HadısŞerifKülliyatı 186-01

186 – Hadis-i Şerif Külliyatı Ders 186

186- Hadis-i Şerif Külliyatı Ders 186

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

 

 

 

‘’Elhamdülillahi Rabbil-âlemin vesselâtü vesselâmü alâ rasûlina Muhammedin ve alâ âli Muhammed’’

‘’Bismillahi Zişân azimû sultan şedidül burhan kaviyyül erkâm mâşââllahu kân Eûzubillahi min külli şeytani insün ve can’’

‘’Eûzu bi kelimatillahittâmmâti min şerri mâ haleka ve zerea ve berea’’

‘’ Rabbi Eûzu bike m‘in hemezâtiş şeyâtîn ve eûzu bike Rabbi en yahdurûn’’

 

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

 

Çok kıymetli ve muhterem efendiler,

 

Hadis-i şerifler külliyâtından keşif notları vermeye devam ediyoruz. Dersimiz sirkatin haddi hakkındadır ki yani haddi sirkat yani hırsızlığın cezâsı.

 

Abdullah İbn-i Âmir İbnü’l As (Radıyallâhu Anhüma ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; “Rasûlullah’a (A.S.V) dalındaki meyveden sorulmuştu, şu cevabı verdi; “İhtiyaç sahibi olmak kaydıyla eteğine almaksızın sadece yiyene bir şey gerekmez.” Tirmizî, Ebû Dâvûd, Nesâî haber veriyor. Yine Ebû Dâvûd ve Nesâî de şu da vardır ki: “Kim ağaçtan beraberinde meyve götürürse aldığının bedelini iki katıyla borçlanır ve ayrıca cezâ da çeker. Kim de kurutma yerine getirilmiş olan meyveden bir şeyleri çalar ve bunun miktarı da bir kalkanın değerine ulaşırsa kolunun kesilmesi gerekir. Kimde bu miktardan az çalarsa aldığı miktarın iki misli borç eder ve ayrıca cezâ çeker.” Nesâî de şu da vardır: “Meradan çalınan koyun için el kesilmez, eğer bu hayvan ağılda idiyse kalkan değerinde olan için el kesilir.

 

Evet, sevgili ve muhterem izleyenler!

 

Ahmed İbn-i Hanbel’in bir rivâyetinde durum biraz daha açıklanarak şöyle ifade edilmektedir; “Kim beraberinde taşırsa değerini iki katı ile öder, ayrıca ibret dayağı da atılır.” Böylece hadis-i şerifte zikredilen ukûbetten cezânın yani cezâdan ne kastedildiği anlaşılmış olmaktadır. Ebû Hanîfe, İmâm-ı Âzâm Hazretleri bu mesele de Râfî İbn-i Hudeyc’in Ebû Dâvûd’da rivâyet ettiği meyve ve hurma özü sebebiyle el kesilmez hadisinin zâhirini esas alarak taze meyve sebebiyle el kesilemeyeceğine hükmetmiştir. Meyve ağacın başında olsun korunma altında altına alınmış olsun fark etmez. Çünkü hadis-i şerifte meyve mutlak gelmiştir. Ebû Hanîfe İmâm-ı Âzâm merhum, et süt ve içecekleri de buna kıyas ederek tazelerinden el kesilmeyeceğine hükmetmiştir. Sübülü’s-selâm da bu hadis-i şeriften çıkarılan hükümler şöyle hulâsa edilmiştir; “Muhtaç kişinin açlığını gidermek için yiyecek miktarda meyve alması mübahtır.”

 

Dakika 5:05

 

Bak, dikkat et! Beraberinde meyve götürmesi haramdır. Götürmek üzere aldığı şu durumlardan biriyle olur; Meyve toplanıp işlenme mahallîne konmadan önce alınmıştır. Bu durum da borçlanma ve cezâ vardır. Meyve toplanıp işlenme yerine getirildikten sonra alınmıştır. Bu durum da alınan miktar nisâba ulaşırsa eli kesilir. Hurma ağacının ortasından çıkan yenilebilir bir yağ maddesi, bir hurma ifrazatı ki hurma özü diye tercümeyi uygun bulduk ki buna keser denmektedir.

 

Evet, sevgili dostlarımız!

