117- Hadis-i Şerif Külliyatı Ders 117
117- Hadis-i Şerif Külliyâtı Ders 117
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
‘’Elhamdülillahi Rabbi’l-âlemin Vessalâtü Vesselâmü Alâ Rasûlüna Muhammedin ve Alâ Âlihi ve Sahbihî Ecmaîn.”
‘‘’Eûzu bi kelimatillahittâmmâti min şerri mâ haleka ve zerea ve berea’’
‘’ Rabbi eûzu bike m‘in hemezâtiş şeyâtîn ve eûzu bike Rabbi en-yahdurûn’’
بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
Sevgili dostlarımız,
Yine Kur’an-ı Kerim’in tilâveti o konudaki ihtilâflar üzere dersimiz devam ediyor.
Übey İbnu Kâ’b ile İbnu Mes’ûd (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) arasında cereyân eden ihtilâf bunlardan biri olarak hatırlatmaya değer görülmüştür. Sevgili Peygamberimiz (Aleyhissalâtu Vesselâm), bir kere inmiş olduğu halde 7 harf üzerine indirildiği ifâdesi bir sûrenin 7 kere indirilmiş olma ihtimâlini hatıra getirebilir. Âlimler bunu arza ile izâh ederler. Yani her Ramazan’ı Şerif’te o ana kadar inmiş olan bütün vahiyleri Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) Cibrîl ’den (Aleyhisselâm) dinler sonra camide cemaate okurdu. Bu hadiseye arza denir. Şu hâlde bu arzaların her birinde farklı kıraat ile tâlim buyrulmuştur. Nitekim Buhârî’nin bir rivâyetinde:
“Kur’an-ı Kerim’i Cebrâil (Aleyhisselâm) bana bir harf üzerine okutmuştur. Ben kendisine müracaat ederek daha çok harf üzerine okutmasını talep ettim o arttırdı. Ben tekrar arttırılmasını talep ettim, o da arttırdı. Böylece 7’de karar kıldık” buyurur.
Tirmizî’nin bir rivâyeti 7 harf meselesinin içtimâî durumu rivâyete göre Hz. Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) Cebrâil’e (Aleyhisselâm) şöyle bir endişe arz eder: “Ben ümmîlerden müteşekkil bir ümmete gönderildim hepsi aynı kapasite ve anlayışta değil kimisi pek âciz, kimisi çok yaşlı, kimisi köle, câriye ve kimisi de okuma yazması olmayan insanlar”. Bunun üzerine Cebrâil (Aleyhisselâm): “Kur’an-ı Kerim’in herkesin anlayacağı bir üslup zenginliğine sahip olduğunu belirtmek maksadıyla bakın ne buyurdu; “Ya Muhammed (Aleyhissalâtu Vesselâm), (İnnel Kur’âne ünzile alâ seb’ati ehrufin)-Ey Muhammed (Aleyhissalâtu Vesselâm) merak etme! Kur’an-ı Kerim’i yedi harf üzerine indirilmiştir. Yani Kur’an-ı Kerim yedi harf üzerine indirilmiştir der”. Aynı âyetten mîzaçları ilmi seviyeleri, içtimâî muhitleri, hattâ devirleri değişik olan kimselerin istifâde etmeleri, farklı mânâlar çıkarmaları, onun yedi harf üzerine gelişinin en güzel tezâhürü ve teyididir.
