AmeldeFıkhı 134-01

134- Amelde Fıkhı Ekber Ders 134

 

AMELDE FIKHI EKBER DERS 134

 

 

Kıymetli izleyenlerimiz; yine dersimiz bağiler ile ilgilidir ki yol kesenler, yol kesicilik ve onun cezası ki bu da had cezalarındandır. Kadınlar ile beraber bulunan erkeklere gelince yol kesmekte hem erkek hem kadın bulunuyorsa yol kesici olarak İmamı Ebu Hanife,  İmamı Azam ve İmamı Muhammed’e göre had uygulanmaz demiştir.  Burada kadın bulunduğu için İmamı Ebu Yusuf ise bir fark göz etmemiştir.  Kadın bir fiil katıldığı takdirde erkeklere had uygulanır.  Kadınlara değil demişlerdir.  Cumhur ise kadın ile erkek arasında ayrım yapmamıştır.  Ulemanın çoğunluğu gerçekten kadın da yol kesme konusunda donanımlı bir şekilde yol kesici ise o da bilhassa da bu çağın şartlarına göre,  o zaman Cumhur’un teşhis ve tespiti de tabii ki her zaman önemli olduğu gibi bugünkü çağın şartlarına göre ayrıca önem taşımaktadır.  Yine yolu kesilen kişiye ait şartlar konusunda da Müslüman veya zimmi olmalıdır ki ötekine ceza uygulansın,  yol kesiciye.  Mal sahih bir yolla yolu kesilenin elinde bulunmuş olmalıdır.  Mesela malı soyuldu ise o mal ona ait olması gerekiyor.  Yine mahrem bir akrabalık bulunmaması yol kesiciler ile yolu kesilenler arasında.  Bunu da incelemişler.  Hanefi uleması yabancı, mükellef ve erkek olması şarttır demişlerdir. Kadın ise zayıflığı sebebiyle genellikle yol kesme fiilini gerçekleştiremez demiş.  Hanefi uleması başta İmamı Azam olmak üzere.  İmamı Ebu Yusuf ise erkek hakkında had lazım gelir, kadına lazım gelmez demiştir ki Hanefiler ya aynı görüşü savunuyorlar veyahut da birbirlerine çok yakın.  Hanefilerin dışındaki ulemaya göre ki bunlar Maliki, Şafii ve Hanbeliler ki had cezası düşmez.  Aralarında çocuk veya deli bulunması ya da birisinin yolu kesilenler arasında mahrem bir akrabası olması halinde diğer yol kesicilerden had cezası düşmez demişlerdir.  Yol kesicilere katılmış olan kadın hakkında da hirabe hükmü sabit olur demiştir cumhuru ulema Hanefiler hariç.  Bir kimseyi öldürmüş ve mal almış ise o da had cezası yoluyla öldürülür demişlerdir.  Görüyorsunuz yol kesiciliğin cezası Yüce İslam’ın şeriatında caydırıcı ve tam bir adalete dayalı bir cezadır.

 

Dakika 5:07

 

Yine yardımcının konusunda da buna rig denmektedir. Hanefi,  Maliki ve Hanbeliler muharebe edenlerin hükmü geçerlidir.  Bunlar da demişlerdir katılan ile yardımcı olanın durumu aynıdır demişlerdir.  Burada Şafiiler yardımcı hakkında had icap etmez.  Hapis ve sürgüne göndermek gibi cezalar ile tazir olunur demiştir Şafiiler bu konuda. Burada yine detayına indiğimiz zaman bu keşiflerin mükemmel hepsinin doğru olduğu ortaya çıkar.  Kimsenin alma yetkisi bulunmayan mal olmalıdır.  Yani bu da çalınan mala ait şarttır.  İslam diyarında olmalıdır.  Çünkü başka memlekette bunu takip etmek kolay olmamaktadır.  Mütekaddiminden olan Hanefi âlimleri,  yani önceki âlimler,  şehir dışında olması lazımdır yol kesme olayının demişler.  Çünkü şehir içinde devlet güvenlikleri her zaman bulunur ama dışında her zaman bulunmayabilir veya geç kalınmış olabilir. İmamı Ebu Hanife, o büyük imam İmam Azam ve İmamı Muhammed şehir dışında vuku bulması lazımdır derken yine İmamı Azam’dan gelen rivayette yine böyle gelmiştir.  Buna ‘’Zahirur Rivaye’’ denmektedir. İmamı Ebu Yusuf ile Maliki, Şafii ve Hanbeliler yol kesme işi şehir içinde de şehir dışında da aynı şekilde gerçekleşebilir demişlerdir bu keşifler yine hepsi doğrudur. Kıymetliler Ebu Yusuf’un rivayetine göre fetva vermişlerdir.  Yani genelde İbni Abidin’in ve ifade ettiği gibi fetvalar Ebu Yusuf’un ki ne göre verildiğini söylemiştir İbni Abidin.  Cumhur da buna benzer bir delil getiriyor ve şöyle diyor:  şarap içme ve bunun gibi diğer günah ve isyanlar gibidir.  Allah’u Teâlâ’nın şeraiti ile muharebe etme ve onun hadlerini çiğnemenin haramlığı hususu şehir içinde veya dışında olmakla değişmez demişlerdir. İşte İmamı Ebu Yusuf ve cumhurun görüşü böyledir,  bugün şehir içinde de eşkıyaların kol gezdiğini görüyoruz ki işte bu her zaman için örfe göre bu hükümler değişiyor,  değişen hükümlere şanlı İslam hükmünü koyuyor.  Ona göre bu kıymetli âlimler keşifler yapıyor ve neticede hükme bağlıyor.  Şehir ile aralarında bir sefer müddeti kadar mesafe bulunması da şarttır.  Eğer mesafe daha az ise yol kesici kabul edilmezler.  Bu şart İmamı Azam’a göre ve İmamı Muhammed’e göredir.

