İslam Tarihi Ders 73
73- İslam Tarihi Ders 73
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
Çok kıymetli ve muhterem izleyenler,
Dersimiz Sevgili Peygamberimizin gençliğiyle, ticaret hayatıyla ilgili devam ediyor.
Bir Yahûdî İle Yapılan Münâkaşa ve Sonucu:
Peygamberimizin, pazarda sattığı mal üzerinde bir Yahûdî ile aralarında, anlaşmazlık çıktı. Yahûdî, Peygamberimize „Lât-ı Uzzâ’ya yemin et!“ dedi. Peygamberimiz:
„Ben, şimdiye kadar, onlar adına hiç yemin etmemişim. Onların yanından da, yüzümü çevirerek geçerim!“ deyince, Yahûdî:
„Yerinde olan söz, senin söylediğin sözdür!“ dedi ve tenhâda Meysere’nin yanına varıp:
„Ey Meysere! Bu Zât, vallâhi, Peygamberdir! Görüyorsunuz Meysere yanında yardımcı ticaret arkadaşı. Bakın Yahûdî ne diyor: Yemin ederek bu Zât, Peygamberdir! Varlığım, kudret elinde bulunan Allah’a yemin ederim ki: O, muhakkak. Âlimlerimizin Kitaplarında sıfatlarını buldukları Peygamberdir!“ dedi. Meysere, bunu da, aklında tuttu.
Görüyorsunuz ey dünya! İncîl, Tevrât bütün peygamberler Hz. Muhammed’i haber veriyor. Ammâ birileri bunu gizliyor. Yahûdî’nin Müslüman olmayanları bu gerçekleri gizliyorlar, birde tutup kitaplarını tahrif ediyorlar. İncîl de böyle bütün peygamberlerin haberlerini gizliyorlar. İncîl ve Tevrât’ın haberlerini gizliyorlar ve o doğruları da tahrif ediyorlar. Niye? Dünya Müslüman olmasın diye.
Meleklerin Peygamberimiz Efendimizi Güneşten Gölgelemeleri Konusunda da:
Ticaret kervanı, Mekke’ye dönmek üzere Busrâ’dan ayrıldıkları sırada, Meysere, öğle sıcağının şiddetlendiği sıralarda, devesinin üzerinde giderken. Peygamberimizi, iki Meleğin, güneşten gölgelediklerini görmüştü. Bunu da, aklında tuttu. Yüce Allah, Meysere’nin kalbinde, Peygamberimize karşı derin bir sevgi uyandırmış, sanki o Peygamberimizin, bir hizmetlisi olmuştu.
Peygamberimizin Mekke’ye Girişi Konusunda da:
Ticaret kervanı, Merruz-zahran’da bulunduğu sırada, Meysere:
„Yâ Muhammed (Aleyhissalâtu Vesselâm)! Sen, benden önce, Hatice’ye git! Senin yüzünden Yüce Allah’ın, sana ona neler yaptığını, haber ver de. Seni, o da, anlasın!“ dedi.
Peygamberimiz, hemen hareket edip öğlenin en sıcak saatlerinde Mekke’ye girdi. O sırada,
Hazret-i Hatice, içlerinde Nefise Binti Münye’nin de, bulunduğu bazı kadın arkadaşları ile birlikte, konağının üst katında oturuyordu. Peygamberimizin, devesinin üzerinde iken, iki Meleğin, güneşten gölgeler bir hâlde, Mekke’ye girdiğini gördü ve bunu kadın arkadaşlarına da, gösterdi. Hepsi de, hayret içinde kaldılar. Peygamberimiz (Aleyhissalâtu Vesselâm), Hazret-i Hatice’nin konağına vardı. Malların satışından, ne kadar kazanç sağladıklarını, ona, haber verdi. Bu haber, Hazret-i Hatice’yi sevindirdi. Peygamberimiz (Aleyhissalâtu Vesselâm), Busrâ’dan Mekke’ye getirdiği malları da, Hazret-i Hatice’ye teslim etti. Hazret-i Hatice, onları da, satıp iki kat veya bu miktara yakın bir kâr daha elde etti.
