fıkhı-ekber-ders-17-01

17- Ders 17 Fıkhı Ekber hayat veren hayatveren

In this video

FIKH-I EKBER DERS 17

 

(„Rabbi eûzü bike min hemezâti’ş- şeyâtıyni ve eûzü bike rabbî en yahdurun.“)

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

 

Kıymetli ve muhterem efendiler, sizlere bu ayet-i kerimenin yüce anlamını vererek Fıkhı Ekber’le ilgili dersimiz devam ediyor. Fıkh-ı Ekber dünyaya iman dersini, İslâm’daki parlayan, ebedi sönmeyen imanın ilmini, onun tedrisatını ortaya koyan İmâm-ı Âzam gibi büyük şahsiyetlere biz rahmet okuyarak dersimize devam ediyoruz. Yüce Rabbimiz bu ayet-i kerimede:

هُوَ الَّذِيَ أَنزَلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ مِنْهُ آيَاتٌ مُّحْكَمَاتٌ هُنَّ أُمُّ الْكِتَابِ وَأُخَرُ مُتَشَابِهَاتٌ فَأَمَّا الَّذِينَ في قُلُوبِهِمْ زَيْغٌ فَيَتَّبِعُونَ مَا تَشَابَهَ مِنْهُ ابْتِغَاء الْفِتْنَةِ وَابْتِغَاء تَأْوِيلِهِ وَمَا يَعْلَمُ تَأْوِيلَهُ إِلاَّ اللّهُ وَالرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ يَقُولُونَ آمَنَّا بِهِ كُلٌّ مِّنْ عِندِ رَبِّنَا وَمَا يَذَّكَّرُ إِلاَّ أُوْلُواْ الألْبَابِ

“İşte kalplerinde şüphe bulunanlar fitne aramak ve teviline gitmek için şanlı Kur’an’ın mütaşâbih ayetlerine uyarlar, onlara tabii olurlar. Halbuki o müteşabihin tevilini, tefsir ve manasını yalnız Allah bilir. Kökleşmiş ilim sahipleri ise (yani gerçek ilim sahipleri ise) “Biz ona inandık, açık ve kapalı bütün ayetler Rabbimiz tarafındandır”, derler. İşte bu ayet-i kerimenin hükmüne göre İmâm-ı Âzam en güzelini yapmaya çalışmaktadır. Bunları ancak aklı tam olanlar iyice düşünür. Âli Îmran Suresinin 7. ayet-i kerimesidir bu. Kıymetliler, müteşabih ayetlerin manasını Allah bilir. Onun keşfini, tevilini, tefsirini Rabbimize bırakırız. İşte İmâm-ı Âzam bunun için bu ayeti delil olarak ortaya koymaktadır. Yüce Allah’ın keyfiyetsiz sıfatları ve müteşabih ayetlerle ilgilidir. Yine Rabbimiz Taha Suresinin 5. ayet-i kerimesinde de gerçekleri duyurmuştur. Bir hadis-i şerifte de Sevgili Peygamberimiz bakın ne buyuruyorlar: “Allah Teâlâ, Âdem Aleyhisselamı yeryüzünün her tarafından aldığı bir tutam topraktan yarattı. Toprağı muhtelif sularla yoğurdu, tesviye etti, ruh üfledi ve böylece cansız bir varlık iken hassas bir hayat sahibi varlık haline getirdi”. Buhâr-î Şerif ve diğer sahih hadis kaynaklarında bulunan bu hadis-i şerifin bakın yüce anlamını verirken bunun metni… (Buhârî, Enbiya, Ahmed b. Hanbel, Müsned). İşte bu hadis-i şerifte Yüce Rabbimiz “Allah, Âdem Aleyhisselamı” diyor Yüce Allah (celle celaluhu) “Âdem Aleyhisselamı yeryüzünün her tarafından aldığı bir tutam topraktan yarattı. Toprağı muhtelif sularla yoğurdu, tesviye etti, ruh üfledi ve böylece cansız bir varlık iken hassas bir hayat sahibi varlık haline getirdi”.

Dakika 5:35

Yine Müslim-î Şerif’te Sevgili Peygamberimiz şöyle buyurdu: “Âdemoğulların kalpleri cebbar olan Allah’ın iki parmağı arasında tek bir kalp gibidir. Allah onu dilediği tarafa çevirir”. “Kıyamet gününde cehennem daha var mıdır, diyecek. Öyle ki Rab Teâlâ ayağını cehennem üzerine koyacak ve ateşler büzülecek. Sonra cehennem “asla, asla” diyecek”. Şimdi buradaki hadis-i şeriflerde, ayet-i kerimede müteşabih kelimeler, müteşabih haberler bunların keyfiyetsiz olarak bakın sahih kaynaklarda bakın bunların aslı var ama bu aslın keyfiyetsiz olarak biz ne yaparız? Anlamını Yüce Rabbimize bırakırız. Bunun için kıymetliler “Allah Teâlâ gündüzün günah işleyenlerin tövbe etmeleri için gece vakti elini açar; gece günah işleyenlerin tövbe etmesi için de gündüzün elini açar. Ta güneşin batışından doğuncaya kadar”. Bak burada elden bahsediyor; bir öncekinde de ayaktan bahsediyor. Bunlar keyfiyetsiz olarak, bunların anlamını Rabbimize bırakırız. Çünkü onun mahluka benzeyen hiçbir tarafı olmaz. Hiç mi hiç mahlukata benzemez. O zaman onun keyfiyetsiz sıfatlarını biz Rabbimizin ilmine bırakıyoruz. Yine sevgili efendiler “Hacer’ul-Esved, Allah’ın yeryüzündeki sağ elidir. (Bak burada da elden bahsediyor). Onun vasıtasıyla Allahü Teâlâ kullarıyla tokalaşır” diye bu haber gelmiştir. Bu da En-Nihaye fî Carib’i İlhadis’te nakledilmiştir. Yine İbni Mâce’nin rivayet ettiği bir haberde de bakın ne diyor: “Kim Hacer’ul-Esved’e yaklaşırsa Allah’ın eline yaklaşmış gibidir”. İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe’den, “Allah Teâlâ gökten iner” şeklinde rivayet edilen hadis-i şeriften sorulunca bakın o büyük iman, allame-i cihan imam ne diyor: “Keyfiyetsiz olarak iner.”. Yani onun nasıl ve niceliğini kimsenin bilme şansı yoktur. Bu şekilde İmâm-ı Âzam cevap vermiştir. Şimdi ayet-i kerimelerdeki müteşabih ayetler, hadis-i şeriflerdeki müteşabih o kelimeler, bunların keşfi, tevili, tefsiri manası tamamen keyfiyetsiz, mana Allah’a bırakılır. Çünkü Allah-u Teâlâ’nın eşi, benzeri yoktur, misli yoktur.

