İslam Tarihi Ders 71

İslam Tarihi Ders 71

71- İslam Tarihi Ders 71

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

 

Muhterem izleyenler,

Tarih külliyâtından keşif notlarımız devam ediyor. Konumuz, Sevgili Peygamberimizin câhiliye devri kötülüklerinden Cenab-ı Hak tarafından korunması:

Peygamberimiz (Aleyhissalâtu Vesselâm), amcası Ebû Tâlib’in şefkatli kanadı altında büyüyüp gidiyordu. Ebû Tâlib bu koruyuculuğunu ve kollayıcılığını hayatının sonuna kadar devam ettirdi. Yüce Allah (Celle Celâlüh); Peygamberimiz (Aleyhissalâtu Vesselâm), Ebû Tâlib’in yanında bulundurup Peygamberlikle şereflendireceği için, câhiliye devrinin kötülüklerinden hiçbirine bulaştırmadı. Sevgili Peygamberimiz kendisini çocukluğu sırasında Yüce Allah’ın nasıl koruduğunu şöyle anlatır:

“Öyle bir zamanını biliyorum ki; Kureyş çocuklarıyla birlikte, bir oyun oynamak üzere, bir yerden bir yere taş taşıyorduk. Her birimiz, fotasını sıyırıp boynuna dolamış, taşı onun üzerinde taşıyordu. Ben de, çocukluğumda onlarla birlikte böyle yapıp gelir giderken, kendisini görmediğim birisi bana ansızın ağrıtıcı bir yumruk indirip:

‘Bağla beline fotanı!’ dedi. Ben de, hemen, fotamı belime bağladım. Arkadaşlarımın arasında, yalnız ben, fotalı olduğum hâlde boynumda taş taşıdım.”

Peygamberimiz çocukken Ebû Tâlib Zemzem kuyusunu onarıyor Peygamberimiz de taş taşıyordu. Peygamberimiz, omzunu taşların acıtmasından îzarını fotasını çıkarınca bayılmıştı. Ebû Tâlib’e:

“Oğlunun yanına var üzerine baygınlık geldi” denildi.

Peygamberimiz ayıldığı zaman Ebû Tâlib, baygınlığının sebebini sordu. Peygamberimiz:

Üzerinde dedi beyaz elbisesi bulunan birisi gelip bana: “Örtün! Örtün!” dedi.

Câbir b. Abdullah’ın rivâyetine göre, Peygamberimiz (Aleyhissalâtu Vesselâm),  Kureyş ile birlikte, Kâbe-i Şerif için taş taşıyordu. Fotası da üzerinde idi. Amcası Abbâs:

“Kardeşimin oğlu! Şu fotanı çözsen, omuzlarının üzerine koysan da, taşıyacağın taşla gitsen olmaz mı!” şeklinde konuştu. Peygamberimiz, fotasını çözüp omuzlarının üzerine koyar koymaz, yere, baygın düştü! İşte o günden sonra, kendisi hiçbir vakit çıplak görülmedi.

İbn-i İshâk’ın Hz. Ali’den rivâyetine göre onunda Peygamberimizden işittiğine göre Peygamberimiz buyurmuştur ki:

“Ben câhiliye devri insanlarının işledikleri bir şeyi işlemeye iki kere teşebbüs etmiş idi isem de Yüce Allah işlemek istediğim şey ile benim arama girip beni ondan alıkoydu. Bundan sonra Yüce Allah beni Peygamberlikle şereflendirinceye kadar hiçbir kötülüğe teşebbüs etmedim.

Dakika 5:00

Yapmaya teşebbüs ettiğim şeye gelince:

Bir gece Mekke’nin yukarı taraflarında Kureyş ’ten bir veya bir kaç gençle birlikte kendi koyunlarımızı otlatıyordum. Ben arkadaşıma:

“Eğer koyunuma bakarsan bende diğer gençler gibi Mekke’ye gidip gece sohbetlerine katılayım.” dedim. Arkadaşım:

“Olur, istediğini yap!” dedi.

“Ben bu arzumu yerine getirmek için yola çıktım. Mekke evlerinden ilk evin yanına geldiğim zaman defler düdüklerle ıslık çalındığını işittim. Nedir bu?” diye sordum.

“Filan erkek, filanca kadınla evleniyor” dediler. Düğün eğlenceleri yapılıyor câhiliye devrinde. Hemen oturup onlara bakmaya başladım. Derken, Yüce Allah kulaklarımı tıkadı uyuya kaldım. Beni ancak güneşin sıcaklığı uyandırabildi! Hemen, dönüp arkadaşımın yanına geldim. ‘Ne yaptın?’ diye sordu.

‘Hiçbir şey yapmadım!’ dedim. Sonra da başımdan geçeni ona anlattım. Başka bir gece, yine, arkadaşıma aynı şekilde ricada bulundum. O da: ‘Olur. Dilediğini, yap!’ dedi.

