanbelilere göre tamamı ile avrettir. Bakın, Şafiîler ve Hanbeliler hür kadının bedeni tamamıyla avrettir dediler. Hanefi ve Mâlikîlere göre ise yüz ve eller avret değildir, Ebû Hanife’den ayakların da avret olmadığına dair rivayet gelmiştir. Nikâh ümidi kalmamış, acuze olup oturmuş kadınlara gelince: Bunlar farklı, yaşlı kadınlar vardır. Artık bunlar acuze hâline gelmişlerdir, yaşlanmışlardır. Bunların durumu farklıdır. Çünkü onlarda artık şehvet yoktur. Bu nedenle onların durumu, genç kadınların durumu gibi değildir. Kadına bakmanın caiz olduğu hâller; ne zaman insan kadına bakabilir? Evleneceği zaman alacağı hanımla, kızla karşılıklı bakabilirler, konuşabilirler. Bir üçüncü şahıs yanlarında olmak kaydıyla. Tedavi, bu mecburi bir zarûrete dayalı alışveriş edecek; o zaman mesela onun yüzüne, ellerine bakılabilir. Belki bakma ihtiyacı duyulur şehvetsiz olarak. Şahitlik konusunda ve mahkemelerde eğitim ve öğretim gibi bunlara benzer durumlarda; ancak bunlara ihtiyaç hâlinde bakılabilir ama yine şehvetsiz, bu da ihtiyaç kadardır. Öyle kırıtarak, ihtiyacı aşarak değil. Bunun fazlası caiz değildir dediler. Kıymetli âlimlerimiz Yüce Kur’an’ı, Yüce İslam’ı, Peygamberimiz’in uyguladığı şeriatın kurallarını âlimlerimiz çok güzel anlamışlar, uygulamışlar, anlatmışlar, dünyayı okutmuşlar. Biz de bunları size duyuruyoruz. Müçtehitlik yapmıyoruz, âlimlik de taslamıyoruz. Biz; âlimlerimizin, müçtehitlerimizin, o yüksek şahsiyetlerin İslam ve anlayışını size aktarıyoruz. Böyle müçtehit olmayanların fetvaları geçerli değildir. Zarûret sebebiyle helâl olan şey, miktarı ile takdir edilir. Yani ne kadarsa o kadar, fazlası bir defa caiz olmaz dediler. Yüz ve ellere bakmak caizdir dedi. İşte kim dedi bunu? Kimin dediğini Hanefilerin mâlikleri söyledi.

 

Dakika 1:10:02

 

Şafiîler ve Hanbeliler yüzün ve ellerin de -bunlar- örtülmesini istediler. Yüz güzelliğe, eller de tenin durumuna delâlet bakımından zaten yeterlidir dediler. Ne zaman? Evleneceğin kıza veya kadına bakacaksan, bunun yüzü ve ellerine bakmak yeterlidir dediler. Çünkü ne diyor? “Yüz güzelliğe, eller de tenin durumuna delâlet eder.” dediler. Tabii vücudunda bir kusurunun olup olmaması da kadınlar kendi aralarında söylerler, kusurlarını gizlemezler. Bugün gizledin, yarın açığa çıkınca ailede huzursuzluk olur. Onun için bir durumu gizleyerek evlilik olmaz. Herkes birbirine neyse odur. “Ben buyum” demesi lazım, gizli kapaklı bir şeylerin olmaması gerekir. Yarın yüz karası olur veya ailede huzur bozulur. Güvenilmeyen bir doktora gidilmemesi, Müslüman’ın bulunması hâlinde zimmiye gidilmemesi yahut Müslüman bir kadın bulunduğu hâlde zimmi kadına gidilmemesi de şarttır dediler. Şartın ne olduğunu biliyor musunuz? Tabii bilenler biliyor. Güvenilmeyen doktora gidilmez. Kadın da olsa erkek de olsa gidilmez. Doktor, güvenilir olacak. Bir Müslümanın bulunması hâlinde Müslüman olmayan zimmi bile olsa Müslüman, değilse gidilmez Müslüman varken ama yoksa; zarûretten gidilir o zaman. Yahut da Müslüman kadın bulunduğu hâlde zimmi kadına, yani gayrimüslim olan bir kadına da gidilemez, gidilmemesi şarttır dediler. Ama zarûret varsa o zaman gidilir, Müslüman bulamadın, zarûretten de ihtiyacın var doktora; o zaman zimmi kadına gideceksin. O zaman zarûretlerde ancak bu işler caizdir dediler. Çok kıymetli ve muhterem izleyenler, alışveriş konularına şöyle bir bakalım: Alışverişte yalnızca yüze bakmak mubahtır, alışverişte. Zinâ, doğum yahut da erkekliğin büyüklüğü, bir özrün bulunması, bitişikliğin olması gibi sıhhatte zarar verecek şahadette bulunmak için gibi durumlarda; ancak kim bilir bunları? Yakinen -onun yakin- kadının hâlini Müslüman bir kadın bilir. İşte hâkime gitmek zorunda kalırsa ancak hâkim de onun yüzüne yine bakabilir. Bunlar yine zarûrete istinaden olan şeylerdir. Kadının erkeğe bakması: Kadın, erkek için yabancı ise bu -Hanefi âlimlerine göre- şehvetten emin olması hâlinde göbek ile diz kapağı arasındaki yerler dışında, göbekle diz altı arasına zaten bakamaz. Bunun dışında bedenin her yerine bakması caiz olur dediler. Mâlikîler ile Hanbeliler, Hanefilerin görüşü gibi görüşlerini ortaya koydular.

 

Dakika 1:15:04

 

Evet, kıymetliler. İşte, görüyorsunuz. İslam’da bir defa mahrem ve namahrem olaylar çok önemlidir. Yüce İslam namus dinidir, namusluların dinidir. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz Ümmü Seleme ile Hafsa (R.A.)’ya İbn-i Ümmü Mektûm’dan saklanmalarını emretmiş ve şöyle demiştir: “Tabii Ümmü Mektûm âmâ birisiydi, gözleri görmüyordu. Siz de o görmeyen körler misiniz, siz de âmâ mısınız?” dedi Peygamberimiz. “Tamam, o âmâ ama siz de mi âmâsınız?” dedi onlara. Bu da Ebû Davut’tan gelen bir rivayettir. Muhaddislerimizden birisi de Ebû Davut’tur, biliyorsunuz. Erkeğin erkeğe bakması, avreti dışında bakması mubah, avret ise göbek ile diz kapağı arasıdır. Erkek erkeğin bile göbek ile diz altı arasına bakamaz. Erkek erkeğe bile. Müminin avreti göbeği ile diz kapağı arasıdır, erkekler için. Uyluk da avrettir. Avretin oğluna karşı dahi olsa hamamda ve başka yerlerde örtünmesi vaciptir. Göbekle diz altını örtmesi gerekir, isterse baba oğul olsun, isterse iki kardeş olsun. Göbek ve diz altı her yerde örtülür, hamamda da örtülür. Örtülmesi gerekir ve şarttır. Şehvetle bakmak icmâ ile haramdır dediler. Yani bakmamalıdır, bu sadece kadın için değil. Mesela şehvetle bir erkeğin erkeğe bakması da sahih değildir. Bu da kötü bir Lûtîlik alâmetidir. Kadının kadına bakması da erkeğin erkeğe bakması gibidir. Çoğunlukla şehvet duyulmaz, göbek ile diz kapakları arasında kalan yerlere bakmak yasaklanmıştır. Kadın kadının göbek, diz altı arasına bakamaz, aynı erkeklerde olduğu gibi. Şehvet ve fitneden korkulması hâlinde haram olur. Hanbelilerin dışında kalan cumhura göre, gayrimüslim bir kadının Müslüman bir kadına bakması haramdır. Bakın: Cumhura göre gayrimüslim bir kadının, Müslüman bir kadına bakması haramdır. Yani bir Müslüman kadın, Müslüman olmayan kadınların yanında soyunamaz. Müslüman kadın Müslüman olmayan kadına karşı tesettüre riâyet eder, başörtüsünü de örter. Yüz ve elleri de müstesnadır dediler. Bunu diyen cumhur, ama Hanbeliler farklı söylediler ve söyleyecekler. Kadınlarınız -diyor bak; Cenab-ı Hakk Nur Suresi’nde 31. ayette ne diyor?- veya kendi kadınlarından -diyor yani Müslüman kadınlar kastediliyor. Kadınlarınız diyerek tahsis edilmelerinin bir anlamı var yoksa bir anlamı olmazdı-. Bakın, bu konuda Hazreti Ömer ne diyor? Hazreti Ömer: “Kitap ehli hanımları, Müslüman hanımlar ile birlikte hamama gitmekten men etti, yasakladı.” diyor.

 

Dakika 1:20:02

 

Bir rivayettir ve sabittir. Müslüman hanımın niteliklerini ne yapar; bu gayrimüslim olan ehl-i kitap bile olsa, dikkat edin! Zaten Hazreti Ömer ehl-i kitap olan kadınlarla Müslüman kadınların hamama birlikte gitmelerini yasaklıyor. Peki, ehl-i kitabınki böyle olursa, ehl-i kitap olmayan diğer kadınlar bak; onlarda hiç caiz olmayacağı ortada. Müslüman hanımın niteliklerini ne yapar? O Müslüman olmayan erkeklere, o Müslüman olmayan kadınlar anlatır. İşte; Müslümanların karıları şöyle böyle, vücut endamları şöyle, vücutları böyle, anlatırlar. Bunun gibi nedenlerle; sadece neden bir tane değil, Müslüman olmayan kadınlarla bile hamama birlikte gitmelerini Hazreti Ömer’in yasakladığı sahih bir haberdir. Müslüman kadınların tahsis edilmesidir. Hanbelilere bakalım, onlar ne diyorlar? Müslüman ve zimmi kadın arasında fark yoktur demiş onlar. Bu Yahudi ve diğer dine, İslam dışı inançlara mensup olan, gayrimüslim kadınlar, Peygamber’in hanımlarının huzuruna girer ve onlara karşı örtünmezlerdi. Hicabın bulunmasını gerektiren sebep, Müslüman kadın ile zimmi kadın arasında yoktur demişler veya kadınlarından buyruğunu da maksadın ne olduğu konusunda bütün kadınların olması ihtimali vardır demişlerdir. Ama burada Hanbeliler yalnız kalmış, cumhur bu görüşe katılmamıştır. Çağımızın şartlarına da şöyle bir -bakın-, çağımızın şartlarında zaten İslam’ın kurallarını uygulayan kadınların sayısı az kaldı. Dinin emirlerini bilenlerin sayısı da azaldı. Bilip de yapmayanların sayısı çoğaldı. Onun için kıymetliler, dinimizi bilmeli ve dinin kurallarını yerine getirmeliyiz. Kurallar ortaya koyan, Yüce İslam’ı ortaya koyan Allahu Teâlâ’dır. Şanlı Peygamber, âlimler Kur’an-ı Kerim’e istinat etmeden, sünnete, icmâya istinat etmeden kıyasa geçmezler. Nas varken kıyas da yapmazlar içtihat da etmezler. Naslara dayanarak gerektiği yerde içtihat ederler. Ulemânın her sözü kıymetlidir. Yani ulemânın sözüne uy. Bir müçtehidin sözüne uy, pişman olmazsın. Hanefi misin; Hanefi âlimlerinin sözlerine dikkat et, onu iyi yaşa. Mâlikî isen Mâlikî âlimlerinin, onların İslam anlayışına dikkat et, öyle yaşa. Şafiîysen öyle, Hanbeli isen öyle, sakın bunların dışında kalma. Mezhepsizlere uyma. Hele dinini bilmeyenlere, onu bunu taklit eden mukallitlere hiç uyma. Doğu’yu taklit eden, Batı’yı taklit edenlerin bilgisine hiç uyma. Mukallitlerin bilgisi bilgi değil, onlar akıntıya giderler. Bu dört mezhebin ekolünden asla ayrılma. Bu okulda okumaya devam et. Şimdi bakma konusunda bu durumlara biraz işaret ettikten sonra bir de dokunma konusunda; şehvetle dokunmak da haramdır.

