İslam Tarihi Ders 18
18- İslam Tarihi Ders 18
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
Çok kıymetli ve muhterem izleyenler, dersimiz Yusuf (Aleyhisselâm) ile devam ediyor;
Neticede Yusuf’u gören bu misafir kadınların kendilerinden geçip ellerini kesmelerinden ve Züleyhâ yani diğer adı Ra’il hakkında yapmış oldukları dedikodudaki hatâlarını anlamalarından sonra Ra’il meselenin içyüzünü ikrâr ederek onlara: “İşte beni kendisi hakkında kınayıp ayıpladığınız (zat), şu gördüğünüzdür. Yemin ederim ki, ben ondan murâd almak istedim de o, namuskârlık gösterip kendini korudu. Allah’a yemin ederim ki, eğer o, kendisine emredeceğimi yapmazsa, muhakkak zindana atılacak ve mutlaka ziyâna uğrayanlardan olacaktır.“ (Yusuf Sûresi, âyet 32). Ey dünya, ibret alınız. Bakın Yusuf (Aleyhisselâm) için bu kadın Züleyhâ böyle söyledi. (Yusuf Sûresi, âyet 32)’de bu bildiriyor. Hz. Yusuf ise Allah’a isyân etmek yerine zindana girmeği tercih etti ve: “Ey Rabbim! Zindan bana bunların dâvet edegeldikleri şeyi (irtikâp etmekten) daha sevimlidir. Eğer sen bunların tuzaklarını benden uzaklaştırıp döndürmezsen (belki) onlara meyleder, câhillerden olurum.“ (Yusuf Sûresi, bu da 33’üncü âyet-i kerime) Yusuf’ta böyle söyledi böyle dua etti Cenab-ı Hakk’a. Bunun üzerine: “Rabbi onun duasını kabul etti de onların tuzaklarını kendisinden uzaklaştırdı.“ Bu da (Yusuf Sûresi, âyet 34)’de bildiriliyor.
İşte Ra’il’in yani Züleyhâ ‘nın kocası Aziz ise gömleğin arkadan yırtılmış olması, yüzünün tırmalanması ve kadınların bıçaklarla parmaklarını doğraması gibi delillere dayanarak Yusuf’u serbest bırakma kararına vardı.
Rivâyet edildiğine göre, Ra’il yani Züleyhâ kocasına şikâyette bulunarak: „Bu köle beni halk arasında rezil, rüsvay)‘ etti; benim kendisinden murâd almak istediğimi onlara duyurdu.“ dedi. Bunun üzerine Aziz onu yedi yıl hapsetti.
Ey insanoğlu ibret alın! Kendini rezil eden Yusuf değil Yusuf’a iftira ediyor ve Yusuf’a karşı kendi arzusuna ne yapıyor? Açık açık bildirdiği hâlde yine de Yusuf zindana atılıyor. İşte bu dünya böyledir bu dünyaya eğer siz hakkı, adâleti şeriatın ölçülerini hâkim kılmazsanız bu dünyaya işte görüyorsunuz ki bugün doğrular dürüstler bu şekilde suçsuz yere hiçbir suçu olmadan yargılanıyorlar. Bir peygamberi, peygamber adayını böyle yapanlar diğer doğru dürüstlere neler yapmazlar ki! Neler yapmıyorlar ki, şu dünyanın bir hâline bakınız!
Dakika 5:00
Hz. Yusuf zindana atıldığı zaman Mısır Firavunu’nun adamlarından iki genç de onunla birlikte zindana atılmıştı. Bu gençlerden birisi Firavun ‘un yemeklerini hazırlayan ekmekçisi yani (aşçısı), diğeri ise onun içeceklerini hazırlayan sakisi idi. Bunların zindana atılmalarının sebebi ise onların Firavunu zehirlemek istediklerine dâir bir sözün Firavun ‘un kulağına gitmiş olmasıydı. Hz. Yusuf zindana girince: „Ben rüya tâbirinden anlarım.“ dedi. Bunun üzerine gençlerden biri, diğerine: „Gel bu adamı deneyelim.“ dedi. Önce ekmekçi‘ olan genç söz aldı ve: “Ben rüyamda kendimi başımın üzerinde ekmek taşıyor ve kuşları da bu ekmekten yiyor gördüm.“ Diğeri ise: “Ben rüyamda kendimi şarap (üzüm) sıkıyor gördüm.“ (Yusuf Sûresi, âyet 36)’da buyurulduğu gibi. Hz. Yusuf bu gençlere: “Size gıda olmak üzere bir yiyecek geleceği zaman, ben onun ne olduğunu daha size gelmezden önce haber verebilirim… “ bu da (Yusuf Sûresi, âyet 37). Yusuf (Aleyhisselâm) böyle diyerek kendisinden sorulan bu rüyaların ikisine de cevap vermekten çekindi ve sözü başka tarafa çekti: “Ey hapishane arkadaşlarım! Darmadağınık birçok düzme tanrılar mı daha hayırlıdır, yoksa hepsine ve her şeye galip gelen ve kahhar olan bir tek Allah mı?“ (Yusuf Suresi, âyet 39)’da Yusuf böyle söyledi.
