AmeldeFıkhı 18-01

18- Amelde Fıkhı Ekber Ders 18

AMELDE FIKH-I EKBER DERS 18

 

Euzübillahimineşşeytânîrracîm. Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdülillahi Rabb’il âlemin. Vessâletü vessalâmû âlâ Rasulûna Muhammedin ve âlâ âli Muhammed. Estağfirullah bi adedi zünübina hatta tufer. Allahu Ekber hatta tufer. Rabbi euzûbike min’hemezatişşeyâtîyn ve euzûbike Rabbi enyehdûrun.

 

Çok kıymetli ve muhterem izleyenler, fıkıh ekolündeki derslerimiz devam ediyor. Fıtri hasletler konusunda yüksek âlimlerimizin görüşlerine değinerek derslerimiz İnşâAllah sürecektir. Bunlardan birisi: Tırnakların dişlerle kesilmesi mekruhtur, maraz hastalığına sebeptir demişlerdir. Yüce İslam tıp üzerinde bir tıp olduğu için, ilimler üzeri bir ilimler olduğu için, tabiatüstü vahye dayandığı için, Yüce İslam’ı her konuda bütün insanlığın iyi bilmesi gerekiyor. Bu İslam okulunun gerçek hocalarının -bakın- işte bu mezhep âlimleri olduğunu, onları da Tâbiîn ve Ashab-ı Gûzin’in okuttuğunu, bütün dünyayı da Hz. Muhammed’in okuttuğunu görmekteyiz. Bütün dünya Hz. Muhammed’in ehli, iyâli, talebesi gibidir. Bu gerçeği bilenler biliyor, bilmeyenler de geç kalmadan öğrensinler. Kıymetliler, Sevgili Peygamberimiz’den gelen -bakın- bir haberde (A.S.V.) -gün aşırı olması müstesna- saçlara yağ sürüp taranmasını nehy etmiştir. Yani gün aşırı olması müstesna. Şimdi her gün yapılmasına; yani gerektiği zaman yapılması gerekir. Bunu Peygamberimiz hatırlatmış, ifrat ve tefritten men etmiş. Saçlara bakılmalı, vücut korunmalı ama fıtrat asla bozulmamalıdır. Peygamber (A.S.V.) ismit denilen sürme ile her gece uyumadan önce sürme çekerdi. Her bir gözüne üç mil ile sürme çekerdi. İşte bu haberler de kıymetli muhaddislerimizden gelmektedir. Bunun birisi Ebû Eyüp’ten merfuan rivayet edilmiş. Ve dört şey peygamberlerin sünnetlerindendir: Kına yakmak, koku sürmek, misvak kullanmak ve evlenmek buyurmuşlardır Sevgili Peygamberlerimiz. Bana dünyadan şunlar sevdirildi: Kadın ve hoş koku sevdirilmiş, namazda gözümün nuru kılınmıştır buyurdu Sevgili Peygamberimiz. Tabii bu Hadisi Şerifler hakkında zayıf veya güçlü olduğu hakkında görüşler beyân edilmiştir.  Fakat mânâ itibariyle, uygulama itibariyle durum ortadadır. Kıymetliler, Hanefiler derler ki: Tırnakların kesilmesi Dârü’l-Harb dışında sünnettir.

 

5:03

 

Dârü’l-Harb’de tırnak kesmek menduptur demişlerdir. Burada Hanefilerin her konuda maslahatı, istihsanı, faydalıyı celb etme ve zararı def etme konusunda; bunlara çok dikkat edildiğini, itina gösterildiğini görmekteyiz. Hayatı ve onun menfaatlerini; meşrû menfaatlerini ve hayatın faydalarını ve hayatın zararlarını def etme konularını içinde bulunduğu şartlara göre Hanefiler buna azami derecede dikkat ettiklerini görmekteyiz. Sarığın ucunun çokça uzatılması; bunlar mekruhtur demişlerdir. Bir maksatla uzatılacak olursa haram olur demişlerdir. Şimdi demek oluyor ki bunların meşrû ölçülere uyması gerekiyor. Sarığın ucunun serbest bırakılması veya bırakılmaması mekruh olmadığı gibi, kadının da elbisesini yere bir zira boyu kadar bırakması da mekruh değildir. Sarığın ucunun serbest bırakılması veya bırakılmaması mekruh olmadığı gibi kadının da elbiselerinin bir zira boyu kadar bırakılması da mekruh değildir demişlerdir. Şimdi sarık konusuna şöyle bir daha bakalım: Sarığın ucunun çokça uzatılması, elbise ve izarın topuklardan aşağıya kadar herhangi bir maksatla olmasa bile uzatılması mekruhtur demişler. Bir maksatla uzatılacak olursa haram olur demişlerdir. Artık tabii onlar bunları hangi maksatlara dayadıklarını onlar kendileri daha iyi bilirler. Şimdi sünnet olmak: Hanefi ve Mâlikîlere göre sünnet, Şafiîlere göre vaciptir. Sünnet olmak, Hanifi ve Mâlikîlere göre sünnettir Şafiîlere göre vaciptir. Hanbeli mezhebine göre ise erkek için vacip kadın için bir ikramdır demişlerdir. İşte, kıymetliler. Sünnetin de mezhepler arasındaki hükmü böyle tespit edilmiştir. Yine bakıyoruz; saçların bakımı konusunda da diğer konularda da Peygamberimiz’den şöyle haber vardır; hasen bir Hadis ile rivayet edilmiş: Sevgili Peygamberimiz (A.S.V) saçı bulunan kimse ona ikramda bulunsun yani bakım yapsın buyurmuşlardır. Şimdi yine ağarmış saçlar için de O, “İslam’ın nurudur” buyurmuştur. Sünnette sünnete ittibaen ağırmış olan saçlarını kırmızı veya sarı renge boyaması caizdir, boyayabilir. Yani kına yakabilir; zararlı boyalar değil de faydalı kınalar, faydalı olanlar yakılabilir. Peygamber Efendimiz’den bu rivayet vardır. Bu rivayetin de muhaddisleri; bakıyoruz Ahmet Bin Hanbel ve diğerleridir.

 

10:05

 

