114- Amelde Fıkhı Ekber Ders 114
AMEL’DE FIKHI EKBER DERS 114
Yüce İslam’ın ve Allah’ın kanunlarını çağdışı göstermeye ne hakkınız vardır. Benim de yok senin de yok kimsenin buna hakkı yok, kusur Allah’ta O’nun dini İslam’da değil o dini kendine düşman edinen imansızlar da. Bütün kusur orda, bir de Müslümanım deyip o İslam’ın emir ve kurallarına uymayanlar da ve bunun ilmini elde etmeden ilimsiz cahilleri köşe başlarına yerleştirmek de en büyük kusur buralarda işleniyor. Din bir dinsize teslim edilir mi? İman imansıza teslim edilir mi? Hazineler hırsızlara teslim edilir mi? Mani olunmasını emretti kıymetliler yani gemiyi deldirmeyelim yoksa gemi su alır. İşte görüyorsunuz dünyada huzur yok, bak bir tarafta bombalar patlıyor gökten bomba yağıyor, bir tarafta aç sefil insanlar haddi hesabı yok. Şimdi eğer bu dünyada adalet olsa güçlüler zayıfları ezmeseler dünyada adalet olsa bunlar bir olur mu? Merhamet olsa böyle olur mu? Şimdi birbirini ötekileştirenler böyle olur mu? Yüce İslam zorbalara karşıdır. Barış’a karşı adalete karşı kim varsa İslam ona karşıdır. İslam şeriatı evrensel barıştır, evrensel merhamettir ve çağların da üzerinde ve ilerisinde ebediyülebet bütün yüce ilimler, yüce Adalet ve eşsiz kanunlar yüce İslam’ın kendisindedir. İşte Hz. Muhammed’den, Ashabı Güzinden, tabiinden şöyle bugünlere doğru şöyle bir göz atarak gel, büyük âlimlere ki dünyaya ilim irfan öğreten, insanlığa, dünyaya medeniyeti öğreten böyle bir örnek ümmet dünya yaratılalı böyle bir örnek görülmemiştir. O zaman İmamı Azam’ların, Malikilerin, Şafii, Hanbeli gibilerin ne kadar yüksek İslam hukukçusu olduklarına dünya İslam hukukunu nasıl dünyaya öğretip bu dünyayı nasıl okuttuklarına bir bak. Herkes her şeyi İslam’dan öğrendi faydalı ne varsa, zararlıları da kendileri ne yaptılar ürettiler. Şimdi o zarar ne yapıyor? Ellerinde patlayan bomba misali hem kendileri zarar görüyor hem de insanlığa zarar veriyorlar. İslam ise faydalı celb eden zararlıyı def eden yüce bir ilkenin ta kendisidir. Evet, kıymetliler teassüfün İslam’da olmadığını olmayacağını teassüfe İslam’ın karşı olduğunu iyi bilmeliyiz. Hak sahibi sınırsız hürriyete sahip değildir, yani İslam herkese hak vermiş ama hürriyetler sınırsız değil kıymetliler. Hürriyet başkasına zarar verme hakkını sana vermez. Hürriyet bir haktır ama başkasına zarar vereceğin zaman orada bir sınır vardır zarar veremezsin, zarar vermeme, aynı zamanda ihtikârın haram kılınması ve malının cebren satılması, cana, mala ve ırza tecavüzün haram olması, başkasına zarar vermemek kaydıyla esasının burada nedir delilleridir.
Dakika 5:06
Herkese İslam tam bir hürriyet vermiş, hürriyet’in kefili İslam’da Allah’ın kendisidir. Çünkü Allah’u Teâlâ’ya eğer kişi bağlı ise hürriyet’in kefili Allah’tır. Allah’tan başkası kimseye hürriyet veremez, başkalarının verdiği hürriyet esirin esire kefil olması gibidir. Onun için İslam ’sız yeryüzünde ne barış olur, ne hürriyet olur, ne adaleti olur, ne olur olur. Kalplerin bayramı, ruhların bayramı, ebediyülebet cennet havası imanın İslam’ın ruhlara kalplere yerleşmesiyle olur. Bizden söylemesi ister inan ister inanma, burada sana Cenabı Hak inanma ve inanmama kuvvetini vermiş, ama inanmadığın zaman seni hesaba çekeceğini söylemiş. Aklını başına al. Yaratmış yaşatıyor öldürüyor hadi ölmesene, yoktan yaratırken ben yaratılmıyorum desene, ben yaşamak yaratılmak istemiyorum desene, seni mezardan kaldırıp mahşere getirecek ben dirilmem desene yiğitsen erkeksen. Allah’a karşı konulmaz, Allah’a teslim olunur, tam bir tevekkül ile ona kul olmak ebedi sultanlıktır. Aklını başına al. Hz. Muhammed 7 kat göklerin üzerinde Makam-ı Mahmut’un sahibi, ama yeryüzünde kuru toprağın üzerinde yatıyordu, yattığı zaman hasırın izleri yüzünde belli oluyordu. Çünkü en fakirin yaptığı gibi yapıyor, yattığı gibi yatıyor, yediği gibi yiyordu. En fakirin tutup yükselten bütün değerlerle garibanları tutup onları yükselten değerlerle tüm insanlığı yükseltip cennete taşımaya geldi Hz. Muhammed bütün insanlığı. Şanlı Kur’an, nurlu İslam ile. Yükselmenin önderi ebedi çağlar’ın önde giden önder Hz. Muhammed, onun ilkeleri, Allah’ın kanunları, yüce İslam ve onun şeriatıdır. İşte sizlere amelde Fıkhı Ekber’den güzelim derslerle ilgili keşif notları vermeye devam ediyoruz. Evet, bu dünyada birbirimizi anlamazsak geç kalırız, mezar da anlamışsın geç kalırsın, mahşerde anlayacaksın geç kalırsın. Azrail Aleyhisselam gelmeden ölüm vaki olmadan aklını başına al Allah’a teslim ol. Yüce İslam’ın emirlerine sarılmaktır Allah’a teslim olmak, sahte şeyhlerin gidip de Allah’ın zatında kaybolacaksın, Allah’a ulaşacaksın, onu zatına karışacaksın diyenler şirk koşuyorlar, müşriktir bunlar, bunlar sahte şeyhtir, bunlara aldanmayın. Allah’ın emirlerine sarıldığın zaman O’nun rızasına kavuşuyorsun. İşte Allah’ın rızasına kavuşmak amaç bu, Allah’ın zatına karışmak bunlar imtizaç, ittihac şirktir bunlar. Allah’ın cemaline ulaşırsın Cenneti Âlâ ’da rızasını kazanırsın. O senden razı olduğu zaman cennetine cemaline alır. Allah’ın zatına kimsenin karışma şansı olur mu? Mahluk Halikın zatının içinde bunları bu şekil ifade etmek cehalet ve şirktir, bunlar ya kasıtlı ya zır cahil bunlar. Çünkü bu İslam’da İttihat şirktir, imtizaç şirktir, Allah’ın zatı ile kimse birleşmez.
Dakika 10:00
Ancak onun rızasını kazanırsın cemaline ulaşırsın, cemal güzelliklerinin onun nurunun güzelliği tecellisi seni kuşatır Cenneti Âlâ ’da. Onun için Ehlisünnete aykırı beyanda bulunan bir sürü sahte şeyhler sahte ilahiyatçılar da varsa ki bunlar görünüyor pek de az da değiller, bunlara dikkat edin Ehlisünnete Ehlisünnetin İslam anlayışına dikkat edin. Peygamberimiz sahabe ve dört hak mezhep tabiinle beraber dört tane hak mezhep bu İslam’ı güzel anlamışlardır. Bunların dışında bunlara yakın olanlar vardır sapıklar ehli bidat ve delalet mezhepleri vardır. Bunlar İslamiyet’i doğru anlamamışlar İslam’ın yolundan sapmışlardır. Bunlar da biz Müslümanız diyorlar, bunlara dikkat edin. Bunlar kendilerini bir kısmı tarikat şeklinde göstermeye çalışıyorlar. Kimisi dini cemaat şeklinde göstermeye çalışıyorlar. Bunların Ehlisünnete uyanlarına tabi olunuz, bunlarla beraber olunuz, öbürlerine karşıda doğruyu söyleyiniz, onların yanlışlarına doğruyla karşı koyunuz. Çünkü bizim yapacağımız budur, daima yanlışın karşısına doğruyla çıkmaktır. Ama inanır ama inanmaz bizde dayatma zorbalık yok ki bugün dünya dayatmalarla dolu despotlarla dolu dünya. İslam’dan İslam şeriatından sapacaksın, İslam’ı bırakacaksın İslam şeriatı çağ dışıdır diyen millete dayatanların sayısı dünyada az değil. Bunlara da bu imanlı zümre hiç taviz vermedi ebediyülebet vermeyecektir. Biz dünyaya ölmeye geldik, şehit olmak büyük bir rütbedir, ölürsek Şehit kalırsak gazidir. Biz Allah’ın emrinde yaşamaya geldik. Allah’ı tanıyıp onun emrinde bir kul olmaya geldik. Tağutların, putların ve batıl yoldakilerin uşaklığını yapmaya gelmedik, dünyaya iki kere gelmiyoruz ki bir defa yanıldık ikinciye yanılmalım desek, dünyaya bir defa geliniyor yanılma, Allah’a kul ol. Peygamberin, ashabın, hak mezheplerin, İmamı Azam’ların Maliklerin Şafiilerin Malikilerin yoluna sıkı sarıl. Çünkü bunlar önder müçtehitler. İslam’ı bilenin peşinde gidilir, ilmi olana tabir olunur, ilimsiz cahillerin sakın sarığına sakalına da aldanmayın. O sakalın içi ilim var mı? Sarığının içinde ilim var mı? Buna bakın. Ehlisünnet yolunda mı? Değil mi? Buna bakın. Çünkü dışına bakmayın ağzından çıkana bir de yaptığı işe ameline bakın iki şey bize delildir, karşındakini keşfetmek için ağzından çıkanların kavlinin, fiilinin, hakka uyup uymadığına bakmaktır, cahiller bunu keşfedemeyince ne yapıyorlar cahilleri kandırıyorlar, o sapıkların etrafında bakıyorsunuz o yanlış taraftar buluyor, yanlış yoldaki sahtekârlar etrafına cahilleri toplayı veriyorlar. Öteki de bakıyor burada bir toplum varmış zannediyor, bunların da hayrına koşmak için o yanlışlara doğrularla gitmemiz gerekiyor. İşte biz sizlere Ehlisünnetin İslam anlayışı ile amelde Fıkhı Ekber’in keşif notlarını bir, bir vermeye devam ediyoruz, bizde ilim ve âlimin konumu çok önemlidir.