Onları düğüne dâvet ediyor.
Firavun ‘un ekmekçisinin adı Mahlet okunuş şekli (Mahleb?), sakisinin adı ise yani meşrubatla ilgilenenin adı ise “Nebu” idi. Bu gençler sordukları rüyaların tâbirlerini öğreninceye kadar Yusuf’un peşini bırakmadılar ve onu buna cevap vermeğe mecbur ettiler. Bunun üzerine Hz. Yusuf: “Biriniz (yani rüyasında şarap sıktığını gören) efendisi krala şarap içirecek, diğeri (ekmekçi) ise asılıp kuşlar tepesinden yiyecekler.“ Yani onu asacaklar kuşlarda onu yiyecek dedi. Bu da (Yusuf Sûresi, âyet 41)’de bildirilmektedir. Hz. Yusuf onların rüyalarını yorumlayınca onlar: „Biz böyle bir rüya falan görmedik?“ dediler. Bunun üzerine Yusuf (Aleyhisselâm): “İşte hakkında fetvâ istemekte olduğunuz rüya meselesi (böylece) olup bitmiş, (hükme bağlanmıştır)“ bu da (Yusuf Sûresi, âyet 41) Yusuf böyle söyledi. Sonra Hz. Yusuf, bu iki gençten kurtulacağını bildiği “Nebu’ya”: “Beni efendinin (hükümdarın) yanında beni hatırla orada an dedi.“ Bu da (Yusuf Sûresi, âyet 42)’de bildiriliyor. Ayrıca benim haksız yere zindana atıldığımı ona söyle, dedi. Ancak şeytan-ı lain tarafından Yusuf’a arız olan bir gaflet sebebiyle: “Şeytan ona Yusuf’a (Aleyhisselâm) Rabbini anmayı (Rabbinden yardım istemeyi) unutturdu. Bu da (Yusuf Sûresi, âyet 42). Ayrıca Allah (Celle Celâlüh) O’na vahiy ederek: “Ey Yusuf! Sen benden başkasını kendine vekil (himâyeci) edindin; bunun için senin mahpusluk müddetini yani zindandaki müddetini uzatacağım.“ buyurdu. İşte bu yüzden Hz. Yusuf yedi yıl zindanda kaldı.
Dakika 10:50
Bundan sonra Mısır hükümdarı Firavun Reyyan bin el-Velîd korkunç bir rüya gördü. Bu Firavunun nesep şeceresi ise Reyyan bin el-Velîd bin el-Hervan bin Eraşe bin Faran bin Amr bin İmlak bin Laved bin Sam bin Nuh’tur. Yani Nuh (Aleyhisselâm)’ın Sam evlâdından gelmektedir bu Firavun. Bu Firavun rüyasında yedi zayıf sığırın yedi semiz sığırı yediğini, ayrıca yedi yeşil başağın yanında yedi tane kuru başak bulunduğunu gördü ve bu rüyasını tâbir ettirmek için sihirbaz, kâhin, falcı ve izcileri bir araya toplayıp rüyasını onlara anlattı. Bunun üzerine onlar: “(Bunlar) karma karışık (ve yalancı) düşlerdir. Biz böyle düşlerin tâbirini bilen (kimseler) değiliz.“ Bu da (Yusuf Sûresi, âyet 44)’de bildiriliyor. Ayrıca: “(Zindandaki) iki (arkadaş)tan kurtulanı, nice zaman sonra (Yusuf’u) hatırladı ve: „Ben size onun tâbirini haber vereyim. Hemen beni gönderin.“ dedi.“ Bu da (Yusuf Sûresi, âyet 45)’de bildiriliyor. Onlar, hemen Nebu’yu Hz. Yusuf’a gönderdiler ve Nebu, Firavun ‘un gördüğü bu rüyayı Yusuf’a anlattı. Hz. Yusuf bu rüyayı tâbir etmek sadedinde: “Yedi sene âdetiniz veçhile ekin ekersiniz, yiyeceğinizden az bir miktar hâriç olmak üzere biçtiklerinizi başağında bırakırsınız. Sonra bunun ardından yedi kurak (yıl) gelecek kıtlık yılları, ‚tohumluk için) saklayacağınızdan az bir miktar hâriç olmak üzere önceden biriktirdiklerinizi yiyip bitirecek. Daha sonra bunun ardından da bir yıl gelecek, insanlar onda (yani o zaman) yağmura kavuşturulacak ve o yıl (üzüm ve zeytin gibi mahsulleri yahut süt hayvanlarını) sıkıp sağacaklar.“ Bu da (Yusuf Sûresi, âyet 47-49) da bildirilmektedir. Rüyada görülen yedi semiz sığır bolluk yıllarını, zayıf olan yedi sığır ise kıtlık yıllarını temsil ediyordu. Kezâ rüyada görülen yedi yeşil başakla yedi kuru başak da aynı şekilde bolluk ve kıtlık yıllarını simgeliyordu.