Dakika 5:52
Meysere’nin Peygamberimiz Hakkındaki Bütün Bilgileri Hz. Hatice’ye Aktarması:
Bu konuda Meysere; Rahip Nastura’nın Peygamberimiz hakkında söylediklerini mal satışı sırasında, Peygamberimize itimatsızlık gösteren adamın sonunda neler söylediğini iki meleğin Peygamberimizi, güneşin şiddetli sıcağından nasıl gölgelediklerini, gider ve gelirken gördükleri şeyleri, yorulan iki deveyi, nasıl yürütüp hızlandırdığını, eminliğini, temizliğini, uğurluluk ve bereketliliğini, kitap ehli olanların O’nun hakkında neler söylediklerini… Kendisi ile yemek yediği zaman, doyduğunu ve artan yemeğin ise hiç yenilmemiş gibi durduğunu anlattı.
Hazret-i Hatice’nin Peygamberimize Taze Hurma İkrâm Edişi:
Hazret-i Hatice, bir tabak üzerinde olgun taze hurma getirtti. Kız kardeşi Hâle’yi ve Peygamberimizi dâvet etti. Tabaktaki hurmadan, doyasıya yedikleri hâlde, ondan, hiç bir şey eksilmediğini de gördü.
Hazret-i Ebû Bekir’in Busrâ Ticaret Seferinde Peygamberimize Yoldaş Oluşu:
Denildiğine göre: Peygamberimizin, Hazret-i Hatice hesabına yaptığı bu ticaret seferinde, Hazret-i Ebû Bekir de. Peygamberimize arkadaş olmuş ve Rahipten, Peygamberimiz hakkında işitmiş olduğu sözlerden çok duygulanmıştı.
Hazret-i Hatice’nin Varaka b. Nevfel İle Konuşması:
Bu konuda da Hazret-i Hatice; Kölesi Meysere’nin, Peygamberimiz hakkında Rahip Nastura’dan duyup anlattığı şeyleri ve iki Meleğin, onu, güneşin sıcaklığından gölgeleyip koruduğunu görmüş olduğunu, Varaka b. Nevfel’e anlattı. Varaka b. Nevfel, Hazret-i Hatice’nin Amcasının oğlu idi. Hristiyan’dı. Kendisi, Semâvî kitapları çok okur, insanların, bütün bildikleri şeyleri bilirdi. Varaka b. Nevfel:
„Ey Hatice! Eğer, bu söylediklerin doğru ise, hiç şüphesiz Muhammed (Aleyhissalâtu Vesselâm), bu ümmetin Peygamberi olacaktır. Ben zaten gelmesi beklenen Peygamber’in bu ümmetten çıkacağını biliyordum. O’nun geleceği zaman da, tam bu zamandır!“ dedi. Evet, Sevgili Peygamberimiz o zamanları daha 24 veya 25 yaşlarında.
Rivâyete göre: Mekkeli Kureyş kadınları, Recep ayında, bayramda, Mescid-i Haram’da toplanarak tören yaparlar, bu bayrama gelip katılmaktan, kendilerini, hiç bir şey alıkoymazdı.
Dakika 10:05
Evet, bakın bu bayramda nasıl bir ses geldi; Yine bir gün, Kureyş kadınları, Mescid ‘de, putun yanında toplanmış bulundukları sırada, birden peyda olan bir adam, yanlarına gelip en yüksek sesi ile bağırarak o adam:
“Ey Teymâ kadınları, ey Kureyş kadınları topluluğu! Çok sürmez aranızda yakında yurdunuzda Ahmed ismi ile anılan Peygamber zuhur edecek, Allah’ın Risâleti ile gönderilecektir.” Diye bu adam ünüyle bağırdı.
Sizden, hangi kadın, O’na zevce ola bilirse, hemen olsun!“ deyince, bütün kadınlar, adama, taş atmışlar, hakaret etmişler, ağır sözler söylemişlerdi. Hazret-i Hatice ise, onun sözüne karşı, başını, önüne eğip duymazdan gelmiş, susmuş, hiç bir itirazda bulunmamış, hattâ bundan, ümide bile düşmüştü. Meysere, Peygamberimizde gördüğü fevkalâde hâlleri, Hazret-i Hatice’ye haber verdiği ve kendisi de, onlardan bazısını bizzat müşâhede ettiği zaman kendi kendine:
„Eğer, o Yahûdî’nin, söylediği doğru ise, geleceği haber verilen O Peygamber, ancak, budur!“ dedi. Yani “Ahmed Muhammed Mustafa’dır” dedi. Hatice Annemiz içinde onları saklıyordu, çünkü gerçekleri ona Cenab-ı Hak gösteriyordu.
