İslam Tarihi Ders 42
42- İslam Tarihi Ders 42
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
Çok kıymetli ve muhterem izleyenler,
Dersimiz Tarih ile devam ediyor, konumuz Enûşirvân ‘ın Rum ülkeleriyle savaşı ve ele geçirmesi;
Kisrâ Enûşirvân ile Rum hükümdarı Gatyanus arasında bir barış anlaşması mevcuttu. Gatyanus tarafından Suriye Araplarının başına vâlî tâyin edilen Hâlid bin Cebele ile Kisrâ Enûşirvân tarafından Umman, Bahreyn ve Yemâme’den Tâif ve diğer Hicaz bölgelerine kadar olan yerlerin vâlîliğine tâyin edilen Lahm Kabilesinden Münzîr bin Nu’man arasında bir fitne baş göstermişti. Bunun üzerine Hâlid bin Cebele Münzir bin Nu’man ‘ın üzerine saldırıp adamlarından pek çok kimseyi öldürmüş, mallarını ganimet olarak almıştı. Bu durum karşısında Enûşirvân Gatyanus’a bir mektup yazarak aralarındaki sulh anlaşmasını hatırlattı ve Hâlid ‘in Münzîr’e karşı yaptıklarını bildirdi. Ayrıca ondan Münzîr’in elinden almış olduğu malları iâde etmesi için Hâlid’e emir vermesini, Münzîr’in adamlarından öldürmüş olduğu kimselerin diyetlerini ödemesini ve Münzîr’in hakkını alıvermesini isteyip; bunları yapmadığı takdirde aralarındaki sulh anlaşmasının bozulmuş olacağını bildirdi. Bu arada Münzîr bin Nu’man ‘ın haklarının alınması husûsunda Kisrâ Enûşirvân peşpeşe Gatyanus’a mektuplar gönderdi, fakat Gatyanus onun gönderdiği bu mektuplara pek aldırış etmedi.
Kisrâ Enûşirvân, arka arkaya yazmış olduğu mektuplardan cevap alamayınca, hazırlığını yapıp yetmiş bin küsur askerle birlikte Gatyanus ‚un ülkesine savaşa çıktı. Yolu el-Cezîre ‘den geçen Enûşirvân Dârâ ve Ruha (Urfa) şehirlerini aldıktan sonra Suriye bölgesine geçerek Menbic, Halep, Antakya, Fâmiye, Hıms (Humus) ve bu şehirlere bitişik olan pek çok şehri zorla alıp buralarda bulunan mal ve ticaret eşyası ne varsa hepsini eline geçirdi. Bu arada Suriye şehirlerinin en üstünü olan Antakya şehrinin ahâlisini esir alıp, onları Sevad bölgesine sürdü. Sonra Kisrâ Enûşirvân ‘ın emriyle Tlsfon şehrinin civarında Antakya’ya benzetilerek onun modelinde Rumiyye adıyla bir şehir kuruldu ve Antakya ahâlisi Enûşirvân tarafından buraya yerleştirildi. Ayrıca bu Rumiyye şehri için beş mahalle (ilçe) kurdurdu. Bunlar: Yukarı Nehrevan, Orta Nehrevan, Aşağı Nehrevan, Bâderâyâ ve Bâküsâyâ mahalleleri idi. Bundan sonra Enûşirvân Antakya’dan buraya esir olarak getirilip yerleştirilen oradaki topluma erzak göndermeye devam etti ve başlarına da aynı dinden olmaları hasebiyle yakınlık duyup anlaşabilmelerini sağlamak için Ahvaz Hristiyanlarından birisini tayin etti. Diğer Suriye ve Mudar şehirlerini ise Gatyanus Kisrâ Enûşirvân’dan pek çok para ödeyerek tekrar satın aldı; ayrıca ülkesine savaş açmaması için Kisrâ ‘ya her yıl fidye ödemeyi taahhüt etti. Nihâyet Rumlar her yıl bu fidyeyi getirip Kisrâ ‘ya ödediler.
