fıkhı-ekber-ders-13-01

13- Ders 13 Fıkhı Ekber hayat veren hayatveren

In this video

FIKH-I EKBER DERS 13

 

 

(Estağfurullah bi adedi zünübüna hatta tufer Allahu Ekber hatta tufer)

Çok kıymetli ve muhterem izleyenler, Fıkh-ı Ekber’den keşif notları vermeye devam ediyoruz. Fıkh-ı Ekber, biliyorsunuz, İslâm’ın amentüsünü delilleriyle ortaya koyan İmâm-ı Âzam’ın çok kıymetli eseridir. Dünyadaki bütün insanlığın amentüsünün ilmi ortaya konmuştur delillerle. Bu deliller Kur’an-ı Kerim, sünnet-i şerif, icmadır. Kıymetliler, bu gerçekleri tabii ki İslâm’ın amentüsünü gerçek anlamda kim bilir, hak ilimle iman eder, tasdik ve ikrar ederse işte bütün dünyanın kurtuluşu için gelen İslam, insanlığı iman açısından da kurtarmaya gelmiştir. İmanını kurtaramayan hiçbir şeyini kurtarmış olmaz. Belki mezara kadar bazı şeyleri kurtardığını zanneder. Ama iman olmayınca, makbul iman dünyadan ötede mezar ve mahşerde kurtuluş imkânı yoktur. İmansıza kurtuluş yoktur. Kurtuluş, İslâm’ın kendisi ve onun imanıyla efendim kurtuluş başlar. Bizden söylemesi. Artık herkes inanır, inanmaz; dinler dinlemez, onu kendi bilir. Bizde dayatma hiç mi hiç olmamış, olmaz. Biz dayatmacılardan, zorbacılardan hiç olmadık, olamayız. Çünkü Yüce İslâm âlemleri ne yapıyor? Rahmetiyle kucaklamış, kucaklamaya gelmiş. Merhametiyle kucaklamış, kurtarmaya gelmiş. Ve bütün sevgiyle kucaklamış, kurtarmaya gelmiş. Hak imanı ortaya koymuş, bütün insanlığın kurtuluşu bâtıl inançlardan tüm insanlığı kurtarmak için gelmiş yani kurtarmaya gelmiş. İnsanlığı düşmanlıktan barışı kavuşturmaya gelmiş yani yine kurtarmaya gelmiş. Her konuda dünyaya, yerlere, göklere hak barışı, gerçek barışı, sulh ve barışı yerleştirmeye gelmiş. Hak adaleti dünyaya hâkim kılmaya gelmiş, yine kurtarmaya gelmiş. Neden, derseniz. İslâm ve onun ortaya koyduğu iman Yüce Allah’ın ortaya koyduğu kendi kitabı, kendi peygamberi. Hak ilim Allah’ın ilmiyle ortaya konmuştur. Kıymetliler, İslâm, Hakkın dini bir tam bir hakikat, tam bir gerçektir. Bunu insanlığa iyi anlatırsak gücümüz nispetinde insanlığın iyiliğine, insanlığın hayrına çalışmış oluruz. Gerçekleri dünyadan esirger de yanlışları da dünyaya empoze (dayatılmış) edersek insanlığın iyiliğine çalışmış olmayız ki.

Dakika 5:24

Hz. Muhammed ne diyor: “İnsanlığın efendisi insanların insanlara faydalı olandır.” der. En faydalıda yarışmak gerekiyor. İnsanlığın tümünü zarardan kurtarmak gerekiyor. En büyük tehlike bâtıl inançlardır. Hak inancı ortaya koymak lâzımdır. İşte şanlı Kur’an, nurlu İslâm, onun yüksek âlimleri Hz. Muhammed’in ve ashabın yolunda yürüyen, ilimle parlayan yüksek âlimler insanlığa ışık tutmaya devam ederek gelmişler, devam ederek gidilmesi şarttır. İmâm-ı Âzam da dünyaya en büyük iyilikten birini daha yapmış. Nedir? Bâtıl inançlar karşısına en doğru inancı Kur’an-ı Kerim’in ilmine, sünnete dayalı olarak ne yapmış? İslâm’ın amentüsünü ilmi olarak ortaya koymuştur. Dünya biliyorsunuz yanlış felsefeler dolu. Doğru bilimle çalışanlara hiç sözümüz yok. İnsanlığın hayrına çalışan bilimsel çalışmaları biz daima teşvik eder, takdir ederiz. Ama kimsenin insanlığın inancını bozmaya, beynini bulandırmaya kimsenin hakkı yok ki. Felsefe adı altında ki buna bazıları kelamcılar deniyor. Felsefe adı altında yanlış felsefeler, beyinleri bulandıranlar, bilim adı altında falcılık yapanlar. Gerçek bilimle uğraşanlar değil. Gerçek bilimle uğraşanlar takdire layıktır. Bunun için kıymetliler, yüce sıfatlarla muttasıf olan Allah (celle celaluhu), eksik sıfatlardan münezzeh olan Allah’a hamd-ü senâlar olsun ki âlemlere rahmet olarak Hz. Muhammed’i peygamber olarak gönderen Allah’a, Kur’an-ı Kerim’i Hz. Muhammed’in kalbine indiren Allah’a hamd-ü senâlar olsun. O, kemâl sahibidir, celâl ve cemâl sahibidir yüce Allah. Salat-ü selam Hz. Muhammed’in üzerine, ashapların üzerine olsun ki onun yolunda devam eden ehl-i sünnet vel-cemaat yolcularına da bizden ayrıca selam olsun. Allah’ın rahmeti ve nuru, bereketi onların üzerinden eksik olmasın. Çünkü insanlığın hayrına çalışanlar ehl-i sünnet ve’l-cemaat yolunda hayırlı hizmet verenlerdir. Ehl-i bid’at yoluna sapanlar ise yanlış yapıyorlar, insanlığı yanlışa sürüklüyorlar. İşte bu Fıkh-ı Ekber’den vereceğimiz keşif notları her konuda bu dünyayı ebedi aydınlatmaya yeter, artar. Çünkü Fıkh-ı Ekber, Kur’an-ı Kerim’den besleniyor, sünnet-i seniyyeden besleniyor. Yani İslâm’ın asli, ferî delillerinden besleniyor.

Dakika 10:00

Okyanusları içinde toplayan, deryaları içinde toplayan ve ezeli-ebedi hak ve hakikat olan Allah’ın kitabı, Allah’ın kelâmından besleniyor. Önemli olan onu doğru anlamak, doğru inanmak, dünyaya doğru mesaj verebilmektir. İşte bunun için Cenab-ı Hakkın (Hakka hamd-ü senalar olsun ki) onun rızasından başka insanlığa faydalı olmaktan başka hiçbir amacımız olmadı, olmayacaktır. Bu da Allah’ın lütf-u keremiyle. Tabii ki tevfik, hidayet, nusret, yardım, avni (yardım), muavenet hepsi onda.

Evet kıymeliler, şöyle bir bakalım. Tevhid ilmi. Yani iman ilminin adı tevhid ilmidir. Tevhid ilmi ilimlerin en şereflisidir. İman olmadan ameller mahşerde işe yaramaz. Tevhid ilmi ilimlerini en şereflisidir ancak kitap yani Kur’an-ı Kerim, sünnet ve icmâ-ı ümmet mevhumlarından (kuruntuya dayanan) dışarıya çıkmamak şartıyladır. Mücerret akılcı bid’atçılar dikkat et buraya bid’atçılar Kur’an’ı, sünneti, vahy-i ilâhiyi, Allah’ın ortaya koyduğu ilmi yok sayıp da sadece kendi aklını alanlar. Bunlara akılcı bid’atçılar deniyor ki bunlar ehl-i sünnet ve’l- cemaatın üzerinde yürüdükleri caddeyi terk ettiler. Bid’atçılar hak yolu terk ettiler. Saptılar, saptırıyorlar. İşte Fıkh-ı Ekber ve İslâm’ın amentüsü bütün yanlışların karşısında “İşte doğru budur” diye bunu gösteriyor. Çünkü her yanlış bilginin karşısına doğru bilgi konmadıkça görev yapılmış olmaz. Yanlışa yanlış de dur. Karşısına doğruyu koyacaksın. İslâm, bu doğruyu, gerçeği İslâm olarak koyacaksın. Falan şöyle yap, filan böyle, diyor diye koymayacaksın. Kur’an-ı Kur’an, sünneti sünnet olarak koyacaksın. İmâm-ı Âzam’ın değeri, üstünlüğü, onun büyük imam yapan özellik ne? Kur’an-ı Kerim’i iyi bilmesi. Sünneti, delilleri iyi bilmesi. İlmi delilleri, ilmi belgeleri iyi bilmesi. Evet, rahmetüllahi aleyh ve aleyhim ecmaîn. Bütün İslâm âlimlerinden ve insanlığın hayrına çalışan ne kadar imanlı âlimler varsa Allah hepsine rahmet eylesin.

