163- Tefsir Ders 163 hayat veren nurun keşif notları
163- Kur’an-ı Kerim Tefsîr Dersi 163
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
Şimdi önceki âyet-i kerimeler ve sonraki açıklamasını yaptığımız Nisâ Sûresi’nin 162’den 176’ya kadar ki âyetler öz anlamlarından sonra bazı keşif notları sunacağız. Rivâyette ve dirâyetten de size bilgiler sunacağız. Kaynağında Vâhidî’nin de olduğu şu haber de şöyle buyuruluyor; Hristiyan heyeti Hz. Muhammed’e geldi vaktiyle ve dediler ki: “Bizim ilâhımızı niçin ayıplıyorsun?” dediler Peygamberimize bir Hristiyan heyet bu. Efendimiz (A.S.V) Muhammed Mustafa dedi ki: “İlâh’ınız kim?” dedi onlara. Onlar da, Îsâ (AS.) yani Îsâ dediler. Sen ona Allah’ın kulu ve Rasûlü diyorsun dediler. Çünkü doğrusu bu Îsâ Allah’ın hem kulu hem Rasûlü’dür Meryem’in de oğludur. Hz. Muhammed dedi ki onlara: Allah’ın kulu olması utanılacak bir şey değildir ki dedi ve Îsâ il ilgili âyetler geldi o anda, Cenab-ı Hak o Hristiyan heyeti orada iken âyetler geldi. Hz. Muhammed’e ve Îsâ’nın Allah’ın kulu olduğunu, Meryem’in oğlu olduğunu ve Allah’ın peygamberi olduğunu söyledi gelen âyetlerde. Ve diyor ki: “Kulluktan çekinenler huzurunda ne diyecekler?” Allah herkesi huzurunda toplayacak, Îsâ kulluktan çekinmez o bir peygamber, melekler çekinmez onlar Allah’ın kulları ibadetten zevk duyarlar. Ama siz tuttunuz Îsâ’ya ilâh diyorsunuz, Îsâ ilâh değil ki, Allah’ın kulu peygamberi, Meryem’in de oğlu diyen âyetler geldi. Diğer bir Kurtubî’nin de rivâyet ettiği bir haberde de şöyle diyor; Zebur’da 150 âyet vardır, bunlar hikmet içerir öğütten ibârettir, ahkâm âyetleri değillerdir, ahkâm âyeti yoktur dedi Kurtubî. Yine bir gün Hârun Reşit’in doktoru vardı, Hristiyan bir doktor vardı, meşhûr Abbâsî Halîfesi Hârun Reşit’in doktoruydu. Bu Hristiyan’dı. Îsâ Allah’ın bir parçası olduğuna Kur’an-ı Kerim de âyet var diyordu o doktor. Yanlış anlamış âyeti öyle iddia ediyordu. (وَرُوحٌ مِّنْهُ ) diyen âyeti de gösteriyordu. Ondan bir ruh âyetini okudu o Hristiyan doktor. Yanında da İmâm Vâkıdî vardı. Vâkıdî iyi bir İslam âlimidir ve Hristiyan doktor bu İmâm Vâkıdî ile tartıştılar Vâkıdî ona Câsiye Sûresi’nin 13’üncü âyetini okudu. “Ve göklerde ve yerde ne varsa size boyun eğdirmiştir. Hepsi Allah’ındır” (جَمِيعًا مِّنْهُ) âyetini okudu. Vâkıdî Hristiyan doktora okudu. Bunlar Allah’ın parçası mı dedi? Yer de, gök de hepsi Allah’ın yaratması (جَمِيعًا مِّنْهُ) diyor Cenab-ı Hak âyette.
Dakika 5:00
Yani onları tamamen Allah’ın yaratmasıyla var oldu yerde, gökte ne varsa hepsi Îsâ da bunlardan bir Allah’ın kulu, kullarından biri dedi Vâkıdî Hristiyan doktora, o zaman Hristiyan doktor bu âyeti görünce, o Hristiyan sustu ve Müslüman oldu.
Değerli kardeşlerim!
Kur’an-ı Kerim’i şuradan, buradan birkaç âyet alıp da dünyaya âyet anlattık zannetmeyin. Kur’an-ı Kerim A’dan, Z’ye, baştan sona bir bütündür. Bunu baştan sona anlayıp kavramalı, dünyaya iyi anlatmalıdır. Asrın idrâkine Kur’an-ı Kerim’i söyletmelidir. Kur’an konuşmalıdır, asrın idrâkine konuşturulmalıdır. O zaman bu dünyanın kâri olur, herkesin kâri olur, Hakk’ı duyar tanır, yanlıştan kurtulur. Kur’an’ı bilenler, keşif edenler var, birde Kur’an’ın arkasına saklanıp Kur’an’ı kullananlar var. Kur’an’ı bilmeden sapık zihniyetler var. Bunlara dikkat et! Bizim müçtehitler Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemâat kanalıyla gelen ekolde büyük âlimlerimiz var. Geçmişimiz çok zengin, bugün de yeteri kadar âlimlerimiz var, kaynaklar sağlam onun için Kur’an-ı Kerim’i asrın idrâkine söyletmeli, konuşturmalıdır, Kur’an konuşmalıdır. Bu Hristiyan doktor orada Müslüman olunca, Hârun Reşit çok sevindi Vâkıdî’ye çok, çok hediyeler verdi. Bu haberin kaynağında da Ebussuûd var. Şimdiki anlattığım nereye dayalı derseniz? Ebussuûd’a dayalı Ebussuûd’u da hepiniz bilirsiniz. Güzide bir İslam âlimidir mükemmel bir İslam âlimidir. Ama kargadan başka kuş görmeyenler kendi kargasını, kendi yavrusundan başka da güzel tanımayanlar vardır. Çünkü kargaya sorsanız kendi yavrusundan başka güzel yavru yok der. Şimdi saplantısı olanlar, mutaassıp olanlar ve İslam’ın evrensel ruhuyla cihâna bakamayanlar, kendi dar penceresinden bir yere bakanlar işte kendi baktıkları yerden başka bir yeri göremezler. İslam’ın evrenselliğiyle cihâna bakarsan o zaman neler görürsün neler. Saplantılardan, taassuplardan bir, bir kurtulursun birinin sultasına girmesin birde öyle dar görüşlü insanlar var ki biraz yazmış, çizmiş, bir şey okumuş, azcık mürekkep yalamış, ayna da kendinden başka kimseyi görmüyor. Herkese ne yapıyor? Atıp savuruyor, kendinden başka dünya da kimse yok gibi gösteriyor. Bu bencilliktir şeytan hastalığıdır. Bundan kurtar kendini ey kibrin, gururun esiri kölesi olan adam! Bâtılın kölesi olan adam, nefsinin kölesi olan adam bundan kendini kurtar! Hak pencereden bak, evrensel bak ve Kur’an-ı Kerim’in bütün âyetleriyle bak! Sen müçtehitleri dışlayacak sende bir güç yok, ağzından çıkan kelimeler dahi insanlığa yakışmayan kelimeler kullanıyorsun bir, ikincisi ilmi değil kullandıkların, üçüncüsü akşamki diktiklerini sabahleyin söküyorsun farkında değilsin, dördüncüsü durduğun evi yakanlardansın yine haberin yok bundan. Yine ne yapıyorsun? Eline bir silah almışsın babanı vuruyorsun haberin yok.
