İslam Tarihi Ders 65
65- İslam Tarihi Ders 65
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
Çok kıymetli ve muhterem izleyenler, dersimiz Sevgili Peygamberimizle ilgili devam ediyor.
Ümmü Eymen (Radıyallâhu Anha) Peygamberimiz Hakkında Uyarılma Meselesi (Ümmü Eymen’in);
Peygamberimizin dadısı Ümmü Eymen (Radıyallâhu Anha), diğer adı (Bereke) der ki: “Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) Efendimize bakarken, bir gün, dalmışım, O’nun yanımdan uzaklaşıp gittiğini bilememişim.
Abdulmuttalib birdenbire başucuma dikildi.
‘Ey Bereke!’ dedi.
‘Buyur!’ dedim.
‘Oğlumu nerede buldum, biliyor musun?’ dedi.
‘Bilmiyorum!’ dedim.
‘Oğlumdan gaflet etme! O’nu sidr ağacının yakınında, çocukların yanında buldum. Kitâb Ehli olanlar yani (Yahûdîler ve Hristiyanlar), bu oğlumun bu ümmetin Peygamberi olacağını söylüyorlar. Ben oğluma onların zarar vermeyeceklerinden emin değilim’ dedi.”
İşte görüyorsunuz Peygamber olacağı da iyi biliniyor, Peygamber olacağını bile bile O’na azılı düşman olanlarında başta Yahûdîler sonra Hristiyan olduğu da iyice biliniyor. Ey dünya bu gerçeği iyi gör iyi anla! Allah Peygamber olarak gönderiyor birini sen ona düşman oluyorsun. Senden daha zâlim, senden daha hâin kim olabilir ki? Allah’ın gönderdiğine düşman olan Allah’a düşmandır. Allah’a düşman olandan daha kâfir kim olabilir? Sana soruyorum, işte durum meydanda. Bunu Kur’an-ı Kerimde Tefsir derslerimizde bunlara değindik de burada da tarihi olaylara değinerek gidiyoruz.
Peygamberimiz Efendimizin Çocukken (Aleyhissalâtu Vesselâm) Kaybolan Deveyi Bulup Getirilişi;
Kindir b. Saîd, babası Saîd’den; Behz b. Hâkim’in babasının da, dedesi Muâviye b. Hayde’den rivâyetine göre, her ikisi demiştir ki:
“Câhiliye devrinde yaptığım hacda, Beytullâh’ı tavaf ettiğim sırada, bir adam gördüm ki, hem Beytullâh’ı tavaf ediyor, hem de: ‘Ey Rabbim! Muhammed’i bana geri çevir!’ diyerek yalvarıyordu.
‘Kim bu?’ diye sordum.
‘Abdulmuttalib b. Hâşim’dir dediler. Bu, Kureyşîlerin Seyyid’i ve Seyyid ’inin oğlu Abdulmuttalib b. Hâşim b. Abdimenâf’dır’ dediler.
‘Muhammed, bunun neslinden midir?’ diye sordum.
“Torunudur yani (Oğlunun oğludur) ve o, kendisine insanların en sevgilisidir. Kendisinin pek çok develeri vardır. İçlerinden birisi kaybolunca, onu aramaya oğullarını göndermişti.
Dakika 5:00
Dikkat edin! Daha dedesinin sağlığında Peygamberimiz ya yedi yaşında, ya sekiz.
Oğullarının dönüşleri gecikince, kaybolan deveyi aramaya oğlunun oğlunu da göndermişti. Onu hiçbir işe göndermezdi ki, O onu başarmamış, getirmemiş olsun. Yani çocukken Peygamberimiz hangi işe gitse o işi becerir, başarır gelir.
Fakat bu sefer o da gecikmiş, eğlenmiş, kalmıştı. O yaşta O da deve aramaya gitti. Aradan çok geçmeden, daha bulunduğum yerden ayrılmadan, torunu Peygamber Muhammed (Aleyhissalâtu Vesselam) deve ile çıkageldi.
