Tefsir 157-01

157- Tefsir Ders 157 hayat veren nurun keşif notları

 

 

157- Kur’an-ı Kerim Tefsir Dersi 157

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

 

 

Sevgili dostlarımız,

 

Geçen âyeti kerimelerde size yüce anlamını verdiğimiz, yüce âyetlerde karı-koca arasında kesin kez Cenab-ı Hak sevgi, yakınlık, faydalanmada adâlet istiyor, eşitlik istiyor. Bu konularda elinizden geleni yapın diyor. Bütün gücünüzle Allah için hanımınızı sevin. Beyini sevsin hanımefendiler ve yakınlık da kusur etmesinler. Güçleri nispetin de faydalanmada adâleti, eşitliği diyor sağlayın. Bunu gücünüz nispetin de yapın. Tam adâleti sağlamaya çalışın ama buna gücünüzün yetmediği tarafları olabilir. Önemli olan gücünü kullan. Gücün nispetinde sevgiyi, saygıyı sakın bırakma ilâhî ölçülere uy! Ailede ki mutluluk gibi mutluluk hiçbir yerde olmaz. Hz. Muhammed kendi hanımları ve annelerimiz hakkında ki onun hanımları bütün insanlığın annesidir. Peygamberimiz şöyle buyurmuştur; Allah’ım! Bu benim yapabildiğim taksimatımdır, gücümün yetmediğinden beni sorumlu tutma diye Cenabı Hak’ka yalvarmaktadır. İşte buradan da bu duanın içeriğinden anlaşılıyor ki, gücün nispetinde hanımını seveceksin, adâlet edeceksin. Birden fazla hanımın varsa aralarında adâleti tam gözeteceksin. Müceddid sayılan bazı kimseler bu âyeti delil göstererek Kur’an-ı Kerim’in Nisâ Sûresi’ndeki مَثْنَى وَثُلاَثَ وَرُبَاعَ âyetini sanki yok sayarcasına ne yapıyor? Kendi görüşünü ileri sürüyor ve İslam’da adâlet etmek şartıyla ve ihtiyaç hâlinde ikinci, üçüncü, dördüncü evliliğe kadar müsaade edilmiştir. Bunu yok sayanlar şunu iyi bilsinler ki, onların yok saydıkları şey kendi fikirlerinin bâtıl olmasıdır. Çünkü İslam’da var olan hayatı kavramamak, hayatı anlamamak, hayatın inişlerine, çıkışlarına bakmamak, zaruretlere bakmamak ve dereyi tepeyi dümdüz görmek bunun mücedditlikle hiçbir alâkası yoktur. Dolayısıyla bu gerçekleri yok sayanların fikirleri bâtıldır. Şeriat-ı Ğarra, nur saçan, hayat veren İslam nizâmı, İslam şeriatı ve sünneti seniyye bunu reddeder. Nasları anlamayan kendini de Müceddid zanneden bütün insanları Allah şerrinden bizleri muhafaza eylesin. Zinânın bütün yollarını İslam kapatmış helâl yollara açmıştır. İki evlilikte, ikinci hanımı almak da ihtiyaç ve zaruret hâlinde İslam’ın bir ruhsatıdır. Bunu yok saymak ama adâlet şartıyla bunu yok saymak ve bu âyeti de öteki âyetin karşısına dikip öbür âyeti bu âyetle yok saymak Allah’ın bir emri varsayılıp öbür emri yok sayılamaz. Bunlar bâtıl zihniyetlerdir. Onun için adâlet edemeyen bir taneyle yetinecek, adâlet eden, ihtiyaç duyulan zamanın öyle şartları zuhur eder ki bu şartlar bazen kişisel, kişinin şahsını ilgilendiren husûsî şartlarıdır bazen genel şartlardır. Onun için kimsenin şartları öbürünü yerli yerince tutmaz. Herkesin şartları değişebilir ortam değişebilir. Onun için de adâlet etmek şartıyla, maddî manevî haklarını gözetmek şartıyla, ihtiyaç hâlinde Cenab-ı Hak ruhsat vermiştir ancak böyle bir durum yoksa adâlet etmekten de korkuyorsa o zaman bir taneyle yetinsin demiştir.

