Tefsir 121-01

121- Tefsir Ders 121 hayat veren nurun keşif notları

121- Kur’an-ı Kerim Tefsîr Dersi 121

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

(Nisâ Sûresi 13’üncü Âyet-i Kerime’den 23’üncü Âyet-i Kerime’ler)

 

تِلْكَ حُدُودُ اللّهِ وَمَن يُطِعِ اللّهَ وَرَسُولَهُ يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا وَذَلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ ﴿١٣﴾

وَمَن يَعْصِ اللّهَ وَرَسُولَهُ وَيَتَعَدَّ حُدُودَهُ يُدْخِلْهُ نَارًا خَالِدًا فِيهَا وَلَهُ عَذَابٌ مُّهِينٌ ﴿١٤﴾

صَدَقَ اللهُ اْلعَظِيمُ

 

Kıymetli ve muhterem efendiler,

Bütün ruhlara ve kalplere hayat veren Yüce Allah’ın ortaya koyduğu ebedî mutluluğun kaynağı olan, Kur’an-ı Kerim’le ilgili olan hayat derslerimiz devam ediyor. Okuduğum âyet-i kerimlerin özlü mânâlarını verdikten sonra bunları bazı keşif notları tefsir notlarından sizlere bazı bilgiler takdim ederek dersimiz devam edecektir ki, Kur’an-ı Kerim’in yiyip içtiği esasında dünyanın cenneti Kur’an-ı Kerim’in âyetlerinin içindeki yüce mânâdan Kur’an bahçesinden kalp yer içerse işte kalp sürekli hayat bulur. Ölümsüzlüğe hazırlanır bu Allah’ın lütfuyladır.

İşte bütün bu hükümler, Allah’ın koyduğu hükümler ve çizdiği sınırlardır. Kur’an-ı Kerim, İslam dini Allah’ın hüküm ve kânûnlarıdır. Buna dikkat et ve çizdiği sınırlardır. Sakın ola ki, Allah’u Teâlâ’nın çizdiği sınırlara çıkma, İslam’ın içinde kal dışına çıkma! Kim Allah’a ve Peygambere itaat ederse Allah onu altlarından ırmaklar akan cennetlere koyar onlar orada ebedî olarak kalacaklardır. İşte büyük kuruluş budur bura da büyük kurtuluştan bahsediyor Kur’an-ı Kerim (وَذَلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ) diyor. İşte ebedî mutluluk veren hayatı kazanmak için seni işte bu büyük kurtuluşa hazırlayan Kur’an-ı Kerim’in, İslam’ın kendisidir. Bunun için bu büyük kurtuluşa hazırlan kimse seni kurtaramaz, kimse bizi kurtaramaz ancak kurtarıcı îmân, İslam, Kur’an-ı Kerim, Allah ve Peygamberdir ve İslam’ı bilen müçtehitler de, âlimler de bu işin önderleri vesileleridir.

Kimdi Allah’a ve peygamberlerine isyân eder ve Allah’ın koyduğu sınırları aşarsa Allah onu da ebedî kalacağı cehennem ateşine koyar onun için alçaltıcı bir azâb vardır. İşte itaat edersen öyle, etmezsen böyle her ikisini de Kur’an-ı Kerim hayat vereni de, hayatı ebedî başına zindan edeni de açıklıyor. Allah’a rağmen hayat olmaz. Ben Allah’ı ve onun kânûnlarını dinlemiyorum yine de hayat bulurum demen için başka ilâh bulman gerek, başka ilâh yok.

Dakika 4:54

Yine sevgili Peygamberimizin kalbinden cihâna parlayan bu Kur’an-ı Kerim bu gerçekleri ortaya koyarken yine buyuruyor ki;

استعيذ بالله

وَاللاَّتِي يَأْتِينَ الْفَاحِشَةَ مِن نِّسَآئِكُمْ فَاسْتَشْهِدُواْ عَلَيْهِنَّ أَرْبَعةً مِّنكُمْ فَإِن شَهِدُواْ فَأَمْسِكُوهُنَّ فِي الْبُيُوتِ حَتَّىَ يَتَوَفَّاهُنَّ الْمَوْتُ أَوْ يَجْعَلَ اللّهُ لَهُنَّ سَبِيلاً ﴿١٥﴾

Kadınlarınızdan zinâ edenlere karşı içinizden dört şahit getirin. Eğer onlar, şahitlik yaparsa, bu kadınları, ölüm alıp götürünceye kadar veya Allah onlara bir çıkış yolu açıncaya kadar evler de hapsedin. Bu zinânın cezâsıydı ilk günler de daha sonra diğer âyetlerle başka hükümler kondu ve bunların bir kısmı nesh edildi.

Yine Yüce Rab şöyle diyor;

وَاللَّذَانَ يَأْتِيَانِهَا مِنكُمْ فَآذُوهُمَا فَإِن تَابَا وَأَصْلَحَا فَأَعْرِضُواْ عَنْهُمَا إِنَّ اللّهَ كَانَ تَوَّابًا رَّحِيمًا ﴿١٦﴾

إِنَّمَا التَّوْبَةُ عَلَى اللّهِ لِلَّذِينَ يَعْمَلُونَ السُّوَءَ بِجَهَالَةٍ ثُمَّ يَتُوبُونَ مِن قَرِيبٍ فَأُوْلَئِكَ يَتُوبُ اللّهُ عَلَيْهِمْ وَكَانَ اللّهُ عَلِيماً حَكِيماً ﴿١٧﴾

وَلَيْسَتِ التَّوْبَةُ لِلَّذِينَ يَعْمَلُونَ السَّيِّئَاتِ حَتَّى إِذَا حَضَرَ أَحَدَهُمُ الْمَوْتُ قَالَ إِنِّي تُبْتُ الآنَ وَلاَ الَّذِينَ يَمُوتُونَ وَهُمْ كُفَّارٌ أُوْلَئِكَ أَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا ﴿١٨﴾

