İslam Tarihi Ders 70

İslam Tarihi Ders 70

 

70- İslam Tarihi Ders 70

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

 

Çok kıymetli ve muhterem izleyenler,

Yine Sevgili Peygamberimizin şekli şemâli ile ilgili dersimiz devam ediyor. Ümmü Mâbed’e göre şimdi de dersimiz onun verdiği habere göre Peygamberimizin şeklinden, şemâlinden bahsedeceğiz;

Peygamber Efendimiz  (Aleyhissalâtu Vesselâm) Medine’ye hicretleri sırasında Ümmü Mâbed ’in çadırına uğramış sütsüz koyunu hakkında: “Ey Allah’ım ona koyununu mübârek kıl!” diyerek dua etmiş, koyundan bol bol sağmış, içmiş, içirmiş ve bir kap dolusu sütü de Ümmü Mâbed’e bırakmıştı. İşte sütsüz kurumuş, kuru zayıf bir işte görüyorsunuz ki ondan sağılan bir süt. Âlemlere rahmet olarak gönderilen O Peygamber orada da o rahmetin tecellîsini Cenab-ı Hak gösterdi O’nun şahsında insanlık âlemine.

Evet, sevgili dostlarımız, Ümmü Mâbed ‘in kocası Ebû Mâbed çadıra gelip kaptaki sütü görünce şaşırmış: “Bu süt size nereden geldi? Koyunlar kısır ve uzaktalar, çadırda da süt sağılır hayvan yok” demiş. Ümmü Mâbed ‘de:

“Hayır! Vallâhi bize mübârek bir zât uğradı şöyle-şöyle söyledi, şöyle-şöyle yaptı!” diyerek olan bitenleri birer birer anlatınca Ebû Mâbed:

“Vallâhi ben sanırım ki o Kureyşîlerin aramakta oldukları sahipleridir”. Yani o gelmesi haber verilen ve putperestlerin karşı koyduğu Peygamberdir O” dedi.

“Ey Ümmü Mâbed, hele sen O’nu bana bir tarif et bakayım!” dedi. Bunun üzerine Ümmü Mâbed Peygamberimizin şöyle tarif etti:

“Gördüğüm öyle bir zât idi ki güzelliği besbelli idi, güzel huylu idi. Kendisinde ne karın büyüklüğü, ne de baş küçüklüğü vardı. O,  çok biçimli ve güzel mi güzel çehreliydi. Kendisinin gözlerinde siyahlık, kirpiklerinde çokluk, sesinde nâziklik vardı. Gözünün akı pek ak, karası da kara idi ve kudretten sürmeliydi, kaşlarının ucu ince saçları koyu siyahtı. Boynunda uzunluk ve yükseklik ve sakalında sıklık vardı. Sustuğu zaman kendisinde bir vakar ve ağırbaşlılık, konuştuğu zaman da güler yüzlülük görülmekteydi. Sözleri sanki dizilmiş birer inci gibi ağzından tatlı tatlı dökülmekte idi, sözü açık ve hak ile bâtıl arasını ayırıcı olup ne âcizlik sayılacak derecede az, ne de boş ve gereksiz sayılacak derecede çoktu, mükemmeldi. Uzaktan bakılınca kendisi insanların en heybetlisiydi. Yakınana gelince herkesten daha tatlı ve çekiciydi.

Dakika: 5:05

Kendisi orta boylu olup boyu ne hoşa gitmeyecek derecede uzun, ne de gözü hakir görecek başkasına bakacak derecede kısa idi, boyu da mükemmeldi. Sanki O, bir fidan idi ki iki fidan arasında bitmiş parlaklığı ve yeşilliği onlara üstün gelmişti. Onun yanında yoldaşları da vardı ki O, bir şey söylediği zaman onlar O’nu hemen hazır ol vaziyette dinlerler, O’nun verdiği emri yerine getirmeye koşuyorlardı. Kendisi ekşi ve asık suratlı değil parıl-parıl bir yüzü vardı güleçti. Kimseyi kınamaz ve azarlamazdı dedi.