 

Dakika 5:49

 

Birde burada ‘’eddehten’’ bahsediliyor. Cehennemin en dibindeki bir yere Esfel-i Sâfilin buyurulmaktadır ki bura ‘’edderkü’’ yani aşağı doğru tabakalar demektir, cehenneme doğru gidişin adıdır. Münâfıklar, kâfirler, îmânsızlar hep dereke sahibidirler, aşağı giderler, dereke, dereke giderler. Yukarı çıkışların adı derecedir yükseliş, aşağı gitmenin adı derekedir. Onun için derece ile derekeyi birbirine karıştırmamak lâzımdır. İslam yükselticidir. Daima yüksektir, yükseltir, daima ileridir, hep ileridir. Bunun için Buhârî şerifte: (metalel ğaniy zulmün) “İmkânı olanın borcunu oyalaması zulümdür” diyor. Yani birinden borç almışsın bugün vermeye gücün yetiyor. Bugün vermedin de yarın verdin bu zulümdür. Bugün imkânın varsa bugün vereceksin. Değişik ibârede rivâyetlerde vardır başka. İbn-i Kesir ’den gelen bir haberde de: “Nefsin arzusu kavmiyetçilik, buğuz, buğuz etmeleri sizi adâletten ayırmasın.” Bak bazı insanların kendi nefsinin hevâsı, arzusundan dolayı ne yapar? Adam kayırmaya kalkar. Kavmiyetçilikten dolayı adam kayırır ve buğuzundan, kininden dolayı yine ne yapar? Birisinin hakkını yer. Bunların hiç birisi diyor sizi adâletten ayrımasın, adâletle hükmedin. Baban olsun, anan olsun, kardeşin olsun kim olursa olsun ilâhî adâleti uygula. Bunu yapmazsan işte adâlet etmiş olmazsın. Yine Ebussuut ’tan da bir not verelim size; “Semâvî kitapların tümüne îmân edin”. Kur’an-ı Kerim zaten bunu emrediyor. Kur’an-ı Kerim’de neye îmân edileceği tamamen ortaya konmuştur. Onun için Kur’an’ın tasdikinden geçen, Hz. Muhammed’in tasdikinden geçen her şey bizimdir geçmişle ilgili, gelecekle ilgili. İbn-i Abbâs’tan gelen haberde de: “Denizde, karada, havada tüm münâfıklar bu âyetin hükmüne girerler” dedi 137’nci âyet anlamını verdiğimiz. Ne diyor: “Denizde, karada, havada tüm münâfıklar bu âyetin hükmüne girer” yani nerede münâfık varsa münâfıkları Kur’an-ı Kerim insanlara iyiden iyiye açıklamaktadır. Sünnet-i Seniyye hadis-i şeriflerde de açıklanır. İslam insanların ruhunu okur sana gösterir. Aha münâfık şudur, kâfir budur, mümin şudur, doğru budur, yanlış şudur diye İslam gün ışığında Kur’an-ı Kerim ve Hz. Muhammed ortaya koymuştur. Bizim bütün gerçek âlimlerimiz de bu ilmi yarışta bize kadar mükemmel gelmişlerdir. Bizde mükemmel götürmemiz gerekiyor.

 

Dakika 10:20

 

Yine Zemahşeri ’den gelen bir haberde de: “Genelde fasık diyor kötü hal üzere ölür.” Yani bir insanın kötülük içine, dışına işlemişse o kötülüklere tamda iyi bir tövbe yapamamışsa o kötülük üzere ölür diyor çünkü kötülükleri silmek, yerleşmiş kötülükleri silip atmak o kadar kolay bir şey değildir. Onun için hem Allah’tan çok yardım istemeli hem de iyi tövbe istiğfarda bulunmalı. Tövbesinden sık sık dönen dönekler hele de bunlar berbat ölürler.          Mü’minin kökü kesilmez sonunda zafer mü‘min ’indir.” Yine Kurtubi’den gelen, İbn-i Kesir ‘den gelen bir haberdir bu da tabi bunlar köke dayanan haberlerdir. Kurtubî de büyük bir âlimdir. Yüce Allah mü’minlerin zaferini kendine nispet etmiştir. (fethun minallah) buyuruyor Cenab-ı Hak yani zafer Allah’tandır diyor. Mü’minlerin zaferini kendine nispet ediyor yani mü’min benimle beraber ben mü’minle beraberim diyor Cenab-ı Hak. Bunu herkes anlasın, dinlesin, kulağına küpe etsin! Gerçek mü’minsen Allah seninle beraber sende gerçek mü’minsen yine Allah’la sen berabersin. Bunun için Müslümanın şanının yüksekliğini gösteriyor burada da. Kendine nispet etmekle Müslüman ne kadar şanlı, şerefli kişidir diyor. Kâfir için zafer yerine pay ismini vermiştir Cenab-ı Hak  (وَإِن كَانَ لِلْكَافِرِينَ نَصِيبٌ) diyor bak zalime zafer demiyor pay diyor. Kâfirler için bir pay olur ve böyle bir pay olursa ne yapıyor? Bunu kendine nispet etmiyor çünkü o kâfirden yana değil, kâfirde ondan yana değil de ondan. Çünkü dünyada kâfire pay verilir geçici olarak ama âhirette hiç mi hiç nasibi yoktur. Dünyadaki nasibi de geçicidir. Dünyanın gerçek vârisi de yine Müslümanlardır. Bunu da hiç unutma iyi Müslüman olmanın gayretine bak! Ateş yedi tabakadır. Cehennemin Bahr-i-Muhitte Sâbûnî’nin de değindiği bu konuda ateş diyor yedi tabakadır. Bunlardan birisi “cehennem”, birisi “Leza”, diğeri “Hutama”, diğeri “sair”, diğeri “segar, cahim, haviye” gibi isimler verilmiştir, müfessirlerin beyânıdır. Şimdi bu sayılanlar alttan yukarı olanlardır. Birde yukardan aşağı sayılanlar vardır. Yukarıdan aşağıya sayılanlar vardır. Tabii ki bunlardan birisi “haviye” bunlar günahkârlar için. İkincisi ‘’segar’’ bunlar Yahûdîler için. Üçüncüsü ‘’sair’’ Hristiyanlar için. Dördüncü ‘’cahim’’ sabie yıldızlara, aya, güneşe tapanlar için. Beşincisi ‘’leza’’ Mecûsiler için. Altıncısı ‘’Hutame’’ Putperestler için. Yine diğerleri de münâfıklar en alt tabaka münâfıklar ve en sâlih kimseler içindir. Bu da yukarıdan aşağıya Öbürü de alttan yukarıyadır saymıştık her ikisini de saydık. En üst tabaka da günahkâr mü’minler yanacaklardır, bunun adı haviyedir.