Dakika 6:00
Bundan sonra Enûşirvân Rum (Bizans) ülkesinden Hazarların üzerine yürüdü ve onlardan pek çok kimseyi öldürüp ganimetler almak sûretiyle tebaasının intikâmını aldı. Sonra Yemen’e geçti, burada da birçok insan öldürüp ganimet aldıktan sonra Medâin’e döndü. Buralar İslam’dan önceki Hz. Muhammed’den önceki olaylar bu olaylar. Böylece Enûşirvân Hırakle’nin aşağısından itibâren Bahreyn ile Umman arasındaki yerleri ele geçirmiş oldu. Bu arada Enûşirvân Nu’man bin Menzîr’i Hire’ye vâlî tâyin edip onu taltif ettikten sonra, dedesi Firuz’un intikâmını almak üzere Akhunların üzerine yürüdü. Bundan önce Enûşirvân Hakan ile sıhri akrabalık kurmuştu. Akhunların ülkesine giren Kisrâ Enûşirvân, hükümdarlarını öldürdü ve hanedanından hiç kimseyi sağ bırakmadı. Bundan sonra Belh ve Mâverâünnehr’e geçip askerlerini Fergane’ye indirdi, sonra da Medâin’e döndü. Bu arada Kisrâ Bürcan’a savaşa çıktı, sonra geri dönüp ordusunu Yemen’e gönderdi. Nihâyet Yemen’e gelen bu ordu, Yemen hâkimiyetini ellerinde bulunduran Habeşlileri oradan kaldırıp ülkeyi ele geçirdi.
Hükümdar Enûşirvân ‘ın saltanatı kırk sekiz yıl, bir rivâyette ise kırk yedi yıl sürdü.
Hz. Peygamber (Aleyhissalâtu Vesselâm), Enûşirvân ‘ın hükümdarlığının sonlarına doğru dünyaya gelmiştir. Bir rivâyette ise, Hz. Peygamber (Aleyhissalâtu Vesselâm)’ın babası Abdullah bin Muttalib, Enûşirvân ‘ın hükümdarlığının üzerinden yirmi dört yıl geçtikten sonra dünyaya gelmiş, Hz. Peygamber de onun hükümdarlığının kırk ikinci yılında dünyaya teşrif etmiştir.
Dakika 9:10
Hişâm bin el-Kelbî şöyle diyor: „Fars hükümdarları tarafından Arapların başına vâlî tâyin edilen Esved bin Münzîr ‘den sonra kardeşi Münzîr bin Nu’man vâlî tâyin edilmiş ve yedi yıl bu görevde kalmıştır. Ondan sonra yerine Nu’man bin Esved tâyin edilmiş ve dört yıl bu görevi sürdürmüştür. Sonra yerine Ebû Ya ‘fer bin Alkame bin Mâlik bin Adiyy el-Lahmî halef olarak geçmiş ve bu görevde üç yıl kalmıştır. Bundan sonra Münzîr bin İmruü’l-Kays el-Bed‘ tâyin edilmiş ve kırk dokuz yıl bu görevini devam ettirmiştir. Münzir bin İmruü’l-Kays, saçlarım örüp örgü şeklinde iki tarafına sarkıttığı için kendisine „Zü’l-Karneyn“ lakabı verilmişti. Onun “Mâüssemâ“ adıyla bilinen annesi ise, Amr bin Cüceşm bin Nemir bin Kast’ın kızı Maviye idi. Ondan sonra yerine oğlu Amr bin Münzîr tâyin edildi ve bu görevi on altı yıl sürdü. İşte onun idâresinin üzerinden sekiz yıl sekiz ay geçtikten sonra Hz. Muhammed (Aleyhissalâtu Vesselâm) dünyaya geldi. Hz. Peygamber (Aleyhissalâtu Vesselâm), Enûşirvân ‘ın hükümdarlığı döneminde meydana gelen “Fil Yılı“nda doğmuştu. “
Evet, sevgili dostlarımız!