Ebû Mâbed: “Vallâhi bu zât Mekke’deki işi bize anlatılmış olan Kureyşîlerin sahibidir. O, zuhur eden Peygamberdir bu” dedi.

“Ey Ümmü Mâbed! Eğer ben O’na rastlamış olsaydım, arkadaşlığa kabul edilmemi dilerdim. Yine de bir yolunu bulursam muhakkak bunu yapacağım” dedi.

İşte sevgili dostlarımız,  mûcize ortada, rahmet Peygamberinin mükemmelliği ortada. Ammâ îmânda nasîbi olmayan cehennemin odunları ise işte O’na düşman oldular putun adamları; Müşrikler, münkirler,  zâlimler, münâfıklar O’na karşı koydular. Îmânda, İslam’da, Cennet-i Âlâ ’da Allah’ın rızâsını ve cemâlinde nasip olanlara ise O’na îmân edip Müslüman için koştular, koştular, koştular! Her şeylerini bıraktılar îmânı İslam’a sarıldılar.

Sevgili dostlarımız,

Peygamberimizin sıfatlarının Tevrât’takilere uygunluğunu gören bir Yahûdî âliminin Müslüman oluşu hakkında da:

Hazreti Ali görevlendirildiği Yemen’de bir gün topluma hitap ettiği sırada elindeki kitaba bakıp duran bir Yahûdî âlimi Hz. Ali’ye:

“Ebû’l-Kâsım’ı bize tarif etsene?” diyerek seslendi.

Hz. Ali’de Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) Efendimizi şöyle tarif etmeye başladı Yahûdî âlimine; Yahûdî âlimi ise Tevrât’ta Peygamberimizin nasıl ve niceliği hakkında Tevrât’ta yazılanlara bakıyordu. Hz Ali dedi ki:

“Peygamberimiz (Aleyhissalâtu Vesselâm) ne kısa, ne de upuzun boylu olmayıp orta boylu ama mükemmel idi. Kendisinin saçı ne kıvırcık ne de dümdüzdü. Başı büyükçe idi, teni kırmızı ile karışık ak idi, omuzları dizleri ve bilekleri iri kemikli idi, el ve ayak parmakları kalınca idi. Göğsünden göbeğine kadar çizgi hâlinde inen ince teller kıl telleri vardı. Kirpikleri uzundu,  kaşlarının arası yakındı fakat çatık değildi. Anlı açıktı, iki omuzunun arası genişti, yürürken sanki yüksekten iner gibi önüne doğru eğilirdi.

Dakika:10:10

Ne O’ndan önce ne de O’ndan sonra O’nun bir benzerini görmedim dedi ve sustu.

“Yahûdî âlimi daha ne gibi sıfatları var?” diye sordu. Hz. Ali:

“Benim şimdi hatırımda olanlar bunlardır” dedi. Yahûdî âlimi:

“Gözlerinde biraz kırmızılık, sakalında güzellik, ağzında güzellik, kulaklarında tamlık bulunacak. Yönelirken bütün vücudu ile yönelir, dönerken bütün vücudu ile döner olacaktır” dedi. Hz. Ali:

“Vallâhi bunlar da O’nun sıfatlarıdır dediklerinin hepsi O’nda var” dedi. Yahûdî âlimi:

“Kendisinde başka bir şey daha bulunacaktır!” dedi. Hz. Ali:

“Nedir o?” diye sordu. Yahûdî âlimi:

“Kendisinde eğilme de bulunacaktır!” dedi. Hz. Ali:

“Ben sana O, yürürken sanki yüksekten iner gibi önüne doğru eğilirdi demiştim ya, işte bu da odur.” dedi. Yahûdî âlimi:

“Ben bu sıfatları atalarımın kitabında yazılı buldum. O Peygamberin Allah’ın Harem ve emin kıldığı Beyti’nin bulunduğu yerden gönderileceğini, sonra O’nun haram ve dokunulmaz kılacağı bir yere hicret edeceğini, orasının kendisi için Allah’ın haram kıldığı gibi haram ve dokunulmaz kılınmış olacağını da kitapta yazılı bulduk” dedi. “O Peygamberin daha Yahûdîler gelip yerleşmeden önce Amr b. Amr oğullarından gelip yerleşmiş hurma bahçeleri ve yurt sahibi yardımcıları olan bir kavmin yanına hicret edeceğini de kitapta yazılı bulduk” dedi. Hz. Ali:

“O’dur! O’dur! O’dur! İşte O’dur!” Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm)” dedi. Yahûdî âlimi:

“Ben şehâdet ederim ki O, Allah’ın Peygamberidir ve yine şehâdet ederim ki O, Allah’ın bütün insanlara gönderdiği Rasûl’üdür, Peygamberidir. Ben bu şehâdet üzere yaşayacak ve bu şehâdet üzere ölecek ve bu şehâdet üzere diriltileceğim İnşâ’Allah” dedi.

Bu mutlu âlim sık sık Hz. Ali’nin yanına gelirdi. Hz Ali ona, Kur’an-ı Kerim ve İslam şeriatını öğretirdi. Kendisi Peygamberimize inanmış ve O’nun Allah’tan getirip tebliğ ettikleri şeyleri doğrulamış olarak Hz. Ebû Bekir’in hilâfetliği, halîfeliği devrinde Yemen’de vefât etmiştir. İşte böyle şanslı olan Yahûdî âlimleri de var. Hemen Tevrât’ta gördükleri bilgileri tasdik edip derhâl Müslüman olanlar da var işte bunun gibi Abdullah İbn-i Selâm gibi o da Yahûdî âlimlerinin mükemmelidir ve o da hemen Müslüman olmuştur.

Peygamberimizin edep ve güzel ahlâk bakımından eşsiz bir kişi olması;

Evet, Peygamberimiz kendisine Peygamberlik gelmeden önce de kavmi arasında ahlâkının güzelliği ve üstünlüğü ile övünür parmakla gösterilirdi. Bu gerçeği kaynaklar şöyle dile getirirler:

Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) evlilik çağına erinceye kadar mertlik ve insanlıkça kavminin en üstünü idi, ahlâkça en güzeliydi. Soy sopça da en şereflisi komşuluk haklarını en çok gözeteni, hilimce akıl ve üslupça en büyüğü, doğru sözlülükte en başta geleni, eminlik ve güvenliklerden en büyüğü kötülükten insanları alçaltan kötü huylardan da en uzak bulunanı idi.

Dakika 15:45

Yüce Allah (Celle Celâlüh) O’nda bütün iyi en üstün haslet ve meziyetleri toplamıştı. Bunun için kendisi kavmi arasında “el-Emin” yani Muhammedü’l-Emin ismiyle anılırdı. Yani en güvenilir kişi demektir (el-Emin).

Peygamberimiz de: “Beni Rabbim terbiye edip yetiştirdi ve güzel terbiye edip yetiştirdi” buyurdu Peygamberimiz. “Ben ancak ahlâkı faziletleri tamamlamak için gönderildim” buyurmuştur.

Sûretçe en güzel bir biçimde yaratılmış bulunan Peygamberimiz aynaya baktıkça Allah’a hamd-ü senâ eder ve:

“Allah’ım! Sûretimi güzel yarattığın gibi ahlâkımı da güzel kıl! Namaza dururken de Allah’ım, ahlâkın en güzeline erişmek için bana yol göster. Çünkü en güzel ahlâkı bana gösterecek ancak Sensin. Kötü ahlâklı da benden uzak tut! Çünkü kötü ahlâklı benden uzak tutacak ancak Sensin ey Yüce Rabbim! Allah’ım, ahlâkın, amellerin, arzu ve emellerim yaramazlıklarından Sana sığınırım. Allah’ım, şikaktan, nifâktan, kötü ahlâktan Sana sığınırım” diyerek dua ederdi.