Dakika 5:02
Keyfilik söz konusu değildir. Sahîh rivâyetlerle intikâl etmesi şartına bağlıdır. Hem Hazreti Ömer hem de Hz. Hişâm (Radıyallâhu Anhüma ve Erdahüm Ecmaîn) kendi harflerini R
Rasûlullah’dan işittiklerini söylemişlerdir. Mâmâfih Resulullah’tan işitilmemiş olan müteradiflerle de okunduğunu gösteren rivâyetler mevcuttur. Meselâ Hz. Ömer (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) İbnu Mes’ûd ‘un (hattâhîne) tâbirini (attâhîne) diye okuduğunu işitince: “Kur’an-ı Kerim Huzeyl lehçesine göre inmedi. Halka Kureyş lehçesine göre oku, sakın Huzeyl lehçesine göre okuma!” diye yazarak müdahale eder. Bu çeşit örnekler Hz. Osman zamanında sağlanan icmâdan önceye aittir. Hz. Osman icmâ ile sabit olmuştur ki Osman Zinnureyn efendimiz (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Kur’an-ı Kerim’i Kureyş imlâsı üzerine yazdırmış, Kureyş lehçesine göre okunmasını emretmiş ve böylece ümmet tek bir kıraate sevk edilmiştir. Bütün Ashâb bu dâvete uymuş, neticede kıraat birliği icmâ ile sabit olmuştur. Habere ve diğer bazı âlimler sadece Hz. Zeyd İbnu Sâbit’in okuduğu şekil câizdir öteki kıraatler câiz değildir demiştir. Bâkillâni de bu görüşü benimsemiştir. Eş ‘arî Hazretleri ise cevazın asıl olduğu bunu yasaklamanın mümkün olmadığı kanaatindedir. Şöyle der; “Müslümanlar Yüce Allah tarafından indirilen ve okunmasına müsaade edilmiş bulunan kıraatleri men etmenin câiz olmayacağın da ittifâk etmişlerdir”. Yüce Allah’ın (Celle Celâlüh) müsaade ettiği bir şeye mani olmak kimsenin yetkisine girmez. Bu 7 harf kıraatimizde mevcuttur ancak Kur’an-ı Kerim’in muhtevâsında dağınık hâlde bulunmakta ve nerelerde olduğu kesinlikle bilinmemektedir. Buna göre tevâtüren nakledilen yerlerde bir harfi diğerinden ayırmaksızın Kur’an-ı Kerim’i vücûh üzere okumak câizdir. Meselâ Nâfi ’nin harfi Kisâî ve Hamza’nın harfleri ile birlikte ezberlenebilir. Bunda bir zorluk da yoktur. Zîrâ Cenab-ı Hak kullarına kolaylık olsun diye Kur’an-ı Kerim’i yedi harf üzere inzâl eylemiştir.
Kıraat hususunda Ashâb-ı Güzin’in icmâ ettiğine inanan Hattâbî de şöyle demiştir; Bu meselede en makul söz şudur: “Kur’an-ı Kerim okuyanın kolayına geldiği şekilde okuyabilmesi için yedi harf üzere indirilmiştir bu bir ruhsattır. Ancak bu ruhsat mânânın birbirini tuttuğu yahut birbirine yakın olduğu yerlerde câizdir. Sonra bu kıraat husûsunda ashâbın icmâsından önceki devrede câiz idi. Şimdi ise icmâya muhâlif kıraat câiz olamaz” diyor. Bu da Hattâbî’nin görüşü.
Dakika 10:08
Tahâvî ’de buna yakın bir kanaat beyân etmiştir. O’na göre yedi harf üzerine kıraat hassaten İslam’ın hidâyetinde ki zarûret sebebiyle câiz idi. Çünkü Arap kabileleri arasında ciddi lehçe farkları vardı. Hepsini öğrenmek güç olduğu gibi hepsini aynı lehçeye icbarda mümkün değildi. Müslümanlar arasında okuma-yazma bilenlerin sayısı artınca zarûret ortadan kalktı ve kıraatler de birleştirildi. İbnu Mes’ûd’a aittir diyor bu meselede en mûteber izâh İbnu Mes’ûd’a aittir. Yedi harfle Arap lehçesinin kast edildiğini işareten şöyle der;
“Ben muhtelif kabilelerden Kur’an-ı Kerim okuyanların kıraatlerini dinledim, işittim hepsini mânâ itibariyle birbirine yakın buldum. Sizin aranızda geliniz mânâsını olan demeniz gibi ki hepsi bir kapıya çıkar. Artık nasıl öğrendiyseniz öyle okuyunuz”. Yedi harf tâbiriyle çoğunluk Arap lehçelerinin kast edildiğini kabul etmiş ve şu lehçeleri zikretmiştir. Kureyş lehçesi Huzeyl, Sakif, Hevâzin, Kinâne, Temîm ve Eymen lehçeleri. Kur’an-ı Kerim hicretten önce sadece Kureyş lehçesi ile okunurdu. Hicretten sonra İslam çeşitli kabileler de intişara başlayınca farklı okuyuşlara ihtiyaç hâsıl olmuştur. Bunun üzerine yukarıda anlatıldığı şekilde Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) lehçelere göre okunabilmesi için ısrarla ruhsat talep etmiş her talebine müspet cevap almış ve bu yediye kadar çıkmıştır. Bu ruhsat da yukarıda belirtildiği üzere Hz. Peygamberin öğretmiş olma şartına bağlı idi. Hz. Osman’dan sonra tekrar Kureyş lehçesine dönülmüş, birlik sağlanmıştır. Yedi kıraat konusuna da gelince İbnu’l Cezerî, Halef İbnu Hişâm el-Bezzâr, el-Bağdâdî, Ebû Câfer Yezîd İbnü’l Baka el-Mahzûnî, el-Medenî, Ebû Muhammed Yâkup İbn-i İshâk el-Hadramî, Şemsettin Muhammed bu yedi kıraate şunları da ekleyerek 10’a çıkarmıştır bu isimlerini saydığımız kimseler.