Abdulmuttalib O’nu kucaklayıp bağrına bastı. ‘Yavrucuğum! Ben sana öyle üzüldüm ki, ben hiçbir şeye bunun kadar üzülmemiştim” dedi. Vallâhi, ben bir daha seni hiçbir hâcete, hiçbir işe göndermeyeceğim. Bundan sonra, hiçbir zaman seni yanımdan ayırmayacağım’ dedi.
İşte görüyorsunuz yedi yaşında ki veya sekiz yaşında daha değil o kadar kişi o deveyi aramaya gitmişlerdi fakat O, o yaşta deveyi aldı geldi, buldu geldi. Niye? Cenab-ı Hak O’na buldurdu. Her işi O’na başarılı idi her işte daha çocukken daha çok başarılıydı.
Peygamberimizin Dedesi İle Yağmur Duasına Çıkması;
Mahreme b. Nevfel, Abdulmuttalib ile yaşıt olan annesi Rukaykâ Binti Ebî Sayfî b. Hâşim b. Abdimenâf ’tan işitmiş annesi demiş ki:
“Ard arda gelen kuraklık ve kıtlık yılları, Kureyşîlerin bütün varlıklarını alıp götürmüş; kemikleri incelmişti. Derin bir uykuya daldığım sırada birisinin: ‘Ey Kureyş cemaati! O gönderilecek olan Peygamber sizdendir, sizin içinizdendir! Kendisinin zuhuru zamanının gölgesi de üzerinize düşmüştür! Bu zaman onun zuhuru zamanıdır. O size yağmur, bolluk ve ucuzluklar getirecektir.
Dikkatle bakınız: Sizin, soyca en üstününüz ve şerefliniz olan; uzun boylu, iri kemikli, ak tenli, iki kaşının arası birbirine yakın, kirpikleri ve saçı uzun, yanakları düz, burnu ince O nurlu Adam’ı bulunuz! O ve bütün oğulları gitsin. Sizden de her kabileden de birer adam gitsin. Yıkansınlar, koku sürünsünler ve Hacerü’l-Esved rüknünü istilâm ve Kâbe-i Şerif’i tavaf etsinler. Hem de yedi kere tavaf ettikten sonra, Ebû Kubeys dağının tepesine çıksınlar. Vasıfları açıklanan kişileri ileri geçip yağmur duası yapsın ve cemaat de, ‘Âmin!’ desinler. Hemen yağmura, istediğiniz geçim bolluğuna kavuşursunuz!’
Dakika 10:00
İşte uzun boylu o adam Peygamberimizin dedesiydi, Peygamberimiz de yanında Peygamber olacak Zât-ı Muhterem de işte 7-8 yaşlarında Peygamberimiz de Abdülmuttalib’in yanında idi. İşte O Peygamber olacak çocuk hürmetine yağmurun, bereketin geleceği bu şekilde bildirildi.
Haberiniz olsun ki Zât’ında Tâhir ve Tayyîb olan onların arasında bulunuyordur. Yani Tâhir ve Tayyîb dediği Hz. Muhammed’in bizzat kendisidir. Böyle diyerek yüksek sesle bağırdığını işittim. Birisi rüyasında böyle bağırıyordu. Allah bilir ki son derece de tüylerim ürperir şaşırmış bir hâlde sabaha çıktım. Kalkıp Mekke vâdîsinde rüyamı anlattım. Baktılar da, bu sıfatları Abdülmuttalib’in sıfatına uygun buldular. Hareme andolsun ki, Mekke vâdîsinde bulunan herkes: ‘Bu, ancak ve ancak, Şeybetü’l-hamd’dir! Yani Abdülmuttalib’dir ki diğer adı (Şeybe’dir!) dediler. Yanındaki de Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed’dir, çocuk yaşta onun yanında işte hep onun başında toplandılar (Abdulmuttalib)’in. Aynı zamanda her kabileden birer adam çıkıp kendilerine emir olunanları yaptılar. Yıkandılar, koku süründüler, Hacer’ül-Esved’i istilâm ve Kâbe-i Şerif’i tavaf ettiler. Sonra da, Peygamberimiz (Aleyhissalâtu Vesselâm) yanlarında olduğu hâlde, Ebû Kubeys dağının üzerine çıktılar. O zaman Hz. Muhammed (Aleyhissalâtu Vesselâm) yedi yaşında bir çocuktu. Abdulmuttalib bu oğlunun oğlunu yani (torununu) dağa omuzunda çıkardı. Dikkat edin! Cemaat dağın tepesinde Abdülmuttalib’in iki yanında sıralandılar. Abdulmuttalib yanında Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) olduğu hâlde, ayağa kalktı, cemaatin önüne geçti. Ellerini kaldırdı.