 

Dakika 1:25:09

 

Dikkat et buna! Eğer birisine şehvetle dokunuyorsa, mesela dokunduğunda inzâl olan kimsenin orucu derhâl bozulur oruçlu ise. Bakarak inzâl olan kimsenin orucunun bozulmaması, ama dokunarak inzâl vâki olursa oruç bozuluyor. Bakın, burada da şehvetten uzak kalmalı. Haramdan nefret edersen, namusun kıymetini bilirsen -bu şehvet- sen de harama karşı olmaz, helâline karşı olur, helâlin de sana karşı güçlü olsun. Birbirimizin kıymetini bilelim. Şehvet duymaktan emin olması hâlinde; o zaman caizdir demişlerdir. Hazreti Fatıma’nın başını; Sevgili Peygamberimiz, kızının başını öperdi. Eğer -bakın- kızın bile olsa kişide ne olacaktır? Kendinden emin olacak; kendinden şüphe ederse dokunmak da bakmak da helâl olmaz dediler. Yani kendini bil, kendini tanı. Ona göre, kurallara göre kendini Allah’ın emirlerine bağla, sakın ola ki yanlış iş yapma. Şehvetin azgınsa onu helâl yoldan terbiye etmeye bak. Yabancı olmayan genç kadın hakkındadır bunlar. Genç kadının ise yüzüne ve ellerine dokunmak helâl değildir. İsterse şehvetten yana emin olsun, bunda bir zarûret yoktur, dokunma diyor. Kadın ile tokalaşmak yasaktır ve ona haram demişlerdir. Nikâh düşen bir kadınla tokalaşma; bu haramdır dediler. Sevgili Peygamberimiz: “Ben kadınlarla tokalaşmam.” buyurdular. Peygamber’den daha güvenilir, emin bir insan var mı yeryüzünde? Yok. O bir şeriat, ölçü peygamberi. Ümmetine hak ölçüleri öğreten, uygulayan bir peygamber. Onun için peygamberi kendinden emin olarak dokunsa, O emin bir zât-ı muhterem, (S.A.V.) peygamber yaptı diye şehvetli zaniler de ahlâkî karakteri bozuk olanlar da yapacak onu. Peygamber Efendimiz ve Yüce İslam, yanlışa giden yolları kapatmıştır. İnsanların faydasına, kârına olan bütün yollar sonuna kadar açılmıştır. Biz, durumu bildiriyoruz. “Ben kadınlarla tokalaşmam.” buyuran Peygamberimiz’in bu sözünü Muvatta, hadis kaynaklarında Tirmizî, Nesâî gibi kıymetli muhaddislerimiz rivayet etmişlerdir. Yine Şafiîlerin dışında kalan cumhur, şehvet duyulmayan yaşlı kadın ile tokalaşmayı caiz görmüşlerdir. Çünkü yaşlılarda şehvet olmaz, onlara karşı da olmaz. Şafiîler ise -bakın- onlar daha koruyucu davranmışlardır, isterse acuze olsun dokunma ve bakmanın haram olduğunu söylemişlerdir.

 

Dakika 1:30:01

 

Çünkü burada da tedbir açısından Şafiîlerin görüşü de diğerleri gibi çok kıymetlidir. Bu da koruyucudur, her acuze de bir olmayacağına göre burada da tedbirin güzel olması doğrudur. Tenlerinin dokunmasını engelleyen bir engel bulunması hâlinde o zaman tokalaşmak caiz olur dediler Şafiî ekolünde. Mesela kadının elinde eldiven olduğu zaman, bunun gibi. Mahrem kişi ile halvette bulunmak mubahtır. Mesela nikâh düşmeyen yakınlarıyla bir arada insan oturur, yer, içer, sohbet eder ama -bakın- burada nikâh düşmeyen süt kız kardeşin -bak ona da nikâh düşmüyor ama- mesela baldızın -bu da nikâh düşmüyor ama bacısı ile evli olduğun müddetçe- halvet -diyor-, bunlar da müstesnadır. Bunlarla halvette bir arada, iki ikiye bulunma diyor. Süt kardeşin de olsa baldızın da olsa diyor. Niçin? İşte burada da İslam dini koruyucu olarak tehlike kapılarını orada da kapatmıştır. Töhmet kapıları kapanmıştır; Müslüman olanlara bunlar. Adam sen de deyip de bu kurallarını hiçbirisini veya işine geleni alıp işine gelmeyeni almayanlar bizim konumuzun dışındadır. Biz Müslümana sesleniyoruz. “Kadın üç gün mesafeden uzak olan bir yere ancak kocası veya ona mahrem birisiyle yolculuğa çıkabilir.” Bu da Peygamberimiz’den gelen bir haberdir. Bu da kıymetli muhaddisler tarafından rivayet edilmiştir Buhârî, Müslim de bunlardandır. Evet, kıymetliler. Dikkat edin! “Bir erkek bir kadın ile halvette bulundu mu mutlaka onların üçüncüsü şeytandır.” Bunu da Peygamberimiz söylüyor. Mesela nikâh düşen bir kadın ve erkek bir yerde oturuyor, gizli bir yerde. Üçüncüsü şeytandır diyor. “Cemaat ile birlikte olmaya bakınız, ayrılıktan sakınınız. Çünkü şeytan tek kişi ile beraber olurken iki kişiden daha uzaklaşır”, yani cemaatten şeytan kaçar ama işte bir yabancı erkek, yabancı kadın nikâh düşen birbirlerine, bir yerde olunca şeytan orada ne bulunuyor. Niye? Zinâya teşvik etmek, karakteri, ahlâkı bozmak, insanların iç dünyasına kötü vesveseler vermek için bulunuyor; şeytanın görevi bu. “Eûzübillahimineşşeytânîrracîm, min hemzihi ve nefhihi ve nefsih”. Bu duaya da devam et. Beden ile birlikte olduğu takdirde bakılması haram olan her şeye bedenden ayrılması hâlinde de bakılması haram olur demişlerdir. Erkeğe dahi ait olsa. Mesela etek etrafında bulunan kıllar, kadının başındaki saçlar, bacağının kemikleri, kadının kolu Hanefilere göre kadının el değil de kesilmiş ayak tırnaklarına, Şafiîlerde ise ellerinin kesilmiş tırnakları dâhi olsa diyor -bakın- bunlar da yabancı kadının tırnakları, kolu, kemiği dahi olsa bakma diyor. Zarûret oldukça ancak bunlar bir yerden alınır, defnedilecek yere defnedilir, gömülecek yere gömülür.

 

Dakika 1:35:05

 

Ama bunlara dikkat edin. Bunlara bile -diyor- bakması doğru değildir. Hatta buna haramdır demişlerdir. Bunların gömülmesi menduptur. Bu insan vücudunun parçaları, tırnaklar da dahil etek tıraşındakiler de dahil menduptur bunlar. Hamamlarda etrafa dağılanlar ise; bunlar müstesnadır diyor. Çünkü orada yapacağın bir şey yok, orada dağılmış. Hamamcı onları temizler, onun görevi o. Gideceği yere gider, atılacağı yere atılır. İnsan saçını eklemek de yasaklanmıştır, buna da haram demişlerdir. Bakın, Şanlı Peygamber’den gelen haberde: -Burada da aldatma vardır, kişi kendi saçını olmadığı hâlde kendi saçı gibi gösteriyor karşıya- “Allah saç ekleyen ve ekleten, dövme yapan ve yaptıran -deri altına dövmeler yapılıyor biliyorsunuz, nakışlar yapılıyor, deri altına işleniyor- bunları yapan ve yaptıran, yüzündeki kılları aldıran kadınlara lanet etmiştir.” diyor; Peygamberimiz’den gelen haber. Kadında sakal çıkarsa, kadında sakal olmadığı için kadın sakalını kesebilir. Yoksa kendini cilalamak, süslemek için kıl avcılığına da çıkamaz. Ama sakalı varsa, kadında sakal olmadığı için, olmayacağı için, bıyık olmadığı için, olmayacağı için onları kesebilir kadın. Kendini cilalayıp süslemek için vücudundaki kılları, dışarılara kendini güzel göstermek için yapılan, dışarıya kendini teşhir edenler için Peygamberimiz böyle söylemiştir, bu konuda da çeşitli Hadis-i Şeriflerin olduğu burada beyân edilmiştir. Buhârî de var bu konuda Müslim de var ve diğerleri de var. Zarûrî olmayan hâlleri hamledilmiş. Bunlar ki zarûri hâllerde alınacak kıllar alınır. Kadının sakal veya bıyıkları çıkacak olursa onların giderilmesi haram olmaz, aksine o zaman müstehaptır. Çünkü kadının fıtratı sakalsız, bıyıksızdır. Erkekler sakallı, bıyıklı olmalıdır. “Kaşların ve yüzdeki kılların alınmasında hünsalara benzemediği sürece bir mahsur yoktur.” denilmiştir Redd’ül Muhtar’da bu da böyle beyân edilmiştir. Redd’ül Muhtar, Hanefi âlimlerinin fıkıh kaynaklarından birisidir, kıymetli eserlerdendir. Çok kıymetli ve muhterem izleyenler, bıyıkların kesilmesinin mânâsına ise şimdi şöyle bir bakalım. Sakal konusunda da bir bakalım, bıyık konusunda da bir bakalım: Sakal bırakmak İslam’da nedir, bunun yeri var mıdır? Allah’tan, Peygamber’den bir emir var mıdır? Şöyle bir bakalım: “Müşriklere aykırı hareket ederek bıyıklarınızı kısaltınız, sakallarınızı bırakınız. Bıyıklarınızı kazıyınız, sakalları serbest bırakınız ve böylelikle Mecûsîlere muhalefet ediniz.” Bakın, Peygamberimiz’den gelen bu bir Hadis-i Şerif, beyândır. Hz. Ayşe Validemiz, Şanlı Peygamber’den şöyle duyduğunu söyler: On şey fıtrattandır diyor. Yani insanda, yaradılışında on şey fıtridir. Bu, fıtrattandır.

 

Dakika 1:40:01

 

Bunlardan birisi bıyıkları, ağzı kapatan kısmını, sakalı bırakmak, misvak kullanmak. On fıtrattan -işte- bazıları bunlardır. Yeri geldikçe hepsini saymaya devam edeceğiz. Şanlı Peygamber, bıyıkların ağza giren kısmını kesmeyi ve sakal bırakmayı emretmiştir. Görüyorsunuz, İslam’da sakal fıtridir; bıyık fıtridir. Kıymetliler, bıyıkların kesilmesinin mânâsı ise dudakların üzerinden taşan ve dudakların beyaz kısımları görününceye kadar olan kısımlarının kesilmesi. Yoksa kökünden yok etmek, fıtrata aykırıdır. Çünkü erkek bıyıklıdır, sakallıdır; kadın bıyıksızdır, sakalsızdır. Kadın, kadın gerek; erkek, erkek gerek. Bu fıtratı değiştirebilir misin? Değiştirmeye kalkarsan Allahu Teâlâ’ya sen diyorsun ki sen doğru yaratamamışsın, ben düzelteceğim, öyle mi? Hâşâ! Sümme hâşâ! Sakın böyle bir duruma kalkışma, fıtratını bozdurmak isteyen senin birinci düşmanın şeytandır. Kadını erkeğe benzetmek için erkeği kadınlaştırmak için şeytanın uğraşması var. Buna dikkat et, “Fıtratlarını bozduracağım” diyen ayetlere dikkat et. Şeytan öyle diyor insanoğluna, Âdemoğluna diyor. Kadınına, erkeğine fıtratını bozduracağın diyor. Kadın olmaya çalışan erkeklere, erkek olmaya çalışan kadınlara bir bakınız. Mâlikîlerle Hanbeliler sakal kesmeyi haram kabul ederken Hanefiler tahrimen mekruh demişlerdir. Görüyorsunuz, İslam’ın en büyük allâme-i cihan olan âlimleri ki Hanefiler, Mâlikîler, Hanbeliler ne diyor? Hanefiler, tahrimen mekruh diyor. Mâlikîler, Hanbeliler haramdır diyor; sakal kesilmez diyor, yani kökünden kazınmaz anlamında. Bir tutama kadar müsaadesi vardır sakalın. Sakalda sünnet olan bir tutamdır dediler. Şafiîler, sakal kesmenin mekruh olduğunu söylediler. Kadında sakal çıkma hâli müstesna, tıraş edilmesidir. Yani kadında sakal çıkarsa şayet kazır ve sakalını yok eder. Kadının sakalını kesmesi müstehaptır. Bu da şöyle: Neylü’l Evtâr gibi, Şerhul Müslim gibi kaynaklara baktığınız zaman bunları görürsünüz kıymetli efendiler. Zaten size verilen bu bilgiler, çok kıymetli kaynaklara dayanmaktadır. Rastgele değildir bunlar, çünkü İslam adına konuşanların rastgele konuşma hakkı yoktur. İslam adına konuşan rastgele konuşursa dinden imândan önce kendi çıkar, sonra başkalarını da dinden imândan çıkarır. Şimdi fıtratın on hasletine bir bakalım şöyle: Hazreti Ayşe’nin (R.A.) beyânına göre -ne diyor- “Bıyığın kesilmesi fıtrattandır, sakalın bırakılması fıtrattandır.” Misvak kullanılması yani ağzı fırçalamak, misvak ağacı yaratılmış, macunu ile beraber. Bunu kullanmak on dört asırdan beri Müslümanlar misvak kullanırlar, fırça kullanırlar. İslam’da doğal fırça odur işte, her şeyin doğalını arıyorsun. Fırçanın da en güzeli, macunu ile beraber misvaktır.