Dakika 10:06

فَاطِرُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ جَعَلَ لَكُم مِّنْ أَنفُسِكُمْ أَزْوَاجًا وَمِنَ الْأَنْعَامِ أَزْوَاجًا يَذْرَؤُكُمْ فِيهِ لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَيْءٌ وَهُوَ السَّمِيعُ البَصِيرُ

Bunu hiç unutma. Eşi benzeri olmadı olmayacaktır. Sakın ola ki elden maksat hiçbir ele benzemez. Mesela Hacer’ul-Esved hakkında ki burada yine ayaktan bahsetti. Onun ayaktan muradı nedir? Ancak onu o bilmektedir. Onun için kıymetliler, İmâm-ı Âzam burada da büyük imamlığını göstermiştir. Hadis-i şerifte “Şüphesiz Cenabı Allah, Âdem Aleyhisselâmı kendi sureti üzerine yaratmıştır yahut rahmanın suretinde yaratmıştır”. Bu da müteşabih haberlerdendir. Manasını kimsenin bilme şansı yok. Keyfiyetsizdir ancak Allah bilir. Bunların tevili söyleyene bırakılır. Yani bunu kim söylediyse peygamberimiz söylediyse ona, Yüce Allah kutsi hadisinde söylediyse Allah’a bırakılır. Tevili, tefsiri keşfi Allah’a bırakılır. Peygambere bırakılır. Allah Teâlâ ise azalardan ve yaratılmışların sıfatlarına benzemekten münezzehtir, beridir. Onun için bunları duyan insanlar ve duyuran insanlar İmâm-ı Âzam’ın dünyaya iman konusunda bakın nasıl bir ilmi ders veriyor ki insanlar şirke düşmesin diye. Müteşabih ayetler ve haberlere dikkat edilmelidir. Kalbi bozuk olanlar müteşabih ayetlere tabi oluyorlar. Gerçek rasih ulema ise “Biz Rabbimizin ayetlerine iman ederiz. Onların tevilini, tefsirini, keşfini Rabbimiz bilir” diyorlar. “Büyük ulema böyle demiştir, bizde böyledir” demek şartı vardır. İşte bunun dersi cihana bildirilmektedir. İmâm-ı Âzam bütün tehlikeli konuları da ortaya ne yapmış? İnsanlığı tehlikeden korumak için o problemleri de çözmüştür ki insanlar o tehlikeye yaklaşmasın. “Allah Teâlâ ihtiyaç olmaksızın arş üzerine istiva’ etmiştir. Arşa ihtiyacı ve zaman, mekâna hiç ihtiyacı yoktur.” (Rad Suresi 2. ayet). Bakın “arşı istiva’ etmiştir”.

اللّهُ الَّذِي رَفَعَ السَّمَاوَاتِ بِغَيْرِ عَمَدٍ تَرَوْنَهَا ثُمَّ اسْتَوَى عَلَى الْعَرْشِ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ كُلٌّ يَجْرِي لأَجَلٍ مُّسَمًّى يُدَبِّرُ الأَمْرَ يُفَصِّلُ الآيَاتِ لَعَلَّكُم بِلِقَاء رَبِّكُمْ تُوقِنُونَ

buyrulmaktadır. Burada da keyfiyetsiz sıfatı vardır. Burada da onun anlamını Yüce Allah’a bırakılır. Allah Teâlâ ihtiyaç olmaksızın bakın bütün âlemlerin üzerinde hepsini hükümranlığın altına almıştır, arşı istiva’ etmiştir. “Arşı arştan başka her şeyi koruyan da Allah Teâlâ’dır. Arşı yaratan, arşı koruyan her şeyi koruyan ve tutan bunlara ihtiyacı olur mu? Olmaz. Muhtaç olsaydı o arşı yaratmadan evvel neredeydi?”. Bak buna dikkat et. “Eğer Allah Teâlâ Muhtaç olsaydı o arşı yaratmadan evvel neredeydi?”. “Öyle ise Allah Teâlâ oturmaktan ve karar kılmaktan münezzehtir”. Allah’a oturuyor demek de Allah’a iftiradır.

Dakika 15:00

Çünkü acizler oturur. Kadir ise oturmaya da ihtiyacı yok. Ondan da münezzehtir. Bir yere ihtiyacı olmaktan da münezzehtir. Hiçbir şeye de ihtiyacı zamana, mekâna, yere ihtiyacı yoktur. Ey dünya Müslümanları, İslâm’ın amentüsünü, onun ilmini doğru öğrenin. İmam’ı Âzam’ın okulunda dünyanın her zaman okumaya ihtiyacı vardır. Onun için bizim bugüne kadar gelen kıymetli eserlerimizin doğru yazılan bütün eserlerde, ilmi eserlerde Kur’an-ı Kerim’i bilenler, doğru bilenler işte bu doğru ekolden gelenlerdir. İmam-ı Malik Hazretleri arş üzerinde istivadan sorulunca ne güzel söylemiştir İmam-ı Malik de.  Bak ne diyor: “Allah’ın arş üstünde istivası malumdur, keyfiyet meçhuldür”. Bak, ne güzel cevap veriyor. “Bundan sormak bid’attır”. Gördünüz mü? Müteşabih ayetlerin manası Allah’a ait olduğu için bundan soru sormak bid’attır, dedi. Kim? İmam-ı Malik Hazretleri. O ayet-i kerimede ayetlere inanmak ise kesinkes farzdır. Müteşabih ayetlerin Kur’an-ı Kerim’de, sahih hadislerde biz buna inanırız çünkü bunlar malumdur ve aslı mevcuttur Kur’an-ı Kerim’de. Manası ise tamamen Allah’a ait olduğu için bu konuda soru sormak bid’attır dedi İmam-ı Malik de. Kıymetli efendiler, Allah Teâlâ ise bunları daha iyi bilmektedir. Bu yol İmâm-ı Âzam’ın yolu, selef yoludur. Selef yolcuları da İmâm-ı Âzam’ın yolcularıdır. Fakat Şafiîlerden biri, İmam’ul- Haremeyn’in önce bu ayetleri tevil ettiği ancak ömrünün sonuna doğru bundan vazgeçtiği, bu ayetleri tevil etmeyi yasakladığı ve selefin müteşabih ayetlerin tevilini yasakladıkları hususundaki icmaını naklettiği rivayet edilmiştir. Bu da çok normaldir. Çünkü âlimler ilk önceki gençlik yıllarında bazı ani hareketler yapabilirler. İlmin olgunluğuna ulaşınca durumları çok farklıdır. Mâturîdi mezhebine mensup olan âlimlerimizin inancına da uygundur. Mâturîdiler de İslâm’ı güzel anlamışlardır ve İmam’ı Âzam’ın yoluna tabidirler ve ona yakındırlar. Zira Kur’an-ı Kerim’i gereksiz olarak zahiri ve hakiki manasından döndürmek, tevil etmek haramdır. Bakın, bu konuda da ne dediler: “Kur’an-ı Kerim’i gereksiz olarak zahiri ve hakiki manasından döndürmek, tevil etmek haramdır”. Hakiki, ortada zahir mana varken o zahiri manayı, hakiki manayı bırakıp da başka yorumlar getirmek haramdır, buyurdular. İşte kıymetliler, bu gerçekleri göz önünde tutmalı, ehl-i sünnet anlayışını iyi kavramalı,

Dakika 20:00

gerçek hak iman ile iman etmelidir. Herkesin imanı makbul olsun diye çırpınıyoruz.  Herkes yanlıştan kurtulsun diye çırpınıyoruz. Başka amacımız yok. Sırf Allah’ın rızasıdır.

Allah her şeyi yoktan var etmiştir. Allah Teâlâ, eşyayı hiçbir şey olmaksızın maddesiz olarak yaratmıştır. Evet kıymetliler, maddeyi de yoktan yaratmıştır. Ne varsa âlemlerde mahlûk olarak bunların hepsini yoktan yaratmıştır. İlk yarattığı Muhammed-i nurdur. Muhammed-i nuru, o cevheri yaratıyor. İşte o cevherden istifa edip Hz. Muhammed’i Mustafa kılıyor. Onun özünden, onun cevherinin, nurunun özünden Muhammed yaratılıyor; kalanlarından da diğer âlemler yaratılıyor. Bakın Fatır Suresi 1. ayetinde Rabbimiz:

الْحَمْدُ لِلَّهِ فَاطِرِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ جَاعِلِ الْمَلَائِكَةِ رُسُلًا أُولِي أَجْنِحَةٍ مَّثْنَى وَثُلَاثَ وَرُبَاعَ يَزِيدُ فِي الْخَلْقِ مَا يَشَاء إِنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ

“Gökleri ve yeri yaratıp melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler yapan Allah’a hamd-ü senalar olsun”. Bütün hamd-ü senalar işte Allah içindir. “Gökleri ve yeri yaratıp melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler yapan Allah’a hamd-ü senalar olsun”. Her türlü övme, övülme hakkı Allah’ındır.

