101- Hadis-i Şerif Külliyatı Ders 101
101- Hadis-i Şerif Külliyâtı Ders 101
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
‘’Elhamdülillahi Rabbi’l-âlemin Vessalâtü Vesselâmü Alâ Rasûlüna Muhammedin ve Alâ Âlihi ve Sahbihî Ecmaîn.”
‘’Eûzu bi kelimatillahittâmmâti min şerri mâ haleka ve zerea ve berea’’
‘’ Rabbi Eûzu bike m‘in hemezâtiş şeyâtîn ve eûzu bike Rabbi en yahdurûn’’
بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
Sevgili izleyenler,
Dersimiz Kaf Sûresi Esbâb-ı nüzûl, İbnu Abbâs (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn): “Gecenin bir cüz’ünde ve secdelerin arkalarında da onu tesbih et” meâlindeki âyet-i kerime de geçen “secdelerin arkalarında” tâbiri ile ilgili olarak: Cenab-ı Hak, tesbihi, bütün namazların ardından yapmayı emretmektedir” demiştir. Bunu Abbâs Hazretleri sahâbenin tefsir ilminde en ileri âlimlerinden birisi İbnu Abbâs’tır ve Esbâb-ı nüzûl hakkında da en çok bilgi verenlerdendir. İşte görüyorsunuz Cenab-ı Hak;
(Emrahû en-yüsabbihâ fi edbâris-salavâti küllihâ) ve bu açıklamayı İbnu Abbâs’tan geliyor (وَأَدْبَٰرَ ٱلسُّجُودِ) âyetini bu şekil açıklıyor. Demek oluyor ki işte Müslümanların bugün her namazlardan sonra tesbih okumalarının dayanağından biri de bu âyet-i kerimedir ve İbn-i Abbâs Hazretlerine istinâd etmektedir.
Taberî ’nin kaydettiği bir başka tarikte İbnu Abbâs, bu namazdan sonra yapılan tesbihtir demiştir. Görüyorsunuz bir başka rivâyette de: “Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) bana: “Ey İbnu Abbâs! Akşam namazından sonra kılınan iki rekât âyette geçen (وَأَدْبَٰرَ ٱلسُّجُودِ)’dur dedi der. Bazı sahâbeler de bu iki rekâta (وَأَدْبَٰرَ ٱلسُّجُودِ) demiştir. Evet, âyetin şumûlünde bunların hepsinin olduğu görülmektedir.
Evet, sevgili dostlarımız, şimdi de Zâriyât Sûresi ile dersimiz devam ediyor;
Hz Enes (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn), “Onlar gecenin (ancak) az bir kısmın da uyurlardı” bu da (Zâriyât Sûresi’nin 17’nci âyet-i kerimesin)’de bu meâldeki âyet hakkında şu açıklamayı yaptı; “Onlar akşamla yatsı arasında namaz kılarlardı”.
Bir rivâyette de şu vardır; “Böylece yanları yataklarından uzaklaşır” bu da (Secde Sûresi’nin 16’ncı âyet-i kerimesi) Ebû Dâvûd rivâyet etmektedir. Âhirette kurtuluşa ereceklerin mühim bir vasfı geceleyin az uyumak olarak bildirilmiş olmaktadır.
Dakika 5:04
Evet, kıymetliler! Burada ‘’Evvâbin Namazı’’ akşam yatsı arası namaz kıldıklarını belirtmektedir. Dikkat çekilen “böylece yanları yataklarından uzaklaşır” ziyâdesi ile şu ifade ediliyor: Secde Sûresi’nde: “Yanları yataklarından uzaklaşır”. Meâlindeki âyet-i kerime ile teşvik edilen gece namazı, akşamla yatsı arasında kılınan namazla edâ edilmiş Cenab-ı Hakk’ın bu irşâdına nâfile sınıfına giren bu teşvikine uyulmuş, Mü’mine tavsiye edilen bu namaz yerine getirilmiş olur.
Evet, kıymetliler!
Biliyorsunuz ki akşamdan sonra kılınan namaza yatsı arasında “Evvâbin namazı”, gece kılınan namazlara “Teheccüd namazı” denmektedir. Burada bunlara teşvik vardır.
