İslam Tarihi Ders 52

İslam Tarihi Ders 52

52- İslam Tarihi Ders 52

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

Çok kıymetli ve muhterem izleyenler, yine Abdulmuttalib ile ilgili dersimiz devam ediyor;

Abdulmuttalib Zamanında Mekke’deki İçme Suları Yani Sular Hakkındaki Durum:

Abdülmuttalib’in Atalarından Kusâyy, İsmâil (Aleyhisselâm)’dan sonra Mekke’nin içinde kuyular kazdırmıştı. O zaman, Mekke’de su, çok kıymetli idi. Toplum, ancak. Harem dışındaki kuyuların suyundan içerlerdi. Kusâyy’ın, Mekke’de kazdırdığı ilk kuyu, Hazvere’de Hazret-i Ümme-Hânî’nin evinin bulunduğu yerdeki kuyu olup “Acul” diye anılırdı. Araplar, Mekke’ye geldikleri zaman, bu kuyunun suyundan içerlerdi. Evet, sevgili dostlarımız, Muttalib b. Abdimenâf’ın vefâtından sonra, Abdulmuttalib, Rifâde ve Sikâye hizmetlerini yerine getirmekten, Mekke’de hacılara yemekler yedirmekten, deri havuzlara doldurduğu sulardan içirmekten geri durmuyordu.

Abdülmuttalib’in Zemzem Kuyusunu Kazıp Ortaya Çıkarışı:

İbn-i İshâk’ın, Hazret-i Ali’den rivâyetine göre: Abdulmuttalib, Hıcr’da uyurken, rüyasında biri gelip „Taybe’yi kaz!“ dedi. Abdulmuttalib „Taybe, nedir?“ diye sordu Adam, cevap vermeden dönüp gitti. Ertesi günü olunca, Abdulmuttalib, eski yattığı yere döndü, orada yatıp uyudu. Evet, sevgili efendiler, yine o kişi rüyasında, yine aynı adam geldi. Ona „Berre’yi kaz!“ dedi. Abdulmuttalib „Berre, nedir?“ diye sordu. Adam, yine cevap vermeden dönüp gitti. Ertesi günü olunca, Abdulmuttalib, eski yattığı yere tekrar döndü. Orada yatıp uyudu. Düşünde, yine aynı adam gelip „Madnûne’yi, kaz!“ dedi. Abdulmuttalib „Madnûne, nedir söylediğin şeyi, bana açıkça bildir!‘ dedi. Adam, yine cevap vermeden, dönüp gitti. Ertesi günü olunca, Abdulmuttalib, eski yattığı yere tekrar döndü. Orada yatıp uyudu. Yine rüyasında aynı adam gelip „Zemzem’i, kaz!” dedi. Sen, onu kazarsan, pişman olmazsın!” dedi. Abdulmuttalib „Zemzem, nedir ?“ diye sordu. Adam „O, hiç kesilmez, dibine erilmez, bütün hacıların susuzluğunu giderecek bir su’dur!” dedi. “O, sana Ulu Allah’ın mîrasıdır!” dedi. “O, kurban kanlarının aktığı ve terslerinin döküldüğü yerin arasında, alaca kanatlı kargı kuşunun gagaladığı yerin yanında, karınca yuvasının yanında bulunmaktadır.” dedi.