Yola çıkıp Mekke’ye geldiğimde, şu geçen gece Mekke’ye geldiğim zaman işittiğimin aynısını işittim. Hemen, oraya çöküp bakmaya başladım. Derken, Allah’u Teâlâ kulaklarımı tıkadı. Vallâhi, beni ancak güneşin sıcaklığı uyandırabildi! Uyanınca, hemen, arkadaşımın yanına döndüm. Başımdan geçeni ona anlattım. Bundan sonra, Yüce Allah beni Peygamberlikle şereflendirinceye kadar hiçbir kötü şeye teşebbüs etmedim.”

Hz. Ali’nin bildirdiğine göre bir gün Peygamberimize: “Sen hiç puta taptın mı?” diye sorulmuştu. O zaman ki dünya putperest bir dünyaydı. Peygamberimiz:

“Hayır!” buyurdu. Bunun üzerine:

“Sen hiç içki içtin mi?” diye sordular. Peygamberimiz:

“Hayır!” Ben kitap ve îmânın daha ne olduğunu bilmez iken bile Kureyşîlerin küfür üzerinde bulunduklarını bilmekten uzak kalmamışımdır.” buyurdu.

Peygamberimiz, on iki yaşında bir çocuk iken, Rahip Bahîrâ Kureyş müşriklerinin Lât-ı Uzzâ putları adına yemin edip durduklarına bakarak, Peygamberimiz de “Lât-ı Uzzâ hakkı için, sorularıma cevap ver!” dediği zaman, Peygamberimiz “Lât-ı Uzzâ adına yemin vererek bana bir şey sorma!” dedi. Çünkü O çocukluğunda bile putları ret ediyordu. “Vallâhi, ben, bunlardan nefret ettiğim kadar, hiçbir şeyden nefret etmem!” demiştir.

Peygamberimiz (Aleyhissalâtu Vesselâm) putlar için yapılan törenlere şenlik ve bayramlara da katılmaktan kaçınmıştır.

Peygamberimizin dadısı Ümmü Eymen der ki: “Kureyş müşrikleri, tâzim için, Buvâne putunun yanında yılda bir gün toplanırlar, geceye kadar onun yanında saç kestirmek, itikâfa girmek, kurban kesmek sûretiyle tören yaparlardı. Ebû Tâlib de, Kureyş kavmi ile birlikte bu bayram için hazırlanmış ve Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm)’ın da bu bayramda kavminin yanında bulunmak üzere hazırlanmasını söylemişti. Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm)  bundan kaçınınca, Ebû Tâlib’in de, Rasûlullah’ın âmelerinin (halalarının) da Rasûlullah’a son derece kızdıklarını gördüm.

Dakika 10:18

Âmeleri (Halaları): ‘İlahlarımızdan yüz çevirmek demek olan bu davranışından dolayı, senin bir felâkete uğramandan korkuyoruz!’ diyerek o kadar ısrâr ettiler, o kadar üzerine düştüler ki, Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm)  yanlarına düşüp gitmek zorunda kaldı. Allah’ın dilediği kadar bir müddet ortadan kaybolup görünmedi. Sonra, korkudan benzi sararmış bir hâlde dönüp yanımıza geldi.

Âmeleri (Halaları): ‘Senin başına ne felâket geldi?’ diye sordular. O da:

‘Bana cin dokunmasından korkuyorum!’ dedi.

Âmeleri (Halaları): ‘Allah, seni şeytanla mübtelâ kılmaz! Sende, iyi haslet ve meziyetler var. Söyle bakalım, senin görmüş olduğun şey nedir?’ dediler.

Rasûlullah: ‘Ben, bu putun yanına yaklaştıkça, beyaz ve uzun boylu bir adam peyda olup, bana: ‘Ey Muhammed! Gerine dön! Sakın ona el sürme!’ diyerek bağırıyordu!’ dedi. Artık, kendisine Peygamberlik gelinceye kadar, onların bayramına ve törenine katılmadı.

Peygamberimiz gençliğinde Zemzem kuyusunun yanında İshâk putunun yanında amcasının oğullarıyla birlikte ayakta durduğu sırada başını kaldırıp arkasına doğru bir müddet bakmış durmuştu. Amcasının oğulları:

“Ya Muhammed, sana ne oldu?” diye sordular. Peygamberimiz:

“Bu putun yanında durmaktan nehiy edildim. Yani “Bu putun yanına durma!” diyorlardı bana diyor. Peygamberimiz putlar için kurban edilen putların adı anılarak kesilen hayvanların etlerinden de yemezdi.