Yüce Rab yine buyuruyor ki; Ancak Allah’ın kabul etmesini vaat buyurduğu tövbe, o kimseler içindir ki, bilmeyerek günah işleyip hemen tövbe edenlerin tövbesidir. İşte Allah bunların tövbelerini kabul eder. Allah Alîm’dir, Hakîm’dir, her şeyi bilendir hikmet sahibidir. Yoksa günah işleyip de kendisine ölüm gelince: “İşte ben şimdi tövbe ettim” diyen kimselerin tövbesi kabul edilmez. Kâfir olarak ölenlerin tövbesi de kabul edilmez. İşte bunlara âhirette can yakıcı azâb vardır ve bu azâb hazırlanmıştır, bunu da biz hazırlamışızdır diyor. Şimdi buraya da çok dikkat lâzım! Tövbe demek oluyor ki, bilmeyerek yapılan bir günahın bilir bilmez, öğrenir öğrenmez derhâl tövbe edip vazgeçmektir. Bile bile tövbe etmiyor, bile bile günaha ısrar ediyor bu tövbe değil bu Allah’a bile bile isyândır.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ يَحِلُّ لَكُمْ أَن تَرِثُواْ النِّسَاء كَرْهًا وَلاَ تَعْضُلُوهُنَّ لِتَذْهَبُواْ بِبَعْضِ مَا آتَيْتُمُوهُنَّ إِلاَّ أَن يَأْتِينَ بِفَاحِشَةٍ مُّبَيِّنَةٍ وَعَاشِرُوهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ فَإِن كَرِهْتُمُوهُنَّ فَعَسَى أَن تَكْرَهُواْ شَيْئًا وَيَجْعَلَ اللّهُ فِيهِ خَيْرًا كَثِيرًا ﴿١٩﴾

Ey îmân edenler! Kadınlara zorla vâris olmanız size helâl değildir. Verdiğiniz mihrin bir kısmını kurtaracaksınız diye, onları sıkıştırmanız da helâl değildir.

Dakika 10:00

Ancak açık bir hayâsızlık yapmış olurlarsa başka. Onlarla iyi geçinin. Eğer kendilerinden hoşlanmadınızsa, olabilir ki, siz bir şeyden hoşlanmasanız da Allah onda birçok hayır takdir etmiş bulunur.

وَإِنْ أَرَدتُّمُ اسْتِبْدَالَ زَوْجٍ مَّكَانَ زَوْجٍ وَآتَيْتُمْ إِحْدَاهُنَّ قِنطَارًا فَلاَ تَأْخُذُواْ مِنْهُ شَيْئًا أَتَأْخُذُونَهُ بُهْتَاناً وَإِثْماً مُّبِيناً ﴿٢٠﴾

Eğer bir eşi bırakıp da yerine diğer bir eş almak isterseniz, öncekine yüklerle Mehir vermiş de bulunsanız ondan bir şey geri almayın. O malı iftira ve açık bir günah isnadı yaparak geri alırsanız hiç bu Müslümanlığa sığar mı? İnsanlığa yakışır mı?

وَكَيْفَ تَأْخُذُونَهُ وَقَدْ أَفْضَى بَعْضُكُمْ إِلَى بَعْضٍ وَأَخَذْنَ مِنكُم مِّيثَاقًا غَلِيظًا ﴿٢١﴾

Birbirinizle kaynaşıp baş başa kalmışken ve onlar sizden kuvvetli bir teminat almışken verdiğinizi nasıl geri alabilirsiniz? Erkek verdiği Mehir’i evlenmişse, artık karı koca olmuşlarsa ne kadar Mehir verirse versin Mehir’i erkek alamaz o kadınındır.

وَلاَ تَنكِحُواْ مَا نَكَحَ آبَاؤُكُم مِّنَ النِّسَاء إِلاَّ مَا قَدْ سَلَفَ إِنَّهُ كَانَ فَاحِشَةً وَمَقْتًا وَسَاء سَبِيلاً ﴿٢٢﴾

Câhiliye devrin de geçenler müstesna, İslam’dan önceki durumu kastediyor. Babalarınızın nikâhladığı kadınlarla evlenmeyiniz. Şüphe yok ki, o pek çirkindi, iğrençti, o ne fenâ bir âdetti.

حُرِّمَتْ عَلَيْكُمْ أُمَّهَاتُكُمْ وَبَنَاتُكُمْ وَأَخَوَاتُكُمْ وَعَمَّاتُكُمْ وَخَالاَتُكُمْ وَبَنَاتُ الأَخِ وَبَنَاتُ الأُخْتِ وَأُمَّهَاتُكُمُ اللاَّتِي أَرْضَعْنَكُمْ وَأَخَوَاتُكُم مِّنَ الرَّضَاعَةِ وَأُمَّهَاتُ نِسَآئِكُمْ وَرَبَائِبُكُمُ اللاَّتِي فِي حُجُورِكُم مِّن نِّسَآئِكُمُ اللاَّتِي دَخَلْتُم بِهِنَّ فَإِن لَّمْ تَكُونُواْ دَخَلْتُم بِهِنَّ فَلاَ جُنَاحَ عَلَيْكُمْ وَحَلاَئِلُ أَبْنَائِكُمُ الَّذِينَ مِنْ أَصْلاَبِكُمْ وَأَن تَجْمَعُواْ بَيْنَ الأُخْتَيْنِ إَلاَّ مَا قَدْ سَلَفَ إِنَّ اللّهَ كَانَ غَفُورًا رَّحِيمًا ﴿٢٣﴾

Size şunları nikâhlamak haram kılındı: Anneleriniz, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek ve kız kardeşlerinizin kızları, sizi emziren sütanneniz, sütkardeşleriniz ve karılarınızın anneleri, yani kaynanalar ve kendileriyle zifafa girdiğiniz kadınlarınızdan olan ve evleriniz de bulunan üvey kızlarınız. Eğer üvey kızlarınızın anneleri ile zifafa girmemişseniz onlar evlenmenizde size bir günah yoktur. Ama zifafa girmişseniz onların anneleriyle o üvey kızlarınızla da katiyen evlenemezsiniz. Kızıyla evlenen annesiyle evlenemez, annesiyle evlenen kızıyla evlenemez. Sulbünüzden gelen (öz) oğullarınızın hanımları yani gelinleriniz ile evlenmeniz ve iki kız kardeşi birlikte nikâhlamanız da haramdır.

