136- Hadis-i Şerif Külliyatı Ders 136
136- Hadis-i Şerif Külliyâtı Ders 136
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
اَلْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ*
وَالصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ عَلَى رَسُولِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلَى آلِهِ وَصَحْبِهِ اَجْمَعِينَ*
‘‘’Eûzu bi kelimatillahittâmmâti min şerri mâ haleka ve zerea ve berea’’
‘’ Rabbi Eûzu bike m‘in hemezâtiş şeyâtîn ve eûzu bike Rabbi en yahdurûn’’
بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِي
Çok kıymetli ve muhterem efendiler,
Dersimiz yine hadis-i şerifler külliyâtından “Kıtal ve Gazve” hakkındadır, bunların hükümleri konusundadır.
Ümmü Atiyye (Radıyallâhu Anha) anlatıyor; Ben Rasûlullah (S.A.V) ile birlikte 7 ayrı gazveye çıktım katıldım. Ordugâhlar da ben geride kalır, askerlere yemek yapar, yaralıları tedavi eder, hastalara bakardım. Bunu da Müslîm-i Şerif haber vermektedir. Evet, sevgili efendiler, elimize geçirdiğimiz ganimetin beşte biri humus Allah’ın, Peygamberin ve yakınlarının yani Zil Kurba, yetimlerin, miskinlerin ve yolcularındır. Enfâl Sûresi âyet-i kerime 41’de bunu görüyoruz. Evet, sevgili efendiler, bizzat Müslîm-i Şerif’in bir haberinde Hazreti Enes’in muhterem valideleri Ümmü Süleym (Radıyallâhu Anha) bu kıymetli hatun Huneyn Savaşı’nda hançer taşımıştır. Hançeri gören Rasûlullah (A.S.V) bu hançer de ne diye sorar? Ümmü Süleym (Radıyallâhu Anha) şu müşriklerden biri yaklaşacak olursa bununla onun karnını değişmek için yanıma aldım açıklamasında bulunur. Rasûlullah (A.S.V) bu cevap karşısında sadece güler. Niye silah alıyorsun? Kadınlara yasaktır gibi bir müdahalede bulunmaz. Allah’ın sıyrılmış kılıcı ünvanı ile meşhur yüce Sahâbî Hâlid Bin Velîd komutasında cereyan eden Yermük Harbinde kadınların Bizanslılara karşı bilfiil çarpıştıkları tarihen sabittir. İslam kadınları Bizans Ordusuna karşı savaşıyor. Öyle ki Fütuhu’l Büldan ve el-Kâmil Fi’t-Tarih gibi tarihi kaynaklar kadınların bu savaşın pek şiddetli diye tavsif etmişlerdir. Kadınların savaşının çok şiddetli olduğunu söylemişlerdir. Hicri 13’de cereyan eden 100 kadarı bedri olmak üzere 1000 kadarı Sahâbînin katıldığı bu savaşta kadınların yer almış olması kezâ Kıbrıs’ın fethinde Hz. Enes’in teyzesi Ümmü Haram (Radıyallâhu Anha’nın) bulunması, cihatta asıl olan erkeklerin yapmasıdır. İhtiyaç hâlinde kadına da başvurma kapısı da açıktır diye bilmekteyiz. Ebû Hûreyre (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri anlatıyor; Rasûlullah (A.S.V) bizi bir tecziye vazifesi ile Mekke’ye gönderdi ve Kureyş ‘ten iki kişinin ismini vererek falanca ve falancayı yakalayabilirseniz onların hakkından gelin dedi.
Dakika 5:24
Hazırlıkları bitirip tam Medine’den ayrılacağımız sırada bizi çağırtarak ben size falan ve falanı yakmanızı emretmiştim. Sonra düşündüm ki, ateşle yakmak cezasını vermek Allah’a âittir. Onları yakalarsanız yakmayın öldürün buyurmuşlardır. Bunu da Buhârî, Ebû Dâvûd, Tirmizî haber vermektedir. Ateş cezası yasaklanmıştır, idamlıklara bile. İdamlıklar idam edilir ama ateşte yakılmaz, suda boğulmak da böyledir. Saîd İbn-i Mansûr’un tahricinde bakın ne buyruldu; “Ben yakma sûretiyle ceza vermekten Allah’a karşı hayâ duydum. Allah’ın cezası ile cezalandırmak hiç kimseye yakışmaz” buyurdular. İşte görüyorsunuz Yüce İslam gâvuru bile yakmıyor. Hiçbir canlıyı İslam yakmaz ancak hak ettiği cezayı başka türlü verir. Yakılma emri nesh edilmiştir, nesh edilmektedir. Yani bu emir ortadan kaldırılmıştır yakma emri buyurmuşlardır. Urve Hz. Usâme İbn-i Zeyd (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri’nden naklen anlatıyor. Rasûlullah (A.S.V) bana: “Übna’ya sabahleyin baskın yap ve yak” dedi. Ebû Müshir’e soruldu, Übna nedir? Evet, haklısınız dedi bunu biz daha iyi biliriz. O bildiğimiz Filistin’deki Yübna’dır. Übna veya Yübna Filistin’de Azkalan ile Ramle arasında bir yerin adıdır. Bu da Ebû Dâvûd’un verdiği bir haberdir.