Dakika 15:05
İlimsiz İslam olmaz, kıymetli muhterem izleyenler şimdi teassüf idi konumuz onun için insanlar hak sahipleri sınırsız hürriyete sahip değildir demiştik, yani başkalarına zarar veren hürriyet hakkı yoktur, hiç kimse karşıya zarar veremez. Onun için herkes sahip olduğu hakları, hürriyetleri nasıl kullanacağını meşru ölçülerini de bilmesi gerekir. Cebren mesela haksızın karşısına ne yaparsın? Adaletle dikilirsin ve hukukun üstünlüğü ile yanlışları zorbaların suçları, suçluların suçuna karşı tam adaletle cevap verirsin. Eğer onun yaptığı hataları yaparak cevap verirsen sen de onun gibi suçlu olursun. Buna da dikkat etmek lazım. Yüce İslam tam bir maslahat dinidir. Çünkü ferdi koruduğu gibi toplumu da korur. Maslahat topluma da uzanır, ferde de uzanır, yine ümmetin servetinden bir cüzdür, cemiyetin hususi malda zekât, harat, kefaretler, fitre gibi yollardan gelen farz bir nasibi sadakalar, vasiyetler vakıflar ve diğer hayır hasenat yoluyla gelen nafile bir nasibi de vardır. Hukukun ortaklığı işte buna dikkat et, maslahat herkese hakkını verdiği gibi hakkının korunmasını da teminat altına aldığı gibi faydaların tümünü, celbeden zararları def eden bir metottur. Cemiyetin fertlerin malında bir hakkı zararlı bir şekilde tasarrufta bulunması haram olur. Buna da dikkat et, cemiyetin fertlerin malında bir hakkı olduğuna göre ferdinde kendi malında zararlı bir şekilde tasarrufta bulunması da haramdır. Mesela bu senin kendi malıdır ama sen bunu zararlı bir şekilde tasarrufta bulunursan o da haramdır. Kendi malını da çarçur edemezsin, kendi malına da zarar veremezsin ve kendi malını da heder edemezsin, meşru olarak onu tasarrufta bulunur harcarsın. Ama ne kendini nasıl idam, kendini intihar etmek, nasıl katillikse kendi canını öldürme hakkın var mı? Yok. Ha başkasını öldürmüşsün ha kendini öldürmüşsün, canı sen vermedin ki sana verilen hayat ve can Allah’u Teâlâ’nın emanetidir korumak zorundasın. Onun için Yüce İslam A’dan Z’ye bir nedir tam bir adalettir, şecaattir, ilimdir, hikmettir, iffet bir namustur, haysiyet ve şereftir, izzet’in tamamı İslam’da ve Müminlerdedir. Allah’u Teâlâ kullarından müminlere bu izzeti vermiştir. İzzet’in tamamı Allah’tadır.
Dakika 20:00
Ve Allah’u Teâlâ bu izzetten Peygamberini ve müminleri de nasiptar kılmıştır. Onun için İzzet’in haysiyetin şerefin müminde olduğunu unutma. İyi bir Müslüman yeryüzünün en haysiyet ve şereflisidir. Kendi şerefini haysiyetini bilen bütün insanlığın haysiyet ve şerefini bilir. Çünkü gerçek kişilik imanda İslam’dadır onunla kazanılır bu. Hakkı kullanma da taassüf teassüfe engel olma kuralları kaideleri var mıdır? Vardır. Haram bir taassüf men edilmesi derhal vaciptir yani farz anlamında. Alacaklılara ve varislere zarar vermek, Âlim fazıl kişileri teşhir etmek, aleyhine dava açmak, onları lekelemek için taasüfte bulunmak bunlar birer birer taassüftür ve haramdır. Çünkü başkalarına zarar vermek haysiyet şerefini zedelemek bunlar da haramdır. Mesela bugün bir insana iftira ettin, onu da ispat edemedin bu iftira nedir? Yeryüzünün en büyük günahlarındandır, cezası da çok ağırdır. Evet, kıymetliler çünkü onun haysiyet şerefini zedeleme hakkını kim verdi, hâkimin uygun göreceği ceza ile tazir ve tedip edilmesi, tasarrufun iptal edilmesi, zararın tazmin ettirilmesi gibi kurallar teassüfe karşı yüce İslam kanun ve kurallarını müeyyidelerini ortaya koymuştur. Meşru olmayan bir neticeyi kastetmek. Buna da dikkat et gayrimeşru bir gayenin peşinde olmak, bunun ardına gizlenmek mesela nikâh akdini daimi bir evlilik kastı ile değil de üç talak ile boşanmış bir kadını ilk kocasına helal kılmak için bir vesile ittihaz ediyorsa bu nedir? Bak bir şeyin ardına gizleniyor, alışverişin akdini faize dayıyorsa alışveriş diye, diye faiz işliyorsa ve burada alışverişi faize vesile kılıyorsa bey’ul ine yani bu yollardan biridir ki işte bunlar birer, birer haramdır. Sen kimi kandırıyorsun? Bir şeyin arkasına saklanacaksın ve orada haramı yiyeceksin, harama gideceksin ve kendini de gizlemiş yani benim bu yaptıklarımı kimse görmüyor mu zannedeceksin? Allah her şeyi görüyor kul görmese. Diyelim ki kul görmedi bir an için kullar görmeyebilir ama sürekli de görmüyor anlamına gelmez ama Allah görüyor, imanın varsa Allah’u Teâlâ’nın yanında yüzün ak çıkacak işler yap. Yüce Allah (cc) helal kılana da kılınana da lanet etsin. Bu nedir? Hulleciler için söyledi Peygamberimiz (s.a.v) bu söz Peygamberimize ait. Yine şanlı Peygamber bak istikbale yönelik mucize haberlerinden biri de; bir zaman gelecek ki insanlar faizi alışveriş yoluyla helal kabul edecekler.
Dakika 25:05
İşte o günleri yaşıyoruz, 1400 sene önce şanlı Peygamber bunu söyledi. Kıymetli izleyenler hak ile ilgili derslerimiz devam ediyor. Yüce İslam biliyorsunuz seddi zerai harama giden yolları zarara giden yolları kapatan bir metottur seddi zerai. Bunun için şanlı Peygamber istikbale yönelik mucizevi haberini vermiş. Ne diyor? Bir zaman gelecek ki insanlar faizi alışveriş yoluyla helal kabul edecekler buyurdular. Şimdi haram helal mefhumu toplumda zayıfladığı zaman insanlar helalden uzaklaşır haramı da helalmiş gibi eğer yemeye başlarlarsa o toplum çürümeye yüz tutmuştur, o toplum hastadır tedavi edilmesi lazım. Hak ve gerçek olan irşattan geçirilmesi lazımdır, iyi bir eğitim-öğretim verilmesi lazımdır. Onun için bir defa zarar verme kastı bunlar delil ve karinelerle anlaşılır ve ortaya seddi zerai ile engel olunur. Bu konuda Yüce İslam kanun kurallarını koymuştur. İnsanlar dinar ve dirhem de cimrilik ettikleri zaman iğne yoluyla alışveriş yaptıkları öküzün kuyruğuna yapışıp cihadı terk ettikleri zaman yani burada öküzden maksat her türlü gayri meşru veya meşru işler yapmak için adam bütün gayretini sarf ediyor. Ama fakat cihadı o nedenlerle terk ediyor. İşte cihadı terk ettikleri zaman Allah üzerlerine bir bela indirir ki tekrar dinlerine dönmedikçe o belayı üzerlerinden kaldırmaz buyurdular. Şimdi Allah’ın hiçbir emri terk edilemez. Cihat ise hiç terk edilemez, hiçbir emri hiç terk edilemez, cihatta hiç terk edilemez. Cihat’ın kapsamı çok geniştir. Her hayırlı çalışmanın adı da cihattır. Yeryüzünde insanlığın elinden barışını alan, huzurunu alan, hukuk tanımayan, adalet tanımayan zorbalara karşı da cephelerde bulunmakta cihattır. Dünyayı zorbalardan kurtarmakta cihattır. İlim, irfan ile dünyayı aydınlatmak da en büyük cihatlardan cihadı kebirdir. Bunun için kastı anlaşılırsa İşte o zaman da taassüf olduğuna bakılır ve gereken yapılır, hile çare ve tedbir manasınadır fıkıh ilminde. Yani bunu başka türlü anlamak doğru değildir, sahtekârlık manasına asla değildir, zekât bina yapımına sarf edilmez. Bunun hilesi nedir? Çaresi zekâta müstahak bir fakir bunu alıp sonra da camiye yahut Kuran-ı Kerim kursu binasına hibe etmesidir, helal helali haram yapar yahut bir hakkı ıskât ederse caiz olmaz.
Dakika 30:01
Onun için hilenin caiz olup olmadığı mezhepler arasında yine nedir? İhtilaf konusudur. Ama hangi hile çare ve tedbir manasına olan hile, sahtekârlık anlamına gelen hile değil, buraları iyi anlarsak inşallah yanlış yönlendirme gibi bir yanlışa gitmiş olmayız. Zarara sebep olma buna da dikkat lazım hiçbir konuda zarara sebep olma. Umumi olsun hususi olsun zarar olsun hangi zarar olursa olsun nehyine dair delil bakın Şanlı Peygamber ne buyurdular; bir zarar kendi misliyle izale olunamaz, yani zarara zararla karşılık konmaz. Zarar tazmin ettirilir sadece eğer zarara zararla karşılık verirsen taassüf olur, bu az olur veya çok olur ikisi de caiz olmaz zarar vermek caiz değildir. Muhtemel olursa hakkı kullanmak taassüf olmaz. Şimdi bunlara da dikkat lazım celep dışarıdan mal getiren tacir rızık kazanır muhtekir stokçu ise lanet kazanır. Ancak günahkâr pahalanması için stokçuluk eder. Şanlı Peygamberimizden böyle haber gelmiştir. Bak bunlar da ayrı ayrı ihtikârcıların mesela verdiği zararlar bunlarda, piyasa fiyatından daha düşük bir fiyatla alıp yüksek fiyatla satması hadisesidir ve aynı zamanda bu stokçuluk yaparak toplumu sıkıntıya sokarak bunları yapmak da caiz olmadığı haram olduğu belirtilmiştir. Bunlara dikkat et! Kâr haddi koyarak fiyatları dondurmak hakkıdır. Kimin? Devletin, toplum zarara gittiği zaman Hanefi ve Maliki âlimlerine göre ihtikârcılardan stokçulardan piyasayı allak bullak etmek isteyenlere karşı toplumu zarardan kurtarmak için devlet burada tedbir alır. Bu da Hanefi ve Maliki âlimlerince bu caizdir demişlerdir. Maslahatı aşan hususi zarara misaller, maslahata denk olan hususi zararlar komşusuna zarar verecek bir şey yapması. Dolayısıyla zararın bu nedenle de kaldırılması vaciptir. İmamı Ebu Yusuf ve Muhammed’e göre bu kıymetli âlimlerimize göre burada ne yapılır? Zarar veren kişiye karşı öbürünün hakkı korunur. Maslahatın altında meydana gelen zararlar, çalışan eller, düşünen kafalar hizmet ederse işte o zaman toplum çok şey kazanır. Buraya dikkat et! çalışan eller düşünen kafalar hizmet edecek. Yüce Allah şöyle buyurdu; (cc) eğer o memleketin memleketlerin halkı iman edip Allah’tan korksalardı yerden ve gökten onlara bereket kapıları açardık.