Şimdi de Tûr Sûresi ile dersimiz devam ediyor;
Ebû Hureyre (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri Hz. Peygamber’den (Aleyhissalâtu Vesselâm) naklettiğine göre, Sevgili Efendimiz Beyt’ül Mâ’mura her gün 70000 melaikenin girdiğini görmüştür.” Bunu da Buhârî Şerif anlatmaktadır.
Beyt’ül Mâ’mur eserde vârit olduğu üzere yedinci semâda Arş-ı Rahmân’ın hizâsında ve Kâbe-i Muazzama ’nın üst hizâsında yer alan Beyt’tir. Kâbe-i Şerif arz ahâlisinin metafı tavaf ettiği mekân olduğu gibi Beyt’ül Mâ’mur da semâ ehlinin melâikenin tavaf ettiği mükerrem bir yerdir, göklerin Kâbe’sidir. Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) Mî’rac esnasında burasını görmüştür. Cebrâil (Aleyhisselâm) bunun içinde her gün 70000 melâike namaz kılar ve bir kere çıkan bir daha dönmez açıklamasında bulunmuştur. Bu Beyti Şerif’in bir ismi de “durah”tır.
Hz Ali’den (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) gelen bir rivâyete göre, her semâda Kâbe-i Muazzama ‘nın hizâsında bir Beyt’ül Mâ’mur mevcuttur. Yine rivâyetler de gelmiştir ki Beyt-i Mâ’mur Kâbe-i Şerif’in tam üst karşısındadır, öyle ki Beyt-i Mâ’mur’dan bir taş bırakılacak olsa Kâbe’nin üzerine düşecektir. Yani Kâbe-i Şerif’in üzerinden bütün göklere doğru uzanan o istikâmette bütün gökler de birer tane Beyt’ül Mâ’mur vardır diye rivâyette bulunmaktadır.
Evet, sevgili dostlarımız, bunun da işte bir Beytullah ‘ın yedi kat semânın her yedisinde birer tane Beyt’ül Mâ’mur olması rivâyete göre akla göre en uygun olanıdır. Çünkü her gökteki ne yapacak Allah’ın evini yani Beytullah’ı tavaf edecektir. Onların adı da Beyt’ül Mâ’mur ’dur. Evet, şimdi yedinci kat göktekiler tavaf ederken altıncı kat göktekiler biz de tavaf edelim deme arzusuyla onların da Beyt’ül Mâ’mur ’unun olduğu ortaya çıkar diğerlerinde böyle.
Dakika 10:19
Evet, sevgili dostlarımız!
İbnu Abbâs’ın (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) rivâyetine göre: Hz. Peygamber (Aleyhissalâtu Vesselâm): „Gecenin bir kısmında ve yıldızların batışından sonra dahi tesbih et.“ Bu da (Tûr Sûresi’nin 49)’uncu âyet-i kerimesinde geçen „yıldızların batışından sonra“ kılınacak namazın (idbâre’s-sücud), sabahın farzından önce kılınan iki rekât; (Kâf Sûresi’nde geçen) “edbâre’s-sücud” ile de akşamın farzından sonra kılınan iki rekât olduğunu söylemiştir.“ Yine bu da İbnu Abbâs’tan gelen bir haberdir, bunu da Tirmizî rivâyet etmiştir.
Evet, efendiler şimdi de Necm Sûresi ile dersimiz devam ediyor;
İbnu Mes’ûd (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn), Necm Sûresi’nde geçen, „İki yay kadar, yahut daha yakın oldu“; kezâ, „Onun gördüğünü kalp yalan çıkarmadı“; kezâ, „Andolsun ki, O, Rabbinin en büyük âyetlerinden bir kısmını görmüştür“ (Necm Sûresi 9, 11, 18)’inci âyetlerinde Hz. Peygamber (Aleyhissalâtu Vesselâm)’in Cibrîl (Aleyhisselâm)’ı altı yüz kanadıyla gördüğüne işaret bulunduğunu söylemiştir. Bunu da Buhârî, Müslim, Tirmizî rivâyet etmişlerdir.
Müslim’in merhum bir rivâyetinde: “Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm), Cebrail’i (Aleyhisselâm) asli sûretinde gördü” demiştir.
Evet, efendiler bu haberlerin hepsi doğrudur fakat daha da nice nice haberler mevcuttur. İnsanoğlunun ulaşabildiği haberler bunlardır.