Kıymetli efendiler, Tirmîzî ve Sünen kitaplarında rivayet edildiğine göre Hz. Muhammed (aleyhi salatü ve selam), Sevgili Peygamberimiz bakın ne buyurdular. Şimdi metnini değil manasını vermek istiyorum ki zamandan tasarruf olsun diye. Çünkü mana önemli, kaynak önemli. Sevgili Peygamberimiz, metni de tabii asıl, olarak, orijinal olarak çok önemli. Onu da bağrımızda saklıyoruz. Eserlerimizde ve bağrımızda saklamaya ebedi devam edeceğiz İnşallah-u Teâlâ. Bakın Peygamberimiz ne buyurdular (aleyhi salatü ve selam): “İsrailoğulları 72 fırkaya ayrıldılar, benim ümmetim ise 73 fırkaya ayrılacaktır.

Dakika 15:03

Bunların hepsi cehennemdedir. Bir tanesi müstesna” buyurdular ve ashâb-ı güzin (radiyallahu anhüm ve erdahim ecmaîn) bakın ne dediler: “Ya Resulullah onlar kimlerdir?” dediler. Yani o 1 fırka hariç, 73 fırkadan 1 fırka hak yolda devam ediyor. Öbür fırkalar bakın cehennemdedir, diyor Peygamberimiz. Şimdi ashbab-ı güzin de soruyor: “Bu hak yolda olan fırka hangisidir?”. Bakın Sevgili Peygamberimiz şöyle cevap verdiler: “Ben ve ashabımın yolunda bulunanlardır o doğru yoldaki fırka”. Dedi. Yani Peygamberin (aleyhi salatü ve selam) ve ashabın yolunda gidenler ki bu Kur’an, sünnet, icma, kıyas ve İslami delillerle peygamberin yolunu, ashabın yolunu takip edenler ki buna icma, kıyas da dahil, bu yolu takip edenler hak yoldadırlar. Öbürleri bâtıl yoldalar ki cehennemliktirler, buyurdu Peygamberimiz. Yine Ahmet bin Hanbel ve Ebû Davud’un ashâb-ı kiramdan rivayet ettiklerine göre bakın şöyle denilmektedir: “72 fırka cehennemde, 1 fırka ise cennettedir”. Onlar da ümmetin çoğunluğunu teşkil eden topluluktur. Zira Hz. Peygamberden rivayet edilen başka bir hadis-i şerife göre “Ümmet-i Muhammed (aleyhi salatü ve selam) sapık yolda toplanmaz ve sapıklıkta birleşmezler”. Başka bir rivayete göre ise Sevgili Peygamberimiz (aleyhi salatü ve selam) şöyle buyuruyor: “La tectemu ümmeti aleddalaleti- Benim ümmetim sapıklık üzerinde ittifak etmez.” buyurmuşlardır. Bunu da İbn-i Mâce rivayet etmiştir. Yüce Allah (celle celaluhu) bakın ne buyuruyor:

إِنَّ إِبْرَاهِيمَ كَانَ أُمَّةً قَانِتًا لِلّهِ حَنِيفًا وَلَمْ يَكُ مِنَ الْمُشْرِكِينَ ﴿١٢٠﴾

“Muhakkak İbrahim Aleyhisselam, Hak dine yönelen, Allah’a itaat eden bir ümmet idi. O müşriklerden değil idi”. İbrahim Aleyhisselâm müşrik değildir. Tam bir Müslümandır ve Hanif inancında. Yani tam bir İslâm inancında, Müslüman. Bütün Peygamberler Müslümandır. İbrahim Aleyhisselâm da böyle. Bakın, gerçek ilmi, imanı irfanı olan tek bir kişi bile bir ümmeti temsil ediyor, bir milleti temsil ediyor. Niye? Onlara doğruyu gösteriyor. İlmi doğru, inancı doğru. Ona tabi olanlar ne yapacaklardır? Doğruyu öğrenmiş, doğruyu takip etmiş, gerçeğe tabi olmuş olacaklardır bunun için. Şimdi bu ayet-i kerimede ümmetten maksat yalnız başına bir ümmet manasıdır. Bakın, bu konuda şair ne diyor: “Bütün dünyayı bir kişide toplamak Allah için muhal değildir. Çünkü ilim hakikati, iman ve ilim kimde bulunuyorsa o bütün dünyaya nedir? O bir rahmettir”.

Dakika 20:03

Hz. Muhammed’in bütün âlemlere rahmet oluşu işte buradan geliyor. Çünkü Hakkın Peygamberi, Hak Peygamber. Ona vahy-i ilahi, ona İslâm dini ona vahiy olmuş. Onun için kıymetliler Hz. Abbas şöyle diyor, ondan gelen haberde: “Cenab-ı Allah, Yüce Allah (celle celaluhu) Kur’an-ı Kerim’i okuyup manasıyla amel edenlerin dünyada sapıklığa uğramayacağı, ahirette de zahmet ve sıkıntı çekmeyeceğini taahhüt etmiştir”. Bu sözü söyledikten sonra İbn-i Abbas Hazretleri (radiyallahu anhü) delil olarak şu ayet-i kerimeyi okudu:

قَالَ اهْبِطَا مِنْهَا جَمِيعًا بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ فَإِمَّا يَأْتِيَنَّكُم مِّنِّي هُدًى فَمَنِ اتَّبَعَ هُدَايَ فَلَا يَضِلُّ وَلَا يَشْقَى

“Kim benim hidayetime uyarsa dünyada şaşmaz, ahirette de zahmet çekmez”. (Taha 123). İşte kıymetliler, hidayet, İslâm’ın tamamı hidayettir. Bu imanla, bu hidayet ne yapar? Kişide kendini gösterir. Kime İslâm imanı nasip olmuşsa o hidayete mazhar olmuştur. Bunun için bakın, kelâm ilmi insanın aklını ve bilgisini korur. Bu maksatla, kelâm ilmi bir ilimdir, deniyor. Hangi kelâm bu? Aklı Kur’an’ın, Allah’ın emrinde, vahyin emrinde, İslâm’ın içindeki delillerle hareket eden işte bir akılcılıktır ki tam bir ilim ve hatta imanın ilmidir, vahye dayalı, Kur’an-ı Kerim’e, sünnette dayalı bir ilim anlayışı olduğu zaman işte ilm-i kelâm, akaid ilmi çok önemlidir ki tevhid ilmi olarak ortaya çıkar akaid ilmi. Yoksa vahyi, Kur’an’ı, sünneti yok sayarak sadece kendi aklına alarak hareket edenler için bakın Ebû Yusuf şöyle diyor: “İlmi, kelâm yoluyla arayan zındıklaşır”. Yani Kur’an’sız, sünnetsiz, ortada kitab-ı kevni (kâinat ilmine dair) kanunları keşfetmeden, efendim akıl yoluyla sapan felsefi sapıklardan bahsediliyor. Yine İmam-ı Şafiî de buna benzer sözler söylemiş. Bid’at ehlinin ve sapıkların yapıştığı kelâm ilmine teveccüh gösteren mutaassıplara karşı gerekeni söylemişlerdir. Bunlar Kur’an’sız ve sünnetsiz vahy-i ilahiye dayanmadan sapık yollara saparak ortaya konan felsefi teranelerdir ki yanlış felsefeler. Yoksa kelâm ilmi inançları korumak için bir vasıta kılınırsa buna hiçbir müctehid karşı çıkmaz. Şimdi İmâm-ı Âzam bakın, dünyada İslam amentüsünü, Kur’an’ın ayetlerine, sünnete dayalı olarak bakın ortaya bir Fıkh-ı Ekber’i koymuş. 14 asırdan bu yana dünya bu İslâm’ı doğru anlama konusunda, doğru bilgi edinme konusunda dünya faydalanarak gelmiş.