Hazret-i Hatice, Üstün Kişiliği ve Peygamberimizle Evlenmek İsteyişi Konusunda da:
Hazret-i Hatice Annemiz (Radıyallâhu Anha ve Erdahünne); Câhiliye devrinde Tâhire diye anılırdı. Yani (Tertemiz bir kadın) diye anılırdı. Zaten tertemiz olduğu için âlemlerin rahmet Peygamberine Hanım oldu. İki kere evlenmiş ve dul kalmıştı. Kendisinin, Ebû Hâle adındaki kocasından “Hind ve Hâle” adlarında iki erkek; Atîk adındaki kocasından da, “Hind” adında bir kız çocuğu vardı. Nefise Binti Münye (Ümeyye) der ki:
„Hatice Binti Huveylid, b. Esed, b. Abdüluzzâ, b. Kusâyy; işini bilir ve sıkı tutar, sağlam karakterli ve çok mu çok şerefli bir kadındı” diyor. Nefise Binti Münye diyor bunları. Yüce Allah, onu, bu meziyetleri ile birlikte, daha da, şereflendirmeyi ve hayra erdirmeyi diledi. Hatice, o zaman, Kureyş kadınlarının soy-sopça, en seçkin ve üstünü, şerefçe en büyüğü, mal bakımından da, en zengini idi. Bunun için, kavminin her erkeği, elinden gelse, onunla evlenmeye can atar, onunla evlene bilmek için, servetini saçardı. Muhammed (Aleyhissalâtu Vesselâm), Hatice’nin, Şam ticaretinden döndükten sonra, Hatice, Kendisi ile evlenmek isteyip istemeyeceğini anlamak üzere, yoklama yapmak için, beni, Muhammed (Aleyhissalâtu Vesselâm)’a gönderdi. O’na:
“(Ey Muhammed! Seni, evlenmekten alıkoyan, nedir ?)” diye sordum.
“(Elimde param yok. Ben, nasıl evlene bilirim ?)” dedi.
“(Eğer, sana, evlenme masrafı sağlansa da, sen, cemâle, mala, şerefe ve dengine dâvet olunsan, icâbet etmez misin?)” diye sordum.
“(Kim, bu kadın?)” dedi.
“(Hatice’dir!)” dedim.
“(Bu, sence, benim için, nasıl olabilir?)” dedi.
“(Orası, bana düşen bir vazifedir!)” dedim.
“(O hâlde, ben de, dediğini, yaparım!)” dedi.
Hemen, gidip durumu, Hatice’ye bildirdim.
Dakika 16:00
Evlenme Hazırlığına Başlanma Konusunda da:
Hazret-i Hatice, Nefise Hâtun vâsıtası ile yaptığı yoklama neticesinde Peygamberimizin, kendisi ile evlenmeğe râzı olacağını anlayınca:
„Amcamın oğlu! Sen, akraba olduğun kavminin arasında en faziletli, en emniyetli, en güzel huylu ve en doğru sözlü olduğun için, seninle evlenmeyi arzu ettim. Amcam Amr b. Esed’e gidip beni, iste! Sen de, şu saatte gel!“ diyerek Peygamberimize; nikâhını kıyması içinde, Amcası Amr b. Esed, b. Abdüluzzâ, b. Kusâyy’a haber gönderdi.
Peygamberimiz (Aleyhissalâtu Vesselâm), Hazret-i Hatice’nin evlenme teklifini, Amcalarına duyurdu. Ebû Tâlip, durumu, iyice öğrenmek üzere, Peygamberimizi yanma alıp Hazret-i Hatice’nin evine geldi. Hazret-i Hatice, Ebû Tâlib’e:
„Ey Ebû Talip! Amcamın yanına var da, kardeşinin oğlu Muhammed b. Abdullah’la benim nikâhımı kıyın!“ dedi. Ebû Tâlib:
„Ey Hatice! Benimle şaka yapma!“ dedi. Hazret-i Hatice „Bu işi Allah yaptı!“ deyince Ebû Tâlib, hemen ayağa kalktı.