Dakika 35:12
Fakat onlar yalanladılar bunun üzerine biz de onları yaptıklarından dolayı azabımızla yakaladık buyuruyor. ‘’Araf Suresi 96. ayeti kerimesinde’’ Kıymetliler; yine ‘’Maide Suresi 66. ayeti kerimede’’ eğer onlar Tevrat’ı, İncili ve Rablerinden onlara indirileni şanlı Kur’an’ı doğru dürüst uygulasalardı şüphesiz hem üstlerinden hem de ayaklarının altından yerlerdi. Onlardan aşırıya kaçmayan bir zümre vardır, fakat onlardan çoğunun yaptıkları ne kötüdür buyurdu Yüce Rabbimiz. Zararın miktarı mutat olmayan bir şekilde kullanıp başkasına zarar vermek işte o zaman bu taassüf olur. Mesela bunların tamamına örnekler vermek gerekirse, radyonun sesini fazla açıp komşuyu rahatsız ettiğin zaman, suyu açık bırakarak suyu sızdırarak kiraladığı arabaya haddinden fazla yük yükleyerek, yine hayvan kiralayıp taşıyamayacağı yükü vurmakla. Bunlar birer birer nedir taassüftür, zulümdür, haramdır. Açtın radyoyu sonuna kadar yanındaki rahatsız oldu haberin yok duyarsız olmaz Müslümanlar. Müteessif kişiler taassüf sahipleri men edilir ve zararı da ona öde ettirilir. Mutat olmayan toplumda âdete örfe aykırı olanlarda men edilir. Mutat olanlar yani alışılmış şekilde kullansa ve zarar meydana gelse bu taassüf sayılmaz ve zararı tazmin de etmez. Mesela operatör bir ehliyetli ehil doktor mutat şekilde bir ameliyat yapsa ve hasta ölse doktor hiç ihmallik göstermedi. İlmi mükemmel her şey mükemmel adam gerekeni yaptı ama hasta da öldü, ondan tazminat alınmaz, mesela birisi fırın yaksa ve dumanından komşu rahatsız olsa veya bir alet çalıştırsa ve normal sesinden komşular rahatsız olsa tazminat gerekmez. Mesela traktör mesela bir araba çalıştırdı ki mecbur çalıştıracak bunları. Bunlar örfün arasında normal mutat olan şeylerdir yapılması. Bunlar yapılır ve zarar tazminat ödenmez. Normal bir sulama adam sulama yapıyordu taşmış elinde olmayan nedenlerle tazminat gerekmez. Mutat olup olmadığını tayin edecek nedir? Burada ölçüde örftür, bunun mesela örfe uygun olup olmadığını bilirkişiler tespit ederler. Fırını fazla ateşleyerek veya elektrik akımını fazla vererek böyle bir zarara yol açmışsa o zaman tazmin ederler, zararı öderler zarar varsa.
Dakika 40:00
Hata veya ihmal bunlara dikkat edilmesi lazım, insan hakkını ihtiyatsız, temkinsiz ve kontrolsüz bir şekilde kullanır da zarar verirse sorumlu tutulur ve bu kişi hata etmiştir. Mütaassif olur yani taassup yanlışını yapmış olur zararı tazmin eder. Avcı av zanlı ile insan olduğunu anlasa bu niyette hata olur ava doğrultsa lakin kurşun saparak bir insana isabet etse avı delip geçerek bir insanı öldürürse bu fiilde hata olur kasıt olmaz, çünkü kasıt yok hakkı kötü kullanmaktır, zarar tazmin ettirilir. Çünkü dikkatli olması gerekirken burada dikkatte tedbirde hata etmiştir, araştırması ve uyanık olması gerekirdi. Bunların delili Yüce Allah’ın (cc) hata ile öldürmede zararın diyet ile karşılanmasını farz kılması Şanlı Peygamberin daha önce geçen zarar misli ile giderilmez zarar vaki olduktan sonra tazmin edilmesi farzdır. Hak şariin izniyle var olsun ister akit ile var olsun başka bir şeyle var olsun eşittir yani hak haktır bu hak zarara bu hakka tecavüz varsa bir zarar varsa tazmin edilir. Çünkü fakihlerin de tespit ettiği gibi hakların kullanılması başkasına zarar vermekle değil vermemekle mukayyettir. Haklar başkasına zarar vermemek şartıyla kullanılır, böyle olması da farzdır. Çünkü insanların malları, canları, kanları, namus ve haysiyet ve şerefleri bunlar nedir? Masumdur bunlara zarar vermek haramdır, bu hakların korunması farzdır. Kaidenin esası nedir? İster zarar az ister çok olsun zarar meydana gelmişse o tazmin edilecektir, mesela doktor ölüme veya bir organın kaybına sebep olursa tazmin etmez diye bunun örneğini önce verdik, tedbirler alınsa zarar meydana gelse tazmin etmez. Mesela bir konuda her tedbir alınmış zarar da vermek kimsenin mesela arzusu değil ama istemeyerek bir şey olmuş bunlarda zarar meydana gelse tazmin etmez ama tedbir de hata varsa onlar ayrı. Ölüm tehlikesi veya yırtıcı mahlûkların bulunduğu bir yola giren bir şahıs ölü olarak bulunsa diyet vacip olmaz. Mesela ölüm tehlikesi olan bir yola adam gitmiş yırtıcıların olduğu yerde bulunmuş mesela burada buna sen diyet vacip olmaz buna. Çünkü burada bir karstı garazı yok ve buradaki tedbiri alıp almamadaki durumunda tabii açıklığa kavuşturmak gerekiyor. Eğer kendini öldürmek için oraya gittiyse zaten katil olmuştur. O da ayrı ama bir şey olmaz niyetiyle gittiyse işte burada bir ihmallik vardır kendine zarar vermiş olur.
Dakika 45:25
Şimdi kasıt olmaksızın ölüme veya maddi zarara sebep olursa bunların bir, bir tazmin edilir cezası zararı ödettirilir mesela trafik kazaları. Kişi trafik kazasında kasıtsız teleflerde şimdi meşru müdafaa sınırını tecavüz eden hallerde kendini müdafaa ederken kişinin kendi malı zannı ile istihlak etmesi yani başkasının malını helak etmesi zararın karşılanmasını bunlar gerektirir. Bunlar bir, bir zararın ödenmesi gereken hadiselerdir, işte trafik kazalarında olduğu gibi, çünkü trafiklerde en çok tedbir hatası ihmalkârlık hatası buna benzer birçok hatalar bulunmaktadır ve dünyada en büyük kazalar da görüyoruz ki trafik kazalarıdır. Zararı ortadan kaldırmak havasını ve ışığını kesecek şekilde bina yapan kişi karşıya zarar veriyorsa o kişinin binasını yıkmak evin haremine içine bakan pencereyi kapatmak gerekir. Çünkü zarar veremezsin kimseye bu komşuna da veremezsin başkasına da. Can veya uzuv veya mal telef olmuşsa mesela bunlarda da zarar karşılanır, tasarrufu iptal etmek bunlar da böyledir. Yine yapılan evliliğin iğne satışının varislere zarar veren vasiyetin iptal edilmesi gibi. Hangi evlilik bu? Bu hulle ile evliliği gibi evlilikler. Hakkı mesela haklara mani olmak hakkın tasarrufuna kullanılmasına mani olmak, zarar vermek kastıyla hanımına veya bir başkasına burada da bundan men etmek gerekir. tazir cezası asil ve şerefli kişileri teşhir etmek için haklarında dava açmak gibi bunlara da ne yapılır? Asil ve şereflileri lekelemek için yapıldığı anlaşılınca bunlar gereken ceza ona uygulanır. Yine icbar etmek yeri geldiği zaman ne yapılır? Toplumu zarardan kurtarmak için icbarda edilir. Mesela tüccarı muayyen bir satış yapması için icbar etmek, işçileri benzerlerinin ücreti ile çalışmaya icbar etmek gibi. Hakkın nakledilip edilmeyeceği konularda da nakledici bir sebep bulunursa hakkın nakli caizdir. Satılan mal mülkiyet hakkının ve alacak hakkının intikalidir. Alacak hakkı da vefat sebebiyle terekesine intikal eder, küçük çocuk üzerindeki velayeti mesela hakkıdır. Babanın vefatı sebebiyle bu da babadan dedeye intikal eder. Bunlar gibi bazı haklar intikal ederler. Bunların sebepleri akit, kefalet, vefat, alacağını devretmek gibi konular da ihtilaf yoktur.
Dakika 50:30
Bunlar nakil sebepleridir, hak birinden öbürüne intikal eder hakkı devretmek, yine Hanefi âlimlerine de mukayyet havale alacaklısını kendine borcu olana alacağını almak üzere havale etmesi gibi burada bunlarda caizdir, yalnız iki tarafta zarar görmemek kaydıyla. Hakkın son bulması evlilik hakkı talak ile çocuğun babası üzerindeki nafaka hakkı çalışma gücüne ulaşmasıyla, mülkiyet hakkı satışla son bulur. Kira akdinin feshedilmesi ile yahut müddetin bitmesi ile veya evin yıkılması ile de ne yapar? Bununla da son bulur. Borç hakkı da eda etmekle veya İbra ile son bulur, İbra hakkını ıskât etmesi demektir yani İbra hakkını ıskât etmesi demektir. Bunlar kendi yerlerinde anlatılarak geldi anlatılarak da gidilecektir. Şimdi haklardan sonra kıymetliler birde insanların mülkiyeti altında bulunan malları mülkiyetin mahallidir ne? Mal. Alışveriş, icar, şirket, vasiyet bunlar gibi medeni olanlar mahalli olurlar. Yani mülkiyetin mahalli mallardır maişet gereklerinden zaruri bir unsurdur. Kıymetliler mal deyince ne anlıyoruz? Biriktirilen elinin altında bulunan her şey her fayda varsa her şeydir maldan kasıt. Yine ayni eşya olsun, menfaat olsun, altın, gümüş, hayvan, nebat gibi eşyanın aynı veya arabaya binmek veyahut da elbiseyi giymek kira ile oturmak gibi eşyanın menfaati cinsinden olsun. Havadaki kuş, denizdeki balık, ormandaki ağaç, yeraltındaki madenler, eli altında bulunmayan şeylere kelime manası ile mal denilmez bunlara elinin altında olanlara mal denilmektedir. Bilhassa Hanefi ekolünün yüksek şahsiyetleri bakın ne buyurdular; riyazeti ve ihrazı mümkün olup adeten intifa edilebilen yani fayda sağlayan her şey maldır dedi Hanefi âlimleri. Bir defa elinin altında olacak, korunabilir olacak, bir de fayda sağlayacak riyazet ve ihraz imkânı mesela ilim, sıhhat, şeref, zekâ gibi manevi şeyler, hava ve güneşin sıcaklığı, ayın ışığı gibi tahakkümü mümkün olmayan şeyler de mal sayılmaz dedi Hanefiler, zaten tariflerinden buda anlaşılmaktadır.