 

Dakika 15:45

 

(الْقَارِعَةُ ﴿١﴾) (مَا الْقَارِعَةُ ﴿٢﴾) sonundaki âyetlerde ne diyor? نَارٌ حَامِيَةٌ  diyor. (فَأُمُّهُ هَاوِيَةٌ) “Sevapları hafif gelenler, günahları ağır gelenlerin anası diyor haviyedir.” Haviye nedir?          (نَارٌ حَامِيَةٌ ) Kükreyen yangın ateşidir, yangın azâbıdır, en hafifi budur. Bundan aşağı indikçe daha da şiddetlenmektedir ve daha hafifi de ayağına ateşten nanil giydirirler. Ayağına ateşten ayakkabı giydirirler beyni kaynamaya başlar. Bundan da daha hafifi yoktur diye haberler bulunmaktadır. Yine münâfık kâfirden daha tehlikelidir. Onun için en alt tabakalarda bulunmaktadırlar. Münâfığın tabakası en aşağıdadır. Münâfık tövbe etmek için şunlara dikkat edecek;

 

1- Gerçek tövbe yapacak. İkincisi, niyetini sağlam tutacak, amellerinin tamamını münâfık düzeltecek, dine sıkı sarılacak, sadece Allah için ibadet edecek. Eğer bu şartlardan bir tanesini eksik yaparsa münâfık gerçek tövbe etmiş olmaz. Münâfık kâfirin en kötüsün adıdır. En kötü kâfir münâfıktır. Dışı Müslüman gibi görünür içi tam kâfirdir hem de kâfirin en kötüsüdür. Tövbeye de en uzak bunlardır. Bunlar münâfıklar gereği gibi tövbe etmekten de uzak kişilerdir. Allah onlar tövbe ettikten sonra bile mü’minlerdir demedi, mü’minlerle beraberdir dedi. Onlara mükâfat verecek demedi, mü’minlere büyük mükâfat verecektir dedi. Allah bunlardan yüz çevirdiğini, münâfığın çirkinliğini burada vurgulamış oldu. Bunun için buna çok dikkat etmek lâzım.

 

إِنَّ الْمُنَافِقِينَ فِي الدَّرْكِ الأَسْفَلِ مِنَ النَّارِ

 

“Münâfık ateşin en alt tabakasın da cehennemin en altındadır” diyor 146’ncı âyet-i kerime, Nisâ Sûresi. Kâfir ise küfründen vazgeçince, îmân edince geçmişte ne günahları varsa affedilir ve kâfirin böyle bir şansı vardır ama münâfığın tövbe etmesi çok zor bir olaydır. Çünkü o kendini Müslüman sanan gâvurdur. Müslüman değildir ama Müslüman gösterir, kendini böyle alıştırmış, kötülükleri kendine böyle yerleştirmiştir. Onun içinde tövbe etmek işi çok zordur. İstiğfar etmesi, îmâna gelmesi zor iştir. Allah’ın hidâyeti müstesnâ ama kâfirler açıkça küfürlerini bildirirler. Îmân ettikleri zamanda Müslüman olunca geçmiş günahları affa uğrar çünkü İslam kendinden önceki günahları yok eder. Hicret kendinden önceki günahları yok eder. Şehitlikte böyledir, Haccı Mebrur da böyledir, gerçek haçta böyledir. Onun için bunlara âzamî derecede dikkat edip îmânla yaşamak îmânla ölmenin çâresine bakmak lâzım. Yoksa durum feci mi feci, korkunç mu korkunçtur. Çünkü îmânsız ölmek münâfıklığa kendini alıştırmak korkunç şeydir.