Dakika 10:00
Benden söylemesi, bizden söylemesi çünkü ben seni dışlamıyorum, sen dışlıyorsun milleti yanlışı dışla sadece Müslümanları, Ehl-i Sünneti ve Sünnet-i Seniyye’yi dışlama hadis okumamışsın, sağlamını okumamışsın ki bu mevzu hadislerden hiç haberin yok sağlamını bilmiyorsun ki, sahîh hadisleri okumamışsın. Tefsirinde başı okurken ortasını unutmuşsun, ortasını okurken de sonunu unutmuşsun ne konuştuğundan haberin yok. Hadis-i şerifleri inkâr edecek kadar sende böyle bir sahte cesâret olmamalıydı, ama yazık olmuş. Bugün hadis-i şerifleri birçok bahane ile sarf dışı yapanlar Ehl-i Sünnet ekolünden gelen, 4 ekolden gelen müçtehitleri ve orayı yok sayanlar, Ehli Bid’ate ses çıkartmayanlar şöyle bir bak bunlar kime hizmet ediyorlar? Biraz düşün taşın kendini yeniden gözden geçir. Ondan sonra şöyle bir bak İmâm-ı Şâfiî Bağdat’ta ayrı bir Şâfiî idi. Ne yaptı? Kâhire’ye gidince başka bir Şâfiî oldu. Ne demek bu? İlimde terakkî edince böyle olur. İlimde terakkî et yüksel bugünkü yanlış görüşlerinden İnşâ’Allah vazgeçersin. Çünkü ilim insanları dâima doğrudan öbür doğruya taşır. Ama saplantılar kişiyi mahveder. Taassuptan vazgeç, enâniyetten vazgeç, ben biliyorum başkası bilmiyor demekten vazgeç. Bilgide devam et, bilgini arttır. Bu yanlış kanaatlerinden vazgeçeceksin ileride İnşâ’Allah öyle olacaktır. Sende kurtulacaksın çünkü biz acı tatlı söyleriz ama sevdiğimiz için söyleriz. Sonra bize gerçekleri kim söylerse teşekkür ederiz, minnettarlık duyarız. Ama doğruları belgeleriyle söyleyebilmelidir. Herkesi yok sayıp da kendini devreye sokunca bu nedir? Terviçtir. Kendine çağırıyorsun milleti, Allah’la kul arasından çıkarın diyorsun ama kendini araya koyuyorsun. Bundan vazgeç bu bir sapıklıktır. Doğruyu ortaya koy sadece doğruyu kendini de çıkar oradan ortada Allah’ın ortaya koyduğu İslam gerçeği var bu gerçeği koy kendini saf dışı yap. O gerçekler sen olsan da gerçek o İslam gerçeği, sen ben olmasak da İslam gerçeği gerçektir. Onu kimse gerçek dışı sayamaz. Haktır, hakîkattir. Eğer hakîkati kavramışsan millete doğru tebliğ et. Milleti, bilenleri, bütün Ulemâ ’yı ortadan kaldır kendini devreye koy oda olmaz. Öbürleri olmuyorsa her yanlış hiçbiri olmaz, hiçbir yanlış olmaz, seninki de olmaz, sende kendini düzelt. Çünkü Ulemâ’nın görevi nedir? Kendine çağırmak değil, İslamiyet’i doğru bilmek, Allah’a çağırmaktır, Peygambere çağırmaktır, Allah’u Teâlâ’nın ortaya koyduğu hükümlerine çağırmaktır. Bir de sen diyorsun ki, bir sürü şeriat var diyorsun. Buda yanlış ir sürü şeriat olmaz. İslam kendisi ortaya, kendi hükümlerini ortaya koymuştur, İslam’ın kendisi vardır, müçtehitlerin içtihâdı ayrı şeriat değildir. Onlar zenginlik ve rahmettir. Burada ne yapıyorsun? Çarpıtıyorsun olayı, doğruyu söylemiyorsun. Niye? Sıkıştın orada nerede sıkıştın? Birileriyle şimdi orada sıkıştın birilerine dokunmak istemedin, doğruyu söyleyemedin. Bu da Müslümana yakışmaz, hele de ilmim var diyenlere hiç yakışmaz.