„Yemen ülkesi Kisrâ Enûşirvân’a boyun eğip itaatine girince, kumandanlarından birisini büyük bir orduyla mücevherler ülkesi olan Hind memleketlerinden Serendib’e gönderdi ve bu kumandan buranın hükümdarıyla savaşa tutuştu. Neticede hükümdarını öldürüp ülkesini istilâ etti ve buradan Kisrâ Enûşirvân’a pek çok mal ve mücevher gönderdi.“
„Fars ülkesinde “çakal denilen hayvan bulunmuyordu. Enûşirvân ‘ın hükümdarlığı döneminde Türk illerinden Fars ülkesine bir çakal akını başlamıştı. Buna üzülen ve zor duruma düşen Enûşirvân Mâbezân Mübez (rûhânî reis)’i huzuruna çağırıp ona: “Bu yırtıcı hayvanların ülkemize geldiklerini öğrendik, bu hadiseyi gözümüzde büyütüyoruz. Bu husustaki görüşünü bize bildir.“ dedi. Bunun üzerine Mâbezân mübez (bu bilge kişiydi.): “Ben âlimlerimizin: ‚Bir ülkede adâlet zulme gâlip gelmez, ülke halkı birbirlerine zulmetmeye kalkışırsa düşmanları kendileriyle harp eder ve istemedikleri şeyler başlarına gelir.‘ dediklerini duydum.“ diye karşılık verdi. Artık çok geçmeden Kisrâ Enûşirvân’a ülkesinin uç kısımlarında bir grup Türk yiğidinin savaşa giriştikleri haberi geldi. Görüyorsunuz uyarılar Müslüman olana da olmayana da, adâlet edene de etmeye de uyarılar geliyor. Enûşirvân Fars hükümdarlarının en âdillerindendirler. Evet, sevgili dostlarımız, bakın uyarıdan ders çıkarttı, çakal sürüsünden ders çıkardı. Bunun üzerine Kisrâ Enûşirvân vezirlerine ve vâlîlerine emir vererek, uhdelerine tevdi edilen görevleri icrâ ederken adâlet sınırını aşmamalarını, adâletten ayrılmmalarını ve yaptıkları her şeyde adâletli hareket etmelerini istedi. İşte görüyorsunuz burada âlimi dinledi âlimden aldığı dersten bakın kendine ders çıkarttı. Enûşirvân ‘ın bu emrini tuttular; böylece Yüce Allah (Celle Celâlüh), düşmanlarını harbe gerek kalmadan başlarından savdı.
Dakika 15:30
Ey dünya, ey milletler! Azarsanız azan belâsını bulur derler, arayan Mevlâ’sını bulur derler. Bu atasözünü hiç unutma! O zamanki adâlet Enûşirvân ‘ın kendine göre bir adâletti. Ama asil adâlet İslam adâletidir. İşte ey dünya, ey Müslümanlar! Kendinize dönün şöyle İslam adâleti üzere hareket ediniz ey Müslümanlar! Adâletten ayrıldığın an düşman sana çullanır her tarafından düşmanlar peyda olmaya başlar. Düşmanın sadece cephede savaştıkların da değildir düşmanın sayısı, cinsi cibilliyeti çok fazladır. Nefsin sana düşmandır, iblîs sana düşmandır, iblîsin adamları insan ve cinler sana düşmandırlar. Bunların hepsine karşı çâre Allah’a kul olmak iyi bir Müslüman olmaktır. O zaman Enûşirvân’a göre bu durum böyleydi. Ama Yüce İslam bütün hak ve hakîkati ile dünyaya tecellî edince dünyanın uygulayacağı adâlet İslam adâletidir. Yoksa kendi herkes kafasına göre benimki adâlet diyor zulüm uyguluyor öteki diyor benimki adâlet zulüm uyguluyor. Çünkü îmâna Amel-i Sâlih’e dayanmayan adâletler kişinin hevâsına göredir