 

Dakika 1:45:18

 

Bu da fıtrattandır. Abdestte suyun buruna çekilmesi fıtrattandır. Burnun sürekli yıkanmaya ihtiyacı vardır. Tırnakların kesilmesi fıtrattandır, parmak aralarının yıkanması fıtrattandır. Koltuk altlarının yolunması, etek tıraşının yapılması fıtrattandır. İstinca fıtrattandır, mazmaza fıtrattandır, İstinca nedir? Temizlenmek, tertemiz olmak. Büyük abdestten sonra, küçük abdestten sonra tertemiz olmanın adı mazmaza ve sünnet olmak. Yani mazmaza ağza su vermenin adı, sünnet olmak da -biliyorsunuz erkekler ve kadınlar sünnet olurlar-. Bir hassa erkekler, kadınlarda da hafif yolla olması güzeldir. Ama onun da tabii erbabı; o şeyi bilenler yapmalıdır sünneti. Erkeklerin sünnet olması ise kesin fıtrattandır, her Müslüman erkek sünnet olmalıdır. Şimdi bu konudaki derslerimiz devam etmektedir, size Amelde Fıkh-ı Ekber’in keşif notlarını vermeye devam ediyoruz. Cenab-ı Hakk gereği gibi İslam’ı doğru anlayan, doğru yaşayan, iki cihanda mutlu olan kullarından eylesin. Kıymetli ve muhterem efendiler, İnşaAllah derslerimiz İslam’ın fıkıh konusunda Yüce İslam ne emretti ise bütün hak mezheplerin, yüksek âlimlerin ilminin doruk noktalarından size keşif notlarından vermeye devam ediyoruz. ‘’Hayatveren.de’yi’’ siz bilgisayarlarınızda tıklarsanız bu bilgilere devamlı kavuşursunuz. Cenab-ı Hakk iki cihanda kurtulmayı nasip eylesin.

İKİNCİ KISIM

 

Çok kıymetli ve muhterem izleyenler, Amelde Fıkh-ı Ekber ile derslerimiz devam ediyor. Bu yüce dersleri Müslümanların tümünün çok iyi bilmesi lazım, çünkü İslam’ın bu yaşantı ile ilgili bir bir hükümleridir. Şimdi de yatma konusunda bazı cihanın en büyük âlimlerinin başta Hanefiler, Mâlikîler, Şafiî ve Hanbeliler olmak üzere yüksek âlimlerimizin sizlere fıkıh ve ameî fıkıh ve Amelde Fıkh-ı Ekber ile ilgili derslerimiz devam ediyor. Bu yüksek âlimler tabii ki her konuda Şanlı Kur’an’dan, nurlu sünnetten aldıkları ilhama göre ne yapmışlar? Mezheplerini, ekollerinin kurmuşlar, insanlığa gerçekleri bildirmişler, okumuşlar, bütün insanlığı okutarak gelmişler ve bu ekoller dünyayı okutarak devam etmektedir. Şimdi de yatma konusu ile ilgili Şanlı Peygamberimiz’den bakalım hangi haberleri duyacağız_ O güzelim âlimlerimiz bunları nasıl değerlendirmiştir? Peygamber Efendimiz’den şöyle bir rivayet vardır: “Yedi yaşında iken çocuklarınıza namaz kılmalarını emrediniz.

 

Dakika 1:50:02

 

On yaşlarında oldukları takdirde kılmazlarsa onları tedip ediniz ve yataklarını birbirinden ayırınız.” İşte, görüyorsunuz. Burada çocuk yedi yaşında, artık namaz kılmayı bilmesi gerekiyor. Buna daha önceki yaşlarda başlayacak ki çocuk yedi yaşında namaz kılmayı bilebilsin. On yaşlarına gelince namaz kılmazlarsa tedip ediniz diyor. Yani onları irşadı olarak da edep ve terbiye açısından da her türlü eğitim ve öğretimini yerine getirmeniz gerekiyor. Çocuk yetiştirme konusunda anne babanın birinci görevidir. Sonra, “Yataklarınızı da ayırın.” diyor Peygamberimiz. Çocukların ikisi bir yatakta yatamaz. Bu, İslam’da yasaktır. Cihan Peygamberi bunu açıkça beyân ediyor: “Yataklarını ayırınız.” Büyük insanlar da, küçükler de bir yatakta yatırılmaz. Kardeş bile olsa bunlar bir yatakta yatmamaları gerekir, yatakları ayrı olması gerekir. Ancak zarûretler her zaman müstesnadır. Yine erkeklerin hanımların kendi aralarında musafaha yapmaları sünnettir. Bu konuda da Cihan Peygamberi şöyle buyuruyor: “Mümin, mümin ile karşılaşır, ona selam verir ve elini tutup onunla müsamahada bulunur, musafaha ederse, sonbaharda ağacın yapraklarının döküldüğü gibi günahları dökülür.” buyurdu o Şanlı Peygamber, rahmet peygamberi (S.A.V.). “Herhangi iki Müslüman birbiriyle karşılaşır ve tokalaşırsa, mutlaka ayrılmadan önce günahları bağışlanır.” buyruldu. Bakın, İslam’da işte bu İslâm kardeşliği, onun muhabbeti, bu dinin emirlerini, kurallarını, âdâb-ı muâşeretini yerine getirince Müslümanlar çok kazanıyorlar, hiç kaybetmiyorlar. Musafaha her bir karşılaşmada müstehaptır. Kıymetliler, musafahanın aslı sünnettir. İşte biz, kıymetli âlimler; sizlere ne yapıyoruz? Şanlı Peygamber’e dayanan, Şanlı Kur’an’a dayanan delillerle ulemanın, Ehl-i Sünnet mezhep âlimlerinin ortaya gerçekleri nasıl koyduklarını görüyoruz. Bu konuda yine buna da dikkat edilsin. İki erkeğin ve iki kadının da bir yatakta olması da caiz değildir. Aralarında örtü yoksa hiç caiz değildir. Mukaema veya mukaeme de nehiy(yasak) edilmiştir. Şimdi mukaeme nedir? Mukaema ile mukaeme. Şimdi arada örtü olmaksızın yatmak demek olduğu belirtilmiştir.

 

Dakika 1:55:00

 

Yine mukaemanın ise aynı örtü altında yatmak demek olduğu belirtilmiştir. Bunun için Yüce İslam, her tehlikeye karşı ne yapmış? İnsanlığa nasıl tedbir alınacağını iyiden iyiye öğretmiştir. Haram olanlar bellidir, harama giden yollarda kapatılmıştır. Bir yol sevaba, hayra gitmelidir. Harama giden yollar İslam’da kapatılır. Hayır yolları sonuna kadar açılır. Tehlikeler dâimâ vardır. Şimdi insanlar kendi aklına göre konuşunca bunları çeşitli açılardan değerlendirir. Kendi aklına göre değil, insanlığın fıtratına göre. İslam diye yüce bir din gelmiş Allah’tan. Bütün insanlığın fıtratına göre gelmiş bu din. İnsanı da yaratan iyi biliyor, o insana bu dinin nasıl uygulanacağını da O emrediyor. Yarattığının huyunu, tabiatını, fıtratını Yaratan bilir. Evliyaya bakıp dünyayı hep evliya zannetmek, ahlâklıya bakıp dünyanın hepsini ahlâklı zannetmek, eşkıyaya bakıp dünyanın hepsini eşkıya zannetmek doğru değildir. Bütün insanların fıtratına uygun olanı Yüce İslam ortaya koymuştur, Yüce İslam ile Allah, ortaya koymuştur. Onun için Yüce İslam’ı değerlendirirken aklını, iradeni, bütün kuvvetlerini Allah’ın emrine bağla. Allah’ı kendi emrine almaya çalışma; hâşâ! O zaman helak olursun. Dinin kurallarına sen ben uyacağız, dini kendimiz uydurmayacağız. Biz dinin emirlerine uyacağız. Dini kendi keyfimize göre uyguladık. Bu dindarlık değil; dini kendi nefsine alet etmektir. İşte, istismarlar bunlardır. Allah’ın emrettiği gibi (فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ), dosdoğru olup onun emir ve kurallarını uygulayacaksın, bu dindarlıktır. Bunu da doğru öğreneceksin. İşte, biz bunun için tam kaynağını veriyoruz sizlere. Ağam şöyle dedi, paşam söyle dedi, benim önderim şöyle dedi, hocam böyle dedi. Biz öyle demiyoruz. Liderlerim şöyle dedi, işte şu cemaat önderleri şöyle böyle dedi, bunlar din anlatmak değildir. Allah ne dedi, Peygamber ne dedi, müçtehitler ne dedi: İşte bunu ortaya koyacaksın. Hocalık da bu dindarlık da bu, hak bilgi de bu. Herkesin bir önderi var. Herkes eğer ayrı havadan çalacaksa o zaman ortada din diye bir şey kalmaz ki; herkes kendi kafasına göre hareket eder. Öyle değil. Dinde söz sahibi, müçtehit âlimlerdir. Tefsirden mi bahsediyorsun? Müfessirdir. Hadis-i Şerif’ten mi bahsediyorsun? Muhaddistir. Hükümden mi bahsediyorsun? Fakihler, müçtehitlerdir. Sen âlimin yetkisini götür, cahile yükle, fetvayı da cahilden al, buna da dindarlık de: Olmaz öyle şey! Evet, kıymetli efendiler. İşte biz Şanlı Kur’an ne derse onu deriz, şanlı sünnet ne derse onu deriz. Bunları araştırıp iyi anlayıp iyi anlatan müçtehitlerimiz ne derse biz onu deriz. Anam şöyle dedi, halam, teyzem böyle dedi, öteki yazarlar şöyle dedi, beriki çizerler şöyle dedi. Bunlar din diye anlatılmaz.