Nihâyet Nebu, Firavun ‘un yanına dönerek Yusuf’un yapmış olduğu bu tâbiri ona anlattı ve Firavun Hz. Yusuf’un sözünün doğruluğunu anladı. Bunun üzerine Firavun: “Onu bana getirin… “ diye adamlarına emir verdi. Bu da (Yusuf Sûresi, âyet 50)’de bildiriliyor.
Firavun tarafından gönderilen elçi Yusuf’un yanına gelip onu Firavun ‘un huzuruna gitmesi için dâvet ettiği zaman, o elçiyle birlikte Firavun ‘un huzuruna çıkmadı ve ona: “Efendine (Firavuna) dön de ellerini kesen o kadınların zoru neydi? Bunu kendisine bir sor.“ (Yusuf Sûresi, âyet 50)’de buyuruyor.
Dakika 15:25
Nihâyet elçi Hz. Yusuf’un yanından geri döndükten sonra Firavun bu kadınlara Yusuf’un teklif ettiği soruyu sordu, bu kadınlara sordu. Onlar ise: “Hâşâ!” Allah için (söylemek gerekirse) biz onun üzerinde bir fenâlık görmedik… “ (Yusuf Sûresi, âyet 51). Fakat Aziz’in karısı bize kendisinin Yusuf’tan murâd almak istediğini haber verdi, dediler. Bunun üzerine Aziz’in hanımı yani Züleyhâ: “Şimdi hak meydana çıktı. Ben ondan murâd almak istedim. O ise şeksiz-şüphesiz doğru söyleyenlerdendir.“ Namusludur, iffetlidir benim isteğimi reddetmiştir. Orada suçlu olan benim demek istedi. (Yusuf Sûresi, âyet 51)’de bu bildiriliyor.
Elçi geri dönüp bu itirafı Hz. Yusuf’a naklettikten sonra o: “Aziz’in gıyabında ona gerçekten hıyânet etmediğimi… “ (Yusuf Sûresi, âyet 52) yani bilsin diye elçileri geri çevirdim, dedi. Hz. Yusuf bu sözü söyleyince Cebrâil (Aleyhisselâm) ona bu durumu hatırlattı. O zaman Yusuf (Aleyhisselâm) “Ben nefsimi terbiye etmem (temize çıkarmam). Çünkü nefis bütün şiddetiyle kötülüğü emreder… “ (Yusuf Sûresi, âyet 53)’de bu bildiriliyor -ki Yusuf (Aleyhisselâm) yani beni Allah o kadınların Züleyhâ ‘nın şerrinden beni korudu- diyor yoksa ben kendimi temize çıkartmak istemiyorum nefisten bahsediyor ki dünyaya ders veriyor.
Nihâyet Hz. Yusuf’un Firavun katında beraatı ve emin bir kimse olduğu ortaya çıkınca o adamlarına: “Onu (Yusuf’u) bana getirin, ben onu kendime has bir (müsteşar) edineyim.“ Bu da (Yusuf Sûresi, ayet 54)’de bildiriliyor. Firavun böyle söyledi.