Dakika 15:06

Ancak câhiliyet devrinde geçen geçmiştir. Şüphesiz ki Allah gafur, çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir.

İslam dini kendinden önceki devrileri ortadan câhiliye devri deniyor onları ortadan kaldırmıştır. Müslüman olanın geçmiş günahları da bağışlanmıştır. Yeter ki Müslüman olduktan sonra artık İslam’ın emirlerine dikkat et, o eskiden yaptığın günahların hiçbirini yapma ve iyi bir Müslüman olmaya gayret et. Şimdi bu âyet-i kerimelerin üzerinde bazı açıklayıcı notlar da bulunalım. Yüceler yücesi olan Allah’u Teâlâ (C.C) bizi dünyada kendi kânûn ve kurallarına göre yaşamamızı istiyor. İşte bunun adı İslam ve İslam şeriatı ve ilâhî kânûnlardır ve gerçek kânûn koyucu da sadece Allah’u Teâlâ’dır. O’ndan başkasının kânûnları kendilerini bağlar ama Allah’ın kânûnları inananları bağlar, inanmayanın da hakkından gelir, adâleti tecellî eder. Asîl hükümdar O’dur, mülkün hükümdarı O’dur, O’nun kânûnları geçerlidir. Bu dünyada da böyle, mezarda da, mahşerde de böyle. Çünkü Yüce Allah ezelî ebedî mutlak tek hükümdardır, muktedir tek hükümdardır. O’ndan başka hiç kimse hükümdar değildir. Sadece insanoğlu halîfe yaratılmıştır halîfe Allah’ın emirlerini uygulamak, ilâhî kânûnları uygulamak Allah’ın emrinde O’nun hâkimiyetini kabul etmek demektir. Yoksa kendi bildiğin gibi har vurup harman savurmak, istediğin gibi ona buna zulüm etmek, haksızlık yapmak, ilâhî kânûnları tanımak, kendi dayatmalarını kânûn kabul etmek bunların hesabını Allah’a vereceksin. Bu tâğutlara, zâlimlere kim itaat eder onlara uşaklık yaparsa, onlar da Allah’a hesap vereceklerdir. Şimdi bu âyet-i kerimeler de şöyle bir düşünelim. Bu âyette mîras âyetlerinde bundan önceki âyetler, bu âyetler, ana bir kardeşler için âyetler var. Yine ana baba bir olanlar için yine âyetler de mîras taksimi bulunmaktadır. Câhiliye de ölenin karısına da vâris olurlardı, ya alırlar veya satarlardı. Yani kadın mal gibi kabul ediliyordu İslam’dan önce veya engel olurlardı, evlenmesine de müsaade etmezlerdi ki, tamamen kadın insan mıdır, başka bir yaratık mıdır bu şekilde bakılıyordu kadına İbn-i Abbâs’tan gelen rivâyetin birisi budur. Birde geçen âyetlerde kelâleden bahsedildi, kelâle çocuksuz, anasız, babasız kardeşlerin vâris olmasına da kelâle denir. Kelâle olan kardeşler kız oğlan ise 6’da 1’er alırlar, kız oğlan eşit alırlar, Erkeğe iki değildir yani kız da erkek gibi eşit alır. Ulemâ ana bir kardeşler demiş kelâle için yine kelâle işi ihtilâflıdır, Sahâbî arasında da bu ihtilâf vardır.

Dakika 20:00

Mesela Ebû Bekir (Radıyallâhu Anhüm) annenin, babanın, evladın dışındakilerdir demiştir kelâle için. Annenin, babanın, evladın dışındakilerdir kelâle diyor. En ileri görüş bu görüştür seçkin olarak bu görüş kabul edilmiş. Hz. Ömer de çocuklardan başkasıdır kelâle demiş ve Hz. Ebû Bekir’e karşı gelmekten utanıyorum dermiş. Baba ve çocuklardan başkasıdır dediği de mervîdir ki, buradan da anlaşılıyor ki kelâle işi ihtilâflıdır ama bu ihtilâflar da tabii asla köke dayanarak hüküm verilmelidir. Mîras âyetleri vasiyet hükmünü kaldırmıştır, mîras âyetleri gelmeden önce vasiyet vardı onun için vasiyeti mîras âyetleri kaldırdı. Şimdi (elâ lâ vasiyete li vârisin) dikkat ediniz hiçbir vârise vasiyet yoktur, vâris olmayana da 3’te 1’den fazla vasiyet yoktur. Vârislere vasiyet yok ama vâris olmayana da malın 3’te 1’inden fazlasının vasiyeti yoktur diyor. Kütübü Sitte de ve başta Buhârî Şerif olmak üzere bu rivâyetler bulunmaktadır. 3’te 1 de çoktur vârislerinizi zengin olarak bırakmanız, fakir olarak bırakmanızdan hayırlıdır diyen Sahîh-i Müslim’in ve Buhârî Şerifin ve diğer Kütübü Sitte de bu hadis mervîdir. Talip ikiden birini tercih ederek ikisi içinde kullanmaktır. Bu da konuların tercihi konusundadır iki konu yan yana geldiği zaman içinde daha tercih olanı seçmektir. Yine günaha mecâli kalmayanın tövbesi kabul olunmaz diyor. İnsan tövbeyi istiğfarı sürekli yepyeni her an tövbeyi istiğfar içinde olmalı ve günahlara dönmemeli, tam pişmanlık içinde olmalıdır. Bir de her günahın tövbesinin şartlarını yerine getirmelidir. Günah işlemeye mecâli kalmamış ama yaşlılıktan, ama hastalıktan herhangi bir sebepten bu günaha mecali kalmadığı için tövbe edenlerin tövbesi kabul olunmaz diyor. Bunu da diyen Muhammed Seyyid Kutub ’dur. Ama bana sorarsanız gerçek tövbe ile hakîkî nasûh tövbesiyle herkes tövbe etmenin gayreti içinde olsunlar. Fahişe: Aşırı edepsizlik ve zinânın adıdır. Kadının kocaya isyânı, huzursuzluk çıkarması apaçık fuhuş sayılır. (İbn-i Abbâs’tan gelen bir rivâyettir bu da) Yani fuhuş sayılacak bir kötü davranışın içinde kocasına isyân eden kadın kadınların durumu olduğu gibi. Tabii ki fuhşu yat için de olan zinâ eden kim olursa olsun, ister kadın olsun, ister erkek aşırı edepsizliğin adına fuhşu yat denir, fahişe de bunlardan biridir, zinâda bunlardan birisidir. Yine Hz. Ömer 12 okkayı önermiş Mehir için. Bir kadın âyet 20’yi okumuş Hz. Ömer’e Hz. Ömer kadını doğru söyledi ben hatâ ettim diyor.