Dakika 55:30
Fayda sağlaması gerekmektedir mal olabilmesi için el altında bulunması gerekiyor, korunabilir olması da gerekiyor. Bunun için malın tarifi birçok kıymetli âlimlerimize göre değişik güzelim tarifler yapılmıştır. Mecelle de dâhil bakın İbni Abidin nasıl tarif etmiştir; mal ister menkul ister gayrimenkul olsun insan tabiatının meylettiği ve ihtiyaç vakti için biriktirilebilen şeydir diye tarif edilmiş ve bu güzel tariftir. Bakın ne diyor; hem İbni Abidin de hem de İbni Abidin Hanefi mezhebinin kaynaklarından güzel bir güvenilir kaynaktır İbni Abidin’in ortaya koyduğu güzelim o fıkıh eseri. Mal ister menkul, ister gayrimenkul olsun insan tabiatının meylettiği ve ihtiyaç vakti için biriktirilen şeydir dediler. Cumhurun da bir tarifi var Hanefilerin dışında kıymeti olan telef edene tazmini lazım gelen her şeydir dediler onlarda ve bunların tarifin de haklar menfaatlerde maldır. Hanefîler ise mal deyince elle tutulur ve korunur ve faydası olanları içine aldı tarifin, manevi olanları bunlar mal olarak değil de Hanefiler onu mülk olarak tarif ettiler. Şimdi kıymetliler, hak ise şeriatın kişi için kabul ettiği bir aidiyettir, hak nedir diye tarifini istersen şeriatın kişi için kabul ettiği bir aidiyettir. İşte hak budur şeriat sana onu meşru olarak hak olarak vermişse o senin için haktır. Çünkü hakları veren Allah Teâlâ’dır, bütün hakları o vermiştir. Allahu Teâlâ’nın da bir ismi الحق haktır. Yani bütün hakları veren o’dur, yemin ettirme hakkı bunlardan biridir. Şimdi şöyle baktığımız zaman Hanefilere göre kira kiracının ölümüyle sona erer, menfaat mal değildir, mülktür miras olarak intikal etsin, diğer fakihler de ise bu hak sona ermez müddeti bitinceye kadar devam eder demişlerdir. Hepsi baktıkları pencereden bakınca çok güzel söylemişlerdir, hepsi mükemmeldir. Şimdi görme muhayyerliği şart koşma muhayyerliği de aynı zamanda Hanefilere göre miras olarak intikal etmez.
Dakika 1:00:03
Diğerlerine göre intikal eder, şimdi birçok aksamı vardır malların kısımları, bunlar da intifai iyi olanlar yani mütekavvim ve gayri mütekavvim mallar vardır. Menkul ve gayrimenkuller vardır ki bunlar da akar denmektedir. Yine misli ve kıyemî diye isimlendirilen mallar vardır istimali ve istihlaki diye de aksamı vardır ki kısımları ayrılmıştır. Mütekavvim olan ihraz edilmiş olan ve şeriatın mübah kıldığı her şey mütekavvim bir maldır, yani elde edilmiştir ve korunmaktadır. Gayri mütekavvim mal ise bilfiil ihraz edilmeyen, şer’an da mübah olmayan şeydir, mesela sudaki balık bu mal mütekavvim değildir sudaki balık eline geçinceye kadar gayri mütekavvimdir. Kıymetliler mallar aksamından bahsederken şimdi mütekavvim olandan ve gayri mütekavvim olanlardan bahsederken şer’an mübah olmayan mallar gayri mütekavvimdir. Daha önce de söylediğimiz gibi mesela havadaki kuş yer altındaki madenler ve benzerleri mesela dağdaki av ve otlar gibi mübah olan şeylerdir ki bunlar gayri mütekavvimdir. Bunlar eline geçinceye kadar bunlar mütekavvim mal sayılmazlar. Dolayısıyla zaruret halinde gayri mütekavvim olan dolayısıyla Müslüman için intifa mübah olmayan şeylerdir. Ancak zaruret halinde mübah olurlar. Hanefi ekolündeki yüksek âlimlerimize göre gayrimüslimler için malı mütekavvim sayılmıştır, bunların yedikleri içtikleri kendilerine göre onlar için mütekavvimdirler ama Müslüman için mesela bir domuz bir şarap mütekavvim mal değildir. Mütekavvim malın satış, kira, hibe, iare, ödünç verme, rehin, vasiyet, şirket gibi akitlere mahal olması sahih olur, gayri mütekavvimlerinki o sahih olmaz. Evet, telef olduğu zaman tazminin de şöyle baktığımız zaman mislini, kıymetini tazmin etmesi vaciptir çünkü mal mütekavvimdir. Gayri mütekavvim ise bakılır Müslümana ait şarabı dökmüş veya domuzu öldürmüşse bu Müslümana aitse bu domuz ve şarap bunu tazmin etmez. Çünkü bu Müslümana göre mal değildir bunlar ama zimmiye ait ise gayrimüslimlere onlara göre kıymeti tazmin edilir çünkü onlara göre maldır. Şimdi kıymetliler, kıymetli âlimlerimiz ne kadar güzel çalışmışlar Yüce Allah çok rahmet eylesin onlara.
Dakika 1:05:00
Yine Hanefi âlimleri menkul olan nakli mümkün olan mallara menkul mallar denir ki işte paralar, ticari eşya, hayvan türleri, ölçülen ve tartılan bütün eşya bunlardandır. Bunlar menkuldürler. Gayrimenkuller ise mesela akar cinsi ki bunlar arazi ve emsalleri gibi mesela ağaçlar, ziraat, yine bunlar baktığımız zaman bina, ağaç, topraktaki ziraat Hanefilere göre müstakil olarak akar sayılmazlar. Akar Hanefilerde sadece hususiyle araziye şamil olur, menkul ise arazi haricindeki eşyaya şamil olmaktadır Hanefi ekolünün yüksek âlimlerine göre. Malikiler menkul aslı veya şekli bozulmadan nakli mümkün olanlardır demiş, mesela elbise, kitap, araba vs. emsali eşyalar. Gayrimenkuller ise arazi, bina, ağacı da Malikilere göre gayrimenkuldürler, şufa satılan akarda sabit olur, menkul de sabit olmaz, gayrimenkullerde sabit olur ki menkul akara tabi olarak satılırsa ikisinde de şufa o zaman sabit olur demişlerdir. Vefa satışı da böyledir. Akarda olur menkulde olmaz demişlerdir. Vakıf yine Hanefi hukukçularına göre gayrimenkulde geçerlidir. Hanefilerin dışındaki fakihlere, hukukçulara göre ise menkul ve gayrimenkul hepsi eşittir bunların da vakfı geçerlidir demişlerdir onlarda. Şimdi vasinin malı satma konusuna gelince vasi malı satamaz caiz değildir, zaruri bir ihtiyaç varsa o zaman caiz olmaktadır. Menkulü ise maslahat gördüğü zaman ise satabilir, haciz konulmuş menkul maldan da bunlar başlanır. İmamı Azam Ebu Hanife (rahmetullahi aleyh) ve Ebu Yusuf’a göre (rahmetullahi aleyh) bunların satması caizdir gerektiği zaman, diğer fakihlere göre ise gayrimenkulünde kabzdan evvel satışı caiz değildir demişlerdir. Yani kabz dediği burada ele geçirme, komşuluk ve irtifak hakları akarda caridir, menkulde değildir, gayrimenkulde caridir. Ebu Hanife ve Ebu Yusuf’a göre gayrimenkulün gasp edilmesi tasavvur edilemez, nakli ve aktarılması da mümkün değildir demişlerdir ama İmamı Muhammed aynı görüşte değildir, o mümkün olduğunu da söylemiştir mecellede de İmamı Muhammed’in görüşüne göre yer verilmiştir buna, menkulün ittifakıyla menkulün ise fakihlerin ittifakıyla gaspı mümkündür demişlerdir.
Dakika 1:10:15
Misli mal konusuna da gelince benzeri bulunabilen mallara misli mal denilir. Mesela buğday, arpa gibi ölçeğe vurulan pamuk ve demir gibi tartıya gelen mesela ceviz, yumurta gibi hacimde birbirine yakın olan maddi mallar ve metre vesira ile ölçülenler işte parçaları eşit olan mallar. Bunlar standart aynı model ve marka arabalar gibi bunların yedek parçaları matbuu yeni kitaplar bu kabildendirler. Kıyemî olan mallar da fiyatta farklılık arz eden mallardır. Mesela hayvanlar, arazi, ağaçlar, evler, halı ve seccade çeşitleri elmas, yakut gibi yazma eserler ve kullanılmış olanlar mesela kitaplar misali. Yine karpuz ve hacimleri ve nevileri değiştiği kıyemî mallara dâhildirler karpuz ve onun emsalleri de. Yine piyasadan kalkması halinde karışma halinde tehlikeye maruz kalması kusurlu olması kıyemî malın misli mala dönüşmesi çoğalması mütekavvim mal tabiri kıyemî tabirinden daha umumidir. Ve şumülü geniştir. Misli mallar arasında borcu alacağı karşı tutmak sahih olur. Kıyemî mallar arasında borcu alacağı karşı tutmak sahih olduğu gibi tecavüz veya telef etme halinde tazmin etme şekli de farklıdır. Misli bir mal telef etse misli yerine koyarak tazmin etmesi gerekir. Kıyemî ise kıymetini öder. Taksim edilmesi farklıdır. Cebri taksim misli mala girer. Kıyemî mal ise buna cebri taksim girmez. Faiz cereyan edip etmemesi konusunda da farklılıklar arz eder. Şimdi kıyemî mallarda faiz olmaz. Misli mallarda ise faiz cereyan eder. Fazlalık haramdır yani faizdir. 1 kilo buğdayla 1,5 kilo buğdayın satışı caiz olmaz. Riba El Fadıl faiz şeran sadece ölçek ve tartı ile satılan misli mallara mahsustur. Mali zimmet konusundaki şöyle vasıflara onların özelliklerine baktığımız zaman farz ve takdir bulunan bir mahal daima zimmettir. Kıymetliler ehliyet selahiyyettir. Zimmette selahiyetin mahallidir. Zimmet itibari bir mahaldir. Zimmetin hususiyetlerine bakınca zimmet hakiki, itibari gibi sıfatları vardır. Ceninin zimmeti yoktur. Ona hibe sahih olmaz. Ancak sağ doğmak şartıyla vasiyet sahih olur.