O zaman Mudarların Reisleri bulunan Hâşim oğullarından on kişilik bir toplulukla, Hazret-i Hatice’nin Amcasının yanına geldi. Aralarında Peygamberimizle Hazret-i Hamza ve Peygamberimizin diğer Amcaları da, bulunuyordu. Amr b. Esed, o zaman, çok yaşlı idi. Esed’in, ondan başka oğlu da kalmamıştı.
Nikâh Töreni de Şöyle Devam Etti:
Nikâh töreninde, Hazret-i Hatice’nin Amcası Amr b. Esed ve Peygamberimizle Amcaları hazır bulundular. Hazret-i Hatice’nin Amcası Amr b. Esed, sakalını, sarı yağla yağlayıp taramış, üzerine de, Bürd-i Yemânî diye anılan Yemen alaca kumaşından ağır bir elbise giyinmişti. Hazret-i Hatice, koyun kestirip yemekler hazırlattı. Yemekler, yendikten sonra, Hazret-i Hatice, Peygamberimize:
„Amcan Ebû Tâlib’e söyle de, şu mecliste, beni, Amcamdan, sana istesin!“ dedi.
Ebû Tâlib’in Konuşmaları Şöyle Devam Etti:
Ebû Tâlib, hemen kalkıp şu konuşmayı yaptı;
„Hamd olsun Allah’a ki, bizi, İbrâhim’in zürriyetinden, İsmâil’in neslinden (Aleyhimüsselâm),
Dakika 20:10
Maadd’in mâdeninden ve Mudar’ın aslından yarattı. Bize, Hacc ve ziyaret edilecek bir Beyt yani (Kâbe-i Şerif), içinde emniyet ve huzura kavuşulacak bir Harem ihsân etti. Bizi, Beyt ’inin bakıcısı ve Hareminin yöneticisi kıldı. Bizi, böylece, halkın Hâkimi ve Reisi yaptı. İçinde bulunduğumuz beldemizi, bize bereketli kıldı. Şimdi, kardeşimin oğlu Muhammed b. Abdullah ile Kureyş ’ten kim tartılsa, muhakkak, bu, ona, soy-sopça, akıl ve faziletçe, üstün tutulur dedi. Yani Muhammed’in üstünlüğü, tartışılmaz bir üstünlüğü var dedi. Kim ölçülse, bu, ondan büyük gelirdi. Yani Hz. Muhammed hepsini aldırır daha büyük gelir dedi. Malı, az olsa da, mal dediğin nedir ki? Tez geçici bir gölgedir, alınır, verilir, eğreti bir şeydir. Muhammed’in Abdulmuttalib ve Hâşim gibi şanlı Ataların Torunu bulunduğunu (Soyluluğun, mal çokluğundan daha önemli olduğunu) bilirsinizdir. Kendisi, şimdi, kızınız Hatice Binti Huveylid ile evlenmeyi arzu etmektedir. Aynı şekilde, Hatice de, O’nun ile evlenmeyi istiyor. Hatice’ye, kendi malımdan, Mehir olarak ne vermemi istersiniz? Vallâhi, bundan sonra, onun yani (yeğenimin, yeğenim Muhammed’in) haberi büyük, hâl-i şânı ulu olacaktır!“ dedi. O da O’nda büyük şan ve şeref olduğunu iyi biliyordu Amcası da.
Varaka b, Nevfel ‘in Konuşması:
Şimdi Hatice Annemiz tarafından bir zât-ı muhterem konuşuyor;
Ebû Tâlib, konuşmasını tamamlayınca, Hazret-i Hatice’nin Amcasının oğlu Varaka b. Nevfel, kalkıp şu konuşmayı yaptı:
„Allah’a hamd olsun ki: bizi de, anlattığın gibi yarattı. Saydığın şeylerden ziyâde fazl ve şerefle bizi mümtaz kıldı. Biz de, Arapların Ulu kişisi ve Reisiyizdir. Siz de, böylesinizdir. Ne Araplar, sizin faziletinizi inkâr, ne de, insanlardan hiç biri, sizin iftihâr ettiğiniz şeyleri, şerefinizi ret edebilir dedi. Yani şereflisisiniz sizde, bizde demek istedi. Biz de, sizinle hısımlık kurmayı ve şereflenmeyi arzu ediyoruzdur. Ey Kureyş cemâati! Şâhid olunuz ki: Ben, Hatice Binti Huveylid’i, dört yüz dînâr (altın) Mehir ile Muhammed b. Abdullah’a nikâhladım!“ dedi ve sustu. Ebû Tâlip:
„Ben, Hatice’nin Amcasının da, konuşmasını istiyorum.“ dedi.