Dakika 25:00

Şimdi burada kelamcıları ikiye ayırmak gerekiyor. Sapık felsefeye dayalılar, bir de Kur’an-ı Kerim’e, sünnette istinaden İslâm inancını, akaidini korumak için çalışan kelamcıları birbirine karıştırmamak lâzımdır. Felsefeler de böyledir, keşifler de böyle, bilimsel çalışmalar da böyledir. Gerçek bilimle uğraşanlarla, bilimin arkasına saklanıp falcılık yapanları, kafaları bulandıranları ve insanları sapıtanları birbirinden ayırmak gerekmektedir. Mesela Darwin’in “İnsanlar maymundan meydana geldi” sözü insanlığa yapılan en büyük kötülüktür ve bunun adı da bilim falan değildir. İnsanlığı maymunluk derecesine indirgeme. Hâlbuki insanlar mahlûkatın en şereflisidir. Âdem ve Havva yoktan insan olarak yaratılmışlar ve onlardan da insanlık türeyerek gelmiş. Üstelik Âdem’le Havva cennette yaratılmış ve meleklerle imtihan edilmiş, dünyaya meleklere karşı imtihanı kazanarak, gönderilmiş, bütün eşyanın ilmini bilen Âdem Aleyhisselam insanlığın babası olmuş, Havva annemiz insanlığın annesi olmuştur. İnsanlık böyle cennet medeniyetini yaşamış ve bir imtihan neticesinde dünyaya indirilmiş, tekrar insanlığın yükselmesi için de ne yapılmış? Bir imtihana tabi tutulmuştur. Bu imtihanı kazanmanın yolu birinciye bâtıl inançlarda sıyrılıp kurtulmak, İslâm’ın imanıyla iman etmek. Bütün peygamberlerin evrensel imanı bu. İslâm’ın amentüsünde bütün peygamberler var, bütün ilahi kitaplar var. Allah’ın birliği, onun yüce sıfatları, yüce esması ve onun ortaya koyduğu yüce değerler vardır. İslâm birinin ortaya koyduğu değerler değil ki Allah-u Teâlâ’nın ortaya koyduğu ilahi kanunlar. Onun için kardeşim İslâm seni kucaklıyor, sen kaçıyorsun. İslâm bütün merhamet ve rahmetiyle âlemleri kucaklamış, sen kaçıyorsun İslâm’dan. İslâm’ı sana yanlış tanıtmışlar. Sen İslâm’ı öğrenmemişin yahut yanlış duymuşun. İslâm’ı kendi kaynağından, Kur’an-ı Kerim’i kendi kaynağından, sünneti kendi kaynağından. En azından müctehidlerin ilmi seviyesiyle işe başla, bu okula kayıt ol. İslâm üniversitesi, bütün âlemleri kuşatan tabiatüstü bir ilahi üniversitedir. Bu okula kayıt ol. İşte biz bu okulda okuyoruz ve dünyaya da bunları tebliğe çalışıyoruz. Gel, bu okula kayıt ol. Ne zaman ki Azrail Aleyhisselâm gelir “Ver canını” derse herkes ölecek, o ana kadar da bu okulda oku. Sakın “Ben buradan mezun oldum” falan deme. Buradan mezun olmak ta Azrail Aleyhisselâm gelinceye kadar okumakla olur. Mezara kadar okuyacağız. Neyi? İslâm’ı ve hak ilimleri, kitab-i kanunları, kevni (kâinatla ilgili) kanunları okuyacağız, keşfe geçeceğiz. Bakın, derslerimiz keşif notları yani gerçekleri kavrayıp açığa çıkardın mı keşfe ulaşmış oluyorsun.

Dakika 30:00

Gerçeği kavramak önemli. Yoksa birçok var olan şeyler ortada var ama keşfedilemiyor. Kur’an-ı Kerim’i Müslümanların hepsi biliyor mu? Bilmiyor. Hepsi bilmesi, öğrenmesi, sürekli ilimde, irfanda yükselmesi gerekmiyor mu? Gerekiyor. Niye yapmıyor? İşte bu cahillik, gaflet ve tembellik var. Yüksek âlimlerden yani bilenlerden, bilmeyenler faydalanmaya devam edeceklerdir. Ey insanlık âlemi, sizi ne kadar çok sevdiğim için ve sevdiğimiz için size bu hizmetleri takdim ediyoruz. Bizim takdim etiğimiz bu gerçekler Yüce Allah’ın ortaya koyduğu kitabî gerçekler, İslâmî gerçeklerdir ve onun keşif notlarıdır. Ve Allah’ın emrinde bir kuluz. İslâm’ın hizmetkârıyız ki İslâm bütün insanlığı kucaklayan Hakkın dini, hak din. Evrensel, ebedi, ezeli bütün çağlara ve bütün milletlere gönderilen din. Fıkh-ı Ekber de onun amentüsü. Biz keşif notları olarak veriyoruz. Bilinenden bilinmeyene daha terakki etmek o senin beyninin terakkisine bağlı. Bu gerçekleri kavradıktan sonra artık kalbin, ruhun, aklın, beynin, iraden bunlar terakki eder, sürekli yükselir. Yeter ki doğruları ele geçir, yanlıştan vazgeç. Yanlışın içinde doğru bulunmaz. İşte çırpıntımız budur. Bütün insanlık âleminin gerçek, bâtıl inançlardan kurtulup hak imana sahip olmakla işe başlanmasıdır. Onun için kıymetli efendiler, aczimizle biz gerçekleri tebliğe devam ediyoruz. Tüm insanlık Allah’ın kulları. Hepimiz, biz Allah’ın kullarıyız. Birbirimize faydalı olalım. Yanlışları doğrularla karşılayalım. Yani insanlara kötülük edene iyilik etmek nedir? Yanlışı adam ortaya koyar, sen de karşısına doğruyu koyarsan ve kötülük edene iyilik edersin. Her konuda böyle ama ilim, doğru iman başta geliyor. Doğru ilim, doğru inanç olmadan başarı olmaz. Onun için kıymetli efendiler bakın Celâleddin el Suyûti mantık ilmini felsefe ilmi konusunda o da insanlığı yanlışa sürükleyenlere tabii bir kısmını ele alarak ne diyor? Bunların diyor, şuna dikkat edilmesi lâzım diyor: “Bütün selef âlimleri de dair bu konuda diyor yanlış ilim doğru zannedilerek okunması haramdır” diyor. Şimdi sapık bir felsefe var, bir de doğru olanlar var. Şimdi sapık olanı, saptıranı, beyinleri bulandıranı bâtıla yönlendirenleri okumak haramdır. Hele de yanlışı doğrudan, doğruyu yanlıştan seçemeyecek kadar bir bilgi sahibi değilse. Kelâm ilmi, tevhid ilminin gerçekleşmesine yardımcıdır. Bu da hangi kelam ilmi?