Ebû Hûreyre (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri anlatıyor; Rasûlullah (A.S.V) sizden iki kişi kavga edecek olursa: “yüze vurmaktan kaçınsınlar” buyruldu. Yani yüzle insanların kutsalıdır. Buhârî ve Müslîm’in haberidir. Birbirinizle kavga ederken dendiği halde başka rivâyetlerde kölenizi dövseniz bile te’dîb ve edep için hizmetçinizi dövseniz bile edep ve terbiyesi için biriniz kardeşiyle dövüşürse yüze tokat vurmasın. Yüze vurmaktan sakınsın buyrulmuştur. Bakın savaş anında bile bunlar nedir? Yüce İslam’ın koyduğu edebî, Âdâb-ı Muaşeret kurallarıdır. Zinâ yapanlara taş atın ancak başa atmaktan kaçının. Bakın suçlunun bile kafasına vurmayın diyor. Bu hat konusu zinâ, kâtil, hırsızlık, iftira, sarhoş edici içki içmek, irtidat gibi cezası Kur’an-ı Kerim ile tespit edilen arz suçların cezalarına had cezaları denir. Ta’zir ise bunlar dışında kalan muhakemece takdir edilen cezalar, te’dîb de terbiyevî maksatla verilen cezalardır. Yüzde Rahmân ismi âzamî derece bir tecellîye mazhar olmuştur.
Dakika 10:09
Şu hâlde bu ismin hürmetine onun aynası durumunda olan yüze vurulmamalıdır. İşte haber böyledir. Ama insanoğlu öfkelendiği zaman haddi aşarak ilâhî kuralları tanımıyorsa Peygamberimizin burada sert bir uyarısı vardır, o bizden değildir buyurur. Kural tanımayan, ilâhî İslâmî, şer’i kuralları tanımayan kişiler Peygamberimizin sert bir uyarısıyla o bizden değildir buyurur. Evet, efendiler! Münâfıklığın da en bâriz alâmetlerindendir.
İbn-i Ya’lâ anlatıyor; Abdurrahman İbn-i Hâlid Velîd ile birlikte gazveye çıktık. Bize düşmandan izbandut gibi dört tanesini yakalayıp getirdiler, derhâl öldürülmelerini emretti ve hemen ok atılarak öldürüldü bunlar. Bu haber Ebû Eyyûb el-Ensârî Hazretlerine ulaştı, o şunu söyledi; “Rasûlullah (A.S.V) bu çeşit öldürmeyi yasakladı. Nefsimi kudret elinde tutan zât-ı Zül-Celâle kasem olsun değil insan bir tavuk bile olsa onu öldürücü atışlar için hedef kılmayınız”. Ebû Eyyûb’un bu sözü Abdurrahman’a ulaşınca 4 köle azat etti, günahına tövbe etti. İşte görüyorsunuz öldürmenin de âdâbını, Âdâb-ı Muaşeratı’nı yüce İslam tespit etmiştir. Bunu da Ebû Dâvûd haber veriyor.
İbn-i Mes’ûd (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri anlatıyor; Rasûlullah (A.S.V) buyurdular ki: “Öldürme konusunda insanların en iffetlisi îmân ehlidir”. Bunu da Ebû Dâvûd haber veriyor. İşkence yapmamak, müsle yapmamaktır. Kurşuna dizmek, idam etmek mânâsına gelir.
Evet, kıymetli efendiler!
Roma’da tatbik edilen acıktırılmış vahşi hayvanlara atarak öldürtmekten, ayaklarından taş bağlayıp denize atmaya, açlığa terk ederek öldürmeye, beton dökerek öldürmekten işkencelerle öldürmeye kadar pek çok öldürme çeşidi İslam’da yasaklanmıştır bunlar. Bunlar Roma’da uygulanıyordu o zaman. İslam’ın onun medeniyetinin olmadığı her yer vahşetle doludur.
