AmeldeFıkhı 106-01

106- Amelde Fıkhı Ekber Ders 106

AMELDE FIKH-I EKBER EDRS 106

Çok kıymetli ve muhterem izleyenler, derslerimiz nezirler ile devam etmektedir. Nezir, hayır vaadinde bulunmak. Hanefiler gibi kıymetli İslam okulunun yüksek âlimlerine göre -bu ekolün şahsiyetleri- bunun rüknü, nezre delâlet edecek bir sigâ(sınır) kullanmaktır demişlerdir. Örnek gerekirse: Allah için şunu yapmak üzere borç olsun demek gibi. Tabii nezirde kudret, yakınlık, buna uymak vaciptir. Mâsiyet; buna uymak ise haramdır. Mekruh bu da; tabii ki mekruh olanı yerine getirirsen buna uymak de mekruh olur. Mubah olan ise, o da ona uyduğu zaman mubahtır. Nezrin şeraitine gelince; bu da ehliyet, Müslüman olmak, İslam. Yine Sevgili Peygamberimiz’den gelen haberde: “Ümmetimden hata, unutma ve üzerine zorlandıkları şeyin günahı kaldırılmıştır. Varlığının tasavvur edilebilir olması yani nezrettiğin şeyin şer’an varlığının tasavvur edilebilir olması, Allah’a yakınlaştırıcı bir ibadet olması, Allah’a isyan konusunda ve Âdemoğlunun mâlik olamayacağı şeyler konusunda adak yoktur.” Peygamberimiz’den gelen haber budur (A.S.V.) “Allah’a itaat etmeyi nezreden kişi, O’na itaat etsin. Allah’a isyan etmeyi nezreden kişi de O’na isyan etmesin.” Sevgili Peygamberimiz’in bu da diğer bir sözüdür. Nezrin hükmü, nezredilenin vacip oluşudur. Mâsiyet üzere yapılan nezrin -Hanefilere göre- yemin kefareti düşer. Boşamak gibi nezirlerin de yerine getirilmesi lazım değildir. Mubah olan nezirlerin de yerine getirilmesi lazım değildir. Mesela karısını boşamak gibi. Maksat, yakınlık olmasıdır. Hasta ziyareti, yıkanmak gibi adaplar da sahih değildir. “Ancak Allah’ın rızâsının arandığı hususlarda nezir olur.” buyurmuştur; Sevgili Peygamberimiz’den gelen haber. “Allah’a itaat etmeyi adamış bir kimse, ona itaat etsin.” Şafiîlere göre Allah’a yakınlaştırıcı her bir şeyi nezretmek ile nezrin mün’akit olacağıdır. Yine ulemânın çoğunluğuna göre, Hanefilerden de Züfer’e göre bayram günü veya teşrik günleri; o günler adak, sahih değildir. Sevgili Peygamberimiz (S.A.V.), bu günlerde oruç tutmayı yasaklamış. Dikkat et! Bu günlerde oruç tutmayın. Çünkü bugünler de yemek, içmek günleridir (bayram günleri). Allah’a isyanı gerektirecek konularda ve Âdemoğlunun mâlik olamayacağı şeylerde nezir yoktur.

 

Dakika 5:03

 