Dakika 35:00

Hakka dayalı, Kur’an-ı Kerim’e ve sünnette dayalı kelâm ilmini sapık felsefelere dayalı kelâm ilminden ayırmak gerekiyor. İşte kelâm ilmi, tevhid ilminin gerçekleşmesine yardımcıdır. Bunun bu yönü de var. Bir de bunu yanlışı doğru kabul ettiğin zaman, elinde hak deliller, hak belgeler olmadığı zaman kelâm ilmi ne yapıyor? İşte orada birilerini de sapıtıyor. Hangi kelâm ilmi bu? Kur’an’sız, sünnetsiz sapık felsefelere dayalı olanlar. İmam-ı Gazali, İmam-ı Şafî, İmam-ı Malik, İmam-ı Muhammed, İmam-ı Ahmed bin Hanbel, Süfyân es-Sevrî gibi birçokları sapık felsefeleri bakın doğru ilimler değil, sapık felsefeleri efendim okumanın haram olduğunu söylemişlerdir. Sevgili Peygamberimizden de bakın Müslim’in, Ebû Davud’un rivayet ettiği bir hadis-i şerifte Sevgili Peygamberimiz şöyle buyurmuşlardır: “Helekel müttenattiun- Bahsin derinliğine dalarak haddini aşanlar ve düştükleri yerden çıkamayıp orada kalanlar helak olmuşlardır”. Eğer seni bir şey haktan saptırıyor, yanlışa saplandırıyor, doğrudan uzaklaştırıyorsa işte diyor bunlar helak olmuşlardır diyor Peygamberimiz. İşte derslerimizin ilerleyen noktalarında göreceksiniz. Bugün felsefecilerin bazıları dişlerini kırmaya çalışmışlar, kafalarını duvarlara vurmuşlar. Niye? Dalmışlar, çıkamamışlar işin içinden. Eğer hak imanla, hak belgelerle hareket edilseydi bunlar bu tehlikeye düşmezlerdi Allah’ın lütf-u keremiyle. Sen Allah’ın verdiği aklı Kur’an’sız, Allah’ın emrinden uzak tutar ve vahyin emrinden uzak tutarak hareket ettiğin zaman. Aklı sana kim verdi? Allah verdi. Aklı Allah’ın emrinde kullanacaksın. Nefsin emrine, egoların emrine verdin. Şeytanın emrine. O da karıştı işin içine. Daldın bir yerlere, çıkamadın. Ne oldu? Şeytanın arzusuna uydun ve kendine yazık ettin. Hak iman, hak belge, hak ilimle işe başla. Bizim dünyada gerçek kâşiflerimiz işte bu şekilde hareket edenlerdir. Doğru yoldaki felsefecilerle bilim adamları. Bunların doğru olanları imanını, hak imanını, İslâm imanını koruyanlar daima insanlığa faydalı olmuşlardır. Ne yazık ki bunun sahtesi, yanlış yola saplananlar ise hem kendilerine hem de başkalarına yazık etmişler, sapmışlar ve saptırmışlardır. Şimdi yanlış felsefelerin bir zararı şüpheyi yaymak, inançları sarsmak, kesin hükümler karşısında düşünceleri ve inançları sarsmak, imanları samimiyetten uzaklaştırmak gibi sahte felsefelerin zararları pek çok görülmüştür. Hele de gerçek ilmi okumadan felsefeye dalanlar daha tehlikeli ortama düşmüşlerdir.

Dakika 40:10

Şimdi kıymetli efendiler, felsefenin faydası konusunda şimdi doğru dürüst hak ilimler hariç felsefeden faydalandığını söyleyen pek görülmemiştir. Tabii yanlış felsefeler. Bilginin hakikatine felsefe yolundan ulaşmak için yollar kapalıdır. Bunu çok felsefeciler söylüyor, birçok. Felsefeyle uğraşanlar İslâm’ın esaslarını anlamaya manidir. Yanlış felsefeler seni İslâm’dan uzak tutarlar ve İslâm’ı öğrenmene de müsaade etmezler. Efendim, manasız işlerle uğraştırırlar. Çünkü İslâm bir hakikattir, yanlışla bağdaşmaz. Gerçek bilimler İslâm’ın bağrından çıkarlar. Çünkü İslâm hakikattir, Allah’ın ilmidir. Bütün ilimler, hak ilimler İslâm’ın bağrından çıkar ve bütün insanlığı yerde, gökte hak ilimleri araştırmayı teşvik eden İslâm’ın kendisidir. İslâm deyince doğu-batı dini, Arap, Türk akla gelirse çok yanlıştır. İslâm, Allah’ın ilminin âlemi kuşatmasıdır ve Allah’ın kanunlarıdır. Kevnî ve kitabî. İslâm deyince sen ne anlıyorsun? İslâm’ın amentüsü deyince ne anlıyorsun sen? Amentü billahi. Birinci madde nedir imanın? Allah’a iman. Bir defa Allah’la tanışacaksın. Allah’ı yüce sıfatlarıyla, yüce esmasıyla tanıyacaksın. Kur’an-ı Kerim’de Allah kendini tanıttığı gibi tanıyacaksın ve akılla Allah’ın kitabını birleştirip Allah’ı tanıyacaksın. İman işi bu amentü billahla başlar. Allah’ı tanımak, onun emrine girmek İslâm’dır. Ona teslim oluyorsun. İman, onu yüce sıfatlarıyla tanıyorsun. Onun birliğini, yüce sıfatlarıyla, zatî, subutî, fiili sıfatlarıyla tanıyorsun, yüce esmasıyla. Kalbin tasdik ediyor, dilin ikrar ediyor. Allah-u Teâlâ’nın ortaya koyduğu değerlerin de tümünü kalbin tasdik ediyor, dilin ikrar ediyor. İslâm’ın amentüsüne dikkat et. Ezeli, ebedi, yüce değerler Müslüman’ın kalbinde tasdikten geçer, ikrardan geçer. Tasdik ve ikrar olmadan iman olmaz. Neyi tasdik edeceğine dikkat et. Hakkı ve hakkın ortaya koyduklarını ki, Allah ve onun ortaya koyduklarını hiç mi hiç arada fire vermeden kalbin tasdik edecek, dilin ikrar edecek. Şüphe duyarsan orada iman olmaz. Kur’an-ı Kerim’den şüphe edilmez. Allah’tan şüphe edilmez. Peygamberden şüphe edilmez ve Kur’an’ın ortaya koydukları değerlerden, mütevatir haberlerden, peygamberin ortaya koyduklarından şüphe edilmez. Çünkü peygambere görevi Allah verir. Kur’an-ı Kerim’i Allah gönderdi. Onun kitabı. Bundan şüphe edilir mi? Şüphenin, inkârın, tekzibin olduğu yerde iman olmaz. Değerli kardeşlerim! Ey, insanlık âlemi! Başta ey ümmet-i Muhammed! İslâm’ın amentüsünü bilin, bildirin ve tebliğ edin dünyaya. İnsanlığın hayrına çalışın ve çalışanlara Allah çok mu çok yardım eylesin, onlardan razı olsun. İmanıyla, cihadıyla insanlığın hayrına çalışan, Hakkı tebliğ eden bütün kardeşlerimizden Allah razı olsun.