‘Ey yoksullukları ve muhtaçlıkları gideren Allah’ım gam ve kederleri silip süpüren, kaldıran Allah’ım! Öğretilmeden bilen, nimet ve ihsânları esirgemeyen karşılıksız istenilen Sensin! Bunlar, Senin erkek kulların ve o kullarının oğullarıdır. Şunlar da, Senin kadın kulların ve kadın kullarının kızlarıdır. Bunlar Senin Harem’inin yanında barınıyorlar. Ard arda gelen kuraklık yılları davarları, develerini, davarlarını yok ettiğinden, Sana şikâyetlerini arz ediyorlar! Bizler, görülen felâkete uğramış bulunuyoruz. Ard arda gelen şu kuraklık yılları develeri, davarları silip götürdü, kemikleri inceltti. Üzerimizdeki kıtlık yılını kaldır Allah’ım! Bize, yağmur bolluk ve ucuzluk getir. Ey Allah’ım! Bize bereket, bolluk ve ucuzluk getiren yağmuru yağdır diyerek dua etti, cemaatte âmin dediler.
Dakika 15:00
Orada ve âlemlerin rahmet Peygamberi Hz. Muhammed vardı yedi yaşında. Âlemlere rahmet olan O Peygamberin yüzü suyu hürmetine Cenab-ı Hak rahmetini verdi de verdi.
Beytullâh’a Kâbe-i Şerif’e, andolsun ki; daha oldukları yerden ayrılmamışlardı ki, gök yarılıp boşalmış vâdî sel sularıyla dolmuştu. Kureyş ’in yaşlıları ve ulularından Abdullah b. Cüd’an ile Harb b. Ümeyye ve Hişâm b. Mugîre’nin, Abdulmuttalib’e:
“Henîen leke Ebe’l-Bathâ” Bathâ halkı senin sayende yaşadı dediklerini işittim! Rukaykâ Hâtun’un, söylediği dört beyitlik bir kasidesinde de, Yüce Allah’ın kendilerine Abdulmuttalib sayesinde yani yanında ki Peygamberimiz Hz. Muhammed hürmetine yağmur ihsân ettiğini açıklarsa da Mekkeliler hakîkatte Peygamberimizin yüzü suyu hürmetine rahmete kavuşmuşlardır kavuşturulmuşlardır. Çünkü Abdulmuttalib şahsiyeti değerli bir şahsiyet ama yanında âlemlerin rahmet Peygamberi var torunu Hz. Muhammed yedi yaşında. Âlemlere rahmet olarak gönderilen O Peygamber o günde daha doğduğu günlerde de süt emdiği günlerde de çevresine Cenab-ı Hak O’nun hürmetine rahmetler bereketler dolduruyor. Evet, sevgili dostlarımız, işte görüyoruz ki bu konuda başka rivâyetler de vardır ki bunu İbnü’l Esîr’in eserlerinde de görüyoruz, kıymetli kaynaklarda da görüyoruz. Zaten verdiğimiz bilgiler en güçlü kaynaklara dayanan bilgilerdir.
Peygamberimizin Dedesi Abdulmuttalib Vefâtı ve Faziletleri;
Şimdi Sevgili Peygamberimiz, artık dededen de yetim kalacağı günler geldi.
