140- Hadis-i Şerif Külliyatı Ders 140
140- Hadis-i Şerif Külliyâtı Ders 140
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
‘’Elhamdülillahi Rabbil-âlemin vesselâtü vesselâmü alâ Rasûlina Muhammedin ve alâ âlihi ve sahbihî ve etbâihi ve ıtratihi ecmaîn’’
‘’Eûzu bi kelimatillahittâmmâti min şerri mâ haleka ve zerea ve berea’’
‘’ Rabbi Eûzu bike m‘in hemezâtiş şeyâtîn ve eûzu bike Rabbi en yahdurûn’’
بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِي
Çok kıymetli ve muhterem izleyenler,
Hadis-i şerifler külliyâtından ‘’cizye’’ ile ilgili hükümler konumuzdur İnşâ’Allah’u Teâlâ.
Cizye; İslam beldesinde yaşayan gayrimüslimlerden alınan vergidir. Buna zekât denmez çünkü zekât ibadettir, mâlî bir ibadettir. İslam beldesinde emniyet içinde yaşamalarının karşılığıdır denmiştir. Nasıl ki Müslümanlar başka ülkelere gidenler o ülkelere vergi veriyorlar, bunun gibi. Cizye, müessesesi gayrimüslimleri İslam’a kazandırmada müessir bir vasıtadır. Yüce İslam bütün insanlığın faydasına çalışır, herkesi cennete çağırır cehennemden kurtulsun ister. Kurtulmanın çâresi İslam’a sarılmaktır.
Muâz İbn-i Cebel (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri anlatıyor; Rasûlullah (A.S.V) Yemen’e, kendisini Yemen’e gönderdiği zaman ihtilâm olan herkesten vergi olarak bir dînâr veya Yemen’de imâl edilen bir kumaş olan meâfir’den bir dînâra tekâbül eden miktarda olmasını emretti. Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî bunu haber vermektedir.
İbn-i Ebû Şeybe ve Ebû Sâd’ın rivâyetlerine göre Hz. Ömer cizyeyi erkeklere tahakkuk ettirmiş, zenginlerinden 48 dirhem, orta hâlliden 24 dirhem, fakirlerden12 dirhem almıştır diye rivâyet haber vardır.
Câfer İbn-i Muhammed babasından anlatıyor; Ömer İbnü’l Hattâb (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Mecûsîleri mevzubahis ederek onlar hakkında nasıl hareket etmem gerektiğini bilmiyorum dedi. Abdurrahman İbn-i Avf (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) sana şehâdet ederim ben Rasûlullah’ın (A.S.V) şöyle, şöyle dediğini duydum; “Onlara ehli kitâba davrandığınız gibi davranın.” Bunu da Muvattâ haber vermektedir. İbnü’l Müseyyeb dışında kalan Ulemâ bu konuda müttefiktir. Sadece onun Mecûsîlerin kestiğini yemede beis görmediği rivâyet edilir. Evet, kıymetliler, şu âyetin zâhirini esas alan âlimler Mecûsîleri ehli kitap saymazlar. Bu âyet-i kerimede Cenab-ı Hak: “Bizden önce 2 tahifeye kitap indirildi, bizim onların okuduklarından haberimiz yok demekten sakının ki merhamet olunasınız.” ‘’En’âm Sûresi âyet 156’’. Mecûsîleri ehli kitap sayanlar Abdurrezzak ’ta, Hasen ve Âbid İbn-i Humeyd ’de sahîh bir senetle rivâyet edilen şu hadisi esas alırlar, âyeti de tevil ederler. Müslümanlar Îranlıları hezimete uğratınca o zaman ki Îran Mecûsî idi, ateşperest. Onları hezimete uğratınca Hazreti Ömer (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) toplanın, Mecûsîler ehli kitap değildir ki onlara cizye koyalım.
Dakika 5:40
Puta tapanlar da değiller ki haklarında puta tapanların ahkâmını uygulayalım, dedi.
