HadısŞerifKülliyatı 119-01

119- Hadis-i Şerif Külliyatı Ders 119

 

119- Hadis-i Şerif Külliyâtı Ders 119

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

 

اَلْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ*

وَالصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ عَلَى رَسُولِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلَى آلِهِ وَصَحْبِهِ اَجْمَعِينَ*

‘’Eûzu bi kelimatillahittâmmâti min şerri mâ haleka ve zerea ve berea’’

‘’ Rabbi Eûzu bike m‘in hemezâtiş şeyâtîn ve eûzu bike Rabbi en yahdurûn’’

 

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

 

 

Sevgili dostlarımız,

 

Kur’an-ı Kerim’in tertibi ile ilgili hadis-i şerifler külliyâtından dersimiz devam ediyor.

 

Zührî Hazreti Enes (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri’nden rivâyet ediyor. Huzeyfe (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hz. Osman (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretlerinin yanına geldi ve ey Emir’ül Mü’minin! Yahûdîler ve Hristiyanlar gibi kitapları hakkında ihtilâfa düşmeden bu ümmetin imdadına yetiş dedi. Hz Osman (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) derhal Hz. Hafsâ ’ya (Radıyallâhu Anha) birisini gönderdi. Sendeki Suhufu bize gönder, İstinsah edip sana tekrar iade edeceğiz diye haber gönderdi. Hz. Hafsâ (Radıyallâhu Anha ve Erdahüm Ecmaîn) gönderdi. Hz. Osman (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Kur’an-ı Kerim’in istinsahı için Zeyd İbn-i Sâbit Abdullah İbn-i Zübeyir, Saîd İbnü’l Âs ve Abdullah İbn-i Hâris İbn-i Hişâm (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) emretti. Onlar da bunu istihsan ettiler. Hz. Osman Kureyş’li gruba: “Kur’an-ı Kerim ile ilgili olarak herhangi bir hususta siz ve Zeyd İbn-i Sâbit ihtilâf edecek olursanız bunu Kureyş lisanına uygun olarak yazın. Çünkü Kur’an-ı Kerim onların lisânı üzere inzâl edildi” dedi. Çalışma esnasında heyet bu minval üzere hareket ettiler. Suhufu Mushaflar hâlinde ortaya koyma işi bitince, Hz. Osman (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) her diyara bir Mushaf gönderdi. Ayrıca bunun hâricinde kalan bin sahife veya Mushaf’ın yakılmasını emretti. Zeyd (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) der ki; Resulullah’tan (A.S.V) işittim.

 

Evet, sevgili dostlarımız!

 

Şimdi dersimiz bıraktığımız yerden devam etmektedir. Hz Osman Kureyş’li gruba: “Kur’an-ı Kerim ile ilgili olarak herhangi bir hususta siz ve Zeyd İbn-i Sâbit ihtilâf edecek olursanız onu Kureyş lisânına uygun olarak yazın. Çünkü Kur’an-ı Kerim onların lisânı üzere indi” dedi. Çalışma esnasında heyet bu minval üzere hareket ettiler. Suhufu Mushaflar hâlinde ortaya koyma işi bitince Hz. Osman (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) her diyara bir Mushaf gönderdi. Ayrıca bunun hâricinde kalan bin sahife veya Mushaf’ın yakılmasını emretti. Zeyd (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) der ki: “Rasûlullah’dan (A.S.V) işitmiş olduğum Ahzâb Sûresi’ne âit bir âyet, yazılı parça bana gelmemişti, eksikti. Onu araştırdım sonunda Huzeyme İbn-i Sâbit el-Ensârî (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretlerinde ortaya çıktı. Rasûlullah (A.S.V) onun şahitliğini iki kişinin şahitliğine denk tutmuştu”. Bu âyet şu idi mealen; “Mü’minlerden Allah’a verdiği ahdi yerine getiren kimseler vardır kimi bu uğurda canını vermiş, kimi de beklemektedir ahitlerini hiç değiştirmemişlerdir”. Ahzâb Sûresi’nin 23’üncü âyeti kerimesidir bu. Buhârî, Tirmizî bu haberi vermektedir.