 

Dakika 2:00:06

 

Herkesin kendine göre dayısı, lideri, önderi var. Onlara göre din anlatılmaz. Hatta hocam şöyle dedi diye de anlatılmaz. Hoca dediğin zaman kişi ya müçtehit olacak ya müçtehidin ilmini bilecek, ikisinden biri olacak. Kendi aklına göre, kendi hevasına göre hareket etmeyecek. Hanefi âlimlerine göre tercih edilen -bakın- bu yüksek âlimler Yüce İslam’ın bütün delillerini inceledikten sonra görüş beyân ederler. Ne diyorlar? Namazlardan sonra dahi olsa musafaha, mutlak olarak caizdir. Bazı Hanefi âlimleri -içinden bazıları ama çoğunluk değil- mekruh görmüşlerdir. Ama çoğunluk ne diyor? Caizdir diyor musafaha. Ne zaman? Namazlardan sonra dahi olsa diyor -bak- bazıları çıkmış dinde yeri olan şeye bid’at diyor. İşte, bu cahiller sünnete bid’at derler bid’atlara da sünnet derler. Buna da dikkat edin, bunlara da aldanmayın. Hastalığı bulunan kimse eğer hastalık bulaştıracaksa birbirine, o zaman musafaha yapmak mekruhtur dediler. Çünkü bu konuda da korunmak vardır, Müslümanlar birbirini korurlar, birbirine mikrop bulaştırmazlar. Yine Hanefi âlimlerine göre ağzından veya elinden yahut herhangi bir tarafından öpmesi tahrimen mekruhtur. Yani insanlar karşılaşınca kucaklaşıyor, öpüşüyor; bu bazıları ağzından öpüyor. Bunlar -diyor- tahrimen mekruhtur. Tahrimen mekruh, harama yakındır. Diğer mezheplerde ise bu haramdır. Yani tahrimen mekruh; onlar da haramdır. Kıymetli dostlarımız, batı âdeti, doğu âdeti, kuzey âdeti diye adetler, İslam’a ters düşen adetler de örf değildir, adet değildir. İslam’a uygun örf ve adet de kıymetlidir. Şehvetle olduğu takdirde kadınların öpüşmesi de böyledir. Kadın kadını şehvetle öpüyorsa o da caiz değildir. Ancak bir iyilik, güzellik üzere olursa özlem, şefkatten, merhametten, sevgiden kaynaklanıyor, şehvet şehvetten gelmiyorsa -bunu da herkes kendi bilir- o zaman durum caiz olur. Şafiîlere göre boynuna sarılmak ve başın öpülmesi sâlih kimse olsa dahi mekruhtur bu -Şafiî ekolünde de Mâlikî ekolünde de- Hanbeliler de çok kıymetli âlimlerdir. Yani biz bunların, Ehl-i Sünnetin tamamından size bilgi veriyoruz, keşif notları olarak bu bilgileri veriyoruz. Çünkü Hanefi mezhebine bağlı olan dünyada çok sayıda Müslüman var, öbür mezheplerin de müntesipleri var. Biz her Müslümana faydalı olalım diye, yani tüm Ehl-i Sünnet konusunda, amelî fıkıh ki Amelde Fıkh-ı Ekber’den her mezhebe göre bilgi vermeye çalışıyoruz. Kıymetli efendiler, yine, Tirmizî’nin rivayet ettiği bir Hadis-i Şerifte bunların nehyedildiğini söylemiştir Şafiî âlimleri. Yani bir âlim bir şeye haram dediyse onu rastgele demez, helâl dediyse rastgele demez: Onu incelenmiştir. Bunlar, müçtehit âlimler.

 

Dakika 2:05:37

 

Ağzı var diye konuşanları sakın dinlemeyin. İşte, bu müçtehit âlimlerin verdiği fetvalara bakın, onların ortaya koyduğu hükümlere dikkat edin. İlim, işte fıkıh odur. Ona göre amel edeceksin. Evet, uzak yolculuktan gelenler, özlem içinde olanlar ise; bunlar müstesna diyor. O zaman bu sünnettir dediler. Bu da yine Hadis-i Şerife göredir. Tirmizî’nin rivayet ettiği bir Hadis-i Şeriftir. Kim olursa olsun önünde eğilmek mekruhtur. Şimdi adam büyüklerin önünde de eğilmez. Saygı gösterilir, sevgi gösterilir, edepli terbiyeli olunur ama yani kimsenin önünde eğilmek doğru değildir. Bu İslam’da, İslam kişiliğine aykırıdır. Kim olursa olsun önünde eğilmek mekruhtur ve yine büyüklerden biri geldi diye yere kapanıp yerin öpülmesi de haramdır. Âlim bir zat ile adil bir imamın, devlet başkanının elinin öpülmesinde ise bir mahsur yoktur dediler. Âlimin başının öpülmesi daha güzeldir dedi Şafiî âlimleri. Riyâkârlık ve tazim için değil de saygı maksadıyla ilim sahibi, salah sahibi, yani sâlihlerden şeref ve buna benzer özellikleri olan fazilet ehli kimseler için bunların ayağa kalkması, bunlar için ayağa kalkılması: Bu da sünnettir. İşte, görüyorsunuz ki âlimin elinin öpülmesi ilminden dolayıdır. Ona ayağa kalkılması ilminden dolayıdır. Büyüklere bu saygı vardır, bu sevgi vardır ama önünde eğilmek, yere kapanmak, yerleri öpmek: Bunlar hakkında işte ulemâ gerekeni söyledi. Bunlar olmaz. Şimdi bir de kıymetli efendiler, adil bir imamın, devlet başkanının elinin öpülmesinde bir mahsur yoktur. Âlimler çok saygıdeğer insanlardır, anne baba da bunların yanındadır. Çok kıymetlidir, bizde her insan kıymetlidir ama ilim, irfan, anne, baba, büyük, küçük bunlara saygı ve şefkat, burada edep ve terbiye çok önemlidir. Şimdi geldiğimiz konulardan birisi de oyun ve eğlence konuları, bunlara şöyle bir göz atalım. Hangileri meşrûdur, hangileri caiz değildir? Kumar olan her türlü oyun ittifakla haramdır. Eğer bir şey kumarsa, kumar haramdır Yüce İslam’da, Şanlı Kur’an’da, Mâide Suresi’nin 90. ayet-i kerimesinde bu apaçık, Yüce Rabb’imiz tarafından kumar yasaklanmış, -bakın- bunun yanında: “Ey imân edenler! Şarap (içki), kumar, putlar ve fal okları şeytanın pis işlerindendir.

 

Dakika 2:10:22

 

Artık onlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz.” buyuruyor Yüce Rabb’imiz. Kumar alışkanlık hâline getirilirse adalet sıfatı kalkar. İslam mahkemesinde şahitliği kabul edilmez, reddedilir. Eğer bir adam kumar oynuyorsa, o adam kumardan tövbe edip elini de çekmiyor devam ediyorsa, şahitliği kabul değildir ve bunun yaptığı akitler de sahih olmaz. Çünkü bunlar, şöyle anlaşırlar kumarbazlar: İşte mallarını, paralarını ortaya koyarlar, arkadaşı galip gelirse bu mal senindir diye şart koşarlar. Bunlar geçerli akitler değildir. Nice ocakları söndürürler, nice yuvaları yıkarlar, iflas ederler, dünyaları da perişan, ukbaları da. Tavla oynamak konusunda da yüksek âlimlerimiz -bakın- ne dediler? Şanlı Peygamberimiz’e, Şanlı Kur’an’dan okuduğumuz ayet-i kerime ve emsallerine bakarak şöyle, Yüce İslam’ın bütün ilmî delillerini araştıran yüksek âlimlerimiz, Ehl-i Sünnet âlimleri, işte onlar Hanefiler, Mâlikîler, Şafiîler ve Hanbeliler gibi yüksek şahsiyetler bunlar. Bakın, tavla konusunda zar ile tavla oynamaktır. Bu haram olan, zar ile tavla oynamaktır. Bunların da şahitliği reddedilir, kabul edilmez. Hanefi âlimleri tahrimen mekruh demişlerdir bu tavlaya da. Yine Ebû Musa el-Eş’arî’den gelen rivayette -bakın- ne buyruldu: “Kim tavla oynarsa Allah’a ve resulüne karşı gelmiştir.” İşte, bu Hadis-i Şerifi muhaddislerimiz rivayet etmişlerdir. Yine başka bir haberde: “Kim nerdeşîr (tavla) oynarsa elini domuz etine ve kanına batırmış gibi olur.” buyurdu, Bu haberler Peygamberimiz Hazreti Muhammed’dendir. “Bu oyunu tekrarlayan kimsenin de şehadeti kabul edilmez.” buyruldu. Hüküm, dört mezhebin ittifakı ile kabul edilmiştir. Dört mezhebin görüşü de böyledir. Bütün âlimlerimiz bunun çok sakıncalı olduğunu söylemiştir. Bakın ne diyor, Şanlı Peygamber, âlemlere rahmet peygamberi ne diyor (S.A.V.): “Allah’ı zikretme türünden olmayan her şey bir boş iştir, bir oyundur. Müslüman, boş şeylerle uğraşmaz. O bir yanılmadır ve bir boş iştir.” Bundan dört şey müstesnadır. Buraya dikkat et! Bak dört şey oyun sayılmıyor. Bunlarda değer var. Nedir o? Erkeğin hanımı ile oynaşması. Adam kahvede oturuyor, kumar oynuyor. Evinde çocukları baba gözlüyor, annesi koca gözlüyor; anneleri, çocukları. Peygamberimiz ne diyor: Erkeğin hanımı ile oynaşması, sevişmesi oyun değildir.”

 

Dakika 2:15:05

 

Nedir? Sevaptır. Erkeğin atını eğitmesi ve kendisini savaşa hazırlaması, cihada hazırlaması veyahut insanlığa faydalı olan bir mesleği öğrenmesi, bunlar ise oyun değil, çok faydalıdır ve sevaptır. Kişinin iki hedef arasında gidip gelmesi, yani atıcılık öğrenmesi. Atıcılığın her türlüsünü öğren, bu oyun değil. Çok kıymetli bunlar. Biniciliğin her türlüsünü öğren, bak bugün vasıtalar değişti. Havada, karada, denizde artık ne yapacaksın? Havada pilot, yeryüzünde arabalarda şoför ve denizlerde kaptan olacaksın. İşte bunları biniciliğin, atıcılığın her türlüsünü öğren, bunlar lazım. Bunlar oyun eğlence değil. Bunlar, kıymetli branş dallarıdır ve kişinin yüzme öğrenmesi de oyun değildir. “Ne ben oyundanım ne de oyun bendendir.” Şanlı Peygamber ne dedi? Bunları söyledikten sonra ne ben oyundanım yani ben oyundan yana değilim diyor, oyun da benden yana değildir. Ümmetine ders veriyor, ey şanlı ümmet! Sizde oyun eğlenceleri bırakın, faydalı şeylerle uğraşın diyor. Yüce İslam her faydalıya tüm insanlığı teşvik etmiş, o kapıları açmıştır. İnsanlığa ne zararlıysa onu yasaklamıştır, her türlü. Eğer İslam’da şu yasaksa bil ki insanlığın orada bir zarardan kurtuluşu vardır. Emir varsa insanlığın onda faydası vardır. Bir de emreden, âmir Allahu Teâlâ’dır. Allah’ın emri kesin yapılmalıdır. İtaat var, isyan yok. Kime? Allah’a ve Peygambere. Zaten Allah’a, Peygamber’e itaat eden insanlar, biliyorsunuz ki mahlûkata da diğer insanlara da şefkat gösterirler, merhamet gösterirler. Onların elinden, dilinden, belinden kötülük gelmez. Çünkü Allah’a itaat eden, Peygamber’e itaat eden insandan diğer insanlara, mahlûkata zarar gelir mi? Allah’ın kullarına Allah’a saygı gösteren bir insan zarar verir mi? Zarar ver desen yine vermez, tabanca çeksen yine zarar vermez. Niye? Allah’a itaat ediyor bu adam. Allah’a itaat eden, Allah’ın kullarına yanlış iş yapmaz. Haram ve günahtan kaçınır, korunur, onlar muttakidir, Allah’ın koruması altındadırlar. Her Müslüman muttakidir, Allah’ın koruması altındadır. Niye? Allah’a itaat etmektedir, İslâmî kuralları yaşamaktadır. İslam, Allahu Teâlâ’nın emrinde kul olmaktır. Allah’ın emirleri de insanlara zarar verin demiyor ki zaten. “İnsanlara faydalı olan, en hayırlı insandır. İnsanlığın efendisi, insanlara faydalı olandır.” Bunu kim söylüyor? Şanlı Peygamber. Şanlı Kur’an-ı Kerim ne söylüyor? “İyilikte yardımlaşın, yarış yapın iyilikte.” diyor. Ama sakın kötülükte yardımlaşmayın, kötülükte yarışmayın ama iyilikte yarışın. İslam dini eğer iyi anlaşılır, iyi uygulanırsa dünyaya, dünya gül gülistan olur dünya. Dünyaya göre cennet gibi olur.