Dakika 5:20

O kuyunun başında nimete erdirilecek bir kimse için bir adak adayıcı adakta bulunacak, bu kuyu, bir mîras, sımsıkı yapılmış bir and olarak kalacaktır. O, bildiğin kuyular gibi değildir. O, senin ve senden sonra da, çocukların için, içilecek bir sudur!“ dedi. Abdulmuttalib, Mescid-i Haram’da oturup kendisi için kapalı bulunan bu işi, bir müddet düşündü. Hazvere’de bir inek, boğazlanmaya yatırılmıştı. Yarı canı bir hâlde kalkıp kaçan inek, Zemzem kuyusunun bulunduğu yere kadar koştu ve orada yere yıkılınca, yüzülüp eti taşında. Abdulmuttalib, o sırada, bir karganın gelip tersin içine girdiğini ve oradaki karınca yuvasını gagalamaya başladığını gördü. Zemzem kuyusunun durumu ve yeri, Abdulmuttalib’e böylece bildirilip kendisi de, rüyasının doğruluğunu anlayınca, sabahleyin, kazmasını küreğini eline ve oğlu Hâris’i de, yanına aldı ki, o zaman Hâris ‘den başka oğlu yoktu. İsaf ve Naile arasında bulunan ve Kureyşîlerin putları için kurban kestikleri yere vardı. Karınca yuvasını buldu ve karganın, İsaf ile Naile adlı putların arasında bulunan bu yuvayı gagaladığım gördü. Orayı, kazmaya hazırlandı. Kureyşîler, onun başucuna dikildiler. „Sen, bunu, ne diye yapıyorsun? Biz, seni ne yaptığını bilmedikçe suçlayamayız, amma, sen, Mescidimizi, ne için kazıyorsun? Vallâhi, yanlarında, kurbanlarımızı kestiğimiz bu iki putun arasındaki yeri sana kazdırmayız!“ dediler. Abdulmuttalib, „Rabbim, bütün hacıları sulayacak şeyi kazıp ortaya çıkarmamı, bana emretti. Artık rüyasının Cenab-ı Hak tarafından olduğunu Abdulmuttalib iyice anladı ve açıkladı.

Ben, muhakkak, bu kuyuyu kazarım ve beni ondan men edecek olanlarla da, çarpışırım, savaşırım!“ dedi. Oğlu Hâris’e de „Sen, arkamı koru, ben kazayım! Vallâhi, ben, bana emrolunanı yerine getireceğim!“ dedi. Kureyşîler, Abdülmuttalib’in, bu işten vazgeçmeyeceğini anlayınca, Zemzem kuyusunu kazmakta kendisini serbest bıraktılar, onun işine karışmaktan vazgeçtiler. Abdulmuttalib, kazma ile kazıyor, kürekle zembile dolduruyor; Hâris de, onu, taşıyıp dışarı döküyordu, Abdulmuttalib, kazı işine üç gün devam etti.  Kuyunun, örülmüş duvar taşlarına rastlayınca. Tekbir getirdi (Allâhu Ekber). „Bu, İsmâil (Aleyhisselâm)’ın, kuyuyu ördüğü duvar taşlarıdır!“ dedi. Tekbir sesini işiten Kureyşîler, Abdülmuttalib’in, aradığına kavuştuğunu anladılar.  