Dakika 25:00

Şimdi 20’nci âyeti kadın okuyor bu da Mehir konusundadır. Şimdi kadının iyisinin değeri, kıymeti bilinmeli, kötüsüne karşı da keyfi zorbalık değil adâlet uygulanmalıdır. İslam’da zorbalık, keyfi muamele yoktur. Onun içi kötüye karşı bu kötüydü ben istediğimi yaparım, istediğim zulmü yaparım diyemezsin, ilâhî adâlet ne ise onu yapabilirsin. Mehir konusunda da yine Hz. Ömer bir gün şöyle diyor; 12 okkayı önermiş Mehir olarak 12 okka verin demiş bir kadın da çıkmış Hz. Ömer’e âyet 20’yi okumuş. İşte kadın böyle olacak Kur’an’ı bilen bir kadın ve Hz. Ömer’e bu âyeti okuyunca, Hz. Ömer hiç itiraz etmemiş kadını doğru söyledi ben hatâ ettim demiştir. Aslında Hz. Ömer’in dediği doğrudur ama kadının dediği de doğrudur. Ne zaman ikisi de doğrudur? Bol Mehir verebilecek insanlar olur kantar, kantar verebilir. Kadın onlar için kadının okuduğu âyet doğru söylemiştir. Hz. Ömer’in dediği de gücü nispetinde, gücü yok fazla o gücü olmayanlar içinde Hz. Ömer 12 okkayı önermiştir. Ona dahi gücü olmayanlar olur. Gücü olmayan illâ nereden bulacaktır onu? Demek ki İslam dini herkese gücüne göre emreder. Hz. Ömer’in dediği o idi ama kadının dediğini de takdir etti Hz. Ömer. Bu da onun büyüklüğünün neticesidir büyükler doğruyu kimden duyarsa duysun kabul eder, tenkitli de bir kişiyi büyükler birisi kendini tenkit ederse onu da takdir eder. Büyükler nefsinin övülmesini istemezler, tenkiti severler hele doğruyu, doğru tenkiti buna da bayılırlar. Evli kadınlar da şimdi haram olan mesela nikâhı haram olanlardan biri de evli bir kadın katiyen nikâh edilemez, bir başkasıyla evlenemez. İllâ kocasından boşanmış olmadıkça evli bir kadın ne başkasıyla evlenebilir, ne de kocasının hakkını namusunu çiğnetemez. Sadece câriyeler, harp esirleri ve o harp ortamında ki kânûn ve kurallar tabi o kurallara göre uygulanacak ayrı hükümler vardır onlar. Erkekler akıl, temkin, kuvvet, nübüvvet, imamet, velâyet gibi cihâd bakımından erkekler de Cenab-ı Hak Yüce Allah erkeğe fazla kuvvet vermiştir kavvâm kılmıştır. Bunun için erkeğin vücuduna ki ruhu ve bedeni yapısıyla, kuvvetiyle kadının kuvveti bir değildir Ebussuûd söylüyor bunları da o büyük âlim, Osmanlının büyük âlimlerindendir.

Şimdi karşılıklı rızâya dayalı ticaret meşrudur. (İbn-i Kesîr) bu da kaide kızını nikâhlamak, Anneyi nikâhlamak ise kızını haram kılar. Bu da biraz önceki âyeti kerime de geçti. Şimdi bunu da açıklığa kavuşturmak için sorulan bir sorunun cevabı oluyor ki, mesela kızını nikâhladın artık annesini alamazsın, anneyi nikâhlamışsan artık kızını alamazsın. Tabii bu tam mânâsıyla karı-koca olunduktan sonradır bu hükmün böyle geçerli olması yoksa kâğıt üzerinde ki evlenmeler değildir.

Dakika 30:10

Gerçek evlenmeler ve karı koca olma meselesinden sonradır bu kurallar. Yine İbn-i Abbâs âyette: “Ateş, gazâp, azâb, lânet geçerse” diyor. Şimdi büyük günahlar hangileridir diye soruluyor? İbn-i Abbâs şöyle cevap veriyor (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) eğer âyet-i kerime de ateş geçiyorsa, azâb geçiyorsa, gazâp geçiyorsa, lânet geçiyorsa orada ki günahlar büyük günahlardır diyor. Bunun sayısı 7 değil 700’e yakındır diyor. Yani 700 büyük günah vardır, 700’e yakın büyük günahlar vardır diyor. Bazıları 7, bazıları 17 diye sayan bazı kaynaklar vardır ama bunlar günahların başını çeken büyük günahlardır, yoksa günahın büyüğü küçüğü olmaz. Israr ile küçük günahlar büyür. Meselâ kişi küçük günah diye önemsemiyor ama küçük günahlara devam ediyor. Devam ettiği müddetçe, ısrar ettiği müddetçe küçük günahlar büyür diyor, tövbe ile büyük günahlar da silinir. Buraya da dikkat et! Bu da Kurtubî’nin kayıtların da bulunan haberlerdir. Yine Mücâhit vahidi onların kaynağındaki haberde de, Ümmü Seleme (Radıyallâhu Anha) Annemiz savaş mîras gibi kadınların durumunu sordu işte o zaman âyet 32 nâzil oldu. Kadınlar hakkında da Cenab-ı Hak durumu ortaya koydu. Anlaşma ile mîrası ve Muhâcir ’inin Ensâr’a mîrâsını ve 33’üncü âyeti de Nesh etti. Hangi âyet Nesh etti? Enfâl Sûresi’nin 75’inci âyeti gerçek mîras âyetleri geldikten sonra artık öbürlerinin hükmü ortadan kaldırıldı, Neshe uğradı. Bunun da kaynağın da yine Hasan-ı Basrî, İbn-i Kesîr gibi Ulemâ’lar bulunmaktadır. Yalnız eşler kısmı Nesh olmadı diyen Ulemâmız da vardır. Şimdi zaman aşımı meselâ zinâdan dolayı zinâ zaman aşımı şehirler de bir ay, biraz uzak köyler de 4 ay en fazla 6 ay zinâ için şahitlerin bu süre için de şahitlik etmeleri şarttır. Eğer zinâdan birisi mahkeme oluyor da şahitler 1 ay ile 6 ay içerisinde gelip şahitlik yapmaları gerekmektedir. İlâhî adâletin tecellî etmesi içindir bu ilâhî hüküm gelinceye kadar, ölünceye kadar evde hapis cezâsı iken bunları da ne yaptı? Nur Sûresi’nin 2’nci âyeti gelince öbürlerinin hükmünü kaldırdı. Demek ki İslam dini her şeyi kendi için de yeniledi. İslam dini, İslam şeriatı bütün hükümlerinin tamamı ile yepyenidir ve kıyamete kadar bütün çağların önün de yepyeni hükümlerle gelmiştir. Bu yenilemeyi kimse yapamaz Allah’u Teâlâ’nın kendi yapmıştır. Çünkü hükümler O’nundur bir önceki hükmü, sonraki bir hükmüyle ortadan kaldıran O’dur.