 

Dakika 10:00

 

Diğerlerine göre daha önce belirttiğimiz gibi bu şart, şart olarak ileri sürülmemiştir.  Yine yol kesme suçunun ispatı konusunda da hâkimin huzurunda ya beyyine delil ortaya konacaktır ya da ikrar ile ispat edilecektir. Hanefi, Şafii ve Hanbeliler ayeti kerimede ki tertibe göredir demişlerdir.  Şimdi Hanefi uleması eğer malı almışlarsa yol kesiciler sağ elleriyle sol ayakları çaprazlama kesilir.  Öldürmüşlerse onlarda öldürülürler. Devlet yetkilisi burada muhayyerdir. Dilerse çaprazlama ve ayaklarını kestirir sonra da onları öldürtür.  Yahut da astırır.  Dilerse el ve ayaklarını kestirmez sadece öldürür yahut astırır.  Öldürmeden ve mal almadan sadece yolcuları korkutmuş iseler o zaman da hapis veya tazir cezasına çarptırılırlar,  had cezası verilmez o zaman.  İmamı Azam, Ebu Hanife ve İmamı Züfer’in görüşürüdür bu üçüncü olan.  Yani adam öldürüp malı da almaları durumu ile ilgili olarak söylediklerimiz İmamı Azam’ın ve Züfer’in görüşleridir.  İmameyn yani Ebu Yusuf ve İmamı Muhammed’e göre Müslümanların devlet başkanı yani devletin yetkili organları öldürülmesine yahut asılmasına hüküm verir dediler.  İmamı Azam ve İmam Züfer ağırlaştırılmış bir cezadır dediler.  Eğer sadece yollarını kestikleri kimseleri korkutmuş iseler oradan onlar sürgün edilirler dediler.  Bu da yine Şafii ve Hanbeliler söyledi bunu da. Korkutmuşsa yine devlet bu konuda serbesttir, dilediği tazir cezasını uygular. Öldürmüşse bunlar yol kesmişler adam öldürmüşlerse mutlaka öldürülür.  Malı alıp kimseyi öldürmemiş ise İmam öldürme, asma, el ve ayağını kesme yahut sürgün etme konularında devlet serbesttir demişlerdir.  Yol kesiciler için ciddi cezalar koymuştur Yüce İslam adaleti. Öldürmedikleri zaman bile mal almışlarsa,  insanları soymuşlarsa burada devlet yetkilisi,  İslam devlet yetkilisi yetkili organlar ki işte bugün bu adalet bakanlığı asma, el ve ayağını kesme, sürgün etme gibi bu cezalardan verme hususunda serbesttir dediler.

 

Dakika 15:00

 

Burada da yine durum tespit edilecek adamların durumuna göre hüküm verilecektir Yüce Allah (C.C.) Allah ve Resulüne karşı harp açanlar,  işte Maide Suresi 33:  Yol kesmek demek,  eşkıyalık yapmak demek ne demek?  Yemininizin kefareti, ailenize yedirmek de olduğunuzun orta derecesinden on yoksulu doyurmak veya onları giydirmek veya bir köle azat etmektir,  Maide Suresi 89.  Burada muhayyerlik,  buradaki muhayyerlik gibi gösterilmiş, İslam Devleti’nin yetkili organları için.  Cumhur ise cezanın cinayetin türüne göre olacağı konusunda hüküm belirtmişlerdir.  Buradaki ev yahut ev harfi yani çeşidi bildirmek için olup cezanın, cinayetin türüne göre olacağı manası çıkartılmıştır.  Yine suçlunun asılma konusunda da İmamı Ebu Yusuf ile El Kerhi ’ye göre ki Hanefilerde göre esas olan Malikilerde de bu görüş geçerli olan yol kesici diri olarak asılır, direk dikilir.  Sonra direğin üst ve alt taraflarında genişçe birer tahta çakılır.  Suçlunun elleri üstteki tahtaya ayakları altındaki tahtaya gelecek şekilde bağlanır.  Sonra asılıyken bir mızrak darbesi ile indirilmeden evvel öldürülür.  Asmak ağırlaştırılarak verilmesi meşru olan bir cezadır.  Evet, kıymetliler,  yine Malikilerden,  Şafii ve Hanbeliler Hanefilerden de İmamı Tahavi gibi kıymetli âlimlere göre,  asma işlemi suçlu öldürüldükten sonra olur demiş onlarda. Öldürdüğünüz zaman güzelce öldürün.  Hayvanı boğazladığınız zamanda güzelce boğazlayın.  Sevgili Peygamberimizden bu haber bu şekil rivayet olunmuştur.  Allah’u Teâlâ İhsanı,  bir işi güzelce yapmayı her şeyi üzerinde vacip kılmıştır.  Öldürdünüz zaman öldürme işini güzelce yapın, yani eziyet ve işkence yapmadan öldürün.  Hayvan kestiğiniz zaman kesim işini de güzelce yapınız.  Biriniz bıçağını güzelce bilesin de keseceği hayvanı rahat ettirsin.  Ta ki onu eziyet vermeden çabucak kesebilsin.  Bunlar Peygamber Efendimizden gelen kıymetli haberlerdir.  Asılı olarak bırakma süresi Cumhur ulemaya göre üç gündür üç gün asılı olarak bırakılır ki âleme ibret olsun diye. Yine sürgün konusunda da Hanefi uleması nefyin manası hapsetmek demektir,  demişlerdir.  Hapis yaşıyorken dünyadan çıkarmak ve hapis olunan yer hariç yeryüzünden sürgün etmek manasına gelmektedir.  Yine örfte hapse yeryüzünden sürüp dünyadan çıkma ismi verilir.  Hanefiler bu şekil keşifte bulunmuşlardır.