Dakika 1:15:20
Görüyorsunuz hayvana infak kasti ile olursa sahih olur. Hanefilere göre mutlaka nafakasına sarf etmek lazım gelmez. Şafiilere göre lazım gelir demişlerdir. Yine şahsın doğumundan sonra bir zimmeti mutlaka olur. Aslı insan olma sıfatıdır. İnsan doğar doğmaz artık o dünyada bir kişiliktir varis olur ve ona variste olunur. Şimdi zimmetin sınırında genişlik vardır. Hatta sınır yoktur o bir zarftır şahsa taalluk eder. Hürriyet içinde yeni borcunu öder. Borçlar için umumi bir garantidir. Ne? Zimmet. Bütün borçlar için umumi bir garantidir. Rehin, teçhiz ve tekvin nafaka borcu devlete olan vergi borçları da böyledir. Bunların arasında tercih hangisidir dersen bunların arasında nafaka borcu tabii öne alınır ve bunlar tercih edilir. Peşinden öbürleri gelir. Zimmetin sona erme konusuna da gelince doğumla başlar ölümle son bulur. Hanbeliler ise bu konuda borçlar tenekeye taalluk eder. Tereke bırakmadan ölürse borçları düşer demiştir Hanbeliler. Şafii, Maliki ve Hanbeli gibi kıymetli ekolün âlimlerine göre ölümden sonra borçlar tasfiye edilinceye kadar zimmetin devamlılığı ölümden sonra terekeye müteallik haklar tasfiye oluncaya kadar zimmet devam eder. Ölenin zimmeti ölümünden sonra borçları kapatılıncaya kadar devam eder. Şanlı peygamber (A.S.V) Efendimiz müminin ruhu borcuna mukabil hapsedilir. Ne zaman onun namına ödenirse kurtulur buyurmuşlardır. Kıymetli muhaddislerimiz bu Hadisi Şerife sahih demişlerdir. Evet, kıymetliler yine müflis olarak ölen şahsın ölümden sonra borçlarına kefil olmak sahih olur. Bunu Şanlı Peygamber (A.S.V) bu kefaleti sahih kabul etmiştir Malikilere göre ölüye vasiyet sahihtir. Hanefi ulemasına göre ki ölüm zimmete son vermez ancak zayıflatır demiştir Hanefilerde. Kişi ölümünden önce sebep olduğu borçları ödemeyi iltizam eder. Müflis olarak ölen şahsın borçlarına kefil olmak Ebu Hanife’ye göre sahih olmaz. Ebu Yusuf ve Muhammed’e göre ise sahih olmaktadır. Bunlar sahih olur demişlerdir ölüye vasiyet yahut hibe sahih olmaz. Evet, kıymetli âlimlerimiz ne güzel keşiflerde bulundular gerçekleri açıkladılar.
Dakika 1:20:05
Yine tüketim ve kullanma konusundaki durum tüketmek malı tüketmek yine istimali mal iki intifada eşyanın kendisi yok oluyorsa bu istihlaki maldır yani tüketilen maldır. Yok, olmuyor devam ediyorsa istimali maldır çünkü hem tüketim hem kullanma durumu burada söz konusudur. İstihlak olan akitleri kabul eder. Hedefi istihlak değil de istimal olan akitleri kabul eder. Akitten maksat yalnız istimal yani kullanma istihlakten maksat da tüketim olmazsa her iki tür akdide kabul eder demiştir o kıymetli âlimlerimiz. Pek muhterem izleyenler işte Yüce İslam hayat dinidir hayatta ne ile karşılaşacaksan neler lazımsa onların hepsini hükme bağlamıştır. Yüce İslam, nurlu Kur’an, Şanlı Peygamber Hz. Muhammed çünkü yüce Allah’tan emir nasıl geldiyse şahit-i âlâ şeriatı ortaya nasıl koyduysa ulema onun üzerinde nasıl çalışmışlar. Peygamberimizi, Şanlı Kuranı, sahih sünnete örnek alarak oraya da tam istinat edip bağlı kalarak. Mülkiyet konusuna da şöyle bir bakalım. Şeriatın kabul ettiği belli bir malı bir şahsa ait kılan bir alakadır diye mülkiyet böyle tarif edilmiş. Şeriatın kabul ettiği belli bir malı bir şahsa ait kılan bir alakadır demişler. Yine mülk mecellede de beyan edildiği gibi insanın malik olduğu şeydir. Hanefilerde menafi ve hukuk mülktür mal değildir demişlerdir. Kıymetliler Hanefi âlimleri mülk maldan daha umumidir dediler. Mülk lügatte de insanın malı inhisarına alması ve ona tek başına tasarrufta bulunması manasını vermişlerdir. Lügat anlamı olarak bu mana verilmiştir. Mülk başkasını ondan men eden ve şer-i bir mani olmadığı müddetçe tasarruf imkânı veren bir aidiyettir diye de mülkü tarif ettiler. Şimdi cinnet, bunaklık, savurganlık, yaşın çocuğun küçük olması ve benzeri şer-i bir mani olmadığı müddetçe durum böyledir cinnet bunlardan biridir. Şimdi haklar ancak dinin ikrarı ve itirafı ile sabit olur. İster mülkiyet hakkı olsun ve diğer haklar olsun yüce dinin İslam’ın ikrarı ve itirafı ile sabit olur. Din hukukun kaynağıdır da onun için.
Dakika 1:25:00
Allah-u Teâlâ’nın (c.c) fertlere bahşettiği ilahi bir ihsandır. Nedir? Mülkiyet hakkı ve diğer haklar Yüce Allah’ın fertlere bahşettiği ilahi bir ihsandır bunu da hiç kimse unutmasın. Aidiyet başkasını men eder. Velayet, vesayet, kefalet gibi şer-i bir sebep bulunursa başkası o maldan niyabeten tasarrufta bulunabilir. Malın mülk edinme konusuna da gelince temliki ve temellükü kabul etmeyen mal. Öyle mallar vardır ki temliki de temellükü de kabul etmez. Bu nedir? Yollar, köprüler kimsenin mülkü değil umuma aittir. Kaleler, trenler, yollar, nehirler, müzeler, umumi kütüphaneler ve parklar gibi umumun menfaatine ayrılan hepsi böyledir. Kimsenin ne temlikidir ne temellükü olur yani kimseye bunlar mülk olmazlar bunlar umuma aittir. Temellükü kabul eden mal bunlar vakıf malları hür olan mallardır. Bunlarda satılmaz hibe edilmezler. Ancak mahkemenin karar vermesi müstesnadır. Hazine emlakinin satışı caiz değildir. Zaruretten dolayı satılabilir. Devletin malları yetimin malı gibidir. Dikkat edilmesi gerekir. Hanefi âlimleri vakıf arazisinin değiştirilmesine adil nezih bir hâkimin şu şartlarla vakfın değiştirilmesine izin vermesi caizdir. Fayda sağlamaz duruma gelirse geliri ortadan kalkar gelir sağlamazsa işte o zaman akarla değiştirilmesi caizdir dediler Hanefiler. Şimdi tam mülk olan mallara gelince eşyanın kendisine ve menfaatine beraberce Malik olmaya tam mülk denmektedir. Nakil yolu da ya satış miras veya vasiyettir. Mesela kişinin telef ederse tazmin etmez niye? Kendi malını kendisi malına malikse kendi malik olduğu şeyde telef etse tazmin etmez. Diyaneten ise muaheze olunur. Malı telef etmek ise haramdır. Yani din onu sorgular. Hukuki açıdan ise sefihliği sabit olursa üzerine haciz konulur. Nakıs mülk intifa hakkı gibi irtifak hakkı denilir ki ancak akarda yani gayrimenkulde bu olur. Evine bir başkasının oturması bu gibi durumlarda menfaatlerin mülkiyeti ise daima geçici olur. Hanefilere göre menafi yani menfaatler miras olarak intikal etmez demişlerdir.
Dakika 1:30:10
Menfaat mülkü için bazı sebepler vardır bunlar; iare, icare, vakıf, vasiyet ve ibaha’dır. Kıymetliler, kıymetli âlimlerimizden Hanefiler ve Malikiler başkasına da iare edilebilir. Yakin onu kiraya veremez. Dolayısıyla Şafii ve Hanbelilere göre ise başkasına iare edemez. İcare konusuna da gelince vakıf konusu icare konusu vakfedilen cihete sarf etmektir. İcarede de oradaki şartlar göz önünde tutulur. Hanefi âlimleri vasiyet de böyledir. Hanefi âlimlerine göre intifa hakkı ile menfaat mülkü arasında fark yoktur. İntifa hakkı olan dilerse kendisi faydalanır. Dilerse menfaatini başkasına temlik edebilir. Mani olunursa başkasına temlik edemez örf ve âdetin gereği mani olunursa. Merafikı Ameden Amme menfaatleri kamuya ait mallar sadece intifa edene mahsustur başkasına temlik etmeye hakkı yoktur. Malikiler ise burada vardır demişlerdir. İntifa edenin menfaati başkasına temlik etmesi caiz değildir. Menfaatin temliki daha umumi ve daha şümullüdür. Başkasına da parayla kiraya vererek veya iare gibi parasız vererek istifade imkânı verebilir demişler burada zengin görüşler ortaya sürmüşlerdir. Hepsi durumun şartlarına göre hepsi güzeldir çünkü ortama göre değişen şartlara göre bu zengin görüşlerden Müslümanlar faydalanır tüm insanlık faydalanır. İbaha tüketimine ve kullanılmasına izin vermektir. Başkasını kendisine ne iare suretiyle ne de ibaha suretiyle Naip ve Vekil yapamayacağı hususunda ittifak etmişlerdir. Evet, Muhterem izleyenler nakıs mülk konusuna da şöyle bir bakalım bu sınırlıdır. Nakıs mülk Hanefilere göre tevarüsü kabul etmez. Hanefilerde menfaat miras olmaz ve menfaat mal sayılmadığı için. Cumhura göre ise menfaat miras olur ve cumhura göre menfaat maldır. Diğer mallar gibi miras da olur demişlerdir. Çok kıymetli ve muhterem izleyenler intifa edeceği şeyin zorla da olsa sahibinden teslim almaya hakkı vardır çünkü intifa hakkı da böyledir. Tecavüz bir ihmal görülürse tazmin eder bunun dışında ona bir tazmin gerekmez.