Dakika 15:20
Her sıkışma da sapıtacaksan eğer böyle o zaman yazık olur, kendinden nefret ettirirsin. Müslümanlar birbirini sevecek nefret etmeyecek. Müslümanlar insanlığın tümünün dostudur, başkaları dost olmasa da bile. Onun için Cenab-ı Hak Müslümanlara ne diyor mü’minlere onları dost edinmeyin çünkü siz bütün âlemin dostunuz ama onlar size dost değiller diyor. Dostu, düşmanı bildiriyor bu insanlığın kârinedir. Çünkü Müslüman insanlığın karine çalışır, çalışması gerekir. Şimdi birde âyet-i kerimeler de ilhâmdan ilhâm kelimeleri geçti. Firâset, Vahyi İlâhî bunlara da kısaca değinelim. İlhâm akla doğan, fikir etraflı düşünce ve rica etmek gibi kelime anlamları bulunmakla beraber ilhâmın başka anlamları da bulunmaktadır. İlhâm kalbe feyizlerinin de gelmesidir. Aynı zaman da firâset çabuk seziştir. Allah’ın nuruyla bakıştır. Gerçek îmân, gerçek ilim olursa Allah’ın nuruyla bakarsınız ve firâset ehli olursunuz. Her Müslüman, gerçek Müslümanlar da firâset nuru vardır, olmalıdır. Çünkü Cenab-ı Hak bu güzelim sıfatı mü’min kullarına vermiştir, lütfundan vermiştir, kazandırmıştır. Yine şunu da kimse unutmasın! Hz. Muhammed’e (A.S.V), inanmamak tüm peygamberleri inkâr etmek demektir ve o da Allah’ı inkârdır netice de çünkü Muhammed’in Peygamberliğine Allah şahittir. Ve Muhammedi Allah göndermiştir, Muhammed’i ret eden Allah’ı ret etmiş olur. Elçiyi kim gönderdiyse ki, Muhammed’i ve bütün peygamberleri Allah gönderdi. Muhammed’i ret eden de Allah’ı ret etmiş olur. Diğer peygamberleri de ret eden Allah’ı ret etmiş olur. Bunu da kimse unutmasın! Bir devler bir elçi gönderir bir yere o elçiyi ret ettiği zaman öbürü ne yapar? Devlet ret olunmuş olur. Bunun gibi bu bir temsildir. Şimdi vahiy (îhâ’dan) gelmektedir ki (el-îhâü) süratli işaret ve ilam gibi kelime anlamları vardır. Fakat esas vahiy ıstılahta İslam dininde ki vahiy Kur’an-ı Kerim’in tamamı Vahyi İlâhi’dir, Hz. Muhammed’e Allah’tan gelmiştir. Peygamberlere Allah’tan gelen ne kadar ilâhî emir ve hükümler varsa bunlar Vahyi İlâhi’dir. Ve bunun teferruatı geldikçe sizlere bunlardan da bilgi vermeye devam edeceğiz. İnşâ’Allah. Şimdi tesbih için işaret etti Meryem Sûresi’nin 11’inci âyetinde, meselâ bir ilhâm geldi Meryem’in gönlüne ve tesbih işareti verildi. Yine Mûsâ’nın annesi bir ilhâm geldi. Mûsâ’yı bir sanduka içinde götür “Nil Irmağına” bırak diye bunlar ilhâmdır. Peygamberlere gelen vahyin aynısı değildir.
Dakika 20:08
Peygamberlere gelen vahiy melek aracılığıyla gelir. Peygamber meleği görür ve melekle konuşur. Bazen de Cenab-ı Hak’tan Hz. Muhammed vasıtasız bile doğrudan vahyi, Vahyi İlâhî’yi almıştır. Şimdi Peygamberlere gelen Vahyi İlâhî ile ilhâmı birbirine karıştırmamak lâzım, bunları ayrı, ayrı doğru anlamak gerekmektedir. Mesela En’âm Sûresi’nin 121’inci âyetinde, fısıldadılar diyor. Şimdi şeytanlarında telkini var insanların içine vesvesesi var. Şeytanlar telkinde bulunur. “Onlara itaat ederseniz, müşriklerden olursunuz.” İçine şeytan üfler vesvese verir. İşte her şeytandan geleni ilhâm zannedersen yandın. Onu nasıl bileceksin? Şeriatın emirlerine bakacaksın ilâhî emirlere uyuyorsa o ilhâmdır. Uymuyorsa bil ki şeytandır, vesvesedir, şeytan fısıltısıdır. Nas Sûresinde de ne diyor? (الَّذِي يُوَسْوِسُ فِي صُدُورِ النَّاسِ ) buyurulmaktadır. İnsanların ne yapıyor? Göğsünde, sudurunda vesvese veriyor. (يُوَسْوِسُ) diyor. Bak dikkat et! Şeytandan gelenle Cenab-ı Hak’tan geleni, melekten geleni, nefisten geleni bunları birbirinden ayırt edebilmeli, İslam’ı bilen Müslümanlar bunları ayırt ederler. İslam’ı bilemeyenler birbirine bunları karıştırırlar. O zaman şeytandan geleni de şeriatın emriymiş gibi (hâşâ sünme hâşâ) yerine getirir, doğruyu da dinlemez kapılmıştır yanlışa bu tür insanlara da rastlamak mümkündür.
