İslam Tarihi Ders 17

İslam Tarihi Ders 17

17- İslam Tarihi Ders 17

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

 

 

Çok kıymetli ve muhterem izleyenler, Tarih dersimiz devam ediyor, konumuz Yusuf (Aleyhisselâm)’ın kıssasıdır.

 

Haber ehlinin anlattıklarına göre, Hz. İshâk yüz altmış yaşında iken vefât etmiş ve iki oğlu Yâkub ile İs tarafından Habrun mezrasında babası İbrâhim (Aleyhisselâm)’ın yanına defnedilmiştir. Hz. Yâkub da yüz kırk yedi yıl yaşamıştır.

 

Hz. Yâkub’un oğlu Yusuf (Aleyhisselâm)’a gelince, yeryüzü güzelliğinin yarısı annesiyle oğlu Yusuf arasında taksim edilmiştir. Hz. Yâkub oğlu Yusuf’u kız kardeşinin terbiyesine bırakmıştı. Hz. Yusuf’u hem kız kardeşi hem de babası Yâkub (Aleyhisselâm) çok seviyorlardı. Bir gün Hz. Yâkub kız kardeşine: „Ey hemşirem! Yusuf’u bana teslim et; Allah’a yemin ederim ki, yanımdan bir an bile olsa ayrılmasına tahammül edemiyorum.“ dedi. Kız kardeşi de O’na: „Allah’a yemin ederim ki, ben de bir an olsun O’nu yanımdan ayıramıyorum.“ diye cevap verdi. Hz. Yâkub’un ısrârı üzerine kız kardeşi: „O’nu bir kaç gün benim yanımda bırak, belki bu beni tesellî eder.“ dedi. Hz. Yâkub’un ayrılmasından sonra kız kardeşi babası İshâk (Aleyhisselâm)’ın en büyük çocuğu olması hasebiyle yanında bulundurduğu babasının kuşağını alıp Yusuf’un beline bağladı, sonra da: „Kuşak kaybolmuştur, kimin aldığını araştırın.“ dedi. Nihâyet onun isteği üzerine kuşak araştırıldı, fakat bulunamadı. Bunun üzerine: „Bir de hâne halkını araştırın.“ dedi. Hâne halkı araştırıldığında kuşak Yusuf’un belinde bulundu. O zamanlar hâkim olan şöyle bir usul vardı: Malı çalınan kişi hırsızı yakaladığı zaman malını çalan hırsıza mâlik olurdu ve hiç bir kimse ona müdahalede bulunmazdı. İşte bu sebeple Hz. Yâkub’un kız kardeşi Yusuf’a sahip çıktı ve ölünceye kadar Yusuf’u elinde tuttu, öldükten sonra ise Yâkub (Aleyhisselâm) oğlu Yusuf’u yanına aldı. İşte Yusuf’un kardeşlerinin: “Eğer o (Bünyamin) çaldıysa, daha önce kardeşi (Yusuf) de çalmıştı… (Yusuf Sûresi, âyet 77)’de buyurulduğu gibi söyledikleri söz bu hadise ile ilgilidir. Yukarıda da zikredildiği üzere Hz. Yusuf’a isnâd edilen bu suç konusunda bundan başka rivâyetler de vardır.

 

Güzellik başa belâdır işte Yusuf çocuk beline kuşak bağlandı ki o yanında kalsın diye. İşte Hz. Yusuf’un kardeşleri onun babaları tarafından sevildiğini ve babalarının ona karşı olan düşkünlüğünü görünce onu kıskandılar; hattâ babalarının onu sevmesi kendilerine çok ağır geldi.

Sonra Hz. Yusuf rüyasında on bir yıldız ile güneş ve ayın kendisine secde ettiklerini gördü ve rüyasını babası Yâkub (Aleyhisselâm)’a anlattı. Bu sırada Yusuf (Aleyhisselâm) on iki yaşında bulunuyordu. Bunun üzerine babası ona: “Oğulcağızım! Rüyanı kardeşlerine anlatma. Sonra sana bir tuzak kurarlar. Çünkü şeytan insanın apaçık bir düşmanıdır.“ (Yusuf Sûresi, âyet-i kerime 5)’de belirtildiği gibi.