Sevgili Peygamberimiz (S.A.V.) buyuruyor ki: “Teşrik günleri yeme, içme ve namaz günleridir. Kimse bugünleri oruçla geçirmesin.” “Yürüyerek hacceden kimseye her bir adım için Harem hasenatından bir hasene vardır.” “Haram hasenatı nedir?” diye sorulunca Şanlı Peygamber (S.A.V.) şöyle buyurdu: “Birisi 700’e bedeldir.” buyurdular. Âciz olursa biner ve Hanefi, Mâlikî, Şafiîlerde İmam Ahmet’ten gelen bir rivayete göre üzerine bir dem yani kurban kesmek gerekir. Ukbe bin Âmir’in kız kardeşi, Beytullah’a yürümeyi adamıştı. Bunun üzerine Şanlı Peygamber’in (S.A.V.) yanına giderek ona durumu sorunca bu âlemlere rahmet olarak gönderilen o rahmet peygamberi şöyle buyurdu: “Gerçek şu ki, Allah senin kız kardeşinin bu adağına muhtaç değildir. Binerek gidip haccetsin ve onun yerine bir deve kessin.” Hanbelilerde acze düşecek olursa biner ve üzerine yemin kefareti düşer. “Yürüsün ve binsin ve yeminin de kefaretini versin.” Peygamberimiz’den gelen haberler. “Üç gün oruç tutsun. Nezrin kefareti, yemin kefaretidir.” Kurban kesmesini belirten Hadis-i Şerifler ise bunların zayıf olduğu söylenmiştir. “Allah’ın senin kız kardeşinin nezrine ihtiyacı yoktur. Binerek haccetsin ve üç gün oruç tutsun. Yürüsün ve binsin de, Allah senin kız kardeşinin çekeceği sıkıntıları ne yapsın? Ona emret, iyice örtünsün, bineğe binsin ve üç gün de oruç tutsun. Nezrin kefareti de yemin kefaretidir.” Bunun sahih bir hadis olduğu belirtilmiştir muhaddislerimiz tarafından. Nezrettiği vakit o, mülkü olması. Âdemoğlunun sahip olmadığı şeylerde adak yoktur. Yine Şafiî’nin hilafına, Hanefilere göre Yüce Allah’ın (C.C.): “Onlardan kimisi de Allah’a eğer lütfundan bize verirse mutlaka sadaka vereceğiz ve sâlihlerden olacağız diye söz vermişti.” (Tevbe Suresi, 75. ayet-i kerime). Nihayet Allah’a vaat ettiklerini tutmadıkları, yalan söyleyegeldikleri için bu fiillerin akıbetini kalplerinde, kendisinin huzuruna çıkacakları güne ne kadar sürecektir. Sürecek bir nifak olarak verdi. Kıymetli ve muhterem efendiler, Cenab-ı Hakk Şanlı Kur’an’da -bakın- gerçekleri ortaya koymuş. Peygamberimiz sünnetiyle açıklamış, icmâ ve kıyas ile müçtehit âlimlerimiz olayları keşfetmişler ve keşfederek gelmişlerdir. Bu ayet-i kerimenin anlamına tekrar şöyle bir bakalım: “Nihayet Allah’a verdikleri sözden döndüklerinden ve yalan söylediklerinden dolayı Allah, kendisi ile karşılaşacakları güne kadar onların kalbine nifak, ikiyüzlülük yerleştirdi.” diyor.

 