Ebû Abdullah el-Cedelî der ki: “Âişe Annemize Peygamber (Aleyhissalâtu Vesselâm)’ın ahlâkı nasıldı?” diye sordum.

“İnsanların en güzel ahlâklısı idi. Hiçbir çirkin söz söylemez ve hiçbir çirkin harekette tenezzül etmezdi. Çarşı ve pazarlarda bağırıp çağırmaz, kötülüğü kötülükle karşılamazdı. Fakat affeder ve bağışlardı” dedi.

Sâ’d b. Hişâm b. Âmir de Hz. Âişe ‘ye:

“Ey mü’minlerin Annesi! Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm)’ın ahlâkını bana haber!” dediği zaman Hz. Âişe Sıddıkâ Annemiz:

“Sen Kur’an-ı Kerim’i okumuyor musun?” diye sordu. Sâ’d b. Hişâm:

“Evet, okuyorum!” deyince Hz. Âişe:

“İşte Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm)’ın ahlâkı, Kur’an-ı Kerim’in ahlâkı idi” yani Kur’an’dı dedi. “Muhakkak ki sen pek büyük ve yüksek bir ahlâk üzerindesin”. (Kalem Sûre ’sinin 4’üncü âyetinde) Yüce Allah (وَاِنَّكَ لَعَلٰى خُلُقٍ عَظ۪يمٍ) bu âyet-i kerimede Cenab-ı Hak buyuruyor: “Muhakkak ki sen pek büyük yüksek mi yüksek ve güzel mi güzel bir ahlâk üzerindesin” âyetini okumuyor musun?” dedi Âişe Annemiz.

Dakika 20:05

Evet, sevgili dostlarımız,

Hazreti Hasan’ın sorusu üzerine Hint b. Hâle’nin bildirdiğine göre; Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) çok düşünceli idi kendisinin susması konuşmasından uzun sürerdi. O, lüzumsuz yere konuşmazdı, söze başlarken de sözü bitirirken de Allah’ın ismini anardı. Konuşurken kısa ve çok özlü kelimeler ile konuşurdu, sözleri gerçek ve yerli yerince idi. Konuşurken ne fazla ne de eksik söz kullanmazdı. Hiç kimsenin gönlünü kırmaz kimseyi hor görmezdi. En ufak nimete bile saygı gösterir hiçbir nimeti küçümsenemezdi yermezdi. Bir nimeti ne hoşuna gittiği için över, ne de hoşlanmadığı için yererdi. Dünya ve dünya işleri için kızmazdı. Fakat bir hak çiğnemek istendiği zaman onun öcünü almadıkça hiçbir şeyde kızgınlığının önüne de geçemezdi. Kendi şahsı ve işi için aslâ kızmaz ve öç almazdı. Bir şeye işaret edeceği zaman parmağı ile değil, bütün eli ile işaret ederdi. Hayret ve taaccüp ettiği zaman elinin duruşunu tersine çevirirdi. Yani avucu göğe doğru ise onu yere doğru, yere doğru ise ona göğe doğru çevirirdi. Konuşurken el hareketi yapar, sağ elinin avucunu sol elinin başparmağının iç tarafına vurur dururdu. Kızdığı zaman kızgınlıktan hemen vazgeçer ve kızdığını belli etmezdi. Neşelendiği, ferahlandığı zaman gözlerini yumardı, en fazla gülmesi sadece gülümsemekti. Gülümserken de ağzındaki dişleri dolu taneleri gibi görünürdü, inciler gibi parlardı.