 

Dakika 5:00

 

Bundan sonra Hz. Yâkup rüyasını tâbir etti ve ona: “Rabbin seni öylece (rüyada gördüğün gibi) beğenip seçecek, sana rüya tâbirine ait bilgi de verecek… “ bu da (Yusuf Sûresi, âyet 6)’da buyurulmuştur.

 

Bu sırada Hz. Yâkub’un hanımı Yusuf’un babasına söylediklerini işitmişti. Hz. Yâkub hanımına: „Yusuf’un söylediklerini gizli tut, sakın diğer evlatlarına bu durumu bildirme.“ diye tembih etti. Hanımı ise: „Peki söylemem“ diye söz verdi. Fakat Hz. Yâkub’un diğer çocukları hayvan otlatmadan döndüklerinde hanımı onlara durumu haber verdi. Bunun üzerine onlar Hz. Yusuf’a karşı nefret ve kıskançlıklarını artırdılar ve annelerine: „Bu rüyada güneşten babamızdan başkası, aydan ise senden başkası, yıldızlardan da bizden başkası kastedilmiş değildir. Rahil’in oğlu bizi hükmü altına almak istiyor ve: “Ben sizin efendinizim“ diyor“ dediler. Bunu Allah’u Teâlâ takdir etmişse kimse ona engel olamaz ki ey hasetçiler, ey müfsitler, hasidler! Ne kadar haset ederseniz edin Allah’ın takdiri neyse o yerini bulur. Sizin hasediniz sizi mahveder. Nihâyet Hz. Yusuf’un kardeşleri kendi aralarında istişâre ederek Yusuf ile babalarının arasını ayırmağa karar verdiler ve: “Yusuf ile biraderi (Bünyamin) babamızın katında muhakkak bizden daha sevimlidir. Hâlbuki biz (birbirimizi destekleyen kuvvetli) bir cemaatiz. Babamız her hâlde (Yusuf’u ve kardeşi Bünyamin’i bize tercih etmek husûsunda) açık bir hatâ içindedir. “Haşa!” Yusuf’u öldürün. Yahut onu (uzak ve ıssız) bir yere atın ki babanızın teveccühü sadece size münhasır olsun ve siz ondan sonra sâlih (tövbe etmiş) bir zümre olasınız.“

İşte insanoğlunun içindeki hasede karşı kendini esir ettiğinin farkında değil. Bu da (Yusuf Sûresi, ayet 8, 9) âyet-i kerimelerinde anlatıldığı gibi.

 

Bunun üzerine onların en akıllı ve faziletlisi olan Yahuda onlara: „Sakın Yusuf’u öldürmeyin. Zîrâ öldürme işi büyük bir hadisedir ve vebâli çok büyüktür. Siz onu bir kuyuya atın ki oradan geçen kafilelerden birisi o’nu alıp götürsün.“ dedi. Sonra da onlardan Yusuf’u öldürmeyeceklerine dâir söz aldı. Yahuda’nın bu sözleri üzerine onlar, babaları Hz. Yâkub’un huzuruna girip kardeşleri Yusuf’u kendileri ile birlikte kıra salmasını konuşup görüşmek için kendi aralarında karar alarak babalarının yanına gelip huzurunda durdular. Daha önceleri de onların babalarından bitecek bir işleri ve ihtiyaçları olduğu zaman huzurunda el pençe divan dururlardı. Hz. Yâkub onları bu vaziyette görünce ihtiyaç ve isteklerini sordu. Onlar, babalarına hitâben: “Ey babamız! Sana ne oluyor da Yusuf’u bize emânet etmiyorsun! Oysaki biz ona iyilik etmek isteyen kimseleriz (yani geri getirip sana teslim edinceye kadar onu koruruz): Yarın onu bizimle berâber (kıra) gönder de bol bol yesin (içsin), oynasın. Biz onu mutlaka koruruz.“ Bu da (Yusuf Sûresi, âyet 11’de 12)’de anlatıldığı gibi.