Dakika 1:35:15
İntifa hakkının sonuçlanması için intifa müddetinin bitmesi, aynın telef olması, vefat etmesi, teberru edenin ölmesi gibi durumlar vaki olursa intifa hakkı sona ermiş olur. Şafii ve Hanbeliler ise varislerinin bundan dönmeleri caizdir. Malikiler ise müddeti tayin edilmiş iare lazım bir akittir derler. Cumhur ise ölümü ile sona ermez demişlerdir. İrtifak hakkı, sulama hakkı, kanalizasyon, saçaklık hakkı, geçiş komşuluk ve kat çıkma hakkı gibi haklar da irtifa haklarıdır. Sulama hakkı faydalanma haklarındandır. Sefer hakkı şefe hakkı da buna dâhildir içme ve evde kullanma hakkıdır. İnsanlar şu 3 şeyde ortaktır; su, otlaklar ve ateş. Zarar vermek ve zararı misli bir zararla karşılamakta yoktur. Şahsın mülkü olan dere ve çayların suları hayvanı için içme hakkı vardır kendisi de içebilir ama sahibinin izni olmadan sulama hakkı yoktur. Bu şahıs akan çaylarıdır şahıs sularıdır. Kaynak mesela kuyu, havuz gibi bir şahsın mülkü olan sular. Yine içme herkesin içme hakkı hayvanlarına içirme hakkı vardır bunlar da. Sulama hakkı yoktur. Bak görüyorsunuz ve içme konusunda hayvanlarını da içirme konusunda mücahede hakları vardır. Depolar tankerler bunlar ise şahsi tamamen maldır. Kimsenin bunda hakkı yoktur sahibinin izni olmadıkça. Suyolu hakkı kimsenin buna mani olmaya da hakkı yoktur ve suyolundan suyu akıtmak hakkıdır. Buna engel olunmaz kanalizasyon yolu hakkı da böyledir. Suyolu hakkının hükmü gibidir. Geçiş hakkı mesela adam geçecek geçme hakkı vardır. Hususi yol ise sahiplerinin buradan geçmeye kapılarını, pencerelerini bu yolu açmaya hakları vardır. Bu yolu kapatmaya hakları yoktur. Komşu hakkı, üstte olma hakkı, yan komşuluk hakkı gibi haklar vardır. Hiç kimse birbirine bu hakları ben hak sahibiyim diye zarar verme caiz değildir. Cihanın en büyük allamesi olan İmamı Azama göre komşunun izni olmazsa kişi bu tasarruftan men edilir. Mülk sırf onun değildir. Fetvaya esas olanda budur. İmamı Ebu Yusuf gibi İmamı Muhammed gibi yüksek şahsiyetler de bu hususta asıl olan ibaha’dır. Zararı kesin olmadıkça mülkünde tasarruf etmek de kişi hürdür demişlerdir zarar meydana gelirse tazmin etmesi de vacip olur demişlerdir.
Dakika 1:40:15
Şimdi diğer mezheplerin de görüşüdür bu Malikilerin ve Hanefilerden başka diğer mezheplerde bu görüşe katılmışlardır. İrtifak hakkı daimidir. İrtifak hakkı akar için vardır kıymetliler. Yine irtifak hakkı intikal eder. İrtifak hakkının vasıfları umumi hükümler bu da baki kalır. Zarar misli bir zararla izale olunmaz. Zarar vermeme şartıyla kayıtlıdır buradaki hükümler irtifak hakkının özelliklerinden biri budur. Umumi hükümler, hususi hükümler, umumi ortaklık burada ortaktırlar. Akitlerde ki şartlar müruri zaman meselesi irtifak hakkının var olması demektir. Yine mülkiyet sebepleri mübah bir şeye el koymak akitler halefiye yani geriye miras bırakmak gibi ve Malik olunan şeyden doğmadır. Üzerinden muayyen bir zamanın geçmesi konusunda bakın Şanlı Peygamber bir Hadisi Şerif’te şöyle buyurdular; kim bir şeyi hasmına rağmen 20 sene elinde bulundurursa bu ona hasmından daha fazla hak sahibidir diye buyrulmuştur. Bu birçok kaynaklarda buna rastlanmıştır. Birde yine Fakihler bunu 33 sene ile sınırlandırmışlardır. Mecellede buna yer vermiştir hususi haklarda 15 sene miri araziler de 10 sene vakıflar ve hazine mallarında 36 sene ile sınırlanmıştır. Kıymetli Fakihlerimiz bunun üzerinde bu görüşleri ortaya koymuşlardır. Şimdi mübah konusuna da şer-i bir mani bulunmayan mala da mübah denmektedir. Şeri-i bir manisi yok mesela su kaynağındaki su. Otlak, odun, sahradaki ağaç, kara ve deniz av hayvanları gibi. Odundan maksat ormandaki odundur, umuma ait olanlardır şahsa kapısının önündeki odun değil. Kim erken davranır daha önce bir Müslümanın el koymadığı şeye el koyarsa sahipsiz olarak işte ona o onundur. Misal kucağına bir kuş düşse kimindir bu kuş? Onun olabilir mi? Olmaz. Avlanmak için avını serse ağa düşse o zaman o onun olur çünkü kucağına düşen kuş başkasının olabilir bir şahsın olabilir. Ama avlamaya gittiğinde avına düştü o zaman senin olur. Odun topladığı veya davarlarını otlattığı bir yer ölü arazi sayılmaz. Buraya da dikkat et ölü araziyi ihya etmek suretiyle ele geçirmek gibi durumlara dikkat lazım. Bunları iyi bilmek lazım. Odun topladığı, davarların otlattığı bir yer ölü arazi sayılmaz.
Dakika 1:45:30
Yine intifa edilmeyen beldenin haricinde kalan arazidir. Hiç kullanılmayan hiç bir türlü kullanımdan uzak olan. Kim bir ölü araziyi ihya ederse o onundur. Ölü arazi nedir onu iyi bileceksin işte odun toplandığı veya davarların otlattığı bir yer ölü arazi sayılmaz. Ona dikkat et. İmamı Azam ve İmamı Malik’e göre ise mutlaka devletin izni gerekir. Yani cumhurun görüşü ölü arazi iyi anladıktan sonra cumhurun görüşüyle İmamı Azam’ın İmamı Malikin görüşü burada farklıdır. Tahcir mesela çevirme yani taşla çevirdi bir yeri bir ölü araziden bir yeri taşla çevirenin 3 seneden sonra o arazide hiçbir hakkı yoktur diye Hazreti Ömer’den gelen bir haber bu da. Yine mübah bir şeye el koymaktır mesela avlanıyorsun av elde ettin bu da mübahtır. Denizden avlanmak, karadan avlanmak ve onu yemek kendinize de, misafirinize de fayda olmak üzere sizin için helal kılındı. İhramda bulunduğunuz müddetçe kara avı haram kılındı diye buyruldu. Bunu Yüce Allah buyurdu Şanlı Kur’an da daha önce de bunlara değinmiştik. Fiili istilada değil de hükmü istilada ameller niyetlere göredir. Bir kuş bir insanın arazisinde yavrulasa kim önce davranır alırsa onun olur çünkü yabanda arazide bir kuş. Arazi sahibi kuşa bu imkânı hazırlamışsa o zaman arazi sahibinin olur. Öyle bir şey yoksa kim alırsa onun olur kuş girse bir eve kapıyı kapatsa ona Malik olur ev sahibi ama tesadüfen kapatmışsa olmaz. Kuşu yakalamak için kapatmış olacak bir de kuş şahıs malı olmayacak veya birine ait olmayacak. Ot ve odunlara el koymak otun hükmü isterse sahibi arazide olsun sahipli arazide olsun kimse sahibi değildir otun hükmünde ama otun sahibi faydalanmak için arazisinde onu otu bitiriyor onu kesiyorsa onlar müstesna. Kendiliğinden otlar bitmiş ve hayvanların yayılımına da müsait böylesi durumlarda otlar müşterektir ve mübahtır. Herkesin almak ve hayvanı otlatmak hakkıdır. Dört mezhepte de racih olan görüş böyle olduğu söylendi. İnsanlar 3 şeyde ortaktır; su, ot, ateş. Odunun hükmü sahipsiz arazide ise o zaman mübah olur sahipli arazilerden odun alınmaz. Ağaçların kesimini yasaklamak suretiyle mübahı sınırlaması mümkündür.
Dakika 1:50:05
Sahipli bir arazide ise mübah mal sayılmaz. Maden ve defineler konusuna da gelince madenler, altın, gümüş, bakır, demir, kurşun ve bunun gibi. Define ise ister İslam’dan önce ister İslam devrinde olsun gömdüğü mallara denir ki birde rikaz vardır. Hanefi âlimlerine göre hem madeni hem de defineyi ifade eder dediler. Rikaz’dan beşte bir alınır. Maliki ve Şafiilere göre rikaz İslam öncesi definesi. Maden ise İslam Devri definesidir demişlerdir. Madenlerin hükmü sahipsiz bir arazide maden bulunursa devletin bir hakkı olup olmadığı konusunda ihtilaf vardır. Burada Hanefi ve Şafii âlimlerine göre madenler arazinin mülkiyeti ile temellük edilir ve malik olunur. Arazi bir şahsın mülkü ise maden de onun mülkü olur. Devlete ait bir arazide ise o devletindir. Sahipsiz bir arazide ise bulanındır. Tabii olarak mübah bir mal sayılır. Şimdi yine şöyle bir bakıyoruz ki Hanefiler bu konuda madenlerde devletin hakkı beşte birdir demişlerdir. Rikaz konusunda da hem madenlere hem de definelere şamildir. Geri kalanı bulanındır. Bu altın, gümüş, demir, bakır, kurşun gibi dövmeye veya çekmeye müsait olan katı maddeler hakkındadır. Bir de elmas, yakut, yine sert maddeler, cıva ve petrol gibi sıvı maddelerde de devlete hiçbir şey vermek gerekmez demişlerdir. Devlete bir şey vermek vacip de değildir demişlerdir. Hanefilerin dışındakilere göre madenlerden devlete hiçbir şey vermek vacip olmaz derken yine madenlerde zekât farz olur dediler zaten de devlet malın zekâtını almaktadır. Burada Malikilerinde bir görüşü vardır ki ayrıca istila suretiyle temellük edilmez bilakis o devletindir demişlerdir. Burada Şanlı Peygamberimizden de şu haber vardır; hayvanın işlediği cinayete diyet yoktur. Sahipsiz kuyuya düşenin kanı hederdir. Madende bir şey yoktur yani vergi yoktur. Rikaz’da beşte bir vardır Hanefilerin dediği de buydu zaten. Rikaz İslam’dan önceki insanların definesidir. Madende ise hiçbir şey vacip kılınmamıştır. Evet, kıymetliler işte burada Şanlı Peygamberimizin Şanlı Kur’an’ın delillerine istinaden âlimlerimiz ne güzel çalışmışlar ve hükümleri ortaya koymuşlardır.