Savaş esnasında inkârcıları ve hakikat düşmanlarını imân, İslam düşmanlarını korkutmak maksadıyla olması müstesna, siyah ile boyanması ise mekruhtur demişlerdir. Kıymetliler, demek oluyor ki; eğer fayda hâsıl olacaksa yerine göre bu siyaha da siyah kınanın veya faydalı olan, bir zararı olmayan boyanın da boyanabileceği, ama bir faydaya dayanması gerekiyor, maslahata -ki bakın burada, savaş esnasında kâfirleri korkutmak maksadıyla olması müstesna diyor- siyah ile boyanması ise mekruhtur. Bunlardan anlaşılan şeyler şudur: Faydaya dayalı olanlar yapılır, zarara dayalı olanlar yapılmaz. Yine kocası hoşlanacak olursa diyor; kadının ellerine, ayaklarına kına yakması caizdir. Tabii kocası hoşlanırsa diyor. Kadın kocasına aittir, koca da karısına aittir. Kadının özürsüz olarak başını kökünden tıraş etmesi veya saçlarını kesmesi mekruhtur demişlerdir. Bir kadın özürsüz olarak keyfî başını kökünden tıraş etmesi veya saçlarını kesmesi mekruhtur demişlerdir. Yine Peygamberimiz’den (A.S.V.) gelen haberde kadının başını kökünden tıraş etmesini yasaklamıştır; yani nehy etmiştir. Bu haberin de kaynağında İkrime’den gelen bir haberdir ki Peygamberimiz’den bir hallal bunu da rivayet etmektedir, İkrime’den. Herhangi bir musibet, matem dolayısıyla başını tıraş etmesi ise haramdır. İşte dikkat et: Herhangi bir musibet yani matem, bir bela geldi, yakınlarından biri öldü diye matem tutarak eğer başını tamamen tıraş etmişse matem için buna haramdır dediler. Yanağına vurup elbisesini yırtmasında olduğu gibi. Şimdi bir musibet karşısında saçını başını yoluyor, yanaklarına vuruyor, elbisesini yırtıyor. Bunlar da haramdır. Çünkü Yüce İslam’da kişi kaderini inanırken kaderin içeriğine de onun hayrına da onun şerrine de inanmış olması gerekiyor. İnsanlar kaderinin içeriğini Allah’ın takdirine bırakacak, bir de kul ne kazanırsa onun karşılığı yaratılacak olduğunu da unutmayacaktır. Allah’ın kanunlarına karşı çıkılmaz. Görevini yap, tedbirini al. Ötesinde Allah’a teslim ol. Süslenmek, aynaya baktığı zaman da “Allah’ım yaratılışımı güzelleştirdiğin gibi huyumu da güzelleştir ve yüzünü ateşten uzak tut” diye Peygamberimiz dua ederdi. Süslenmek, aynaya bakmakta bir mahzur yoktur.

 

15:13

 

Fakat bu süslenmenin sadece Allah için, Allah’a olması gerekir. Çünkü Cenab-ı Hakk temizdir, temiz olanları sever. Ve insanlar kendine bakmayı, yaratılışını korumayı bilmeli. Süsleniyorum diye fıtratı bozmamalı. Cilada, boyada bulunmamalıdır. Bunlara dikkat etmek lazım. Süslenmek nedir? Kendi fıtratını korumaktır. Tertemiz, onu yerli yerince yemek, içmek, temiz olmak ve giyimi kuşanmayı da İslam ölçülerine göre bilmektir. Kıymetliler; dişlerini törpüleme, dövme yaptırmak, peruk takmak, saça saç eklemek. Bunların haram olduğunu söylediler. Çünkü Sevgili Peygamberimiz’den şöyle haber gelmiştir: Allahu Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri dövme yapanlara, yaptıranlara, yüzlerindeki kılları alanlara, aldıranlara, güzelleşmek maksadıyla dişlerini törpüleyip aralarını ayıranlara, Allah’ın yarattığı şekli değiştirenlere lanet etmiştir. Burada son cümleye dikkat edin: Allah’ın yarattığı şekli değiştirenlere lanet etmiştir. Şimdi işte bu ötekilerin tamamına ışık tutuyor. Bir şeye lanet edilmişse bir haberde, o haramdır. Bunlardan biri dövme yapanlara; dövme nedir? Deri altına işlemeler yapılıyor. Ya yapanlara ya da yaptıranlara bakın şimdi: Üzerindeki kılları alanlara süslenmek fıtrat icabı, mesela erkeklerde sakal yaratılmıştır. Kadınlar sakalsızdır. Şimdi bu bir fıtrattır, bu fıtratı sen başka türlü yapamazsın. Şimdi aldıranlara bakın. Adam sakalı kökünden kazıyıp atıyor. Aldıranlara ve aynı zamanda güzelleşmek maksadıyla dişlerini törpüleyip aralarını ayıranlara. Gerçek, hazık, bir ehliyetli İslam doktoru bunu demedikçe bunların fıtratını bozamazsın, dişlerini tahrip edemezsin. Burada fıtrata aykırı bir davranış bulunmaktadır. Allah’ın yarattığı şekli değiştirenlere Allah lanet etmiştir diyor Peygamberimiz. İşte, kıymetliler. Fıtratını koru ama bozma, yanlış bir davranışta bulunma.  Şeytan’ın en büyük tuzaklarından biri, kişiye fıtratını bozdurmaktır. Kadını erkekleştirmeye, erkeği kadınlaştırmaya çalışır. Bir şeye lanet etmek ise onun haram kılındığını delilidir dediler. Mubah olan bir işi yapan kimseye lanet okumak caiz değildir. İmâm-ı Mâlik der ki: “Her ne olursa olsun saça bir şey eklemek memnudur, yasaktır” demiştir. Yani peruk cinsinden herhangi bir şey. Yine kıymetliler; eklediği ister saç olsun, isterse yün, isterse bez. Değişmez.  Çünkü Hz. Câbir’in rivayet ettiği Hadis-i Şerife göre Peygamberimiz (A.S.V.) bir kadına başına herhangi bir şey eklemesini men etmiştir dediler.

 

20:13

 

Bunlar Peygamberimiz’den gelen haberlerdir. Şimdi şöyle bir bakalım, bunları iyice de anlamaya çalışalım. Saça bir şey eklemek konusunda kadın saçına insan saçı ekleyecek olursa ittifakla bu haramdır dediler Şafiîlerle Hanbeliler. Eti yenmeyen hayvanların saçı -insan saçından başka- eti yenmeyen hayvanların saçından eklemek de haramdır dediler. Tahir olan saçlarına gelince (insan dışındakilerin; tahir demek temiz olan saçlarına gelince) kocanın izniyle eklemesi caiz olur. Aksi takdirde haram olur dediler. Şimdi bakın, insanoğlu dışındakilerin tahir olan saçlarına gelince: Eğer kadının kocası yoksa bu yine haramdır dediler. Şayet kocası varsa sahih olan görüşe göre kocanın izni ile eklemesi caiz olur. Aksi takdirde haram olur dediler. Şimdi kadın İslam’da kocasına süslenir ve kocasına aittir.  Meydan malı, başkasının bilmem neyi değildir. Onun için burada kocası ile anlaşmalı olarak yapmaları caiz olur dediler. Şimdi Yüce İslam’ın maslahat dini olduğunu göz önünde tutarsak, konular iyi anlaşılmış olur. Allahu Teâlâ saç ekleyeni ve saçını ekleteni, dövme yapanı ve yaptıranı lanet etsin. Her bu iki rivayetin hepsi de sahihtir dediler; Peygamberimiz’den gelen bu haberlere sahihtir dediler. Şimdi saç ekleyene vasıla denmektedir ki saç ekleyen bir kadının saçına bir başka kadının saçını, saçını çoğaltmak maksadıyla ekleyen kimsedir buna vasıla denir. Saç eklenmesini isteyen müstehsile ise bu işin kendisine yapılmasını isteyendir.  Buna da mevsule adı verilmektedir. Dövme yapmak ise; yapan için de yaptıran için de haramdır dediler. Yüzünden kıl alınmasını isteyen kadına ‘mutenammisa’ denilir; çoğunu mütenammisattır. Nâmisa ise gerek kendisinin gerekse başkasının bu tür kıllarını temizleyendir. Mütefellicad ise mütefellice kelimesinin çoğuludur. Bu da dişlerin arasını törpüleyen, açan kadın demektir. Mesela başları birbirine bitişik olanın aradaki kılları alarak kaşlarının ayrı olduğunu izlemeni vermek isteyen ve bunun aksi davranışlarda bulunanın durumu buna örnektir.