Hz. Ali onların ehli kitap olduğunu söyleyerek şunu anlattı; Mecûsîler okudukları bir kitâba tedris ettikleri bir ilme sahip idiler. Bir gün melikleri şarap içti, sarhoşken kız kardeşine cinsi temasta bulundu sabah olunca tamahkârları çağırıp ihsanlarda bulundu. Ve dedi ki; Hz. Âdemoğullarını kızları ile nikâhlıyordu. Tamahkârlar derhal itaat ettiler, muhalefet edenleri idam etti, kitaplarında olanlarda kalplerinde olanlar da zamanla kayboldu. Yanlarında bu mevzuda hiçbir şey kalmadı, rivâyetin Abit İbn-i Humeyd ‘deki veçhinin sonunda ‘’muhâlefet edenleri ateş dolu hendeklere attı ziyâdesi bulunmaktadır.
Evet, kıymetliler!
Konuları biz duyuruyoruz ama her zaman hatırlatıyoruz bunların hükümleri Amel’de Fıkh-ı Ekber konusunda anlatıldı. Burada hadis-i şeriflerin hükmü fıkıhta ortaya konmuştur fıkıh ile. Hadis-i şeriflerin hükmünü fâkihler ortaya koyarlar, biz hadis-i şerifleri duyuruyoruz ama esas hükmünü fıkıh ilminden almamız gerekmektedir onu da sizlere Amel’de Fıkh-ı Ekber derslerimizde ayrıca işlendi.
İbni Şihâb der ki; Bana ulaştı ki Rasûlullah (A.S.V) Bahreyn Mecûsîlerinden cizye almıştır. Kezâ Hz. Ömer (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Îran Mecûsîlerinden, Hz. Osman (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri de ‘’Berberilerden cizye almıştır’’ diye rivâyet vardır. Bu da Muvattâ’nın haberidir.
Hazreti Enes’in (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlattığına göre Rasûlullah (A.S.V) Dûmedli Ukeydil’den de cizye aldı. Hattâbî, Mâlik, Evzâî, Şâfiî bunlar gibi Ulemâ Ukeydil’in Arap asıllı olduğunu belirttikten sonra gayrimüslim Araplardan da cizye alınacağı görüşüne bu rivâyette delil olduğunu belirtir. Daha önce de belirttiğimiz gibi İmâm-ı Ebû Yusuf Araplardan cizye alınmayacağı, zekât alınacağı görüşündedir. Mâlik, Evzâî, Şâfiî Hazretleri bu meselede Arap, Acem bütün gayrimüslimlerin eşit olduğu hepsinden cizye alınması gerektiğini belirtmişlerdir.
Harb İbn-i Ubeydullah baba tarafından dedesi Ümeyr Es-Sakâfi’den (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) nakleder; Rasûlullah (S.A.V) buyurdular ki; ‘’Haraç’’ Yahûdî ve Hristiyanlardan alınan vergilerdir, Müslümanlara haraç yoktur, bir rivâyette öşür yoktur buyurulmuştur. Bunu da Ebû Dâvûd haber vermektedir.
Dakika 10:00
‘’Haraç’’ arazide hâsıl olan gelir ile kölenin çalışmasında hâsıl olan gelire denmiştir. Tarladan her sene verilen vergiye dendiği gibi ehli zimmetten adam başına alınan cizyeye de haraç denmiştir.