Dakika 1:55:20
Şimdi define konusuna gelelim. Buda İslam’dan önceki devirlere ait de olabilir ve İslami devirlerde de olabilir. İslami olan bunun alametleri bellidir. İslam öncesi cahiliyet devrine ait olanların da alametleri vardır ki bunlar da put ve heykel gibi alametler bulunur ama İslam diyarındaki olanlar ise İslami alametler bulunur. Evet, buradan da Müslümanın mülküdür bunlar. İster cahili ister İslam devresinde olsun Müslümanın eline geçmişse veya İslam Devleti’nin onlarındır. İslami olan kens sahibinin mülkü olarak kalır. Bulanın mülkü olmaz buluntu eşya gibidir ilan edilmesi vaciptir. Sahibi çıkarsa teslim edilir, çıkmazsa fakirlere tasadduk edilir. İntifa etmesi câizdir. Fakir ise ondan faydalanır. Bu Hanefi âlimlerinin ortaya sürdüğü görüşlerdir. Diğerleri ise bulanın onu temellük edebileceğine ve intifada bulunacağına cevaz vermişlerdir. Sahibi çıkarsa tazmin etmesi vacip olur da demişlerdir. Cahiliye devrinin definelere gelince Mezhep imamları onun beşte birinin Beytülmalin olduğunda ittifak etmişlerdir. Geri kalan beşte 4’ünde ise ihtilaf vardır. Bu katiyetle bulanındır diyenler var. Sahipli arazide bulunsun isterse sahipsiz arazide bulunsun. Sahipli arazide bulunmuşsa o arazinin ilk sahibinindir veya mirasçılarınındır diyen görüşler vardır. Bu sahibi bilinirse böyledir. Aksi halde Beytülmalindir. İslam devletinin hazinesine bırakılır demişlerdir. Akitlerde de 2 hal görünmektedir. Borçlunun malını cebren satmak ihtikâr yapanın malını satmak gibidir. Mülkiyetin cebren elden alınması şufar mesela bu Hanefilere göre. Ortağın veya bitişik komşunun satılan Akara müşterinin ramına Malik olma hakkıdır. Şufa Cumhur’a göre sadece ortağın hakkıdır. Yine istimlak meselesi hakkını tam vererek istimlak yapılabilir. Mesela bir Camii genişleteceksin veya yolu genişletmek için bunlar yapıldığı gibi. Kıymetliler; bir de halefiye diye bir şahsın bir başkasını malik olduğu şeyler üzerinde vekil yapmasıdır. Buna da halifeye denir. Burada tazmin konusu da şöyledir; başkasına ait bir şeyi telef eden gasp edip helak eden veya kaybeden ortaya bir zarar çıkmışsa zarar verilmişse o zaman karşılığını yükleyerek vermek demektir.
Dakika 2:00:17
Yine eş de yaralama hadiselerin de cinayeti işleyen üzerine şer’an ödemesi vacip olan miktarı beyan edilmiş mali bedellere denmektedir. İşte burada halefiyye eş gibi konulara değinildi ki mülkün artması, üremesi, kâr getirmesi. Burada sahip olanın mülkü olur. Aslın sahibi bizzat fer-in de sahibidir. Araziyi gasp edip eken kimse Hanbeliler hariç Cumhur’a göre ektiğinin malikidir. Çünkü o tohumun semeresidir. Ancak tarlanın kirasını alır kim mal sahibi ve bunların emsali de böyledir. Yine şu haber şanlı Peygamberimiz’den gelmiştir ki kim başkasının tarlasını izinsiz ekerse o ziraattan ona bir şey yoktur. Masrafını tarla sahibinden alabilir. Evet, kıymetliler Cenabı Hak yüce İslam’ı iyi anlayıp iyi anlatan en iyi şekilde yaşayan kullarından eylesin. Kıymetli izleyenler; Şimdi de dersimiz akitle devam ediyor. Akit nedir? Onunla devam etmektedir amelde Fıkhı Ekber’in dersleri keşif notları devam ediyor. Bir şeyin uçlarını birbirine bağlamak yani akit İslam edebiyatında, Arap edebiyatında o dilde bu anlamda bir şeyin uçlarını birbirine bağlamak demektir. İpi bağladı satışı bağladı gibi. Satış akdi nikâh akdi kira akdi ve başka bir şahısla bağlantı kurdu. Yani bu akitlerden birini yaptı anlamındadır. Umumi manası ise Maliki, Şafii ve Hanbeli gibi kıymetli âlimlerin tarifinde azmettiği her şeydir. Yani kişinin yapmaya azmetti her şeydir. Bu vakıf ibra talak yemin gibi tek taraflı irade ile olmuş olsa da mesela satış, kira, vekâlet, rehin gibi inşasında iki tarafın iradesi ile olsa da işte bunlar birer birer akittir. Bu tasarruf ve iltizam denilen şeye de şamildir. Şer’i iltizamları içine alır. Hususi mana mahallinde zahir yani eseri mahallinde zahir meşru Vech ile icap ile kabulün irtibatıdır. Yani bunun aslı icat ve kabule dayanan bir akittir. Sattım ötekinin de aldım demesi birisi icat birisi de kabuldür.
Dakika 2:05:10
Satışın eseri mahalli olan kitaptan meydana gelir ki bu icap ve kabul tarifte meşru Vech ile olanıdır. Akdin mahallinde eseri sabit olacak şekilde olması gerekir. Şimdi iltizam her tasarrufta her tasarrufa iltizam denilir. Buna dikkat et! İltizam umumi manası itibariyle akit kelimesi ile Müteradiftir hususi manası itibariyle ise akit’ten ayrılır. Akit iltizamın hususi bir çeşidine münhasırdır. İltizam ise ondan daha umumidir. Şimdi tasarruf dinin üzerine bir eser terettüp ettirdiği her söz veya fiildir. İşte tasarruf faydasına olan söz veya fiil olsun isterse zararına olsun. Çünkü tasarruflar böyledir fiili tasarruf kavli tasarruf. Akit ile ve akitsiz olur. Yine iki iradenin ittifakıdır. Kavli tasarrufta da. Akitsiz olan dava açmak hakkı başlatmak veya son vermek kastedilmiş olur. Tasarruf akitten ve iltizam’dan daha umumidir. Ve daha da geneldir buyrulmuştur. Burs vereceğini vaat etmek mükâfat vaat etmek gibi. Tek taraflı irade ile iltizamın misalleri vardır. Mesela ceale muayyen bir ücret vermeyi iltizam etmektir. Kaybolan bir eşyayı getirene üstün başarı gösterene zafer kazanana tesirli bir ilaç keşfedene teknik bir buluş yapana, Kuran-ı Kerimi ezberleyene mükâfat vaat etmek gibi. Şimdi Hazreti Yusuf’un ve kardeşleri ile olan kıssasındaki durumu göz önüne alarak. Maliki ve Şafii, Hanbeli fakihlerin Cumhuru cealeye cevaz vermişlerdir. Dediler ki; biz kralın ölçeğini arıyoruz onu getirene bir deve yükü mükâfat var. Bir başkası da bende ona kefilim dedi. İşte kıymetliler Şanlı Peygamber (A.S.V) kim bir adam öldürürse selebi onundur. Savaşta söyledi bunu da Peygamberimiz düşmana karşı kendi mücahitlerinin teşvik için. Hanefiler cealeye cevaz vermemişlerdir. İstisnalar kaideyi bozmaz demişlerdir. Burada karar ve hatar vardır demiştir. Hanefiler meşguliyet ve ihtimal vardır demişlerdir.
Dakika 2:10:00
Kıymetliler; seleb nedir? Derseniz. Öldürülenin savaşta öldürmüş olanın beraberinde bulunan silahı düşman tarafındaki ölen kişinin silahı malı eşyası neyi varsa onlara seleb denmektedir. Peygamberimiz kim hangi düşmanı öldürürse o düşmanın neyi varsa o onundur demiştir mücahitlerine. Bu da tabii savaşın özelliğine göre mücahidi savaşa teşvikten birisi de budur. Vakıf konusuna gelince gelirini Allah rızası için bir hayır cihetine tahsis etmektir. Yani kişi malını tasarruf dışı bırakıyor neticede bu şekilde Allah’ın rızasını kazanmak için malını o tarafa tahsis ediyor. Mesela ilim müesseseleri, hastaneler, okullar, harp malzemeleri gibi hayır müesseseleri gibi yerlere vakfetmek. Vakıf akti yalnız vakfedenin iradesi ile olmaktadır. Reddetme hakkı da vardır. Vakfın geliri tayin ettiği hayır cihetine harcanır. Şimdi ibraya da baktığımız zaman bu da hakkını ıskat etmektir. Alacağını ıskat etmesi borçlu ibrayı kabul etmezse ibra ret olunur. Zorla temlik edilemez. Malikiler hariç ıskatlar kabilindendir demiştir fakihlerin Cumhur’u. Malikiler ibra kabulüne muhtaçtır o hibe ve sadaka gibi kabul şart koşulan temliklerdendir demişlerdir. Kıymetliler; vasiyet konusu da ölümden sonrasına izafe edilen bir temliktir. Vasiyet ister ayni bir mal isterse menfaat olsun aynıdır. Malından belli bir miktarı yahut bir elin menfaatini filanca şahsa yahut da bir hayır yönüne vasiyet edenin vefatından sonra geçerli olmak üzere irade ile yani vasiyet bir iradeyle yine vasiyet edenin iradesiyle tamam olan bir akittir. Onun icabı ile yahut ifadesi yazısı işareti ile gerçekleşir. Bunun rüknü vasiyet edenden sadır olacak icap icaptan ibaret olduğu söylenmiştir. Hanefiler vasiyetini kabule mecbur etmeye hakkı yoktur demişlerdir. Vasiyet olunan reddederse ret olunur demiştir Hanefi âlimleri. Vasiyetin caiz vasiyetlerden olması gerekir. Gayri lazım akitlerden olduğunda ittifak etmişlerdir.
Dakika 2:15:16
Vasiyetin caiz akitlerden yani gayri lazım akitlerden demişlerdir. Bunda ittifak vardır. İcap vasiyetin rüknüdür. Lakin Hanefi, Maliki, Şafii ve Hanbeliler kabul vasiyetin lazım bir akit olması mülküne girmesi için şarttır demişlerdir. Hakikati sadece vasiyet edenin icabı ile olur. Vasiyet edilenin kabulüne bağlı kalmaz da demişlerdir. Vasiyet terekenin üçte birinden ayrılır. Varise vasiyet yoktur. Ancak diğer varisler izin verirse olur. Varis olmayan ada terekenin 3’te 1’inden fazla vasiyet yoktur. Ancak varisler muvafakat yani rıza gösterirlerse olur. Yemin bu konuda da azminin takviye edildiği bir akittir. Mesela komşuya ikram edeceğim diye yemin etti. Yeminine vefa göstermesi vacip olur. Eğer yemin bozmuş olursa kefareti gerekir. Kefaret konusuna da baktığımız zaman Cumhur’a göre kefilin zimmetini kefil olunan şahsın zimmetine ilave etmektir. Borç her ikisinin de zimmetinde sabit olur. Hanefiler ise bu konuda kefalet kefilin borç istenildiği sırada borçlunun yerine alacaklıya ödemeyi iltizam etmesidir. Yine Hanefilerden Ebu Yusuf ve diğer mezheplere göre kefaletin rüknü yalnız icaptır demişlerdir. İmamı Azam Ebu Hanife ve Muhammed Bin El Hasen ise kefaletin rüknü kefilin icabı alacaklının kabulüdür demişlerdir. Asil olan icap ve kabul ile olmasıdır. İradesi birinin her birinin iradesi ibaresi ve iltizamı olan iki şahıs tarafından yapılmasını icap ettiren hususlardandır. Yine bunun istisnası vardır ki bazı fakihler satış ve nikâh akdinde bazı hallerde caizdir demişlerdir. Tek bir kişi tarafından yapılan akitler konusunda da İmamı Züfer hariç Hanefiler nadir hallerde bir tek şahsın iradesiyle satış yapılmasına cevaz vermişler. Babanın veya vasinin veya dedenin küçüğün malını kendileri için satın almaları veya kendi mallarını çocuğa satmaları halinde bu olur demişlerdir. Hakir ve mümessil ’den her birinin akit yapmayı üzerlerine almaları caizdir.