 

Dakika 2:20:07

 

Bu dünyadan da seni alır İslam, öbür gerçek cennete taşır. Zaten Yüce İslam seni bu dünyada ve ukbada mutlu etmeye gelmiştir. Evet, kıymetliler. Şimdi yine kumar türlerinden birisi de 14’lü ile oynamak da haramdır dedi kıymetli âlimlerimiz. Fal oklarına ve tavlaya benzemektedir dediler. Tavlanın haram kılınması, bir zamanlar ihramlıların kumarlarına esas teşkil eden oyun olmasıdır. Satranç, bunlardan birisi de satrançtır. Şafiîlerin dışında kalan cumhura göre satranç da haramdır. Evet, kıymetli efendiler. Satranç da kumar türündendir. Hz. Ali (Kerremallahu Veche) o büyük şahsiyet (Radıyallahu anhü ve erdahüm ecmain), o büyük halife ve allâme-i cihan ve cihan kahramanı olan Hazreti Ali ne diyor? Satranç oynayan bir grubun yanından geçmiş ve şöyle demiştir: “Şu önlerinde eğildiniz putlar da ne oluyor?” Hz. Ali söylüyor bunu. Şafiîler de şöyle dediler: “Satranç oynamak mekruhtur.” Öbür âlimlerin hepsi de ne dedi? Haramdır dediler. Demek ki Şafiîler ellerine geçirdikleri delillerle incelemişler, bu kanaate varmışlardır Nasta varit olmamıştır derler. Eşyada asıl olan ise mubahlıktır demişlerdir. Zekânın bilinmesi ve anlama kabiliyetinin artırılması da söz konusudur demişler ama tabi içinde bir kumar özelliği taşımadığı müddetçe. Şafiîlerin dediği doğrudur ama kumar özelliği taşıdığı zaman öbür ulemânın dedikleri doğrudur. O zaman hepsinin dediği doğrudur anladıkları, anlattıkları kurallara göre. Taraflardan birisinin koyduğu bir bedel bulunup da yenenin mağluptan alması söz konusu olursa -o zaman bak- bütün âlimler haramdır diyor. Şafiîlere göre de haram, öbürlerine göre de haram. İşte ulemâ sonuçta -bakın- çeşitli yön ve yöntemlerle konuyu incelerler. Sonuçtaki vardıkları kanaat aynıdır. Hepsi, anlattıkları metotlarla doğrudur. Yalnız o hangi açıdan bakmış, o kanaate varmış, orayı bilmen lazım. Öteki öbür daldan bakmış orayı incelemiş, hepsi mükemmel görev yapmış. Allah hepsine çok rahmet eylesin. Ne kadar güzel çalışmışlar, bütün varlığımla ben, İslam âlimlerine hayranım. Allah, üzerlerinden ebedî rahmetini eksik etmesin. Âlimlerimiz çok çalışmışlar, gerçek Ümmet-i Muhammed’e ve tüm insanlığa ne büyük hizmetlerde bulunmuşlar. Yalnız altının kıymetini sarraf bildiği gibi âlimin kıymetini de ilim ehli, imân ehli bilir. Naylon müçtehitler ne yapıyorlar? Telvic yapıyorlar. Mezhep düşmanlığı yapıyor, kendine çeviriyor. Kendisinin de ortaya koyduğu hırsızlıktan başka bir şey yok, o mezhepten çalmış, buradan çalmış. Kendisi ne muhaddis ne müfessir ne de fakih. Böyle bir ilmî kariyeri de yok. Oradan taklit ediyor buradan taklit ediyor, o kadar.

 

Dakika 2:25:30

 

Bunlara aldanmayın. Naylon müçtehitler var çağımızda, Ehl-i Sünnet düşmanları var, bunlara dikkat edin. Biz bu dünyada herkesin dostuyuz ama bize dost olmayanlar var. Şanlı Kur’an, Nurlu İslam, tüm Müslümanlar dünyanın dostudur. Bütün insanlığı kurtarmaya gelmiştir ama imânâ düşmanlar var, adalete karşı koyan var, hukuk tanımayan zalimler var. Şimdi bunlara karşı sen dost ol ama o sana düşman olmaya devam ediyor. Şanlı Kur’an ile dostu, düşmanı da tanı ve ona göre de tedbirini al, tedbirlerle dünyaya faydalı olmanın yoluna bak. Sakın tedbirsiz olma. Sırtlanlarla, ayılarla bir yatağa girip de yatma ve bir çuvala da zehirli yılanları koyup içeri girip yatma onlarla beraber. Şimdi dünyaya iyilik etmeye çalış, tüm insanlığa ama ayıları, kurtları, yılanları, zalimleri, fasıkları, facirleri de iyi tanı. Cenab-ı Hakk ne diyor? (إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُّبِينٌ ). “İşte, o sizin apaçık düşmanınızdır. Siz de ona düşman olun.” diyor. Kim bu? Şeytan ve şeytanın orduları. Şeytanın kaç türlü ordusu var? Cinlerden orduları var, insanlardan orduları var bir de hayvanlardan orduları var. Müslümanın orduları kim? Yerdeki, gökteki Allah’ın bütün orduları, hakiki Müslümanların ordularıdır bunlar. Bunlar hakiki Müslümanın yardımına gelirler. Sayısız melekler vardır. Bunlar, Müslümanın yardımına gelir. Dünyada müminler vardır, tüm insanlığın iyiliğine çalışan. Bunlar imân ordularıdır, senin orduların daha çok. Şeytanlarınki sinek ordularına benzer. Ey imân orduları! İnsanlığın barışına, adaletine, sulhuna, kurtuluşuna çalışan imân orduları, millî ruhun orduları, bunlar diğerlerine karşı yenilmez ordulardır. Şeytanın orduları, sinek sürüleridir. “Eûzübillahimineşşeytânîrracîm min hemzihi ve nefhîhi ve nefsih”, “Eûzübillahi min şerri şeytani ve cünûdi’’ Bu dualara devam et ama dualar ile beraber şeytanın yaptığı sakın hiçbir ameli yapma. Şeytanın sözünü tutma. Hem şeytanın sözünü tutarsın, bin kere de dua edersin. O zaman o dualar, seni çarpar. Şeytanın sözü tutulmaz. Allah’ın sözü tutulur, Peygamber’in sözü tutulur. Allah’ın emriyle emreden, hükmüyle hükmeden, ehliyet sahibi kimselerin, gerçek ulemânın sözü tutulur. Emir, başta ulemadır; bundan sonra öbürleri gelir. Doğruyu söyleyen herkes orada pay sahibidir, hak sahibidir.

 

Dakika 2:30:00

 

Doğruyu düşmanını elinde görsem kabul ederim. Yanlışı kimin elinde görürsem göreyim kabul etmem. Bizim şiarımız budur, hareket noktamız budur. Kıymetliler, şimdi bu durumu da sizlere duyurduktan sonra şarkı ve musiki aletleri konusunda bakalım kıymetli âlimlerimiz ne dediler? Hanefiler ve Hanbeli ulemâsı şarkı söylemek de dinlemek de haramdır dediler. Peki, hangi şarkı? Şimdi hemen ilk bakışta şarkıcılar, türkücüler bu ulemânın bu sözünü yadırgarlar. Kendi cahilliklerine hiç bakmazlar. Kıymetliler, burada Hanefilerin ve Hanbelilerin haram dediği şarkılar Allah’ı unutturan, nefsi terennüme geçiren, şehveti destekleyen ve seni ahlâksızlığa sevk eden şarkılardır. Yoksa ahlâkı destekleyen, insanlara faydalı olan şarkılar değil. İbn-i Mesut da şöyle dedi: “Şarkı, kalpte münafıklığı yeşertir.” diye İbn-i Mesut’tan böyle bir haber vardır. Bunun Hadis-i Şerif değil de İbn-i Mesut’un kendisine ait olduğunu söylerler. Fakat İbn-i Mesut kimdir biliyor musunuz? Sahabenin en büyük parlayan yıldızlarından biridir, meşhur bir sahabe âlimidir. Kendisi de söylese, Peygamber’den almadan onun söylemesini mi bekliyorsunuz? Bir sahabe dersini kimden aldı, hangi okulda okudu? Muhammed’in (S.A.V.) okulunda okuyan bunlar. Onun için kıymetliler; doğruyu nerede bulursanız alın, yanlışı nerde bulursanız reddedin. Şimdi Hanefi ve Hanbelilerden başka bir grup Mâlikîler şöyle dediler: Çalgısız şarkı kerahetsiz olarak mubahtır. Bakın, çalgı yoksa şarkının yanında. Mâlikî âlimleri böyle dediler, kerahetsiz olarak mubahtır dediler ama yine onların dediği şarkı da yani şehvete, güzel ahlâka ters düşmeyen, yani şehveti desteklemeyen, Allah’ı unutturmayan şarkılar. Manidar, faydalı. Eğer hakikati hatırlatıyorsa bir söz, o zaman durum değişir. Şafiîler de şöyle dediler, Şafiî âlimleri. Bu ulemânın hepsine Allah çok rahmet eylesin. Çalgısız şarkı söylemek ve dinlemek mekruhtur, haram değildir dediler. Yanında şarkı söyleyen iki cariye vardı -diyor-, Hz. Ayşe Annemiz’den haber. Yanında şarkı söyleyen iki cariye vardı. Ebûbekir (R.A.) yani Ayşe Annemiz’in babası, bunu gördü ve şöyle dedi: “Allah’ın resulünün evinde şeytan, kavalımı çalıyor.” dedi. Bunun üzerine Allah’ın resulü geldi, Şanlı Peygamberimiz (S.A.V.) ve şöyle buyurdu:

 

Dakika 2:35:00

 

“Bırak onları. Çünkü bugün, onların bayram günleridir.” dedi Peygamberimiz. Hazreti Ömer de şöyle, demiştir: “Şarkı, yolcunun azığıdır.” Çalgı aleti olmayan şarkının caiz olduğunu söylemişlerdir. Bunun üzerinde de ittifak vardır dediler. Yine şurayı unutma: Bu sözlerin hepsi doğrudur, yalnız bakış açıları farklıdır ama geldikleri noktada hepsinin görüşü doğrudur. Neden? Lafzî mânâsı kötü olan şarkılar var iyi olanlar var. İşte bu açıdan baktılar da kimisi haram dedi, kimisi günah dedi, kimisi de caizdir dedi. Hepsi de doğruyu söylediler. Yani birisi ayrı birisi ayrı söylemedi, değişik açılardan baktığımız zaman hepsininki doğru. Çalgı aletlerine gelince: Şimdi bir de alet meselesi var, çalgı aletleri. Bu konuda -bakın- o Hanefi ekolünün yüksek âlimleri Mâlikîler, Şafiî ve Hanbeliler, bunlar dediler ki: Ud çalmak, tambur çalmak, saz çalmak, davul çalmak, zurna ve kaval ve benzerleri, rebap ve buna benzer telli, ney ve bütün üflemelileri, sazları kullanmak caiz değildir haramdır. Bu konuda da haberler bulunmaktadır. Şimdi sema yani şarkı dinlemek bahsi için Gazali’nin eserlerinde de İhya’da da bunları bulmak mümkündür. Gazali şöyle demiştir: Kaval, davul ve benzeri aletlerin dinlenilmesini mubah görmüş ve şeriatın men ettiğine dair hükmün varit olduğu, vurmalı, telli ve üflemeli sazların dışında hiçbir şeyi istisna etmemiştir. Bunları istisna etmesi de zevk verici olmaları dolayısıyla değil, şer’an mubah olmadıkları belirtildiği içindir. Tambur gibi mesela, bunların emsalleri iyice incelenmiş. Ulemâ yine bunların da kullanılma şekillerine, çalınma şekillerine, her tarafına dikkat edilerek araştırmanın neticesinde bu kanaatini ortaya koymuştur. Bugün çalgı ortamlarında kıymetli zamanlar harcanıyor. Hoplamalar, zıplamalar, fırlamalar, mahrem, namahrem bunlara da dikkat edilip edilmediğine kendiniz bir bakın. Ondan sonra göz göze gelmelere şöyle bir bakın. Müstehcen hâllere bir bakın. Şimdi bunların tamamına baktığımız zaman -yerli yerince olanlar müstesna- yerli yerince olmayanlar konusunda ulemâ fetvasını vermiştir. Biz de bunları duyuruyoruz. Bugün dünyadayız, yarın Allah’ın huzurundayız. Hepimiz hesap vereceğiz.