 

Yani İslam dini caydırıcı cezâları ortaya koymuştur, suç ortadan kalkmıştır suç işleyen de kalmamıştır. Onun için kol kesme olayı hırsıza karşı bu bir caydırıcı durumdur. Adam kitaptan anlamaz, ilimden anlamaz, irfândan anlamaz, nasihatten anlamaz, öğüten anlamaz. Şimdi milletin de malını, canını güven içerisinde güvenliğin sağlanması için Yüce İslam ortaya gereken tedbirleri almış hukûk sistemini ortaya Cenab-ı Hak koymuştur. Sakın kimse hırsıza acıyıp da Allah’u Teâlâ’nın adâletine karşı koymasın. Çünkü Yüce Allah yarattığı kullarının durumunu herkesten iyi bilmektedir. Caydırıcı suçun cezâsı ortaya konursa suç işleyen olmaz. O zaman herkes kurtulur, güvenlikte sağlanmış olur. Ama şimdi sivri akıllılar İslam adâletinin bu yönünü İslâm düşmanları bilhassa dillerine dolarlar. İslam şöyle yapıyor, böyle yapıyor işte şeriat gelirse şöyle olur, böyle olur. Şeriat gelirse dost da memnun olur düşman da memnun olur bunu gâvur söylemez. Şeytanlar söylemez, ancak îmân eden İslamiyet’i iyi bilen insanlar İslam adâletinin eşi bulunmayan gerçek hak adâlet olduğunu bilir. Bu îmân işidir ve ilim irfân işidir. İslamiyet’i iyi kavrama işidir. Sen İslamiyet’ten hiçbir şey bilmiyorsun işte hırsıza şu cezâ veriliyormuş deyip sadece onu alıp da diline sakız yaparsan şeytan seni cehennemin dibine kadar götürür. O zaman kendini kurtar, bizden hatırlatması, işte dünyada da hırsızlık çoğalır güvenlik ortadan kalkar ve can emniyeti mal emniyeti diğer emniyetler güvence ortadan kalkar. O zaman cızık, cızık edersin, şunu suçlarsın, bunu suçlarsın sen insanlığın inancını ahlâkını elinden alırsan her insanın başına bir polis dikebilir misin? Hadi diktiğini kabul et polisin başına da birini dikmen lâzım bunun için bu işin içinden çıkabilir misin? Çıkamazsın. Öyleyse dini din îmân insanlara içine yerleştirir İslam adâletini de tamamen uygula.

 

Dakika 10:00

 