Şimdi Şuarâ Sûresinin 193 ve 194’üncü âyetlerinde de: “Rûhu’l Emin kalbine indirmiştir.” Neyi? Kur’an-ı Kerim’i Cebrail (AS.) Hz. Muhammed’in kalbine getirdi, kalbine yerleştirildi. Esas Kur’an-ı Kerim’in bu dünyada ki yeri tozlanmış raflar değildir kalplerdir. Kur’an-ı Kerim’in nazmı da, manası da kalplere yerleşmelidir. Allah’tan gelmiştir. Allah’tan gelen mektubu okumaz mısın sen? Dostundan geleni okuyorsun da, Allah’tan geleni nasıl okumazsın? Okuyamayanlar için artık onlar için bir şey demeyiz ama duyabilecekleri için Kur’an-ı Kerim kalplere tertemiz tevhîd ile Tevhîd Îmânıyla parlayan kalplere Kur’an-ı Kerim yerleştirilmelidir. Kur’an-ı Kerimin yeri kalptir. Hz. Muhammed’in kalbine indirildi Kur’an-ı Kerim bizde onun ümmetiyiz, Allah’ın kullarıyız, mü’miniz, Müslümanız
(Elhamdülillah, Sümme, Sümme Elhamdülillah)
Şûrâ Sûresi’nin 51’inci âyetinde de vahiy yoluyla veya perde arkasından konuşur veya elçi gönderir. Peygamberimize vahiy çeşitleri vardır, vahyin geliş çeşitleri, vahyin yolları bu âyetler bunları bildirmektir. Yine Keşfül Hafâ da şu rivâyet vardır; Hz. Muhammed diyor ki (A.S.V): (inne ruhel kudusi nefefe fi ruı) “Ruhu’l Kudüs kalbime üfledi” diyor. Yani Cebrâil (AS.) Ruhu’l Kudüs Cebrâil’dir. Bak kalbine Vahyi İlâhî’yi kalbine getiriyor.
Dakika 25:05
Ne diyor; “Cebrâil (AS.) kalbime üfledi” diyor. Yani Vahyi İlâhî’yi getirdi diyor ve kalbine yerleştiriyor. Yine Kasas Sûresi’nin 7’nci âyetinde: “Mûsâ’nın anasına ilhâm ettik” diyor Cenab-ı Hak. Ne diyor? (وَأَوْحَيْنَا إِلَى أُمِّ مُوسَى) diyor Cenab-ı Mevlâ. Yine Nahl Sûresinde ne diyor; “Bal arısına vahyettik” diyor. Bu da teshir anlamında yani arıya fıtratına itaati koyuyor, bal yapma fıtratını yerleştiriyor. Bak ne diyor? “Bal arısını da vahyettik” diyor. Burada boyun eğdirdi, teshir etti anlamındadır. Yani Peygamberlere gelen Vahyi İlâhî yerine koymamak lâzımdır bunları doğru anlamaya çalışmak lâzımdır. Bütün âlem de bilinen ve bilinmeyen bütün âlemler Allah’a boyun eğmiştir. Şimdi insanlar bunu duymasalar da sezmektedir. Bu sezinti îmânında gereğidir. Bütün âlemler Allah’a boyun eğmiştir. Allah’a itaat etmem diyen yerler de, gökler de kimse olamaz. Güneş Allah’a itaat ettiği için kendi yörüngesinde ne yapar? İlâhî kânûnlara uyarak hareket eder. Doğudan doğar batıdan batar. Yıldızlar, galaksiler, yerde bitecekler, okyanuslar, bütün tabiat kânûnları Allah’ın emrine boyun eğmiştir. Cenab-ı Hakk’ın kânûnları işlemektedir, emir O’ndan, yaratmak O’ndandır. Bir tek insanoğlunun irâdesinde bırakmış onunda itaat edeni var, isyân edeni var, inananı var, isyân edeni var. İşte problem burada insanoğlu irâdesini kötüye kullanan kişi dünyayı ifsâd eden kişiler bunlardır. İrâdesini kötüye kullanan kullanıyor, Allah’a itaat etmiyor, isyân ediyor. Allah. Peygamber, Kur’an tanımıyor yazık ediyor. Şimdi birde doğru rüya bu konuda da tabii sahîh haberlerimiz bulunmaktadır. Çoğu konuda da size bilgi vermeye çalışacağız. Sahîh rüya vahiy iletişim yoludur, şüphesiz bir aydınlanmadır. 163’üncü âyet-i kerimeye baktığımız zaman bunu görmekteyiz. Ne diyor? Vahiy iletişim yoludur, şüphesiz bir aydınlanmadır. Çünkü Allah’tan gelen haberlerdir bunlar. Buhârî de ve Müslim de bu kıymeti iki kaynakta ve Kütübü Sitte de şu hadis-i şerif bulunmaktadır. Hz. Muhammed diyor ki, (A.S.V): (in gataal vahyü) vahyi diyor kesildi, vahyin arkası kesildi. ( ve bakıyyetil mübeşşirât) ne diyor? Mübeşşirat bâkî kaldı diyor. O nedir mübeşşirat? (ru’yel mü’minin) Mü’minin rüyasıdır diyor. Vahiy kesilmiş hayırlı alâmetler kalmış o da mü’minin rüyasıdır. Peki, mü’minin rüyasında geniş yeni şeriatla ilgili bir emir verilebilir mi? Verilemez. Çünkü şeriat tamamlanmış, İslam tamamlanmış. Ne Evliyâ ’sına, ne de başka mü’minlere yeni hüküm gelmez rüyasında şeriata aykırı bir rüya görüyorsa şeytandandır. Şeriatı açıklamak ve şeriata bağlanmak için ona müjde veren rüyalar gelir uyarıcı rüyalar gelir.