 

25:18

 

Mesela kaşları çatık ama ayırmak istiyor. Ortadaki bazı telleri, saç tellerini, kılları koparmak istiyor, fıtratı değiştirmek istiyor. Fıtratın değiştirilmesine Yüce İslam asla müsaade etmemiştir. Ama tedaviler müstesna, faydaya dayalı olanlar müstesna. İslam faydadır, faydayı celb eder zararı def eder. Bir şeyde fayda varsa onu yap, zarar varsa sakın yapma.  Çünkü İslam dini tamamen faydalıyı celb etmek, zararı def etmeye dayalı bir dindir. Şimdi şöyle bir bakalım: Bunun izahını kısaca böyle yaptıktan sonra yüzdeki kılların alınmasına gelince: Bu yüzdeki kıllar, yüzün fıtrî kıllarından ise mutlak olarak bunları almak haramdır.  Ancak kadının sakalı veya bıyığı bitecek olursa, şimdi kadın sakalsız bıyıksız yaratılmıştır. Ama kadının sakalı veya bıyığı bitecek olursa, bunu temizlemek haram olmaz. Çünkü kadında esas olan fıtrat, sakalsız ve bıyıksızdır kadın. Onun için kadın yüzündeki sakalları, bıyıkları keser; kestiği zaman aldığı zaman haram olmaz dediler. Hatta müstehap olur dediler.  Kıymetliler, bu da yine fıtratı korumaktır; bozmak değildir. Erkek sakallı bıyıklıdır. Mesela bir erkeğin sakalını kesip atması, bıyığını kesip atması, kadına benzemesi bu fıtratı bozmaktır.  Burada da mezhep âlimlerimizin Kur’an ve sünnete dayalı, içtihada dayalı kıymetli görüşleri bulunmaktadır. Bu konuda da dersimiz geçti, geldiği zaman yine değinerek devam edeceğiz İnşâAllah. Herhangi bir hastalık veya illet sebebiyle de bunların alınması gerekiyorsa vücudun herhangi bir yerinden veya yüzden; yine haram olmaz buyruldu. Kocasına karşı süslenebilir bir kadın istediği kadar; ama sırf kocasına karşı süslenir. Başkalarını kendine celb etmek için süslenemez, kırıtamaz. Mesela fazla olan bir dişi, fazla bir parmağı ya da fazla bir organı kopartmak da doğru değildir. Zarar veriyorsa, orada ehliyetli bir doktor da bu işe karar verirse o zaman olur. Allah’ın hilkatini değiştirmek doğru değildir, caiz de değildir. Şimdi bu fazlalıklarının acı vermesi müstesnadır. Mesela fazla dişi var rahatsız ediyor, aldırabilir. Bir fazla parmağı var rahatsız ediyor, o zaman bunlar müstesnadır, aldırabilir. Zarar ve eziyet verenleri müstesna tutmuştur. Bunların başında gelenlerden biri de Taberî’dir.

 

30:01

 

Kıymetli ve muhterem izlenenler, bu konular fıkhî konulardır, çok önemli konulardır. Bu konuların yanından bile geçmek istemeyenler vardır. Biz hem yanından hiç ayrılmayalım bunların, bunları hem iyi bilelim mi hem de iyi yaşayalım; hem de dinimizi herkes bilsin diye de çalışalım. Ben bileyim başkası bilmesin demek İslam’da yok; öyle bir dava yok. Böyle bir zihniyet mel’ûn bir zihniyettir. Gizleyemezsin İslam’daki gerçekleri, bunları açıklamak gerekir. Hele bilenler, bilmeyenlere takdim etmelidir. Yine su kabını kapat ve Allah’ın adını zikret, diğer kapıların üzerini de ört ve Allah’ın adını zikret. Velev ki üzerine enine bir değnek koymuş ol. Şimdi burada da su kaplarının ağzının kapalı olması ve suların ve diğer yemek kaplarının korunması, temiz tutulması da burada iyiden iyiye tavsiye edilmiş ve bu sünnettir denmiştir. Uyku konusuna da gelince: Bakın insanlar yatağına yatıp uyuyacağı zaman kapının kilitlenmesi, ışığın söndürülmesi, aynı şekilde Allah’ın adının zikrederek ateş yanıyorsa söndürülmesi sünnettir. Tehlike büyüdükçe bu farz vacip olur. Önemine binaen bu sünnettir ama tehlike arz edeceği zaman bunlar farz olur. Sağ elini sağ yanağının altına koyması, yüzünü sağ yanı üzerinde yatarak kıbleye doğru çevirmesi, şanı Yüce olan Allahu Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri’ne tövbe etmesi ve varid olmuş şu duayı okuması da sünnettir buyurdular: (Bi ismike Rabbi ve datu’l cenbî ve bike erfauhu, inemsekte nefsi fağfirli ve in erselteha fâğfazha bimâ tâhfezubihi ibadike salihîn.). Bu dua ve benzeri dualar, başka rivayet edilmiş dualar da bulunmaktadır. Kıymetli dualardan da herhangi biri okunmalıdır, yatağına yattığı zaman, yatacağı zaman. Bunun anlamı da; bakın ne olduğuna bakalım: “Rabb’im senin adınla yanın üzerine yatıyorum ve kalkıyorum. Eğer canımı alırsan bana mağfiret buyur; eğer canımı iade edersen onu salih kullarını ne ile koruyor ise onunla koru” diye dua ediniz diyor. Sevgili Peygamberimiz’in hayatı hep dua idi. Elif, Lam, Mim, Secde Suresi’ni ve Mülk Suresi’ni okumak da müstehaptır yatağına yatmadan önce. Bunlar da kıymetli muhaddislerimiz tarafından rivayet edilmiştir. Aynı şekilde Bakara, Nas ve İhlas surelerini okuması da müstehaptır. Uykudan uyandığı vakit semaya bakar ve Âl-i İmrân Suresi’nin sonundaki; “Şüphesiz ki göklerin ve yerin yaratılışında ibret alınacak dersler, alınacak ibretler vardır”

 

35:16

 

diyen ayetleri okur. Bak dikkat et: Uykudan uyandığı vakit semaya bakar ve Âl-i İmrân Suresi’nin sonundaki; “Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında alınacak dersler vardır, ibret dersleri vardır”. Akıl sahipleri, aklı öz olanlar için.                                                                                 (إِنَّ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَاخْتِلاَفِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ لآيَاتٍ لِّأُوْلِي الألْبَابِ). Bu ayeti okumanın da -bakın- müstehap olduğu söylenmiştir. Korkuluk bulunmayan dam üzerinde uyumak mekruhtur. Tehlike büyükse kat’iyen orada uyunmaz çünkü hayat tehlikeye girer. Hayatı tehlikeye atmak ister; zaten Yüce Allah onu katiyen men etmiştir, hayatınızı tehlikeye atmayın demiştir.  Burada tehlike büyüdükçe görev büyümektedir. Tehlikenin olduğu iş yapılmaz. Çünkü Resulullah (S.A.V.) Efendimiz bundan nehy ettiği gibi; Kur’an-ı Kerim’de de bu türlü tehlikelerden uzak kalınması Cenab-ı Hakk tarafından nehy edilmiştir. Yüzükoyun veya sırt üstü yatılması da mekruhtur. Müslümanın yüz üstü veya sırt üstü yatması mekruhtur dediler. Bunun da kaynağında rivayetler vardır. Bunlardan birisi El Adab-ül Kübrâ’da şöyle denmiştir: “Sırt üstü yatmak kötü bir şeydir.  Çünkü sırt üstü yatmak göze ve meniye zararlıdır.” Bak bunun tıbbi yönüne de işaret edilmiş. Yüz üstü uzanarak yatmak ise bundan daha da aşağılık bir davranıştır. Müslümanlar yüz üstü yatamazlar, sağlarına yatarlar. En çok Müslüman’ın yatacağı yön sağ tarafıdır. Solunda da fazla kalmaz, soluna yatarsa sağına dönmelidir. Evet, kıymetliler. Şimdi Yüce İslam; insanları Allahu Teâlâ yarattığı için, yarattığı kullarının mutluluğu için ne gerekiyorsa o Yüce İslam ile, Şanlı Peygamber Hz. Muhammed ile insanlığın mutluluğu için emirlerin hepsi ortaya konmuştur. Muhammedî şeriatın içi huzur, saadet, ebedî mutluluk doludur. İslam’ı yaşa ki hayat bulasın. Gerçek hayat tarzı, İslam dininin hayat tarzıdır. Öbür hayat tarzları insanların kendinin uydurduğu hayat tarzıdır. İkindiden sonra uyumak da mekruhtur. Çok insanlar değişik şartlar ve ortamlarda bulunmadıkları müddetçe, normal uyku durumunda ikindiden sonra uyumak da mekruhtur.  Kim ikindiden sonra uyur da aklına bir halel, zarar gelirse kendisinden başka kimseyi kınamasın.  Bu söz Peygamberimiz’den geliyor ve Hazreti Ayşe Annemiz’den rivayet edilmektedir. Buna her ne kadar zayıftır demişlerse de bunun önemi ortadadır.