ama îmâna, İslam’a, vahye, Kur’an-ı Kerim’e, sahîh sünnete dayanan adâlet gerçek adâlettir. Biz hatırlatıyoruz öte tarafı herkesin kendine kalmış. İlgililer herkes dersini Yüce İslam’dan almak zorundadır herkes görevidir bu işte. Devlet, devlet kadar görevli, millet, millet kadar görevli, fertler cemiyetler hep kendilerine göre görevlidirler, görevsiz kimse yok ki! Herkes görevini doğru yapsa bu dünya böyle mi olur? Çok güzel olur. Evet, dünyaya göre bir cennet kurulur ama insanoğlu o kadar gâfil, o kadar câhil, o kadar nankör ki Yüce Rabbisine bir türlü itaat etmekte topyekûn başaramıyor. İçinde iyiler dâima bulunmasa kıyâmet derhâl kopar iyilerin hürmetine dünyanın ömrü uzamaktadır. Kötüler çoğunlukta olduğu zaman, kötüler taraftar bulduğu zaman işte görüyorsunuz üç tane evliyâ olsa bugünkü sistemlere göre dört tane de eşkıya olsa eşkıyalar kazanıyor. Bu işi ehline vermek demek değildir çoğunluk her zaman doğru yolda demek değildir. Çoğunluğu Müslüman olan bir ülkede bile bakın gerçek Müslümanlığın olmadığından veya gerçek Müslümanların sayısı azınlıkta olduğundan işler yolunda gitmiyor. Niye gitmiyor? Her biri bir yere çekiyor.
Dakika 20:10
Öteki diyor bunların hepsine de saygı adı altında hakla bâtılın arasındaki sınırları da yıkmaya çalışıyorlar. Hristiyan’la, Müslüman Yahûdî birbirine eşitlenmez bunların inançta, itikatta, amelde, ahlâkta bunlar bütün kurallarda bunlar birbirine aykırı inanç sistemleri var. Kur’an-ı Kerim’e uymayan bir inanç sistemi ile Müslümanın uzlaşma şansı olur mu? Sen gidip de Müslümanı Hristiyan’a eşitleyebilir misin? Bunu şunun adı altında bunun adı altında diye bir Müslümanı Yahûdî’ye eşitleyebilir misin? Yahûdî’nin inanç sistemi, amel sistemi farklı ve Hristiyan’ın ki farklı, Müslümanın ki tevhîde dayalı öteki şirke dayalı birisi Allah üç diyor Müslüman Allah bir diyor öteki Üzeyir “İbnullah” diyor Üzeyir Allah’ın oğlu diyor. Âlemlerin Rahmet Peygamberi Hz. Muhammed en büyük Peygamberdir ama Allah’ın kuludur ve Peygamberidir. Allah’ın eşi, benzeri, şeriki, naziri, dengi olmamıştır olmaz. (لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَيْءٌ) Onun için hak ile bâtıl ile bağdaşmaz. Onu, onun kendini bırak, berikini berikine bırak herkes kendi inancında hür özgür yaşasın ama aslî kurallara uymak kaydıyla, hak ve adâlet kurallarına uymak kaydıyla. İşte İslam Tarihi, Müslümanlar, Osmanlılar Selçuklular ve diğer hilâfet devrindekiler, Abbâsiler, Emevîler dört halîfe en başta olmak üzere bunların da başında Devri Saadet Hz. Muhammed’in devri olmak üzere İslam’ın kânûn ve kurallara nasıl uygulanarak geldi buna baksana! Burada nedir? İslâmî kânûnlar esastır, kurallar esastır bu genel kânûn ve kurallara herkesin uyması da esastır. Şimdi Avrupa’ya gitmiş bir sürü yabancılar var Avrupa’da, Avrupa kânûn kurallarına uymasalar orada