Dakika 30:00
Şeriata uy diyen emirler gelir rüyasında, yoksa şeriata uymayan eğer rüyanda bir şey görüyorsan o rüya değil şeytânîdir. Seni Allah’ın emrinden koparmak için iblîs rüyanda sana vesvese verir. Kendi körüğünü takar kendi üflemesini yapar. Aklını başına al! Şeytanın vesvesesiyle gerçek rüyayı birbirine karıştırma, gerçek rüya Mübeşşirattır. Şeriata uy diye gelir, müjde diye gelir. Şeriata aykırı rüya, rüya değildir. Uyarıcı rüyalar gelir, müjdeleyiciler gelir. Ama yeni şeriat emri diye bir emir gelmez. Çünkü şeriat tamamlanmış, İslam tamamlanmış burada. Aklını başına al! Sahte dervişlerin bu durumuna da dikkat et. Gerçek dervişlerimiz zaten bu işi bilir, bilmesi lâzım, sahte dervişler ise şeytandan aldığını bunu ne yapıyor şeriatın önüne geçiriyor. Şeytanın emirleri uyguluyor, şeytan şeriatını uyguluyor. Başka dayatmacıların yaptığı gibi bugün dünya da bir sürü şeriat var. Kim bunlar? Herkes kendi dayattığını ne yapıyor bunu yapacaksın diye dayatıyor işte onun şeriatı o. Allah’tan başka Şârî var mı? Yok. Allah’tan başka hüküm koyacak, hüküm verecek biri var mı? Yok. Onun için zayıf Müslümanlar, câhil Müslümanlar, sahte dervişler, doğru dervişlerden, İslam’ı, gerçeği bilenlerden faydalansınlar. Hayat veren dersi okusunlar hayat veren, hayat veren ders seni mutlu eder, yanlışı ortadan kaldırır. Bu da Ehl-i Sünnet yolunda Ve’l-Cemâat bütün Ulemâ’nın gerçek Ulemâ’nın işte icmâ oluşturduğu yoldan gelen din anlayışıdır. Ehl-i Bid’ate sapmadan ilmin yolunu tutarak, irfânın yolunu tutarak ve bilimle beraber hareket ederek, bunun için En’âm Sûresi’nin 93’üncü âyetinde de: “Yalan uydurandan, bana da vahiy olundu diyenden daha zâlim kim vardır.” Adam bana vahiy geliyor diyor yalancı Peygamberler, yalancı şeyhler, yalancı dervişler türedi, sahte tarikatlar kuruldu, illegal gizli yeraltı mafyalar kuruldu, din adına kuruldu ve ben vahiy alıyorum diye kuruldu bunlar yeryüzünün en zâlim kişileridir. Peygamberlik kapısı Hz. Muhammed’le kapanmıştır, Hz. Muhammed son Peygamberdir. Kıyâmete kadar Peygamber gelmeyecektir ve yeni şeriat gelmeyecektir, başka kitap inmeyecektir. İslam yepyeni şeriattır, Kur’an-ı Kerim yepyeni ilâhî son kitaptır ve Hz. Muhammed’in İslam şeriatı olarak uyguladığı şeriatta geçmişi yenileyen, geleceğin bütün şahitliğini yapan yüce değerlerin tâ kendisidir. Onun için yalancı peygamberler tarihte de zuhur ettiler bu gün de zuhur eder, yarın da eder. Bunlara karşı bütün insanlık âlemi uyanık olsunlar. Kur’an-Kerim’i iyi anlasınlar iyi Kur’an’ı ve Hz. Muhammed’i iyi anlayan dünya yalancıların tuzağına basmaz. Kimse kandıramaz, kimse aldatamaz. Kur’an-ı Kerim’i, İslam’ı ve Hz. Muhammed’i, Kitâbı, sünneti, icmâyı, kıyası bilmezseniz birileri kolayca kandırabilir. Bu konuda da uyanık olmayı Cenab-ı Hak hepimize nasîb eylesin.
Dakika 35:00
Yine En’âm Sûresi’nin 112’nci ve 121’înci âyetlerine bir bakıver ne diyor; Şeytanlar diyor fısıldarlar. Kime? Dostlarına şeytanların insanlardan dostları var, insan şeytanları var onlara şeytan fısıldar diyor. Ve onlarda ne derler? İşte bize ilhâm geliyor, vahiy geliyor biz peygamberiz derler. Sahte dervişlik, sahte peygamberlik ve her şeyin sahtesi bu yolda ortaya çıkıyor şer olan ama hakîkî tasavvuf, hakîkî ilim irfân, hakîkî İslam’ı kendi kaynağından doğru bilmek bunlara fırsat vermez. Allah’ın Lütfu, Keremi, Hidâyeti, Refakati ile. Vahyi İlâhî beşerî ilimlerin üstündedir. Bunu da unutma! Kur’an-ı Kerim’in ilmi beşerî ilimlerin üstündedir, tabiatüstüdür. Tâ yüce Levh-i Mahfuz’dan gelmiş, Yüce Allah’tan gelmiş bir kitaptır. İnsanüstü, tabiatüstü ilimlerin üzerindedir bir ilimdir Kur’an-ı Kerim çünkü Vahyi İlâhî’dir, Allah kelâmıdır ve Allah’ın kitâbıdır. Bunu unutma! Allah ile kul arası kadar fark ne ise kullarla Allah arsında ki fark ne ise Kur’an’ın ilimleriyle, başka ilimler arasında bu kadar fark var. Bütün hak ilimlerin, doğru ilimlerin kaynağı Kur’an-ı Kerim’dir. İster inan, ister inanma bu bir gerçek, gerçekten daha gerçek bu bir hakîkat hakîkatten daha hakîkat şüphe olmayan ilim telkin eden ilâhî bir tecellîdir. Nedir? Vahyi İlâhî yani Kur’an-ı Kerim beşerî ilimlerin üstünde şüphe olmayan, ilim telkin eden ilâhî bir tecellîdir ve ilmî bir tecellîdir. Hak ilimlerin tümü İslam’la bu cihâna tecellî etmiştir. İnsanlar ne kadar iyi çalışlarsa o kadar daha da ilerlerler ve keşifler de bulunurlar. Yine Şuarâ Sûresi’nin 193 ve 194’üncü âyetine de baktığımız zaman, Cebrâil kalbine indirdi diyor. Neyi? Kur’an-ı Kerim’i, Peygamberimizin kalbine indirdi diyor. Kur’an-ı Kerim 23 senede icap ettikçe gelmiştir. Kur’an’ın bir tenzil bir de inzâl yönü vardır. İnzâl, toptan inişidir. Tenzil de, 23 senede icap ettikçe şartların gereği, icatların gereği olarak indirilmiştir sûre, sûre âyet, âyet Kur’an-ı Kerim bu şekil inmiş Zebur da bir defa da inmemiştir ama Tevrat bir defa da inmiştir Mûsâ’ya. Kurtubî Zebur için şöyle der; Zebur’da hüküm yoktur, Nasihatler vardır ve tesbihat vardır, hikmetler vardır diyor. Yani hükümler yoktur diyor Zebur’da diyor Kurtubî öğüt kitâbı. Yine tefsircilerimizin büyük bir çoğunluğu şöyle der; İlk defa Nuh’un dilinden dini hükümler kânûnlaşmıştır. Helâk olan ümmette diyor ilk defa Nuh’un ümmetidir, Nuh kavmidir şeriatına inanmayan ve uygulamayan, ilk helâk olan kavim de Nuh’un kavmidir. Nuh Aleyhisselâmın. İşte tefsircilerimizin birçoğu bu görüştedirler.