 

40:06

 

Sana senetler zayıf gelmiş olabilir.  Sabah namazından sonra uyumak da aynı şekilde mekruhtur. Rızıkların paylaştırılma zamanıdır. Buraya da dikkat et. Şimdi kıymetliler, yalnızlıktan ve kişinin tek başına uyumasından bahsedelim: Tek başına uyumak da -eğer tehlikeli bir ortamsa- bu da mekruhtur. Tek kişi dâimâ nedir? Eğer bu Rabb’ine teslim olmuş, Rabb’i ile baş başa kalabilecek durumda ise cahil cühela, ahlâkı da zayıf insanların tek başına kalmaları tehlikelidir. Şimdi bu Hadis-i Şerifleri de -bakın- Ebû Hureyre’den rivayet etmişlerdir. Rivayet edenlerden biri de hâkimdir. Tek kişi ahlâkı yerinde, davranışları yerinde, Rabb’i ile baş başa kalacak durumda değil ise bu şeytanî hareketler ondan beklenir. O zaman, o tek kişi şeytandır, iki kişi iki şeytan, üç kişi de bir kafiledir. Bu sahih bir Hadis-i Şeriftir.  Yani üç kişi makbul bir topluluktur. Bunun tek olması, iki olması kişinin karakter ve ahlâkının yerli yerince olmasıdır. İslam’da insanlar iyice eğitilmeli, irşattan geçirilmelidir.  Eğitilip irşattan geçirilinceye kadar insanların iç dünyaları da İslam tarafından bilindiği için Peygamberimiz’den buna benzer haberler gelmiştir. Gerçek psikoloji, gerçek sosyoloji, enfüsi ve âfâkî âlemini insanların en iyi inceleyen bilim dalı İslam’ın ilimleridir. Çünkü yaratan Allah, insana İslam’ı takdim etmiştir. İslâmî ilimleri Vahy-i İlahî olarak Kur’an-ı Kerim’i Allah kendi kelâmı olarak insanoğluna takdim etmiş; Hz. Muhammed’e onu iyice beyân etmiş; Hz. Muhammed Allah’ın okulunda, ilahî okulda tam okumuş. Ve insanlığı dosdoğru -Ashab-ı Gûzin’den başlayarak- Hz. Muhammed, insanlığı okutan, âlemlere gönderilen bir rahmet peygamberidir.  Onun için Yüce İslam’ın okulunda iyi okumalı, bu ilimleri iyi öğrenmeli. Hele de fıkıh ilmini bütün Müslümanlar iyi bilmelidir. Ölünün yanında Yasin okunur. Hasta kimsenin yanında Fatiha, İhlas, Felak ve Nas sureleri okunur, ellere üflenir ve bunlar hastaya sürülür. Nitekim Buhârî ve Müslim-i Şeriflerde buna benzer rivayetler bulunmaktadır. Cuma günü ve gecesi de Kehf Suresi okunur. Kıymetliler, bu gibi keşif notlarımızı size fıkıh ilminde vermeye devam ediyoruz. İnşâAllah şimdi bu fıtrî sünnetlerden biraz bahsettikten sonra; fıtrattan, bir de meshler üzerine, meshin mânâsı ve meşrûtiyeti hakkında da İnşâAllah fıkıh okulunda okumaya ve okutmaya devam edeceğiz.

 

 

45:11

 

Bilelim bildirelim, öğrenelim öğretelim. İslam’ı, Muhammedî şeriat okulunu hepimiz okuyalım ve oradan mezun olalım; ta mezara kadar okuyalım. Şer’i ıstılahta su ile ıslatılmış olan eli özel bir; mest denilen ayakkabıdaki özel bir yere özel bir zamanda değdirmek demektir ki; işte buna mestler üzerine mesihde bulunmak demektir. Şer’an mest, ayak topuklarını veya daha fazlasını örten bir ayakkabıdır. İşte onun üzeri mesih yapılır, mest üzerine mesih yapılır. Üst taraflarının mesh edilmesidir. Özel zaman mukim ise mukim kimse için bir gündüz ve bir gecedir. Yani misafir olmayanlar için meshin müddeti budur; mestin ve meshin müddeti budur. Şimdi üst taraflarının mesh edilmesi: Bunun özel zamanı mukim kimse için bir gündüz ve bir gece, seferî (yolculukta olan) için ise geceli-gündüzlü üç gündür. İşte bu şekilde bir müddet tayin edilmiştir. Mâlikîler -ileride açıklanacağı üzere- mesih için herhangi bir müddet tayin etmemişlerdir; bakın Mâlikîler. Mesih bir ruhsat olmak üzere meşrû kılınmıştır. Dört mezhepte de yolculukta ve ikamette erkekler ve kadınlar için mesih caizdir, mestler üzerine. Ve bu İslam dini kolaylık dini olduğu için burada bir kolaylıktır. Yüce İslam ne verdiyse al, neyi yasakladıysa ondan uzak ol, dikkat et! Çünkü al diyen Allahu Teâlâ ve O’nun peygamberi; alma diyen de Allah’u Teâlâ ve O’nun peygamberi. Aklını başına al, birilerinin sözü değil bu. Bir çoban sözü de değil, patron sözü de değil, prof (profesör)-filof (filozof) sözü de değil. Beşer sözü değil ki İslam. İslam ilahî nizam, ilahî kurum. Onun için İslam’ın ilimleri, insanüstü, tabiatüstü. İnsanı ve âlemi yaratan Allah, insanın mutluluğu için Muhammedî şeriatı onun ilimleriyle ne yapmış? İnsanın mutluluğunu takdim etmiş. İslam dini seni cennete taşımak istiyor. Dünyada da mutlu olmanı, mezarda da mutlu olmanı istiyor.  İslam’ın emir ve kurallarına dikkat edersen bu mutlu hayat tarzını anlamış olursun. Hazreti Ali’nin (R.A.) rivayet ettiği bir Hadis-i Şerif’te; dedi ki: “Şayet din mücerret görüş ile olmuş olsaydı mestin mestin alt tarafının mesh edilmesi üst tarafından evlâ olurdu. Ben Resulullah’ı (A.S.V.) mestlerinin üstünü mesh ederken gördüm”.