Dakika 45:20

Çünkü insanlığın hayrına çalışmamız, insan olmamızın, Allah’ın kulu olmamızın, Muhammed’in ümmeti olmamızın gereğidir. Yani İslâm’ın gereği. İslâm’ı dünya doğru anlamalıdır, doğru anlatılmalıdır. Değerli efendiler, İslâm’ın esaslarını anlamaya mâni olanlar, manasız işlerle, sahte felsefeyle uğraşanlardan bir grup da bunlardır. Doğru ilimle uğraşanlara hiçbir sözümüz olmamıştır, olmaz. Bakın İmam-ı Gazzali, İmam Ebû Yusuf’tan da şu meseleyi naklediyor. Diyor ki: “Sapık felsefe sahipleri yani sapık kelamcılar, Hakkı konuşsa da” diyor “bid’atçı olduğu için arkalarında namaz kılmak caiz değildir” demişlerdir. Çünkü Kur’an’sız, sünnetsiz ve Kur’an-ı Kerim’e ters düşen, ehl-i sünnet vel-cemaat inancına ters düşen, bilime, hak ve hakikate ters düşen zihniyetlerin diyor peşinde namaz kılmayın. Zahidi şöyle diyor: “İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe hak yol üzerinde efendim münakaşayı çirkin görüp tasvip etmezdi”. Çünkü İslâm’da deliller ortadadır. İslâm hakkında münakaşa etmeye gerek yoktur. İmâm-ı Âzam buna şiddetle karşıdır. Kur’an-ı Kerim ortada, İslâm’ın delilleri ortadadır. Neyi münakaşa ediyorsun ki? Bakın bu konuda ne diyor? Diyor, İmam Ebû Yussuf bu konuda bakın ne diyor. İmâm-ı Âzam’dan şu hadiseyi naklediyor: “Ebû Hanîfe’nin meclisinde oturuyorduk. Önünde iki kişi bulunan bir topluluk içeriye girdi. Yani iki adamı önüne almışlar bir topluluk, İmâm-ı Âzam’ın yanına gelmişler. Topluluktan biri şöyle dedi: “Bu iki adamdan biri Kur’an-ı Kerim için yaratılmıştır” diyor. Yani Kur’an-ı Kerim mahluktur diyor Kur’an-ı Kerim’e. Hâşâ! Öteki de onunla münakaşa ediyor ve “Kur’an-ı Kerim yaratılmış değildir” diyor. İmâm-ı Âzam Hazretleri (rahmetüllahi aleyh): “İkisinin de arkasında namaz kılmayın” buyurdular diyor. İmâm-ı Âzam böyle dedi. “Bunların ikisinin de arkasında namaz kılmayın” dedi. O zaman dediler ki evet şu, “Kur’an mahluktur” diyen, durumu belli. “Onun arkasında kılmayalım ama öbürüne ne diyorsun?” deyince bakın bu konuda da İmâm-ı Âzam şöyle buyurdu: “Bunların ikisi de dinde münakaşa ediyorlar. Dinde münakaşa etmekse bid’attır”. Görüyorsunuz, dinde bir şey ortada, hakikat olarak ortadadır. Din münakaşayı götürmez. Şimdi, Kur’an’ın ayeti ortada. Bu ayete sen “Başka türlü” deme şansın var mı? Yok. Ayetin hükmü belli, ortada. Ne dediği, Yüce Allah-u Teâlâ’nın muradı, ilahîsi ortada, belli. Bu başka türlü münakaşa götürmez bu. Bu neyse odur. Onun için İmâm-ı Âzam’ın bu sözünü İslâm âlemi kalbine küpe etsin, kulağına değil.

Dakika 50:00

Ne diyor? “Bunların ikisi de dinde münakaşa ediyorlar, dinde münakaşa etmekse bid’attır”. İşte kıymetliler bunun, Miftâhu’s-sa’âde adlı kitapta bu husus böylece zikredilmiştir. Yine İmam-ı Şafiî Hazretlerinden de buna benzer uyarılar gelmiştir. İmam-ı Şafiî: “Bir kimsenin” diyor bakın o da “isim, müsemmanın (sahibinin) aynıdır dediğini gördüğün zaman bil ki o kelamcıdır (yani felsefecidir). Onun dini yoktur”. Yani gerçekten sapanlar için söylüyor. Ve burada da “Bir kimsenin isim, müsemmanın aynıdır dediğini gördüğün zaman” diyor. Bak, burası ilmi bir konu. Yüce Allah’ın isimleri var, yüce isimleri. En güzel isimler Allah’ındır. Bak ne diyor   İmam-ı Şafiî: “İsim, müsemmanın aynıdır dediğini gördüğün zaman bil ki o kelamcıdır yani bid’atçıdır. “Onun dini yoktur” diyor. Sapık felsefe ve ehl-i bid’at bu sınıfın içindedir. Yalnız herkesin kusuru neyse ölçüsü odur. Yani herkesin kusuru kadar ölçü ortaya konur. Efendim, kusurundan fazla kimseye de bir şey yüklenilmez. Suçu ne kadarsa, hatası o kadar suçludur. Şimdi ashâb-ı kerim, ashâb-ı güzin ve tâbiûn akidesinden ayrıldıkları için bu şekilde kabul edilmişlerdir. Şimdi bu yanlış, sahte kelamcılar. Kur’an-ı Kerim’den sapmış, sünnetin yolundan, Kur’an- Kerim’in yolundan, ehl-i sünnet yolundan sapmış kelamcılar söz konusudur. Günümüzdeki kelamcılar ise bugün de ilm-i kelâmla uğraşanlar var ve hakiki bilimle uğraşanlar var. Bunlar ise diyor bakın, ashap ve tâbiûn inancını yerleştirmek için kelâm ilmiyle meşgul oluyorlar. Birisi ehl-i sünnet yolundan sapmak için çalışıyor, birisi de insanlığın ehl-i sünnet yolunda olması için çalışıyor. O da kelamcı bu da kelamcı. Şimdi ikisine de aynı gözle bakabilip ikisini de suçlayabilir misin? Bugün böyle mutaassıp (körü körüne taraftarlık eden), rastgele konuşan, ne yaptığını bilmeyen, kelamcı mı hepsini tenkit eden, felsefeci mi hepsini tenkit eden, mutaassıp saplantısı olan yanlış zihniyet de var. Bunlara dikkat et. Bak ne diyor: bugünkü kelamcılar ise ashap ve tâbiûn inancını yerleştirmek için kelam ilmiyle meşgul oluyorlar. Sen bunlara nasıl dil uzatırsın ki? Bunlara bir sözümüz yok. Gerçekçi olan kelamcılarımız, gerçekçi olan felsefeciler ki ne kadar varsa o kadar gerçek bilimden yana olanlar bunlar takdir edilirler. Çünkü bütün gerçeklerin merkezi, membaı Kur’an-ı Kerim, Yüce İslâm, Hz. Muhammed ve onun ortaya koyduğu gerçekler, İslâmî değerler. Bilimle İslâm’ın çeliştiği hayal bile edilemez, hayal bile. İslâm’ın tamamı bilimler üstü bilim, tabiatüstü, kâinat üstü bir bilim İslâm’ın kendisi. Hak ilimle çelişmesi mümkün değil, muhal ve mümtenidir (imkânsız).

Dakika 55:04

Yeter ki ilim hak ilim olsun, gerçek ilim olsun. İnsanlığın faydasına, ekosistemin faydasına, insanlığın faydasına, itikadı, ameli, ahlaki ve hukuki insanlığa zarar vermeyen bu konuda insanlığa fayda veren bilimsel çalışmalar takdire lâyıktır. Çünkü İslâm ilim dinidir. Âlimin mürekkebi şehidin kanını ağdırır. Daha da ağır gelen diyen de İslâm’ın kendisidir. İslâm’ın ilme nasıl önem verdiğine bir bak. İlim, ilim, ilim. İslâm, tamamen ilimdir kıymetliler. Haktır, hakikattir. Onun için İmam-ı Malik şöyle buyuruyor: “Bid’at ehli ile kendi arzularına uyanların şahitliği kabul değildir”. Bu da işte bizim ehl-i sünnet müctehidlerimiz gerçekçi insanlardır. Hep hakkı, hakikati, doğruyu, en doğruyu aramaya çalışmışlardır. Felsefe kişiyi şüphe ve tereddüte sevk eder, yanlış felsefeler. Kişi yanlışa sapınca sıddık iken zındık olabilir. Allah korusun. Yine İmam-ı Ahmed bin Hanbel diyor ki: “Kelâm âlimleri (yani felsefeciler) hakkı inkâr ediyor, insanları da yanlışa saplandırıyor, oraya götürüyorlarsa bunlar zındıklardır” diyor. Bu da Ahmet bin Hanbel’in ehl-i bid’ata, yanlış felsefeye bakışıdır. Yine şöyle denmiştir. “Şeytan bir kimsenin imanı yok etmek isterse” Ne yapar? Dikkat et buraya. “Şeytan bir kimsenin imanı yok etmek isterse ancak bâtıl inançları kalbine sokmak suretiyle imanını yok edebiliyor”. Başka türlü yapamıyor. Yanlışı körüklüyor, yanlış inançları. Onun için, yanlıştan kurtulmak için önce doğruyu bil. Fıkh-ı Ekber’in, İslâm’ın amentüsünü, Fıkh-ı Ekber’in ilmi delilleriyle beraber İslâm’ın amentüsünü bil. Gerçekle donan. O zaman hiç kimse sana zarar veremez biiznillah. Her şeyi de oku, zarar gelmez ama zamanını da israf etme. Hakikatle meşgul ol, hak ilimlerle meşgul ol. Felsefenin zararlarından biri de İslâmî hükümleri öğrenmeyi terk etmektir. Şimdi adam kendi aklıyla hareket ediyor, Allah’ın ortaya koyduklarına yaklaşmıyor. Şimdi İslâm, Allah’ın ortaya koyduğu değerler, ilimler üstü yüce ilimler, İslâm’ın kendisi. Adam oraya yaklaşmıyor. Ne oldu? İşte bunlar da zarara, bid’ata saplandılar. Yazık ettiler kendilerine. Kıymetli efendiler, kitapta yani Şanlı Kur’an’da kat’i (şüphesiz) sünnette de zannî (zanna ait) delillere şöyle bir bak olaylara. Cenab-ı Allah, Kur’an-ı Kerim’inde:

هَذَا بَلاَغٌ لِّلنَّاسِ وَلِيُنذَرُواْ بِهِ وَلِيَعْلَمُواْ أَنَّمَا هُوَ إِلَهٌ وَاحِدٌ وَلِيَذَّكَّرَ أُوْلُواْ الأَلْبَابِ

“Bu kitap insanlara yeter.” buyuruyor. “Kendilerine okunan kitabı sana indirmemiz onlara yetmez mi?” diyor Allah Teâlâ. Bunların ikisi de ayet-i kerimeler. İbrahim Suresi 52 ve Ankebut Suresi 51. ayet-i kerimeler.

Dakika 1:00:00

أَوَلَمْ يَكْفِهِمْ أَنَّا أَنزَلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ يُتْلَى عَلَيْهِمْ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَرَحْمَةً وَذِكْرَى لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ

Onun için Yüce Allah’ı ve onun ortaya koyduğu değerleri yok sayan felsefe de felsefe değil, kelamcı da kelamcı değil, ehl-i bid’attır. Felsefecilerin mezhebini, sözlerini en iyi bilenlerden biri İbni Ruşd el-Hafîd “Tehafüt’üt-Tehâfüt” adlı kitabında şöyle diyor. Felsefecileri iyi bilen bir felsefeci. Bakın ne diyor: “Felsefecilerden, ilâhiyat konusunda itibar edilecek bir söz kim söylemiştir?”. Yani felsefecilerin diyor, ilâhiyat konusunda sağlam bilgileri yoktur, diyor. İşte felsefeciyi felsefeciden dinleyeceksin. Kıymetli efendiler yine Âmidî ve İmam-ı Gazali bunu bu şekilde söyleyenlerdendir. “Netice” diyor “duraklama ve hayret olmuştur”. Hz. Peygamberin (sallallahu aleyhi ve sellem) hadis-i şeriflerine diyor yöneldi. Kim? İmam-ı Gazali onlardan biri. O da önce felsefeyle uğraşmıştı sonradan ne oldu? Kur’an-ı, sünneti ve Sahih-i Buhârî’yi bağrına koydu. Öyle yatıp, öyle kalkıyordu. Gazali, büyük âlimlerden, kâşiftir. Âmidî, bakın bu görüştedir. Fahreddin er-Râzi de öyle bir felsefeci idi. Fahreddin er-Râzi ve İslâm’ın büyük bir âlimidir. Bakın o da neticede İslâm’a yönelmiş, Kur’an-ı Kerim’e, İslâmî ilimlere yönelmiş. Bak ne diyor: “Ruhlarımız cesetlerimizden ürkmektedir” diyor. “Gerçeği bulamayan felsefecilerin” diyor “ruhları cesetlerinden ürküyor, ürküyor” diyor. Kim? Fahreddin er-Râzi (rahmetullahi aleyh ve aleyhim ecmain). Yine diyor ki bak: “Kelâm ve felsefe bahislerini düşündüm. Bunları bir hastalığa şifa verecek, susuzluğu giderecek güçte görmedim. Ve Kur’an-ı Kerim’e sarıldım. Gördüm, Kur’an yolunu gördüm” diyor. Allah’a ulaşmak için onun rızasına, cemâline, ebedi rahmetine, merhametine işte “Kur’an-ı Kerim’e” diyor “sarılmakta buldum çareyi” diyor. Ders 1:04 13.12 Onun için

الرَّحْمَنُ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوَى ﴿٥﴾

إِلَيْهِ يَصْعَدُ الْكَلِمُ الطَّيِّبُ

لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَيْءٌ

وَلَا يُحِيطُونَ بِهِ عِلْمًا

“Bu ayetleri” diyor “sık sık okurum” diyor Fahreddin er-Râzi. Şeyhistani de bakın ne diyor. O da felsefecilerin durumunu çok iyi bilenlerden diyor. Hayret ve pişmanlıktan başka bir netice bulmamış. Sonunda bakın ne diyor, şöyle diyor: “Bütün üniversiteleri dolaştım” diyor. Kim? Şeyhistani. “Gezdim oraları” diyor. “Ne göreyim? Hayretten” diyor “elini çenesi üzerinde tutan felsefecileri gördüm yahut pişmanlıktan dişini kıranlardan başkasını görmedim”. Yani çıldırıyorlar, diyor. Haktan uzaklaştıran çıldırır. Eb’ul-Maâli el- Cüveyn, bakın o ve onun akranı olanlar “Çok büyük denizleri daldım” diyor o da. Bak Eb’ul-Maâli ölürken diyor bunu da. “Çok büyük denizleri daldım. İslâm âlimlerinden ve ilimlerinden boş kaldım, felsefeyle uğraşacağım diye” diyor. “Boş kaldım, İslâm’ı öğrenemedim” diyor. Ve diyor ki “Cenab-ı Allah rahmetiyle kurtarmazsa beni” diyor “ibn-i Cüveyni’nin vay haline!” diyor. Yani kendisi için. “İşte ben ölüyorum” diyor. “Şimdi anamın itikadı üzerine ölüyorum” diyor “yahut Nişaburlu 106 kocakarıların itikatları üzerinde ölüyorum”. Yani “Ben İslâm’ı bilmiyorum” diyor. “Felsefeyle ömrüm geçti” diyor. İşte Eb’ul-Maâli el- Cüveyn de böyle diyor. Bu da büyük felsefecilerden biri. Husrevşâhî de şöyle demiştir ey kıymetli efendiler. Bu da Fahreddin er-Râzi’nin büyük talebelerinden biri. Demişler “Neye inanıyorsun?” huzuruna girerek bazıları “Neye inanıyorsun?” dedi. Bak Husrevşâhî cevap verdi: “Müslümanların inandıkları şeylere”. Bundan sonra aralarında şöyle bir muhavere (karşılıklı konuşma) geçti: “Müslümanların inandıklarına açık gönüllükle ve kesin olarak inanıyor musun?” diye sordular. “Evet, bu nimetten dolayı Allah’a şükrediyorum. Fakat ben vallahi neye inanacağıma bilemiyorum.” dedi ve ağladı. Müslümanların inandığı gibi inanmayı kabul etmiş ama İslâm’ı bilmiyor. Bu kim? Bu da büyük felsefecilerden biri. Değerli kardeşimler işte bu da ağlayarak ölüm döşeğinde ağlıyordu ve gözünden akan yaşlar sakallarını ıslattı. Ömrünü boş şeylerle geçirenlerin vay haline. Hûncî de bakın vefatı esnasında ne diyor: “Ölüyorum ve hiçbir şey bilmiyorum”. Bu da felsefeci. Ne diyor? Ölüm döşeğinde “Ölüyorum, hiçbir şey bilmiyorum. İslâm’ı öğrenmeden ölüyorum”. Geç kalmış. Değerli kardeşlerim şu anda dünyaya keşif notları, irşad notları adı altında İslâm’ın, Kur’an’ın tümünden ve Fıkh-ı Ekber’den, tasavvuf notlarından, hadis-i şeriflerden bütün dünyaya keşif notları vermeye devam ediyoruz. Ey dünya ve insanlık âlemi, insanlık en yüksek değerde eşref-i mahlûkat, en şerefli yaratık insanoğludur. Gel, bu şerefini İslâm’la şereflendir ve yükselt. İslamsız olursa aşağı gidersin; derece değil derekeler ortaya çıkar, aşağı gidiş, yazık olur. Bizden söylemesi. İslâm, Yüce Allah’ın insanoğlunu yaratırken fıtratına koyduğu dinin adıdır. İslâm, fıtrat dinidir. Her insanın fıtratında İslâm var. Her insanda var. Doğuluda, batılıda, milliyeti, ırkı ne olursa olsun. Her insan mı yaratılırken onlar İslâm fıtratıyla yaratıldı hepsi.