Peygamberimiz dedesi Abdulmuttalib; Fil Vakasından sekiz yıl sonra ölüm döşeğine düştü -ki o zaman kendisi seksen iki yaşında, Peygamberimiz de sekiz yaşında- idi. Abdulmuttalib öleceğini anlayınca, kızları: Safiyye, Berre, Âtike, Ümmü Hâkim, Beyzâ, Ümeyme ve Ervâ’yı yanına topladı. Onlara:
“Vefâtımdan sonra, hakkımda söyleyeceğiniz mersiyeleri, ölmeden bir işiteyim!” dedi. Bunun üzerine, kızları söyledikleri birer şiirle babalarına ağıt yaktılar. Yakıp dinlettikleri ağıtlarla babalarının üstün soylu, güçlü, boylu-boslu, açık alınlı, güzel yüzlü, doğru sözlü, iyi huylu, cesâretli, adâletli, cömert, iyiliksever, saygıya ve boyun eğilmeye değer… Şerefli, şanlı, her fazilet kendisinde toplanan, boşluğu doldurulamayacak olan, dünya da temelli kalmak şeref ve şanla olacak olsa kendisinin dünyada temelli kalabilecek olan bir zât olduğunu dile getirdiler. Çünkü bu Peygamber dedesi Hz. Muhammed’in dedesi bu (Aleyhissalâtu Vesselâm).
Dakika 20:33
Ümeyme’nin mersiyesini dinlediği sırada Abdülmuttalib’in dili tutuldu, başını tasvipkârâne hareket ettirerek:
“İşte bana böyle ağlayınız!” (Doru söyledin ben böyle idim) demek istedi.
Abdulmuttalib vefât edince, Kureyşîler onun cesedini, hürmeten su ile ve sidr ağacının yaprağı ile yıkadılar ki, o zamana kadar Kureyşîlerden hiçbir kimsenin ölüsü sidr ile yıkanmış değildi. Kendisi; kefen olarak Yemen hullesinden, bin miskal altın kıymetinde iki kat hulleye sarıldı. Kefenine de, misk sürüldü. Kureyşîler; besledikleri derin sevgi ve saygılarından dolayı, onun cenazesini günlerce eller üzerinde taşıdılar. Abdulmuttalib Hacûn kabristanına, dedelerinden Kusâyy’ın yanına defnedildi. Peygamberimiz; dedesinin cenazesini, Hacûn kabristanına kadar ağlayarak takip etti. Peygamberimizin dadısı Ümmü Eymen:
“O gün, Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm)’ı gördüm ki Abdülmuttalib’in tabutunun arkasından ağlıyordu!” demiştir. İşte dededen de yetim kaldı. Anadan kaldı, babadan kaldı, dededen de yetim kaldı O, o zaman sekiz yaşındaydı.
“Abdülmuttalib’in ölümünü hatırlayabiliyor musunuz?” diye sorulunca, Peygamberimiz: “Evet! O zaman ben sekiz yaşlarında idim!” buyurmuştur.
Abdülmuttalib’in arkasından ağlandığı kadar, hiç kimseye ağlanmamıştır: Mekke çarşısı onun ölümünden dolayı günlerce açılmamış, kapalı tutulmuştur. Kureyşîler; Kâ’b b. Lüeyy’e tâzimlerinden dolayı, onun ölüm tarihini, Fil yılına kadar tarih başlangıcı edinmişlerdi. Sonra da, Abdülmuttalib’in ölümünü tarih edindiler. Kureyşîler, Abdulmuttalib’e “ikinci İbrâhim” derlerdi. Yâkubî’ye göre: Kendisi putlara tapmaktan ayrılmış, Yüce Allah’ın birliğine inanmıştı. Evet, sevgili dostlarımız, bu güzel haber. Abdulmuttalib âhirete, âhiret cezâ ve mükâfatına inanır;
“Vallâhi, şu dünyanın arkasında bir dünya daha vardır ki, iyilik edenler orada iyiliklerinin mükâfatını görecekler, kötülük edenler de orada kötülüklerinin cezâsını çekeceklerdir!” derdi.