Mî’rac tasviri de şöyledir: “Battığı dem yıldıza andolsun ki sahibiniz Muhammed (Aleyhissalâtu Vesselâm) doğru yoldan sapmadı bâtıla da inanmadı. O kendi fikir ve hevâsına göre konuşmaz, onun söyleyip getirdikleri kendisine Yüce Allah tarafından yapılan vahiden başka bir şey değildir. Onu müthiş kuvvetlere mâlik olan Cebrâil (Aleyhisselâm) öğretti ki o akıl reyinde kâmil bir melektir. Hemen kendi sûretine girip doğruldu o Cebrâil (Aleyhisselâm) en yüksek ufukta idi. Sonra Cebrâil (Aleyhisselâm) Muhammed Mustafa’ya (Aleyhissalâtu Vesselâm) yaklaştı derken sarktı bu sûretle o Muhammed’e iki yay kadar yahut daha yakın oldu da Yüce Allah’ın kuluna vahiy ettiğini etti.
Evet, kıymetliler “Onun gördüğünü kalbi yalanlamadı. Şimdi siz onun Peygamberin bu görüşüne karşıda kendisi ile mücadele mi edeceksiniz? Andolsun ki onu Cebrâil’i (Aleyhisselâm) asli sûretin de diğer bir defada Sidretü’l Müntehâ’nın yanında gördü ki Cennet-ül Me’va onun yanındadır.
Dakika 15:01
O gördüğü zaman Sidreyi biliyordu, onu bürümekte olan Peygamberin (Aleyhissalâtu Vesselâm) gözü gördüğünden ne şaştı ne de aştı. Andolsun ki o Rabbinin en büyük âyetlerinden bir kısmını görmüştür.” bunlar (Necm Sûresi’nin 1 ve 18’e) kadar âyet-i kerimelerin meâlidir. Biz bunların hakkında geniş bilgiyi Tefsir Derslerimiz de tefsirden keşif notları adı altında tefsir ilmini baştan sona verdik. Burada tabii ki Esbâb-ı nüzûl ile olan konulara de değinip geçiyoruz, bunun tefsir bölümü ise tefsir derslerimiz de daha teferruatlı olarak geçmiştir Mî’rac hakkında ve diğer konular da. Kâbe Kavseyn’den daha da ileri bir yakınlıkta Cenab-ı Hakk’ın mekândan münezzeh Zât’ına takarrüp etmiş bulunuyor.
Evet, sevgili dostlarımız!
Önce hiç kimseye nasip olmamış bu Mî’rac işi Hz. Muhammed’den başka hiç kimseye nasip olmamıştır. Kendisinden sonra da hiç kimseye nasip olmayacak âzâmî bir ilâhî yakınlığa ererek Cenab-ı Haktan vasıtasız vahye mazhâr olmuştur bizzat Allah’tan vahiy almıştır (Celle Celâlüh). “Onun gördüğünü kalp yalan çıkarmadı, andolsun ki o Rabbinin âyetlerinden bir kısmını görmüştür.” İbnu Mes’ûd (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri bu âyetler de diyor Rasûlullah’ın (Aleyhissalâtu Vesselâm) Hz. Cebrâil’i (Aleyhisselâm)’ı hüviyeti aslisi şekli fıtrisi ile gördüğünü haber verilmektedir. İbnu Abbâs (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Rasûlullah’ın (Aleyhissalâtu Vesselâm) Mî’rac da Cenab-ı Hakk’ı gözleriyle gördüğünü kesin bir dille ifade ederken değişik görüşte olan Sahâbîler vardır. “Gözler onu idrak edemez o gözleri idrak eder” bu da En’âm Sûresi âyet 103.
Evet, sevgili dostlarımız, “Ya bir vahiy ile ya bir perde arkasından yahut bir elçi gönderip de kendi izniyle bileceğini vahiy etmesi olmadıkça Yüce Allah’ın hiçbir beşere kelâm söylemesi vâki olmamıştır”. Bu da (Şûra Sûresi âyet 51). Tirmizî’nin İbnu Abbâs (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretlerinden kaydettiği bir rivâyette İbnu Abbâs, “Muhammed (Aleyhissalâtu Vesselâm) Rabbini gördü” der. İkrime kendisine: “Yüce Allah Kur’an-ı Kerim de meâlen: “Gözler onu idrak edemez” (En’âm Sûresi 103) demiyor mu?” diye sorunca: “Amma da yaptın bu görme işi Cenab-ı Hak kendi nuru ile tecellî ettiği zaman bunu göremez demektir”. Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) ise: “Rabbini iki sefer görmüştür” açıklamasını yapar. Bunu da Müslim ve Tirmizî rivâyet etmektedir.