Elçi tekrar Hz. Yusuf’un bulunduğu zindana geri dönünce, o elçi ile birlikte zindandan çıktı ve hapishanede kalanlar için dua ettikten sonra hapishanenin kapısının üzerine: „Burası dirilerin kabridir. Hüzünlerin toplandığı bir evdir. Dostların tecrübe edildiği, düşmanların sevindirildiği bir yerdir.“ cümlelerini yazdı Yusuf (Aleyhisselâm). Bundan sonra Hz. Yusuf boy abdesti alıp elbiselerini giydi ve Firavun ‘un yanına gelmek üzere yola çıktı. Neticede Hz. Yusuf Firavun ‘un huzuruna gelip: “Onunla konuşunca, Firavun: „Sen bugün(den itibâren) bizim nezdimizde mühim bir mevki sahibisin, emin (bir müsteşar)sın.“ dedi.“ (Yusuf Sûresi, ayet 54)’de bildiriliyor… Bunun üzerine Hz. Yusuf ona: “Beni memleketin hazineleri üzerine (memur) et. Çünkü ben onları korumaya muktedirim ve bilenim.“ Bu da (Yusuf Sûresi, âyet 55)’de bildiriliyor. Yusuf (Aleyhisselâm) böyle söyledi. Fakat Firavun O’nu bir yıl sonra bu göreve tâyin etti. Eğer Yusuf: „Beni memleketin hazineleri üzerine (memur) et.“ dememiş olsaydı, hemen bu göreve tâyin edecekti. Neticede Firavun bir yıl sonra bütün hazinelerini O’na teslim edip hazineler üzerinde hüküm verme yetkisini devretti ve vereceği hükmü geçerli kabul etti. Ayrıca efendisi Kıtfir yani Aziz Züleyhâ ‘nın kocası öldükten sonra onun görevini Yusuf’a (Aleyhisselâm) devretti.
Dakika 20:45
Kıtfir’in vefatı ise bu hadiselerin cereyân ettiği gecelerin birinde meydana gelmişti. Bundan sonra Firavun Reyyan bin el-Velîd, Hz. Yusuf’un efendisi olan Kıtfir’in dul kalan hanımı Ra’il yani diğer adı Züleyhâ ile Yusuf’u evlendirdi. Hz. Yusuf Ra’il ile zifafa girdiği zaman (gerdek gecesine) ona: „Bugünkü kavuşmamız, o zamanki senin istediğin kavuşma tarzından daha hayırlı değil midir?“ diye sordu. Züleyhâ da Hz. Yusuf’a: „Ey doğru sözlü arkadaş! O hareketten dolayı beni ayıplama. Gördüğün gibi ben devlet ve dünya servetleri içerisinde müreffeh bir şekilde yaşayan güzel bir kadınım. Kocam ise kadınlara yaklaşabilecek bir iktidara sahip değildi. Allah seni sonsuz derecede güzellikte yarattığından nefsime mağlup oldum.“ diye cevap verdi itiraf etti. Hz. Yusuf Ra’il ile yani Züleyhâ ile zifafa girdiği zaman onu bakire buldu. Bakın bu kadın bakire olarak Yusuf (Aleyhisselâm) evlendi. Şimdi Yusuf’a olan gönlünü bakın başka birine çevirmedi. Kadın namuslu ama Yusuf’a karşı kendini ne yapamadı? Dizginleyemedi. Bu kadın namuslu olmasaydı (bakire) olmazdı. Bakın kadının burada gizli bir tutkusunda da gizli hikmetler dünyaya yansıyan nice gizli dersler var. Hz. Yusuf Ra’il ile zifafa girdiği zaman onu bakire buldu ve Ra’il’den Efrayim ve Minşa diğer okunuş şekli (Mişa ?) adlarında iki oğlu dünyaya geldi.
Hz. Yusuf Firavun tarafından hazinelerinin başına getirildi (hazine bakanı). Bu arada yedi bolluk yılı gelip geçti. Hz. Yusuf ise gelecek kıtlık yıllarına hazırlık olmak üzere biçilen ekinlerin tanelerini başaklarında bırakarak hazırlık yaptı. Derken kıtlık yılları gelip çattı.