 

Dakika 20:40

 

Bir gün zindancı bir iş için gelince şaştık.  Bu adam dünyadan geldi dedik.  Tahrip sürgüne gönderme.  Şimdi Malikiler burada Nefi başka bir yere gönderilip orada hapsedilmesi demektir demişler Malikiler.  Şafiiler ise Nefi’n manası devlet, İslam Devleti tarafından bir süre hapis edilmesi tazir cezası verilmesidir demişler.  Hanbeliler ise Nefi suçluları şehirlerden ve beldelerden sürmek, sürüp çıkarmaktır demişlerdir.  Yine yol kesme konusunda hirabe ki bunun yol kesmenin terimi hirabe’dir Allah haklarındandır. Af düşürme,  İbra etme, sulh olma ihtimali ise hırsızlık haddinde açıklandığı şekilde yoktur.  Yani yol kesmenin suçuna af yoktur. Bunu İbra etme,  sulh olma şansı da yoktur. Yine Muharip bu da yol kesene denmektedir ki Hanefi ulemasına göre hat ile tazminat cezası birleştirilemez.  Sevgili Peygamberimizden gelen haber hırsız hakkında had uygulanınca bir de vurum yani tazminat cezası verilmez diye bu rivayete istinat etmiş oluyorlar Hanefi uleması. Maliki, Şafii ve Hanbeliler bunda da hak ile tazminat cezaları birleşir demişlerdir.  Yol kesme haddini düşüren ve bundan doğan sonuçlar konusunda da yolu kesilen şahsın yalanlaması,  yine ikrardan dönmesi, beyyineyi yani delili yalanlaması, yol kesicinin alınan mala malik olması gibi durumlarda yol kesme haddi ortadan kalkar.  Yani ceza kalkar.  Bu konuda Maide Suresi’nin 34. ayeti kerimesine de bütün dikkatler çekilmiştir. Şu kadar ki siz kendileri üzerine kadir olmazdan onları ele geçirmenizden evvel tövbe eden yol kesicilerle muharipler müstesna, bilin ki şüphesiz Allah’u Teâlâ çok yargılayıcıdır.  Mağfireti çoktur,  çok esirgeyicidir.  Âlimler bu hükümde ittifak halindedirler.  Ayetten anlaşılan hükümle ilgili.  Hanefi uleması silah ile yolcuyu öldürdüyse suçlu da kısas olarak öldürülür.  Sopa veya taşla öldürdüyse yine katilin akilesi diyet borcunu ödemek zorunda ki akrabaları öldürülenin mirasçısına diyeti öder.

 

Dakika 25:41

 

Cumhura göre taammüden yani kasten öldürme durumunda kısas icap eder. Öldürmenin silahla veya başkasıyla olması hükmü değiştirmez dediler.  Kısas mümkün olmayan da eş yani tazminat icap eder dediler. Bu da yolcuları yaralamışsa yaralardan dolayı mümkün olanlar da kısas,   mümkün olmayanlar da eş yani tazminat icap eder dediler.  Evet, kıymetli izleyenler;  Ulemamız çok güzel çalıştı bize bitmez tükenmez ilmi sermayeler bıraktı, bütün dünya cahil kalmasın.  Bu İlimden bütün Müslümanlar öncelikle yeteri kadar bilgi sahibi olmalı dünyayı aydınlatmalıdır.  Şimdi bağiler konusunda yani isyancılar konusunda Musa işte aradığımız bu idi dedi. Musa (a.s.)  Kehf Suresi 64’de.  Bu ayeti kerimede olduğu gibi aramak ve talep etmek anlamına geldiğini görüyoruz veya taatdi tecavüz demektir baği’nin anlamı.  Malikiler ise yani devlet başkanı itaatten çıkan kimseler üzerinde gerekeni yapmasıdır ki  itaatten çıkmak anlamıdır. Yine kim devletine, İslam Devlet başkanına veya İslam devletine itaatten elini çekecek olursa kıyamet gününde elinde geçerli bir hüccet delil bulunmadan gelir. Öyle bir delil bulunmaksızın gelir. Cemaatten ayrılmış olarak ölürse bir nevi cahiliyet ölümü ile ölmüş olur. Kim bize karşı silah çekerse bizden değildir.  Bunları da buyuran sevgili Peygamberimizdir (S.A.V.)  işte isyancıların bu anlama geldiğini hem ayeti kerime den hem hadisi şeriflerden anlıyoruz ama kıymetli alimlerimiz daha da açıklık getirerek bakın neler dediler.  Hanefi uleması bağiler buğat yani tevile dayanarak muhalefet eden bir beldeye hâkim olup ordugâh kurarak kendi hükümlerine insanları zorlayıp tatbik eden bir topluluktur.  Havaric bunlardandır, yani hariciler ve Haruriye ise veya Haruriye ise Hazreti Ali (R.A.)  Hazretlerine karşı çıkan, onun ve diğer Müslümanların kanlarını, mallarını ve canlarını telef eden, kadınlarını esir etmeyi helal gören, Hazreti Muhammed’in Ashabı Kiram’ını küfre girmek ile itham eden,  yani Ashab-ı Güzine kâfir dediler.