اللَّهُ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ وَكِيلٌ

“Allah her şeyi yaratandır. O her şeye vekildir”. (Zumer Suresi 62. ayet).

Kıymetli efendiler, Allah ezelde her şeyi bilendir. Eşya var olmadan evvel Allah Teâlâ ezelde eşyayı biliyordu. Çünkü “Allah her şeyi bilendir” Açıkça görüyoruz. Ayet-i kerimede her şeyi yarattığını, her şeyi bildiğini görmekteyiz. Kadimliği sabit olanın yok olması mümkün değildir. Yüce Allah kadimdir. Onun sıfatları da kendisi gibi kadimdir.

Her şeyi takdir eden Yüce Allah’tır. Eşyayı takdir eden ve takdirine göre hüküm veren Cenab-ı Allah’tır.

أَلَا يَعْلَمُ مَنْ خَلَقَ وَهُوَ اللَّطِيفُ الْخَبِيرُ

“Bilmez mi o yaratan. O latifdir. Her şeyden haberdardır”. (Mülk Suresi 14. ayet). İnce sırların bütün inceliklerini, gaybın bütün sırlarını yani her şeyi bilmektedir. “Ne yerde ne gökte, zerre ağırlıktaki bir şey Rabbinden gizli kalmaz ne bundan daha büyük ne de küçüğü. Bunların hepsi ancak levh-i mahfuzda yazılıdır”. Yunus Suresi 61. ayet-i kerimede Rabbimiz böyle buyurdular:

وَمَا تَكُونُ فِي شَأْنٍ وَمَا تَتْلُو مِنْهُ مِن قُرْآنٍ وَلاَ تَعْمَلُونَ مِنْ عَمَلٍ إِلاَّ كُنَّا عَلَيْكُمْ شُهُودًا إِذْ تُفِيضُونَ فِيهِ وَمَا يَعْزُبُ عَن رَّبِّكَ مِن مِّثْقَالِ ذَرَّةٍ فِي الأَرْضِ وَلاَ فِي السَّمَاء وَلاَ أَصْغَرَ مِن ذَلِكَ وَلا أَكْبَرَ إِلاَّ فِي كِتَابٍ مُّبِينٍ

Dakika 25:00

Yüce Rabbimiz yine başka bir haberde bakın o haberde ne buyuruyor. “Allah’ın ilk yarattığı varlık kalemdir. Allah-u Teâlâ kaleme, yaz, dedi. Kalem de ne yazayım, dedi. Allah Teâlâ, kıyamete kadar olacak işleri yaz, buyurdu”. Bunların kaynağını da önceki derslerimizde bir bir söyledik, söylemeye devam ediyoruz.

Kıymetliler, “Allah’ın şanı bir şeyin olmasın istediği zaman ona yalnız “ol” demektir, o olur”. Yasin-i Şerif Suresi ayet 83’te:

إِنَّمَا أَمْرُهُ إِذَا أَرَادَ شَيْئًا أَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ

أَيْنَمَا تَكُونُواْ يُدْرِككُّمُ الْمَوْتُ وَلَوْ كُنتُمْ فِي بُرُوجٍ مُّشَيَّدَةٍ وَإِن تُصِبْهُمْ حَسَنَةٌ يَقُولُواْ هَذِهِ مِنْ عِندِ اللّهِ وَإِن تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ يَقُولُواْ هَذِهِ مِنْ عِندِكَ قُلْ كُلًّ مِّنْ عِندِ اللّهِ فَمَا لِهَؤُلاء الْقَوْمِ لاَ يَكَادُونَ يَفْقَهُونَ حَدِيثًا

“Bununla beraber onlara bir iyilik gelse bu Allah’tandır, derler. Bir musibet geldiği zaman ise bu senin uğursuzluğundandır, derler. De ki, hepsi (iyilik ve kötülük) Allah’tandır”. (Nisa Suresi 78)

Kul kesbeder Allah halk eder. Kul kazanır, Allah da onun kazancını yaratır. “Her kim hayır ve şerrin Allah’tan başkası tarafından takdir edildiğine inanırsa inkâr etmiş bir (kâfir) olur ve tevhidi bâtıl olur”. İşte kıymetliler İmâm-ı Âzam’ın Hakkı haykıran Fıkh-ı Ekber’inden keşif notları vermeye devam ediyoruz. “Yine göğün ve yerin onun emriyle durması kudretine delalet eden alametlerdendir”. Kıymetliler, bu da Rum Suresinin 25. ayet-i kerimesidir:

وَمِنْ آيَاتِهِ أَن تَقُومَ السَّمَاء وَالْأَرْضُ بِأَمْرِهِ ثُمَّ إِذَا دَعَاكُمْ دَعْوَةً مِّنَ الْأَرْضِ إِذَا أَنتُمْ تَخْرُجُون

Ebû Mansûr el-Mâtürîdî ve müfessirlerin çoğu ise işte bu inançtadır. Yarat­mak manasında mecaz değildir. “Yine göğün ve yerin onun emriyle durması kudretine delalet eden alametlerdendir”, dediler. Buyurdu Cenab-ı Hak. Ve bu ayette kastedilen bize göre bu kelimenin hakikatidir. Yaratmak manasında mecaz değildir. Ebû Mansûr elMâtürîdî, müfessirlerin çoğu ise bu inançtadır. Biz bu ayeti, Allah kelamının yaratılmış olmadığına delil getiriyoruz. Bu ayet-i kerime Allah Teâlâ’nın yaratılmış olmadığına, Allah kelamının yaratılmış olmadığına delil getiriyoruz, dediler. Zira Allah kelamı bütün yaratılmışlar­dan öncedir. “Kün” emrinden sonra feyekûn’deki “fâ” tâkîbiyedir. Kıymetliler, Allah Teâlâ’nın kelamı zatının ne aynıdır ne gayrıdır. Sûfestâiyye taifesine ve onlara uyan havarilere reddiye vardır. Çünkü Allah her şeyin yaratıcısıdır. Onlar, eşyanın hakikatini inkâr ediyorlar ve eşyanın hakikatinin rüya gibi vehim ve hayalden ibaret olduğuna inanıyorlar. Kim? Sûfestâiyye taifesine ve onlara uyanlar bu yanlış inanca saplanmışlar. Bunlar eşyanın hakikatini inkâr ediyorlar. Rüya gibi, vehim ve hayalden ibaret olduğuna inanıyorlar.