Dakika 10:05

Kalkıp yanına geldiler: “Ey Abdulmuttalib, Hâris’in babası! Bu kuyu. Babamız İsmâil’in kuyusudur. Onda, bizim de, hakkımız vardır. Ona, bizi de seninle ortak yap!“ dediler. Abdulmuttalib „Ben, bunu yapamam! Bu, bana sizsiz tahsis olunmuş ve aranızda, ancak bana verilmiştir.“ dedi, Kureyşîler, „Gel, bize insaflı davran! Biz, bu hususta seninle mahkemeleşmedikçe, seni bırakmayız!“ dediler. Adiyy b. Nevfel, b. Abdimenâf (ki Mut’im’in babasıdır). „Ey Abdulmuttalib sen bize mi dikiliyor, boyun eğmiyorsun? Sen kavminin içinde yalnız başına bir kimsesin! Tek oğlundan başka kimsende yok!“ dedi. Abdulmuttalib „Bunu, bana sen mi söylüyorsun? Senin baban Nevfel, benim babam Hâşim’in himâyesinde değil miydi?“ dedi. Adiyy, „Sen de, Amcan Muttalib’e teslim edilinceye kadar, Neccâr oğullarından dayılarının yanında böyle idin!“ dedi. Abdulmuttalib „Sen, demek, beni azlık ve yalnızla ayıplıyorsun? Vallâhi Allah bana on erkek çocuk verir ve onlar, beni koruyacak çağa erişirlerse onların içlerinden birisini Kâbe’nin yanında kurban edeceğim.“ dedi. Abdulmuttalib, Zemzem Kuyusunu ortaya çıkardığı zaman, kırk yaşında idi. Abdulmuttalib, Kureyşîlere „İstediğiniz kimseyi bu iş için, aramızda hakem yapınız“ dedi. Kureyşîler „Sa’di Hüzeym oğullarının Kâhinesi Hakem olsun“‘ dediler. Abdulmuttalib „olur!“ dedi. Bu Kâhine, Şam’ın üst tarafında, yayla kısmında, Muan’da idi.  Abdulmuttalib, yanında Abdimenâf oğullarından bazı kimseler bulunduğu hâlde, yola çıktı ki, yirmi kişi idiler.  Kureyşîlerin her kabilesinden bazı kişiler de, sefere katıldılar da yirmi kişiydiler onlarda. Bölge, ölüm tehlikesi ile karşılaşılacak bir bölge idi. Hicaz ile Şam arasındaki bu tehlikeli yolu tutup gittiler. Şam yollarından Fakir’de veya Hazve’de bulundukları sırada Abdülmuttalib ile arkadaşlarının suları bitti. Dikkat edin! Yolda o çöllerde suları bitti. Kendileri son derecede susadılar. Susuzluktan öleceklerine kanaat getirince, kafilede kendileri ile birlikte bulunan, öteki Kureyşîler ‘den su istedilerse de „Biz tehlikeli bir yerde bulunuyoruz. Sizin başınıza gelen musîbetin, bizim başımıza da, gelmesinden korkarız!“ dediler ve su vermeye yanaşmadılar su vermediler. Abdulmuttalib, onların, bu yaptıklarını görünce, kendisinin ve arkadaşlarının hayatları hakkında korkmaya başladı ve arkadaşlarına „Sizler, bu hususta ne düşünüyorsunuz? Ne görüştesiniz?“ diye sordu. Abdülmuttalib’in arkadaşları „Bizim, Senin reyine uymaktan başka bir görüşümüz yoktur. Sen, istediğini, bize emret! Senin Rey’in, görüşün nedir?“ dediler.

Dakika 15:05

Abdulmuttalib „Ölmektir. Sizden her biriniz, şimdi biraz güce kuvvete sahip iken, kendisi için bir kabir kazar! Aranızdan ölecek olan herkesi, arkadaşı, kabrine indirir ve gömer. Böylece, aranızda en son ölecek olanın ölüsü ortada kalmış olur. Elbette, bir tek adamın gömülemeyip gayb olması, bütün bir kafilenin gayb olmasından iyidir !“ dedi. Abdülmuttalib’in arkadaşlarından her biri kalkıp kendi kabrini (mezarını) kazdıktan sonra, oturup susuzluktan ölecekleri ânı beklemeye başladılar. Bir müddet sonra, Abdulmuttalib arkadaşlarına „Vallâhi, yeryüzünde dolaşmamak, kendimiz için bir su aramamak, kendimizi, ellerimizle ölüme bırakmak, muhakkak bir âciz ve zaaftır. Ola ki Yüce Allah, bazı yerlerde bize su nasîb eder. Kalkınız, su arayınız!“ dedi. Oradan kalktılar. Kureyşîlerden olan öteki kafile arkadaşları ise „Ne yapacaklar?“ diye, bunlara bakıyorlardı. Bakın karşı tarafta yirmi kişi bunların ölmesini bekliyorlar, bunları seyrediyorlardı.  Abdulmuttalib, sözlerini bitirdikten sonra ilerleyip hayvanına bindi. Deve, silkinip kalkınca, devenin ayağının altından tatlı bir su fışkırdı. Abdulmuttalib, hemen Tekbir getirdi. (Allâhu Ekber, Allâhu Ekber, Allâhu Ekber, Allâhu Ekber). Abdülmuttalib’in arkadaşları da “Tekbir” getirdiler. Abdulmuttalib, devesinden inip o sudan içti. Abdülmuttalib’in arkadaşları da, içtiler ve bütün su kaplarını da, doldurdular. Abdulmuttalib, öteki kafile arkadaşlarını da, çağırdı. “Ey bize su vermeyenler! „Suya geliniz! Suya geliniz!” Allah, bize su verdi. Siz de içiniz ve su kaplarınızı da doldurunuz!“ dedi. Kureyşîler, gelip içtiler ve su kaplarını da, doldurdular. „Vallâhi, ey Abdulmuttalib! Hüküm, Senin lehinde, bizim aleyhimizde verildi!” dediler. “Vallâhi, Zemzem kuyusu hakkında Seninle hiç bir zaman mahkemelik olmayacağız!” dediler. Kerâmeti, Allah’ın lütfunu gördüler. Abdülmuttalib’ten yana olduğunu Yüce Allah’ın yardımının, desteğinin gördüler.  Şu çölde bu su, Sana verilince, Zemzem kuyusu da, Sana verilmiştir! Sen, doğruca Zemzem suyunun başına dön“ dediler. Derslerini o an için aldılar. Bunun üzerine, Abdulmuttalib, oradan Mekke’ye döndü. Onlar da, birlikte döndüler. Kâhine ile buluşmadılar. Kureyşîler, Abdulmuttalib’i, Zemzem kuyusu ile baş başa bıraktılar. Abdulmuttalib, Zemzem’i kazmaya devam etti. Altından yapılmış iki Ceylan heykeli buldu. Bunlar, Mekke’den çıkıp gidecekleri sırada, Cürhimî’lerin gömmüş oldukları heykeller idi. Bulunan Ceylan heykelleri, salkım hâlinde inci ve göz boncuğundan küpeli idiler.