Dakika 10:10

İşte, görüyorsunuz. Cenab-ı Hakk, bu ayet-i kerimede sözünde durmayanların durumunu -görüyorsunuz-, cezalanmaktadır. Kıymetli dostlarımız, yine Sevgili Peygamberimiz (S.A.V.) buyurdu ki: “Allah’a mâsiyet hususunda adak yoktur. Âdemoğlunun mâlik olmadığı şeylerde de adak yoktur. Yine adanan şey farz veya vacip olmamalıdır. Çünkü onları yapmaya zaten mecbursun.” Nezrin hükmü konusunda da; Hanefilere göre nezir, mubahtır. Bir grup takarrübdür yani Allah’a yaklaşmaktır. Mâlikîlerin görüşüne göre mutlak nezir, menduptur. Tekrarlanan şeyleri adamak ise mekruhtur. Muallak nezirlerin mekruh mu yoksa mubah mı olduğu meselesinde tereddüt vardır. Mekruh diyenler: El-Vacid mekruh diyor. İbn-i Rüşt ise mubah olduğunu söylüyor. Şafiîler ile Hanbelilere göre nezir, tenzihen mekruhtur. Peygamber (A.S.V.), nezirde bulunmaya yasaklamış ve şöyle buyurmuştur: “O, hiçbir şeyi geri çevirmez fakat nezir vasıtası ile cimriden bir şeyler çıkartılır.” Kur’an-ı Kerim’den delillere gelince: “Ve Yüce Allah’ın (C.C.) ve adaklarını yerine getirsinler.” diyen ayet-i kerime (Hacc Suresi, 29). “Adaklarını yerine getirirler ve şerri yaygın bir günden korkarlar.” (İnsân Suresi, 7. ayet-i kerime). “Ey imân edenler! Akitlerinizi yerinize getiriniz.” (Maide Suresi, 1. ayet-i kerime). “Ve ahdi yerine getiriniz. Çünkü ahitten sorumlu olacaksınız.” (İsrâ Suresi, ayet 34). “Ahitleştiğiniz zaman Allah’ın ahdine vefa gösteriniz.” (Nahl Suresi, ayet-i kerime 11). Allah ile bir çeşit ahitleşmesidir. Nezirde bu vardır akitler ise ahitler demektir. Evet, muhterem izleyenler, muhterem dinleyenler. Sünnetten delillere gelince: Allah’a itaat etmeyi adayan kimse ona itaat etsin. Kim adakta bulunur ve belirtirse, belirttiği şeye vefa göstermesi onun üzerine borç olur. Aklî deliller Allah’a yakınlaşmak, yüksek bir dereceye nail olmak amacı ile arzulayabilir. Hanefi ekolünün yüksek şahsiyetlerine göre belirttiği bu şeyi yerine getirmesi vaciptir. Mâlikîlere göre mutlak nezir, Allah’a şükretmek üzere yapılan nezirdir, müstehaptır ve onu yerine getirmek vaciptir. Yani nezir müstehaptır, ama yerine getirmek vaciptir. Mukayyet nezir mubahtır yerine getirmek lazımdır yine Şafiîlere göre.

 

Dakika 15.01

Kıymetli efendiler, iyilik yapmak, teberrür (maksadıyla adak adamak), nezrine vefa göstermesi lazımdır. Düşmanlık nezri: Bu konuda şöyle düşünmesi gerekir: Azhar görüşe göre bu gibi nezirlerde bulunan kişi serbesttir. İsterse kendisine borç olarak belirlediği şeyi yerine getirir. Nezrin kefareti, bir yemin kefaretidir. Yine Hanbelilere göre lecac ve gazap nezrinin hükmü: Kıymetliler, lecac ve gazap hükmünde, burada da bir muhayyerlik vardır. Gazap hâlinde nezir yoktur ve onun kefareti, bir yemin kefaretidir. İmâm-ı Mâlik Hazretleri de şöyle der: “Hangi türde vâki olursa olsun emri yerine getirmek lazımdır.” Eğer nezirde herhangi bir şey belirlenmemişse bu konuda da yine kıymetli âlimlerimiz nezrinin gereğini yerine getirecektir. Niyeti yoksa ki bu yine nezirdir. Yemin kefareti gerekir kişiye. Nezir de bir yemindir. Onun kefareti de yemin kefaretidir. Kıymetli Hanefi âlimlerine göre kefaretin vacipliği; “Her kim bir şeyin üzerine yemin eder, başkasının ondan hayırlı olduğunu görürse hayırlı olanı yapsın ve yemininin kefaretini yerine getirsin.” buyuruyor Peygamberimiz. Hanefiler işte bunları, delilleri keşfedip bunları istinad etmişlerdir. Eğer nezri mübrem ise üç gün oruç tutmak düşer. Yemek yedirmeyi kastetmiş de sayısına niyet etmemiş ise on fakiri doyurması gerekir. Her bir fakire yarım sâ buğday veya onun kıymetini, emsalini vermesi gerekir. “Sadaka vermek borç olsun” demiş ise yarım sâ vermesi gerekir. “Allah için oruç tutmak üzerime borç olsun” demiş ise bir gün oruç tutması gerekir. Namaz demiş ise ittifakla iki rekât namaz kılması gerekir. Mâlikîlere göre, niyet ettiği gün kadar oruç tutması lazımdır. Bütün malını nezretmiş, yemin etmiş; kişinin malının üçte birini vermesi yeterli olur. Mubah bir işi veya günah olan bir ameli adamak, ancak Yüce Allah’ın rızâsının umulduğu hususlarda adak olur. O Rahmet Peygamberi (S.A.V.) -bakın- ne buyurdular: “Ancak Yüce Allah’ın rızâsı bulunduğu hususlarda okunur.” Yine Peygamberimiz hutbe okumakta iken güneşte ayakta dikilmiş bir adam gördü. Onun bu durumunu sorunca -bu Ebû İsrail’dir-. “Oruç tutmayı, oturmamayı, gölge altına girmemeyi ve konuşmamayı nezretmiştir.” dediler. Hazreti Peygamber (S.A.V.) şöyle buyurdu: “Ona söyleyin konuşsun, gölge altına girsin, otursun ve fakat orucunu tamamlasın.”