 

Dakika 10:13

 

Bunun üzerine babaları Yâkub (Aleyhisselâm) onlara: “Onu götürmeniz mutlaka beni üzer. Siz ondan habersiz iken onu bir Kurt’un yemesinden korkarım.“ (Yusuf Sûresi, âyet 13) buyurulduğu gibi.

 

Evet, sevgili dostlarımız!

 

Anne babalar evlatlarını eşit severler. Fakat sevginin dışına sevgiyi azaltan babalar-anneler değildir evlatların tutum ve davranışlarıdır ve evlatlarının özellikleridir. Yoksa anne-baba evlatlarına eşit sevmek isterler. Sonra birini çok severken öbürünü az sevmiş de olmazlar, hepsini anne-baba şefkati ile severler. Bunu anne-baba olanlar anlar yoksa her evlatta anlamaz, Yusuf’un işte kardeşlerini anlamadığı gibi.

 

Hz. Yâkub’un bu sözü onlara söylemesi şundan ileri geliyordu: Güya bir gün Yâkub (Aleyhisselâm) rüyasında Yusuf’un bir dağın tepesinde durduğunu, on tane kurdun onu öldürmek için hücum ettiklerini, bu kurtlardan bir tanesinin onu koruduğunu, bu esnâda yerin yarıldığını ve Yusuf’un buraya girdiğini, ancak üç gün sonra buradan çıktığını görmüştü. İşte bu yüzden kurtların Yusuf’u yiyeceklerinden korkmuştu. Yani rüyasında bu hadisenin olacağı görüldüğü söyleniyor burada da.

Bunun üzerine Hz. Yâkub’un oğulları babalarına: „Allah’a andolsun ki, eğer biz (kuvvetli) zümre olduğumuz hâlde kurt onu yerse, o zaman biz gerçekten hüsrâna uğrayan âciz kimseler oluruz.“ Dediler. Bu da (Yusuf Sûresi, âyet 14)’de buyuruldu. Hz. Yâkub da onların bu sözlerine itimat edip güvendi. Bu sırada Yusuf babasına hitâben: „Ey babacığım! Beni onlarla birlikte gönder.“ diye yalvardı. Hz. Yâkub ise oğlu Yusuf’a: „Gerçekten onlarla birlikte gitmeyi arzu ediyor musun?“ diye sordu. O da: „Evet istiyorum.“ diye cevap verdi (o bir çocuk). Bunun üzerine Hz. Yâkub ona gitmesi için izin verdi. Bunun üzerine Yusuf hemen elbiselerini giyip onlarla birlikte yola çıktı; yolda giderlerken kardeşleri ona ikrâm ve izzet gösterdiler. Fakat onlar kır yerine gelince Yusuf’a karşı olan düşmanlıklarını açığa vurdular. Hattâ kardeşlerinden birisi Yusuf’u dövmeye başladığı zaman o diğer kardeşinden yardım isterdi; bu defa da kendisinden yardım istediği kardeşi kendisini dövmeğe başlardı. Neticede Yusuf kardeşlerinin hiç birinden merhamet görmedi. Hattâ kardeşleri onu öyle dövmüşlerdi ki, nerdeyse az kalsın öldürüyorlardı. Hz. Yusuf ise bu esnâda: „Ey babacığım Yâkub! Şu câriyelerin oğullarının senin oğluna ne yaptıklarını ah bir bilsen!“ diye feryâd ediyordu.