Abdul bin Ömer’in bildirdiğine göre Peygamberimiz, vahiy nâzil olmazdan önce Mekke’de Beldah vâdîsinin alt tarafında Zeyd b. Amr b. Nüfeyl ile buluşmuştu. O sırada Peygamberimize bir sofra içinde et takdim edilmişti. Peygamberimiz ondan yemekten kaçınmış, Zeyd b. Amr b. Nüfeyl ’de Kureyşîlere:

“Ben ne sizin taştan putlarınıza kestiğiniz hayvanların etini yerim, ne de üzerlerine Allah’ın ismini anmadığınız şeyi yerim!” demiştir.

İşte görüyorsunuz Yüce Allah koruduğu insanları koruması altında tutuyor. Dünya şirkin, küfrün pisliği içinde yüzerken Cenab-ı Hak O’nu fıtrat nûrunun içerisinde koruyor ve ondan sonrada âlemlere rahmet olarak Peygamber gönderiyor. Ey insanoğlu, Rabbine itaat et, isyân etme! Takvâ budur, üstünlükte buradadır. Hz. Muhammedin şeriatına tâbî ol! Takvâ budur, üstünlükte buradadır.

Dakika 14:42

Peygamberimizin Koyun Gütme Meselesi:

Peygamberimiz (Aleyhissalâtu Vesselam): “Bir gün koyun gütmeyen hiçbir peygamber yoktur!” buyurmuştu.

“Ya Rasûlullah sende mi?” dediler Peygamberimiz:

“Ben de koyun güttüm!” buyurmuştur.

Süheylî ’ye göre İbnü İshâk bu hadisle muhakkak Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm)’ın Benî Sâ’d yurdunda sütkardeşi ile birlikte koyun güdüşünü murâd etmişti. Gerçekten de
Peygamberimiz Sahâbîlerin’e çocukluk hayatlarından bahsederken: “Ben Benî Sâ’d b. Bekirlerin yurdunda emzirebildim. Sütkardeşimle birlikte çadırlarımızın arkasında kendimize ait kuzuyu otlattığımız sırada…” diyerek bir koyun gütme hadisesine temas buyurdukları da görülür. Bununla berâber Peygamberimize babasından birkaç koyun ile beş deve mîras kalmıştı. Hz Ali’nin Peygamberimizden işitip bildirdiğine göre:

Peygamberimizin kendilerine ait koyunları da Mekke’nin yukarı taraflarında Kureyş ‘ten bir veya birkaç gençle birlikte geceleri otlattıklarını bu husustaki açıklamalarından öğrenmiş bulunuyoruz. Peygamberimiz başka bir hadis-i şeriflerinde de:

“Mûsâ (Aleyhisselâm) peygamber gönderilmişti kendisi koyun giderdi. Dâvûd (Aleyhisselâm) peygamber gönderilmişti, O da koyun güderdi. Ben de Peygamber gönderildim. Bende ev halkımın koyununu Ecyad’da güderdim” buyurmuştur. Hadis-i şeriflerde yayılım yerinin ismi olmak üzere gâh “Ecyad, gâh Karaalit” sözü kullanılmıştır. Karaalit, Mekke’de Ciyad yakınında bir yerinde adıdır.

Evet, sevgili dostlarımız!

Peygamberimizin Amcası Zübeyr ile Yemen’e Gitme Konusunda da:

Peygamberimiz (Aleyhissalâtu Vesselâm),16 yaşında bulunduğu sırada amcası Zübeyr b. Abdulmuttalib ile birlikte Kureyşîlerin ticaret kafilesine katılarak yemene gitti. Giderken, önlerine geriden puğur deveyi uysallaştırmak, gelirken de kafilenin önüne düşerek onları sel suları ile dolup-taşan geçitsiz vâdîden selâmetle geçirmek gibi halleri görüldü. Peygamberimizden Peygamber olmadan önce de harikalar zuhur ediyordu.

Bu hadiseler şöyle anlatılır:

Kafile giderken bir vâdîye uğramışlardır ki erkek puğur bir deve oradan kimseyi geçirmemekteydi. Yani (insanlara saldırıyordu). Kafile geri dönmek istedikleri zaman Peygamberimiz: “Ben onun hakkından gelirim!” diyerek kafilenin önüne düştü. Puğur deve Peygamberimizi görünce mazlum ve uysallaşıverdi. Peygamberimiz kendi devesinden inip onun üzerine bindi. Vâdîyi geçtikten sonra onu salıverdi. Seferlerinden dönüşlerinde de su ile dolup taşan bir vâdîye rastlamışlar ve duraklamışlardı. Peygamberimiz: “Siz beni takip ediniz!” dedi. Kafile Peygamberimizi takip ederek oradan selâmetle geçtiler. Yani selin içinden geçirdi onları tâ 16 yaşında iken işte O’na dereler dolu selin içinden o Şanlı Peygamber adayına o sel ne yaptı? Yol verdi Mevlâ’nın izniyle, emriyle. Sanki Yüce Allah oradaki suları kurutmuş geçit verir hâle getirmişti. O anda onlara öyle bir harika zuhur etti. Mekke’ye gelip onları anlattıkları zaman toplum: “Bu gencin hâli şânı büyük olacak!” demeye başladılar.