 

Dakika 5:30

 

İbn-i Şihap ’ta şöyle demiştir; O gün et-tabut kelimesinde ihtilâf ettiler. Zeyd İbn-i Sâbit                     et-tabuh,  İbn-i Zübeyir ve Saîd İbn-i Âs et-tabut dediler, anlaşamayıp ihtilâfı Hazreti Osman’a arz ettiler. Hz Osman et-tabut yazın, çünkü o Kureyş lisânı ile inmiştir dedi. Bunun gibi ihtilâflar kendi aralarında sapasağlam bir şekilde gideriliyordu.

 

Hz. Enes (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri anlatıyor; Rasûlullah (A.S.V) zamanında Kur’an-ı Kerim’i 4 kişi cem etmiştir ve hepsi de Ensârî’dir. Übey İbn-i Kâ’b, Muâz İbn-i Cebel, Zeyd İbn-i Sâbit, Ebû Zeyd (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn).Enes’e, Ebû Zeyd de kim diye sorunca: “Amcalarımdan biri” dedi. Bunu da Buhârî Müslim, Tirmizî haber vermektedir.

 

Evet, sevgili dostlarımız!

 

İbn-i Hacer’in azami ölçüde telif ederek yaptığı açıklamaları kısmen özetleyerek bu durumda beyân etmeye çalışılmıştır. Hz. Peygamber’e (A.S.V) Peygamberlik 40 yaşında başlarında gelmiştir. Peygamberlik müddeti 23 yıldır. Bunun 13 yılı Mekke’de geçti, 10 yılı da Medine’de. İlk altı ayı vahyin rüyada gelme safhasıdır. Ramazan’ı Şerif ayında melek geldi ve ilk vahyi metlubu getirdi. İlk vahyi Alâk Sûresinin ilk 5 âyet-i kerimesidir. İlk vahiyden sonra 3 yıllık fetret araya girdi. Bu esnada vahiy de ara verildi Cenab-ı Hak tarafından. İbn-i Hacer bu ilk 3 yıllık devrede İsrâfil veya Mikâil olduğunu, gelişlerinde Hz. Peygamber’e bazı kelime ve benzeri şeyleri ilgâ ettiğini söylemiştir. Bu 3 yılın sonunda Cebrâil (AS.) Rasûlullah’a yakınlık kurup 10 yıl boyunca ara vermeden Mekke’de vahiy getirmiştir. Hicret’ten önceki vahiylere Mekki, sonrakilere Medeni denmektedir. Kur’an-ı Kerim dünya semâsına Kadir Gecesi’nde toptan inmiştir. Buradan Cebrâil (AS.) 20 senede peyderpey indirmiştir. “Kur’an-ı Kerim’i insanlara ağır ağır okuman için bölüm, bölüm indirdik ve onu gerektikçe indirdik” meâlindeki âyeti kerime İsrâ Sûresi’nin 106’ncı âyet-i kerimesi ki buna delâlet etmektedir. Dünya semasında konduğu yere Beytü’l İzzet denmiştir. Bir rivâyete göre Cebrâil (AS.) Levh-i Mahfuz’dan dünya semâsına her yılın Kadir Gecesi’nde o sene boyunca vahiy edilecek miktarı indirdi. Ve sahîh olan şudur: “Kur’an-ı Kerim bir defada dünya semâsına toptan indirilmiş sonra da parça, parça zaman içinde Hz. Peygamber’e (A.S.V) vahiy edilmiştir”. Her Ramazan’ı Şerif’te o senenin Ramazan ayına kadar inmiş olan sûreleri Cebrâil (AS.) Hz Peygamber’e (A.S.V) okur ve Peygamberden de dinlerdi.

 

Dakika 10:15

 

Mescitte halka okurdu. Bu tatbikata arza denmektedir. Evet, Rasûlullah’ın hayatının son zamanında bu iki sefer icrâ edilmiştir ve buna “Arza-i âhire” denmiştir. Kur’an-ı Kerim’in tarihinde arzaların hususen “Arza-i âhire’nin” ayrı bir ehemmiyeti vardır. Bu hem öğrenilmiş olanları kontrole ve dolayısıyla hatâ, unutma gibi ihtimâlleri bertaraf ederek vahiy hususundaki itimadı arttırmaya yönelikti. Yine İbn-i Hacer’in açıklamasına göre vahiyler arasında lafzen nesh edilenlerin nesh edilmeyenlerin ilgasına yarıyordu.