 

Dakika 30:38

 

Ashaba kâfir diyen,  her günahı küfre düşmek kabul eden bir topluluktur Havaric veya Haruriye. Dini hususlarda aşırı şekilde şiddet gösteren bir topluluktur.  Bunlarda baği sınıfındandırlar.  Şimdi Hanefi uleması güç ve kudret sahibi olan yani bayiler için söylüyor.  Bazı hükümler de diğer Müslümanlara kendilerince haklı sayılan bir teamüle dayanarak muhalefet eden,  yani Müslümanlara muhalefet ediyorlar kendilerini de haklı sayıyorlar. Sevgili Peygamberimiz (S.A.V)  kim imama itaatten çıkar, cemaatten ayrılır,  sonra da ölürse cahiliyet ölümü ile ölmüş olur.  Kim cemaatin içinden çıkarsa,  tekrar geri dönesiye kadar İslam halkasını boynundan sıyırıp atmış olur.  Bir cemaat imamının itaati altında bulunmaksızın ölürse, yani İslam devletine asi bir şekilde ölürse ölümü cahiliyet ölümü gibidir.  Cahiliyet ölümü nedir? Putperestlerin ölümüdür İslam öncesi. Kim başındaki emirden hoşlanmadığı bir şey görürse sabretsin.  Çünkü kim cemaati bir karış bile olsa terk edip ölürse ölümü cahiliyet ölümü gibi olur.  Kim emirinin,  yani İslam devlet yetkilisinin bir şeyinden hoşlanmamışsa ona sabretsin.  Zira insanlardan kim Sultanın itaatinden bir karış çıkar ve sonra ölürse cahiliyet ölümü gibi ölür. Bu İslam devletine her Müslümanın itaatinin gerekli olduğunu bildiren bunlar Peygamber sözleridir. İsyan edenler işte baği olanlardır.  Bağiler hakkında da bizim kıymetli âlimlerimiz Hz Ali’den çok şey öğrendiler bu konuda.  Çünkü Hazreti Ali’nin başı bu Havaric ile hariciler ile başı beladaydı.  İslam’ın içinde büyük bir fitne fesat çıkarttılar bunlar. Nehrevan da Hz. Ali bunları kılıçtan geçirdi ve mecbur idi, mecbur kalmıştı.  Bağiler,  şimdi onların dışındaki bağiler Havaric gibi.  Müslümanların kanını dökmeyi,  çoluk çocuk ve kadınlarını esir etmeyi mübah kabul etmemişlerdir. Yani havaric’in yaptığını diğer bağiler yapmadı diyor.  Şimdi burada Maliklerin tarifi ise bağiler kendilerince haklı sayılan bir tevile dayanarak Havaric ve benzeri sapıtan topluluklar gibi savaşa kalkışırlar.  Müslümanların imamına karşı çıkarlar,  yani burada İmam devlet başkanı, İslam Devleti ve onun yetkili organlarıdır.  Ya da onun itaati altına girmekten kaçınırlar,  uzak dururlar.  Yahut da zekât ve benzeri üzerlerine vacip olmuş bir hakta mani olurlar.

 

35:37

 

Hanbelilerde şöyle dediler.  Bağiler adalet sahibi olmasa da Müslümanların devlet başkanı olan zata kendilerince caiz olabilecek bir tevile dayanarak karşı çıkan ve güç ve kudretleri bulunan kimselerdir.  İsterse aralarında görüşü ile hareket edecekleri muta itaat ettikleri bir şahıs bulunmasın.  Adil bile olmasa Müslümanların imamına karşı çıkmak haramdır.  Bu da HHanbelilerin görüşü ki hepsinin görüşü aşağı yukarı aynı noktada toplanmaktadır. Bunlara ait hükümler konusunda da bakın ne dediler?  Bağilerle savaşmak ve onları tövbeye çağırmak,  bağilerin önemli bir kuvveti yoksa İmam onları yakalayıp tövbe edinceye kadar hapsetme hakkına sahiptir.  İmam kim? İslam Devleti ve yetkili organları ve devlet başkanı.  Şayet savaşa hazırlanırlarsa ve sağlam bir sığınak ve silaha sahip bulunuyorlarsa,  İslam devlet başkanı ve İslam Devleti’nin yetkili organları ehli harbe gayrimüslim düşmanlara karşı yaptığı gibi önce onları itaatine ve ‘’Dari Adle’’  yani İslam devletine,  İslam Devleti’nin hükmü altındaki diyara girmeye,  cemaatin görüşüne geri dönmeye davet eder. Eğer kabul etmezlerse Ehli Adl. yenip öldürünceye kadar onlarla savaşırlar.  Çünkü bunlar bağidir,  İslam devletine isyan etmişlerdir, onlarla savaşırlar.  Fakihlerin,  Cumhur’unun aksine,  Hanefilere göre isyancıların kaçanlarını öldürmek, esir etmek,  yaralılarını öldürmek de eğer kaçıp sığınacakları emniyetli bir yerleri bulunup,  yeniden kuvvet kazanma ihtimalleri varsa caizdir yani öldürülürler.  Yoksa caiz olmaz demişlerdir.  Kim?  Hanefi uleması.  İmam bağiler başlamadan onlarla savaşa başlamaz.  Yani İslam devleti savaşa bağilerin başlamasını bekler. Onlar başlamadan İslam devletinin devlet başkanı olsun, yetkili ordu komutanları olsun onlarla savaşmak mecburiyetinde kalınca savaşa başlarlar.  Çünkü onlarla savaşmak şerlerini def etmek için meşru görülmüştür.  Bu hükümlerin delili şu ayeti kerimedir:  Eğer müminlerden 2 grup birbiri ile savaşırsa, aralarını bulup barıştırın.  Eğer onlardan biri diğerine karşı hala tecavüz ediyorsa siz o tecavüz eden ile Allah’ın emrine dönünceye kadar savaşın.