 

Dakika 2:40:00

 

İster dinle ister dinleme, ister anla ister anlama, ister kabul et ister etme; senin ağa keyfin bilir. Bizde zorlama yok. Biz gerçekleri inanan Müslümanlara ve dünyada ne kadar insanlık varsa bunlara gerçekleri duyururuz. Kabul eden eder, etmeyen etmez, kendi bilir. Yine bunları dinlemeye devam edenin şehadeti reddedilir. Bakın, ulemâ bunu da dedi. İşi gücü bu çalgı aletleri ile uğraşanların şahitlikleri reddedilir dediler. Çünkü işi gücü bununla, şehvetle. Nefis burada terennüme geliyor, nefisler ne yapıyor – işte azıyor, kuduruyor. Tabii biz azan, kuduranlara söylüyoruz. Yoksa tertemiz insanlar için, ahlâkı yerinde olanlar için bir şey söylediğimiz yok. Şanlı Peygamberimiz -bakın- ne diyor (S.A.V.); oradan gelen haberde: “Ümmetimden şarabı, domuzları, ipeği ve çalgıları helâl kabul eden kimseler olacaktır.” Bakın, istikbale yönelik Peygamberimiz’in mucizeli haberidir bu, bunlar mucizedir. Geleceği 1400 sene önce söylemiş Peygamberimiz. Bugünlere bakın gelecek günlere bakın mesela, asırlara, çağlara bakın. “Ümmetimden şarabı, domuzları, ipeği ve çalgıları helâl kabul eden kimseler olacaktır.” Şimdi şarap, Kur’an-ı Kerim’de kızıl bir haramdır. Domuz, kıpkızıl aynen necis bir haramdır. Bakın, bunlar mesela ipek yasaklanmış, çalgıların durumuna göre istisna edilenler hariç, bunlar; yasaklanan çalgılar var. “Bunları helâl kabul eden kimseler olacaktır” diyor. Hele bunun içinde şarap ile domuzu helâl kabul eden insanda din, imân kalmaz. Niye? Açıkça şarap hakkında, domuz hakkında, Şanlı Kur’an’da açık ayet var. Bu ayetlere, Allah’ın haram dediğine sen helâl dersen, din imân kalır mı? Kıymetli dostlarım, yine Şanlı Peygamber’den gelen haberde: “Ümmetimden bazı kimseler şarabı başka isimler vererek içeceklerdir. Onların tepelerinde çalgılar çalınacak, şarkıcı kadınlar şarkı söyleyeceklerdir.” Yani şarap içerek, çalgı çalarak, oynayarak, zıplayarak. Allah’a ibadet nerede, farzlar nerede, hiç umurunda değil. Bunlar için Peygamberimiz ne diyor: “Allah onları yerin dibine geçirecek. Onlardan domuzlar ve maymunlar kılacaktır.” İşte, kıymetliler. Bu da Peygamberimiz’den gelen bir haberdir. Şimdi bu konuda, bu Hadis-i Şerifi rivayet edenlerden birisi İbn-i Mâce’dir. Neylü’l Evtâr’a da bakarsanız kaynaklardan, Tirmizî’ye bakarsanı, Hazreti Ali’den de şöyle bir hadis rivayet etmektedir Tirmizî: Şanlı Peygamberimiz’den Hazreti Ali duyup anlatıyor, ne diyor Şanlı Peygamber: “Benim Ümmetim on beş şeyi işleyecek olursa artık başına belalar gelmiştir.” diyor.

 

Dakika 2:45:00

 

Nedir bunlar, on beş şey? “Şarapları içerler, ipekleri giyerler, şarkıcı ve çalgıları dinleyecekler ve dinleyecek olurlarsa…” diyor ve devam ediyor. Bunları diğer derslerimizde biz saydık. Kur’an-ı Kerim’i baştan sona, size Şanlı Kuran’dan keşif notları, tefsir notları hâlinde Kur’an-ı Kerim’in tümünü verdik. O derslerimizde de geçtiği için bu kadarlıkla hatırlatıyorum, yeri gelince yine konularımıza değinmeye devam ederiz İnşâAllahu Teâlâ. Şimdi bu haber de yine Peygamberimiz’den gelmiştir ve bunun senedinde zayıflık, gariplik var diyenler de olmuştur. Bunlardan birisi de şudur: İbn-i Abbas Hazretleri, bunlar oyalayıcı, eğlendirici şeylerdir dedi. İbn-i Abbas kim? O da sahabenin büyük âlimlerinden, gökte parlayan yıldızlardan biri. Şanlı Kur’an’da delil getirenler Lokman Suresi’nin 6. ayetine bir bak. Bu çalgılar hakkında Kur’an-ı Kerim’den delil de getirmişlerdir. “İnsanlardan kimisi de Allah’ın yolundan saptırmak için boş sözü satın alır.” buyuruyor Cenab-ı Hakk. Şimdi sen günlerini geçirdin, farzları da terk ettin, şarkı da şarkı, çalgı da çalgı. Tamam, farzlar yok, vacipler yok, sünnetler yok. O boş işlerle uğraştın ve Cenab-ı Hakk ne diyor burada, Lokman Suresi’nin 6. ayet-i kerimesinde: “İnsanlardan kimisi de Allah’ın yolundan saptırmak için boş sözü satın alır.” Orada ömür harcıyorsun, hem de Allah’ın emirlerini terk ede ede. Kıymetliler, bunun aklî delillerine gelince; tabii akıllar da birkaç türlüdür. Ebû Cehil’in aklı ile Hz. Muhammed’in aklı bir değil ki. Şimdi akl-ı selimin ortaya koyduğu gerçekler de bir delildir. Aklen delili şöyle izah edilmiş: Çalgı aletleri zevk ve neşe verir. Yüce Allah’ı zikretmekten, namaz kılmaktan alıkoyar. Yani namazı kıldırmaz sana. Allah’ı zikretmeyi unutursun orada hoplayıp zıplarken, nefiste terennüm ederken zikir kimin aklına gelir? Ama orada âriflerden biri bulunsa, millet oynarken o ağlar. Niye? Allah’tan korkar, malın telef olmasına sebep teşkil eder. Çünkü insanlar eğlence ile şaraplarla, çalgılarla harcarlar, tüketirler; üretmezler. Bu bakımdan bunlar da şarap gibi haramdır. Bu da aklî delildir. Ama şarabı içen adamın aklına gelince o da kendine göre, kendi aklına göre delil gösterir ama her akıl Muhammed’in aklının yanında, Ebû Cehil’in aklı geçerli olmaz. Şeytanın da aklı var ama aklını kötüye kullandı, Allah’ın emrine karşı geldi. Allah’ı inkâr etmedi şeytan ama Allah’ın emrine karşı geldi. Allah’ın rahmetinden kovuldu. Allah’ın emirlerine karşı gelinmez, ey insanoğlu! Aklını Allahu Teâlâ’nın iradesine bağla, kendi iradeni, kendi aklını Allah’ın emrine bağla.

 

Dakika 2:50:09

 

Allah’ın emrinde bir akıl, işte gerçek akıl o. Kendi iradeni Allah’ın iradesine bağla. Birinin iradesine bağlarsan sen esir sayılırsın, hür sayılmazsın. Şafiîler ve Hanbeliler -bakın- ne dediler? Çubuğun mekruh olduğunu. Mesela alkış, şarkı, raks ve benzeri ile birlikte olursa bunların hükmünü alır dediler. Yani sadece çubuk hakkında. Alkış, şarkı, raks ve benzeri ile birlikte olursa bunların hükmünü alır dediler. Çubuk tek başına bir çalgı aleti de değildir, neşe de vermez dediler. Bakın, çubuğa varıncaya kadar inceliyor ulemâ. Burada çalgı çubuğundan bahsediliyor. İmâm-ı Mâlik, Zâhirîler ve bir grup sûfî ud ve kamış eşliğinde dahi olsa semayı, şarkı dinlemeyi mubah görmüşlerdir. Şimdi tabii ki bunların mubah gördüğü şarkının özelliği farklıdır. Bu şarkıyı dinlersen ağlamaya başlarsın. Allah’ı hatırlarsın; bunların dediği şarkı ve namazı unutmuşsan hatırlarsın, gider namazı kılarsın ve Allahu Teâlâ’yı zikri unutmuşsan zikri hatırlarsın. Yani şarkıların özellikleri farklı. Bir grup Ashab-ı Gûzin, yine Tâbiîn’den de bazıları bu görüşte olduğunu söylemişlerdir. Raks ise (oyun ve dans), bunlar haramdır dediler. Bunu helâl gören fasıktır dediler. Fasıklar şeriatın, Allah’ın emrinin dışına çıkanlardır. Mubah olan oyunlar ise: Yarışma; bunlar mubahtır, günah değildir ve aynı zamanda at yarışları ve koşarak yarışmalar, silah eğitimi gibi bunlarla yapılan yarışmalar mubahtır dediler. Şimdi bunlar da ödül ile birlikte yapılması da caizdir dediler. Çünkü bu yarışmalarda ödül de verilebilir. Zaten bu tür yarışlar yapılmaktadır ama bunların da içine -işte- şikeler karışmaması gerekir. Düğün ve sünnet esnasında mubah şarkı ve def çalmak: Bu da caizdir dediler. Yani tef çalmaya caizdir dediler. Evet, kıymetliler. Tefi biliyorsunuz. “Nikâhı ilan ediniz ve nikâh için tef çalınız.” Peygamberimiz’den böyle bir haber vardır. Şimdi ahlâksızlığa ve şarap içmeye teşvik gibi bir durum yoksa o zaman, durum -işte- ilan olunur ama şarap içmeye teşvik varsa bu şekilde arzu uyandıran şarkılar, düğün ve başka toplantılarda da haramdır dediler.

 

Dakika 2:55:06

 

Yani şarkıların özelliklerine göre hüküm koydular ve hepsi de doğruyu söylediler. Her konuda ulemâ güzel çalışmışlar ama ulemânın anladığı gibi dini herkes anlayamadığı için kendi kafasına göre ya olumlu ya da olumsuz bakıyor olaya. Âlimin ilminin penceresinden bak, âlimin ilmine değer ver. Kendi cahilliğini kabul et. Doktora gidiyorsun, hastasın. Hastalığını kabul etmezsen doktorun yanında ne işin var, niye gittin doktora? Âlimin ilmini, müçtehidin içtihadını, müçtehidin ortaya koyduğu hükümleri bir defa kabul etmek zorundasın. Ya müçtehit olacaksın, Kur’an-ı Kerimi A’dan, Z’ye bileceksin, sünneti bileceksin, icmâyı bileceksin ve kıyasa geçeceksin, aslî delillerden fer’i delillere geçeceksin, var mı böyle bir ehliyetin? Yoksa müçtehidin ilmine saygı göster, fetvayı müçtehitten al. Bizden buyrulması. Kıymetli dinleyenler, şimdi çalgı aletleri ile birlikte şarkının mubah olduğunu zikretmektedirler. Bunu da diyen el-Rûyânî, el-Kaffâl’dan gelen Mâlik bin Enes’in görüşüne göre bu söylenmiştir. Çalgı aletleri ile birlikte şarkının mubah olduğunu zikretmektedir. Zâhirî mezhebinin görüşü de budur. Kıymetliler, Medine âlimleri bu konuda farklı düşünmüşlerdir. Ud çalmanın mubah olduğunu bu görüş konusunda, bu görüş konusunda ayrılık yoktur da demişlerdir. Yani ud çalma konusunda Medine âlimleri arasında görüş ayrılığı yoktur demişlerdir. Bazı Şafiî âlimleri de bu görüştedir. Delilleri ise, udu men edici Hadis-i Şeriflerin kendilerine göre sahih olmamasıdır. Belki onlara bunların senetleri ulaşmamış olabilir. Ama öbür âlime bu senet ulaştıysa, onlar da ellerine geçen delillere göre hükümler ortaya koyarlar ve koymuşlar. Yine bunlar derler ki: Allah’ın ne kitabında ne de sünnette açık ve sahih bir Hadis-i Şerifte de oyalayıcı şeylerin haram olduğuna dair bir şey bilmiyorum. Söylenenler olsa olsa kat’i olmayan, ancak ışık tutucu özelliği bulunan zâhirî deliller ile genel ifadelerdir. Bu da bir grup âlimin görüşü. Ve genellikle Medine’dekilerin görüşünün böyle olduğu duyurulmuştur. Fazileti veya cihadı teşvik eden maçların ihtilâf olmaması ve kadınların tesettüre riâyet etmesi şartı ile mahsuru yoktur da demişlerdir. Ahlâksızlığa teşvik edici şarkıların haram olduğunda ise hiçbir şüphe bulunmamaktadır. Bak, neticede hepsi burada birleşmektedir; tamamı. Bir işin içinde ahlâksızlık var mı, oraya teşvik var mı? Tamam, orada ulemâ birleşmiştir.