Dakika 35:05

Bu Mücâhitten gelen bir haberde de âyet erkekler arası (Yani 16’ncı âyet Nisâ Sûresi) erkekler arası cinsel sapıklıktır diyor. Yine İsfahanlı Ebû Müslim de bunu tercih etmiştir. Yine âyet 15’de: “Evlilerin zinâsı”, âyet 16’da: “Bekârların zinâsı” iken diyor Nur Sûresi 2’de ve Hadis-i Şerifler ile bunlar nesh edildiler diyor. Artık evlinin cezâsı da, bekârın cezâsı da sonraki âyetlerle belirlendi diyor. Bilerek günah işleyen, devam eden cana kurulunca tövbe edenin tövbesi kabul değildir diyor. Adam bilerek günah işlemeye devam etmiş, Azrâil de gelmiş ver canını demiş cana kurulmuş… (Allah muhafaza buyursun) Cana kurulduğu zaman tövbesi de, îmânı da kabul değildir. İş işten geçmiştir bundan önce yapması gerekiyordu tövbesini de, îmânını da. Candan önceki îmân ve tövbe geçerlidir. Yani cana kurulmadan önce eğer tövbe etmiş, îmân edebilmişse bunlar geçerlidir diyor. En az îmân ettikten sonra iyi bir amel işleyecek bir zaman diyor bulunmalıdır. Hiç olmazsa bir amel işleyecek kadar zaman geçmelidir ki, îmân edip, tövbe ettikten sonra bir güzel amel işleyecek kadar amel geçmiş de o zamanın peşinden Azrâil gelmiş canını alıyorsa işte o zaman o tövbe geçerlidir diyor, o îmân da geçerlidir. Ama işi buraya kadar sürünceme de bırakanların işi tamamen tehlikededir, tamamen bu duruma düşmemek lâzım. Ama yine de şunu da hiç kimse unutmasın! Zümer Sûresi’nin 53’üncü âyet-i kerimesin de (لَا تَقْنَطُوا مِن رَّحْمَةِ اللَّهِ) “Allah’ın rahmetinden kimse ümit kesmesin”, sakın ümit kesmeyin. Çünkü Yüce Allah ümit kesilecek varlık değildir, Ama azâbından emin olunacak bir varlık da değildir. Azâbından emin olma, azâbı çok şiddetli, adâleti yerli yerince ama rahmeti de her şeyi kuşatmıştır. Sen bunun ikisinin ortasın da ol. İşte (Beyne’l-Havf Ve’r-Recâ) ümitle korku arasında yaşamak mü’minin görevidir. Kadını zorla tutmak evlenmiyorlar, bir de evlendirmiyorlar. Dikkat edin bunlara! Buna Kur’an-ı Kerim (azlün) diyor. Kadını zorla tutuyor kendi de evlenmiyor, başkasına da evlendirmiyor, evlenmesine engel oluyor. Şimdi birçok aileler de böyle bir meto zoru var bir de yanlış bir cehâlet devrinden kalma örf ve âdetler var İslam’la hiç alâkası yok. Beyefendi! Ya adam gibi evlen veyahut da boşadığın kadını evlenmesine engel olma! Kimse engel olmasın. Ana, baba, koca tarafı, kadın tarafı, evlatları kimse evlenecekler evlenmelidir.