 

Dakika 20:57

 

Cenab-ı Mevlâ baksın görsün de nifâkın her türlüsünden, küfrün, şirkin her türlüsünden ve tüm kötülüklerden hepimizi muhafaza eylesin! İstif da bu âyet-i kerimelerde geçenlerden biri de istif da fetvâ istemek Cenab-ı Hak fetvâ isteyenlere kadınlar hakkında fetvâ diyor Allah’a aittir diyor. Çünkü kadın erkek arasındaki taksîmâtı yapan Allah’tır. Emir, kânûn ve kuralları koyan Allah’u Teâlâ’dır, kadını erkeği şerefli yaratanda Allah’u Teâlâ’dır. Onun için fetvâyı başkalarından alma Allah’tan al. Ne demek bu? Kur’an-ı Kerim’den alacaksın, sünnet, Peygamber Muhammed’den alacaksın, İslam’ı iyi bilen müçtehit âlimlerden alacaksın fetvâyı. Yoksa nefsine hoş gelsin diye doğulu batılı aramayacaksın. Kur’an’ı iyi bilene bakacaksın onu arayacaksın. Bu Kur’an-ı Kerim’i iyi bilen, Kur’an’ın ortaya koyduğu hükümlere göre sana fetvâ veriyorsa o fetvâ Allah’ın fetvâsıdır. Yalnız mutlaka Kur’an-ı Kerim iyi bilinmek, sünnet bilinmek şartıyla, kaydıyladır.

 

Yine Müftî Nisâ Sûresi’nin 125’inci âyetinde: “İslam ve ihsan sahibi olmak” yani fetvâ veren kişilerde tam bir Müslümanlık olacak birde ihsân sahibi olacak. İhsân ne demek? Allah’ı görür gibi Allah’a ibadet eden, ilmiyle âmil olan kişi demektir. Yoksa ağzından çıkanı kulağı duymayan, birinin taklidîni yapan, taklidin de taklidini yapan, birilerinin te’siri altında kalarak fetvâ veren, batıya yaranmak için, doğuya yaranmak için, bâtıl sistemlere ve onun bürokratlarına yaranmak için, sahte verilen fetvâların hiç biri fetvâ değil bozuk kişilerin sözünden ibârettir. Bozuk kişinin bozuk sözleri olur. Kur’an’la alâkası yok ama İslam adına Kur’an’ı kullanarak konuşuyorlar. Bunlara dikkat et ve gerçek bilenlerle bu sahtekârların sahtekârlığına dikkat et! Gerçek bilenlerle hareket et. 1400 yıllık tarihine bak müçtehitle âlimler, Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemâat âlimleri bu güne kadar ne kadar güzel bu işi anlamışlar. Güzel bir Kur’an-ı Kerim anlayışları, sünnet anlayışları, Hz. Muhammed’in ortaya koyduğu dini mükemmel anlamışlar bize kadar da Ehl-i Sünnet yolunu getirmişler, bid’atları reddederek gelmişler, bid’at ehlini de reddetmişler. Buna dikkat et! Ve Ehl-i Bid ’ata bugün ne karıştı? Felsefeler karıştı, bâtıl, Budizm karıştı, Hinduizm karıştı işte budalar, dalaylamalar karıştı, Yunanın felsefesi karıştı, Yunanın mistikleri karıştı buna ve buralardan etkilenerek sana sahte fetvâyı şeriat adına tarikat adına yutturmaya çalışanlar var. Bunlara dikkat et!

 

Dakika 25:20

 