 

Dakika 20:02

Kadının birisi, Beytullah’a yürüyerek gitmeyi adadı. O Şanlı Peygamber (S.A.V.) bunun hakkında sorulunca şöyle buyurdu: “Allah’ın onun yürümesine ihtiyacı yoktur. Ona söyleyin, binsin.” O şefkat ve merhamet peygamberinin (A.S.V.), O’na, “Medine’ye geldiği zaman ben başımın üzerinde tef çalmayı adamış bulunuyorum” diyen kadına, “O zaman haydi adağını yerine getir.” buyurduğu rivayet edilmektedir. Bunu da Ebû Davud rivayet etmiş. Bütün âlimlerimize Allahu Teâlâ çok rahmet eylesin. Mubah bir nezirde kefaret düşer mi? Hanefiler, Mâlikîler, Şafiîler kefaret düşmez demişlerdir, Hanbelilere göre muhayyerdir. Şayet nezrine bağlı kalmayı terk edecek olursa, üzerine yemin kefareti lazım gelir. Adak mün’akit olur. Delili ise tef çalmaya dair Hadis-i Şeriftir. Mâsiyeti gerektiren adaklar icmâ ile caiz değildir. Allah’a isyanı gerektiren hususlarda nezir yoktur. Şanlı Peygamber’den gelen haber. “Mâsiyet hususunda ve Âdemoğlunun sahip olamadığı şey hakkında nezir yoktur.” diye Şanlı Peygamberden rivayet edilmektedir. Çok kıymetli ve muhterem efendiler, Hanefi ile Hanbeliler şöyle derler: “Mâsiyet nezreden kişiye yemin kefareti vaciptir. Mâsiyeti işlemesi değil, Allah’a mâsiyet konusunda nezir yoktur. Bunun kefareti ise yemin kefaretidir.” buyuruldu. Bu Hadis-i Şeriflerin isnadının sahih olduğu söylenmiştir. Yine Mâlikîler, Şafiîler lazım değildir dediler. “Her kim Allah’a itaat etmeyi nezrederse ona itaat etsin. Her kim de Allah’a asi olmayı nezrederse sakın ona asi olmasın.” İmrân ile Ebû Hureyre’nin hadisinin zayıf olduğu söylenmiştir. Evet, kıymetliler. Nezrin kefareti, yemin kefaretidir. Nezrin hükmünün sübutu konusunda ise nezir mutlak olursa anında yerine getirmesi de vaciptir. Acele etmesi menduptur. Nezir muallak ise şartın gerçekleşmesi için yerine getirmelidir. Şarta bağlı olan şartın varlığından önce bâtıl olmaz. Mekân ile mukayyet olursa Ebû Hanife ve iki talebesine göre bunu, bu mekânın dışında eda etmesi de caizdir. İmam Züfer muhalefet etmiştir. Şart koşulan mekânda nezrinin yerine getirilmesi tayin eder. Mâlikîlere göre bir mekânda üç mescitten herhangi birisini belirtir ise oraya gitmesi lazım gelir. Şafiîlere göre üç mescit dışında hiçbir mescide gitmek üzere yükler bağlanmaz, yolculuğa çıkılmaz. Mescid-i Haram, benim bu mescidin ve içine defin olacağım Mescid-i Nebi. Yani ravzanın bulunduğu Mescid i Şerif, Medine-i Münevvere’de.