Dakika 39:55

Şimdi yatak, harcama, söz, sohbette insaflı tatlı davran diyor. Kadına karşı sevgili Peygamberimiz ve İslam dini diyor ki; “Her konu da tatlı davran, Müslümanca davran, ciddi samîmî davran, sevecen ol ama tabii ki ölçülü davran yatak konusunda da, harcama konusunda da, söz sohbet konusunda da insaflı ol, tatlı davran.” Kime? Kadına. Nikâh akdine, kitâbın, sünnetin hükümlerine bağlı kal. Şunu unutma! Nikâh akdine nikâhta ne dedin? İslâmî kurallara göre ben bu kadını emanetim olarak alıyorum kadın da sana İslâmî kurallara göre evet dedi nikâhta böyle bir akit nikâhta sözleşme yapıldı. Nikâh akdine diyor… Dikkat et buraya! Kitâbın, sünnetin hükümlerine bağlı kal. Böyle yaparsanız mutlu bir aile, mutlu bir nikâh ile bir yuva kurmuş olursunuz. Yoksa eğer kitabın, sünnetin hükümlerine hangisi bağlı kalmıyorsa o zaten nikâhını da, îmânını da tehlikeye atmıştır bağlı kalmayan atmıştır. Eğer ortada nikâhı yok edecek, îmânı yok edecek davranışlar varsa birinde nikâh da bozulur, evlilik de bozulur. Bunun için İma olmadan nikâh olmaz iki tarafta da îmân, İslam, Müslümanlık olacak ki, nikâh, nikâh olacak, evlilik, evlilik olacak, o yuva mutlu bir yuva olacak, mutlu yuva kurulmuş olacak. Buhârî Şerifte, Kütübü Sitte de (femen rağibe an sünneti feleyse minnî) kim sünnetimi terk ederse ümmetim değildir. Siz onları Allah’ın emâneti ile aldınız Allah’ın kelimesiyle helâllendiniz. Bu ne demek? Bunu iyi anla! Siz onları Allah’ın emanetiyle aldınız. Cenab-ı Hak, İslam’ın her emri bize ne yapıldı? Bize emânet olarak teklif edildi, İslam’ın her emrini koruyun dedi nikâh da bunlardan biri, nikâha dikkat etmek Allah’u Teâlâ’nın sana teklif ettiği emaneti korumaktır. Nikâhın içinde kadın da erkeğe emânettir. Nedir bu emanet? Emâneti koruyacaksın, kadının hak ve hukûkuna riâyet edeceksin ondan ve Allah’a kulluk isterken kendin de Allah’a kulluk edip ona güzel örnek olacaksın. “Allah’ın kelimesiyle helâllendiniz.” Nedir o kelime?      (لَا اِلَهَ اِلَّا اللهْ مُحَمَّدُ الرَّسُولُ اللهْ) diyerek Allah’ın emri, Peygamberin kavli, İslam’da ki bütün emir ve kurallara bağlı kalmak üzere ben seni hanımlığa kabul ediyorum, oda seni kocalığa kabul ediyorum diyerek nikâhta bir ne yapıldı – akit yapıldı, sözleşme yapıldı. İşte “Allah’ın kelimesiyle helâllendiniz.” O zaman ne oldu? İki taraf birbirine helâl oldu. Allah’ın kelimesiyle oldu bu Allah’ın kelimesi İslam’ı içinde bulunduran Kelime-i Tevhîd ’dir. (لَا اِلَهَ اِلَّا اللهْ مُحَمَّدُ الرَّسُولُ اللهْ) bütün İslam dininin icmâli olarak tümü bu kelimenin içindedir. O zaman Kelime-i Tevhîd getirmiş olur, Kelime-i Şehâdet getirmiş olursun. Amentünün içindeki bütün esaslara kalbin tasdik edip dilin ikrar eder işte bu kelimelerle sen o kadını ne yaptın? Kendine helâlin olarak aldın o da buna evet dedi icâbet ve kabul meydana geldi. İki taraf icâbet ve kabul ile nikâhın aslı hükmü budur.

Dakika 45:26

Allah’ın kelimeleriyle, kelimesiyle İslam’ın tümüne, bütününe îmân ederek İslâmî kurallara göre kadının haklarına erkek, erkeğin haklarına kadın riâyet etmek üzere ne diyor? Siz helâllendiniz artık birbirinizin helâlisiniz diyor. O nikâhın kıyıldı mı o kadın erkeğine, erkek kadınının helâlidir. Bunlara dikkat et! Yoksa resmi nikâh kıy ora da eğer o resmi nikâhın içeriğinde îmân ve İslam senim kalbin de yeteri kadar buna bakmadın da sadece işin formalite fiziksel zâhirî yönüne bakmışsan o İslâmî nikâh değildir. İslâmî nikâhın aslında icâbet ve kabulün ruhun da îmân ve İslam bulunacak. İslam’ın tümüne inanmış, kalbin tasdik etmiş, dilin ikrâr etmiş olacak ve bu yüce kelimeyle de o kadını kendine nikâh edineceksin, kadın da erkeği kendine nikâh edinecek. İcâbet kabul böyle gerçekleşecek bunun dışındakiler formalitedir. Formaliteler ile İslam yürümez, aile yürümez şimdi sen resmi nikâha güvenerek mutlu olacağını zannediyorsan, resmi nikâh sadece mîras konuların da biraz işine yarayabilir. Eğer iki tarafta Allah’u Teâlâ’nın kânûn ve kurallarına uymayan birileri ise 100 kere resmi nikâh yapsan birbirinden mutlu olmazlar. Îmân ve İslam cephesi iç ve dış âleminde yeteri kadar olursa resmi nikâhını o zaman işte yap bu da zâhirî bir tedbir olur. Onun da sana zararı olmaz. Ama esas aslî olanlara dikkat et. Aslî olan, evleneceğin kadın da ve erkekte îmân, İslam, ahlâk tam olacak. İlâhî kurallara riâyet etmeyen, Allah’tan korkmayan, Allah’ı bütün varlığıyla sevmeyen adamla veya kadınla evlendin, resmi nikâh ne yapsın, seni nasıl kurtarsın. Adam bin bir hile yapar yine yapacağını yapar. Ama îmânlı bir kişi senin buğday tanesi kadar hakkını yiyemez. Niye? Allah hesaba çekecek. Îmânlı kişi bunu düşünür, birde îmânlı kişi zaten sevgi denizidir seni sever sayar, kadın erkeğini, erkek kadınını ilâhî ilkelere göre, ilâhî ölçülere göre sever sayarsa oradan mutluluktan başka bir şey olmaz. Hak ye desen kimse yemez, yiyemez. İnsanlığın dinini, îmânını elinden alıp, ahlâkını alıp insanlığı çürütüp o çürüklerin içerisine gidip de ben sağlam bir şey yapacağım derseniz bomba üzerine bina yapmış olursunuz. O bina o evlilik patlar, bomba üzerinde yapılan ev biraz sonra nasıl patlar o bina yıkılırsa eğer ahlâk yok, din îmân yok, Allah korkusu yok, Allah sevgisi yok, ilâhî kânûn ve kuralları dinlemiyor bu kişinin başına sen polis mi dikeceksin?