Abdullah İbn-i Yezîd el-Ensârî (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) der ki: “Rasûlullah (A.S.V) nüpha, arsızlıkla alma ve müsleyi yasakladı buyurdu, bunu da Buhârî Şerif haber veriyor. Nüpha: Gözü önünde arsızlıkla rızâsı olmadan bir şeyi almaktır. Müsle de: Ölünün kulak ve burnunu koparmak, gözünü oymak, karnını deşmek, ciğerini sökmek gibi ölüye kötü muamelede bulunmaktır. Yüce İslam bunları yasaklamıştır. Evet, sevgili dostlarımız, İbn-i Abbâs (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri anlatıyor; Müşrikler Hazreti Peygamber (A.S.V) ve mü’minler karşısında iki kısımdır.
Dakika 15:06
Ehl-i harp olan Müşrikler ki Rasûlullah (A.S.V) kendileriyle savaş hâlindeydi. Bir de Ehl-i ahit yani aralarında anlaşma yapılmış olan Müşrikler vardır. Onlarla savaşılmıyordu, onlar da Rasûlullah’a (A.S.V) karşı savaşmıyorlardı. Ehl-i harpten bir kadın hicretle geldiği zaman hayız olup temizleninceye kadar evlenmek üzere istenilmiyordu, istetilmiyordu. Temizlenince onun nikâhlanmasının helâl oluyordu nikâhlanması. Şâyet nikâhtan önce kadının kocası da hicret ederek gelecek olsa kadın kendisine yani kocasına veriliyordu. Ehl-i harbin bir köle veya câriye hicret edecek olursa bunlar hür olur ve Muhâcirlerin bütün haklarını elde ederlerdi. Sonra, İbn-i Abbâs (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Mücâhidin rivâyetinde olduğu şekilde Ehl-i ahit ile ilgili olarak rivâyete devam etti. Kendileriyle ahitleşme yapılmış müşriklere âit bir köle veya câriye hicret edecek olsa bunlar da iâde edilmezlerdi. Ancak değerleri ne ise o ödenirdi. İbn-i Abbas devamla der ki; Kureybe Bintü Ebî Ümeyye Hz Ömer’in yanında idi. Boşadı, kadınla Ebû Süfyân evlendi. İbnü’l Hakem Bintü Ebî Süfyân da İyaz İbnü Ganel el-Fihri’nin nikâhı altında idi o da bunu boşadı. Ümmü’l Hakem ile de Abdullah ibn-i Osman es-Sakafî evlendi. Bunu da Buhârî Şerif haber vermektedir.
Hanefîler bu hadis-i şerifin zâhirî ile amel ederek hicret ile ‘’Dârul Harpten’’ gelen kadının bir hayız müddetinden sonra nikâh edilebileceğini söylemişlerdir. Ancak Cumhur hicret etmesi ve Müslüman olması ile birlikte hür sayıldığı için esirlerin hilâfına üç temizlik müddetinden, müddetinin beklenmesi ondan sonra nikâhlanması gerekeceğini, buna hükmetmişlerdir. Bu mesele âlimler arasında incelenmiştir. Bu meselede İbn-i Abbâs (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) bir Hristiyan kadın kocasından bir müddet önce Müslüman olsa artık kocasına haram olur demiştir. Bu hükme sevk eden âyet-i kerime şöyle buyurmuştur; “Ey îmân edenler! Mü’min kadınlar hicret ederek size gelirlerse onları deneyin. Hicretlerinin sebebini inceleyin. Yüce Allah onların îmânlarını çok iyi bilir. Onların mü’min kadınlar olduklarını öğrenirseniz kâfirlere geri vermeyin, kadınları geri çevirmeyin. Bu kadınlar o kâfirlere, eski kocalarına helâl değildir, onlar da bunlara helâl olmazlar. Kâfirlerin bu kadınlara verdikleri mehirleri iâde edin. Bu kadınların mehirlerini kendilerine verdiğiniz zaman onlarla evlenmenizde bir engel yoktur. Kâfir kadınları nikâhınızda tutmayın, onlara verdiğiniz Mehri isteyin. Kâfir erkeklerde hicret eden mü’min kadınlara verdikleri mehirleri istesinler”.