 

Ramazan’ı Şerif ayı arz sûretiyle kontrol ve tahkim mensupları ayırma sûretiyle tafsîl ayıda olmakta ehemmiyet taşımakta. Kur’an-ı Kerim ayı olma vasfına liyâkat kazanmakta idi. Onun için Ramazan’ı Şerif ayına Kur’an-ı Kerim ayı denmiştir. Ahmed İbn-i Hanbelî’n müsnedi ile Beyhâkî’nin de Şuabü’l-Îmânında gelen bir rivâyet Ramazan’ı Şerif ayının semâvî kitaplar yönünden ehemmiyetini şöyle anlatır; Tevrât Ramazan’ı Şerif’in 6’sında, İncîl’i Şerif 13’ünde, Zebûr 18’inde, Kur’an-ı Kerim 24’ünde indirilmiştir.

 

Evet, sevgili dostlarımız arzayı Rasûlullah’ın Cebrâil (AS.) okuması, bazıları da Cebrâil’in Hz. Peygamber’e okuması olarak açıklarlar. Aslında her ikisidir. Hem Azrâil hem arza Cebrâil’in Peygamber Efendimize okumasıdır, hem de Peygamberimizden Cebrâil (AS.) Kur’an’ı tekrar dinlemesidir. Bir başka rivâyet Suhuf-i İbrâhim’in Ramazan’ı Şerif’in ilkinde indiğini ilâve etmişlerdir. Hz Peygamber (A.S.V) gelen vahiyleri anında yazdırıyor idi. Bu işte hizmet veren 40 civarında kâtip vardı. Rasûlullah (A.S.V) askeri seferler sırasında ve hattâ Mekke’den Medine’ye hicret gibi en kritik anlarda bile beraberinde kâtip ve yazı malzemesi bulundurmayı ihmâl etmemiştir. Zeyd İbn-i Sâbit yeni gelen bir vahiyi yazma işi bitince Hz. Peygamberin (A.S.V) yazıları bir kere okuttuğunu, eğer bazı eksikler olmuş ise tamamlattığını bu tashihten sonra halka sunduğunu belirtir. Ezberletiyordu da Peygamberimiz. Zaten ibadet yapabilmek için Kur’an-ı Kerim’i ezberlemek gerektiği gibi Cenab-ı Hakk’ın rızâsını kazanmak içinde ezber ehemmiyet kazanıyor idi. Bir kısım Müslümanlar tamamını, bir kısım bazı Sûrelerini ezberlemiştir. Kontrol yani yazı ezberle, ezber de yazı ile kontrol ediliyordu. Bunun en güzel örneği her Ramazan’ı Şerif’te yer verildiğini belirttiğimiz arza hadisesidir. Yani arza neydi? Cebrâil’in her Ramazan’ı Şerif’te Kur’an-ı Kerim’i okuyor Peygamberimiz de Cebrâil’e ve cemâate okuyordu.

 

Dakika 15:14

 

Kur’an-ı Kerim’in muallimleri vardı. Bunlar halk arasında dolaşarak hem öğretiyorlar hem de daha önceden öğrenilmiş olanları kontrol ediyorlardı. Vahiyleri küçük parçalara yazdırıyordu. Deri parçası, hurma yaprağı, kürek kemiği gibi kâğıt yok idiyse de deri aynı vazifeyi görebiliyordu. Taş, tahta, kemik gibi daha küçük parçalara yazıldığını görmekteyiz. Tertip de kolaylık yani âyetler ve sûreler bugünkü elimizdeki Kur’an-ı Kerim’in tertibine uygun bir sırayla gelmiyordu. Peygamber konacağı sûreyi ve sûre içindeki âyetlerin yerini târif ediyordu. Tehlif-ül Kur’an diye ifade edilen ameliyenin icrâsında kolaylık için vahiylerin küçük parçalara yazılması gerekmekte idi. İşte tehlif-i Kur’an, Buhârî’nin sahîhînde bu adı taşıyan bir bapta açılmıştır. Ashâbın biz Rasûlullah’ın yanında Kur’an-ı Kerim’i parçalardan te’lîf ederdik dediğine rastlanır.