Ramazan hilali görününce Hıra mağarasında inzivâya çekilip ay çıkıncaya kadar oradan ayrılmaz Allah’a dua ile meşgul olurdu. Böyle yapmayı ilk defa O âdet edinmişti.
Dakika 25:17
Beytullâh’ı çok çok tavaf eder, Haram olan ayların dokunulmazlıklarını son derecede gözetir, hac mevsiminde hacılara mallarının en iyisinden infakta (harcamakta) bulunurdu. Konukları ağırlardı. Çok mu çok misafirperver ve çok cömertti. Dağ başlarında da, vahşi hayvanların, kurtların, kuşların karınlarını doyururdu. Kaybolan Zemzem kuyusunu ortaya çıkardıktan sonra, kuyunun başına yaptığı havuza Zemzem doldurup, Mekke toplumuna, cemaatine ve hacılara Zemzem suyu içirirdi.
Ayrıca, develerinin sütünü topluma takdim ederken, bal ile karıştırarak hacılara ikrâm ettiği gibi, kuru üzüm satın alıp Zemzem’le hoşaf yaparak içirdiği de olurdu. Abdulmuttalib, Kureyşîlerin hâkimlerindendi. Hırsızlık edenin cezâsını verir, kız çocuklarının öldürülmesini men eder engel olurdu. “Kız çocuklarını öldürmeyin!” derdi ve öldürtmezdi. İçki içmezdi. İçkiyi ve zinâyı yasaklamıştı. Zinâ yapanı, kamçılatarak cezâlandırırdı. Adağını yerine getirirdi. Oğullarına, ahlâkî faziletleri emir ve tavsiye ederdi”.
Abdülmuttalib’in vefâtı üzerine şair Huzeyfe b. Ganim ile Matrut b. Kâ’b-ül-Huzâî de söyledikleri mersiyelerde kendisinin asâletini ve üstün meziyetlerini dile getirmişlerdir.
Abdülmuttalib’in şekil şemaili:
Abdulmuttalib insanların en nurlu, en güzel yüzlüsü, en yakışıklısı, en boylu-poslusu ve iri yapılısı idi. Görüp de kendisine saygı göstermeyen kimse yoktu. Örgülü saçları iki yanına dökülürdü, uzun kirpikli, ince çekme burunlu, yumuşak tenli ve düz yanaklı idi. Çünkü o âlemlerin rahmet Peygamberi Hz. Muhammedin (Aleyhissalâtu Vesselâm) dedesi idi.
İşte kıymetli ve muhterem efendiler, Cenab-ı Hak îmânıyla ölüp de o Şanlı Peygamber’e inanan kim varsa îmânla ölen herkesin Allah mezarını Ravzâ-i Cennet eylesin ve bütün Ümmet-i Muhammed’i O’na tâbî olmayı nasîb eylesin. O Şanlı Peygambere tâbî olmayı, O’nun yolunda hakkı müdafaa etmeyi, O’nun yolunda Allah’ın emrine sıkıca bağlanıp Allah’ın emrinde İslam ve îmân birliği içinde hakkı müdafaa eden hakkın aslanları, hakkın mücahitleri olan bir ümmet eylesin Cenab-ı Hak ümmetin tamamına. Ve Yüce İslam’ı yücelerde yükseklerde tutmak için ümmete birlik-berâberlik versin ve maddî-manevî güçlerini birleştirsin de hem Müslümanlar ve bütün insanlık kurtulsun. Çünkü İslam dünyaya hâkim olunca Müslümanlar ve tüm insanlık kurtulur; Çünkü kurtuluş Yüce İslam’dadır. Bunda şek ve şüphede yoktur.
“Velhamdülillâhi Rabbi’l-âlemin Vessalâtü Vesselâmü Alâ Rasûlüna Muhammedin ve Alâ Âlihi ve Sahbihî Ecmaîn.”
Dakika 30:37