 

Dakika 14:35

 

Yusuf’u öldürmek üzere oldukları bir sırada Yahuda kardeşlerine: „Siz bana Yusuf’u öldürmeyeceğinize dair söz vermemiş miydiniz?“ diyerek verdikleri sözü hatırlattı. Bunun üzerine onlar Yusuf’u alıp kuyunun kenarına geldiler, gömleğini çıkardıktan sonra kollarını arkasına bağlayıp kuyuya attılar. Bu sırada Yusuf kardeşlerine: „Ey kardeşlerim! Gömleğimi bana geri verin, kuyuda iken onunla vücudumu örterim.“ dedi. Kardeşleri de ona: „Güneşe, aya ve on bir yıldıza yalvar. Zîrâ bunlar seninle ünsiyet ederek yalnızlığını giderirler.“ dediler. Bunun üzerine Yusuf: „Ben böyle bir rüya falan… (gördüğünü saklamak istedi). Neticede onlar Yusuf’u kuyuya sarkıttılar ve kuyunun yarısına gelince onu ölsün diye aşağıya bırakıverdiler. Yusuf’un atıldığı kuyuda birikmiş su vardı ve o kuyuya bırakıldığı zaman suyun içerisine düşmüştü. Sonra o bir taş parçasına sarılıp onun üzerine çıktı ve kendisini kurtardı. Bu arada kardeşleri Yusuf’u kuyuya bıraktıktan sonra ona seslendiler; Yusuf da onların kendisine acıyıp merhamete geldiklerini sanarak kuyudan onlara cevap verip seslendi. Bunun üzerine onlar taş atarak Yusuf’u kuyunun içerisinde öldürmek istediler; fakat onların bu hareketine kardeşleri Yahuda mâni oldu.

 

Bundan sonra Allah (Celle Celâlüh) Yusuf’a vahiy ederek: “Andolsun ki, sen onların bu işlerini onlar farkına varmaksızın (bir gün) kendilerine haber vereceksin.“ Buyurdu Cenab-ı Hak. Bu da (Yusuf Sûresi, âyet 15)’de bildirilmektedir. Bir rivâyete göre bu âyetteki onlar farkına varmaksızın“ cümlesi “senin Yusuf olduğunun farkına varamayacaklar“ şeklinde tefsir edilmiştir. Yusuf’un atıldığı kuyu Beytü’l-Makdis (Kudüs) topraklarında bulunmaktadır ve herkesçe bilinmektedir.

 

Sonra Yusuf’un kardeşleri akşamleyin ağlayarak babalarının yanına döndüler. İşte sahte hürmetler, sahte divan durmalar, sahte el bağlamalar, sahte saygı duruşlarına aldanmayın! Şimdi de sahte bir ağlayışla geldiler. Evet, babalarının yanına döndüler ve ona: “Ey babamız! Biz (atışta) yarışmak için (kıra) gittik, Yusuf’u da eşyamızın yanında bırakmıştık, (ne yazık ki) onu kurt yemiş… “ (Yusuf Sûresi, âyet 17)’de buyurulduğu gibi. Bunun üzerine babaları Yâkub (Aleyhisselâm) onlara: “Belki nefisleriniz size (kötü) bir işi güzel gösterdi. Artık (bana düşen) güzel bir sabırdır… “ bu da (Yusuf Sûresi, âyet 18)’de bildirildi. Bundan sonra Hz. Yâkub onlara: “Bana Yusuf’un gömleğini gösterin.“ dedi. Onlar da babaları Yâkub (Aleyhisselâm)’a O’nun gömleğini gösterdiler. Bunun üzerine Hz. Yâkub: „Allah’a yemin ederim ki, bu kurttan daha halim-selim bir kurt görmedim, oğlumu parçalayıp yemiş de gömleğini yırtmamış.“ dedi. Yani işin içinde bir planın döndüğünü Hz. Yâkup biliyordu. Ama kaderin önüne geçmek yok. Sonra haykırıp yere düştü ve bir müddet baygın vaziyette yattı. Hz. Yâkub ayıldıktan sonra uzun müddet ağladı. Bu müddet içinde Yâkub (Aleyhisselâm) Yusuf’un gömleğini öper ve koklardı.