Dakika 20:05

Abdulmuttalib, Zemzem kuyusunda, ayrıca, bir takım silahlar, Küpeler, Kılıçlar, zırh gömlekler de, buldu.  Abdülmuttalib’in bulduğu kılıçlarla zırh gömlekler, beşer (Mes’ûdîye göre: yedişer) adet idi. Kılıçla zırh gömlekler, beşer veya yedişer adet idi diyor. Ey dostum, bu bereket bu gördüğünüz lütfu ilâhî rahmet Peygamberi Hz. Muhammedin dedesinde görülüyor ki bu hazırlıklar Hz. Muhammedin gelmesine hazırlık idi. O nur parlaya parlaya geldi Abdülmuttalib’te doruktu. Abdülmuttalib’ten Hz. Muhammedin Babası Abdullah’a geçti, oradan da Annesi Peygamberimizin Annesi Âmine’ye, oradan da gerçek nurun sahibi Hz. Muhammed’e nur geldi yerleşti.

Kureyşîler, bunları görünce „Ey Hâris’in Babası! Yerin üstünde ve altında, ‚Yüce Allah’ın, Sana vermiş olduğu şu maldan, Sen, bize de, ver! Çünkü Atamız İsmâil’in kuyusudur bu! Gel, Sen, bizi sana ortak yap! Yani kuyudan çıkan malzemelerde gözleri kaldı.  Ey Muttalib, Abdulmuttalib! Bu heykelde, bu şeylerde bizim de, ortaklığımız ve hakkımız var!“ dediler. Abdulmuttalib „Hayır! ortaklığınız ve hakkınız yoktur! Amma, ben, mal çıkarmakla emir olunmadım. Ancak, su bulmakla emir olundum. (Yani Zemzem suyunu bulmakla emir olundum). Siz, bana biraz mühlet veriniz!“ dedi ve kazmaya devam etti. Nihâyet su, çıkmaya başladı ve çoğaldı. Abdulmuttalib, bunu, görünce „Hiç kesilmeyen bir kuyu suyu!“ dedi.  Sonra da Kureyşîlere „Geliniz aramızda adâletli bir iş yapalım: Zemzem kuyusunda, bulduğumuz şeyler hakkında kur’a çekelim.“ dedi. Kureyşîler „Nasıl, ne şekilde yapacaksın?“ diye sordular. Abdulmuttalib „İki kur’a oku, Kâbe için, iki kur’a oku, benim için, iki kur’a oku da, ¦sizin için çekeriz. Kur’a oklarında kime ne çıkarsa, o, onu alır. Kur’a oklarına bir şey çıkmayan da mahrum kalır!“ dedi. Kureyşîler „Doğrusu, Sen, insaflı davrandın!“ dediler. Bunun üzerine, Abdulmuttalib, Kâbe-i Şerif’e sarı renkte iki, kendisine kara renkte iki, Kureyşîlere de, ak renkte iki kur’a oku ayırdı. Kur’a oklarını, Kâbe’nin içinde bulunan ve Kureyşîlerin en büyük putu olan “Hübel putunun” yanında kur’a çeken me’mura verdiler. Kur’a çekileceği sırada, Abdulmuttalib,  kalkıp Yüce Allah’a dua etmeye başladı. Kur’a me’muru, kur’a oklarını çekti: Sarı oklar, iki Ceylan heykellerine çıktı ve onlar, Kâbe’nin oldu (Kâbe-i Şerif’in). Kara oklar, kılıç ve zırhlara çıktı ki bunlar da Abdülmuttalib’in oldu. Kureyşîlerin kur’a oklarına ise, hiç bir şey çıkmadı. Abdulmuttalib, kendisine çıkan kılıçları dövdürüp sac hâline koydurduktan sonra, Kâbe-i Şerif’in kapı kanatlarını onlarla kaplattı.