 

Evet, kıymetliler!

 

Te’lîf konusunda da tertip mânâsına gelmektedir te’lîf. Âyetlerin bir Sûre içerisindeki sıralanmasıdır yahut da Sûrelerin öncelik sonralık sırasında sıralanmasıdır. Ulemâ âyetlerin sûre içerisindeki tertibini anlarlar ve âyetlerin tertibi için tevkifidir derler. Yani âyetlerin yerleri Cebrâil’in (AS.) direktifiyle bizzat Rasûlullah (A.S.V) tarafından tayin edilmiştir, vahye dayanmaktadır. Sûrelerin tertibi tevkifi değildir. Tertip istilâhidir, içtihatla konmuştur. Bazı rivâyetler Rasûlullah’ın gece namazında Âli İmrân’dan önce Nisâ Sûresi’ni okuduğunu haber vermektedir. Nitekim Ubey İbn-i Kâ’b Mushaf’ın da sıra böyledir. Hz Osman’ın Mushaf’ı ile diğer Mushaflar arasında görülen Sûre sırasındaki farklılıklar Sûrelerin sıralama işi içtihâdîdir, istilâhidir diyenlere delil olmaktadır. Evet, kıymetliler! Âyetlerin nereye konulacağı tamamen vahiy ile tespit edilmiştir. Zeyd İbn-i Sâbit Hazretleri bu konuda büyük hizmetler vermiştir. Zeyd İbn-i Sâbit Hz. Ömer’in de yardımcı olması kaydıyla işe başlar. Hz Ebû Bekir Zeyd’e cem sırasında hafızasına güvenmemesini, her 2 âyet için yazılı 2 şahit istemesini şart koştu. Şehir de ilim ilân ederek yanında yazılı Kur’an parçası bulunduranların bunların mescide getirip Zeyd’e teslim etmesini talep etti. Hz. Ömer getirilen yazılı nüshaların Hz. Peygamber (A.S.V) tarafından kontrol edilip edilmediği hususunda yemin ettiriyordu. Hattâ bazı âlimler bu yazılı şahitlerin Arıza-i ahîre de kontrolden geçen yazılı nüshalar olduğunu söylerler. Bu durum bile arıza-i ahîrenin İslam tarihindeki ehemmiyetini ve iki sefer oluşunun hikmetini göstermeye kâfidir. Zeyd İbn-i Sâbit Kur’an-ı Kerimi ezbere baştan sona bilenlerden biriydi.

 

Dakika 20:09

 

Tevbe Sûresi’nin en son iki âyetini yazılı olarak bir kişi getirmişti. En son nâzil olan âyetlerden olduğu için olacak zaten onlar Zeyd gibi başkalarının da ezberinde vahiy olarak mevcut idi. Ama yazılmış vaziyette sadece bir kişi getirmişti. Rasûlullah (A.S.V) şahideyn, iki şahit ünvanını verdiği Huzeyme İbn-i Sâbit idi. Rasûlullah (A.S.V) onun şehadetini iki kişinin şehadeti kıldı. Hz. Ömer zinâ edenlerin recmedilmeleri ile ilgili yazılı bir metni âyet diye getirdiyse de Zeyd İbn-i Sâbit kabul etmedi. Rasûlullah (A.S.V) Allah’ın âyeti diyerek recmi ifade etmiş ve tatbik de etmişti. Ancak muhtemelen bu hükme Allah’ın önceki kitaplarında gelen âyeti mânâsında Allah’ın âyeti demişti. Zinâ eden bir Yahûdî çiftinin cezâlandırılması için Yahûdî cemâati Hz. Peygamber’e müracaat etmiş ve Rasûlullah da Allah’ın kitâbında yani Tevrât’ta bulunan hükmü yani recmi Yahûdî çiftine uygulamıştır. İslam’da ilk recm budur. Rasûlullah’ın sağlığında Müslümanlara uygulanan recm vakası da mevcuttur. Bazı âlimler bunu hükmü bâkî lafzı mensûh âyetlere örnek olarak kaydederler. Burayı iyice anla! Hükmü bâkî lafzı mensûh âyetlere örnek olarak kaydederler. Evet, hüküm bâkî ama lafzı mensûh.