Evet, sevgili dostlarımız, işte Yusuf’un aldığı o tedbirler (Biiznillâhi Teâlâ) kendini gösterdi. Rüyanın da tâbiri de ortaya çıktı. Onlar: „Biz, doğru sözlü dürüst bir adamın on evladıyız. O kıtlık yıllarında Yusuf’un kardeşleri Yusuf’un yanına Yusuf’u kuyuya atan kardeşleri kıtlık yıllarında Yusuf’un yanına gelip (Mısır’a) ondan yiyecek erzak almak için geldiler. Yusuf (Aleyhisselâm)’ı tanıyamadılar. Bunları Yusuf (Aleyhisselâm) hesaba çekti. “Gerçek yüzünü bana söyleyin, siz kimsiniz?” diye onlara sorular sormaya başladı. Onlar: „Biz, doğru sözlü dürüst bir adamın on evladıyız, aslında biz on iki idik, bir kardeşimiz bizimle birlikte kıra çıkmıştı ve orada helâk oldu. Bakın Yusuf’un yüzüne karşı kuyuya atanlar Yusuf’a karşı helâk oldu diyorlar. Kuyuya atan kendileri, oradaki karşılarında ki onları hesaba çekende Yusuf (Aleyhisselâm). Ey dünya, bu günkü gücüne aldanma yarın ne olacağına iyi bak! Bu kardeşimiz ise babamıza bizden daha sevimli idi.“ Dediler. Bak bir tek burası doğru.
Dakika 26:25
Hz. Yusuf: „Pekâlâ, bu kardeşiniz helâk olduktan sonra babanız kime sevgi duyup tesellî bulurdu?“ diye sordu. Onlar: „Ondan daha küçük olan bir kardeşimiz var, onunla tesellî bulurdu.“ diye cevap verdiler. Yani Bünyâmin’i söylediler. Yusuf’un küçük kardeşi Bünyâmin idi. Hz. Yusuf: „O hâlde onu görmek istiyorum, onu bana getirin. Aksi takdirde: “Eğer onu bana getirmezseniz, artık benim yanımda size hiç bir kile (zahire) yiyecek, içecek yoktur, boş yere bana yaklaşmayın.“ dedi (Yusuf Sûresi, âyet 60)“da bildiriliyor bu da. Yusuf (Aleyhisselâm) böyle diyerek onlara karşılık verdi. Onlar ise: “Onu babasından istemeye çalışırız ve her hâlde (bunu) yaparız.“ (Yusuf Sûresi, âyet 61)’de böyle dediler. Bunun üzerine Hz. Yusuf: „Öyle ise tekrar geri dönünceye kadar içinizden birini bana rehine olarak bırakın.“ dedi. Onlar da Şem’un’u rehine olarak bıraktılar. Çünkü çekilen kur’a ona isâbet etmişti. Bundan sonra Hz. Yusuf onların zahirelerini hazırlattı ve zahire tartan memurlarına, onların zahire ve yiyecek karşılığında ödemiş oldukları sermayeyi (parayı) tekrar onların yüklerinin içine koymalarını söyledi. Hz. Yusuf böyle yapmakla onların tekrar geri döneceklerini umuyordu. Çünkü o Hz. Yâkub’un oğullarının, yani kardeşlerinin emânete riâyet, dinlerine olan bağlılıkları sebebiyle zahire karşılığında ödedikleri bedelin yüklerinde çıkması üzerine onu geri getireceklerini biliyordu ve bu sebeple onların geri dönmelerini sağlamak istiyordu.
Evet, sevgili dostlarımız! İşte görüyorsunuz.
Bir rivâyete göre, Hz. Yusuf’un, kardeşlerinin zahire karşılığında ödedikleri bedeli yüklerinin içerisine bırakmasının sebebi, babalarının yanında ikinci kez onları geri gönderecek mâlî gücünün olmamasından kaynaklanmıştı. Bunlar fakir duruma düşmüşlerdi. Hz. Yâkub’un oğulları zahire bedeli olarak ödemiş oldukları sermayelerinin kendi yüklerinin içerisinde çıkması üzerine tekrar Mısır’a geldiler. Hz. Yusuf, âhâlinin kıtlıktan zorluk çektiklerini görünce zahireyi eşitlik esasına göre dağıtmağa başladı. Bir kişiye ancak bir deve yükü zahire veriyordu.
Dakika 30:12
Nihâyet Hz. Yâkub’un oğulları zahire yüklü hayvanlarıyla Mısır’dan dönüp babalarının yanına geldiklerinde onlar: „Ey babamız! Mısır ülkesinin hazinedarı olan Aziz bize öyle iltifat ve ikrâmda bulundu ki, eğer o. Yâkub’un evladından birisi bile olsaydı, bize bu kadar ikrâm ve iltifatta bulunamazdı. Ayrıca o, kardeşimiz Şem’un’u yanında rehine olarak bıraktı ve bize de: “Kırda helâk olan kardeşinizden sonra babanızın en çok sevdiği ve şefkat gösterdiği kardeşinizi bana getirin.“ Aksi takdirde: “Eğer onu bana getirmezseniz, artık benim yanımda size hiçbir kile (zahire) yoktur, boş yere bana yaklaşmayın.“ (Yusuf Sûresi, âyet 60) dedi.“ dediler.