Dakika 50:00

Diktin kabul et polisin başına bir polis mi dikeceksin? Her gün mahkemeye mi gidip gelip hakkını arayacaksın? Böyle yuva, böyle mutluluk olur mu? Dikkat et! Dini îmânı kişinin hâkimi kalbinde, savcısı kalbinde, jandarması polisi kalbinde olacak. Bunların hepsi Allah korkusu Allah’ın adâletidir. Allah sevgisi, Allah korkusu, Allah’ın kânûnları ve kuralları bugün inanan ve kalp ve ruh sahibi bir erkek bir kadın ne savcı ister, ne hâkim ister, ne polis ister, ne de başkasını ister. Çünkü Allah onu kontrol ediyor o onu bilir inanır. Allah’ın huzurunda olduğunu bilir. Çünkü Allah bizi yarattı bize bizden daha yakın bu îmânda ki olan erkekle, bu îmânlı kadınla evlen. O zaman işte o nikâh gerçek nikâh olur. Câhiliye de İslam’dan önce ve bugün İslam’ı yok sayarak İslam dışı evliliklere şöyle bir bakın câhiliye de kadına mîras malı, mîras malı gözüyle bakılıyordu. Yani mal olarak bakılıyor kadına, insan diye bakılmıyordu İslam’dan önce. İslam kadına öyle değer verdi ki, erkekle kadın ikisi bir bütün olarak insandır İslam da, ikisi de çok değerlidir, çok kıymetlidir. Sonra öyle bir çirkin ameller işleniyordu ki, İslam’dan önce şimdi de o devri geçti bugünün çirkinlikleri de babalarının hanımlarıyla evleniyorlardı. Bunlar kesin kez yasaklandı İslam dinin de ve İslam’ı tanımayan, İslâmî kuralları tanımayan ne kadar îmânsız varsa bakın onlara Cenab-ı Hak şöyle bir ültimatom veriyor; (حَتَّى يَلِجَ الْجَمَلُ فِي سَمِّ الْخِيَاطِ) A’râf Sûresi 40’ıncı âyetine bakıver. Ne diyor Cenab-ı Hak; Deve iğnenin deliğinden geçinceye kadar bunlar da cennete girmeyecekler, cehennemden çıkmayacaklar. Deve iğne deliğinden geçer mi? Geçmez. Yani bunların cennete girmesi imkânsız diyor. Allah’ı tanımayan, Allah’ın ortaya koyduğu İslam kânûn ve kurallarını, İslam şeriatını, O’nun nizâmını tanımayan, direk Allah’u Teâlâ’yı ve O’nun ilkelerini inkâr eden zihniyetin durumuna dikkat et. Bunların ne nikâhı nikâhtır, ne hayatı hayattır bunların. Bir Müslümanın inanmayan bir insanla mutlu olması mümkün değildir. Nikâhı da nikâh değildir. Müslüman Müslümanla, mü’min mü’minle evlenir. Kızlarına, oğlanlarına bunu öğret her devletin İslam dışı, şeriat dışı kurulmuş dünyada ki devletlerin sistemlerine o sistemlere sen ne yaparsın? Onun hâkimiyeti altında, onların idâresi altında yaşarken kendi dininin bütün kurallarını da yaşamak zorundasın. Kendi dininin bütün kurallarını işte bu anayasalar da din ve vicdan hürriyeti diye yazar ama birileri anayasayı da çiğner milletin inancını, inandığı gibi yaşamasına müdahale edenler vardır. Sen samîmî Müslüman ol, samîmî Müslümanlar bir araya gelsinler. İşte o haklarını meşrû yollardan almayı bilsinler, haddini bildirsinler. Nasıl bildirirsin haddini? Orada ki, ey o kânûnun anayasanın başında oturan adam ve diğerleri! Burada benim hakkım var, burada inanç hürriyeti, vicdan hürriyeti, ibadet hürriyeti, inandığın gibi yaşama hürriyeti burada ki maddeleri benim burada hakkımı sen gasp ediyorsun hakkımı ver diyeceksin. Kime? Hakkını vermeyenlere, verenlerle zaten dayatmayanlarla bir derdimiz yok dayatmacılara diyoruz bunları. Kendileriyle kânûnları ihlâl edenlere ve kânûnun başında durup da kânûn tanımayanlara diyoruz bunları.

Dakika 55:45

Bunun için evlenen çiftler, evlenecek çiftler bir defa İslâmî kurallara Allah’u Teâlâ’nın nikâh konusunda ki konulara dikkat etsinler. Bizim bura da size söylediklerimiz fıkhî konulardan çok azıdır. Biz Kur’an-ı Kerim’in âyetlerini keşif ediyoruz, keşif notları veriyoruz bunların teferruatı fıkıhtadır. Fıkıh da nikâhla ilgili koskoca karşınıza bir kitap çıkar. Evlenecek çiftler nikâhla ilgili İslam dininin fıkhî konularını iyiden iyiye bilmeleri gerekmektedir. Herkesin bilmesi lâzımdır ve o kânûn ve kurallara da riâyet etmeli bilerek evlenmelidir. İslam dini ilim, irfân dinidir. Adam Amentü’yü bilmiyor, Eûzü Besmeleyi bilmiyor, Kelime-i Şehâdetin bile anlamını bilmiyor. Geliyor evleniyor niye? Kalbi gelişmemiş, bilgisi gelişmemiş, bilgi görmemiş, eğitim görmemiş. Ama fiziksel yapısı gelişmiş bunlar evleniyor, evlendikten sonra da bakın hangi problemler yaşanıyor. Avrupa da boşanmışların sayısına bakın, yıkılmış ailelerin sayısına bir bakın ve şuan da Türkiye’nin durumuna bakın, bir de İslam’ı yaşayan ortamlara bakın. İslam’ı ilmen irfân ’en yaşayanlar hep mutlu. Ama geleneksel İslam’ı yaşayanlar var, sözde Müslüman olanlar var, isimden resimden ibâret, resmiyetten ibâret Müslümanlar var onlar da büyük problemler yaşıyorlar. Gerçekte İslam’ı onun ilim irfân yönüyle beraber Kur’an ’sız, ilimsiz, irfânsız İslam olur mu? İnsan en azından dininin mesela ilmihâlini A’dan, Z’ye bilmeli, ZARÛRÂT-ı DÎNİYYE öncelikle bilmeli, ondan sonra da kendini sürekli takviye etmeli geliştirmelidir. Şimdi nikâhı haram olanlar katiyyen evlenemeyeceği kimseler âyet-i kerime de geçti şimdi bunların kısa özetini anlatalım. Teferruatı yine fıkhî konulardır teferruatlar fıkıhtan teferruatlar icap ettikçe, sordukça onlar söylenir veyahut da herkes onları öğrenmeye gayret etmelidir. Birincisi hepinizin bildiği Anne, Babaanne, Anneanne, nineler bunların nikâhı haramdır. Bir kimse annesiyle, Babaannesiyle, Anneannesiyle, nineleriyle evlenemez. Yine kızlarıyla, torunlarıyla, torunun torunuyla da hiç kimse evlenemez. Kendi kızı, kendi torunu ve torununun torunu da olsa evlenemez. Yine kız kardeşleriniz ile evlenemezsiniz, an bir veya baba bir fark etmez.