Dini delillerden sonuç çıkarmakla olur îmâna kuvvet vermek. Dini delillerden sonuç çıkaramayan kişiler fetvâ veremezler. Dini tam bilecek ki, o delillerden de sonuç çıkaracak. Adam âlimleri reddediyor hakîkî âlimleri kendine çağırıyor ya da tutup diyor ki, Allah’la diyor kul arasındakileri çıkarın diyor. Onları çıkarınca kendini ortaya koyuyor ve bir şey söylediğini zannediyor. Eline almış bir doğruyu götürüyor öbür doğruları onunla vurmaya çalışıyor, yok etmeye çalışıyor. Eline doğruyu başka doğruları yok etmek için gayret eden ve doğru yaptığını zanneden serseriler de var. Bâtılı Hak gören Hakk’ı da bâtıl gören ve kendini de aydın zanneden sahte naylon kişiler var bunlara da dikkat edin. Bizim şahıslarla bir meselemiz yok ama yanlışlarla meselemiz var. Yanlışlara karşı doğruları birlikte savunmamız gerekiyor. Kur’an-ı Kerim’in bütün yüce gerçekleri ortadadır. Sünnet ortada, Peygamberimizin uyguladığı İslam ortada, müçtehitlerin bize kadar getirdiği uyguladığı İslam ortada bunlar ortadayken biri kendini ortaya koymaya kendine çağırıyorsa tehlike orada. Kendine çağırıyor, ama kimse de affedersin arı vızıltısı kadar değer vermiyor. Niye? Zaten kendi tuttuğu dalı kesiyor, kendi oturduğu evi yakıyor, kendini de adam zannediyor. Yazık ediyor kendine de yazık ediyor, kandırabileceği bir kişi de olsa yazık ediyor çünkü bir kişi de olsa insandır yazık olur. Hiçbir insanın zerre kadar zarar etmesini İslam dini istemez. Müslüman olanda isteyemez, istememelidir. Kendine yanıyor. Doğruyu, gerçeği samîmî olarak söyle. Adam mantığında, vicdanında süzgeçten geçirir doğruyu alır. Yanlışı almaz. Eğer doğruyu almıyorsa o da onun kendi bileceği iştir ama bizim doğru çalışmamız şarttır. Kendi arzusuna kuvvet vermek isteyenler dikkat et, ya fetvâ sormazlar dikkat et buraya, kendi arzusuna kuvvet vermek isteyenler çünkü kendi keyfine göre fetvâ arıyor ya bunlar fetvâ sormazlar veya müftülerini âcizlerden seçerler, dalkavuklardan seçerler. Buna dikkat et! Bunlar ya fetvâyı sormazlar veya sorarlarsa bunlar müftülerini âcizlerden seçerler, dalkavuklardan ve hile öğretenlerden seçerler ki, kendi keyiflerine, nefislerine uygun fetvâyı alabilsinler. Bu da zındıklıktır. Müslümanlık değil bu, bu dalkavukların yaptığı da, dalkavuk arayanlar da ve hile yoluyla fetvâ veren de aczini bilmeden fetvâ verenlerde böyle birilerini arayıp nefsine göre fetvâ isteyenlerde bunların tamamı yolunu sapıtmış kişilerdir. Bunlara da son âzamî derecede dikkat edin. Ne diyor: Kendi arzusuna kuvvet vermek isteyenler ya fetvâ sormazlar veya müftülerini âcizlerden, dalkavuklardan, hile öğretenlerden seçerler. Doğru söyleyenden kaçarlar.

 

Dakika 30:12

 

Sevde Binti Zema’nın (Radıyallâhu Anha) talaktan, boşanmaktan endişe ederek nöbetini Hz. Âişe’ye bırakmıştır. Burada bir ara not olarak gelmektedir çünkü konular kadınlarla da ilgili olduğu için bu da kendinde tabii ki kendini iyi bilir ister erkek olsun ister kadın gerektiği zaman meşrû yolda ne yapar? Gerekeni, doğru olanı yapar. Sevde Annemizde öyle yapmıştır. Nöbetini Hz. Âişe’ye bırakmıştır çünkü Âişe annemiz gençti Sevde annemiz yaşlanmıştı tamamen fakat o onun kendi tabii görüşüdür yoksa Allah’ın Rasûlü zerre kadar haksızlık yapmaz, yapmamıştır, yapmaz. O bir Allah’ın seçkin kuludur, o mâsum bir Peygamber’dir yani günah işleme şansı yoktur peygamberlerde. Onun için Hz. Muhammed’de en büyük Peygamber’dir.

 