İşte kıymetliler, bu deryâların içerisinden insanların alabileceği ilimler böyledir. Herkes ne aldıysa ne gördüyse ondan bahsetmektedir onun için ilmin deryâları farklıdır.
Dakika 20:04
Kime ne kadar ne nasip olmuşsa Yüce Allah’ın o lütfundandır. “Gözler onu idrak edemez” (En’âm Sûresi 103) meâlindeki âyet-i kerime. “Rabbi dağa tecellî edince onu yerle bir etti ve Mûsâ da baygın düştü, ayılınca: “Ya Rabbi, münezzehsin sana tövbe ettim, ben inananların ilkiyim” dedi. Bu da (A’râf Sûresi 143).
İbnu Abbâs bakın ne diyor (Radıyallahu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn): “Muhammed Rabbini kalbiyle iki sefer gördü” demiştir. Ancak ondan meşhur olan görüş Rasûlullah’ın (Aleyhissalâtu Vesselâm) Rabbini göz ile görmüş olmasıdır. Hattâ bazı rivâyetler de şöyle dediği de kaydedilir; Allah’u Teâlâ Vetekaddes Hazretleri, Hz. Mûsâ (Aleyhisselâm)’ı yani Mûsâ’yı kelâm, Hz İbrâhim (Aleyhisselam)’ı hillet, Muhammedi de (Aleyhissalâtu Vesselâm) ru’yet ile mümtaz kılmıştır. Ru’yet (Allah’ı görme) demek. Evet, herkesin derecesi var herkeste üstün dereceler var ama Hz. Muhammed’in derecesi öbürleriyle kıyas bile edilemeyecek kadar yüksek bir derece ki ona bahşedilmiştir.
Şâbî anlatıyor: İbnu Abbâs (Radıyallâhu Anhüma), Arafat’ta Kâ’b ‘la karşılaştı. Kâ’b’a bir şeyler sordu. Bunun üzerine Kâ’b öyle bir tekbir getirdi ki, dağlarda yankılar yaptı. İbnu Abbâs (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) dedi ki:
„- Biz Benî Haşim’deniz!“
Kâ’b da:
„- Allah ru’yeti ile kelâmını Muhammed ile Mûsâ (Aleyhimüsssalâtu Vesselâm) da ve onlar arasında taksim etti. Mûsâ’ya Allah iki kere konuştu. Muhammed (Aleyhissalâtu Vesselâm) da Mî’rac da Allah’ı iki kere gördü.“
Mesrûk der ki: „Hz. Âişe (Radıyallâhu Anha)’nın yanına girdim ve „Muhammed Rabbini gördü mü?“ diye sordum. Bana:
„- Öyle bir şey söyledin ki, (korkudan) tüylerim kabardı (diken diken oldu)“ dedi.
„- Ağır olun, (hemen reddetmeyin) deyip şu meâldeki âyeti okudum:
„Andolsun ki O, Rabbinin en büyük âyetlerinden bir kısmını görmüştür“ (Necm Sûresi’nin 18’inci âyeti).
Buna şu cevabı verdi:
„-Bu âyet seni nereye götürmüş`? (Âyeti anlamakta hata etmişsin, âyette Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm)’ın gördüğü belirtilen şey) Cibrîl (Aleyhisselâm)’dır. “Kıyâmetin ilmi şüphesiz ki Allah’ın nezdindedir. Yağmuru O indirir rahimler de olanı O bilir, hiçbir kimse yarın ne kazanacağını bilemez, hiçbir kimseye hangi yerde öleceğini de bilmez…” ‘’Bu da (Lokman Sûresi âyet 34).
Evet, sevgili ve muhterem efendiler, dediğimiz gibi Sahâbî de deryânın içerisin de yüzen o değerli şahsiyetler ki yüzdüğü deryânın yüzdüğü kısmından haberleri var.
Dakika 25:01
Ama her biri ayrı bir deryânın başka kısımların da yüzdükleri için haberler arasında farklılıklar var. Çünkü yüzdükleri yerler farklı, deryâ farklı.