Dakika 30:00

Bunlara, sofilerin cahillerden Hulûliye, Îlhadiye ve Vücudiye (Vahdet-i vücutçu) taifesi bunlara yakındırlar. Bunlar da tehlikeye yakın olanlardır. Şimdi kimisi de tehlikenin içindendir. Bunlar sofilerin cahillerden Hulûliye, bakın bunlara sofilerin cahillerden Hulûliye, Îlhadiye ve Vücudiye, vahdet-i vücudçu taifesi bunları bu batıl Sûfestâiyyeye yakındırlar.  Zaten İslâm’ın hak inancına, İslâm amentüsüne, akaidine uymayan bugünkü inanç sistemlerine batıl zihniyet karışması vardır. İşte Hulûliye bunlardandır, Îlhadiye bunlardandır ve Vücudiye bu sapık taifedendirler bunlar. Bunlar itihadiye (bir olma), imtizaciye (karışabilme) gibi reenkarnasyon gibi onların İslâm inancına uymayan tarafları vardır. Bugün ilim, irfanın olmayan tarikatlara da bunlar karışmıştır. İslâm’ı ilimlerle bir ekol olarak ortada gerçek ilme, İslâmi delillere dayanan tasavvuf okulları ise hâlâ gerçekçidirler. İslâm inancını koruyarak gelirler ve İslâm inancını taşırlar. Fakat içinde ilim olmayan tasavvufçu görünenler bu tehlikeler bunların içine girmiştir, batıl inançlar. İşte bunlardan kimisi Hulûliye, kimisi Îlhadiye, kimisi Vücudiye efendim itihadiye, imtizaciye gibi reenkarnasyon gibi batıl inançlar girmiştir. Ders 33 21.02 Hatta değerli şahsiyetler zannettiğiniz kişilerin eserlerinde bunlara rastlamak mümkün görünmektedir ki, Allah, İslâm âlemini, ümmed-i Muhammed’i Allah bu yanlışlardan muhafaza eylesin. Fıkh-ı Ekber’i bütün dünyaya duyurmamızın sebeplerinden biri de budur. Ümmed-i Muhammed yanlıştan kurtulmalı, korunmalıdır. Doğrular ortaya konmalıdır. Doğruyu ortaya koymadığınız müddetçe yanlıştan kimse kurtulamaz. Yanlışa yanlış demek yetmez, doğruyu ortaya koyacaksın. İşte, hak inancın bütün belgeleri, Fıkh-ı Ekber ve keşif notlarımız, Kur’an-ı Kerim’in tümü ve diğer derslerimiz keşif notları Fıkh-ı Ekber de dahil bu doğruları ortaya koymak için bu keşif notları hayatverennurun dersleri olarak bütün dünyaya takdim edilmiştir. Hayatveren. de’yi tıklayın. Ve orada İslâm’ın kendisini, Kur’an’ın kendisini asli delilleriyle ehl-i sünnet inancını ve ehl-i sünnet İslâm anlayışını orada Allah’ın lütf-u keremiyle bulursunuz.

Yüce Allah (celle celaluhu) her şeyi önceden yazı ile yaratır. Dünyada ve ahirette Allah’ın dilemesi kaderi, kazası, bilgisi, yazgısı levh-i mahfuzda yazısı olmaksızın hiçbir şey var olmaz. Ancak Allah’ın yazması o şeyi vasfetme şeklinde olup hükmetmek suretiyle değildir. İşte babayiğitler burayı doğru anlasınlar. Burayı doğru anlamak için Yüce Allah’ın anlama kabiliyeti verdiği kulları bunları güzel anlarlar. Bakın önemine binaen bak tekrar ediyorum. Dünyada ve ahirette Allah’ın dilemesi kaderi, kazası, bilgisi, yazgısı levh-i mahfuzda yazısı olmaksızın hiçbir şey var olmaz. Ancak Allah’ın yazması o şeyi vasfetme şeklinde olup hükmetmek suretiyle değildir. Bakın vasfetmeyi de hükmetmeyi de doğru anlamak gerekiyor. Şimdi buradan bir örnek vereyim. İnsanoğlunu Cenab-ı Hak imtihan ortamına koymuş. İmtihanı kazanacağı da biliyor, kazanmayacağı da. Bak vasfetme şekliyle yazmış. Eğer hükmetme şekliyle yazsaydı imtihan olmazdı. Onun yazdığı gibi, mesela falanca mümin olacak diye oraya hüküm koysaydı vasıf yerine mecburen o kişi kafir olurdu veyahut mümin diye hükmettiği kişi mümin olurdu mecburen. İmtihan olmazdı o zaman. Hayat tamamen imtihandır. Onun için Cenab-ı Hak vasfetme şeklinde bakın yazıyor. Her şey vasfetme şeklinde olup hükmetme suretiyle değildir. Yani “Falanca mümin olacak” diye cebretmemiş. “Falanca kafir olacak” diye cebri hüküm koymamış. Ama kimin, ne olacağını önceden bilmiş, yazmış. Bu vasıftır. Şimdi insanlar imanı da küfrü de seçen kendileridir. Burayı iyi anlamak önemli olduğu kadar Yüce Allah’ın her şeyi güzel yaptığına inanmak elbette ki çok önemlidir. Esas önemli olan budur. Allah yanlış yapmaz, yanlış yazmaz. Yanlış bir vasıfta ve hükümde bulunmaz. Allah kullarına zulüm eder mi? Allah zulümden münezzeh. İmtihan meydanına koymuş. Herkese akıl, irade vermiş. Peygamber, kitap ortaya koymuş. Doğruyu yanlışı göstermiş. Senin hangi yolu seçeceğini, seçmeyeceğini ezelden o vasıf itibariyle ne yapmış? Yazmıştır. Vasıf itibariyle yazmıştır. Yoksa cebri olarak, hükmetmek suretiyle değildir. Allah-u Teâla, var olacak eşyayı vasfetmek suretiyle kazasına uygun olarak, olacak diye yazmıştır. Bunu bir emir tarzında yazmamıştır. Yani böyle olacak diye illa böyle olsun diye, icbar altında tutmadan yazmıştır; bunu bir emir tarzında yazmamıştır.

Dakika 40:22

Yani bu iş olacak demiştir; olmalıdır, kesin böyle olacaktır dememiştir. Yani zorlamamış ve o işin bir insanın efendim illa şöyle olsun diye bir hüküm koymamıştır. İslâm fıtratı üzere bütün insanlığı yaratmış, imtihan ortamına koymuş, İslâm’ın bütün emirleri de kulun iradesine, aklına teklif etmiştir. Artık imtihanla baş başa olan kuldur. Allah yanlış yapmaz. Buraları iyice anla. Kimseyi suçlama, kendini suçla.

وَكُلُّ شَيْءٍ فَعَلُوهُ فِي الزُّبُرِ

وَكُلُّ صَغِيرٍ وَكَبِيرٍ مُسْتَطَرٌ

“Bununla beraber işledikleri bütün işler defterlerdedir. Küçük veya büyük hepsi (levh-i mahfuzda) yazılıdır”. (Kamer Suresi 54 /52-53). Yani yukarıdaki hadis Kur’an-ı Kerim’den iktibas edilmiştir. Kader, ezelde takdir edilen hayır, şer, tatlı, acı ne varsa kuldan sudur etmesi, dikkat et buraya kuldan sudur etmesi Allah Teâlâ’nın iradesi ve yaratmasıyla olmaktadır. Allah’ın dilediği olur, dilemediği olmaz. Fakat kulu da özgür, hür iradesiyle kulu da imtihan ettiğini hiç unutma. Kulu özgür bıraktığını unutma. Kaderi de iyi anla. Kader, ezelde takdir edilen hayır, şer, tatlı, acı ne varsa kuldan sudur etmesi, dikkat et buna kuldan sudur etmesi Allah Teâlâ’nın iradesi ve yaratmasıyla olmaktadır. Allah’ın dilediği olur, dilemediği olmaz. Kul kesbediyor, Allah yaratıyor. Kul hayrı kazanıyor, hayrı yaratıyor; şerri kazanıyor kul, şerri yaratıyor. İmtihan olduğu için, özgürlük olduğu için. Bunlar da ezelde yazılmıştır vasıf itibariyle.