 

40:02

 

Neticede Allah’ın emrine dönerse artık adaletle aralarını bulup barıştırın. Her işinizde adaleti,  adalet ile hareket edin. Allah şüphesiz ki adil olanı sever.  Hucûrat Suresi 9. Ayeti Kerime.  Şanlı Peygamber (S.A.V.)  Hazreti Ali (r.a) efendimize şüphesiz sen Kuran-ı Kerim’in indirilmesi dolayısıyla savaştığın gibi tevili yorumu dolayısıyla da savaşacaksın buyurmuş, bu mucizeyi Peygamberimiz önceden haber vermiştir. Hz Ali önceden Kuran’ı Kerimi inkâr eden kâfirlerle savaştı, sonra da hariciler gibi Kur’an’ı yanlış tevil eden havariç’lerle savaştı.  Bunu da Peygamberimiz önceden mucize olarak haber verdi. Hazreti Ali’nin hilafeti zamanında bu hariciler ortalığı çok karıştırdılar.  Fitne fesat çıkarttılar.  Cihan kahramanı Hz. Ali, Cihan âlimi Hazreti Ali bunların üstesinden geldi ve derslerini verdi.  Ne yazık ki bunların hala dünyada kuyrukları görülmektedir.  İki,  uç vardır.  Biri bunlar hariciler bir de bunların ifratı karşısında tefritte bulunan İbni Sebe’nin yolunda yürüyen Şia grubudur.  Ehlibeyt yolunda Kur’an sünnet yolunda yürüyenlere bir sözümüz yok. Yahudi İbni Sebe’nin izinden giden bir Şia grupları vardır.  İşte bunlarla hariciler Müslümanların başına tarih boyunca bela olmuşlardır bilhassa da hariciler.  Evet, kıymetliler Allah’ın Resulü (S.A.V.)  işte böyle buyurdu, durumu haber verdi.  Yanın da Peygamberin yanındaydık diyor. Kim bunu diyen?  Ebu Said El Hudri buyuruyor.  Şanlı Peygamber buyurdu ki içinizden birisi indirilmesi sebebiyle savaştığı gibi Kuran’ı Kerim’in tevili,  yorumu sebebiyle de savaş yapacaktır diye bu da yine bir Peygamberimizden gelen aynı anlamdaki hadisi şeriftir.  Evet, kıymetliler,  çünkü Şanlı Peygamber zaten geçmişi haber verdiği gibi Şanlı Kur’an ve vahiyi ilahi ile geleceğe ait de mucizelerle yine Şanlı Kuran’ın icazı ile yine vahyi ilahi ile haber vermiştir geleceğe ait haberlerde mucizedir.  Yine Müslümanların ihtiyaçları olduğunda baği’lere ait silahları ve atları diğer binekleri savaşlarda kullanmakta bir beis yoktur. Çünkü İmam yani İslam devlet başkanı adil kendisine itaat eden şahsın malın da kendisine lüzum gördüğünde böyle bir tasarrufta bulunabilmektedir.  Baği’nin malında da tasarruf etmesi pek tabiidir.  Mallarına gelince,  İslam devlet başkanı yani buna İmam denmektedir fıkıh dilinde,  sık sık hatırlatıyorum ki dini terimler ile Müslümanlar tarafından bilinsin bunlara yabancı gelmesin.

 

Dakika 45:08

 

İslam devlet başkanı, İslam Devleti yetkili organları bunları bağilerin isyana kalkıncaya kadar yanında tutar. Yani bağilerin mallarını alır.  İsyan bitince de bunlara geri verir.  Çünkü bağiler Müslüman oldukları için istila yoluyla mallarına malik olma ihtimali yoktur.  Bu da kıymetli fıkhi eserlerimizde bunlar bu şekil kayda alınmış,  bu kıymetli kaynaklardan yine birisi Fethu’l Kadir’dir.  El Mebsut ’dur,  El Bedayi’dir, Tepin-ül Hakayık gibi nice kıymetli eserlerimiz kaynaklarımız bulunmaktadır.  Bu dört mezhebin fıkıh kaynakları çok sağlamdır.  Tazmin ettirilmesi, tekrar itaate dönmekten uzaklaştırılmalarına sebep olabileceğinden ehli harbin hakkında olduğu gibi Bağiler hakkında da tazminat meşru olmaz.  Yine kıymetli âlimlerimizin hemfikir olduklarına göre,  bağiler ile savaşan ehli adil hakkında herhangi bir günah ve kefaret de söz konusu olamaz.  Onlara ait ihtilaf ettikleri şeyleri de tazmin etmezler. Yine bu konuda ayrıca adil,  imama itaat eden kişi, kendisine emredileni yapmış, Allah’ın savaşılmasını emrettiği ve öldürülmesini helal kıldığı kişilere karşı savaşmıştır.  Onların malları da canları gibi hederdir,  boş yere telef olur.  Bağilerin canlarını tazmin etmediklerine göre mallarını da ödemeleri de gayet tabidir demişlerdir. Bayii ve adil durumdaki şahıslar,  Bağilerin güç ve kudretleri meydana gelmeden veya yenilgiye uğramalarından sonra birbirlerinin malını itlaf etseler, itlaf ettikleri malları ve canları tazmin ederler.  Yine İslam devlet başkanı ve İslam Devleti’nin yetkili organları onları himaye edememiştir,  himaye etmesi gerekir.  Bağilerin işledikleri suçların cezası bağiler güç ve kudret sahibi olarak ve bir tevile dayanarak yolcularının,  mallarının,  malının mübah olduğu iddiasında bulunmaktadırlar.  Yine İslam devlet başkanının ve yetkili organlarının isyancıların denetiminde olan yerlerde yetkisi yoktur. Çünkü daha henüz ora ellerinden alınmamış, onlar ortadan kaldırılmamış.  Hanefi uleması ona göre Baği’lere had uygulanmaz. İmamın Dari Baği de yetkisi kalmamıştır.  Malikiler ile Hanbeliler de harp halinde Bağilerin itlaf ettikleri can ve malların ödetilmeyeceği,  haklarında had uygulanmayacağı hükümlerinde Hanefilere muvafakat etmişlerdir.