Bunun üzerine Hz. Yâkub onlara: “Ben onu (Bünyâmin’i) size nasıl güvenip emânet edebilirim? Nitekim bundan önce kardeşi (Yusuf) için sizlere güvendim de (başıma neler geldi).“ (Yusuf Sûresi, âyet 64)’de Yâkub (Aleyhisselâm) böyle dedi. Diğer taraftan: “Onlar, metalarını (zahire yüklerini) açtıkları zaman (zahire bedeli olan) sermayelerini kendilerine geri gönderilmiş buldular. (Bunun üzerine) onlar: „Ey babamız! Daha ne istiyoruz? İşte sermayemiz de bize iâde edilmiş. (Biz onunla tekrar) ailemize zahire getiririz. Kardeşimizi korur, bir deve yükü zahire de artırmış oluruz“ dediler.“ Bu da (Yusuf Sûresi, âyet 65)’de bildiriliyor. Hz. Yâkub ise: “Bu seferki aldığımız ölçek (zahire) pek azdır (bizi idâre etmez)“ (Yusuf Sûresi, âyet 65)’de Yâkub (Aleyhisselâm) böyle söyledi. Ve: “Etrafınız kuşatılıp (çâresiz kalmanız hâriç) onu (Bünyâmin’i) bana muhakkak sûrette geri getireceğinize dâir Allah’tan bana sağlam bir taahhüt getirmedikçe yani (söz vermedikçe) onu sizinle berâber göndermem, diyerek onlara şart koştu. Nihâyet: Onlar, babaları (Yâkub’a) Aleyhisselâm teminatlarını verince O: Allah benim ve sizin bu dediklerimize vekil (şâhid olsun.“) (Yusuf suresi, ayet 66) dedi.
Hz. Yâkub, kardeşleriyle birlikte Bünyâmin’in gitmesine izin verdikten sonra, onlara tavsiyelerde bulunarak: “Ey oğullarım! (Mısır’a vardığınızda) hepiniz bir kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin.“ Bu da (Yusuf Sûresi, âyet 67)’de bildiriliyor. Yâkub (Aleyhisselâm) böyle söyledi. Çünkü Hz. Yâkub oğullarının toplu hâlde Mısır’a girmeleri hâlinde onlara nazar değmesinden korkmuştu. Onlar da babalarının bu öğüdünü yerine getirdiler.
Hz. Yâkub’un oğulları Mısır’a gelip: “Yusuf’un huzuruna girdiklerinde O, kardeşini kendi yanına aldı… “ (Yusuf Sûresi, âyet 69) ve onu tanıdı. Ayrıca Hz. Yusuf onları bir yere indirdi ve onlara yiyecekler hazırlatıp kendilerine takdim etti. Onlar Yusuf’u tanımıyorlar ama Yusuf onların hepsini tanıdı. Onları ikişer ikişer sofraya oturttu, Bünyâmin ise tek başına kaldı ve ağlayarak: „Eğer kardeşim Yusuf hayatta olsaydı, o da beni kendisiyle birlikte oturturdu.“ dedi.
Dakika 35:17
Bunun üzerine Hz. Yusuf: „Kardeşiniz Bünyâmin tek kaldı.“ dedi ve onu yanına oturtup birlikte yemek yedi. Hâlâ da onlar tanımıyorlar Yusuf’u. Gece olup yatmak zamanı gelince Hz. Yusuf onlara yataklar getirdi ve: „Her iki kardeş bir yatakta uyusun.“ dedi. Bünyâmin ise yine tek kaldı. Bunun üzerine Yusuf (Aleyhisselâm): „Bu da benimle berâber uyur.“ dedi ve Bünyâmin Yusuf ile birlikte onun yatağında kaldı. Hz. Yusuf gece boyunca sabaha kadar kardeşi Bünyâmin’i koklayıp bağrına bastı. Bu arada Bünyâmin de kardeşi Yusuf’un kaybından duyduğu üzüntülerini ona anlattı. Bunun üzerine Yusuf ona: „Kaybolan (ölen) kardeşinin yerine beni kardeş olarak kabul edip sever misin?“ dedi. Bünyâmin ona: „Senin gibi bir kardeş nasıl bulunur? Fakat sen ne babam Yâkub’dan ve ne de annem Rahil’den doğmuşsun.“ dedi. Bünyâmin’in bu sözleri üzerine Hz. Yusuf ağlamağa başladı ve ayağa kalkıp onun boynuna sarıldı, sonra ona: „Ben senin kardeşin Yusuf’um, onların geçmişte bize yaptıklarına tasalanma; çünkü Allah (Celle Celâlüh) bize ihsânda bulundu. Benim sana öğretip söylediklerimi sakın kardeşlerine duyurma.“ Dedi ve kendini Bünyâmin’e tanıttı.