Hz. Hüseyin’in sorusuna karşı Hz. Ali’de Peygamberimizi şöyle anlatır:

Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm), meclisindekilere karşı dâima güleçti, güler yüzlü idi, güzel huyluydu. Kendisinin esirgemesi ve bağışlaması da çoktu. O, aslâ katı kalpli, acı dilli, hoşa gitmeyecek huylu değildi. Kimse ile çekişmez bağırıp çağırmazdı, kötü söz söylemezdi. Kimseyi ayıplamazdı, pinti ve cimri de değildi. Çünkü o Allah’ın emrini yaşayan, tebliğ eden Şanlı bir rahmet Peygamberiydi. Hoşlanmadığı şeye göz yumardı, umanı umutsuzluğa düşürmezdi. Hoşlanmadığı bir şey hakkında susar kendisini üç şeyden alı koymuştu; Kimse ile çekişmezdi, faydasız boş şeylerle uğraşmazdı, toplumu da üç şey de kendi hâllerine bırakırdı. Hiçbir kimseyi ne yüzüne karşı ne de arkasından kınamaz, ayıplamazdı. Hiç kimsenin ayıp ve kusurunu da araştırmazdı. Hiç kimsenin hakkında hayırlı ve sevaplı olmayan sözü de söylemezdi. Konuşurken meclisinde bulunanlar, başlarına kuş konmuş gibi sessiz ve hareketsiz dururlardı. Sözünü bitirip susunca söyleyeceklerini söylerler, fakat O’nun yanında aslâ tartışmaz ve çekişmezlerdi.

Dakika 25:30

Birisi konuşurken o birileri susarlar, konuşmasını bitirinceye kadar O’nu beklerlerdi. Rasûlullah’ın (Aleyhissalâtu Vesselâm) yanında en sondakini sözü ile en öncekinin sözü farksızdı. Yani O’nun huzurunda en son da konuşsan da ilk konuşan gibi dikkatle dinlenirdi. Meclisinde bulunanlar bir şeye gülerlerse O da onlara uyarak güler, bir şeye hayret ederlerse O da onlara uyarak hayret ederdi.  Huzuruna gelen gariplerin, yabancıların sözlerindeki katılık, kabalık ve kırıcılığa Ashâb’ı da kendisi gibi davransınlar diye katlanırdı. Çünkü o Üsve-i Hasene‘dir. Dünyanın tek önderidir ve son Peygamberidir. “Bir hacet sahibinin hacetini talep ettiğini gördüğünüz zaman hacetini ele geçirmesi için ona yardım ediniz!” buyururlardı. Gerçeğe uygun olmayan övmeyi kabul etmezdi. Hakka tecâvüz etmedikçe kimsenin sözünü kesmez, hakka tecâvüz edince de ya onu men ederek sözünü keser ya da o meclisten kalkıp giderdi. İşte görüyorsunuz, içinde bulunduğu ortamı en güzel değerlendiren O, Şanlı Peygamber (Aleyhissalâtu Vesselâm) âlemlerin tek önderi ve örneği.

Evet, sevgili dostlarımız bütün dünya medeniyetleri ne kadar ilerlese Hz. Muhammed’in medeniyetine bu dünya ulaşamamıştır. Böyle giderse ulaşamayacaktır. Ancak Allah’ın emri ile emredenler, hükmü ile hükmedenler ve o Yüce İslam ile amel edenler, işte onu örnek alanlar onun izinde gidenlerdir. Onun önderliğinde hareket edenlerdir. Çünkü Yüce Allah ne buyuruyor: “Habîbim Muhammed’e tâbî ol da gel!” diyor. Bunu diğer derslerimizde daha nice nice bu konularda bilgiler verildi. Şimdi de tarihi konumundan keşif notlarına değinerek gidiyoruz sevgili dostlarımız.

Evet, bir sonraki dersimizde de İnşâ’Allah’u Teâlâ Peygamber Efendimize İslam’dan önceki dünyanın bütün kötülüklerinden bir zerrenin bile ulaşmadığını göreceğiz İnşâ’Allah’u Teâlâ.

Dakika 29:37

 

 

(Visited 25 times, 1 visits today)