 

Dakika 50:02

 

İmamı Şafi’ye göre ise Baği Müslümanların malından bir şeyi alırsa, bu Dari Baği de meydana gelmiş bile olsa eli kesilir,  çünkü o bir cinayet işlemiştir.  Cani bir kişi cezasının hafifletilmesine değil ağırlaştırılmasına müstehaptır demiş İmamı Şafii Hazretleri.  Bir Baği tevil yoluyla helal sayacak da olsa Dari İslam’da adil bir şahsın malını çalsa eli kesilir.  Çünkü orada müstakil bir gücü bulunmamaktadır.  Kısaca Şafiilere göre harp hali dışında can ve malı tazmin etme, had gerekme hususlarında bağilerin hükmü Ehli Adl imama itaat üzere olan kişilerin hükmü gibidir.  Şayet Baği öldürme suçu işlerse Şafiilerce sahih olan görüş öldürülmesine kesin karar verilmeyeceği, affedilmesinin caiz olduğu şeklindedir.  Hz Ali (R.A.)  Hazretleri ki İbni Mülcem tarafından yaralanmasından sonra onu yedirin,  içiren ve hapsedin. Eğer yaşarsam kanını akıtıp akıtmama yetkisi bendedir. İstersem kısas uygularım buyurmuştur.  Baği’lere karşı savaşma ile müşriklere karşı savaşma arasındaki farka baktığımız zaman da bağiler kendilerince hak bir tevile dayanarak İslam devlet başkanına ve İslam devletine karşı çıkarak onu azletmek veya onun itaatine girmemek yahut da vacip bir hakka mani olmak isteyen kimselerdir.  Bu tevil vasfı ile muharip yol kesicilerden ayrılmış olmaktadırlar.  Burada bütün mezhep âlimlerini görüşü burada toplandığını görmekteyiz bu tarifte.  Bunlarla savaş müşriklerle savaştan şu yönlerden ayrılmaktadır.  El Karafi şöyle açıklıyor:  Bağilerle savaştan maksat,  onları öldürmek değil isyandan vazgeçirmektir.  Kaçanlarının peşi bırakılır.  Yaralıları ve esirleri öldürülmez,  malları ganimet olarak alınmaz.  Kadın ve çocukları esir edilmez.  Onlara karşı savaşta müşriklerden yardım alınmaz.  Bir mal üzerinde sulh yaparak savaşa son verilmez. Kendilerine itaate çağıracak davetçiler gönderilir.  Bahçeleri yakılıp yıkılmaz,  ağaçları kesilmez. Müşrik olan harbiler ile savaş bazı yönlerden Baği’lere karşı savaştan ayrılır.  Kaçan harbilerde savaş devam eder,  öldürülmelerini kast etmek câizdir. Harp sırasında da başka zamanda da helak ettikleri can ve maldan hesaba çekilirler.  Durumlarını tahkik için esirlerini hapsetmek caizdir.  Aldıkları haraç ve zekât bunları vermesi gereken şahıslardan düşmez.

 

Dakika 55:00

 