Evet, sevgili dostlarımız, İmâm Ebû Hanîfe İmâm-ı Âzâm Hazretlerine göre Müslümanlar Dârul Harbe ticâret için girerken küffar öşür alırsa bizde ehli harpten Dârul İslam’a bu maksatla girdikleri zaman öşür alırız demiştir İmâmı Âzâm. Arazi vergisine gelince Tatarhâniyye de açıklandığı üzere arazi üç kısımdır; Arz-ı memleket, arz-ı öşriye, arz-ı hariciye. Arz-ı memleket: Padişahın mülküdür. Arz-ı öşriyye: Müslümanların mülküdür. Arz-ı hariciye: Ehli zımmenin mülküdür yani Müslüman olmayanların. Bu sonuncu kısımda satış hibe, vakıf, varisin vasiyeti gibi her çeşit tasarruf câizdir. Arz-ı memlekette bu tasarruflar câiz değildir. Arazi-i Öşriyye: Arazi-i Arap’tır, kezâ ahâlisi savaşmadan kendiliğinden Müslüman olan arazi ile savaşılarak fetih olunduktan sonra gaziler arasında taksim edilmiş olan arazide öşriyye kısmına girer. Arazi-i hariciye kısmına Basra’dan sonra gelen Irak arazisi girer. Kezâ Mekke hâriç fethedildikten sonra ahâlisi yerinde bırakılan veya ahâlisi ile imamın yani devletin başkanının sulh anlaşması yaptığı arazilerde girer. Arz-ı hariciye ’den alınan vergiye haraç denir. Arz-ı haraciyye Müslümana satılmış olsa da haraç vergisi düşmez, bu mutlaka ödenir. Haraç iki çeşittir; Harâc-ı mukâseme, bu arazinin tahammül durumuna göre yarı, beşte bir, altıda bir gibi alınan vergidir. Harâc-ı vazife, bu ehli zımmenin araziyi haraciye’den menfaatlandırılmalarına imkân tanınmış olmasına, onların arazide emniyet içinde yaşamalarına ve teminine mukâbil alınan vergidir. Nitekim Hz. Ömer (Radıyallâhu Anhüm) sulanabilen bir dönüm tarladan buğday ve arpa cinsinden bir “sa” ve bir dirhem almıştır vergi almıştır. Haraç tabiri araziye ve ehli zimmet başına konulmuş olan vergi için kullanılmıştır ancak sonradan haraç daha ziyâde arazi vergisine cizye ise ehli zimmet başına atılan vergiye denmiştir. Şâfiî Hazretlerine göre de haraç iki kısımdır biri cizye, ikincisi arazinin kirası ve ücretidir. Özetlemek gerektiği zaman arazi-i haraciye şu çeşitlere ayrılmış olmaktadır; Savaşla alınan, gazilere taksim edilen arazi ki imam bunun bedelini gazilere para olarak verip araziyi Müslümanlara vakfeder ve koyduğu haraç vergisi ile devlete devamlı bir gelir kaynağı yapar.
Dakika 15:15
Hz. Ömer Irak arazisini böyle yapmıştır. İmam yani devletin başı bir beldeyi sulh yoluyla fetheder, arazi Müslümanların olur ancak eski ahâlisi haraç ödeme kaydı ile yerlerinde kalırlar, arazi-i fey ’dir. Haraç ücrettir, Müslüman olsalar da haraç düşmez. Sulh yoluyla fethedilir ancak sulh şu şartla yapılmıştır arazinin mülkiyeti ahaliye aittir, haraç vererek onda ikâmet edeceklerdir. İşte bu haraç cizyedir, bunlar Müslüman olunca cizye üzerlerinden düşer.
Evet, sevgili ve muhterem izleyenler!
Bunlar bu şekilde hadis-i şerifleri muhaddislerimiz tapu ve senet için de bize buyuruyorlar. İbn-i Ömer (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri anlatıyor. ‘’Babam Ömer (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Nebat ahâlisinden buğday ve zeytinyağından öşrün yarısı yirmi de bir nispetinde vergi aldırdı. Bu davranışı ile kastı Medine’ye bunlardan çokça gelmesini sağlamaktı. Kıntiyye denilen buğday ve arpa dışında kalan nohut, mercimek, bakla nevinden, tahıldan da öşür alıyordu. Bunu da Muvattâ haber vermektedir.