 

50:04

 

Yine Hazreti Ali buyurdu ki: “Resulullah (S.A.V.) meshte Mesih Suresi’ni seferî için geceli gündüzlü 3 gün, ikamet eden için bir gün ve bir gece olarak tayin etmiştir”. İşte bu Hadis-i Şerif, Hz. Ali tarafından Peygamberimiz’e istinaden rivayet edilmiştir. Bunu rivayet eden muhaddisler Dâre Kutnî, hasen bil isnat ile rivayet etmiştir. Ve diğerlerinden sahih diyenler olmuştur. Müslim ve diğerleri de rivayet etmişlerdir. İşte, kıymetliler. Yine Sevgili Peygamberimiz’den gelen haberde dedi ki: “Peygamber (A.S.V.) ile birlikte idim. Abdest aldı, ben ayakkabılarını çıkarmak için davrandım. O; -onları bırakıver çünkü ben onları abdestliyken giydim- dedi. Sonra da onların üzerine mesh etti”. İşte, kıymetliler. Bunun da Buhârî’nin ve diğerlerinin rivayet ettiği sahih haberlerden olduğu rivayet edilmiştir. Yine bir başka haberde de şöyle buyrulmaktadır: Sevgili Efendimiz (A.S.V.) -bakın- abdestli olarak giydiğiniz, giyindiğiniz takdirde; yani meshleri abdestli olarak giydiğimiz takdirde eğer yolculukta isek 3 gün, ikamet ediyor isek bir gün bir gece müddetle mestler üzerine mesh etmemizi ve ister büyük ister küçük abdest dolayısıyla onları çıkarmamayı, ancak cünüplük sebebiyle çıkarmayı emretti diyor. İşte bunu da sahih olarak muhaddislerimiz rivayet etmişlerdir. O küçük abdestini bozdu, bakın yine bir haber Peygamberimiz’den. Sonra abdest aldı, mestlerin üzerine mesh etti. Ona sen böyle mi yapıyorsun denilince şu cevabı verdi: “Evet”. Ben Resulullah’ın küçük abdest bozduğunu, sonra da abdest alıp mestleri üzerine mesh ettiğini gördüm. Bunu anlatan da İbn-i Cerîr’dir. Cerîr’in rivayet ettiği Hadis-i Şeriftir. Kıymetliler, bunu da Müslim, Buhârî ve diğerleri rivayet etmişlerdir. Şimdi mestin durumu: İslam’da mest var ve bu mestler üzerine mesh de bir ruhsat olarak dinimizde var. Bunu yok diyenler bu kaynakları ya bilmiyorlar veyahut da ehl-i bidat yollarına aldanmışlar ve sapmışlar. Bu yollara sapmadan Ehl-i Sünnet yolunda gitmeyi Allahu Teâlâ nasib-i müyesser eylesin.  Kıymetli izleyenlerimiz, mesh etmek ile ilgili konularımız devam ediyor.  Nevevî, Müslim’in şerhinden şöyle demektedir: “Mestler üzerine mesh etmeye dair Hadis-i Şerifleri Ashab-ı Gûzin’den sayılamayacak kadar çok kişi rivayet etmiştir”

 

55:02

 

diyor ve hafızlardan mütevâtir olduğunu açıkça söylemişlerdir. Yani hafızlardan -ki Hadis hafızlarından- büyük bir topluluk bu konuda mütevâtir olduğunu açıkça söylemişlerdir, 80 kişiden fazla oldukları görülmüştür. Aşere-i Mübeşşere, bunlar arasındadır. Aşere-i Mübeşşere: 10 kişinin cennetlikle müjdelenmiş olmasına Aşere-i Mübeşşere dendiğini biliyorsunuz. Kıymetli ve muhterem efendiler, bu konuda Şia’nın İmâmiye ve Zeydiye kolları ile Hariciler meshler üzerine mesh etmenin meşrûiyetini kabul etmemişlerdir. Bakın Mütevâtir derecede bir İslam’da kaynakları, delilleri olduğu halde, Şia’nın imamiye ve Zeydiye kolları ile Hariciler mestler üzerine mesh etmenin meşrûiyetini kabul etmemişlerdir. İşte burada da kıymetli kaynaklarımızda bunları bulabilirsiniz.  Şâmil ‘ül Asli, Vel Fer İndel İbadiyeti Minel Havaric, Sübülü’s Selam’da, Kütüb-ül Hilaf’ta, Neylü’l-Evtâr’da da bu kaynaklara, bu kaynaklarda bunlara rastlamanız her zaman mümkündür. İmâmiye zarûret sebebiyle caiz kabul ederler; yani mestler üzerine meshi zarûret sebebiyle caiz kabul ederler. Hariciler ise caiz kabul etmezler. İşte biz de kısa, özlü olarak keşif notlarını vermeye devam ediyoruz. Hulâsa abdest ile ilgili ayet-i kerime nazil olmuştur Müreysi Gazvesi’nde nazil olmuştur. Peygamberimiz’in (A.S.V.) mestler üzerine mesh etmesi ise Tebük Gazvesi’nde gerçekleşmiştir Hicret’in altıncı yılı, Tebük veya El-Usre Gazvesi ise Hicret’in 9. Yılı; yani Recep ayında olmuştur. Yani Müreysi veya Ben-i Müstalip Gazvesi Hicret’in altıncı yılı; Şaban ayında olmuştur. Tebük veya El-Usre Gazvesi ise Hicret’in dokuzuncu yılı Recep ayında vuku bulmuştur diye kıymetli kaynaklarımızdan haber vardır. Çok kıymetli efendiler, İbn-i Ebî Şeybe’nin rivayet etmiş olduğu Hz. Ali’nin sözüne gelince; bu rivayet munkatı’dır.  İbn-i Abbas’tan gelen rivayet de böyledir. Şimdi şöyle bakalım: Bu Hadis-i Şerifler ise mütevâtirdir. Yani mestler üzerine mesih ile ilgili Hadis-i Şerifler mütevâtirdir.

 

1:00:03

 