Durum kasıbın aldığı maldan bu borçların düşmemesi durumunda olduğu gibidir diye beyanda bulunduklarını görmekteyiz.  Evet, kıymetliler;  Fakat konunun içerisinde tabi onların üstesinden gelmek için de yapılması gereken meşru olan şeyleri de dile getirdiler.  Çünkü bir savaş halidir,  savaş halinde bu bağilerin hakkından gelip itaat edinceye kadar ne gerekiyorsa bunları da işte yapılacağı da ulema tarafından dile getirildi,  hükme bağlandı.  Şimdi imkânlar dâhilinde zaten eğer bunlar söz dinleyen kimseler olsalar zaten savaşa gerek kalmazdı. Baği zaten isyancıdır,  söz dinlemiyor.  Dinlemediği kadar da cezalandırılır,  gereken hükümler ortaya konmuştur kıymetli âlimlerimiz tarafından. Müçtehitlerimiz bu konuda da enine boyuna keşiflerini yapmışlardır.  Kıymetli efendiler,  şimdi dersimiz sarhoş edecek maddeler ile ilgilidir.  Şarap başta olmak üzere.  Şirp,  buna şarap içme anlamı verilmiştir.  Haddi ile sükür,  sarhoş olma haddi, sarhoşluğun ölçüsü gibi bu konuda ulema gereken tespitini yapmıştır.  Hükmünü de vermiştir.  Hanefi uleması Şirp haddi ve şükür haddi diye ayırmıştır.  Şirp haddi şarap özellikle azını ve çoğunu içmekten dolayı bu had lazım gelir. Yani şarabı ister az iç ister çok, cezası gerekir.  Hamir yani şarap,  şarap içeni sopa veya kamçı ile dövünüz. Kim buyuruyor? Peygamber Efendimiz (S.A.V.) . Bu hadis-i Şerif mütevatirdir.  Mütevatır hadisleri inkâr eden kâfir olur.  Herkes aklını başına alsın.  Bunun için aklına gelen kendi aklına geldiği gibi rastgele konuşma şansı yok,  din hakkında konuşacaksan ya dini kendin iyi bileceksin müçtehit olacaksın veya müçtehitlerden fetva alacaksın,  durum bu.  Ayet hadisi şeriflerin zaten manası açık ve kapalı olanları da keşfeden kâşif âlimlerimiz başta Peygamberimiz,  sahabe ve müçtehit âlimlerimizdir.  Şirp haddi yani şarap içme çoğunu içmekten azını içmekten dolayı da had lazım gelir.  Hamir, yani şarap içeni sopa veya kamçı ile dövünüz.  Peygamberimiz söylüyor.  Çünkü hamire bu isim neden verilmiştir,  aklı giderdiği için. Yüce İslam’ın hikmetinden biri aklı korumaktır.  Akıla karışması ya da içene onu ifsat edecek bir şey düşmemesi için aklı korumak için bu had ortaya konmuştur.  Sükür haddi ise hamir dışındaki bilinen sarhoşluk verici içkileri içme sonucu hâsıl olan sarhoşluk sebebiyle icap eder.

 

Dakika 1:00:02

 

Görüyorsunuz ki şarapla diğerleri arasında Hanefi âlimleri bir ikiye ayırmışlardır bunları.  Ulemanın Cumhur’u ise hamir şarap ile başkasını içmek arasında fark yoktur demişlerdir diğerleri.  Çoğu sarhoşluk veren her içkinin azı da haramdır ve hamir sayılır.  Haram olması ve içene had icap etmesi bakımından hükmü üzüm suyunun hükmüdür demişlerdir.  Sevgili Peygamberimiz her sarhoşluk verici hamirdir,  her hamir de haramdır buyurmuştur.  İşte görüyorsunuz Peygamber Efendimiz sarhoşluk veren her şey hamir, şaraptır,  her sarhoşluk veren de haramdır buyurduğunu görüyoruz.  Yine 26’ya veren sahabe tarafından rivayet edildiği de kayıtlara alındığını görüyoruz.  Bu hadisinde Mütevatır olduğunu söylediklerini görmekteyiz.  Böyle olunca dikkat lazım. Sarhoşluğun ölçüsü İmamı Azam Ebu Hanife’ye göre had icap etme ve haramlık hükmünün kendisine bağlı olduğu sarhoşluk miktarı hiçbir şeyi anlayamayacak ve kavramayacak, erkeği kadından ve yeri gökten ayırt edemeyecek derecede sarhoş olan kişinin aklını başından gideren şeklidir.  Bu İmamı Azam Ebu Hanife’ye göredir.  Sarhoşun tarifi budur.  İmamı Ebu Yusuf ve İmamı Muhammed ise bunlar İmamı Azam’ın baş talebeleridir,  İmameyn diye geçer ikisinin adı ve diğer imamlara göre ise sarhoş çoğu saçma olan, sözünün çoğu saçma olan, abuk sabuk konuşan kişidir demişler.  Örf ve adetlerine göre sarhoş deyince anlaşılan budur diye tarif etmişler.  Saçmalayan, karışık sözler söyleyen,  elbise ve ayakkabısını başkasınınkinden ayırt edemeyen kişi hakkında kullanmışlardır.  İmameyn’in görüşüne meyil etmiş ulemanın çoğu.  Fetva da ona göre verilmiştir.  Evet, kıymetliler; bana sorarsanız ben ceza verirken suçluyu kurtaracak veya suçunu en aza indirecek durumdaki içtihattan başlarım veya o hükmü ele alarak başlarım, çünkü İslam’ın gayesi nedir, ıslah etmektir.  İmamı Azam’ın dediğinden başlarsanız şimdi az kişiye ceza verirsiniz. Diğer âlimlerin tümünden ve İmameyn başta olmak üzere buradan başlarsanız ceza vermediğiniz az insan kalır.  Pek çoğuna ceza verirsiniz.  Bunun için birine ceza verip birine ibretli bir sahne açmak daha faydalıdır.