 

Dakika 19:55

 

Hz. Yusuf kuyuda üç gün kaldı ve Allah tarafından gönderilen bir melek gelip onun arkasına bağlanmış olan kollarını çözdü. Bundan sonra: “Bir kervan geldi. Bu kervan (önce) sucularını (kuyuya) gönderdi. O da (gidip) kovasını kuyuya saldı.“ (Yusuf Sûresi, âyet 19) da bildirildiği gibi. Yusuf da sucunun saldığı kovaya tutundu ve kuyunun dışına çıkarıldı. Bunun üzerine sucu: “Müjde, işte bir oğlan!” dedi. Onu bir ticaret malı olarak sakladılar… “ (Yusuf Sûresi, âyet 19). Yani sucu ve adamları biz bu oğlanı satın aldık demekten korktular ve onu bir ticaret malı olarak sakladılar. Çünkü onlar, yanlarında bulunan tüccarların (Yusuf’u ucuza aldıklarını bildikleri takdirde) kendileriyle ortak olmağa kalkışacaklarından korkuyorlardı. Bu yüzden onlar: „Suyun sahipleri bu oğlanı bize ticaret malı olarak verdi.“ dediler.

 

Bu sırada Yahuda Yusuf’a yemek getirmişti. Yusuf’u kuyuda göremeyince sağa-sola baktı ve bir evde Mâlik’in yanında olduğunu görüp kardeşlerine haber verdi. Onlar Mâlik’in yanına gelip: „Bu oğlan bizim kaçak kölemizdir.“ dediler. Yusuf kardeşlerinden korktuğu için hâlini anlatamadı. Bunun üzerine onlar, Yusuf’u kardeşlerinden çok düşük bir fiyata satın aldılar. Yani kardeşleri burada birde onu köle diye sattılar. Bir rivâyete göre, onlar Yusuf’u yirmi, diğer bir rivâyete göre ise kırk dirheme satın almışlardı. Kardeşlerini sattılar orada habere göre.

 

Nihâyet onlar Yusuf’u alıp Mısır’a götürdüler işte (o satın alan kervan). Mâlik onu güzelce giydirdikten sonra satışa çıkardı. Mısır devlet hazinelerinin başında bulunan Kuttir (Kıtfir) ismindeki Mısır Aziz’i, Mısır maliye bakanı onu satın aldı. O sırada Mısır’ın başında Amalika’dan Reyyan bin el-Velîd adında birisi kral olarak bulunuyordu.

Rivâyet edildiğine göre, bu kral Hz. Yusuf’a îmân etmiş ve Yusuf hayatta iken ölmüştür. Sonra bu kralın yerine Kâbus bin Mus’ab geçmiş, Hz. Yusuf kendisini îmâna dâvet etmiş ise de ona îmân etmemiştir.

Mısır’ın hazine bakanı Aziz, Hz. Yusuf’u satın aldıktan sonra onu evine getirmiş ve hanımı Ra’il’e diğer ada Züleyhâ ’ya: “Ona değer ver, güzel bak, (bu genç olgunluk çağına ve bizim görmekte olduğumuz bazı işleri anlayacak bir duruma geldiği zaman) belki bize faydası dokunur, ya da onu evlat ediniriz.“ Dedi. (Yusuf Sûresi, âyet 21)’de buyurulduğu gibi. Hazine bakanlığında bulunan Aziz ise bir kadınla cinsi münasebette bulunacak iktidara sahip değildi, hanımı (Ra’il ) diğer adı Züleyhâ güzel bir kadındı, devlet ve dünya nimetleri (lüks) içerisinde yaşıyordu. Dünya güzellerindendi.

 

Dakika: 24:35

 

Hz. Yusuf otuz üç yaşını doldurduğu bir sırada Allah (Celle Celâlüh) ona peygamberlikten önce ilim ve hikmet verdi. Aziz’in hanımı (Ra’il )(Züleyhâ) ondan murâd almak istedi ve kapıları iyice kapattıktan sonra onu kendisine yaklaşmağa dâvet etti. Fakat Hz. Yusuf: “Böyle bir iş yapmaktan Allah’a sığınırım. Zîrâ kocanız benim efendimdir; o bana güzel davrandı, zâlimler hiçbir zaman felâh bulmazlar.“ dedi (Yusuf Sûresi, işte âyet 23)’de buyurulduğu gibi. Onun dâvetini Yusuf (Aleyhisselâm) reddetti o güzel kadının dâvetini. Kendisi de 33 yaşında gençliğin tam kemâlinde. Hz. Yusuf bunları söylemekle, böyle bir işe giriştiği takdirde bunun efendisine karşı bir hıyânet olacağını, hıyânetin de bir zulüm olduğunu anlatmak istiyordu Züleyhâ ’ya.