Dakika 1:10:07

Sen İslâm’ı doğru anlamamışsan, doğru anlatmadılarsa, doğru anlatanları dinlememişsen, hak kaynaklara gelmemişsen bu suç senin de ve benimde. Ben anlatmamışsam, görevimi yapmadıysam ben suçluyum. Sen de anlamıyor, dinlemiyor, Hakkı araştırmıyorsan, Hakkı aramıyorsan suç senin. Evet kıymetliler, neticede bakın gerçeği görenler şöyle yalvarıyor. Hz. Muhammed’in duasıdır bu, yalvarışı. Bakın Hakkı, hakikati görenler şöyle yalvarmaya başladılar Hz. Muhammed’in yalvarışını örnek alarak: “Ey, kalpleri çeviren Allah’ım! Benim kalbimi senin dinin (İslâm) üzerinde sabit kıl. Yer ile gökleri yaratan Allah’ım! Gizli, açık her şeyi bilen Allah’ım! Senin izninle ihtilaf ettikleri hakikat noktasında bana doğru yolu göster. Şüphesiz sen dilediğini doğru yola iletirsin. La havle vela kuvvete illâ billahil-aliyyil-azim”. İşte böyle yalvaranlar var.

Fıkıhta ve şeriat hususunda rey ve mücerret akıl ile hüküm vermek bid’at ve sapıklıktır. Fıkıhta da Kur’an, sünnet, onun delilleri icma ve kıyas lâzım. Şeriat hususunda da Kur’an ve sünnete dayalı olması lâzım. Yani kitap, sünnet, icma ve kıyas lâzım. Şeriat hususunda da Kuran ve Sünnette dayalı olması lazım. Yani kitap, sünnet, icma, kıyas-ı fukaha dayanması lâzım. Yoksa akıl ile hüküm vermek bid’at ve sapıklıktır. Din ortada, dini konu ortaya konduğu an ya Kur’an’ı ya sünneti ya icmayı ya kıyası bilmen gerekiyor. Bunlar bilinmeden din adına kimsenin konuşma şansı yoktur. Kendi keyfine göre de ne Kur’an yorumlayabilirsin ne sünnet. Müctehid âlimlerle hareket edeceksin. Kuran’ın kendini ilmen iyi bileceksin. Sünneti bileceksin, kıyası, icmayı bileceksin. Asli ve feri delilleri bilerek din adına konuşacaksın. “Babam böyle dedi, dedem şöyle dedi, üstadım böyle dedi, liderim böyle dedi” diye din anlatılmaz. O zaman herkesin anası, babası, ebesi, dedesi, lideri var. O zaman ne kadar din çıkar dünyaya. Çıktı işte. İslam ezeli-ebedi, Allah’ın dini bir. Dünyada bakın ne kadar çok inanç sistemleri var. Nereden çıktı bunlar? İşte insanlar uydurdu. Tevhid ve sıfat ilminde yalnız akıl ile hükmetmek ise daha bir büyük bid’at ve sapıklıktır. Adam, tevhid hakkında ve sıfat ilminde yalnız akıl ile konuşuyor. Kur’an’ı bilmiyor veya Kur’an’dan yana bir tavrı yok, sünnetten yana bir tavrı yok. Şimdi tevhid ve sıfat ilminde yalnız akıl ile hükmetmek ise daha büyük bid’at ve sapıklıktır. İşte bunlara dikkat edin. İmâm-ı Âzam’ın Fıkh-ı Ekber’i ile ilgili keşif notları vermeye devam ediyoruz. Efendiler, şeriata dayanmayan bir illet ise makbul ve caiz değildir. Şimdi “şeriat” deyince birileri hemen önyargıyla karşı çıkıyor. Şeriat, Şâri’nin kanunlarıdır. Şâri’ Allah’tır. İslâm’ın kanunlarının adı şeriattır.

Dakika 1:15:00

İslâm’ı ortaya koyan Allah (celle celaluhu), işte şeriatı ortaya koyan Allah’tır. Onun için şeriata dayanmayan bir illet ise makbul ve caiz değildir. Yani şeriatın delilleri ortada. Nedir? Kur’an, sünnet, icma-i ümmet, kıyas-ı fukaha asli deliller. Feri deliller de var ama biz sadece keşif notları veriyoruz.  Ayetlerden yüz çevirip bakın şimdi felsefeye dalanlar oldu. İşte bunlar kafayı üşüttüler. Çünkü Kur’an’a, hak ilimlere, bilimsel, gerçek çalışmaya ters düşen felsefeciler ne yaptılar? Kimisi dişini kırdı, kimi kafasını duvarlara vurdu. Biraz önce felsefecilerin durumunu dinledik. Ne yaptılar? Ayetlerden yüz çevirip felsefeye dalanların durumu. Yüce Allah bakın Enam Suresinin 68. ayet-i kerimesinde ne buyuruyor. “Ayetlerimiz hakkında yanlış tevillerle söz edenleri gördüğün zaman kendilerinden yüz çevir, yanlarında oturma; ta ki Kur’an’dan başka bir söze dalarlar”. Şimdi bu ayet-i kerimede Cenab-ı Hak şöyle buyurdu, ne diyor:

وَإِذَا رَأَيْتَ الَّذِينَ يَخُوضُونَ فِي آيَاتِنَا فَأَعْرِضْ عَنْهُمْ حَتَّى يَخُوضُواْ فِي حَدِيثٍ غَيْرِهِ وَإِمَّا يُنسِيَنَّكَ الشَّيْطَانُ فَلاَ تَقْعُدْ بَعْدَ الذِّكْرَى مَعَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ

‘’Ayetlerimiz hakkında yalan yanlış tevillerle söz edenleri gördüğün zaman kendilerinden yüz çevir, yanlarında oturma; ta ki şanlı Kur’an’dan başka bir söze dalsınlar”. Bakın, yanlış konuşanla oturmak bile caiz değil. Ya onun yanlışını düzelteceksin ya oradan kalkacaksın. Sevgili efendiler, Bakara Suresinin 26. ayet-i kerimesinde de Cenab-ı Hak yine ne yapıyor: “Muhakkak ki Cenab-ı Allah sivrisinek ve daha büyüğü ile misal vermeyi terk etmez”.

إِنَّ اللَّهَ لاَ يَسْتَحْيِي أَن يَضْرِبَ مَثَلاً مَّا بَعُوضَةً فَمَا فَوْقَهَا فَأَمَّا الَّذِينَ آمَنُواْ فَيَعْلَمُونَ أَنَّهُ الْحَقُّ مِن رَّبِّهِمْ وَأَمَّا الَّذِينَ كَفَرُواْ فَيَقُولُونَ مَاذَا أَرَادَ اللَّهُ بِهَذَا مَثَلاً يُضِلُّ بِهِ كَثِيراً وَيَهْدِي بِهِ كَثِيراً وَمَا يُضِلُّ بِهِ إِلاَّ الْفَاسِقِينَ

Allah ortaya nice misaller koyar, hikmet doludur. Sen onu anlarsın anlamazsın. Artık onu kendin bilirsin. “Artık iman edenler bu misalin Rablerinden gelen bir hakikat olduğunu bilirler. İnkârcılar ise Allah bu misal ile neyi murat etmiştir, derler”. Allah’a itiraz olur mu? “Cenab-ı Allah o misal sebebiyle çoklarını saptırır. Yine o misal sebebiyle birçoklarını doğru yola hidayet eder”. Allah-u Teâlâ da hakkında suizan eden kişinin bir defa doğruyu bulmaya şansı olmaz. Allah’ı, Allah olarak (celle celaluhu) bir defa tanı. Onu sözlerini, ayetlerini tanı. İyi anlamak, iyi kavramak, gereğini yapmak bizim görevimiz. Yüce Allah’a inanmak, emirlerine bağlanmak ve kalbin tasdiki, dilin ikrarıyla Allah’a teslim olmak bizim görevimiz. Biz onun kullarıyız ey efendi.