durabilirler mi? İslam âleminde ki diğer milletler gayrimüslimler kendi inançlarında özgür hür kalmışlardır ama İslam’ın kânûn ve kuralların hâkimiyetini de kabul etmişlerdir. O zaman dünyada huzur sağlanır. Yoksa herkes kendi bildiğine gider de kurallar çiğnenirse, adâletin dışına çıkılırsa işte o zaman dünyada güven, emniyet, huzur diye bir şey kalmaz. Nitekim şu anda dünya güven içinde değil. Niye? İşte dünyadaki iş ehline tam verilmediğinden ilâhî nizâm ve onun kânûnları, ilâhî adâlet uygulanmadığından, yoksa dünyada insanlar hep Allah’ın kullarıdır, Âdem’in-Havvâ ‘nın çocuklarıdır ve Yüce İslam hak bir dindir bütün peygamberler hak peygamberdir ve bütün peygamberlerin en sonuncusu Hz. Muhammed’dir. Bu gerçeği dünya bilse de bu hakta, hakîkatte birleşseler dünyada huzurdan başka bir şey olmaz. İslam dini Îsâ’ya toz kondurmaz, Meryem Annemize toz kondurmaz. Mûsâ’ya, Hârun’a, Dâvûd’a, Süleyman’a, Zekeriyâ ’ya, Yahyâ ’ya toz kondurmaz. İbrâhim’e, Nuh’lara, Âdem’lere, bütün peygamberlere toz kondurmaz ve ilâhî kitaplara da toz kondurmaz. Ama senin uydurduğuna değil, bozduğuna tahrif ettiğine değil ilâhî olanlara Kur’an-ı Kerim’in tasdikinden geçecek, Hz Muhammed’in tasdikinden geçecek o zaman bak dünyada Hz. Muhammed’den daha güvenilir birini bulamazsın. Kur’an-ı Kerim’den daha sağlam bir ilâhî kitap yeryüzünde yok çünkü bozulmadı bozulmayacak son kitap en yeni bozulmaz kitap. Bunu Allah kendi söylüyor ben kendim uydurarak konuşmuyorum ki bunların hiçbirini. Onun için ortada hak ve hakîkat var bozulmaz bir kitap Kur’an-ı Kerim var hak bir din İslam var ve şanlı bir Peygamber Muhammed var. İşte bunlar bu değerler geçmişin değerlerini koruyor. Mü’min, Müheymin ve Mûsâddik Kur’an-ı Kerim ve Peygamber Efendimiz. Görüyorsunuz, Kur’an-ı Kerim Mü’min, Müheymin ve Mûsâddik geçmişin değerlerini koruyor. Sen koruma desen de koruyor. Çünkü sana göre bana göre değil ki Allah’ın emrine göre bu iş. Hepimiz Allah’ın emrine itaat etmek, îmân etmek, amel etmek zorunda değil miyiz? Durum böyle ama dünyada ki gidişatı görüyorsunuz. Allah bütün şerleri hayra, bütün bâtılları hakka hakîkate tebdil eylesin. Bizim dileğimiz dünyanın huzurlu olmasıdır. Sulh, barış öyle lafınan te’min edilecek bir durum değildir.
Sevgili dostlarımız, İnşâ’Allah’u Teâlâ bir sonraki dersimizde “Fil Vakası” ile devam edecektir. Biliyorsunuz Ashâb-ı Fil meselesi var ki Kâbe-i Şerif’i yıkmaya gelen Ebrehe ‘nin ordusundaki “fil Mahmut” vardı büyük filin adı “Mahmut” idi o filden adını almaktadır bu hadise ve olayı da (Elem tera keyfe fe’ale rabbüke biashâbilfîl) Kur’an-ı Kerim’de de bu sûre-i celile bize bunu özetlemektedir. Bizde bu hadise üzerinde zaten Tefsir bölümlerinde bunlarla ilgili derslerimizde geçti ama tarihle ilgili boyutundan da sizlere keşif notları vermeye çalışacağız İnşâ’Allah’u Teâlâ.
Dakika 28:44