Evet, sevgili dostlarımız, işte dünyanın hâline bir bakın.
Rivâyet edildiğine göre, Yusuf’un kardeşleri onun yanına girdiklerinde, O elindeki ölçeğe hafifçe vurdu ve: „Bu bana sizin on iki erkek kardeş olduğunuzu, kardeşlerinizden birini de sattığınızı söylüyor.“ dedi. Çünkü Yusuf’u onlar bir kervana satmışlardı. Kuyuya attılar kervancılar kuyudan çıkarınca onu da az bir pahaya sattılar. Yusuf bunu onlara hatırlattı. Bünyâmin, Hz. Yusuf’un bu sözünü işitince hemen onun önünde secdeye kapandı ve: „Şu ölçekten kardeşim (Yusuf’un) hayatta olup olmadığını bir sor.“ diye ricada bulundu. Bunun üzerine Hz. Yusuf ölçeğe hafifçe vurdu, sonra: „Evet kardeşin hayattadır, onu pek yakında göreceksin. “ dedi. Hz. Yusuf’un bu sözü karşısında Bünyâmin: „Sen benim hakkımda ne istersen onu yap, zîrâ kardeşim (Yusuf) benim burada olduğumu öğrenirse, pek yakında beni kurtarır.“ dedi. Bünyâmin’in bu sözleri üzerine Yusuf odaya girip ağladı, abdest aldıktan sonra tekrar onların yanına geldi. Hz. Yusuf kardeşlerinin develerine gerekli erzak ve zahireyi yüklettikten sonra yanında bulunan gümüş zahire ölçeğini kardeşinin devesinin taşıdığı bir yükün içine gizlice yerleştirdi.
Dakika 40:07
Bir rivâyete göre bu gümüş kabın zahire ölçeği olmadığı, içinden su içilen bir maşrapa olduğu, söylenir.
Anlatıldığına göre, Bünyâmin, Yusuf’un kendi kardeşi olduğunu öğrenince ona: „Aslâ senden ayrılmam.“ dedi. Bunun üzerine Hz. Yusuf ona: „Ben seni burada alıkoyarsam anne ve babamızın üzüntüye düşeceklerinden korkarım. Ben ancak seni ağır bir suçla teşhir ederek burada alıkoyabilirim.“ dedi. Bünyâmin ona: „Nasıl istersen öyle yap.“ diye rızâsını bildirdi. Bunun üzerine Hz. Yusuf ona: „Ben bu ölçeği senin devenin taşıdığı zahirenin içerisine gizlice yerleştirir, sonra tellal çıkarır, ölçeğin çalındığını ilân ederim. Ölçek senin yükünde bulunacağından seni hırsızlıkla itham edip onların elinden alırım.“ dedi. Bünyâmin: „Pekâlâ öyle yap.“ dedi.
Nihâyet Yusuf’un kardeşleri kâfile hâlinde Mısır’dan ayrılacakları bir sırada arkalarından bir münâdî (tellal): „Ey kâfile (durun)! Siz şüphesiz hırsızlarsınız.“ (Yusuf Sûresi, âyet 70)’de böyle diyerek seslendi. Bunun üzerine onlar: “Allah Allah! (Hüviyetimizi, ahlâkımızı) siz de öğrenmişsinizdir. Biz bu yere, andolsun ki, fesâd çıkarmak için gelmedik. Ayrıca biz hırsız kimseler de değiliz.“ (Yusuf Sûresi, âyet 73)’de bildiriliyor. „Çünkü biz aldığımız zahire ve yiyeceklerin bedelini Aziz’e ödedik, dediler. Onların bu sözleri üzerine, kâfileye seslenip durduranlar tekrar onlara: „Eğer yalancılar iseniz (çalanın) cezâsı nedir?““ (Yusuf Sûresi, âyet 74) diye sordular. “Onlar: „Onun cezâsı yükünde (hırsızlık malı) bulunan kimsenin kendisidir… (yani o rehin olarak tutulur).““ (Yusuf Sûresi, âyet 75) dediler. Yani çaldığı mala karşılık kendisini alır, köle edinirsiniz demek istediler. Bunun üzerine Hz. Yusuf, kardeşi Bünyâmin’in kabından önce onların kaplarını aramağa başladı (yüklerini), sonra ölçeği (veya maşrapayı) kardeşinin kabından yani (yükünden) çıkarıp buldu. Hz. Yâkub’un diğer oğulları hırsızın Bünyâmin olduğunu görünce Yusuf’u kastederek: “Eğer o (Bünyâmin) çalmış bulunuyorsa onun daha önce bir kardeşi (Yusuf) de çalmıştı.“ (Yusuf Sûresi, âyet 77)’de böyle söylediler. Çünkü Hz. Yusuf küçük iken annesinin babasına ait olan bir putu çalıp kırmıştı. Bu yüzden onlar Yusuf’u bununla ayıplamağa çalıştılar.