Amr b. Esed’in Konuşması da şöyleydi:
Amr b. Esed: Ey Kureyş cemaati! Siz şahit olunuz ki bende Muhammed b. Abdullah’a Hatice Binti Huveylid’i nikâhladım” dedi. Kureyş ’in Uluları buna şahit oldular. Amr b. Esed’in yeğeni Hz. Hatice’nin Peygamberimizle nikâhlanmasını benimsediği ve bunun engellenmemesi gerektiğini bir atasözü ile anlatmak istediği de rivâyetler arasındadır.
Dakika 25:15
Hz. Hatice’nin Mehri Konusunda da:
Hz. Hatice’ye Mehir olarak; On iki “ukıyye” ve bir “neşş” altın verildi. Yirmi genç ve yiğit deve verilmesi taahhüt edildiği de, rivâyet edilir. Sanıldığına göre: Develer, Peygamberimiz tarafından Mehir’e ilâve edilmiştir. Bir ukıyye, kırk dirhemdir. Bir neşş’de, yarım ukıyye, yâni yirmi dirhemdir. Peygamberimizin zevcelerinden çoğunun Mehir’i, on ikişer ukıyye birer neşş olup bunlar da, beş yüzer dirhemi bulur.
Ebû Seleme b. Abdurrahman der ki: „Hz. Âişe ‘ye Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm), kadınlarına kaçar dirhem Mehir verdi?” diye sordum. Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm)’ın, zevcelerine verdiği Mehir: on iki ukıyye bir neşş idi” dedi ve “Neşş, nedir bilir misin?” diye sordu. “Bilmiyorum!” dedim. “Neşş, yarım ukıyyedir. Bunun toplamı, beş yüz dirhem eder ki, bu, Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm)’ın zevceleri için verdiği Mehir’dir” dedi.“ İşte bunun ortalaması 500 dirhemdir tamamı.
Evet, sevgili dostlarımız!
Peygamberimizin Hz. Hatice ile evlendikleri tarih ve o zaman yaş durumları İle ilgili de Peygamberimizin, Hazret-i Hatice ile evlenişi, Busrâ dönüşünden iki ay yirmi dört, yirmi beş gün sonra olup o zaman. Peygamberimiz, yirmi beş yaşında, Hazret-i Hatice ise, kırk yaşında idi diye haberler vardır. Hz. Hatice’nin daha da genç olduğunu söyleyen haberlerde bulanmakladır. Peygamberimizin Hz. Hatice ile evlenişi Busrâ dönüşünden sonra olmuştur.
Düğün Şenliği ve Velîme Cemiyeti Düğün Yemeği Konusunda da:
Hazret-i Hatice, câriyelerine tefler çaldırdı, oyunlar oynattı. Peygamberimiz, evden dışarı çıkacağı sırada, Hazret-i Hatice:
„Ey Muhammed! Nereye gidiyorsun? Amcan Ebû Tâlib’e uğra da senin develerinden bir veya iki deve kessin ve topluma yemek yedirsin!“ dedi. Peygamberimiz, hemen öyle yaptı. Bu ziyafet, Peygamberimizin verdiği ilk Velîme ziyafeti idi. Peygamberimiz, gerdeğe girdiği zaman, Ebû Tâlib, son derecede sevindi ve „Allah’a hamd olsun ki, bizden bütün sıkıntıları ve üzüntüleri giderdi!“ dedi.