Dakika 2:20:05
Hâlbuki bu vekil için caiz değildir demişlerdir. Hanefi âlimlerinin çoğunluğu bu görüştedir. Hanbeliler ise buna cevaz vermişlerdir. Nikâh akdinde ve dava işlerinde de cevaz verirler. Bir tek şahıs davacının hem de davalının vekili olabilir. İmamı Malikten de rivayet vardır ki vekil ve vasi kendi çıkarlarını göz etmedikçe müvekkilin ve yetimin mallarından kendileri için satın alabilirler. Yani adil davrandıkları müddetçe. Tek kişi ile yapılan nikâh akdi şimdi iki tarafın velisi dedenin oğlunun mesela dede iki torunu içinde vekil olabilir velisi olabilir. Bir dede. Bir torununu öbür torununa nikâhlayabilir. Mesela vekili olursa her iki tarafın da. Yine asaleten ve vekâleten temsil ediyorsa bir tarafın velisi diğer tarafında vekili olursa meşruiyetin de sebep akti yapanın aslı sadece elçisi olması. İmamı Şafii de şöyle der. Kişi iki tarafın da velisi olması caizdir. Dede de yalnız bu sadece olabilir. O torunlarının birbirleriyle nikâhlayabilir. Velayetinin kuvvetli olması ve şefkatinden dolayıdır demişlerdir. Çünkü dede iki tarafında dedesi olduğu için zaten haksızlık yapmaz. Hakikatte o iki sıfatı temsil ediyor. Ama dede de ki özellik herkeste bulunmadığı için onun için de öyle söylemiş kıymetli âlimlerimiz. Yüce Allah bak ne buyuruyor; Ey iman edenler akitlere vefa gösterin ve ahde vefa gösterin buyurmuştur. Hibe etmeyi vaat etse mahkeme mecbur gücüyle mahkeme gücüyle bu vade vefa göstermeye mecbur edilemez. Lakin diyaneten bunu yerine getirmesi menduptur. Çünkü Yüce Allah buyuruyor. Ey iman edenler yapmayacağınız şeyi niçin söylüyorsunuz yapmayacağınız şeyi söylemeniz Allah katında büyük bir gazaba sebep olur. Şanlı Peygamber (A.S.V) ne buyuruyor münafığın alameti üçtür konuşunca yalan söyler söz verir döner emanet edilince hıyanet eder. Görüyorsunuz hâkimce icbar edemiyor ama fakat diyaneten mecburdur sözünü yerine getirmeye dinin emridir çünkü hem de nurlu İslam’ın şanlı Kur’an’ın ve şanlı sahih sünnetin. Yani Şanlı Peygamberin. Yine vaat eden kişi vaadini yerine getirmesi için hukuki açıdan zorlanır. Buda İbni Şübrüme böyle demiş. Hanefilerde eğer vaat bir şartla şarta bağlı olarak sadır olmuşsa ilzam edilir demişlerdir.
Dakika 2:25:20
Fıkhi kaide ile vaatler tarifi halikı iktiza ile lazım olur. Bu mecelle’nin de dile getirdiği vaat muallak olmadıkça ifası lazım gelmez. Filan kişi malın parasını vermezse onu ben sana veririm dediği takdirde vermesi lazım gelir. Çünkü orada kefil olmuştur. Ben bir iltizam ve taahhüt vardır. Malikilerde evimi yık ben senin evini yapacak kadar meblağ borç veririm diyen kimseler için. Hacca git veya mal satın al veya evlen ben sana borç para veririm dese O da bunu yapsa vermesi vacip olur sözünü yerine getirmesi lazım buradaki vacip farz anlamındadır. Çünkü Malikilerde vacip farzdır vücup ifade etme anlamındadır. Beşeri kanunlar İbni Şübrüme vaat etmenin kanunen izam edici olduğu üzerindeki görüşü ile ittifak halindedir. Evet, kıymetliler akdin rükünleri konusuna da gelince akitlerin rükünleri. Hanefilere göre rükün bir şeyin varlığı kendisine bağlı olan ve hakikatin de 1 cüz olarak dâhil olan şeydir. Yani bir şeyin varlığı kendisine bağlı olan şey rükündür ve ondan o bir cüzdür Hanefilere göre. İbadetlerde Rükû ve Secde kıraat gibi Namazın birer rüknü sayılır bunlar ve rükünlüdürler. İcap kabul bunların yerine geçen şey rükündür. İcap ve kabulün var olması mahalli varlığı ile gerçekleşir. İşte burada akdin rüknü icap ve kabuldür. Hanefiler dışında olanlar ise akdin rükünleri konusunda akdi yapan akit yapılan ve Siğa diye 3 tane rükün zikr etmişlerdir. Burada akit yapılan mal ve semendir. Siğa ise icat ve kabuldür. Cumhur’a göre rükün bir şeyin varlığı kendine bağlı olan şeydir. İsterse bu 1 cüz olmasın. Yani onun hakikatinden 1 cüz olmasa da bir şeyin varlığı kendisine bağlı olan şeydir rükün dediler. İcap ve kabul konusunda da Hanefi âlimleri başlangıçta rızaya delalet eden hususi fiili veya onun yerine geçen şeyi ispat etmektir bu icaptır.
Dakika 2:30:00
Önce satıcı sattım derse o icap olur. Şu kadara aldım derse o da kabul olur. Kabul ikinci olarak rıza ve muvafakat demektir. Kabulün mecellede tarifi şöyledir. Kabul inşa-i tasarruf için ikinci olarak söylenen sözdür ki onunla akit tamam olur. Kıymetliler; Hanefilerin dışındaki Fakihler temlik edenden sadır olana icap demişler kabul ve mülkiyet kendisine geçecek olandan sadır olan şeydir demişlerdir. Satıcıdan sadır olan icap olur müşteriden sadır olan da kabuldür demişlerdir. Hepsi de güzel söylemiştir. Akit sırası akti yapanlar akdin mahalli ve akdin gayesi bunlar birer birer akdin unsurlarıdır. Akit siğa’sına gelince lafız veya söz yerine geçen fiil işaret yahut yazı vasıtasıyla bilinir. Siğa icap ve kabuldür. Özetle baktığımız zaman sözde olsun ister fiille ister işaretle isterse yazıyla hepsi eşittir. Mecelle de buna işaret etmiştir 174. Maddede. Lafız ise rıza’ya delalet eden her türlü ifadeye ifade ile akit sahih olur. Ast olan rızadır. Ancak kendi rızanızla yaptığınız ticaretler helaldir. Satış ancak rıza ile olur. Şu fiyata sattım, temlik ettim satın aldım kabul ettim razı oldum al parayı ver malı gibi şeyler işte icabet kabuldür bunlar rükündür. Nikâh akdine gelince bu konuda Hanefiler Malikiler evlendirme nikâh temlik ücret hibe sadaka atiye gibi lafızlar niyetin evlenme anlamında, evlenme niyetinde olması lazım. Şahitlerin de maksadı anlamaları şarttır demişlerdir. Şanlı Kuran-ı Kerim’de varit olmuştur. Temlik ibaresinin kullanılması da sünnette varittir. Eğer Mümin bir kadın kendisini eğer mümin bir kadın kendisini Peygambere hibe eder ve Peygamber de onu nikâhlamak isterse bunu da sana helal kıldık bu hüküm müminlere değil sadece sana mahsustur buyuruyor Cenabı Hak. ‘’Ahzap Suresi 50. ayeti kerimesinde’’ Şanlı Kur’an’dan bildiğin sureler karşılığında onu sana temlik ettim yani nikâhladım demiştir. Burada temlik nikâh anlamındadır.
Dakika 2:35:00
Evet, kıymetliler kişi bu icap ve kabul kelimelerini yanlış söylerse nikâh da olmaz dediler. Mesela Zevvectü yerine tecevvestü dese kelime tahrif edilmiş olur nikâh sahih olmaz dediler. Şafii ve Hanbeliler evlenme, nikâh bu konudaki kullanılan lafızlar. Nikâh akdinin sıhhat için şarttır. Arapça bilmiyorsa maksadı ifade eden kelimelerle sahih olur dediler. Şanlı Kur’an’da nikâh ve evlenme lafızları 20’den fazla ayette varit olduğu görülmektedir. Kadınlardan hoşunuza gideni nikâhlayınız Nisa suresi 3. Ayeti kerime burada nikâh olarak telaffuz ediliyor. Yine Ahzap Suresi 37’de Zeyd o kadınla ilişiğini kesince seni onunla evlendirdik. Bak burada da evlendirdik kelimesi var. Rıza ve iradeyi bildiren her lafızla nikâh geçerli olur buyurdular. Kim dedi bunu? Hanefi ve Malikiler söylediler. Geçmiş zaman sığası ile akit bu konuda ittifak vardır. Sattım aldım rehin verdim hibe ettim evlendim iare ettim kabul ettim gibi bazı kelimesi kullanılması gerekir. Derhal niyeti bulunursa o anda akit yapma isteğine karine delalet ederse geniş zaman sığası ile de akit yapılacağı üzerinde ittifak edilmiştir kıymetli âlimlerimiz tarafından. Evlenirim kabul ediyorum, kabul ederim razı olurum oluyorum gibi o anda evlenme niyeti kesin nikâh rızası o anda kesinse herkes de o anlamı anlamışsa sahihtir ve nikâh gerçekleşir. İsim cümlesi ile de akit yapılır. Ben bunu sana nikâhlıyorum nikâhlamaktayım hibe etmekteyim. Ben de kabul etmekteyim gibi kelimeler veya evet gibi kelimeler de geçerlidir sahihtir dediler. Evet, kıymetliler Cenabı Hak rızasını kazanan kullarından eylesin.
Dakika 2:39:03