Hâlbuki Yusuf o zaman küçüktü bir de o putu da kırmıştı.
Bir rivâyete göre ise Yusuf için söz konusu edilen hırsızlık meselesi, bahsi geçen kuşak meselesidir. İşte insanların içinde haset olduğu için küçük bir bahâne aramaya çalışıyorlar -ki hasetlerine bir kılıf uydurmak için-.
Dakika 45:00
Neticede çalınan nesnenin çocuğun (Bünyâmin’in) yükü arasından çıkması üzerine onlar: „Ey Rahil’in oğulları! Bütün belâlar başımıza sizin yüzünüzden geliyor.“ dediler. Bakın Yusuf’un karşısında Yusuf’u hâlâ tanımıyorlar. Bünyâmin’ini de suçluyorlar Yusuf’u da gıyabına güya suçluyorlar. Bunun üzerine Bünyâmin de onlara: „Hayır, Rahil oğullarının başına gelen belâlar, hep sizin yüzünüzden gelmiştir. Bu ölçeği (veya maşrapayı) benim yüküme sokan kimse, daha önce yüklerinize zahirenin bedeli olan dirhemleri sokan kimsedir.“ diye karşılık verdi.
Bakın orada Bünyâmin gizli bir doğruyu söyledi mükemmel. Evet, sevgili dostlarımız, Hz. Yusuf kardeşlerinin verdiği hükme ve karara dayanarak Bünyâmin’i yanında alıkoydu. Nihâyet onlar kardeşleri Bünyamin’i kurtarmak için bir çâre bulamayınca, Yusuf’tan onu kendilerine bırakmasını istediler ve: “Ey Aziz! Yani (Yusuf’u) tanımıyorlar. “Ey Aziz! Gerçekten onun ihtiyar bir babası var. Onun yerine (bizden) birimizi alıkoy… “ (Yusuf Sûresi, âyet 78)’de böyle dediler. Bunun üzerine Hz. Yusuf onlara: “Allah korusun! Biz, eşyamızı kimin yanında (yükünde) bulduysak ancak onu tutarız.“ Dedi bu da (Yusuf Sûresi, âyet 79) dedi. Nihâyet onlar, Bünyâmin’i kurtarmaktan ümitlerini kesince, yabancı bir kimseyi aralarına almadan kendi kendilerine baş başa görüşmek için bir tarafa çekildiler. Yaşça büyükleri olan Şem’un onlara hitâben: “(Kuşatılıp çâresiz kalmadıkça Bünyâmin’i getirip teslim etmek üzere) babanızın sizden Allah adına teminat almış olduğunu, daha önce de Yusuf hakkında işlediğiniz kusuru bilmediniz mi? Artık ben Mısır’dan çıkmama veya (savaşmama) babam izin verinceye kadar buradan (Mısır’dan) katiyyen ayrılmam.“ (Yusuf Sûresi, âyet 80)’de böyle buyuruldu. „Babanızın yanına dönün, başınıza gelenleri ona haber verip anlatın.“ dedi.
Nihâyet onlar babalarının yanına dönüp Bünyâmin’in durumunu ve Şem’un’un orada kaldığını anlattılar. Bunun üzerine babaları Hz. Yâkub onlara: “Hayır, sizi nefisleriniz aldatıp (böyle büyük) bir işe sürüklemiştir.
Artık (bana düşen) güzel bir sabırdır. Umarım ki Allah onların hepsini (Yusuf, Bünyâmin ve Şem’un’u) birden bana getirip kavuşturacaktır.“ Dedi bu da (Yusuf Sûresi, âyet 83)’de bildirilmektedir.
Evet, sevgili dostlarımız dersimiz yine bir sonraki derse de Yusuf kıssası ile devam edecektir.
Dakika 49:19