İbn-i Abbâs (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri anlatıyor ki Rasûlullah (A.S.V) buyurdular ki: “Bir yerde iki kıblenin varlığı uygun olmaz, Müslüman kimseye cizye yoktur.” Süfyân merhum der ki: bunun manası şudur; “Bir zimmi kendisine cizye vermesi gerektikten sonra vergisini henüz ödemeden Müslüman olursa artık bu vergi ondan düşer.” Bu da Ebû Dâvûd ve Tirmizî’nin haberidir. Türbüştî bir yerde 2 kıblenin varlığı uygun olmaz hadis-i şerifini şöyle açıklamıştır; Bir yerde iki din aynı eşit şartlarda zâhir olamaz. Şöyle ki, Müslüman kimsenin kâfirler arasında ikâmet etmesi câiz olmaz. Zîrâ ikâmet edecek olsa kendini Müslümanlar arasındaki zimmilerin yerine koymuş olacaktır. Ona nefsimi küçüklük ve zillete atması uygun düşmez, zîrâ izzet Allah’a, Rasûlüne ve mü’minlere aittir. Dini İslam dinine muhâlif olan kimsenin İslam memleketinde ikâmeti ise cizye vermekle mümkün olabilir. Ebû Hanîfe merhuma göre üzerinde cizye borcu bulunduğu takdirde Müslüman olsa bu kendisinden düşer ve eski borcu ondan alınmaz. İmâm-ı Mâlik ve Ahmed ve İbn-i Hanbel de bu meselede Ebû Hanîfe gibi hükmetmişlerdir sahîh olan da budur. Evet, sevgili dostlarımız, konular o kıymetli âlimlerimiz tarafından çok güzel incelenmiştir. Hazreti Muâz (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri buyurmuştur; ‘’Kim kendi boynuna cizye akti yaparsa Rasûlullah’ın (A.S.V) gittiği yoldan sünnetten beri olmuş olur.
Dakika 20:09
Kim haraç vergisine tâbî bir arazi gayrimüslimden satın alırsa bu kimseye arazinin haracını vermek vacip olur’’. Kişi kendi eliyle zimmilerin ödediği çeşitten bir vergi haraç ödemeye kendisini mahkûm etmiş olmaktadır. Çünkü haraç arazisinin vergisi arazi Müslümana geçmekle düşmez. Burada da Müslümanların kendilerini gözden geçirmeleri gerekir, dikkat etmeleri gerekir. Müslümanken haraç veren zimmi durumuna düşmemesi gerekir.
Ebû’d Derdâ (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri anlatıyor; Rasûlullah (A.S.V) Efendimiz buyurdular ki: “Kim bir arazi haracı ile birlikte satın alırsa hicretinden rücû etmiş demektir, kimde bir gayrimüslimin boynundan zilleti kaldırıp onu kendi boynuna koyarsa İslam’a sırtını dönmüş olur.” Ey! Müslümanlar izzet ve şerefinizi koruyunuz, buraları iyi anlayınız, iyi dinleyiniz!
Sinan İbn-i Kays der ki; ‘’Hâlid İbn-i Ma’dân bu hadisi benden işitince bana bunu sana Şebib mi rivâyet etti? Dedi. Evet dedim. Öyleyse dedi gidince söyle bu hadisi bana yazıp göndersin. Sinan İbn-i Kays devamlı dedi ki; Şebib’e söyledim onun için hadisi yazıverdi, tekrar geldiğim zaman Hâlid İbn-i Mâdan kâğıdı sordu ben de verdim, okuyup bu hadisi işitince sahip olduğu arazinin hepsini terk etti. Ebû Dâvûd haber veriyor bunu da.
Rey ehli Hanefîler onlara göre bir tarlaya hem haraç hem öşür düşmez ancak geri kalan âlimler tarladan kalkan mahsul 5 vask’a ulaşırsa öşür vaciptir hükmünde ittifak ederler. Bir vask’ın miktarını 1086 hadis-i şerifte açıklanmıştır evet efendiler. Çünkü hicret esas itibâriyle küfür arazisini terk etmektir, küfür diyarını. ‘’Rızkın onda dokuzu ticarettir’’ bakın hadis-i şerifte Rasûlullah’ın (A.S.V) nasıl günümüzde bile taptaze kalan ezelî ve ebedî bir gerçeğe işaret ettiğini daha iyi anlama fırsatı bulmaktayız.
İnşâ’Allah dersimiz bir sonraki dersimiz ganimetlerle fey ile devam etmesini ümit ediyoruz İnşâ’Allah’u Teâlâ.
Dakika 24:10