İbnu Abbâs (Radıyallahu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri Muhadramından Kâ’b-ül Ahbâr diye meşhur Kâ’b İbnu Mâtî el-Himyerî’dir. Yemen asıllı bir Yahûdî’dir Kâ’b âlim bir kişidir. Suriye’ye gitmiş Humusta yerleşmiştir.
Evet, sevgili dostlarımız, Kâ’b Rasûlullah’ın (Aleyhissalâtu Vesselâm) Cenab-ı Hakk’ı iki kere gördüğü kanaatindedir. Yine Tirmizî’nin yer verdiği bir başka haber de:
İbnu Abbâs Hazretleri (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hz. Âişe Sıddıkâ (Radıyallâhu Anha) Hazretlerine şöyle mukâbele etmiştir; “Ey mü’minlerin annesi hele beni bir dinleyin reddetme de acele etmeyin. Cenab-ı Hak âyet-i kerime de (وَلَقَدْ رَاٰهُ نَزْلَةً اُخْرٰىۙ) “Andolsun ki onu diğer bir defada Sidretü’l Müntehâ’nın yanında gördü.” (Necm Sûresi 13-14). (وَلَقَدْ رَاٰهُ بِالْاُفُقِ الْمُب۪ينِۚ)-“Andolsun ki o sahibiniz onu apaçık ufukta görmüştür.” bu da (Tekvîr Sûresi âyet 23) buyurmuyor mu?
Evet, kıymetliler!
Şimdi de İbnu Abbâs Hazretlerinin yine “Allah’ı bırakıp taptığınız Lât’ın, Uzzan’ın ve (bunların) üçüncüsü olan diğer Menât’ın (herhangi bir şey hakkın da zerrece kudretleri var mı? Bize haber verin” bu da (Necm Sûresi’nin 19-20’nci âyetleridir) ki bunlar adı geçenler üç tane putperestlerin büyük putlarıdır. İşte o putlara tapıyorlardı, Necm Sûresi onların putlarını bu şekilde taptıkları elleriyle yaptıkları bazen de helva yaptıkları hem yiyip hem taptıkları putperestler de akıl olmaz. Aklı olsa eliyle yaptığına tapar mı ve yaratılmışa insan tapar mı? Yaratanı bırakıp da yaratılmışlara mahlûka tapar mı? İşte Necm Sûresi bu konulara da yer vermektedir.
İbnu Abbâs (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri demiştir ki, Ebû Hureyre (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretlerinin şu rivâyette şu rivâyete temas ettiği şeyden Lemem’e daha ziyâde benzeyenini görmedim: “Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) buyurdu ki; “Allah Âdemoğluna zinâdan nasibini yazmıştır. Bu mutlaka ona ulaşacaktır: Gözlerin zinâsı nazardır, dilin zinâsı konuşmaktır. Nefis de temenni eder ve iştah duyar. Ferc de bunu tasdik veya tekzip eder.” Bunu da Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd rivâyet etmişlerdir.
Evet, sevgili dostlarımız,
“O güzel hareket edenler “Lemem” (ufak-tefek günahlar) hâriç olmak üzere günahın büyüklerinden ve fuhuşlardan kaçınanlardır.” Bu da (Necm Sûresi 32). Günahlardan ve bilhassa fuhşiyattan kaçınanları cennetle mükâfatlandıracağı güzel hareket edenler sınıfına dâhil etmektedir.
Dakika 30:12
Evet, sevgili dostlarımız!
İşte kıymetli haberler böyle devam etmektedir. Burada zikri geçen Lemem’e en uygun günahlar Ebû Hureyre tarafından rivâyet edilmiş bulunan şu hadiste dikkat çekilen günahlardır demektedir. Evet, sevgili dostlarımız, zinâya sevk edici müheyyiç haram şeylere bakmak, bu çeşitten müheyyiç gıcıklayıcı sözler söylemek ve buse gibi fiili davranışlar temenni etmek, bu maksatla harekete geçmek konuşmak bakmak elle temas etmek ve başa baş yalnız kalmak.