 

Dakika 3:00:04

 

Günümüzde şarkı dinlemekten uzak kalmak evlâdır. Bu da yine şarkıların özelliklerine göre söylenmiştir. Hükmünde en azından bir şüphe vardır. Yani şarkı dinlemek konusunda, “ayet hadis yok hakkında” diyenler, burada şüphe olduğunu da biliyorlar. En azından bir şüphe vardır. Bu şarkı doğru mu yanlış mı, helâl mi, değil mi gibi düşünen müminlere ise bu konuda sahih hadis var. Ne diyor? “Şüpheli olanı bırak, şüpheli olmayana bak. Şüphelerin sınırında dur. Şüpheleri terk eden kimse dininin de ırzının da lehine günahtan kurtulmuş olur.” dediler. Tehlikeli bölgenin çevresinde dolaşanlar ne yaparlar? O tehlikeye düşme tehlikesi ile baş başadırlar. Bir şey şüpheli ise oradan uzak kal. En asgari bu. Zaten ulemâ görüşlerini söyledi, şüphe etseydi bir kısmı buna haram der miydi? Bir kısmı mekruh der miydi? Herkes incelemiş, özelliğine göre şarkıların herkes hükmünü ortaya koymuş veya türkülerin veya çalgıların. Psikolojik veya asabi bazı rahatsızlıkların tedavisi için müzik dinlemekte mahsur yoktur demişlerdir. Şimdi bu söz de aynı mânâdadır. Şimdi hastaya faydalı olan musikiler; bunların da özellikleri farklıdır. O faydalı özelliğe sahip olan müzik dinlemelerin hastaya faydalı olduğu söylenmiştir ve doğrudur. Çünkü yerli yerince sesini kullan, bir Fatiha oku, sesinden güzel oku. Dinî bir musiki ile oku bak ruhlar mest olur. Can-ı gönülden bir Allahu Ekber de. Ruhlar gıda alır. Yer, gök zaten Allahu Teâlâ’yı ne yapıyor? Tespih ediyor. Yerde, gökte bütün mahlûkatın bir tespihi, bir sedası, bir musikisi var. Kâinat musiki ile dolu ama bunun içine haramı, günahı, ahlâka aykırı olanı karıştırmazsan kazanırsın, kendin bilirsin. Kervanında şarkı söylemek veya şiirlerle meşgul olmak gibi durumlarda da develeri yürütmek için şarkı söylemek: Bu da mubahtır dediler. Peygamberimiz’in bunları bildiği hâlde ses çıkarmadığı gibi bedevi Arapların nağmeli şiir okumalarına da ses çıkarmamıştır. Peygamberimiz bir şeye ses çıkarmadıysa o caiz demektir, sakıncalı değil demektir. Şiir okuma türleri de caizdir ama şiirlerde farklıdır. Faydalı şiirler vardır, zararlı, mânâsı, kelimesi iyi olmayan hatta Allah’ı inkâr eden, onun üzerinde şiirler yazılmıştır. İşte onun için şiir gibi şiirler güzeldir. Hakkı ifade eder. Eğer örnek gerekirse, örnek vermek: Mehmet Akif’in şiirleri ilham kaynağıdır ve onun emsalleri, ona benzeyenler de öyledir.

 

Dakika 3:05:03

 

Devr-i Saadet’te de bunlar var idi ama hakka karşı koyan şairler de hakikate karşı koyan şairler de ehl-i küfrün emrinde olan şairler de vardı. Bunları Kur’an-ı Kerim açıkça ne yapıyor? Bunların ihanetini ve bunların ne kadar adi insanlar olduğunu Şanlı Kur’an duyuruyor. Şanlı Kur’an şiirler üstü, tabiatüstü, yüce bir fesâhate, belâgate, nazm-ı ilâhîye ve yüce bir mânâya sahiptir; çünkü Allah kelâmıdır. Kur’an-ı Kerim gelince Arap Yarımadası’ndaki şairler sustular. Müslüman şairler, hakka dayalı, hakikate dayalı olanlar konuştular. Çünkü hak gelince bâtıl yok olur da onun için. Şanlı Peygamber (S.A.V.) “Bânet Süâd” diye bilinen kaside-i lamiyyesini okuyunca Kâ’b bin Züheyr’e üzerindeki cübbesini vermişti. Bak, burada bir şair ödüllendiriliyor. Bir kaside okunuyor. Şiirin hükmü, normal sözün hükmü gibidir. İyisi iyidir, kötüsü kötüdür, güzeli güzeldir, çirkini çirkindir. İşte bu hükme tâbidir. Gerçek şu ki; bazı şiirler hikmettir. Şiir, söz ayarındadır. Şiirin güzeli, sözün güzeli gibidir. Şiirin çirkini de sözün çirkini gibidir. Bunu kim söyledi? Şanlı Peygamberimiz’den gelen haber bu. Peygamberimiz böyle buyurmuş. Doğrusu bu işte. Nağme ile Kur’an-ı Kerim okumak, yani yerli yerince sesini kullanmayı bilerek, tam tecvit üzere bize bir nağme ile Kur’an-ı Kerim okunur mu? İşte bak, bu konuda da her konuda olduğu gibi ulemâmız çalışmış. Bu konuda da ne diyorlar? Eftâl olan, sesi güzelleştirmektir. Güzel bir ses ile Kur’an-ı Kerim okumak. Çünkü Şanlı Peygamber (S.A.V.): “Kur’an-ı Kerimi seslerinizle süsleyiniz veya seslerinizi Kur’an-ı Kerim’de, Şanlı Kur’an ile süsleyiniz.” buyurduğu rivayetleri vardır. Mesela kişi sözleri uzatmakta, harekeleri yerli yerince söylemekte, eğer aşırı gitmiyor, kurallara uyarak sesini Şanlı Kur’an’a uyduruyor, Kur’an-ı Kerim’de sesini güzelleştiriyorsa, Kur’an-ı Kerim’in kurallarına uyarak; bunda bir mahsur yoktur. Haddi aşacak olursa o zaman mekruhtur dediler. Evet, kıymetli dostlarımız. Derslerimiz devam ediyor. Şimdi de sizlere selam konusunda; selam vermek, almak konusunda Şanlı Peygamberimiz, Nurlu İslam’ın ortaya koyduğu şöyle hükümlere bir bakalım: Es-Selâm, Allah’ın isimlerindendir. Bakın, Es-Selâm, Esma-ül Hüsna’dandır, Allah’ın isimlerindendir (C.C.). Yani sen O’nun himayesi altındasın demektir. Çünkü “Allah’ın ismi senin üzerine olsun” diyorsun. İsmin içerisinde saadet, selamet var.

 

Dakika 3:10:00

 

İsmin içerisinde ne var? Es-Selâm’ın içinde saadet ve selamet var. Ebedî saadet var. O zaman ne oluyor? Sen, Allah’ın himayesi altında olasın diyor, sana böyle bir dua ediyor adam (selam veren). Ey Allah’ın kulu diyor, Ey Ahmet, Ey Mehmet, Ey Ayşe, Ey Fatma! Allah’ın selamı senin üzerine olsun diyor. Ne demek bu? Ebedî saadet, mutluluklar, esenlikler senin üzerine olsun. Yani sen onun himayesi altındasın diye sana dua ediyor. Selam en güzel bir duadır, eşi bulunmaz. Evet, kıymetliler. Selama önce başlamak sünnettir. Çünkü tıpkı “Allah seninle birlikte olsun” gibi mânâlar da var. “Allah seninle olsun” demek gibi mânâlar da var çünkü selam, Es-Selam; Allah’ın ismi. Selamın birçok hükümleri vardır. Bunları da Müslümanların bilmesi lazım. Bunlardan birisi: Önce selama başlamak sünnettir. Çünkü Şanlı Peygamberimiz bu konuda ne diyor (S.A.V.): “Aranızda selamlaşmayı yayınız.” Yani birbirinize sürekli selam veriniz. “Müslüman, Müslüman’a selamsız geçmez” anlamında; geçmemeli. Tek kişinin selamı alması farz-ı ayn, topluluk arasından birisinin de selamı alması ise farz-ı kifayedir. “Bir selam ile selamlandığınız vakit siz ondan daha güzeli ile selam alın veya aynısı ile karşılık verin.” Nisa Suresi, 86. ayet-i kerimesine baktığın zaman bunu görürsün. Kıymetli efendiler; topluluk arasından birisinin selam vermeye başlaması sünnet-i kifayedir. Şimdi selam nasıl verilir? Ona da bir bakalım. Selam verirken “Esselâmü Aleyküm”. Böyle vereceksin selamı.” Esselâmü Aleyküm”. Alırken de “Ve Aleykümmüsselam” demek yeterlidir. Selamı alırken başa “ve”yi getirmek, eklemek de vaciptir dediler. Bir grup bilim adamı ise bunun mendup olduğunu söylemiştir. En mükemmel şekilde selam vermek “Esselâmü Aleyküm ve Rahmetullahi ve Berakâtüh” denir “ve mağfiretüh” da denir “ve merhametüh” de denir ama bu kadarı yeterlidir. Yani bu bir ziyâde-i selamdır. Esselâmü Aleyküm ve Rahmetullahi ve Berakatüh”. Selamı alırken de “Ve Aleykümmüsselâm ve Rahmetullahi ve Berakatüh” demek; bu ziyâde-i selam, mükemmel selamdır. İşitebilmesi için önce selam verenin sesini ona göre karşıya işittirmesi, ulaştırması lazımdır.

 

Dakika 3:15:03

 

“Selamlaşmayı aranızda yayınız. Bu söz, Peygamberimiz’in, ümmetine böyle diyor. “Selamlaşmayı aranızda yayınız, ihmal etmeyiniz.” Kadınlar da birbirine selam vermeli, erkeklerde küçükler büyüklere selam vermeli. Azlar çoklara selam vermeli, binek üzerinde, vasıtada olanlar yürüyenlere selam vermeli, yukarıdan gelenler aşağıdan gelenlere selam vermeli, uyuyan ve uyanık kimselerin bir arada olduğu zaman uyanıkların işitebileceği, uyuyanların da uyandırılmayacağı yani rahatsız edilmeyeceği şekilde selam verilmelidir. Birisine selam versen, fazla geçmeden yine onunla karşılaşsan ya “Biraz önce selam verdim, bir daha mı vereyim?” demeyin, selamı tekrardan yine verin. İkincide de üçüncüde de daha fazla sayıda da selam vermesi sünnettir. İhmal etmeyin; hem kazanın hem kazandırın. Müslümanlar hem kazanır hem kazandırır. Selam çok büyük fazilettir. Evet, kıymetliler. Zann-ı Gâlib ile biliyorsun ki selam verince biri, selamını almayacak. Bu kanaattesin. Böyle olsa bile selamı terk etme -diyor-, yine selam ver. Eğer almadığı zaman kendin “Ve Aleykümselâm” dersin demezsin, öbürü vebaline kalır; sen görevini yapmış olursun. Küçük çocuklara selam vermekte bir mahsur yoktur. Çünkü onlara da selam öğretmeli, onlar da kişilik sahibidirler. Çocuk olduklarına bakmayın, her çocuk bir kişidir, kişilik sahibidir. Onlara değer verin. Çünkü onlar, çok değerlidirler. Küçük bir çocuk ergenlik yaşına gelmiş birine selam verecek olursa bu çocuk selamıdır diye sakın ihmal etmeyin, çocuğun selamını alın. Hem de onun selamını almak, vaciptir. Almazsanız vacibi terk etmiş olursunuz. Buradaki vacip, farz anlamındadır. Bunu da bil. Çünkü Hanefi ekolünün dışındaki mezheplerde vacip yoktur, onlardaki vücup ve vacip farz anlamındadır. Eğilmek: Selam verirken eğilmek mekruhtur. Eğer yabancı bir kadına selam verdiğin zaman bu töhmet kapısını açacaksa, bu o zaman kadınlar, erkekler selam vermezler ama öyle bir töhmet kapısı açılmayacak bir ortamsa veya yakınından birisi ise selam verilir. Hamamda selam verilmez. Yemek yiyene, savaşana selam verilmez, bunlar mekruhtur. Kur’an-ı Kerim okuyana, Allah’ı zikredene, telbiye getirene, Hadis-i Şerif okuyana, hutbe okuyana, vaaz edene, vaaz verene selam vermek de mekruhtur. Aynı şekilde okunan Kur’an-ı Kerimi, Şanlı Kur’an’ı, Hadis-i Şerifleri, hutbeyi veya vaazı dinleyen kimseye, fıkıh tekrarı yapana, hangi tür ilimden olursa olsun ilim öğretmekte bulunan, ilim üzerinde çalışan, ezan okuyan veya kamet getiren kimselere, def-i hâcet edenlere selam vermek de mekruhtur.