Dakika 20:40

Evet, O, doğduğu günden itibâren O’nun şânının yüce olacağının alâmetleri zuhur ederek geldi ve ebediyyata kadar da O’nun şânı böyle anılacaktır. Çünkü Allah’ın Peygamberi, Habîbi, Sevgilisi, âlemlerin rahmet Peygamberi. Onun için ey insanoğlu! Peygamberimiz Hz. Muhammed’in şeriatına sıkı sıkıya tâbî olunuz! Biz hatırlatıyoruz. Yüce Allah “Habîbi Muhammed’e tâbî ol da gel!” buyuruyor. Bu Allah’ın kesin emridir. Allah’ı sevdiğini söyleyenler Peygamberim şeriatına tâbî olmak zorundadırlar.

Evet, sevgili dostlarımız!

İnşâ’Allah’u Teâlâ şimdi de Ficar’la, Ficar Günleri ve Onların Sebepleri ile ilgili dersimiz devam edecektir.

Cevherî der ki: Ficar Arap da olan uğraş günlerinden bir günün ismidir ve bu mâkule günler dört kere vâki olmuştur. Kureyş ve Kinâne ile Kaysî Aylan beyninde ve hezîmet Kays üzerine vâki olmuştu ve Kureyş taifesi bugüne ficar dediklerine bahis budur ki Eşhuru’l-Hurum’da vâki olmuştu ki, Eşhuru’l-Hurum Recep ve Zilkâde Zilhicce ve Muharrem aylarıdır. Vaktaki Kureyş taifesinden o aylarda mukâtele vâki oldu. Kadı Fecernâ: “Günah işlemiş olduk” dediler. Yani bu aylarda günah işledik dediler. Dolayısıyla bu da “fecer” fücuh-fecer” bunlar günahtan gelmektedir. “Binâen alâ zâlik” (bunun üzerine bundan dolayı) ona ficar diye tesmiye olundu. Ficar günlerinden ilki Kinân’lerle Hevâzin’ler arasında vuku bulmuştu. Benî İkâl b. Melik b. Damre b. Bekir b.  Abdimenât b. Kinâne’lerden Bedir b. Muaşşir Ukâz panayırında ayağını uzatıp: “Ben Arapların en şereflisiyim benden daha şerefli olduğunu söyleyen varsa ayağıma vursun bakayım!” diyerek övünüyordu. İşte görüyorsunuz bir deli kuyuya taş atıyor artık onu çıkarmak da ne kadar zorlaşıyor.

Benî Duhman b. Nasır b. Muâviye’lerden Duhaym b. Nâzım sıçrayıp: “Alsana ey edalı yürüyüşlü!” diyerek Bedir’in bacağına kılıçla vurdu. Bunun üzerine iki kabile arasında az kalsın kan dökülecekti. Birbirine bağrıştıktan sonra işi önemsiz görerek dönüp gittiler. Peygamberimiz o zaman on yaşında bulunuyordu.

Dakika 25:20

Ficar günlerinin ikincisi Kureyşîler ile Hevâzin’ler arasında vuku bulmuştur. Benî Amr b. Sâsâalar’dan güzel bir kadın Ukâz panayırında otururken Kureyşîlerin Kinâne oğulları kabilesinden birkaç genç hoşlarına giden kadına bakmak için yüzünü açtırmak istemişler, kadın yanaşmayınca gençlerden biri ona sezdirmeden arka eteğini bir dikenle yukarı iliştirmiş, kadın ayağa kalkınca arkası görünmüş. Gençler:

“O bizi yüzüne bakmaktan men etti. Biz de onun arkasını seyrettik.” diyerek gülüşmüşlerdi.

Bunun üzerine kadıncağız: “Yetişiniz ey Âmir hanedana, ey Âmir oğulları!” diyerek feryâda başlayınca Âmir oğullarının kılıçlarını sıyırıp kendilerine doğru gelmekte olan gençlerde:

“Yetisiniz ey Kinâne oğulları!” diyerek seslenmişlerdi.

Görüyorsunuz câhilleri şeytan-ı lain nasıl kullanıyor. İki taraf birbirleri ile çarpıştılar, aralarında ölenler oldu. Harb b. Ümeyye aralarına girip onları barıştırdı.

Ficar günlerinden üçüncüsü Kinâneler ile Hevâzin’ler arasında vuku bulmuştu. Benî Nasr b. Muâviye’lerden bir adama olan borcunu uzatıp durunca aralarında düşmanlık girmiş Ukâz panayırında karşılaşıp her ikisi de korkularından:

“Ey Hevâzin hanedanı, ey Kinâne hanedanı!” diyerek kabilelerini imdada çağırmışlar. İki kabile halkı birbirleri ile çarpışmak üzere iken geri durmuşlar. Abdullah b. Cüdân kendi malından borcu ödeyip dâvâyı halletmişti.