 

Ahzâb Sûresi’nin 23’üncü âyetinde tek yazılı şahide müsteniden kabul ettiğini belirtir. Huzeyme İbn-i Sâbit eş-şahideyndir. Pek çok kimse Kur’an-ı Kerim’i baştan sona ezbere biliyorlardı. Kısmî şekilde ise bütün Müslümanlar biliyordu. Baştan sona ezbere bilenler cemedenler de vardı. Enes’in (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) bir rivâyetinde Ensâr’dan bilhassa 6 tanesi meşrudu. Übey İbn-i Kâ’b, Muaz İbn-i Cebel, Zeyd İbn-i Sâbit, Ebû Zeyd bunlardandı. Ebû’d-Derdâ, Sâ’d İbn-i Ubâde yine bunlardandır. Sâlim Mevlâ Ebû Huzeyfe ile Abdullah İbn-i Mes’ûd (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretlerinin de Hafize olduğu, olduğu bilhassa tasri edilen Ümmü Varaka (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri’nin cem ediciler beyanında zikredilmesidir. Bunlar zikredilmeyen haberlerde ise bunlar gösterirken hafızlar bundan ibâret değildir. İbn-i Hacer’in naklettiği neticeye göre Fethu’l Bârî’de Muhâcirun’dan şunlar var: “Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, Hz Talha, Sâ’d İbn-i Mes’ûd, Huzeyfe, Sâlim, Ebû Hûreyre, Abdullah İbn-i Sa’d, Abâdile” (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) yani Abdullahlar. Kadınlardan: “Hz. Âişe, Hz Hafsâ, Ümmü Seleme (Radıyallâhu Anhünne)”. İbn-i Ebû Dâvûd şunları da ilâve eder.

 

Dakika 25:10

 

Muhâcir olarak Temim İbn-i Evs ed-Dârî, Ukbe İbn-i Amr Ensâr olarak, Ubâde İbn-i Sâbit, Muaz Ebû Hüleyme, Mücemmi İbn-i Câriye, Hudale İbn-i Ubeyd, Mesleme İbn-i Mahlep vesâire bunlardan bazıları Hz. Peygamberden sonra hafızlarını hıfzlarını ikmâl etmişlerdir. Kezâ Ebû Mûsâ el-Ensârî El Eş ‘ari Amir İbn-i Âs, Sâ’d İbn-i Ubâde gibi bazıları da Kur’an-ı Kerim’i cem edenler arasında sayılmıştır.

 

Evet, sevgili dostlarımız!

 

“Kadın ve erkek iki yaşlı zinâ ederse her ikisi de Allah’tan ibretli bir ceza olarak recmedin. Allah Azîz ve Hakîmdir”. İşte Hz. Ömer’in (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) âyet diye teklif ettiği metin şu idi, meâlini verdiğimiz işte bu. Yani “kadın ve erkek iki yaşlı zinâ ederse her ikisi de Allah’tan ibretli bir ceza olarak recmedin, Allah Azîz ve Hakîmdir”. Evet, bunu işte hükmü bâkî ama lafzı mensûh olanlardan kabul edilmiştir.

 

Sevgili dostlarımız Dârül Kurrâ’nın yüzlerce ifade etmenin daha gerçekçi bir tahmin olacağı muhakkaktır. Ashâbın icmasını mazhar olmuştur. Yani Kur’an-ı Kerim sapasağlam muhafaza edilmiş, korunmuş, bir araya getirilmiş, nüsha, tek nüsha hâline getirilmiş. Ondan sonra adedi çoğaltılmış, vilâyetlere gönderilmiş, titizlikle sapasağlam bu işler yürütülmüş. Başta Cebrâil (AS.) Hz. Muhammed arasında bu hakîkat sapasağlam ortaya konmuş, sahâbe bunun kâtipliğini yapmış, muhafazasını yapmış. Sapasağlam şöyle değişmeden bugünlere kadar gelmiş ebediyyâta kadar da gidecektir.

 

İnşâ’Allah Kur’an-ı Kerim’in tefsiri hakkında dersimizde bir sonraki dersimiz devam edecektir.

 

Dakika 28:11

 

(Visited 52 times, 1 visits today)