Dakika 59:58

Eğer baban bir, bir kız kardeşin varsa, annen bir kız kardeşin varsa bu öz kardeştir yine evlenemez. Yine baba, dede kardeşleri yani halalarla evlenemez, Anne, nine kardeşleri ile evlenemez yani teyzelerle. Yeğenlerle evlenemez tüm yeğenlerin tamamıyla bunlar yakın akraba oldukları için evlenemeyeceğiniz kimseler bunlar. Bir sütten dolayı, süt emme konusu buna rıda diyor sütanne, sütnine ile de evlenemez, yine sütkardeşlerle de evlenemez sütbaba, sütkızlar, süt halalar, süt teyzeler, süt yeğenler de evlenemez. Yani emişme yoluyla evlenemeyeceğiz kimseler banlar da (küllü mâ yahrümü minen nesebî yahrümü minen radâî) nesepten haram olanların hepsi süt emmeden de haram olur. Nesepten haram olanların hepsi süt emme yoluyla da haram olur. (ve gıs alleyhimâ) ikisine mukayese et diyor. Yine 14 tane nikâhı yasak olanlar sayıldı burada bir de şunları sayıyoruz; Kayınvalideler evlenemezsin, bunlarla da evlenemezsin, kayınvalidenle de evlenemezsin ve kızlarınla evlenemezsin, annesiyle eğer karı koca olmuşsan üvey kızların artık sana haramdır bunlarla evlenemezsin, gelinlerinizle evlenemezsiniz, torunlarınızın hanımlarıyla evlenemezsiniz. Bunlara dikkat ediniz! Sadece üvey hanımların oğulları müstesnâdır bu hükmün dışında bırakılmıştır. Birde iki kız kardeş bir arada nikâhlanamaz, bir kızla halası, teyzesi birlikte nikâhı yasaktır. Buhârî Şerif, Kütübü Sitte de rivâyet olunmuştur. Buna dikkat et! İki kız kardeş bir arada nikâhlanamaz, bir kızla halası veya teyzesi birlikte nikâhı yasaktır. Bunlar Yâkup (AS.) şeriatında vardı diyor bazı rivâyetler de bunlar kaldırıldı deniyor. Ahmed Bin Hanbel en kötülerdendir dedi Peygamberimiz. Kim? Karı-kocanın yatak sırrını anlatanlar, yayanlar. Yani mahlûkatın en kötülerindendir. Kim o? Karı-koca yatak eğer piyasa da ama karı konuşuyor ama kocası, şiddetle Peygamberimiz bunu yasaklamış bunu yapanları en kötülerden saymış. Şimdi bir de kadının ıslâhı geçimsiz, kocasıyla geçinmeyen geçimsiz kadınlar için de Kur’an-ı Kerim’de Cenab-ı Hak bazı kurallar koymuş diyor ki nasihat edin o kadına, öğüt verin. Artık nasihat dinlemiyor, öğütten almıyorsa yatakta yalnız bırak diyor kocasına, bunlardan da anlamıyorsa sırtını dön diyor.

Dakika 1:05:00

Hz. Abbâs’tan gelen bir rivâyet ve ona diyor boşanmamak için, ipleri koparmamak için elinden gelen bir şeyler yap diyor. Tabii iki taraftan hakem tayin edin diye âyet-i kerime de bulunmaktadır. Yine kırmayıp dökmeyecek kadar tedip edilmesi de öneriyor Kur’an-ı Kerim çünkü yaratan yarattığını biliyor, nasıl terbiye olacağını da biliyor ve terbiye kabul etmeyenlerin hakkından nasıl gelineceğini de biliyor. Bunları bildirdikten sonra birde acele etmemek ve boşanmaya işi götürmemek, bütün çâreler tükendikten sonra boşanmaktan başka çâre kalmamışsa işte o zaman son çâre olarak boşanma o zaman düşünülebilir. Yoksa İslam dini bütün çâreleri önce gözden geçir. Tüm çâreler bitmedikçe boşanmaya teşebbüs etme diyor. Bunu önerdikten sonra birde en kısa arkadaşlıktan tut da diyor en uzun arkadaşlığa kadar arkadaşlar arsında da hukûka riâyet edin diyor. Hukûka, edebî davranışlara ve diyor hukûkunuzu koruyun. Yine malını cihâda, zekâta harcamayan gizleyen, Hz. Muhammed’i haber vermeyen, Tevrât’ta yazılı olduğu hâlde o âyetleri gizleyenler gibi olmayın. Dikkat edin şanlı Kur’an’ı, İslam’ı iyi anlayın ve hiçbir emri ilâhî’yi de gizlemeyin yoksa Yahûdî’nin ve Hristiyan’ın başına gelenler sizin de başınıza gelir diye uyarı da bulunmaktadır.

Dakika 1:07:46

 

(Visited 133 times, 1 visits today)
{"message":{"type":8,"message":"Undefined variable: show_right_meta","file":"\/home\/pwny9ik9\/public_html\/wp-content\/plugins\/cactus-video\/video-hook-functions.php","line":1155},"error":1}