 

Dakika 1:05:02

 

Çünkü bu kıymetli âlimlerin hepsinin içtihadı ile hüküm verilebilir.  Hepsi de güzel keşifler yapmışlardır.  Yine bunların başında hepsinin hocası İmamı Azam gelir.  Hepsine Cenabı Hak çok rahmet eylesin.  Çünkü İmamı Azam mezhebinin temeline Şanlı Kuran’ı,  sünneti, sahabeyi, Hz. Ali’yi, Hazreti İbni Mesut’u,  Ömer Osman’ı,  Ebubekir’i ve sahabenin ileri gelen bütün âlimlerini,  Hanefiler mezhebin temelini almışlardır.  Hanefi mezhebinde en çok Hazreti Ali’nin görüşlerine yer verilmiş ve diğer sahabeler ile beraber onun için Hanefi mezhebi demek Kuran-ı Kerim’i sünneti, icmayı,  kıyası, sahabeyi, sahabe âlimlerinin ehlibeyti, ehlibeyt âlimlerini, şöyle tamamını mezhebinin tamamını alan ekol demektir. Diğer mezheplerde böyle kıymetliler. Yalnız ne yazık ki İnsanoğlu ilimden nasibini almayan insanlar,  taassuba kapılmışlar, ilim nedir bilmiyor ki mezhep nedir bilmiyor,  içtihat nedir bilmiyor.  Mezhep demek Yüce İslam’ı iyi anlayan,  iyi anlatan,  yeryüzünü okutan ekol demek,  hem de müçtehitler ekolü. Bunlarla hareket edeceksin.  Cahil cühela ile sarhoşla, berduşla bu işi bilmeyen cahillerle hareket edersen işte başın beladan ne dünyada, ne mezarda, ne mahşerde kurtulamaz.  Neye göre hareket edeceksin,  ortada bir ilim yok. Adam bol bol konuşuyor.  Ayete doğru mana vermeyi bilmiyor.  Ama dinden bahsediyor.  Şeyhlik bahsediyor Kuran-ı Kerim okumayı bilmiyor.  Ne tefsir okumuş,  ne hadis okumuş,  ne fıkıh okumuş devrin imamıyım diyor. Burada delileri toplayıp bir deliyi başkan seçmesine benziyor bu.  Bunlara dikkat edin.  Hele devrin ben imamıyım diyorsa, ben mehdiyim diyorsa, birisi başka bir şey söylüyorsa bunlara hiç aldanmayın. Çünkü hiçbir veli ben veliyim demez.  Sadece Peygamberler ben Peygamberim demeye mecburdur. Hatta bütün âlimler bile ben âlemim demez, gerçek âlimler evliyalar gerçek evliyalar ben evliyayım demez.  Sadece Şanlı Kuran’ı,  nurlu İslam’ı, hakikati anlatırlar.  Şimdi dünyada öyle bir karanlık güçler türemiş ki insanları gruplar halinde bölmek için en serseri bir adamı veli makamına çıkarmış, oturtulmuş bu velidir diye bağırıyor.  Eşkıyaya evliya diye bağırıyor,  cahile çok âlim diye bağırıyorlar,  aklınızı başınıza alın.  Kuran-ı Kerim’i, sünneti,  icmayı ve dört mezhebin verdiği fetvalarla harekete geçin.  İlmel yakin İslam’ı bilmek ile olur.  Oradan kopya etmiş,  buradan kopya etmiş, önüne bilgisayar almış orada sadece meal okuyor, bu meallerin de bir kısmını da yanlış yazmışlar,  manaları doğru vermemişler.  Niye düşmanın amacı doğruların yanında yanlışlık yerleştirip insanları o yanlışla sapıtıp bölmek, parçalamak, Ehlisünnetin yolundan ayırmak.  Düşmanın amacı bu, cahilleri kullanmak, cahilleri kullanıyor.  Siz bir taraf kaz olursa, kazın önüne mısır atıyor, kaz neyi çok sever, mısırı sever.  Koyunları bir çiftliğe toplamış önlerine onların sevdiğini atıyor.  Başlarını birisini seçmiş.  Müslüman böyle olmaz. Öbür tarafta bilmem ne.  Müslümanlar Kur’an ve sünnetle, icma ile müçtehit imamların ortaya koyduğu hak hükümlerle hareket eden,  aldanmayan,  aldatmayan kitlenin adı Müslümandır,  Müslüman topluluğudur.  Müslüman ne aldanır ne aldatır,  bir delikten iki defa ısırılmaz.  Herkes kendini yetiştirirsin ama sağlam kaynaktan.  Şuradan, buradan şu liderden,  şu önderden,  şu dervişten,  bunlar dünyada doldu, yalancı peygamberler türedi. Bunlar sahtekâr ve yalancı.  Devrisaadette bile bunlar vardı,  hepsinin üstesinden geldi şimdi başıbozukluk daha da çoğaldı.  Onun için Dünya Müslümanları öncelikle Ehlisünnet ulemasının orada hak ve hakikat olan ilmine sarılmalı,  ilimle hareket etmeli, ilmel yakından sonra aynel yakin olur ve hakka yakine ulaşılır.  ‘’Vaka billah fena fillah’’ bunlar rastgele adını söyleyerek olacak şeyler değil.  Önce Şeriatı Garrai Muhammediyye’yi ilmen tahsil etmektir.  Bütün katmanlar ve dereceler İslam şeriatının içinde bulunur.  O da Kuran’ı Kerim,  sünneti şerif,  İcma ve kıyas ve dört mezhebin ve bunlara yakın diğer fakih âlimlerimizin ilmi ile hareket etmektir.  Ehli bidatten uzak kalın,  mezhep sizlerden de uzak kalın tekrar ediyorum.

 

Dakika 1:12:32

 

 

 

 

 

(Visited 49 times, 1 visits today)
{"message":{"type":8,"message":"Undefined variable: show_right_meta","file":"\/home\/pwny9ik9\/public_html\/wp-content\/plugins\/cactus-video\/video-hook-functions.php","line":1155},"error":1}