Evet, sevgili dostlarımız!
Hz. Peygambere (Aleyhissalâtu Vesselâm) tevâtüren ulaşan yedi meşhur kıraat sahibi imamlar şunlardır. Evet, sevgili dostlarımız yedi kıraat üzerinde okuyanlar;
Nâfi İbn-i Abdurrahman, İbn-i Ebû Nuaym Elleys’i, Abdullah İbn-i Kesir el-Mekkî, Ebû Âmir İbnü’l Alâ el-Mâzînî el-Basrî, İbn-i Âmir Ebû İmrân Abdullah el-Yahsubî, Ebû Bekir Âsım İbn-i Ebin Mecut Erkulfi, Hamza İbni Habip İbni Ammar, Elkisayi Ebu’l Hasan, Ali İbni Hamza bütün bugün Müslümanların fiilen uymak sûretiyle okudukları kıraat rivâyet üçtür.
Dakika 15:14
Hafs Rivâyetine göre Asım’ın kıraati. Zamanımızda büyük çoğunluk bunu esas alır ve Kuran’ı Kerimler buna göre bastırılmaktadır. Verş rivâyetiyle Nafi’nin kıraati Mısır hariç Kuzey Afrika’da hâkimdir. Ebu Amr’ın kıraati ki en az kullanılan kıraattir. Sadece Sudan’ın bir kısmında tutunabilmiştir. Şimdi şaz kıraatler, mütevatir olmayan rivâyetlerde vardır. Bunlara da şaz kıraatler denmektedir. Bunlarla namazda veya başka yerlerde Kur’an okumak câiz değildir. Evet, sevgili dostlarımız burada özetleyerek size verdiğimiz bu bilgilerden durum anlaşılmış olmaktadır. Cenabı Hakk’ın rızasına uygun doğru Kur’an-ı Kerim okuyan, içini doğru anlayan dünyaya da doğru anlatan kullarından eylesin Ümmeti Muhammed’in tümü için dileğimiz budur.
Kıraatler konusunda hadisi şeriflere bir bakalım şöyle; Hz. Enes (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; Hz. Peygamber (Aleyhissalâtu Vesselâm) Hz. Ebubekir, Hz. Ömer ve öyle zannediyorum Osman’da demişti (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Fatiha sûresinin 4. âyetinde geçen Mâliki kelimesini Meliki diye değil elifli olarak Maliki diye okuyorlardı. Bunu Tirmizi, Ebu Davut haber vermektedir. Maliki Meliki şeklinde elifsiz olarak ilk okuyanın Mervan olduğu belirtilmiştir. Şarihler Begavi ’den naklen Asım El Kisai ve Yakup bunu Malik, Maliki diye diğer kurra ise Meliki diye okumuşlardır. Manaca bir bulunduklarını söylemişlerdir. Bir kısım âlimlerimiz bunların mana bakımından aynı olduğunu söylenmiştir. Bunun izahlarını biz tefsir bölümünde tefsirden keşif notları derslerimiz de bunlara oralarda değindik. Burada da konumuz ile ilgili değinmekteyiz. İmamuddin İbni Kesir de her ikisi de sahih ve mütevatir kırattır. Kıraati Seba’ya dâhildir. Lamı kesra ve sükun üzere okuyan da olmuştur. Keza meliki şeklinde de okunmuştur. Nafi kefin kesresinin işba edip uzatıp, Meliki yevmiddin diye okumuştur. Bu okunuşlardan birini tercih eden mana yönüyle her ikisini de kabul etmiştir. Her iki okuyuş da sahihtir, güzeldir. Evet, sevgili dostlarımız, şimdi bunu bakın bu yüksek âlimin dediği gibi okuyun, cahiller çıkar yanlış okuyor diye bağırırlar. Çünkü kendileri bu konuları bilmezler.