Ficar günlerinden dördüncüsü Kureyş ve Kinâne kabileleriyle Hevâzin Kays Aylân kabileleri arasında vuku bulmuştu. Peygamberimiz o zaman 14 -15 yaşında idi. Peygamberimizin o zaman 17 veya 20 yaşında olduğu da rivâyet edilmektedir. Peygamberimiz bu savaşta amcalarının yanında bulunmakta düşman tarafından atılan okları toplayıp amcalarına vermekteydi. Kinâne oğulları kabilesinden Barraz b. Kays adında şakî, ipsiz-sapsız bir adam vardı. Kinâne oğulları aralarından çıkarıp atmışlardı. Barraz kendi memleketinde yer ve yüz bulamayınca Hîre hükümdarı Nûmân b. Münzîr ’in kapısına sığınmıştı. Hükümdar her yıl ticaret kervanı kaldırır, develere kumaş ve koku yükleterek onları Ukâz Mecelle ve Zülmecâz panayırların a gönderip sattırır oradan da başörtüsü, Yemen bürüdü, Tâif sahtiyeni, Yemen işi yeni çıkmış şeyler aldırarak bunları da Hîre’de sattırırdı. Ukâz panayırı Nahle ile Tâif arasında kurulurdu.

Dakika 30:03

Hükümdar ticaret kervanını hazırladıktan sonra onu gider-gelirken Arap kabilelerinin tecavüz ve taarruzlarından koruyacak tanınmış bir Arab’ı da kervanın başında bulundururdu. Kays Aylan Hevâzin kabilelerinden olup her memleketi gezip dolaştığı için        Rehhal diye anılan Urve o sıralarda birçok kimseler ile birlikte hükümdar Nûmân ’ın yanında bulunuyordu. Barraz da yanlarında idi. Hükümdarı kervanla gönderecek münasip bir adam araştırdığını gören Barraz:

“Kervanı Kinâne oğullarına karşı korumayı ben üzerime alırım” dedi. Hükümdar:

“Ben bunu bilhassa Necîd ve Tihâmelilere karşı koruyacak bir kimse istiyorum.” deyince Urve:

“Ben sana onu bu şekilde koruyabilirim” dedi.

Barraz Urve’nin bu hareketine kızdı. Ona:

“Sen Kinâne ’ye karşıda mı koruyacaksın?” diye sordu. Urve:

“Evet! Küçük-büyük bütün kabile reislerine ve hattâ bütün insanlara karşı olsa da koruyacağım!” dedi ve Barraz’a da kabilesinden atılmış bir adam olduğunu açıklamak sûretiyle hakaret etti.

Bunun üzerine hükümdar, ticaret kervanını Urve’nin idâresinde yola çıkardı. Kervan “Fedek Evâre” taraflarına gelip Teymen vâdîsinde istirahate geçti. Barraz ise Urve’yi öldürmek için fırsat gözetip duruyordu. Bir ara fal okunu çıkarmış onunla meşgul olmaya başlamıştı, o sırada Urve Barraz ’ın üzerine çıkageldi. “Ey Barraz ne yapıyorsun?” diye sordu. Barraz:

“Seni öldürmeye izin var mı, yok mu?” diye bakıyorum dedi. Urve:

“Sen de bunu yapacak kudret nerede?” diyerek işi şakaya vurdu. Urve o gün şarkıcı kadınlarla eğlenmeye, içmeye koyuldu sarhoş oldu, sonra da uykuya daldı. Barraz aradığı zamanı bulmuştu. Urve’nin çadırına girdi onu uyandırdı. Barraz ’ın yalınkılıç karşısına dikildiğini görünce Urve’nin aklı başına geldi. Ona ant vererek:

“Beni öldürme! Benden sana karşı bir hatâ yersiz bir fiil sâdır oldu diyerek yalvarmaya başladı ise de faydası olmadı. Barraz, Urve’yi öldürdükten sonra kervanı sürüp Hayber’e götürdü. Arkasından gelen de Barraz ‘ın nerede bulunduğunu kendisinden soran Müşâvir b. Mâlik’ilgatfân ile Esed b. Haysem’İlganevî’yi de Barraz ‘ın yerini göstermek üzere birer birer bir vîrâneye götürüp öldürdü. Barraz bütün bu olan bitenleri Harp b. Ümeyye ’ye duyurmayı da ihmâl etmedi. Yani Barraz’ı arayanları da Barraz öldürdü. Harp b. Ümeyye bunları öğrenince telaşa düştü. Bütün Kureyş kabilesinin ulularını ve yaşlılarını topladı durumu onlara anlattı. Ne yapılması gerektiğini aralarında uzun uza diye konuştular. Kays Aylân oğullarının Urve için ayaklanıp öç almadıkça geri durmayacaklarından   korktuklarını söylediler.