Kaza, kader ve meşiet sıfatları keyfiyetsiz olarak Allah Teâlâ’nın ezeldeki sıfatlarıdır. Dikkat et. Kaza, kader de ve meşiet sıfatları da keyfiyetsiz olarak Allah Teâlâ’nın ezeldeki sıfatlarıdır. Kaza da kader de meşiet de. Bunlar keyfiyetsiz sıfatlardır. Yani nasıl ve niceliğini Allah-u Teâlâ biliyor. Dikkat et. Biraz önce müteşabih ayetlerle ilgili dersimiz geçmişti. Bak burada da kaza, kader ve meşiet sıfatları keyfiyetsiz olarak Allah Teâlâ’nın ezeldeki sıfatlarıdır. Kazanın iç yüzünü nasıl ve niceliğini kimse bilmez. Kaderin nasıl ve niceliğini kimse bilmez. Bunlar keyfiyetsiz sıfatlar. Meşîet sıfatları da keyfiyetsizdir. Nasıl ve niceliğini yine Rabbimiz kendisi biliyor. Biz şuna kesin inandık ki Rabbimiz kullarına zulmetmez. Rabbimizin eksiği kusuru olmaz. Kemâl sıfatlarla mutassıftır. Her şeyi en güzel yapan ve yaratandır. Ve her şeyi tam bilendir.

Dakika 45:06

Küfür makzîdir, yani hükmedilen olaydır, kaza değildir. Küfrü, Yüce Allah’ın küfrü hikmeti gereği olarak yaratmasıdır. Küfrün bir mükellefe nisbet edilme ciheti vardır ki o da küfrün kendi kazancı, ihtiyar ve iradesiyle kulda bir sıfat olarak vuku bulmasıdır. İşte kul küfrü kendi kazanıyor. Bundan dolayı da küfür kimde varsa onda o sıfat olarak vuku buluyor. Kendi küfrüne razı olanın küfründe ittifak vardır. Bir insan eğer küfrü razı ise, o küfrü kazanmış ve kâfirdir. Başkasının küfrüne razı olanının küfründe ise ihtilaf var, denmiştir. Ama kendi küfrüne razı olanının kâfir olduğunda ittifak edilmiştir. Başkasının küfrüne de mümin razı olamaz. Çünkü Allah kullarının küfrüne razı değil ki. Kulu özgür, hür bırakmıştır ama kimsenin kâfir olmasına Allah razı değildir. Müminler kimsenin kâfir olmasına, küfrüne razı değildir. Küfre rıza küfürdür, diye de biliyorsunuz de her ne kadar ihtilaf var dendiyse de “Küfrü rıza küfürdür” de denmiştir. Bu kendi küfre rıza gösteren tam kafirdir yalnız. Evet kıymetliler, meşiet sıfatı keyfiyeti meçhul olan müteşabih sıfatlardandır. Manasını Yüce Allah kendi iyi bilmektedir. Bu sıfatları vasfı ile bilmek yalnız başına aklın işi değildir. Yani bunları bilmeye aklın gücü yetmez. Onun için keyfiyetsiz sıfatlardır. Bunların manası Allah’a havale edilmiştir bütün müteşabih ayetlerle beraber. Müteşabih sıfatlar, müteşabih ayetler böyledir. Keyfiyetsizdir, manası Allah’a bırakılmıştır. Aklın hiçbir mecali olmadığı yerde gerçeğe inanmak gerekir. Gerçeğe inanmak gerekir. Aklın gücü her şeye yetmez. Mesela aklımız bizde var, ruh da var. Bak aklın, ruhun nicelik ve niteliğini bakın bilemiyoruz. Hâlbuki akıl ruhta bulunur. Niye insanoğlu ruhunu keşfedemiyor? Çünkü gücü yetmiyor. Buna gücü yetmeyenin Allah’ın sıfatlarına, müteşabih sıfatlar, müteşabih ayetlere hiç gücü yetmez.

وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الرُّوحِ قُلِ الرُّوحُ مِنْ أَمْرِ رَبِّي وَمَا أُوتِيتُم مِّن الْعِلْمِ إِلاَّ قَلِيلاً

“Bir de sana ruhtan soruyorlar. De ki, ruh Rabbinin bildiği bir iştir ve size ilimden az bir şey verilmiştir”.  (İsra Suresi 85. ayet). İnsanoğlunun ilmi de huduttur. Allah’ın bildirdiğini bilir, bildirmediğini bilemez. Bazı şeyler keşfeder; her şeyi keşfedemez. Onun için aciz olduğunu anlamak da bu ilimdir. Herkesin kendi aczini öncelikle bilmesi gerekir. Hz. Ali’ye “Bu nurlu makama çıkıp da nasıl bilmiyorum diyorsun” demiş birisi. Sorunca Hz. Ali “Bilmiyorum” demiş. O da Hz. Ali’de bak ne diyor: “Bu makama bildiğim nisbetinde çıktım. Bilmediğim nisbetinde çıkacak olsaydım göklere çıkardım” demiş.

Dakika 50:00

İmam-ı Ebû Yusuf da aynı şeyi söylemiş. İmam-ı Ebû Yusuf için de böyle bir soru olayı vuku bulmuştur. O da “Bilmiyorum” demiş. Bakın, Hz. Ali allam-i cihandır. “İlmin kapısı Ali’dir” diyen Hz. Muhammed’dir. Öyleyken bakın bir soruya “Bilmiyorum” demiş. Ve “Bildiğim nisbetinde bu makamda bulunuyorum. Bilmediğim nisbetinde eğer çıkacak olsaydım bir makama göklere çıkardım”. Yani bildiğim çok ama bilmediğim daha çok, demek istiyor. Çünkü kulun bilgisi öyledir. İmam-ı Ebû Yusuf da aynı şeyi söylemiş. Efendim, o da diyor ki: “Evet, ben bütçeden bildiğim nisbetinde maaş, para alıyorum. Eğer bilmediğim nisbetinde para alacak olsaydım tüm devlet bütçesi bana yetmezdi” cevabını vermiş İmam-ı Ebû Yusuf da. O da cihan âlimlerinden biridir. Bunun için bazı yakışıksız, yakışmayan sözler söyleyenler vardır, İmam-ı Ebû Yusuf için. Bunlar İmam-ı Ebû Yusuf’u da anlamamışlar, onun bulunduğu çağı da anlamışlardır. Herkes İmâm-ı Âzam olamaz. Onun için İmâm-ı Âzam’ı İmâm-ı Âzam olarak tanıyacaksınız. İmam-ı Ebû Yusuf’u da İmam-ı Ebû Yusuf olarak tanıyacaksın. O çağın şartlarını da gözden geçireceksin. Bir de İmam-ı Ebû Yusuf baş kadılığı kabul edince ne yaptı? Yanlış bir hüküm mü verdi? Yanlış karar mı verdi? Yanlış bir karar olmadan sen İmam-ı Ebû Yusuf (rahmetüllahi aleyhim ecmaîn) gibi birini karalama hakkın var mıdır? İşte kıymetliler, kendini bilmeyen kimseler rastgele konuşuyorlar. Taş atıyorlar, kendi kafalarına vuruyorlar. Taş atıyorlar, babalarını, analarını vuruyorlar. Ebû Yusuf gibilere taş atmak kendini ve kendi oturduğun evi yakmak gibidir. Yanlışı varsa onun ilmine ulaş. Aha Kur’an, aha hüküm. İşte verdiği hüküm şu, delil şu diye onu ortaya koy, böyle konuş. Delillerle konuş. İlmin eğer varsa. Yoksa, büyükleri karalamaktan düşmanın kazanır. Sen ise düşmanın uşaklığını yaparsın. İlmi delillere dayanarak yap. Geçmişi karalamakla ne kârın olacaktır? Düşmana yağ yakacaksın. Geçmişi karalayacaksın. Geçmişi, halef ve selef âlimlerini, ehl-i sünnet âlimlerini kimsenin karalamaya hakkı yoktur. Onları karalamak isteyenin kendi dilleri kararır. Biz onlara rahmet okuyoruz, mağfiret okuyoruz. Çünkü onlar cihan âlimleridir.