Dakika 20:01
Bilenler için takdire şayandır. Ebu Sait (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri anlatıyor; Resulullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) buyurdular ki yüce Allah Zülcelal Hazretleri beni İsrail’e şöyle emretti. Şu kasabaya kapısından secde ederek girin vehıtta deyinde günahınız affedilsin. Yani tağfir şeklinde Bakara Sûresi’nin 58. âyeti kerimesinde oldu bu durum orada zikredilmektedir. Bunu da Ebu Davut haber veriyor. Burada âyette geçen tuğfer kelimesinin imlası ve dolayısıyla okunuşu hakkında farklı bir rivâyet görülmektedir. Bu okuyuş İbni Amir kıraatine uygundur. Nafi aynı kelimeyi yuğfir diye okumuş. İbni Kesir, Ebu Amr, Asım, Hamza ve Kisai ise diye tağfir diye okumuşlardır. Mana sonuncu şekilde affedelim olur, öncekilerde affedilsin idi. Mana bu kadar da farklılık var aslı değişmiyor.
Hz. Cabir (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; Resulullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) sizde İbrahim’in makamından bir namazgâh edinin. Bakara Sûresinin 125. âyeti kerimesinin mealindeki âyette geçen ‘’vettahızü’’ kelimesinin ‘’hı’’ harfi kesreli olacak şekilde ‘’vettahizu’’ diye okudu. Ebu Davut, Müslim bu haberi vermektedir. Bu kesreli okunuş İbni Kesir, İbni Amr, Asım, Hamza ve Kisai kıraatlerine uygundur. Nafi İbni Amir ise ‘’vettehazu’’ diye hıyı fetha okurlar. 1. okuyuşta emir sîgası söz konusudur. 2. okunuş ise mazi fiildir ve haberdir. Mana farklılığı üzerinde durmaya değmeyecek kadar mana farkı azdır. Yani asilde mana aynıdır.
Zeyd İbni Sabit (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; Resulullah (A. S. V) Nisa Sûresinin 95. âyeti kerimesinde geçen ibaresinde ‘’ğayri’’ kelimesini ‘’ğayra’’ şeklinde yani ‘’ğa’yı’’ üstün olarak okumuştur, bunu da Ebu Davut haber vermektedir. Nafi, İbni Amir, Kisai ve bazılarının okuyuşunu uygundur ancak İbni Kesir, Ebu Amir ve Hamza bunu ‘’ğayru’’ diye refle okumuşlardır. Şaz bir rivâyette de ‘’ğayre’’ diye gelmiştir. Ğayre olunca âyette geçen evde kalanlar kelimesine sıfat olur. Âyetin manası Müminlerden özür sahibi olmaksızın evlerinde oturanlarla, Allah yolunda mallarıyla canlarıyla savaşanlar bir olmaz.
Dakika 25:01
Ğayra olunca âyette geçen evde kalanlar kelimesine hal veya istisna olur. Bu durumda âyetin manası müminlerden özür sahibi olmadığı halde evde oturanlarla veya özür sahibi olanlar hariç evde oturanlarla Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla savaşanlar bir olmaz şeklinde olur. Görüldüğü üzere manada fark olmuyor mana değişmiyor.
Hz. Muaz İbni Cebel (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri anlatıyor; Resulullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) o vakit havariler ey Meryem oğlu İsa, Rabbin bizim üstümüze gökten bir sofra indirebilir mi? Haşa Allah’ın gücü her şeye yeter. Bu da Maide Sûresi 112. âyeti kerime. Bu mealde ki âyeti kerime(Heltestebiu rabbeke) diye okuyordu. Tirmizi bunu haber vermektedir. Kisai’nin kıraatidir bu. Bu şekliyle âyet Rabbinden sofra indirmesini isteyebilir misin manasına geliyor. Diğer kurralar âyeti şöyle okumuşlardır; (Helyestediu rabbüke), Rabbin bize sofra indirmeye muktedir midir, şeklinde okumuşlardır. Rabbimiz her şeye kadirdir.