Aziz’in hanımı (Ra’il ) Züleyhâ ise Yusuf’un güzelliklerini sayıp dökmeğe devam etti ve onu kendisine çekmek için tahrik ederek ona: „Ey Yusuf! Ne güzel saçların var?“ dedi. Hz. Yusuf ona: „Vücudumdan ilk önce dökülecek olan bu saçlarımdır.“ diye cevap verdi. Bu defa (Ra’il) Züleyhâ: „Ey Yusuf! Ne güzel gözlerin var?“ dedi. Hz. Yusuf: „Vücudumdan ilk önce gözlerim yere akacaktır.“ karşılığını verdi. Sonra yine (Ra’il) Züleyhâ: „Ey Yusuf! Ne kadar güzel yüzün var?“ dedi. Hz. Yusuf: „Bu güzel yüzüm toprak olmağa mahkûmdur, toprak olacak çürüyecek diyerek.“ diyerek karşılık verdi. Nihâyet (Ra’il) Züleyhâ devamlı sûrette Yusuf ile meşgul oldu; hattâ (Ra’il) Züleyhâ O’na, O da (Ra’il’e) Züleyhâ ‘ya karşı düşünüyorlardı. Yusuf şalvarını çıkarmak üzere bir tarafa çekildiği zaman, babası Yâkub’un sûretini gördü ve dişiyle parmağım ısırmış vaziyette duran Hz. Yâkub O’na: „Ey Yusuf! Sakın ha Züleyhâ ‘ya yaklaşma! Yani diğer adı (Ra’ile) yaklaşma! Zîrâ O’na yaklaşmadığın müddetçe ufuktaki kuş gibi olursun, sana kimse el uzatamaz. Şâyet O’na yaklaşır cinsi münasebette bulunursan, öldükten sonra yere yuvarlanmış kuş gibi olursun.“ dedi.

 

Bir rivâyete göre de: “Zinâya yaklaşmayın; çünkü o şüphesiz bir hayâsızlıktır ve kötü bir yoldur.“ (İsrâ Sûresi, âyet 32) yazısını gördü. Yusuf (Aleyhisselâm), Rabbinin burhanını görünce hemen ayağa kalktı ve bütün kuvvetiyle kapıya doğru koştu. Yani Züleyhâ’dan kaçıyordu. Hattâ Yusuf kapıdan dışarı çıkmazdan önce Aziz’in hanımı (Ra’il) yani Züleyhâ O’nun arkasından yetişti, gömleğinin arka kısmından tutup çekti ve gömleğini yırttı. Bu sırada Yusuf (Aleyhisselâm) ve (Ra’il) yani Züleyhâ: “ …Kapının yanında onun efendisi ile karşılaştılar… “ (Yusuf Sûresi, âyet 25)’de buyurulduğu gibi. Ra’il’in efendisinin yanında Ra’il’in amcasının oğlu da vardı. Ra’il efendisine hitâben yani Züleyhâ kocasına hitâben: “Ailene kötülük etmek isteyenin cezâsı zindana atılmaktan yahut acıklı bir azâbdan başka ne olabilir?“ bu da (Yusuf Sûresi, âyet 25)’de Züleyhâ böyle dedi. Derhal iftira etti orada Yusuf’a.