Evet, sevgili dostlarımız, küçük günahların büyük günahlara yol açacağını ve küçük günahlardan ve kurtulmadıkça büyük günahlardan insanların kurtulamayacağını da göz önünde bulundurmak lâzım. Çünkü küçük günah büyük günaha yol açar, göz zinâsı öbür zinaya bir yolculuk yolculuğa çıkarır seni. Diğerleri de böyle, onun için zinâ yapmaktan daha önce zinâya yaklaşmayın buyrulmuş bakın, önce yaklaşmak tehlikedir yaklaştıktan sonra tehlike büyür. Onun için yaklaşmamak zinâ yollarına tevessül etmemek. Öncelikle kişi bu bir tedbirdir ondan sonra da kendini kurtarırsın “Biiznillâhi Teâlâ”.
Yine İbnu Abbâs Hazretleri (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn): “(O güzel hareket edenler), “lemem” hâriç olmak üzere günahın büyüklerinden ve fuhuşlardan kaçınanlardır”. (Necm Sûresi bu da 32’nci âyet-i kerime)’nin meâlindeki aynı âyet hakkında Rasûlullah’ın (Aleyhissalâtu Vesselâm) şöyle buyurduğunu rivâyet etmiştir; “Ey Rabbim, sen affedicisin, hepsini affet, küçük günah işlemeyen kulun yoktur”.
Yani herkes de küçük günahlar bulunur. Eğer büyüklerden sakınıyorsa, bak Peygamberimiz böyle bir dua da bulunuyor. Tirmizî bunu rivâyet etmektedir. Sevgili dostlarımız, bu sebeple âlimle; “Ya Rab, madem senin şe’nin affetmektir, öyleyse toptan affet” şeklinde anlaşılması gereğine dikkat çekerler. Hattâ müçtehit âlimlerimizden birisini, birisi Cenab-ı Hakk’ı rüyasın da kalben gördüğü zaman, şimdi benden ne diliyorsun deyince Cenab-ı Hak o âlim kuluna: “Ya Rabbi, her şeyi affet, hiçbir şey sorma” diyor.
İşte haddini hududunu bilen âlimler böyle. Şimdi âlim kişi böyle olunca câhillerin bu dini doğru bilmeyen, doğru amel işlemeyenlerin halini düşünün, âlimler gerçek âlimler ilimleri ile amel etmişlerdir.
Dakika 35:01
Ve Yüce Allah’a gece gündüz kulluk çırpıntısı için de bulunmuşlardır ama yine de en çok korkan onlardır. Ne diyor; “Hepsini affet hiçbir şey sorma ya Rabbi” diyor. Yani aczini burada yerlere seriyor, o kadar aczini itiraf ediyor, kendine hiçbir pay vermiyor. Ben âlimim, ilmim var, ömrüm boyu ibadet ettim şunu yaptım bu hizmeti yaptım bak demiyor. Niye? Kul acizdir. Sen ne yaparsan yap Rabbin eşsiz bir yücedir, O’na hakkıyla kulluk yapmak kimsenin haddine değildir. Ama senin yapacağın şey maddî ve manevî gücünü Allah yolunda kullanmaktır. En iyisini öğrenmeye çalışacaksın en iyisini yapmaya çalışacaksın ama ben ettim, ben yaptım deme şansın yine yoktur. Bunu yapmak zorundayız hepimiz bütün varlığımızla Allah’a kulluk edeceğiz, aczimizi de itiraf edeceğiz.
Sevgili dostlarımız, kâfir olarak 9’uncu Hicri sene de Taif’te öldüğü ittifâkla kabul edilir. Bu Ümeyye İbn-i Ebî Salt Sakifli bir şairdir. “Lemem”in küçük günahlar diye açıklamışlardır. Büyük günahı da Allah’ın ateşle korkuttuğu her günah veya hakkında had cezâsı konmuş olan suçlar, katl zinâ kazif, hırsızlık gibi veya failini şiddetle zemmettiği fiiller diye tarif etmişlerdir. Fevâhiş denildiği zaman bu da fahişenin çoğuludur fevâhiş, bunun hakkında da vahit cehennemle korkutma gelen her günah veya hassaten zinâ diye açıklanmıştır. Evet, büyük günahları böyle tarif etmişlerdir.
İnşâ’Allah’u Teâlâ Kamer Sûresi’ne geldik bir sonraki dersimiz Kamer Sûresi ile devam edecektir İnşâ’Allah’u Teâlâ.
Dakika 38:19