Dakika 20:00
Bu da Mümtehine Sûresi’nin 10’uncu âyet-i kerimesinde de bunları anlamaktayız kıymetliler. Tabii ki her zaman hatırlatıyoruz bunların Fıkıh, Amel’de Fıkh-ı Ekber de hükümleri tabii bir, bir anlatılmıştır. Burada hadis-i şerifler külliyâtından keşif notları veriyoruz. Kocasına olan buğuzu sebebiyle mi hicret etti? Hicret edilen kadınlar inceleniyor. Bir yerden başka yere gitmek arzusu ile mi hicret etti? Dünyevî bir arzu ile mi hicret etti? Allah ve Rasûlünün sevgisi ile mi hicret etti? Allah’ın bir de Hz Muhammed’in kulu ve elçisi olduğuna şehâdet ederek mi hicret etti? Bir kimseye aşk sebebiyle mi hicret etti? Kocasıyla olan geçimsizlik sebebiyle mi, İslam’a ve Müslümanlara olan muhabbet sebebiyle mi hicret etti? Bunlar incelenmiştir incelenmelidir. “Bunların mü’min kadınlar olduklarını öğrenirseniz kâfirlere geri vermeyin. O mü’mine kadınları geri çevirmeyin”. Bakın bu emre dikkat! Dünyada hiç bir mü’min kadın gâvur ile evlenemez. Küfür, şirk alâmeti olan kimseyle evlenemez. Ne erkek ne kadın herhangi bir Müslüman müşrik biri ile evlenemez, haramdır. Ey dünyadaki evlenen kadınlar ve erkekler! Gerçek Müslüman ile evlenin Ehl-i bid’at ile bile evlenmeyin. Müslüman’ım diyor Ehl-i bid’at da. Dikkat edin! Ehl-i bid’at bile ile de evlenmeyin, gerçek Müslüman ile evlenin. Kendini iyice yetiştir karşıdan da yetişmiş Müslüman ile evlen, işte denklik buradadır. Îmânda, İslam’da, ahlâkta, hukûkta, namusta, iffette, şeref ve haysiyet de… Sen şimdi şecaatte bunları bu vasıfları kendinde topla karşıda da ara. İki taraf birbirinin dengi küfür, buna denklik dengeni bulunca evlen. Dengin kimdir? Senin kendin doğru Müslüman olman karşıdan da iyi bir Müslüman ile evlenmendir. İslam îmânını taşıyan, İslam ahlâkını İslam’ın yüce değerlerine doğru inanan kişiler ile evlen, kadın olsun erkek olsun. İşte bunlara bakmadan fiziksel yapısına baktın, maaşına baktın, parasına baktın, arabasına baktın ondan sonra işin modası geçti iki üç sene sonra ayrılıyorsun. Böyle evlilik olmaz İslam’da, İslam’da ki evlilik karşılıklı bir mutluluktur, karşılıklı sevgi bağları ile bağlanmaktır ama bu sevgi Allah için olan sevgidir. Îmân dolu kalplerin sevgisidir. Namuslu, haysiyetli, şerefli insanların Allah için sevgisidir. Eğer bu sevgi ile karşılıklı îmân İslam sevgisi ile Allah için evleniyorsan bunun mutluluğuna doyum olmaz. Ondan sonra mutlu bir yuva kurarsın, o mutlu yuvadan nice kıymetli Ümmet-i Muhammed’in nesli yetişir. Nice komutanlar yetişir, devlet adamları yetişir, ilim adamları yetişir, mutlu aileden çıkanlarda olur bunlardan çoğunlukla. Mutlu aile İslam’da esastır. Kadın erkeğini erkek de kadınını Allah için sever, bağrına basar. İşte Allah için sevgiye tükenme olmaz ki artar eksilmez.
Dakika 25:08
İşte ilâhî rızâ ve tükenmez nimetler eksilmez göz aydınlığı. Îmânlı İslam’lı ailededir. Allah lütfeder. Biz haber veriyoruz geç kalmayın geç kalırsanız pişmanlık ortaya çıkar, yazık olur, ömrün isrâf olur. Kötü aile yaşantısı cehennem gibidir. Erkek kadınla, kadın erkekle anlaşamıyor. İnançta, kıvançta, tasada bir değilse burası cehennem gibidir. Her ikisi de kendi eksiğini gidermeli, hatâlarına tövbe istiğfar etmeli ve yuvayı mutlu bir yuva, îmân İslam yuvasını kurmalıdır. Nikâhın ilkeleri îmân ve İslam’dır. Îmân ve İslam’a göre nikâhın kurallarını uygulamazsan o zaman ki evlilik neye benzer? Sarı düve ile kara tosunun bir araya gelmesinden başka ne işe yarar? Ondan sonra da bakarsın ki o onu şişer o onu teper ve orda huzur diye bir şey olmaz. Sevgili dostlarımız, tabii ki bu sözlerimiz İslam medeniyetini tanımayan kaba ruhlu insanlar alır. Yoksa îmân İslam’da doğru insanlar medenî insanlardır. Onlar bizim için çok değerlidir. Müslüman’da kabalık olmaz. Evet, kabalık kaba insanlara yakışıyor. Misâli biz onlara verdik hakîki Müslümanlara değil.
Dakika 27:19