Kadının erkeği kendine çekmek için mihrinde kasımın yani nöbetinde indirim yapabilir. Bir şey bağışlayabilirler. Erkekte kabul ederse günah olmaz. Bu onların kendi aralarındaki samîmiyetlerine bağlıdır çünkü her erkek hanımını mutlu etmek ister, her hanım da erkeğini mutlu etmek ister, bu maddî de olur manevî de olur. Her ikisi de imkânlar dâhilin de olur. İmkânı olmayan zaten kimse kimseden gücünün yetmediğini de bekleyemez. İnfâk, kasım geceleme nöbeti kadın hakkında adâlet, yiyeceği, giyeceği, oturacağı yeriyle nafakasını vermek, gece nöbetini eşit tutmak, konuşup, görüşüp nefsânî payını vermek, iyilik etmektir bunlar erkeğin kadına karşı yapılacak, yapacağı görevlerdendir. İyilikte cimrilik etmemelidir yani imkân dâhilinde iyiliğine devam et ama sakın cimrilik yapma! Hanımını mutlu edeceksen, imkânın varsa esirgeme, sevgiyi de esirgeme, maddî manevî hiçbir şey esirgeme. Hanımını ve çocuklarını mutlu etmeye bak, teraziyi iyi tut, ölçülü yap. Ölçülü olursan kişilik verirsin, kimsenin kişiliğini bozmazsın. Ölçülü olmazsa kişilik bozulur bilhassa çocuklara kişilik kazandırmak için onu sevgi ölçülerinde şımartmadan tam ölçülere göre ümidini de kesmeden, moralini de bozmadan kişilik kazandıracaksın ve dengeli tutacaksın. Aile bir devlettir bunu iyi idâre etmek erkek ve kadına düşer. Anne-baba burada tam kişilikli olursa çocuklar da kişilikli yetişmesi için tam bir fırsat ortamı var demektir.

 

Mâ Lâ Yutak: Güç yetmezlik, sevgide adâlette şimdi ne yapacaksın? Gücün yettiğini kadarını yapacaksın. Şimdi hem sevgi konusunda hem de adâlet konusunda gücün yettiğini esirgemeyeceksin. ‘’Elyak’’ en uygun olanı ‘’elyakı – layıka’’ yani en uygun olanı uyguna tercih edeceksin. Yani bir şeyin iyisi var ama birde daha iyisi var daha iyisini uygula. İnsanlar buna lâyıktır, hanımın buna lâyıktır, efendin buna lâyıktır, kadın kocasından, kocası karısından bu beyefendilerle, hanımefendiler birbirinden bunu esirgemesinler. İyisi varsa daha iyisi de varsa daha iyiyi uygula. Elinden gelen daha iyiyi yapmaya çalış. Bir kadın ikinci evliliğe, nikâha karşı çıkıp her fenâlığı yapsın. Koca ona nikâh etmesin demesi büyük bir zâlimeliktir.

 

Dakika 35:55

 

Bu İslam’a karşı çıkmaktır, Allah’ın kânûnlarına, fıtrata da karşı çıkmaktır. Dikkat et buraya! Her fenâlığı yapsın ama nikâh etmesin demesi büyük bir kendine zulümdür. Erkeğine de zulümdür. Böyle bir ifrat durumuna düşmemek lâzım işi, şartları gözden geçirip tatlıya, ölçüye, adâlete bağlamak lâzım yoksa yıkmak, devirmek kimseye bir şey kazandırmaz. İlâhî ölçülere uyulursa iki tarafında karı olur mutluluk elden gitmez. Zinâdan korunmak için zorunlu olduğu zaman buna da engel olmamak lâzım çünkü zinâdan korunmak için zorunlu sebeplerden birisi budur. Zinâ etme de meşrû olanı, helâl olanı yap denecektir ama adâlet şartıyla maddî ve manevî. Adâlet edemeyecekse bir taneyle yetinecektir. Bir fazla eşe sahip olmak zorunlu sebeplerden olur. Ne zaman? Zinâ tehlikesi varsa. Bazıları diyor ki, işte meyhaneye git, kerhaneye git, şuraya git, buraya git ama ikinci nikâhı yapma diyor. Kur’an-ı Kerim öyle demiyor zinâdan kaçın adâlet edersen diyor ikinciye İslam dini ruhsat vermiştir izin vardır burada İzni İlâhî vardır yasaklık yoktur ama illa da yapacaksın diye bir zorlama da yoktur. İki karısı olup da diyor Peygamberimizden şu hadis var Neseî’nin rivâyet ettiği: “Büsbütün birine meylederse büsbütün birine meyleden kıyâmet gününde bir yanı eğik olarak gelir” yani bir taraf çalınmış yerde sürünerek gelir diyor. Niye? İki hanımdan birini ileri alır birini ihmâl edersen işte o zaman durum tehlikelidir. Onun için iki evlilik her babayiğidin karı da değildir, erkek gibi erkek, Müslüman gibi Müslüman olacak.

 

(Men kânet lehü ümraetâni yemilû mea ahadimihâ câe yevmel kıyâmeti vâhidü şiggayhi mailün)

 

Ne diyor; “O diyor, iki hanımı olup da büsbütün birine meyleden kıyâmet gününde bir yanı eğik olarak gelir” diyor. Buna dikkat lâzım! Bu nedenledir ki Yüce Allah’a sıkı sıkıya bağlı olan bir Müslüman katiyyen birini sevip de, birine zulmedemez, birini öne alıp da birini geriye itemez. Eşit olarak haklara riâyet etmek zorundadır.