 

Dakika 30:00

 

Bunun üzerine Hz. Yusuf: “Asıl o benden murâd almak istedi…“ bu da yine (Yusuf Sûresi, âyet 25)’de. „Ben ondan kaçtım, fakat o benim peşimden yetişip gömleğimi yırttı.“ dedi. Yine (Ra’il’in) Züleyhâ ‘nın amcasının oğlu ise: „Bu iddianın doğru olup olmadığını gömleğin hâli gösterecektir. Eğer gömlek ön tarafından yırtılmış ise kadının dediği doğrudur. Eğer arkadan yırtılmış ise Yusuf’un söylediği doğrudur.“ dedi. Gömlek getirildiğinde, onun arkadan yırtılmış olduğu görüldü. Bunun üzerine Ra’il’in Züleyhâ ‘nın kocası Aziz ona: “Şüphesiz ki bu, sizin (siz kadınların) hilesinden, tuzaklarından, fendindendir. Çünkü sizin fendiniz, tuzağınız (hileniz) büyüktür.“ Dedi Züleyhâ ‘nın kocası Züleyhâ ‘ya.  (Yusuf Sûresi, âyet 28)’de buyurulduğu gibi.

 

Rivâyet edildiğine göre Yusuf’un (beraatına) şahitlik edenin beşikte yatan bir Sabi olduğu da söylenmektedir. Bu Peygamberimizden de haberdir.

 

Bu hususla ilgili olarak İbnu Abbâs’ın rivâyet ettiği bir hadiste Hz. Peygamber (Sallallâhu Aleyhi Vesselâm): “Dört kimse vardır ki, bunlar henüz beşikte ve küçük yaşta iken konuşmuşlardır. Bunlar Firavun ‘un karısının saçlarını taramakla görevli olan kadının oğlu, Hz. Yusuf’un şahidi, Cüreyc’in mâcerasına karışan çocuk ve Meryem’in oğlu Hz. Îsâ ’dır.“ buyurmuşlardır.

Bu arada Ra’il’in kocası yani Züleyhâ ‘nın kocası Aziz Hz. Yusuf’a: „“Sen bundan (bu meseleyi söylemekten) vazgeç… “ (Yusuf Sûresi, âyet 29) ve hiç bir kimseye bunu bahsetme.“ dedi. Sonra karısı Ra’il’e yani Züleyhâ ‘ya dönerek: “Ey kadın! Sen de günahına istiğfâr et. Çünkü sen cidden günahkârlardan oldun.“ Bu da (Yusuf Sûresi, âyet 29)’da buyurulmuştur.

Fakat çok geçmeden Yusuf (Aleyhisselâm) ile Aziz’in hanımı Ra’il arasında cereyân eden bu hâdise hemen duyuldu. Hattâ kadınlar arasında bu hâdise dilden dile dolaşmağa başladı. Bu hâdisenin yayıldığını öğrenen Ra’il yani Züleyhâ bu kadınlara haber salıp onları evine dâvet etti. Ayrıca Ra’il onlara dayanmaları ve üzerlerine oturmaları için yastık ve minderler hazırladı. Misafir hanımlar eve gelince onların her birinin eline bir bıçakla bir ağaç kavunu (ütrunc) verdi yani meyve. Bu sırada Aziz’in hanımı (Ra’il) Züleyhâ Yusuf’u kadın misafirlerin bulunduğu odanın dışında bir yere saklamıştı. Hanım misafirlerin bıçaklarım ellerine alıp ağaç kavununu kesmeğe başlayacakları bir sırada (Ra’il) Züleyhâ Yusuf’a: „Çık karşılarına!“ dedi. O da karşılarına çıktı. Nihâyet: “Onlar Yusuf’u görünce onu büyük bir varlık olarak tanıdılar, (hattâ hayran kalıp kendilerinden geçerek bıçaklarla) kendi ellerini kestiler ve: „Allah’ı tenzih ederiz, bu bir beşer değildir, bu ancak şerefli ve üstün bir melektir.“ dediler.“ Bu da (Yusuf Sûresi, âyet 31)’de buyurulduğu gibi.

 

Evet, sevgili dostlarımız, işte görüyorsunuz ki dünyada neler oluyor. İnşâ’Allah’u Teâlâ bir sonraki derslerimizde de buradan itibâren devam edeceğiz

 

Dakika: 35:33

(Visited 54 times, 1 visits today)