Ve ayaklarınızı -buyruğu mutlak olur- taklit etmiştir veya bu ayetteki ifade umumî olup sözü geçen bu Hadis-i Şerifler onu tahsis etmiştir. Hasır veya kasır özelleştirme söz konusu değildir. Yine ayet-i kerimede (Ercü Leküm) kelimesinde (cer) ile kıraati de vardır. Şimdi mesh etmek hem ayet hem sünnet ile sabit olmuş olur ki bu açıklama şekli, bu kelime-i celile okunuşa dahil yapılmış açıklamaların en güzel şeklidir. Mestler üzerine mesh etmenin keyfiyeti ve yeri: Şimdi meshin keyfiyeti Hanefi yüksek âlimlerine göre (Rahmetullahi aleyh ve aleyhim ecmaîn) mesihte vacip olan elin en küçük üç parmağı miktarını, her ayağın üstünün ön tarafına mesih aracı göz önünde bulundurulmak suretiyle sadece bir defa mesh etmektir. Şimdi Mâlikîlere göre vacip olan mestin üst tarafını bütünüyle mesh etmektir,  altının mesh edilmesi de müstehaptır Mâlikîlerde. Şafiîlere göre ise başın mesh edilmesinde olduğu gibi asgari bir miktar yeterlidir Şafiîlerde. Ve aynı zamanda uzunlamasına mesih edilmesi ise sünnettir demiştir. Hanbelilere göre ise çoğunu parmaklar ile uzunlamasına mesh etmektir. Mestin altını veya topuklarını mesh etmek, Hanefilerin de söylediği gibi sünnet değildir. Yani bu konuda Hanbeliler de Hanefiler gibi düşünmüşlerdir. Şimdi yine kıymetli râbilerimizce mesih şu şekilde tefsir edilmiştir: Sonra abdest aldı ve meshler üzerine mesh etti, sağ elini sağ meshtinin üzerine koydu, sol elini de sol mestinin üzerine koydu, sonra da onların üst taraflarını bir defa mesh etti. Hatta şu anda ben parmaklarının meshleri üzerinde bırakmış olduğu izi görür gibiyim. İşte Mugîre in Şû’be (R.A.) Hazretleri’nin rivayet etmiş olduğu ve El-Hallal’ın da senedini belirtmek, belirterek zikretmiş olduğu Hadis-i Şerif bu Hadis-i Şeriftir. Mâlikîlere göre bütünüyle mesh edilmesidir. Hanefilere göre ise de elin üç parmaklık miktarı yeterlidir. Hanbelilere göre ise mestin üstünün çoğunun mesh edilmesi gerekir. Şafiîlere göre asgari az bir miktardır. Aynı başın mesh edilmesinde de Şafiîler az bir miktar yeterli görmüşlerdir. Burada da Şafiîler aynısını yeterli görmüşlerdir. Eğer din mücerret görüşten çıkartılan bir şey olsaydı mestin alt tarafının mesh edilmesi, üst tarafına kıyasla daha evlâ olurdu.

 

1:05:09

 

“Ben Resulullah’ı meshlerin üst tarafına mesh ederken gördüm” buyuruyor. Kim söylüyor bunu? Hazreti Ali söylüyor (R.A.). Evet, kıymetliler. İşte burada bakıyoruz ki; Sevgili Peygamberimiz’in mesh etme şekli burada iyice belirtilmiştir. Özetlemek gerekirse: Mestler üzerine mesh edilecek yer onun dış ve üst tarafıdır. Onun iç ve alt tarafı Hanefilerle Hanbelilere göre mesh edilmez. Mâlikîlerle Şafiîlere göre ise mesh edilmesi farz olan yer meshin üst kısmıdır. Bununla birlikte altının mesh edilmesi de sünnettir. Bakın bu Mâlikîlere göre ve Şafiîlerde bu az kısımdan maksat altı da üstü de olur anlamı çıkmaktadır. Meshin sünnetleri: Peygamber (A.S.V.) meshleri üzerine mesh etti. Sağ elini sağ mesti üzerine koydu, sol elini de sol mestin üzerine koydu, sonra da yukarıya doğru sadece bir defa mesh etti. İşte bu tertip üzerine mesh etmek, gerçek sünneti de yerine getirmektir. Sağ ayağın sağ elle, sol ayağın da sol elle mesh edilmesi sünnettir. Evet, kıymetliler. Şöyle bir baktığınız zaman bu Hadis-i Şeriflerin çoğunluğu güçlü Hadis-i Şeriflerdir. Yine meshin şartlarına bakıyoruz: Guslün vacip olduğu bir kimsenin meshlerine mesh etmesi caiz olmaz; cünüp oldu mu artık o meshlerin hükmü ortadan kalkar. Bu konuda da Sevgili Peygamberimiz’den -bakın- (A.S.V.) bizler -diyor- taharetli olduğumuz hâlde giymiş olduğumuz takdirde seferde isek; üç gün ikamet hâlinde isek bir gün bir gece boyunca mestler üzerine mesh etmemizi emretti ve bunları büyük-küçük abdest ve uyku sebebiyle çıkartmamamızı, ancak cünüplük sebebiyle çıkartmamızı emretti. İşte kişi cünüp olunca meshler artık hükmünü kaybeder. Cünüplükten gusleder; abdestliyken meshlerini giyer. Ondan sonra yine mukim olan (uzun yolculuğa çıkmayan) kişi; seferî olmayan, memleketinde bulunan kişi bir gün bir gece mestlerine mesihte bulunur. Şimdi ittifak edilen şerait var. Bunlardan şöyle sayalım: Tam bir taharet üzere mestleri giymiş olmaktır. Şimdi ayaklarını yıkamış olarak meshlerini giyeceksin, abdest alacaksın, öyle meshleri giyeceksin. Ondan sonra artık misafir olan ve olmayan için o miktar içerisinde mestler üzerine mesih yapılır. Bir yolculukta Peygamber (A.S.V.)  ile birlikte bulunuyordum. Meshlerini çıkartmak için davrandığımda Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu: “Onları bırak, çünkü ben onları; onların ikisinin de taharetli olarak giymiş bulunuyorum”. Yani abdestimi aldım, ayaklarımı yıkadım meshlerimi öyle giydim diyor.

 

1:10:09

 

Sonra da onları mesh etti. Bunu Muğire Hazretleri anlatmaktadır (R.A.). Cumhur bu taharetin su ile alınmış olmasını şart koşmuşken Şafiîler bu taharetin abdest veya gusül türünden su ile veya su bulunmaması sebebiyle olmamak üzere alınmış teyemmüm ile yapılmış, taharet üzere giymiş olmasını da caiz görmüştür -bakın- Şafiîler. Öbürleri ayakların yıkanması ve abdest alınması üzerine meshler giyilir derken Cumhur, Şafiîiler böyle de demişlerdir. Başka bir sebep dolayısıyla alınmış olan, teyemmüm ile yapılmış taharet üzere giyilmiş olmasını da Şafiîler caiz görmüşlerdir. Mâlikîler ise -şöyle bir bakalım- bu şartı mesih eden kişi hakkında birçok şartlara bağlamışlardır. Bunlardan birisi taharet üzere giyilmiş olması; yani mestin taharet üzere girmiş olması, diğeri taharetin toprak ile değil de su ile alınmış olmasıdır. Bak bu Şafiîlerin dışında kalan cumhura göre şarttır. Biraz önce de konuda geçtiği gibi. Yine taharetin kâmil olması gerekir. Bu görüşler Mâlikîlerin görüşleridir. Tereffüh, bir çeşit lüks maksadıyla giymemiş olmalıdır. Yani kişi mestini öyle sadece lüks bir görüntü için değil; ibadet, abdest için mesh etmek için giymiş olmalıdır diyor. Mestleri giymekle asi olmamalıdır diyor -yine Mâlikîlerin görüşleri-. Mestin temiz ve abdestle yıkanması farz olan yeri örtmesidir dediler. Evet, kıymetli efendiler. Şimdi şöyle bir bakalım: Nitekim Hanefilerle Şafiîlere göre tabaklanmadan mesh etmek caiz değildir. Yani bir deriden yapılmış bir mest tabaklanmadan mesh etmek caiz değildir demişlerdir. Mâlikîlerle Hanbelilere göre de tabaklandıktan sonra dahi mesh edilmez. Çünkü onlara göre tabaklamak temizleyici değildir. Kim bunlar? Mâlikîler ve Hanbeliler. Haniflerle Şafiîlerde tabaklanmış deriden yapılan mestler üzerine mesih yapılır. Mutat bir şekilde onunla sürekli yürüyebilme imkânı; yani ayağına giydiğin mestle yürüyebilme imkânı olmalıdır diyorlar. Şimdi bağlamak gerekmeksizin kendiliklerinden ayaklarda durabilmelerini de şart koşmuşlardır. Evet, Mâlikîlere göre geniş bir mest üzerine mesh etmek caiz değildir yani. Ayaktan duramayacak, çıkamayacak şekilde ise Şafiîilerin çoğunluğunca kabul edilen görüş; ikamet halinde olan için bir gün bir gece onunla gidip gelebilmesi, yolcu için ise üç gün süreyle aynı ihtiyacı görebilmesi şarttır.