 

Dakika 40:08

 

Onun için (Men kânet lehü ümraetâni yemilû mea ahadimihâ câe yevmel kıyâmeti vâhidü şiggayhi mailün) Buna dikkat et! Yüce Allah’ı çok zikret, Allah’a bağlı kal, sakın kimseye kötülük etme! Allah’a hamd et, Allah’ın her verdiği nimetin tamamına hamt edip şükredeceğiz. İyi bir hanım bir veya iki buna çok hamd et çok şükret. Çünkü Yüce Allah nedir? O Mahmut’tur, Hamît’tir, hamd edilen, övgüye lâyık olandır. Eğer Allah’ın verdiği nimetlere iyi hamd eder iyi şükredersen ailende iyi bir mutluluk ortamını yakalarsın Allah’ın lütfunu, keremini görürsün. Ama hak yerine nankörlük yapılır bir tarafa zulüm ediliyorsa, haksızlık yapılıyorsa bir tarafa, adâlet bozuluyorsa huzur bulamaz. Birde âyet 133’de ve Muhammed Sûresi’nin 38’inci âyetinde; “Yüz çevirirseniz diyor eğer Allah’u Teâlâ’nın emirlerini yerine getirmezseniz îmânda, Amel-i Sâlih’te gerekeni yapmazsanız, adâleti yerine getirmezseniz sizin yerinize Allah başka kavimler getirir, sizi ortadan siler süpürür atar sonra onlar sizin gibi olmazlar” diyor. Sizin yerinize başka kavimler getirir onlar sizin gibi olmazlar diyor. Tarihe bak silinen kavimler var onun yerine gelenler var, itaat edenler var, etmeyenler var etmeyenleri hep silmiş Cenab-ı Hak. Nuh kavmini ortadan silmiş atmış niye? Nuh peygambere itaat etmemişler onun getirdiği şeriatı uygulamamışlar. Onun peşinden ibret almadıkları için Hud kavmini de Allah silmiş, atmış, helâk etmiş. Peşinden Sâlih’in kavmini de (AS.) onu da silmiş atmış. Nemrut’u da helâk etti, Şuayb’ın kavmini de, Lut kavmini de tepesine taş yağdırarak helâk etti yerine başkalarını getirdi. Ondan sonra nice Firavunları helâk etti, nice şet tatları helâk etti ve Hz. Muhammed’in karşısına dikilen o çağın Firavunlarını, Ebû Cehil’lerini ve dünyanın emperyalist güçlerini ne yaptı? Muhammed’e boyun eğdirtirdi ve 14 asır İslam dünyaya hükmederek geldi. Bugünde insanlığın durumu meydanda Cenab-ı Hak yerden uyarıyor, göklerden uyarıyor, okyanuslardan uyarıyor, her yerden uyarıyor. Diyor ki; Ben sizi uyarıyorum aksi takdirde işte başınıza gelecekleri düşünün diyor. Dilersem Muhammed hürmetine diyor Muhammed ümmetisiniz siz onun hürmetine hepinizi toptan helâk etmiyorum ama yer yer batırmaya devam edeceğim diyor ve yer yer batırıyor. Marmara depreminden sonra bakın, tsunamilere bak, katinalara bak, ritalara bak daha neler, daha neler her gün sanki dünyanın bir tarafında bir felâket bir yer batıyor. Bunlar nedir? Allah’ın kullarını uyarmasıdır. Bu uyarılara aldırmayan, kulak tıkayan, Kur’an’ı, sünneti, İslam’ı tanımayan kişiler Allah’tan gelecek sonuca katlansınlar, hazır olsunlar. Allah kimsenin yaptığını, zulmü yanına bırakmaz. Kimsenin yaptığı yanına kalmamıştır, kalmayacaktır.

 

Dakika 45:10

 