Elini hareket ettiren ile eli titreyenin arasında büyük bir fark görüyoruz. Biri ihtiyari, biri ıstıradi (mecburi). Kulun kudret ve iradesini iş için sarf etmesi kesb (kazanma). Dikkat et. Kulun kudret ve iradesini iş için sarf etmesi kesb yani kazanmadır.  Allah Teâlâ’nın o işi icat etmesi ise yaratmadır.  Allah Teala’nın o işi icat etmesi ise yaratmadır. Bak, kul kazanıyor, Allah yaratıyor. Yaratan kul değil. Kul kazanandır, Allah yaratandır.

Dakika 55:00

Kul kesb eder, Allah halk eder. Allah Teâlâ’nın o işi icat etmesi ise yaratmasıdır. Allah-u Teâlâ (celle celaluhu) ve Tekaddes Hazretleri yaratıcı, kul ise kazanıcıdır. Burayı kendine küpe et. Ku kazanan, Allah yaratan. Kul kasip, Allah halik. Birileri çıkmış şunu yarattık, bunu yarattık. Sinek bir yarat da millet görsün (hâşâ). Bütün dünya bir araya getirsen bir sinek yaratma şansın yok, hâlâ “yarattık” diyorsun. Allah’ın lütfuyla şunları kazandık, biz kesb ettik, Allah halk etti diye konuş da dünya doğruyu duysun, senin de kalbine doğru yerleşsin. Şu yanlıştan kurtar paçanı. Mûtezile gibi düşünme. Mûtezile, ehl-i sünnettin dışındadır. Evet, Allah-u Teâlâ (celle celaluhu) yaratıcı, kul ise kazanıcıdır. Allah Teâlâ kafirin imanını, fasıkın tâatını diledi. Kafir ise küfrü, bak kafir ise küfrü, fasık ise fıskı istedi. Çünkü Allah’ın rızası imanda idi. Kafirden de imanı dilemişti ama kafir ne yaptı? Küfrü istedi. Fasık da fıskı istedi. Bunları birisi küfrü kazandı, biri fasık olduğu için fıskı kazandı. Allah da onların kazancını yarattı. Yaratmasıydı imtihan olmazdı, özgürlük olmazdı. Öbürü imanı seçti. Ona o imanı nasip etti. Hayır, ameller işledi ona da hayır amelleri yarattı Cenab-ı Hak. Hayrı kazananın kazancı hayır olunca hayır yaratılıyor. Şerri kazananın da kazancı şer olduğu için şerri yaratılıyor. Böyle olmasa imtihan olmazdı. Onun için kıymetliler, Fıkh-ı Ekber dünyaya hakkı haykırıyor. Herkes iyi anlasın, iyi dinlesin. “Rabbi zidnî ilmen ve fehmen ve elhıkni bissalihin”. Bu duayı çok okusun. “Ya muallim İbrahim Aleyhisselâm âlimni ve ya mufehri ve Süleyman Aleyhisselâm fehimni”. Bu duayı da çok okuyun. Hiçbir şey bilmiyorsanız. “Rabbi zidni ilmen ve fehmen”. Buna devam edin, bu duaya. “ve el-hıkni bi’s salihin”. “Allah’a ortak koşanlar şöyle diyecekler: Eğer Allah dileseydi ne biz müşrik olurduk ne de babalarımız ne de bir şeyi haram yapabilirdik. Bunlardan öncekiler de böyle yalanlamışlardı”. (Enam Suresi 148. ayet)

سَيَقُولُ الَّذِينَ أَشْرَكُواْ لَوْ شَاء اللّهُ مَا أَشْرَكْنَا وَلاَ آبَاؤُنَا وَلاَ حَرَّمْنَا مِن شَيْءٍ كَذَلِكَ كَذَّبَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِم حَتَّى ذَاقُواْ بَأْسَنَا قُلْ هَلْ عِندَكُم مِّنْ عِلْمٍ فَتُخْرِجُوهُ لَنَا إِن تَتَّبِعُونَ إِلاَّ الظَّنَّ وَإِنْ أَنتُمْ إَلاَّ تَخْرُصُونَ

Hiçbir müşrike Allah müşrik olmasından razı değildir. Müşrikte de tevhid imanını dilemişti ama müşrik şirki kazandı. Allah da ne yaptı? Şirki kazandığı için Allah şirki ona yarattı. Eğer yaratmasaydı imtihan olmazdı. Özgürlük olmazdı. Beriki tevhid inancını murat etti ve kazandı. Allah da ona tevhid imanını nasip eyledi. “Bir de Allah’a ortak koşanlar şöyle derler: Eğer Allah dileseydi ne biz ne de atalarımız kendisinden başka hiçbir varlığa tapmazdık. Onun emri dışında hiçbir şeyi haram yapmazdık. Kendilerinden evvelkiler de böyle yaptılar. Buna karşı peygamberlerin vazifesi ancak açık bir tebliğdir”.  (Nahl Suresi 35. ayet).

Dakika 1:00:03

وَقَالَ الَّذِينَ أَشْرَكُواْ لَوْ شَاء اللّهُ مَا عَبَدْنَا مِن دُونِهِ مِن شَيْءٍ نَّحْنُ وَلا آبَاؤُنَا وَلاَ حَرَّمْنَا مِن دُونِهِ مِن شَيْءٍ كَذَلِكَ فَعَلَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ فَهَلْ عَلَى الرُّسُلِ إِلاَّ الْبَلاغُ الْمُبِينُ

Cenab-ı Hak kimsenin münafık olmasın diye ne yaptı? Bak kafir olmasın, müşrik olmasın, münafık, zalim, fasık, facir olmasın diye peygamberler gönderdi. Kitaplar indirdi ki imtihanın sorularını da cevaplarını da insanlara gösterdi peygamberler ve ilahi kitaplarla. Bunların hiçbirini adam istemedi, kabul etmedi; şirki kazandı, küfrü kazandı. Bir taraf mümin, Müslüman oluyor; bir taraf şirk yollarına sapıyor, küfür yollarına sapıyor. Bak şimdi de diyor bu müşrikler “Allah dileseydi biz böyle olmazdık”. Allah zorla insanları eğer zorlasaydı kâfir kalmazdı dünyada. Herkesi ya mümin yapardı zorlasaydı yahut da başka bildiği gibi yapardı ki Allah’ın küfre rızası yoktur. İmtihan ortamına insanoğlunu yerleştirmiştir. Ölüm, hayat imtihan içindir. Akıl insanlara onun için verilmiş ve insanoğluna İslâm teklif edilmiştir. Herkes aklını başına alsın. Ders 1:01 Ders 28.02 “Bir de şöyle dediler: Rahman dileseydi biz meleklere tapmazdık”. Ya seni zorla Müslüman yapsaydı o zaman imtihan olmazdı. “Onların bu hususta hiçbir bilgisi yoktur. Onlar ancak yalan söylüyorlar”. (Hicr Suresi 39. Ayet). Bak, Yüce Allah bunların yalan söylediğini söylüyor.