Dakika 25:40

Kâbe-i Şerif’in hissesine çıkan altından iki Ceylan heykeli ile de, Kâbe-i Şerif’in kapısını süsledi.  Bu, Kâbe-i Şerif’e yapılan ilk altın süsleme idi.  Kâbe-i Şerif’in kapısına asılan bu heykeller bir müddet sonra çalındı. Çalanlar Kureyşîlerden üç kişi olup, onları bir sabah erkenden çalmışlardı. Çalan Kureyş gençleri, heykelleri, Mekke’ye gelen bir ticaret kervanına satarak kervandaki bütün içkileri satın almışlar, içki ve eğlence meclislerini bir ay devam ettirmişlerdi.  Abdulmuttalib, Kâbe’nin kapısına altından bir anahtar, bir de, kilit yaptırdı. Abdulmuttalib, Zemzem kuyusunu ortaya çıkardıktan sonra, kuyunun başına bir havuz yapıp içini Zemzem suyu ile doldururdu. „Suya geliniz! İçip kanınız!“ diyerek seslendi. Abdulmuttalib, el-yüz yıkamak için de, başka bir havuz yaptı. Abdulmuttalib ve oğlunun yapıp içine Zemzem doldurdukları havuzu Kureyşîler ‘den kıskanç bazı kimseler, geceleyin gelip bozmakta, Abdulmuttalib ile oğlu ise, gündüzleri, onu düzeltmekte idiler. Onlar bozuyor, bunlar yapıyor. Abdulmuttalib, toplumun bu tutum ve davranışlarına çok üzüldü. Adamın birisinin de, Zemzem ile yıkandığını görünce, ona da, çok kızdı.  Kureyşî’1er havuzu bozmaya ve kırmaya devam ettiler. Bunun üzerine, Abdulmuttalib, Rabbisine dua etti. Rüyasında „(Allah’ım! Ben, onu, yıkanana helâl etmiyorum! Fakat içene helâldir!) de!” diye rüyasında bildirildi. Çünkü yıkanırken pisliyorlar, kirletiyorlardı. Ama su alsa, götürse orayı kirletmeden kullansa istediği gibi kullanıyor.

Sen, böyle dediğin zaman onların hakkından gelirsin!“ denildi rüyasında.  Abdulmuttalib, Mescid-i Haram’da ayağa kalkarak rüyasını, Kureyş topluluğuna yüksek sesle anlattı.  Zemzem kuyusunun yanında ayakta dikilmiş olduğu hâlde, elbisesini eli ile kaldırarak „Allah’ım! Ben, bu Zemzem’in suyunu, yıkanana helâl etmiyorum. Fakat bu, içene, el yüz yıkayana helâl olsun, helâldir!“ dedi, döndü. Bundan sonra, Kureyşîlerden havuza, uygunsuz bir şey yapmak isteyip onu bozup veya ona doldurulan Zemzemle yıkanıp da ânında vücudunda bir hastalığa tutulmayan kimse kalmadı. Yani inadında, hasedinde, fesatlığında devam edenler bu seferde ne yaptılar? Hastalığa yakalandılar.