Dakika 35:08

En sonda Kays Aylân kabilesinin ulusu ve Urve’nin amcazadesi olan ve Ebû Berâ Âmir b. Mâlik’e gidip Necîd ile Tihâme arasında bir şeyler olmuş, fakat bu yolda bize tam ve açık bir bilgi gelmedi!” diyerek işi biraz çıtlatmak istedilerse de daha fazla açmaya cesâret edemediler. Kays Aylân Ebû Berâ Urve’nin öldürüldüğünü ancak akşama doğru haber alınca, kızdı ve bağırarak: “Zaten biz Kureyşîleri aileden başka bir hâlde bulmadık ki!”  Harb b. Ümeyye beni aldattı oyaladı. Vallâhi artık Kinâne orada için Ukâz’a ayak basmak yok” dedi. Ebû Berâ ve Ukâz’da bulunan kabilesi halkı kılıçlarını sıyırdılar Kureyşîlerin ve Kinâne oğullarının arkalarına düştüler. Nahle ’de onlara yetiştiler. Karanlık basıncaya ve Kureyş ve Kinâne oğulları Kâbe Harîmine erişip sığınıncaya kadar çarpıştılar. Ayrılırken de:

“Ey Kureyşîler biz Urve’nin kanını yanınıza bırakmayacağız, sizinle Ukâz’da görüşürüz!” dediler. Âmir oğulları kabilesinden birisi de bağırarak:

“Bu geceler sizinle bizim aramızda buluşma vaktidir!” dedi. Bu yüzden o yıl Ukâz panayırı dağıldı, kurulmadı. Ok yaydan fırlamıştı artık direkleri duruncaya, kılıçları körelinceye kadar vuruşacaklardı. Her iki tarafta son sürat ile hazırlıklarını yaptılar. Ebû Berâ bayrağını çekip Şamta’ya geldi. Maiyetindeki kumandanlar: Sübey Düreyd Mes’ûd b. Muattip, Avf b. Ebî Hârise ve Abbâs b. Rı’l idi. Kureyş ve Kinâne kabileleri de, müttefikleriyle birlikte onlara karşı çıktılar.  Kureyş ve Kinâne kabileleri bu savaşa kendi aile büyüklerinin kumandaları altında, ayrı birlikler hâlinde katıldılar.

Hâşim oğullarının başında, Zübeyr b. Abdulmuttalib bulunuyordu.

Abdüşşems oğulları ve müttefiklerinin başında Harp b. Ümeyye vardı.

Abdüddâr oğulları ve müttefiklerinin başında İkrime b. Hâşim,

Esed oğullarının başında Hüveylid b. Esed,

Zühre oğullarının başında Mahreme b. Nevfel,

Teym oğullarının başında Abdullah b. Cüdân vardı.

Mahzum oğullarının başında Hâşim b. Muğîre,

Sehm oğullarının başında Âs b. Vâil,

Cümah oğullarının başında Ümeyye b. Halef bulunuyordu.

Adiyy oğullarının başından Zeyd b. Amir bin Nüfeyl,

Amir oğullarının başında Amr b. Abd-i Şems,

Fihr oğullarının başında Abdullah b. Cerrah vardı.

Bekir oğullarının başında Bel’â b. Kays,

Ehâbîş kabilelerinin başında da Huleys ülkinânî bulunuyordu. Topluma bol miktarda silah da dağıtılmıştı.

Dakika 40:10

Abdullah b. Cüdân 100 kişiyi silahlandırılmıştı başkaları da onun gibi yaptılar. Harb b. Ümeyye yaşça ve mevkice ileride olduğu için başkumandanlık vazifesini üzerine almıştı. Ebû Tâlib Hâşim oğullarının Ficar harbine katılmalarına râzı olmamış: “Bu bir zulümdür, haksızlıktır haram olan ayını haramlığını bozmaktır. Ben buna hiç kimsenin katılmasına meydan vermem” demişti. Abdullah b. Cüdân ile Harb b. Ümeyye: “Eğer bu savaşa Hâşim oğulları çıkmazlarsa bizde çıkmayız!”  diyerek işi zora getirince Zübeyr b. Abdulmuttalib Hâşim oğullarının başında Ficar Muharebesi’ne istemeyerek katılmıştı. Kureyşîler için bir ölüm-kalım savaşı, milli bir savaş olan bu savaşa Ebû Tâlib’in de bir-iki defa Peygamberimizi yanına alarak katıldığı ve yukarıda anıldığı gibi Peygamberimizin atılan okları toplayıp amcalarına verdiği olmuş o günde Kureyş ve Kinâne’nin Kays’ları yendikleri görülmüştü. Peygamberimiz ne zaman oraya geliyorsa, bak o zaman Peygamberimizin olduğu taraf savaşı kazanmaktadır. Bunun için Kureyş ve Kinâne uluları Ebû Tâlib’e:

“Ey vahşi hayvanları, kurtları-kuşları doyuran, hacıları sulayan zâtın oğlu, bizden yanımızdan ayrılma! Çünkü biz seni yanımızda bulunduğun zaman hasımlarımıza galebe çaldığımızı, zafere eriştiğimizi görüyoruz” demişlerdi. Tabii Peygamberimiz o zaman Abdülmuttalib’in yanında bir delikanlıydı. Yaşı küçük olduğu için savaşa katılmadı sadece orada yardımcı oldu. Okları toplayıp amcalarına veriyordu. Fakat O’nun orada bulunması dahî Allah’ın o tarafa yardım ettiğini ortada göstermekteydi. Ebû Tâlib ’de:

“Siz zulümden, haksızlıktan, aile bağlantılarına riayetsizlikten vazgeçiniz de ben de sizin yanınızdan ayrılmayayım!” dedi. Günün başlangıcında Kays Aylân’lar Kureyş ve Kinâne’yi kırmış ve geçirmişler, zafer onların yüzüne gülmüştü. Günün ortasına doğru ise harp tarihi Kureyş ve Kinâne’lerin lehine dönmüştü. Ficar muharebesi, o zaman henüz 30 yaşını doldurmayan ve Harb b. Ümeyye’nin himâyesi altında bir yetim olarak büyümüş olan Utbe b. Rebîa’nın hiç kimseye danışmadan, bildirmeden devesine atlayıp iki tarafın safları arasına girerek:

“Ey Mudâr oğulları topluluğu!” diye bağırması ile durdu. Kays Aylân’lar:

“Sen bizi neye dâvet ediyorsun?” diye sordular. Utbe:

“ Sulha! Sulha! Biz sizin öldürülenlerinizin diyetini ödeyelim. Biz de ölenlerin kanını da size bağışlayalım” dedi. Kays Aylân’lar:

“Bu nasıl olacak?” diye sordular. Utbe.

“Bizden size rehine olarak adamlar veririz” dedi. Kays Aylân’lar:

“Bunu bize kim yapacak?” diye sordular. Utbe:

“Ben!” dedi. Kays Aylân’lar:

“Sen kimsin?” diye sordular. Utbe:

“Ben Utbe b. Rebîa’yım” dedi.

Buna Kureyş ve Kinâne’ler de Hevâzin’ler de râzı oldular. Kureyşîler Hevâzin’lere rehine olarak 4o kişi gönderdiler ki içlerinde Hâkim b. Hizam ile Harb b. Ümeyye’nin oğlu Ebû Süfyân da vardı. İki tarafın ölüleri sayıldı Kays Aylanlar ’ın sayısı 20 kadar fazla çıktı. Onların diyetleri ödendi. Bir daha, Urve Barraz işi ağıza alınmamak üzere muahedede yapıldı (barış imzalandı). Barraz da hükümdar Nûmân ’ın ticaret kervanını Mekke’ye getirdi yiyip-içip keyfine baktı.

Dakika 46:25

İşte câhiliye döneminde Araplar arasında bir kabile savaşları durmadan devam ediyordu. Dolayısıyla bütün dünyanın sulhunu, barışını işte Yüce İslam sağladı. Çünkü cehâletin yerine İslam ilmi-irfânı koydu, zulmün yerine adâleti koydu. Küfrün, şirkin, nifâkın yerine hak ve gerçek İslam îmânını koydu ve dünyaya gerçek barış İslam ile geldi. Ey dünya! İslam’a sarıl ki dünya barış, saadet, selâmet içinde yaşasın bu dünya! Sen barıştan yana olduğunu söylüyorsun fakat barışı yok etmeye çalışıyorsun, asil barış İslam’dadır. İslam düşmanlığı ile dünyada barış olmaz. İslam’a düşman olan Allah’ın düşmanıdır, Peygamberin düşmanıdır, hak ve hakîkatlerin tümünün düşmanıdır. Onun için İslam düşmanlığından, Müslüman düşmanlığından vazgeçin ve dünyaya barışı hak ve adâleti getirin! Yoksa ışık saçan lambayı kırıp da ışık aramanın bir defa akıldışı olduğunu da iyi bilin! Delinin hesap hareket edenler İslam düşmanlığından vazgeçmeyenlerdir. Yalnız şunu söyleyeyim; güneşin önüne hangi perdeyi gerersen ger sen karanlıkta kalırsın güneşe engel olamazsın! İslam dini güneşlerin de üzerine doğan ebediyyû’l-ebed parlayan Allah’ın yoludur. İslam’ı kimse söndüremez. Ey dünya aklını başına al da barış için çalış! Savaş için hazırlıklı ol. Çünkü barıştan, dinden-îmândan, kitaptan, ilimden-irfândan, hak ve adâletten anlamayanın karşısında güçlü ordularınla hazır ol ey İslam âlemi! Bir ve bütün ol! Barışı koruyacak da sensin, barışı sağlayacak da sensin. Ama güçlü olmaya da mecbursun ey İslam âlemi! Bir ve bütün olmaya da mecbursun, dağılma parçalanma! Perişan olursun dağılırsan, parçalanırsa perişan olursun!