وَنُنَزِّلُ مِنَ الْقُرْآنِ مَا هُوَ شِفَاء وَرَحْمَةٌ لِّلْمُؤْمِنِينَ وَلاَ يَزِيدُ الظَّالِمِينَ إَلاَّ خَسَارًا

“Biz Kur’an-ı Kerim’den müminler için şifa ve rahmet olan ayetleri indirmekteyiz. Zalimlerin ise şanlı Kur’an ancak sapıklığını artırır”. Gördün mü? Adam inanmak istemiyor. Kur’an-ı Kerim’e karşı kötü zanlarda bulunuyor. Bu zalimdir. Sapıklığı artar. Bu ayet-i kerime İsra Suresinin 82. ayetidir.

Dakika 1:20:10

Sevgili efendiler “Rabbin hakkı için, onlar aralarında çekişme konusu olan hususlarda seni hakem yapıp verdiğin hükümden, nefisleri hiçbir darlık çekmeden tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olmazlar”. Ey kardeşim, “Allah’a ve Allah’ın emirlerine, Peygamber ve Peygamberin hükmüne hiçbir iç dünyanda bir darlık çekmeden tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olmazlar” diyor. Kim? Yüce Allah. Hangi ayet bu? Nisa Suresi 65. ayet. Sana onu şanlı metnini de okuyayım.

فَلاَ وَرَبِّكَ لاَ يُؤْمِنُونَ حَتَّىَ يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لاَ يَجِدُواْ فِي أَنفُسِهِمْ حَرَجًا مِّمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُواْ تَسْلِيمًا

İç dünyan seve seve, hiçbir sıkıntı çekmeden Allah’ı, peygamberi ve Allah’ın peygamberiyle ortaya koyduğu bütün değerleri ve onun hükmünü seve seve, hiçbir sıkıntı çekmeden kabul olup teslim olmadıkça iman etmiş olmazsın, diyor. Kim? Yüce Allah. Allah-u Teâlâ’ya teslim olacaksın; emirlerine boyun eğeceksin seve seve. Kula kulluk edeceksin, kıvrım kıvrım kıvrılacaksın kula kulluk yaparak ama Yüce Allah’a teslim olmayacaksın öyle mi? Bunun hesabını vereceğiz. Kimde bu yanlışlar varsa hesap verecek. Sonuca herkes katlanmak zorunda. Kula kulluğun faturası çok ağırdır. Allah’a kulluğun da faturası ebediyyil ebed nedir? Allah’ın tükenmeyen rahmetine mazhar olmaktır. Hem cennet hem cemaline hem rızasına, rıdvanına. Aklını başına al. Münafıklar başkasını hakem kabul etmek isterler. Çünkü Allah’ın peygamberinin hükmünü kabul etmezler münafıklar. Ama sorunca da “Müslümanım” derler. Sorarsan bakın iyilikten, tevfikten, hakikat ve yâkin-i imandan başka bir şey istemiyorlar. Bakın münafıklar sorarsanız böyle diyorlar. Nitekim kelâm, felsefe ve diğer ilimlere mensup âlimler de böyle söylüyor. Biz ancak peygamberlerin sözleriyle, filozofların sözlerini bir araya getirmek istiyoruz, diyorlar. Kendini ibadete veren bazı bid’atçılar da öyle söylüyorlar. İman ile ikan (yâkinen bilme), tevfik ile şeriat, tarikat ile hakikat arasını birleştirmek suretiyle biz ancak ihsan derecesine ulaşmayı istiyoruz, derler. Ve bu sözde bâtıl mezheplerinin, bâtıl meşreplerinin desiseleri olan hulul, dikkat et buraya, hulul, ittihad, intisal, intizaç, mutlak varlık davasını ve varlıkların bütünü ile Hakkın aynı olduğunu gizlerler. Burada gizli bir şirk var. Bu sözlerin içinde neler var? bakın hulul, ittihad ve intisal, mutlak varlık davasını ve varlıkların bütünü ile Hakkın aynı olduğunu gizlerler. Bugün vahdet-i vücud adı altında reenkarnasyon adı altında nice gizli putlar yapılmış, şirke saplanmıştır. İnsanları oraya saplamak için çalışanlar var mı yok mu? Şöyle bir dünyaya bak. İşte bunu gizlerler ve

Dakika 1:25:05

bu düşünceleriyle birleştirici makamında olduklarını vehmederler. Hâlbuki onlar tefrikacı, zındıkların sapıklık hali üzerindedirler. İşte kıymetliler, İslâm’ın tevhid imanına uymayan bütün tehlikelere işaret edilmektedir. Bizim şanlı İslâm âlimlerimiz bu gerçeklere ne yapmışlar? İşaret etmişler, tehlikeleri göstermişlerdir. Yüce Rabbimiz bakın Bakara Suresi 42. ayet-i kerimede:

وَلاَ تَلْبِسُواْ الْحَقَّ بِالْبَاطِلِ وَتَكْتُمُواْ الْحَقَّ وَأَنتُمْ تَعْلَمُونَ

“Bâtıla hak libası giydirip bile bile hakkı gizlemeyin”. Hak ile batılı karıştırıyor. Ondan sonra Hakkı gizlemeye çalışıyor. Yüce Allah bu konuda da uyarıyor. Burada yanlışı yapan herkesi, Müslüman, Yahudi ve Hristiyan yanlış yapan kimse. Hz. Peygamberin sünneti, sahabenin, tâbiînin, onlardan sonra gelen müctehidlerin, müfessirlerin büyüklerinin, büyük muhaddislerin yoludur. Ve Dâvud-i Tâî, Muhasıbî, Serüs-Sakatî, Mâ’rûf-i Kerhî, Cüneyd-i Bağdadî gibi ilk mutasavvıflarla (tarikat), Ebû Necîb es-Sühreverdî, mârifetullahta yüksek mertebe sahibi, diğer mutasavvıflarımız Abdulkadir-i Geylânî, Eb’ul-Kâsım el-Kuşeyri gibi efendim Şah-ı Nakşibend gibi sonradan gelen ne kadar tasavvufçuların umdesidir (güvendiği kişi). İşte Peygamberin (aleyhi salatü ve selam) sünneti, tâbiînin, efendim sahabenin, tâbiînin yolunu takip eden bahtiyarlar grubu ehl-i sünnet ve’l-cemaattır. İşte İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe’nin ekolü, İmam-ı Malik ekolü, İmam-ı Şafiî, Hanbeli ekollerini, ehl-i sünnet ve’l-cemaat yolunu, Peygamberin ve sahabenin yolunu, Kur’an ve sünnete dayalı olarak, ilmi belge ve delillerle ehl-i sünnet yolunu takip eden İslâm’ın büyük ilim yıldızlarıdır. Bu adı geçen hak meşrebin, hak ekolun önderleri ve orada okuyanların ve oraya mensup olanların tamamı. Yüce Allah, tüm insanlığın imanını İslâm imanı ve bütün insanlığın yolunu sırat-ı müstekim olan İslâm’ın yolunu, efendiler İslâm’ın sulh ve barışını, İslâm’ın evrensel merhametini, evrensel ruhunu tüm insanlığın anlaması, yüce değerleri insanlığın taşıması için Yüce Allah’tan hidayet nasip etmesini diliyoruz. Ne mutlu gerçek iman sahibi, gerçek amel-i salih sahibi olanlara. Ki gerçek iman da gerçek ihlas ile yapılan amel-i salih de İslâm’ın ortaya koyduğu iman ve amel-i salihtir. Yüce Allah başarılar nasip eylesin.

 

(Visited 560 times, 1 visits today)