قَالَ رَبِّ بِمَآ أَغْوَيْتَنِي لأُزَيِّنَنَّ لَهُمْ فِي الأَرْضِ وَلأُغْوِيَنَّهُمْ أَجْمَعِينَ

“İblis şöyle dedi:” Bakın “Rabbim!” diyor. “Beni azdırmana yemin ederim ki muhakkak ben yeryüzünde kullara kötülükleri süsleyeceğim ve elbette onların hepsini azdıracağım”. Bakın İbis ne yapıyor? “Kâle Rabbi-Rabbim” diye konuşuyor İblis. Ve diyor ki: “Kâle Rabbi bi mâ agveytenî le uzeyyinenne lehum fîl ardı ve le ugviyennehum ecmeîn”. Bakın, iblis ne diyor: “Rabbim! Beni azdırmana yemin ederim ki muhakkak ben yeryüzünde kullara kötülükleri süsleyeceğim ve elbette onların hepsini azdıracağım”. “Rabbim” diyor İblis hem de şerde ısrar ediyor. Hem kötülükleri süslemek, insanları kötülüğe sevk etmek hem azdırmak için çalışacağını da söylüyor ve görevini İblis yapmaya devam ediyor. İblisin de dünyada varlığı imtihandır. Herkes aklını başına alsın.

وَلَوْ شَاء رَبُّكَ لآمَنَ مَن فِي الأَرْضِ كُلُّهُمْ جَمِيعًا أَفَأَنتَ تُكْرِهُ النَّاسَ حَتَّى يَكُونُواْ مُؤْمِنِينَ

Şimdi “Eğer Rabbim dileseydi yeryüzünde kim varsa hepsi toptan iman ederlerdi. O halde mümin olsunlar diye insanları sen mi zorlayacaksın?”. Bu ayet de imtihan ayetidir. Zorlama yoktur. Zorladığın zaman imtihan olmaz.

تِلْكَ الرُّسُلُ فَضَّلْنَا بَعْضَهُمْ عَلَى بَعْضٍ مِّنْهُم مَّن كَلَّمَ اللّهُ وَرَفَعَ بَعْضَهُمْ دَرَجَاتٍ وَآتَيْنَا عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ الْبَيِّنَاتِ وَأَيَّدْنَاهُ بِرُوحِ الْقُدُسِ وَلَوْ شَاء اللّهُ مَا اقْتَتَلَ الَّذِينَ مِن بَعْدِهِم مِّن بَعْدِ مَا جَاءتْهُمُ الْبَيِّنَاتُ وَلَكِنِ اخْتَلَفُواْ فَمِنْهُم مَّنْ آمَنَ وَمِنْهُم مَّن كَفَرَ وَلَوْ شَاء اللّهُ مَا اقْتَتَلُواْ وَلَكِنَّ اللّهَ يَفْعَلُ مَا يُرِيدُ

“Eğer Allah dileseydi, peygamberlerden sonra gelen müminler kendilerini hidayete ulaştırıcı apaçık mucizeler geldikten sonra birbirini öldürmezlerdi. Lakin Allah dilediğini yapar”. (Bakara Suresi 253. Ayet)

تِلْكَ الرُّسُلُ فَضَّلْنَا بَعْضَهُمْ عَلَى بَعْضٍ مِّنْهُم مَّن كَلَّمَ اللّهُ وَرَفَعَ بَعْضَهُمْ دَرَجَاتٍ وَآتَيْنَا عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ الْبَيِّنَاتِ وَأَيَّدْنَاهُ بِرُوحِ الْقُدُسِ وَلَوْ شَاء اللّهُ مَا اقْتَتَلَ الَّذِينَ مِن بَعْدِهِم مِّن بَعْدِ مَا جَاءتْهُمُ الْبَيِّنَاتُ وَلَكِنِ اخْتَلَفُواْ فَمِنْهُم مَّنْ آمَنَ وَمِنْهُم مَّن كَفَرَ وَلَوْ شَاء اللّهُ مَا اقْتَتَلُواْ وَلَكِنَّ اللّهَ يَفْعَلُ مَا يُرِيدُ

İşte kıymetli ve muhterem efendiler, gerçekler cihana duyurulmaya devam etmektedir.

Şimdi, kader hakkındaki münakaşalar. Kader Allah’ın keyfiyetsiz sıfatı olduğuna göre biz onları olduğu gibi kadere inanırız.

1:05:06

Allah her şeyin en iyisini yaptığına da her şey bildiğini de zulümden münezzeh olduğuna da kesin inanırız ve kaderin içeriğini de biz keyfiyetsiz olduğu için Allah’a bırakırız. Ama biz kadere kesin inanırız. Evet kıymetliler, bir hırsız Hz. Ömer’e kaderi ileri sürerek mazeret beyan ettiği zaman bak ne diyor hırsız. “İşte ben hırsızlığı kaderimden dolayı yaptım” demek istiyor. Hırsızlığı Allah sana emretmedi ki. “Hırsızlık etme” dedi. Hz. Ömer ne diyor. Hz. Ömer diyor ki: “Ben de senin elini Allah’ın kaderiyle kesiyorum” cevabını verdi. Yani sana cezanı “ben” dedi “Allah’ın kaderi olarak ben de cezanı veriyorum, adaleti uyguluyorum” dedi. Evet kıymetliler, kader konusunda sakın kimse münakaşa etmesin. Kadere inansın. İmtihan meydanında, imtihan yolunda yarışsın ve hayırda yarışsın. Allah’ın “yap” dediğini yapsın, “yapma” dediğini yapmasın. Kaderine inan fakat kader konusunda tartışma. İşin içinden çıkamazsın, batarsın. Battıkça batarsın. Çünkü İmam-ı Âzam bu konuda da kazanın, kaderin, meşiet bunlar keyfiyetsiz Allah’ın sıfatları olduğunu söyledi ve ezeli sıfatlar.

مَن يَهْدِ اللّهُ فَهُوَ الْمُهْتَدِي وَمَن يُضْلِلْ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ

“Allah kimi hidayette ulaştırırsa o, hak yola ulaşandır ve kimi de adaletiyle saptırırsa işte bunlar ziyana uğrayanlardır”. Bu da İbrahim Suresinin, efendim Araf Suresinin 178. ayet-i kerimeleridir. Vehb bin Münebbih’ten şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Kadere baktım, hayretler içinde kaldım”. Dikkat et. “Sonra tekrar baktım, yine hayretler içinde kaldım ve kaderi en iyi bilenlerin ondan en çok sakınanlar olduğunu buldum”. Dikkat et. Kaderi en iyi bilenler kaderden ne yapıyor? Kader konusunda tartışmaktan şiddetle sakınıyorlar. Dikkat et, kaderi en iyi bilenler. İmam-ı Âzam gibi, tabiin, ashap ve sevgili Peygamberimiz. Bakın, dikkat edin. Kader konusunda tartışmayı peygamberimiz men etmiştir. Sonra dinde tartışma olmaz. Dinde bir şey vardır. Onun aslına inanır, muhkemse anlamaya çalışırsın, anlarsın. Müteşabihse onun tevilini, keşfini Allah’a bırakırsın. Yani tevilini, tefsirini Allah-u Teâlâ indindedir onun. Kader bahsi Peygamberin (sallallahu aleyhi ve sellem) “Kader bahsi açıldığı zaman dilinizi tutun”. Bakın Peygamberimiz ne diyor: “Dilinizi tutun”. Kadere tam inanın ama dilinizi tutun. Kader hakkında konuşmayın. İçinden çıkamazsınız. Şimdi bu mealdeki hadis-i şerifin sözümüzün takviye ettiğini görüyoruz. Yani kaderin hakikatini beyandan dilinizi tutun çünkü içeriğini bilemezsiniz. Ancak Allah biliyor. Keyfiyetsiz sıfatlardan. Kadere ve kaderin hakikatine imandan değil. Cenab-ı Hakk’ın:

أَيْنَمَا تَكُونُواْ يُدْرِككُّمُ الْمَوْتُ وَلَوْ كُنتُمْ فِي بُرُوجٍ مُّشَيَّدَةٍ وَإِن تُصِبْهُمْ حَسَنَةٌ يَقُولُواْ هَذِهِ مِنْ عِندِ اللّهِ وَإِن تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ يَقُولُواْ هَذِهِ مِنْ عِندِكَ قُلْ كُلًّ مِّنْ عِندِ اللّهِ فَمَا لِهَؤُلاء الْقَوْمِ لاَ يَكَادُونَ يَفْقَهُونَ حَدِيثًا

“Her nerede olursanız ölüm size erişir. Velev ki tahkim edilmiş yüksek kalelerde olun”. Yine ölüm size ulaşır.

Dakika 1:10:00

Bununla beraber onlara bir iyilik gelse, bu Allah’tandır, derler. Bir musibette de gelince bu senin uğursuzluğundandır, derler (Peygamberi suçlarlar) De ki, hepsi Allah’tandır”. (Nisa 78. ayet). Kul kesbeder, Allah yaratır. İşte kıymetliler, haseneden kastedilen nimet, seyyieden kastedilen de beladır. Ve bir kavle göre hasene, Allah’a itaattir. Seyyie ise Allah’a isyandır. Bununla beraber Kaderiyye mezhebine mensup olanlar şu ayeti delil olarak ileriye süremezler:

مَّا أَصَابَكَ مِنْ حَسَنَةٍ فَمِنَ اللّهِ وَمَا أَصَابَكَ مِن سَيِّئَةٍ فَمِن نَّفْسِكَ وَأَرْسَلْنَاكَ لِلنَّاسِ رَسُولاً وَكَفَى بِاللّهِ شَهِيدًا

“Sana gelen her iyilik Allah’tandır ve sana gelen her kötülük kendi nefsindendir”. (Nisa 79. ayet). Çünkü Kaderiyyeye göre ister iyilik olsun ister kötülük olsun kulun bütün işleri Allah’tandır. Kur’an ise iyilik ve kötülüğü birbirinden ayırt ettiği halde onlar bir ayırım yapmadan kulun bütün işlerini Allah Teâlâ’ya nisbet etmektedirler. Çünkü Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor:

“De ki hepsi Allah’tandır”. (Nisa Suresi 78. ayet). Şimdi iyilik Allah’a nisbet edilir. Çünkü Allah Teâlâ her yönden buna layıktır. Kötülükleri ise Allah Teâlâ bir hikmet icabı yaratır. Yoksa Allah razı değildir kötülüklere. İmtihan meydanında kulu celb, icbar altına almamak için, imtihan olması için yaratıyor. Yoksa hiçbir kötülüğe Allah razı değil. Onun bütün işleri, Allah’ın bütün işleri güzeldir ve hayırdır. “Hayrın hepsi senin elindedir. Şer ise sana ait değildir”. Hadis-i şerifte böyle buyrulmuştur. Allah’ım, hayrı hepsi senin elindedir. Evet kıymetliler, şer sebebe nisbet edilir. Onun için bunları da Kaderiyye doğru anlayamamıştır. Zaten doğru anlasalardı ehl-i sünnetin dışına sapmazlardı. “Başınıza gelen her musibet, kendi ellerinizin kazandığı yüzündendir. Allah ise günahların birçoğunu bağışlıyor”.  (Şura Suresi 30. ayet)

وَمَا أَصَابَكُم مِّن مُّصِيبَةٍ فَبِمَا كَسَبَتْ أَيْدِيكُمْ وَيَعْفُو عَن كَثِيرٍ

Rabbimiz bakın Şura Suresinin 30. ayetinde böyle buyurdular. “Başınıza gelen her musibet kendi ellerinizin kazandığı yüzündendir. Allah ise günahların birçoğunu bağışlıyor”. Eğer bağışlamasaydı, hepsinden cezalandırsaydı herkes perişan olur dünyada taş üstüne taş kalmazdı. İtaati yaratmak fazilettir, kötülüğü yaratmak adalettir. Buna dikkat et. İşte burayı da anlayamayanlar var. Cehennem adalet-i ilahi olarak yaratılmıştır. Suçların karşılığında adalet. Cennet Allah-u Teâlâ’nın lütfunun karşılığı yaratılmıştır. Cenab-ı Hak lütfeder, adalet eder; zülüm etmez. “Sana isabet eden kötülük nefsindendir”. Yani kötülükleri kul kazanır, Allah yaratır. Şer ancak nefisten gelir. Kötülük ise kendine ancak günahı sebebiyle isabet etmiştir. Bu da adaletin gereğidir.

Dakika 1:15:00

Kul nefsinin şerrinden ve amelinin kötülüğünden ona sığınır, Allah’a sığınır. İtaat hususunda bakın Allah’tan yardım ister. “Ya Rabbi! Şer işlemekten sana sığınırım. İtaat etmek için yardımını isterim” diye kul Allah’a yalvarır. Duaların en faydalısı Allah’tan hidayeti istemektir. Hidayet nedir? Kötülüğü terk edip Allah’a itaat etmek hususunda Allah’tan yardım istemektedir. İşte Allah’ın kişiyi doğruya yardımıyla ulaştırması, muvaffak kılması, başarıya ulaştırmasıdır.

Onun için kıymetli efendiler, bu konuları da doğru anlamak gerekmektedir. Allah-u Teâlâ her şeyi olduğu gibi bilir. Yani insanoğlu daha bugün bilim ilerledi bir yaprağın kanunu yani a’dan z’ye daha bilim bunu keşfedemedi yeteri kadar. Bazı keşiflerde bulundu. Allah ise her şeyi tam bilmektedir. Her şeyi yaratan o. Ve yarattıklarına kanunlar koyan o, her türlü kanunlar. Şu kâinat işlemektedir. Allah Teâlâ her şeyi olduğu gibi bilir. Yüce Allah (celle celaluhu) yok olan şeyi yokluk halinde, yok olarak bilir. Ve o şeyi var ettiği zaman nasıl olacağını da bilir. Var olan şeyi, varlık halinde mevcut olarak bilir. Yine Allah-u Teâlâ var olan şeyin nasıl yok olacağını bilir. Allah Teâlâ ayakta olanı ayakta bilir, oturduğu zaman oturma halinde bilir. Allah’ın bilgisinde bir değişiklik asla olmaz. Allah için sonradan bir bilgi de hâsıl olmaz. Her şeyi ezelden ebede bilir. Ancak sonradan kulların durumlarında değişiklik meydana gelir. Bu kulda olur değişiklik. Allah’ın ilminde olmaz. O değişiklikleri de kimin nasıl değişip değişmeyeceğini o biliyor.

Evet kıymetli ve muhterem efendiler, Fıkh-ı Ekber’den kıymetli derslerimiz, dünyaya Hakkı, Hak imanını, ilimlerini haykırmaya devam ediyor. Keşif notlarımız devam etmektedir.

1:18 Ders 17 okey

(Visited 286 times, 1 visits today)