Dakika 50:10

Dünya perişan olduğu gibi İslam âlemi de perişan olmaktadır. Dağılma, parçalanma! Îmân İslam birliği Allah’ın emrinde, Allah’ın birliğinde bir bütündür İslam. Herkes parçalansa İslam âlemi birleşmesi gerekir. Biz hatırlatıyoruz, herkes üzerine düşen görevi birlik berâberlik için çalışmalıdır. Hem doğruları söyleyelim, hem birleşelim. Bizi ayıran, parçalayan cehâlettir gerçekleri bilmemektir. Gerçekler bilinirse, Sâlihler desteklenirse birlik olur. Sâlihleri destekleyin zâlimleri, kâfirleri, müşrikleri desteklemeyin! Gâvurdan yana olan gâvurdur, müşrikten yana olan müşriktir, münâfıktan yana olan münafıktır. Ey Müslümanlar, ey İslam âlemi! Bu dini doğru anlayan Sâlihlerle berâber ol ve Sâlihleri destekle! İşte Sâlihleri desteklemezsen kötüler bir araya gelir taraftar bulurlarsa, o zaman sende birliğini kaybeder parçalanırsan zorbaların, eşkıyaların elinde zulüm altında inim inim inlersin. Şu anda İslam âleminin hâline bir bakın! Başı selâmette hangi İslam ülkesi var? İslam Devleti hiç yok. İslam ülkelerine bakın! Niye? Her biri İslam’a aykırı bir sistemle yönetiliyor. Onun içinde Doğu’yu Batı’yı taklit edersen, Allah’ın emirlerine sırtını dönersen çekeceğin vardır, çekeceğin vardır. Kimseyi suçlama! Allah’ın emrine sıkı sarıl, Peygamberin Muhammed’e sıkıca tâbî ol, O’nun şeriatına tâbî ol! Allah’tan başka ilâh yok ki, başka sen kimi taklit ediyorsun ki? İslam’dan daha yüce üstün bir din yok ki, bâtılları mı taklit ediyorsun? Bâtılın cilâsını, süsünü mü taklit ediyorsun? Ona mı imreniyorsun, yağlı domuzlara mı imreniyorsun? Yağlı domuzların her şeyi necistir pistir. Bunu bile bile İslam’ı bırakıp da başkalarını taklit edersen çekeceğin vardır. Kim hangi kavme benzerse o da onlardandır. Bunu Tefsir derslerimizde diğer derslerimiz de size yeteri kadar açıkladık. Şimdi de Tarih külliyâtından keşif notları veriyoruz. Biz hatırlatıyoruz ötesi size kalmıştır. Biz bütün dünyanın kurtuluşundan yanayız. Dünyanın kanını emen, dünyayı sömüren, kendinden başkasına hayat hakkı tanımayan vicdansız, vampir insanlığın kanını emenlere karşı ancak çâre İslam birliği Müslümanların ilimde-irfânda, hak ve adâlette, İslam’da birleşmesiyle bunun üstesinden gelinir.

Dakika 55:20

O, sömürülen mazlum Milletler kurtulur, sen de kurtulursun dünyada kurtulur. Gelin ey İslam âlemi! İslam birliği için bütün gücünüzle çalışın! (إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ إِخْوَةٌ) âyet-i kerimesini dünyaya hâkim kılın! “İnananlar mü’minler kardeştir.” Aranızda ihtilaflar olur bunları Kur’an-ı Kerim’le, sahîh sünnetle, müçtehit âlimlerimizle, fâkihlerimizle, ilim-irfânla bu ihtilâflar giderilir. İhtilafları sakın düşmanlığa dönüştürmeyin! Îmân kardeşi, İslam kardeşi birbirine düşman olur mu? Senin canın neyse onun canı aynı. Müslümanlar birbirinin kardeşidir, birbirine aslâ haksızlık etmez, kötü davranamaz, yan bakamaz, yardımsız bırakamaz, birliğini berâberliğini parçalayamaz! Sadece yanlışları doğrularla, zulmü adâletle ne yapar? Ortadan kaldırır. Adâleti, ilmi-irfânı egemen kılar. Biz söylüyoruz, ötesi size herkes imkânı kadar gücü kadar sorumludur.

Dakika 57:20

 

 

 

 

(Visited 34 times, 1 visits today)