Hazret-i Hatice’nin Kutlu mu Kutlu, Mutlu mu Mutlu Evi Konusunda da:
Peygamberimizin Gerdeğe girdiği, Hazret-i Hatice’nin evi olup Safa ile Merve’nin arasındaki Attarlar çarşısının arkasında, Adiyy b. Hamrâ‘ üs-Sakafî’nin evinin arkasında idi. Eve girilince, kapının sol tarafında, bir arşın, bir karış çapında bir taş vardı. Hazret-i Hatice ve kızları, dâima bu evde oturmuşlar, Hazret-i Hatice, bütün çocuklarını, bu evde dünyaya getirmiş, kendisi de, bu evde vefât etmiştir. Peygamberimiz (Aleyhissalâtu Vesselâm), Medine’ye hicret edinceye kadar da, buradan ayrılmamıştı. Peygamberimiz (Aleyhissalâtu Vesselâm), Medine’ye hicret ettiği zaman, bu evi, Amcası Ebû Tâlib’in oğlu Akîl zapt etti. Muâviye b. Ebî Süfyân, Halîfeliği sırasında bu evi ondan satın alıp içinde namaz kılınır mescit hâline koydurdu.
Dakika 31:10
Evet, sevgili dostlarımız, şimdi bu ev bir mescit hâlindedir. Mübârek gecelerde açıldığı, içinde namaz kılındığı, kandiller yakıldığı haberler de bulanmaktadır.
Yüce İslam’da Nikâh Hutbesi Konusunda da:
İslamiyet’te okunan Nikâh Hutbesi şöyledir:
„Hamd, Allah’a mahsustur. (Elhamdülillâhi Rabbi’l-âlemin) diye başlar. Biz, O’na, hamd eder. O’ndan, yardım ve yargılanmak, bağışlanmak dileriz. Nefislerimizin şerlerinden ve amellerinizin kötülüklerinden ise, Allah’a sığınırız. Allah’ın, doğru yola ilettiğini, saptıracak, saptırdığını da, doğru yola iletecek yoktur. Şehâdet ederim ki: Allah’tan başka ilâh yoktur! O, Bir’dir. O’nun, şerîk ve nazîri yoktur! Yine, şehâdet ederim ki: Hz. Muhammed, O’nun, Kulu ve Rasûl’üdür (Aleyhissalâtu Vesselâm)! Ey Mü’minler! Allah’tan, gereği gibi korkup korununuz! Ve ancak, Müslüman olarak can veriniz! Bu da (Âl-i İmrân Sûre ’sinin 102’nci âyet-i kerimesinde) buyrulduğu gibi. Ey insanlar! Sizi, bir tek erkek candan yaratan, ondan da, yine, onun zevcesini vücuda getiren ve ikisinden, birçok erkekler ve kadınlar üreten Rabbinize isyândan sakınınız! İtaat ediniz, isyân etmeyiniz! Kendisinin adını öne sürerek birbirinize dileklerde bulunduğunuz Allah’tan ve akrabalık bağlarını kırmaktan sakınınız! Çünkü Yüce Allah, sizin üzerinizde tam bir gözeticidir! Bu da (Nisâ Sûre ‘sinin 1’inci âyetinde) buyrulduğu gibi. Ey Mü’minler! Allah’tan korkunuz! Sözün doğrusunu söyleyiniz ki, Allah, işlerinizi düzeltip iyiye götürsün ve günahlarınızı bağışlasın! Yüce Allah’a ve Allah’ın Rasûlüne itaat eden, muhakkak, en büyük kurtuluşla ermiştir. Bu da (Ahzâb Sûresi 70-71’inci âyet-i kerimelerinde) buyrulduğu gibi.“
İslamiyet’te Nikâh Tebriki Konusunda da:
„Bârekâllâhü leküm ve bârake aleyküm ve cemea beynekümâ fî hayrin.“ diye tebrik edilir.
Evet, sevgili dostlarımız, İnşâ’Allah’u Teâlâ bir sonraki dersimizde de “Zeyd Hazretlerinden” bahsederek dersimiz devam edecektir. Cenab-ı Mevlâ Yüce Allah’a gereği gibi bir kul, Habîbi Muhammed’e hakîkî ümmet olmayı, Hz. Muhammed’e Allah’ın inzâl eylediği İslam şeriatına sıkı sıkıya tâbî olmayı, iki cihânda kurtuluşa ermeyi Cenab-ı Hak nasîb-i müyesser buyursun. Çünkü (اِنَّ لِلْمُتَّق۪ينَ مَفَازاًۙ ) Muttakiler, Ehl-i takvâ kurtuluşa ermiştir. Kurtuluş takvâdadır, Allah’a itaattedir. İtaat et sakın mı sakın isyân etme! (Vel hamd-ü leke ya Rabbe’l-âlemin).
Dakika 36:05