Dakika 39:55
Peygamberlerin çoğu, azı mukaddesten yani Filistin’den ve civarından gönderilmiş. Neden diye soruyorlar? Neden buralardan gönderilmiş? Yaratılıştaki özel seçimin gereğidir. Cenab-ı Hak o günkü şartlara göre oradan göndermeyi murâd etmiş ve yaratılıştaki özel seçimin gereği o şekil tecellî etmiştir. Mesela Filozoflar, Kâşifler, Fâtihler neden çok sayıları çok değil bunların? Bunların sayısı az, Filozofların sayısı az hele gerçek Filozofların ki Kâşiflerin ki sayısı az, Fâtihlerin ki sayısı az. Neden çok olmuyor? Neden bugünkü Avrupa ilimlerin, fenlerin, medeniyet, siyaset yapanların meresi oluvermiş? Bugünkü şartlar da neden Avrupa olduğu gösterili vermiştir? Niçin aynı seviye de yaratılmamış? Hepsini niçin peygamber yapmamış Cenab-ı Hak? Akılda, deha da, kuvvet de neden insanlar eşit yaratılmamışlar? Her toplumda büyüklerin sayısı neden sınırlıdır? İşte bunların cevabı Âli İmrân Sûresi 33’üncü âyete baktığın zaman ilâhî irâde her şeyi en güzel biliyor. İlâhî irâde seçme kânûnu işte ortaya ne yapıyor? Bunları gösteriyor ki, burada bir ıstıfa kânûnu vardır. Hz. Muhammed Mustafa’nın Mustafa ismini alması da işte o ıstıfa kânûnundan gelmektedir ve Mustafa’dır. İlâhî yüce irâde ıstıfa kânûnu Cenab-ı Hak böyle dilemiştir. Onun içerisi hikmetle dolup taşmaktadır. Peygamberlerin sayısı 124.000 diye bir rivâyet var, 1.424.000 diye rivâyetler de var, başka böyle bir rivâyette var. Yüce Allah (C.C) Kur’an-ı Kerim de ne diyor; (وَرُسُلاً قَدْ قَصَصْنَاهُمْ عَلَيْكَ) “Sana haber vermediğimiz nice Rasûller, Peygamberler var” diyor. Cenab-ı Hak böyle buyuruyor. Nicelerini haber verilmemiş hepsi sayılsaydı kitaplara sığar mıydı? Sonra icmâli îmân olmasaydı insanlar îmân etmekle ne kadar güçlük çekerlerdi. Cenab-ı Hak her şey de yüce bir lütufla kullarının işini kolaylaştırmıştır. Hele İslam tam bir kolaylık, huzur ve mutluluk hayat dinidir. Tam bir hayat veren bir dindir. Bunu hiç unutma! Ne diyor; “Sana haber vermediğimiz nice Rasûller var” buyuruyor. İslam da icmâlen hepsine îmân şarttır. Bütün Peygamberlere inandım deyince senin îmânın burada geçerlidir. Bütün Peygamberlere inandım deyip tasdik edeceksin, Kur’an-ı Kerim’deki âyetleri tümünü ve dilinle ikrâr edeceksin, ölüm tehlikesi olmadan dilinle söylemezsen yine olmaz. Takiyye bir defa ölüm tehlikesi gibi büyük bir zorunluluk karşısındadır. Yoksa her şey de takiyye olmaz, hele hakîkat gizlenmez. Eğer şundan korkacaksan, bundan korkacaksan Allah’tan utanman lâzım korku Allah korkusudur. Kimseden korkma, Allah’tan kork, Allah’ı sev ve Allah için başkalarına kötülük etme işte bu korkunun temeli Allah korkusudur. Hiç kimseye sana kötülük ettirmez.