Bu âyetler indiği zaman Efendimiz yanında Selmâ’nı Fârisî’nin sırtına mübârek elini vurarak dedi ki; İşte Allah yeni bir kavim getirecek hem de Selmâ’nı Fârisî’nin kavmine işaret ederek Selmâ’nı Fârisî Türk’tür kendisi Türklerin Müslüman olacağına İslam’a büyük hizmetlerde bulunacağına Türklerin burada işaret vardır. İşte dedi o kavim bunun kavmidir buyurmuştur. Bunu Âlûsî bu rivâyetin kökeninde Âlûsî vardır Ruhul Meâni’de de bu mevcuttur. Yine İmâm-ı Âzâm, Allah yerde mi gökte mi bilmiyorum diyen kâfir olur dedi. Allah arşın üzerindedir arş yerde mi gökte mi bilmiyorum diyende böyledir dedi İmâm-ı Âzâm Fıkh-ül Ekber de. Burası da bir ara nottur dikkat edin itikatla ilgilidir. Allah bütün âlemleri kuşatmıştır, Allah vardır, mevcuttur, Yüceliğine nihâyet yoktur. Kemâl sıfatlarla muttasıftır. Yüce Allah’u Teâlâ o âlemleri kuşatan içten ve dıştan kuşatan kendi zâtını ancak kendinin bildiği ama biz O’nun sıfatlarını ve isimleriyle, kitâbıyla, yarattığı eserleriyle O’nu tanıyoruz ama eşsiz yüceliğini de tanıyoruz. Birisi: “Allah yerde mi gökte mi bilmiyorum diyen kâfir olur” dedi. “Allah arşın üzerindedir. Arş yerde mi gökte mi bilmiyorum diyende böyledir” dedi. Bunun da kaynağı Fıkh’ ül Ekber ve Fıkhul Evsat’ta bulunmalıdır. Bu kaynaklara bakıldığı zaman bunlara rastlamanız mümkündür. Diğer bir haberde de, Haham grubu Efendimize gelip: “Sana, Kitâbına, Mûsâ’ya, Tevrât’a, Üzeyir’e îmân ederiz öbürlerini kabul etmeyiz demişlerdi.” Efendimiz onlara; “Olmaz hepsine îmân edin” demişti. Yapmayız deyince bu âyetler nâzil oldu. Hangi âyet? 135, 147’ye kadar ki âyetlere bakıverin Nisâ Sûresi’nde. Şimdi îmân burada da bir bütündür. İslam’ın tümüne inanacaksın. Kur’an-ı Kerim geçmişle, gelecekle ilgili ne haber verdiyse bütününe îmân edeceksin. Peygamberlerin bütününe îmân edeceksin, kitapların bütününe îmân edeceksin. Bu bütün îmânın tamamı İslam’ın îmânıdır. İslam Âdem’le başlamış Muhammed’le kıyâmete kadar devam eden tek dinin adıdır. Bütün peygamberlerin dini İslam’dır. Îmân bütün peygamberlerde birdir. Hiçbir peygamberin îmânı öbürünün îmânından bir farkı yoktur îmânın esasları hepsinde aynıdır. Birinde, falanca peygamberin îmânın şartları beşti ötekinin altı diye bir olay yok hepsinin aynıdır. Bütün peygamberler tüm peygamberlerin peygamberliğini tasdik etmiştir. Bütün peygamberler tüm ilâhî kitapların ilâhî kitap olduklarını tasdik etmişlerdir ve yeni şeriatla amel, îmân etmişlerdir. En yenisi şimdi de İslam şeriatı, Hz. Muhammed’in şeriatı olduğu için bütün insanlığın şuanda şeriatı İslam şeriatıdır. Îmânı da İslam îmânıdır bu kıyâmete kadar böyledir.

 

Dakika 50:05

 

Bunun yerine başka türlü ifade etmek İslam’a karşı koymaktır. İşte haham grubuna Peygamber Efendimiz böyle dedi. Haham grubu ne demişti? Sana inanıyoruz yani “Hz. Muhammed’e sana inanıyoruz, kitâbın Kur’an’a da inanıyoruz, Mûsâ’ya, Tevrât’a da, Üzeyir’e de îmân ederiz ama Îsâ’yı, İncîl’i reddederiz dediler ve diğer peygamberleri reddettiler. Peygamberimiz, hayır dedi. Ne olacaktır? Hepsine îmân edeceksiniz dedi Peygamberimiz. Yapmayız deyince bu âyetler nâzil oldu. Müslüman olmuşlar ve oradan dönmüşlerdir çünkü birini inkâr dahi Allah’ı inkâr sayılmıştır. Daha öncede değindiğimiz gibi elçiyi inkâr eden O’nu göndereni inkâr etmiş oluyor. Elçi görevlidir. Elçiyi bir gönderen var her Peygamberi Allah göndermiştir. Hangi elçiyi reddediyorsan Allah’ı reddediyorsun haberin olsun. Bunun için İslam îmânı geçmişi ve geleceğin bütün değerlerini îmân esaslarının hepsini bünyesinde bulundurur ve şeriatı da yepyenidir geçmişi yenilemiştir. Bunlar da itikâdî açıdan kişinin îmânlı ölmesi için dikkat edeceği konulardan biride bunlardır.

 

Dakika 52:03

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

(Visited 88 times, 1 visits today)
{"message":{"type":8,"message":"Undefined variable: show_right_meta","file":"\/home\/pwny9ik9\/public_html\/wp-content\/plugins\/cactus-video\/video-hook-functions.php","line":1155},"error":1}