O zaman bak dünyanda güzel mahşerinde güzeldir. Şeriat düşmanlığıyla cehennemden başka bir şey kazanamazsın onu da söyleyeyim. Kendine de yazık edersin, bugün azılı şeriat düşmanları vardır, kahrolsun şeriat derler, onlar kahrolmuş insanlardır, kendileri çoktan kahrolmuştur. Çünkü şeriat Allah’ın kânûn ve kurallarıdır, Allah’u Teâlâ’ya kim karşı gelirse Allah’ın kahrı-gazâbı ile kendi kahrolur gider. İster inan ister inanma! Biz kendimize söylüyoruz, kendimize söylerken de dostlar dilerse dinlerler, dilemezse dinlemezler. Biz insanlığın hayrına çalışıyoruz, ister dinle ister dinleme! Bu senin bileceğin iş, biz de zorbalık hiçbir zaman olmadı olmaz. Biz tebliğ ederiz ama yetkili olanlar da İslam adâletini uygulamak zorundadır. Her insan görev başındadır, her insan görevlidir, her insan Allah’ın kuludur, her insana Allah’u Teâlâ şeriatı teklif etmiştir. Allah’ın teklifidir şeriat, Allah’ın emirlerine sıkı sarılmanın adıdır şeriat. Allah’ın kânûnu kuralları çünkü. Sen Allah’u Teâlâ’nın emrini ben yapmıyorum diyorsun tamam, kendin bilirsin yarın Azrâil (AS.) seni alır götürür Allah’ın huzuruna büyük Mahkeme-i Kübrâ’ya. O zaman ne kadar kurultayın varsa orduların askerlerin varsa çağır da Allah’tan seni kurtarsınlar. Var mı böyle bir babayiğit, Allah’a karşı koyacak birisi var mı? Yok, olmadı olmaz. Allah’u Teâlâ Kahhâr’dır, Allah’u Teâlâ Cebbâr’dır. Kime? Hakkından gelmesi lâzım gelenlere ne yapar Cenab-ı Hak Kahhâr sıfatıyla bütün gâvurları da hükmü altına almıştır. Müslümanları, mü’minleri gerçek Müslümanı, gerçek mü’mini Allah rahmetiyle merhametiyle lütfu keremiyle himâyesine almıştır o da kuşatma altındadır. Ama rahmetiyle kuşatma altındadır, ama müşrikler münkirler, münâfıklar, âsîler, zâlimler, bâğîler Allah’ın Kahhâr sıfatıyla Kahhâriyeti altındadırlar. Allah’ın gazâbı ile kuşatılırlar, Allah’u Teâlâ’nın hükmünün dışına kimse çıkamaz. Allah’a karşı koyamaz konmaz, biz duyuruyoruz sen inanacak mısın, inanmayacak mısın? O beni ilgilendirmez, o senin bileceğin iş. Bin milyarlarca öldürseler diriltseler ben Müslümanım. Her gün parçalasalar ben yine Müslümanım. Var mı bir diyeceğin? Ben Müslümanım bütün Müslümanlar da böyle. Çünkü Müslüman Yüce Allah’u Teâlâ’dır yaratan, yaşatan, rızık veren öldüren, dirilten Allah’tır. Hadi sen benim ölümüme sebep oldun beni parçaladın diyelim, beni Allah bin kere yeniden yaratır veya parçalatmaz sana o fırsatı vermez. Çünkü Allah her şeye kâdir, Allah’a kimsenin gücü yetmedi yetmez. Aklını başına al bizden söylemesi sen bilirsin!

 

Dakika 15:05

 

Evet, sevgili dostlarımız!

 

Câbir (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; Rasûlullah (A.S.V) buyurdular ki: “Hurma özü için, ağacın başındaki meyve için, dağda otlayan ağıla girmemiş koyun için, ihânet edilen emânet için, yağmalanılan için, kapıp kaçırılan için el kesilmez.” Bu Rezîn’den geliyor. Hâini İbnü’l Hümâm şöyle izâh eder; Kendisine itimat edilerek âriyet veya emânet yoluyla verilen bir mala el koyarak zâyî olduğunu iddia eden veya bu malın kendisine âriyet veya emânet olarak intikâl etmiş olduğunu inkâr eden kimsedir. Hâini mal sahibine hayır hak görünerek malını gizlice alan kimse diye de tarif etmişlerdir. Müntehib: Göz göre göre alan yağmalayan kimseye denir. Muhtelis: Bu da bir malı el çabukluğu ile evden veya sahibinin elinden kapıp alan demektir. Evet, sevgili dostlarımız, bunlara da tâzir cezâları verilir. Hiç kimse başıboş bırakılmaz, emniyet sağlanır. Yüce İslam adamı önce terbiyeden geçirir, irşâttan geçirir, okutur okur okutur gerekeni yapar. İhtiyaçlarını da temin eder, ama bunlara rağmen o yine haydutluğunda, hırsızlığın da, eşkıyaların da devam ederse hakkından gelir. Hiç bunu iki kere düşünme! İslam dini hak ve adâlet dinidir, ruhların güvencesi kalplerin güvencesi iç âlemin ve dış âlemin güvencesinin teminatı Yüce İslam’dır. İslam’ı insanlık âlemi iyi öğrensin, iyi anlasın, iyi uygulasın. O zaman şu dünyanın güzelliğine bakacaksınız. Dünyanın yaratılışı ilâhî kânûnlara göre nasıl bir fıtrî yaratılış kânûnları vardır, her fıtratın kânûnu İslam’dır. Fıtrata göre tam kânûn-i ilâhî uygulanır. Dünya da insanlar ne kadar keşfederse etsin Allah’ın ilmine ulaşma şansı yok. İnsanlar bilim de yarışırlar bu güzeldir, bu da Allah’ın da emridir. Ama Allah’ın ilmine kimse ulaşamaz, bir Allah’ın emrine karşı konmaz. Karşı koyarsan işte beşerî sistemler bakın insanlığı ne hâle getirdi. İnsanlar da inanç kalmadı ahlâk kalmadı, toplumda güvence kalmadı. Burnunun dibinde insanlar senin yanında dost görünüyor kuyunu da kazmaya başlıyor. Dünya ihânetlerle doludur bunun teminatı güvencesi İslam’dır. Önce insanlığı beşikten mezara kadar İslam eğitir öğretir, İslam’da öğrenim beşikten mezara kadardır. Allah’a kulluk beşikten mezara kadardır. Çünkü anne karnında dahi çocuğun eğitimi annenin eğitimine bağlıdır, ruhsal yönden maddî ve manevî yönden. Anneyi iyi eğitirsen çocuk annenin ruhundan o güzel ruhundan beslenir anne karnında.