Dakika 30:10

Bunu, anladıkları zaman, havuza dokunmaktan, birbirlerini nehiy ettiler. Onu, bozmaktan vazgeçtiler. Abdulmuttalib, Zemzem kuyusunu ortaya çıkardıktan sonra, hacılara Zemzem suyunu içirmeye başladı. Zemzem kuyusu, ortaya çıkınca, hacıların, su içegeldikleri öteki kuyuları bastırdı. Zemzem, Mescid-i Haram’a yakın ve başka kuyulardan daha iyi ve İsmail b. İbrâhim (Aleyhimüsselâmlar)’ın kuyusu olduğu için halk, öteki kuyuları bırakıp, bu kuyudan su içmeye başladılar. Abdulmuttalib, Mut’im b. Adiyy ‘in, Zemzem Kuyusunun yanına deriden bir su havuzu koymak ve Zemzem kuyusundan su çekip ona doldurmak husûsundaki isteğini de kabul etti. Abdülmuttalib’in birçok develeri vardı. Abdulmuttalib, Hac Mevsimi gelince, develerini toplar, sütlerini Zemzem kuyusunun yanındaki deri havuza doldurur. Bal ile karıştırıp hacılara içirirdi. (Yani bal-süt karışımı). Ayrıca satın aldığı kuru üzümü Zemzem suyu ile ıslatıp, hoşaf yaparak hacılara ikrâm ederdi (üzüm suyu sunardı Zemzem ile birlikte).  Zemzem kuyusunun sahibi olan Abdimenâf oğulları, bu kuyu ile bütün Kureyş kabilelerine ve sâir Araplara karşı övünürlerdi. Nitekim Abdimenâf Oğullarından Şair Müsâfir b. Ebî Amr, bir şiirinde şöyle der:

„Biz, şan ve şerefi, babalarımızdan mîras alarak yükseldik. Biz, hacılara su içirmedik mi? Onlar için besili ve sağmal develer kesmedik mi? Biz, ölümlü savaşlarda yiğit ve cömert görünürüz, ölürsek, hiçbir kimseye boyun eğmemiş olarak ölürüz. Zaten, sonsuza dek yaşamış kim var ki? Zemzem, bizim soyumuzda, bizim elimizdedir. Bizi çekemeyenin gözü kör olur.“ diye bir şiirde bulundu.

Zemzem’in Mânâsı ve Kaynakları:

Zemzem, bol ve çok suya denir. Zemzem kuyusuna, suyunun çokluğu ve bolluğundan dolayı, Zemzem ismi verilmiştir. Zemzem kuyusuna, üç kaynaktan su akıp gelmektedir. Kaynaklardan birisi: Hacerül-Esved Rüknü hizâsında; ikincisi: Ebû’l-Kubeys ve Safa hizâsında; üçüncüsü de: Merve hizâsında bulunmaktadır. Bu üç kaynaktan gelmektedir Zemzem kuyusuna.

Dakika 34:30

Evet, sevgili dostlarımız!

Zemzem’in Derinleştirilişi ve İç Teşkilatı:

Zemzem kuyusunun dibi Abbasî Halifelerinden Mehdî ve Emin Muhammed b. Reşîd zamanlarında kazılıp derinleştirildi. Emin zamanındaki kazıda çalışan Tâif’li Muhammed b. Müşîr, Zemzem’in dibinde Namaz kıldığını ve Zemzem’in dibinden başına kadar yüksekliğinin kırk arşın olduğunu bildirir.  “Hicrî 1399 Yılı 5’inci ayının 17’nci günü”, Zemzem kuyusunun içine – Temizlemek üzere-inen mühendis Yahya bey ve arkadaşları, kuyunun dibinde küçücük ve incecik deniz hayvanlarının dolaştıklarını sonra da, kuyu taşlarının aralarına kaçışarak gizlendiklerini- görmüşlerdir. Evet, sevgili dostlarımız, Adı geçen muhterem mühendisin bildirdiğine göre: Kuyu ağzı bir metre 36 santim ile 1.93 santim arasındadır. Zemzem Kuyusunun başından su kaynağına kadar olan derinliği 13,5 metredir. Bu 13,5 metreden sonra, sıralı ve kireçli 50 santimetre civârında bir bölgeden sular çıkmaktadır. Ondan sonra, dairevî ve meyilli şekilde boru tipi 17 metre uzunluğunda ve takrîben 80 santimetre genişliğinde kazılmış bir iç bulunmaktadır. Bu oyuk şeklindeki dairevî delik, alttan kapalı olup, su burada birikmektedir. Sanki Zemzem kuyusu için küçük bir depodur. Etrafı, sert kırmızı taşlarla örülmüştür. Ondan sonra, Yüce Allah tarafından oyulma tek taştan daire şeklindeki ve sağa meyilli 17 metre uzunluğundaki delik gelmektedir. Görüyorsunuz burada harikalar görülmektedir.

Zemzem Kuyusunun Bazı Özellikleri:

İbn-i Abbâs’tan rivâyet edildiğine göre: „Zemzem suyu, içildiği şey içindir: Onu, şifâ bulmak için içersen, Allah, sana şifâ verir. Onu, korunma isteklisi olarak içersen, Yüce Allah, seni, korur. Onu, susuzluğunu kesmek için içersen, Allah, senin susuzluğunu keser. Eğer, onu, karnını doyurmak için içersen, Yüce Allah seni doyurur. O, Cebrâil (Aleyhisselâm)’ın ökçesi ile vurup yerden çıkardığı ve İsmâil (Aleyhisselâm)’ı suladığı sudur. Zemzem, yalnız suya kandırıcı değil, aynı zamanda, karnı doyucudur da. Bunun için, câhiliye devrinde Zemzem’e (Şubâ’a) denirdi. Zemzem’in ismi olan (Şubâ’a) doyduktan sonra arta kalan yemek demektir. Peygamber Efendimizin, İslâmiyet’i yaymaya çalıştığı ilk sıralarda Peygamberimizle görüşmek için Mekke’ye gelip, geceli-gündüzlü otuz gün, susadıkça ve acıktıkça Zemzem suyu içmekle iktifâ ettiğini ve hiç de, zayıflamadığını ve aksine, semizlediğini, güçlendiğini söyleyen Ebûzerr’ül-Gıfârî’ye (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Peygamberimizin „O, ¦ gerçekten mübarek, gerçekten doyurucu yemektir!“ buyurmuştur.

Dakika 40:20

Hazreti Abbâs da „Câhiliye devrinde insanlar. Zemzem kuyusundan su içmekte birbirleri ile yarışırlar, çoluk çocuklu iseler, birlikte Zemzem kuyusuna gidip ondan içerler bu, kendileri için, sabah içkisi, sabah kahvaltısı olurdu. Biz Zemzem suyunu, çoluğumuza çocuğumuza bir yardım sayardık“ demiştir. Peygamberimizin, Mekke’de oturan Kureyş Eşrâfından Süheyl b. Amr’e bir yazı yazarak „Bu yazım, sana gece gelirse sabahlama! Gündüz gelirse, geceleme! Bana, Zemzem suyu göndermedikçe!'“ buyurup Medine’ye Zemzem getirttiği rivâyet edilir. Peygamber Efendimiz (Aleyhissalâtu Vesselâm) Humma’nın, Zemzem suyu ile soğutulmasını tavsiye buyurduğu gibi Zemzem suyundan kanasıya içmenin nifâktan, kurtulmağa sebep olacağını da, haber vermiştir.

Evet, sevgili dostlarımız, şimdi yine bir sonraki dersimizde de Abdülmuttalib ile ilgili dersimiz devam edecektir. Sevgili dostlarımız, “Zemzem” ile ilgili durumu burada özetlemiş oluyoruz.

Dakika 42:21

(Visited 54 times, 1 visits today)