 

1:15:24

 

Yani mestlerin bu şekilde dayanıklı olması gerekir derler. Hanbeliler, onunla yürüyebilmenin mümkün olması gerekir derler. Bu konuda bütün görüşler birbirine yakındır. Şimdi bir de ihtilâflı şartlar vardır.  Bu kıymetli yüksek âlimlerimiz arasında ihtilâf -ki bu rahmet olan ihtilâflar- (Rahmetullahi aleyh ve aleyhim ecmaîn).  Allah hepsine bol rahmet eylesin. Şimdi ihtilâflı konulardan biri, mestin deliksiz ve sağlam olması konusunda. Bakın; Şafiîilerde sondaki imamların görüşüne ve Hanbelilere göre delikli mest üzerine mesh caiz değildir. Şimdi burada Şafiîlerin sonrakileri ile Hanbeliler ne diyorlar: Delikli mest üzerine mesih caiz değildir diyorlar. Mâlikîler ve Hanefiler ise istihsân ve zorluğu kaldırmak maksadıyla -az miktarda- delikli meshler üzerine mesh etmeyi caiz kabul etmişlerdir. Mâlikîlere göre ayağın üçte biri kadarlık bir deliktir. Yani bu kadar olmuşsa artık o delik büyük bir delik sayılıyor.  Hanefilere göre ise büyük delik ayağın küçük parmağının üç misli miktarında olandır. Yani üç küçük parmak sığacak kadar bir yer açılmışsa Hanefilere göre de bu delik büyük delik sayılıyor. Bundan aşağısı küçük kabul ediliyor mest. Bu mest üzerine mesih caizdir demişlerdir. Yine mestin deriden olması konusu Mâlikîlere göre şarttır, deriden olmalıdır. Çorabın üzerine sahih değildir Mâlikîlerde. Şafiîler de şöyle demişlerdir: “Ayağı suyun ulaşmamasını yani ulaşmasını önlemeyen dokunmuş kumaştan yapılmış mest üzerine mesh etmek caiz değildir” demişlerdir. Yani ayağa su ulaşamayacaktır diyorlar. Mest bu suyun ayağa ulaşmasını engellenmelidir demişler Şafiîler. Mâlikîler de mestin dikişli olmasını şart koşmuşlardır. Allah hepsine çok rahmet eylesin. Bunların bu içtihatlarının İslam’ı ne kadar kolaylaştırdığını görmekteyiz. Dünyada hayat kolaylaşıyor, bu mahşere yansıyacak.  Mahşerde de birinden paçayı kurtaramayan öbür içtihada, öbür delillere göre paçayı kurtaracaklardır. Bu dünyada da rahmettir Ümmet-i Muhammed için, âhirette de rahmettir. Bu ihtilâflarda bulunan müçtehitlere rahmet okuyun gece-gündüz. Çünkü İslam caddesi çok geniş, İslam ağacının dalları ta arşa doğru uzanıyor; cennete uzanmaktadır. Bu İslam ağacının dallarını bu büyük âlimler keşfetmişler; dünyadaki hayat kolaylaşmış ve öbür âlemdeki Mahkeme-i Kübrâ’ya yansıyan durum da rahmet olarak oraya yansımaktadır. Yeter ki samimi ol, İslam’ı yaşa. Bu müçtehitlerin hangisinin görüşünü benimsemişsen, o delillere göre. Çünkü bu müçtehitlerin hepsinin mezhebinde deliller var, çeşitli Hadis-i Şerifler var, çeşitli haberler var, keşif farkları var, içtihat farkları var. Bunlar rahmet. Herkes mezhebini yaşasın seve seve. Ve şartlar değişip de öbür mezhebin görüşü eğer senin için o ortamda daha elverişli, zorluğu ortadan kaldıracak bir hâle gelirse bunların hepsi geçerlidir.

 

1:21:01

 

Ama kendi mezhebinizi yaşamaya gayret edin. İhtiyaç duyarsanız ihtiyacınızı duyduğunuz kadar, öbür mezheplere göre de ihtiyaçlarınız kadar onlarla da amel edin. Mâlikîlerin dışında kalan cumhur ise deriden, keçeden, bezden veya başka şeylerden yapılmış meshler üzerine mesh etmeyi caiz kabul etmişlerdir. Hanefiler ve Şafiîler mestin, suyun cesede varmasını engelleyici olmasını şart koşmuşlardır ve bu da doğrudur. Çünkü ayağa artık su ulaşmamalıdır. Mestin mest olabilmesi için çoraplar üzerine mesh etmek konusunda -bakın- Hanefi yüksek âlimlerinin görüşüne göre tercih edilen görüş kalın çoraplar üzerine mesih caiz görülmüştür. Şöyle ki: Bunları giymiş bulunan kişi, bu çoraplarla bir fersah veya daha fazla yürüyebilecekse ve bu çorap ayakta duruyor, altı görülemiyor ve altındakini gösterecek kadar şeffaf değilse caizdir. Yani her çorap değil bu; özel bir mest özelliğini ve mest olmak vasfına ulaşan bir çorap, özel çorap bunlar. Mest olabilmesi için işte bu özellikleri Hanefilere göre taşıması gerekiyor. Hanbeliler; caiz görmüşlerdir onlar da. Şafiîiler ve Hanbeliler bot şeklindeki mest üzerine mesh etmeyi caiz görmüşlerdir. Mestin tek olması: Kıymetliler, Hazreti Bilâl şöyle diyor (R.A.): “Ben Peygamber’in (A.S.V.) üstteki kalın mestinin üzerine mesh ettiğini gördüm. Demek ki ayağında mest birden fazla idi, üsttekine mesh etti” diyor.  Sarıkların ve üstteki mestlerin üzerine mesh ediniz, Peygamberimiz’den gelen haber bu da.  Hanefilerde ikinci mestin üzerine mesh etmenin sahih olabilmesi için şu şartlar ileri sürülmüştür: Üsttekinin deri olması, yine üsttekinin tek başına kendisiyle yürümeye elverişli olması. İkincisini de birincisini giydiği taharet üzere giymiş olması; yani ikisi de taharet üzere giyilmiş olmalılardır, olmaları gerekir diyor. Hanbeliler her birine meshe mahaldir demişlerdir.