 

Dakika 20:10

 

Çocuk doğduktan sonra yine o îmânlı annenin merhametli annenin ve İslam ahlâkıyla onun merhameti ile donanmış annenin emin kucağındadır ki emin bir ortamdadır. Anneyi doğru yetiştir. Ondan sonra çocuk yürümeye, başlar konuşmaya başlar ve çocuğun ilk konuşacağı kelimeler Allah’u Teâlâ’nın isimleri ile başlar. Allah’ı öğretmek ile başlar, Allah’ın isimlerini öğretirsin. Allah’ın eşinin benzerinin, şerikinin, nazarinin, denginin olmadığını öğretirsin. Çocuğuna ilk öğreteceğin şey bunlardır. Böyle bir eğitimden geçir çocuğunu, önce anneyi geçir sonra çocuğu böyle bir eğitimden geçir. Emin ellere çocuk gerçek anneye teslim et. Çocuğu anneden alıyorsun, anneden İslam ahlâkını soymuş almışsın, baba dersen ona kezâ. Ondan sonra sen demek ki iyi bir toplum oluşacağını mı zannediyorsun? Dünya Allah’ın kullarının toplumudur. Dünya insanlarının tamamı, bunları iyi eğitmek lâzım. Ey Müslümanlar! Görevinizi iyi yapınız dünyaya örnek olunuz.

 

Evet, Hz. Câbir (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor: “Rasûlullah’a (A.S.V) bir hırsız getirilmişti, öldürün onu diye emretti.” Kendisine:

 

“Ey Allah’ın Rasûlü!” bu adam sadece çaldı denildi, bunun üzerine neyse elini kesin dedi ve derhâl eli kesildi.”

 

Sonra aynı adam ikinci sefer getirildi, yine öldürün onu diye emretti. Kendisine:

 

“Ey Allah’ın Rasûlü!” bu adam hırsızlık yaptı” dendi.

 

Bunun üzerine: “Öyleyse kesin dedi ve derhâl sol ayağı kesildi.” Sonra üçüncü sefer getirildi ve hırsızlık yaptığı söylendi.

 

Hz. Peygamber (A.S.V): “Öldürün onu diye emretti.” Kendisine:

 

“Ey Allah’ın Rasûlü!” bu adam hırsızlık yaptı” denildi.

 

Bunun üzerine sol elini kesin diye emretti.

 

Sonra aynı adama dördüncü kere getirdiler öldürün onu buyurdu. Kendisine:

 

“Ey Allah’ın Rasûlü!” bu adam hırsızlık yaptı” dediler.

 

Bunun üzerine sağ ayağını da kesin diye emir buyurdu.

 

Aynı adam beşinci sefer getirildi, Hz. Peygamber (A.S.V) öldürün onu diye emretti.

 

Hz. Câbir (Radıyallâhu Anhü) der ki: “Adamı götürüp öldürdük sonra sürüyerek götürüp bir kuyuya attık üzerini de taşla doldurduk.” Ebû Dâvûd, Nesâî, bu da ibretlik insanlardandır böylesi insanlar da bulunuyor. Bunlar terbiye kabul etmeyen, ıslâh kabul etmeyen bir insan tipi bunlar. Allah muhâfaza buyursun. Bunu Peygamberimiz ilk gelmesinde nasıl bir insan olduğunu zâten keşfetti. Bu adamın irtidâd etmiş olması Rasûlullah’ın (A.S.V) buna vâkıf olmuş bulunması da düşünülmüştür. Yeryüzünde fesat çıkaranlardan biri telâkkî edilmiş olması da düşünülmüştür. Rasûlullah’ın (A.S.V) hırsız için birinci gelişinde öldürün demiş olmasıdır. Demek ki adam fesâdı ile meşhûr birisiydi, değilse ilk gelişinde öldürün diye emir vermezdi.