Hz. Enes (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; Resulullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) kısas âyetinde geçen vel aynı bil aynı ibaresini vel aynu bil ayni diye 1.kelimeyi ötreli okurdu Tirmizi, Ebu Davut bunu haber veriyor. Kisai el ayn kelimesini ve âyette bundan sonra sayılan uzuvları hep ref okumuştur. İbni Kesir, İbni Amir, Ebu Cafer ve Amr sadece ‘’velcuruha’’ kelimesini merfu okumuştur ‘’velcuruhu’’ şeklinde. Diğer kurralar ise hepsini en nefs kelimesinde olduğu gibi nas okumuşlardır. Âyetin tamamı şöyle; Orada onlara cana can, göze göz, burnuna burun, kulağa kulak, dişe diş ve yaralara karşılıklı ödeşme kısas yazdık buyuruyor Cenabı Hak. Maide Sûresi âyet 45.
Evet, sevgili dostlarımız Übey İbni Kâb (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri anlatıyor, Resulullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) Yunus Sûresi’nde geçen, de ki bunlar Allah’ın bol nimeti ve rahmeti iledir, buna sevinsinler. 58. âyeti kerime. Evet, Yunus Sûresi âyet 58. Bu mealde ki âyeti kerimede bu âyetin fel yefrahu kelimesini feltenfahu, feltefrahu şeklinde te ile okur, Ebu Davut’tan gelen bu da haber. Katade Ebu Aliye gibi bazılarına göre Hafz kıraatinde de felyefrahu şeklindedir. Felyefrahu ve ecmain kelimelerinde ye harflerinin te olması zamirleri değiştirir.
Dakika 30:10
Hafz kıraatinde mana yukarıdaki meal de görüldüğü üzere sevinsinler. Toplandıklarından Ebu Aliye kıraatinde sevininiz, toplandığınızdan şeklinde manalar bulunmaktadır. Esma Binti Yezid ve Ümmü Seleme (Radıyallahu Anhüma ve Anhünne) Hazretleri Resulullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) Hud Sûresi’nde geçen (İnnehu amelun gayru Salih) âyetini söyle okumuştur; (İnnehu amile ğayra Salih). Bunu da Tirmizi, Ebu Davut haber vermektedir. Âyeti kerime Hazreti Nuh’un oğlunu tavsif ediyor. Yüce Allah ey Nuh, o senin ailenden sayılmaz çünkü kötü bir iş işlemiştir. Hud Sûresi 46. Âyet. Bu âyeti kerime İbni Kesir, Nafi, Ebu Amir ve İbni Amir (amelun gayri Salih) şeklinde okumuşlardır. Kisai ise amile ğayru salih şeklinde okumuştur, mana değişmez.
İbni Mesut (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri’nden anlatıldığına göre Yusuf Sûresi’nde geçen gelsene manasındaki heytelek ibaresini heytelleke diye okumuş. Keza Saffat Sûresin de geçen el acitte ve yasgarun âyetini vel acitte ve yesgarun diye nas şeklinde okumuştur. Bunları da Buhari, Ebu Davud gibi zatı muhteremler haber vermektedirler.
Evet, sevgili dostlarımız Yusuf Sûresi’nde ki 23. âyeti kerime heyteleke diye okuyorlar, sen ne dersin diye sorup vaki olmuştur. Bu soru üzerine İbni Mesut; Ben buna öğretilen şekilde okuyorum. Ben bana öğretilen şekilde okuyorum. Bu daha hoşuma gidiyor diye şöyle (Vegalet heyte leke) demiştir. Rivâyette ayrıca Saffat Sûresi’nin 12. âyetini okuyuşu da belirtilmiştir. Çünkü acipte kelimesindeki t harfinin 2 okunuşu var. İbni Kesir, Nafi, Asım, Ebu Amr, İbni Amir acikte şeklinde fetva ile okurken Hz. Ali, İbni Mesut, Ebu Abdurrahman Es-Sülemi, İkrime Katade, En Nehayi, Ameş İbni Ebu Leyla, Kisai vesaire birçoğu da merfu olarak aciptü şeklinde okumuşlardır. İbni Mesut da (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) aciptü diye okuyanlar arasında ismi zikredilmiştir. Evet, bu konuyla ilgili dersimiz bir sonraki derste de devam edecektir. Cenabı Hak gerçekleri doğru anlamayı, doğru anlatmayı nasibi müesser eylesin. Yanlıştan cümlemizi muhafaza eylesin.
Dakika 34:56