 

Dakika 3:20:19

 

Bu saydıklarımız, def-i hâcet eden kimsenin selamı alması da mekruhtur, o hâlde selamını alamaz. Çoluk çocuğu ile birlikte gezmekte olan veya hâkim olarak hüküm vermek ile uğraşan kimseye ve benzerlerine selam vermek de mekruhtur. Çünkü orada bir uğraşı vardır. Çoluk çocuğu ile gezen de orada hanımı vardır, belki hanımı yanında olan erkek başka türlü düşünebilir diye -bakın- orada da bir töhmet kapısına yaklaşılması konusunda dikkatler çekilmiştir. Yani insanların gönlü sempati ve empati yönünden; İslam buna çok önem vermiştir. Yanlış anlamalara sebep olmayın diye de tedbirler ortaya konmuştur. Bunların dersi verilmiştir. Yalnız Müslümanlar Yüce İslam’ı iyi bilmelidir. A’dan, Z’ye bilmelidir. İslam A’dan, Z’ye bilinmezse sen bilmeden İslam’ın neyini yaşıyorsun, neren Müslüman? Bazı yerleri Müslüman, bazı yerlerine bakıyorsun ki hiç İslam’la alâkası yok. Sözüne bakıyorsun, sohbetine bakıyorsun hiç işe yarar tarafı yok ama sorunca Müslümanım diyor. Müslüman, yeryüzünün en değerli örnek ve önder kişisidir, kendini böyle yetiştir, İslâmî kuralları öğren. İşte İslam fıkhı. İslam âlimleri ne yapmışlar? İslam’ın bütün kanun ve kurallarını ortaya koymuşlar. Emek vermişler, her şeyi halletmişler. Senin görevin, o çağdakini bu çağa taşımak. Bu çağın şartlarını keşfetmek, oradaki hükümleri bu çağın şartlarına taşıyabilmek, bu çağın şartlarına göre o hükümleri uygulayabilmek. Çünkü Kur’an-ı Kerim, çağların önünde ta arş-ı âlâda, tabiatüstü, ilimler üstü, bilimler üstü Allah’ın kitabı. Bütün çağlar Kur’an-ı Kerim’in içinde dürüm dürüm dürülü. Aynen sahifelerin dürüldüğü gibi. İslam’ı bilmeden gerçek Müslümanlık olmaz. İşte, öyle böyle Müslüman olur. O zaman da Müslüman olmayan milletler senin hâline bakar, Müslüman olmak istemez. İslam böyle ise -der- bunların durumları iyi değil der, Müslüman olmak istemezler. Eğer yeryüzündeki Müslümanlar Müslümanlığını tam yaparsa -ilmen-, dünya Müslüman olur. Kalbi mühürlüler, hidâyet dışındakiler müstesna. Orada, bizim sahamızın dışında; orası Allah’a ait. Allah hidâyet kime eder kime etmez, onu O bilir. Biz ona karışmayız. Biz yağmur misali taşa da yağarız, dağlara da ovalara da yağarız. Bu İslam’ı tebliğ etmek, İslam’ın ilimlerini dünyaya duyurmak, yağmur gibi yağmak, İslâmî ilimlerin yağmurunu kalplere kulaklardan aktarmak. Tebliğ bu. İnsanlara en büyük hizmet, işte fazilet yarışı bu. Gerçekleri insanlarla paylaşmak. “Ben bileyim de başkası bilmesin”, böyle bir durum yok İslam’da.

 

Dakika 3:25:00

 

Hatta kim Şanlı Kur’an’ı bilir de anlatmaz ise bunlara Allah lanet ediyor ve lanetçiler de lanet ediyor. Buna dikkat et! Lanetin anlamı ne, nedir lanet? Allah’ın rahmetinden mahrum kalmanın adıdır lanet. Şeytan ne oldu? Allah’ın rahmetinden kovuldu. Lanet kimdir? Şeytana niye mel’un deniyor? İşte, lanet olunmuş demek. Lain, hain, mel’un derler. İşte mel’un, lanet olmuşlara denir. Şeytana mel’un şeytan niçin denir? Lanet olduğu için. Bakın: Gerçek, hak bilgiyi bilip de söylemeyenler, kitaptaki Kur’an-ı Kerim’deki ilimleri gizleyenler: Bunlar Allah’ın lanetine uğradılar, lanetçilerin lanetine uğradılar. Onun için susarsan kurtulursun dediler bize. Biz de Şanlı Kur’an’dan hakkı yaşarsak ve hakkı tebliği edersek kurtulacağımıza inandık ve tebliğ etmeye devam ediyoruz. Aczimizle, cehrimizle. Niye susarsan kurtulursun dediler? Çünkü birileri rahatsız olacak haktan, hakikatten. Hâlbuki o rahatsız olacak dediğimi insanları da kurtarman gerekmiyor mu? Bugün bazı ilaçlar hastayı tedavi ederken biraz tesiri fazladır. Şimdi bâtılın adamına hak. Bazen ne yapar? Hakka tahammül edemez, hakkı kabullenemez, kabullenmekte zorlanır. Ama aklına götürürse gerçekleri o da belki bu haktan nasibini alır, o da kurtulur. Bu tarafa bakmıyorlar. “Ya aman, bize sağdan soldan hiçbir rüzgâr esmesin.” E o zaman havasız kalırsın, rahmetten mahrum kalırsın, lanete uğrarsın. Aklını başına al! Ağzına ateşten gem vurulur, aklını başına al! Hakkı bil, yaşa, inan ve söyle, insanlar faydalansın. Bâtıl da bir gün seni yargılamaya kalkarsa tamam, dünyada gazi olmak da var, şehit olmak da var. Yani dünyada yaşarken bunları göze almadan yaşanmaz ki. Her Müslüman şehit olmayı ister, gazi olmayı ister. Hak yolda çalışan, hak yolda ölen herkes şehittir. Hak yolda yaşayan herkes gazidir. Yeter ki hak yolda ol, Hakk’ın emrinde ol! Mesele bu. Evet, kıymetliler. Konumuz selam idi. Şimdi “Selâmullahi Aleyküm” demesi mekruhtur. Bakın, doğru selam vermeli, doğru selam almalı. Sonra “Aleyke Selamullahi” diye bir kişiye ayırarak, ayrım yaparak birine selam vermek, böyle yapmaları da doğru değildir. Üç günden fazla dargın durması hâli selam vermekle ortadan kalkar. Dargın olduğun kişiye hemen bir selam ver, dargınlık ortadan kalkar. Selam alması, o kendisi barışması. O günahkâr kalır, sen kurtulursun. Selam, sevgi beslemenin sebebidir. Evet, kıymetliler. Yine merfu’ bir Hadis-i Şerifte: “Selam, dargınlığı sona erdirir.” buyurulmuştur.

 

Dakika 3:30:00

 

Peygamberimiz’den gelen haber. Yine topluluğun içinden ayrılırken, evine girerken selam vermek sünnettir. Boş bir eve veya bir boş mescide girecek olursan selam ver. Nasıl? “Esselâmü Aleyna ve Âlâ İbadillahissâlihîn” diye selam ver. Bak burada ne güzel bir selam bu. “Esselâmü Aleyna”, bu, Allah’ın ismi olan bu selam bizim üzerimize ve Allah’ın sâlih kullarının üzerine selam olsun diyorsun. Selamın içeriği çok zengin. Saadetler, selametler dolu. Allah’ın himayesi var, Allah’ın rahmetinin seni kuşatması var, saadet ve selametin seni içine alması var. Cenab-ı Hakk sevdiği kulunu, rahmetinin fazlının içine alıyor. Seni selamla kuşatırsa, selametle; daha ne istiyorsun. Seni selamın içine aldı mı -saadetin-, daha bitti. İşte, bu dualar yapılıyor. Selam çok Yüce bir Allah’ın ismi ve içerisi çok zengin. Hiçbir arızanın olmadığı, bütün arızalardan münezzeh olan, dilediği kullarını saadet ve selamet yollarına sevk eden Yüce Allah’ın işte bir ismi de Es-Selâm’dır. Bununla selam veriliyor. Yüce İslam’ın adı da İslam kelimesi de bu selam kelimesi ile ilgili. İslam ne yapıyor? İnsanları dünyada da ukbada da ebedî kurtuluşa götürüyor, ebedî mutluluğa götürüyor, ebedî saadete ve selamete götürüyor. Onun için Yüce İslam dininin adı İslam olmuştur. Allah katında din, sadece İslam’dır. (إِنَّ الدِّينَ عِندَ اللّهِ الإِسْلاَمُ). Evet, çok kıymetli efendiler. Şöyle bir baktığımız zaman -işte- hükme delil teşkil edecek haberler gelmiş. Bir de eve önce sağ ayağınla gireceksin -evine- ve şöyle diyeceksin evine girerken de. Müslüman’ın her hâli duadır. Allah’a yalvarışı hâlidir. Selam da bunlardan biridir. Bakın, evine girerken sağ ayağınla gir ve şöyle bir dua et:

 

‘’Allahümme inni es’elüke hayrel mulici ve hayrel muhreci bismillahi ve lecna ve Bismillahi haracna ve alellâhi Rabbina tevekkelnâ’’

 

Yüce anlamına da bir bakalım bu yüce kelimelerin: “Allah’ım, senden bu girişimin hayırlı olmasını isterim. Çıkışımın da hayırlı olmasını dilerim. Allah’ın adı ile girdik, Allah’ın adıyla çıktık. Rabb’imiz olan Allah’a tevekkül ettik.” İşte böyle diyerek gir, böyle diyerek çık. Sonra aile halkına bunu dedikten sonra evinde kim varsa hanımın, çocukların selam ver. Evine girince selam ver. Evin selamet olsun, selamet yurdu olsun evin, kıymetli dostum. Cenab-ı Hakk, Ümmet-i Muhammed’in tümünün kurtuluşunu nasib-i müyesser eylesin. Bütün insanlığın da, Yüce İslam’ın değerini anlamasını da tüm insanlığa Allah nasip eylesin.

 

Dakika 3:35:03

 

Kıymetli dostlarımız, selamın içeriğinde biliyorsunuz ki sevgi vardır, saygı vardır, Müslümanların birbirine olan karşılıklı sevgileri vardır. Bu konuda Şanlı Peygamberimiz -bakın- ne diyor ve sahih bir Hadis-i Şerifte Peygamberimiz buyuruyor ki: “İmân etmedikçe cennete giremezsiniz.” Dikkat et! İmân olmadan kimse cennete giremez. Herkesin imânı konusunda da İslam imânı olacak. Dünyada bâtıl inançlar dolu, hiçbir, imân değil, İslam imânı. Nedir? İslam’ın amentüsünü iyi bileceksin. Birbirinizi sevmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi -bakın- birbirinizi sevmedikçe de imân etmiş olmazsınız. “Yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir işi size göstereyim mi? Aranızda selamlaşmayı yayınız.” İşte Şanlı Peygamber. Bak, sevgiye, saygıya vesile olan güzel dualardan biri de selamlaşmaktır. Selam, en büyük duadır.

 

Dakika 3:36:47

 

(Visited 189 times, 1 visits today)
{"message":{"type":8,"message":"Undefined variable: show_right_meta","file":"\/home\/pwny9ik9\/public_html\/wp-content\/plugins\/cactus-video\/video-hook-functions.php","line":1155},"error":1}