Dakika 45:07
Bütün varlığınla Allah’ı seversin bu sevgide ne yapar sana? Bütün mahlûkatı Allah için sevdirir. Sen bir okyanusta bir sevgi okyanusunun içinde bütün okyanusla beslenen bir ora da yaşayana dönersin, sevgi içinde yaşarsın. Bütün varlığınla Allah’ı sev bir tek ondan kork bu iki kanatla Allah’a uç eğer yerde, gökte ki dengelere bakarsanız İslam burada da ortaya koyduğu dengenin ne kadar mükemmel olduğunu görürsün. Evliyâ okullarında bakın bu şeriatın ruhu okunmaktadır. Ne kadar güzel bizim tasavvuf okullarımız vardır. Evliyâ okulları onlar ne yapmışlardır? Havf ve Reca’nın ortasında şeriat ne yapıyor? (Beyne’l-Havfi Ve’r-Reca) diyor kişi bunun ikisinin ortasındadır şeriat bu ölçüyü koymuş. Evliyâ da diyor ki: Bu iki kanadı takacaksın korku ve sevgi kanadını ve bunu diyor Kabz ve Bast ile İnkıbaz ve İmbisat ile güçlendireceksin. Bu iki kanadı ve oradan heybet ve üls ile daha da güçlendireceksin ve tevali Vech ve vücutla Hakk’a uçacaksın, Hakk’ın emrinde olacaksın, sevginle dolup taşacaksın. O sevgiyi kaybetme korkusunu da hiç mi hiç kendinden o korkuyu da yitirmeyeceksin işte o sevgiyi kaybetme korkusudur bu. Bundan dolayı seni kanatlarını yükselte, yükselte ne yapıyor? Allah’u Teâlâ’ya doğru sana uçmayı öğretiyor. Bu uçmanın anlamı Kur’an-ı Kerime, İslam’ın emirlerine sıkı sarıldığın zaman olur. Geniş bir caddedir. Muhammed’le, onun ekibiyle hareket edersen o yolları onlar iyi biliyorlar.
(Aleyhisselâtu Vesselâm ve Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn ve Rahmetullâhi Aleyhim ve Kuddise Esrârehüm )
Şimdi onun ekibiyle eğer hareket edersen Peygamberimizin o yolları onlar biliyorlar. İslam yolunu iyi biliyorlar. O yollara eğer bilenlerle gidersen kuyulara düşmezsin. Körlerle, câhillerle gidersen önünde nice ejderhalar ve harâmîler önüne çıkar parçalarlar. Sana serabı su diye gösterirler, aldatırlar sakın bilmeyenlerle yola çıkma, bilenle hareket et. Çünkü Kur’an-ı Kerim ne diyor; Vesile arayın dediği işte gerçek ilim adamıdır. Gerçek mürşit gerçekleri bilen kişilerdir. Gerçek ilimdir, hak ilimdir. Bunlara dikkat et! Yine bu Peygamberlerin hepsini saymaya kalksaydık sayabilir miydik? Sayamazdık milyonun üzerinde rivâyet var bak mesela bunun içinde ortaya bir zorluk çıkardı. İcmâli îmân özel bir Allah’ın lütfudur, bunu da unutma! Mûsâ’ya Tevrât’ın bir defa da geldiği rivâyeti vardır. Yine Tâhâ Sûresi’nin 134’üncü âyetinde: “Elçi diyor gönderseydin diye, mazeretleri kalmasın diye biz diyor Peygamberleri gönderdik”, hakîkati duyurduk diyor tebliğ ettik kimsenin bir diyeceği mahşerde kalmasın diye diyor Cenab-ı Hak. Kur’an-ı Kerim de 14 asırdır dünya da Kur’an-ı Kerim gelmedi, Muhammed gelmedi diyebilir misin?
Dakika 50:00
Hele şu iletişim çağında bunu yapabilir misin? Önceki çağlarda elçiler, tebliğciler gidiyordu bugünde bu iletişim çağında insanlar isterse Allah’ın lütfu keremiyle, hidâyetiyle ne yaparlar? İstediklerine kavuşmak için çalışırlar, çalışabilirler. Ben İslam’ın sesini duymadım, bilmiyorum deme şansı kalmadı kimse de. Kur’an-ı Kerim belagat sırları kutsi sırları, yüksek hakîkatleri, hikmet ve güzellik, saadet, hak bir ferman, hak bir ferman, derin bir mûcizedir Kur’an-ı Kerim. Burayı unutma! Kur’an-ı Kerim belagat sırları ile dolup taşan, kutsi nurlar saçan, büyük hakîkatleri içinde barındıran, hikmet üzerine hikmet saçan ve güzelliklerle, hikmetlerle dolup taşan saadet hak bir fermandır, derin bir derin bir mûcizedir Kur’an-ı Kerim ve Allah’ın kitâbıdır. Bizim anlattıklarımızdan daha fazla biz gücümüzün yettiği kadar anlatıyoruz, aczimizle anlatıyoruz. Kur’an-ı Kerim bizim anlattıklarımızdan çok daha yüce. Hz. Muhammed Mustafa (A.S.V) Kur’an-ı Kerim… Buna da dikkat et! Hz. Muhammed’e Muhammed Mustafa’ya (A.S.V) Kur’an-ı Kerim Hakk’ın tecellîsidir. Kur’an Muhammed’e tecellî etmiş, onun kalbine yerleştirilmiştir ve oradan da cihâna parlamıştır. Burada Hz. Muhammed’i Kur’an’dan, Kur’an’ı Hz. Muhammed’den ayırma şansın yoktur. Biri canlı Kur’an’dır, biri Kitâbî Kur’an’dır onun bağrına yerleştirilmiştir. İnsanı kâmil en büyük Peygamber işte Hz. Muhammed’dir. Bütün Peygamberlerin imamıdır, önderidir, bütün Evliyâların Sertâçı’dır hiç unutma! Bu Cenab-ı Hakk’ın seçmiş âlemlere rahmet olarak göndermiş kavim Peygamberi, devlet Peygamberi değil bütün milletlerin evrensel kıyâmete kadar bütün çağlarında Peygamberi, bütün milletlerin de Peygamberi ister inan, ister inanma. Gerçek hakîkat bu, dediğimden daha hakîkat bu. “Allah’ın şahitliği en büyüktür.” En’âm Sûresi’nin 19’uncu âyetine bakıver. Muhammed’in Peygamberliğine Allah şahit, Kur’an’ın hak kitap olduğuna Allah şahit, İslam’ın hak din olduğuna İslam şeriatının son şeriat olduğuna Allah şahit. İster inan, ister inanma sen kendin bilirsin! Ama inanırsan kârin olur hep beraber seviniriz. Sen benden, ben sendenim, biz biziz Allah’ın kullarıyız. Ayrım bizde yok ayrım Allah’u Teâlâ’ya inanmayan, İslam’ı tanımayanlar da ayrım bunlarda irtica orada, bölücülük orada, İslam’a saldırandadır yobazlık, çağdışılık. Bunu da unutma! Biz kimseye saldırmıyoruz, saldıramıyoruz. Çünkü biz Allah’ın âlemlere rahmet olarak gönderdiği Peygamberini ve âlemlere hidâyet rehberi olarak nur saçan kitâbını anlatıyoruz. Biz birinin uşağı değiliz ki Allah’ın kullarıyız, olmak zorundayız. Hristiyanlar hedef alınmıştır. Bakın 170’inci âyete bak Nisâ Sûresi 173’üncü âyete bak.