 

1:25:02

 

Her birisi meshe mahaldir demişlerdir.  Şafiîlerce de üsttekine de alttakine de mesh etmesi lazımdır demişlerdir.  Şafiîilerde böyle demiştir.  Mesh giymenin mubah olması: Kıymetliler, Hanbelilere göre ihramda bulunan bir kimsenin meshler üzerine mesh etmesi caiz değildir.  İhramda bulunan; dikkat et buraya. Şafiîlerde esas olan görüşe göre böyle bir şart öngörülmez. Bakın; yine hac veya umre için ihrama girmiş olan kişi bundan müstesnadır demişlerdir. Giyilen mestin şeffaflığı veya seyrekliği dolayısıyla ayağın çizgilerini belli etmemesi Hanbelilerce şart kabul edilmiştir. Hanefiler ve Şafiîilere göre: Suyun ayağa ulaşmasını önleyici olması gerekir demişlerdir.  Şimdi ayağın ön tarafından elin küçük üç parmağı kadar bir miktarını kalmış olması: Hanefiler bu şartı ayağın herhangi bir parçasının kopması hâlinde öngörmüşlerdir ki topuktan aşağısı kesilmiş ise bunun yıkanması gerekmediği gibi mesh etmeye de gerek yoktur demişlerdir. Kim? Hanefiler. Diğer sağlam ayağın mesti üzerine mesh eder demişlerdir.  Ayağının ön tarafını yitirmiş olan bir kimse mestin üzerine Mesih etmez demişlerdir. Meshin farz kılındığı bir yer değildir. Ancak buranın yıkanması farz olur demişlerdir. Bu görüşler Hanefilerin görüşleridir. Diğer fakihlere göre, diğer âlimlerimize göre (Rahmetullahi aleyh ve aleyhim ecmaîn) geriye kalmış herhangi bir parçasının; yani ayağının geriye kalmış herhangi bir parçasının mestinin üzerine mesh etmek sahihtir demişlerdir. Bir şey kalmamış ise ve sadece bir ayağı kalmışsa o takdirde öbür ayağın mesti üzerine mesh eder demişlerdir. Her şeyi incelemiş bizim yüksek âlimlerimiz (Rahmetullahi aleyh ve aleyhim ecmaîn) mestler üzerine. Mesih için kıymetli bu ekol sahipleri mezhep sahiplerinin, o yüksek âlimlerin görüşlerine şöyle ayrıca bir bakalım: Hanefiler ayakları yıkadıktan sonra giymiş olmak şarttır demişlerdir. Yine mestlerin ayak topuklarını örtmesi gerekir, yürümenin mümkün olması gerekir. Üç parmağı miktarınca delik olmaması gerekir.  Ayaklarda kendiliklerinden durmaları gerekir, suyun deriye ulaşmasını önlemesi gerekir.  Eğer ayakta bir kesilme varsa bir şey kesilmiş ise ayağın ön tarafından elin küçük üç parmağı miktarınca bir kısmı kalmış olması gerekir mesih yapabilmek için.

 

1:30:04

 

Bunlar Hanefilerin görüşleri. Mâlikîler bunların altısı mesh edilen mestte, 5’i de mesh edende aranır demişler. Onlarda 11 şart ortaya koymuşlardır. Şimdi mest edendeki aranan şartlar, ittifak edilmiş bulunan şartlar da gördük. Şimdi bir de diğerlerine bakalım: Mâlikîler derler ki; mestin deri olması. Tahir temiz olması, dikişli olması, 2 topuğunu örtmesi, yürümenin mümkün olması. Yine ayaktan çıkacak kadar geniş olanlar da mest olarak giyilmezler ve yürümenin mümkün olması, ayaktan çıkacak durumda olmaması demişler.  Bunlar da Mâlikîlerin görüşleridir. Mestler ve mesih hakkında; Şafiîler de bunlarda şöyle demişlerdir: Bu meshlerin küçük veya büyük hadesten kâmil bir taharet sonrasında giyilmesi demişler; yani abdestli olarak giyeceksiniz demişler ki hepsinin görüşleri birbirine tamamen yakın veya aynısı olan görüşler var, yakın olan görüşler var. Mestin tahir olması ve sağlam olması gerekir demiş Şafiîler. Hanbeliler ise: Onlarda mestlerin su ile yapılmış taharetin tamamlanmasından sonra giyilmesi, meshtin sabit olması, aynı zamanda mubah olması (kimsenin gasp edilmiş bir malından olmaması), yine yürüyebilmenin mümkün olması -o mestlerle-, mestin bizatihi tahir, temiz olması, ayağın çizgilerini göstermemesi, geniş olmaması. Bakın; hepsinin görüşleri çok kıymetli ve aynı zamanda konuları birbirine karşı daha çok ışık tutmaktalar ve aydınlatmaktalar. Bir de hayat kolaylaşmaktadır. Bir de bunun müddeti var. Meshtin müddeti Mâlikîler herhangi bir vakit tespit etmemişlerdir. Cumhur ise vakit tayin etmişlerdir; Mâlikîler derler ki: Çıkarmadığı veya cünüp olmadığı sürece mestler üzerine mesh etmek caizdir demişlerdir. Çıkardığı vakitte mesh bozulmuş olur. Ayağın yıkanması vacip olur. Gusletmek gerektiği vakit mesh edilmez; çünkü mesih abdest için söz konusudur demişler. Çok kıymetliler; mesih için bir vakit tayin etmedikleri zikredilmektedir.  Hazreti Ömer ve Dâre Kutnî’ye göre Enes bin Mâlik bunlardandır. Yani Ashab-ı Kirâm’dan bir topluluktan rivayete göre onların mesih için bir vakit tayin etmedikleri zikredilmektedir.  Ama cumhur böyle demiyor, cumhur ise şöyle demiştir: İkamet hâlinde, yani misafir olmayan, kendi evinde barkında olan kimseler için bir gün bir gecedir. Seferî olanlar için ise geceli-gündüzlü üç gündür demişlerdir. Cumhurun delilleri -bakın- ortadadır.

 

1:35:01

 

Yolcu için; geceli gündüzlü üç gün ikamet eden için bir gün bir gecedir. Bu Hadis-i Şerifi İbn-i Mâce, Müslim, Ahmed bin Hanbel gibi kıymetli muhaddislerimiz rivayet etmişlerdir. Şimdi diğer bir delil ise Huzeyme Bin Sabit’in rivayet ettiği Hadis-i Şeriftir. Yolcu için mesih müddeti geceli gündüzlü üç gündür. İkamet eden kimseye için ise bir gün bir gecedir. İşte bu da sahih olduğu söylenmiş bir haberdir, Hadisi Şeriftir; Peygamberimiz söylüyor bunları. Yine Sevgili Peygamberimiz (A.S.V.), bize taharet üzere onları giydiğiniz takdirde -yani meshleri- meshler üzerine mesh etmeyin. Yolcu isek; üç gün ikamet etmekte isek bir gün bir gece mesh etmemizi emretti ve büyük-küçük abdest veya uyku sebebiyle çıkarmamamızı, ancak cünüplük sebebiyle çıkarmamızı emretti dedi. Bunu da Süfyan bin Assâl rivayet etmiş. Onun Hadisidir; Peygamberimiz’den naklediyor. Ve diğer kıymetli deliller de bulunmaktadır.  Kıymetli sahih haberler de bulunmaktadır. Evet, kıymetliler. Şimdi cumhura göre giydikten sonra meshleri ilk bâkî olan hadesten ibaret başlar. Yani meshin başlangıcı ne zamandır derseniz; ayağına mestleri giydin, abdestin ne zaman bozulduysa o anda meshin müddeti başlar dediler. 24 saati doldurunca da mukim olanların meshinin müddeti sona erer. Misafirler için de üç gün üç gecedir. Şafiîlere göre şüphe eden kimsenin mesh etmesi söz konusu değildir demişlerdir. Şimdi bir de meshi bozan şeylerle İnşâAllah dersimiz devam edecektir.

 

1:38:03

 

 

(Visited 156 times, 1 visits today)
{"message":{"type":8,"message":"Undefined variable: show_right_meta","file":"\/home\/pwny9ik9\/public_html\/wp-content\/plugins\/cactus-video\/video-hook-functions.php","line":1155},"error":1}