 

Dakika 25:06

Kadının biri Peygamberimiz’in yanına gelip şöyle dedi: “Ey Allah’ın Resulü! Cahiliye halkının kurban kestiği bir yeri belirterek filan yerde kurban kesmeyi adamış bulunuyorum.”

 

O Şanlı Peygamber (S.A.V.): “Bir put adına mı?” diye sordu.

Kadın: “Hayır” dedi.

Peygamberimiz (S.A.V.): “Peki bir heykel adına mı?” diye sordu.

Kadın yine “Hayır” diye buyurunca,

Şanlı Peygamber (S.A.V.): “Bu buyrukların tümünü çıkaracağı şekilde adağını yerine getir.” buyurdu. Nezir, gelecekte bir vakte izafe edilmiş ise Hanefilerin ittifakı ile nezirde bulunan vakittir. Put ile heykel, bunlar ‘’Sanem’’ ve ‘’Besen’’ arasında fark yoktur. Heykel Besen, yine bedeni olan insan şekline benzeyen, ibadet edilen her bir şeydir. Put yani sanem ise bedeni bulunmayan şekil ve resim demektir. “Boynumda altından bir haç bulunduğu hâlde Peygamber’in (S.A.V.) yanına geldim. Bana, -Bu veseni boynundan at.- dedi. Evet, kıymetliler. Adiyy bin Hatem’in hadisi, işte bu böyledir. Evet, muhteremler. Yine nezir gelecekte bir vakte izaf edilmiş ise Hanefilerin ittifakı ile nezirde bulunan vakittir. Çocuğuna zarar vermeye adayan bir kimse Ebû Hanife’ye göre bir koyun keser. İmâm-ı Mâlik ise bir deve keser demiştir. Şafiî’ye göre ise bir şey düşmez, çünkü mâsiyettir. Ahmet bin Hanbel ise yemin kefareti düşer demiştir. Caddeyi çeşitli boyutlarıyla incelemişler, rahmet caddesi geniştir bu âlimlerin. Çeşitli keşifleri, işi çeşitli olarak kolaylaştırmaktadır. Sakın ola ki kimse bunları yanlış anlamasın, kıymetli dostlar. Nezrin hükmünün sabit olma durumu ile ilgili nezir ya bir müphemdir yahut da belirli bir vakte nezir edilmiştir. Şayet müphem bir vakte izafe edilirse usul âlimleri vacibin vücubu vaktinde farklı görüşlere sahiptirler. Kimisi hemen vacip olur derken çoğunluk terâhi üzere mühletli olarak vaciptir demişlerdir. Mutlak vacip; yapılmasını istediği, şari’in kesin olarak yapılmasını istediği ve edası için bir vakit tayin etmediği vacip türüdür. Belirli bir vakti izafe edilmiş ise, bu konuda özürsüz olarak onu geciktirebilmen imkânı yoktur. Evet, muhteremler: Özürsüz olarak diyor. Şimdi de İnşâAllah dersimiz kefaretler ile devam edecektir.

 

Dakika 30:03

 

(Visited 54 times, 1 visits today)
{"message":{"type":8,"message":"Undefined variable: show_right_meta","file":"\/home\/pwny9ik9\/public_html\/wp-content\/plugins\/cactus-video\/video-hook-functions.php","line":1155},"error":1}