Dakika 55:00
Hristiyanlara da Cenab-ı Hak ne yapıyor? Yanlışları bırakın doğrulara gelin diyor. Doğrular her yerde doğrudur. Yanlışlıkları düzeltmek lâzım Yahûdîler Îsâ’ya (AS.) gayrimeşru çocuk dediler. Yani meçhul çocuk, “incannu” dediler ve bu şekil Îsâ’ya iftira ettiler. Yahûdî’nin bu iftirasını İslam, Kur’an ret eder. Îsâ tertemiz bir Meryem’in oğludur, tertemiz bir Peygamberdir, tertemiz Allah’ın kuludur. Bunu Kur’an-ı Kerim ret eder. Yahûdî değil bütün dünya böyle dese ret eder Kur’an-ı Kerim. Îsâ’ya, Mûsâ’ya toz kondurmaz tüm peygamberlere bizim Amentümüzün içinde nasıl toz konduracağım onlara, onlara ben toz konduramam, doğru tanımak zorundayım. Allah’ın kuluna ilâh denmez işte Hristiyanların hatası burada Allah’ın kulu ve peygamberi, Meryem’in de oğlu. Bunun için bütün yanlışları ortadan kaldıran İslam dinidir Kur’an-ı Kerim bütün doğruları ortaya koyan Kur’an ve Hz. Muhammed’dir. Şimdi ne yaptılar? Tefrit var burada ifrat var. Şimdi tefrit Hakk’ı zâyî etmek demektir. İfrat ne demektir? Haddini aşmak demektir. Yahûdîler de tefrit, Hristiyanlar da irşat vardır. Yani birisi Hakk’ı zâyî ediyor, öbürü haddini aşıyor. Çünkü Hristiyan da Îsâ’ya Allah diye tapıyor. Tam bir ifrattır, haddini aşmaktır, tam bir şirktir. Âli İmrân Sûresi 45’inci âyet-i kerime de: “Îsâ (AS.) ondan bir kelimedir,( كُنْ) emriyle olmasıdır.” Yani bir şeyi Cenab-ı Hak olmasısınız dilerse (كُنْ) diyor. (فَيَكُونُ) o da oluveriyor. Diğer mahlûkatı nasıl yarattıysa (كُنْ) dediyse Îsâ’ya da (كُنْ) dedi yarattı (كُنْ) emriyle oldu. Bütün yaratıklar Allah’ın kullarıdır, yarattıklarıdır. Allah’tan başka İlâh yoktur. Hz. Muhammed de Allah’ın en büyük kulu, en büyük Peygamberidir, o da kuldur. Îsâ (AS.) kuldur, peygamberdir, kelimedir, ruhtur. Yine kul olduğunu unutma! Meryem’in de oğludur. İşte Kur’an-ı Kerim’in tanıttığı Îsâ bu yine sizlere burhandan bahsediyor. 174.’üncü ve 175’inci âyetlere şöyle bir bakıver. Kesin en büyük delil kimdir? En büyük mûcize Hz. Muhammed’in Peygamberliği, en büyük yüksek delildir, en büyük de mûcizedir. Onun Peygamberliği ayrıca en büyük mûcizedir. Nuru Mübin nedir? Kur’an-ı Kerim’dir, açık bir nurdur. Kur’an-ı Kerim, Sırât-ı Müstakîm nedir? İslam şeriatıdır. Bu da Sırât-ı Müstakîm ’dir. Allah’tan gelen yol seni Allah’a götüren yoldur. Allah îmân nasîb eylesin gerçek îmân bu yoldan işte bu Sırât-ı Müstakîm olan İslam’dan Allah ayırmasın. Bütün insanlığın hayrına olsun diye çalışıyoruz. Onun için en büyük mûcize, Hz. Muhammed (A.S.V) ve yine en büyük mûcize Kur’an-ı Kerim’dir ve Hz. Muhammed’dir. Bunu da unutma!
Şimdi sizlere kelâle hakkında da bazı notlar vereceğim İnşâ’Allah bundan sonraki dersimde Cenab-ı Mevlâ hayat veren derslerden hayat bulmayı, mutlu olmayı nasîb eylesin. Bizim amacımız bütün insanlık mutlu olsun başka bir gâyemiz yok çünkü öleceğiz, Allah’a hesap vereceğiz mesele bu…
Dakika 1:00:37