 

Dakika 25:03

 

İşte görüyorsunuz Peygamberimizin keşfi yerli yerincedir. Öyle mikroplar vardır ki, insan tümüyle bütün varlığı ile mikrop görevini yapan insan tiplerinin olduğu görülmektedir. Bu mikrobu, eğer sen buna acırsan o mikroba insanlığın sağlığına ihânet etmiş olursun. Evet, anlayanlar çoktan anladı.

 

İmâm-ı Şâfiî Hazretleri bu ve başka hadiste geçen 4’üncü seferde öldürme hükmü mensuhtur, bu hususta ulema arasında bildiğim kadarıyla ihtilâf mevcut değildir der. Yani hırsızın öldürme işi nesh edilmiştir o, o insanla ilgili olduğu için bu diğerlerinden hırsızlık yapan için öldürme hükmü kaldırılmıştır. Bazı Şârihler, şayet hadis sahîh ise bu tatbikat Allah’ın vahyi ile Rasûlullah’a (A.S.V) has bir fiil kabul edilmelidir demişlerdir. Zâten o Peygamberimize has olduğu için onun keşfine ait olduğu için hadis-i şerifin mensûh olduğu söylenmiştir.

 

Ebû Hûreyre (Radıyallâhu Anhü) anlatıyor; “Rasûlullah (A.S.V) köle hırsızlık yaparsa onu bir mangıra da olsa satın gitsin” buyurdular. Bu haberde Ebû Dâvûd ve Nesâî’den geliyor. Eser İbn-i Abdullah El-Harazî anlatıyor; “Yemenli ‘’Kela Kabilesinden’’ bir grubun malı çalındı, bunlar bir kısım dokumacıları ithâm ettiler, dokumacıları alarak Hz. Peygamber’in (A.S.V) Ashâbından olan Numân İbn-i Beşir’e getirdiler. Numân onları birkaç gün hapsetti sonra salıverdi.”

 

Şikâyetçiler, Numân’a gelip: “Sen onları dayaksız, azarsız salıverdin olur mu?” dediler.

 

Numân onlara: “Ne istiyorsunuz?” “Onları dövmemi istiyorsanız döverim, malınız çıkarsa alırsınız ama dövdüğüm hâlde malınız çıkmazsa onlara vurduğum kadar da size de vururum” dedi. Haksız yere insanlar töhmet altında da bırakılamaz.

 

Yani hükmün bu mu dediler?

 

Numân (Radıyallâhu Anhü): Hayır, bu benim değil Allah ve Rasûlü ‘nün (A.S.V) hükmüdür cevabını verdi. Ebû Dâvûd ve Nesâî haber veriyor.

 

Ey insanoğlu! İslam’dan hükümler Allah’ındır, bunu doğru bil, doğru uygula, hâkimi iyi yetiştir, gerçek İslam hâkimi yetiştir. İtikatta, amel de, ahlâkta, hukûkta, sosyoloji de, İslam psikolojisinde doktoru iyi yetiştir, hâkimi iyi yetiştir, öğretmeni imamı iyi yetiştir. O zaman bütün toplumun iyi yetişmesine bunlar vesile olur ve o toplum İslam toplumu olur. Hâkimi iyi yetiştirmezsen birilerinin kânûnlarını onun eline verirsen… Acemi doktor nasıl hastayı perişan ederse işte iyi yetiştirmediğin hâkim de adâleti berbat eder. Bir de dokunulmazlığının arkasına sığınacak ve ehil olmayanlara bu mevki makamlar verilemez. Hülâsa, fukahâ bu hadis-i şeriften hırsızın konuşturulması için dövülemeyeceği, ancak hapsedilebileceği hükmünü çıkarmışlardır.

 

 

Dakika 30:21

 

Hz. Ebû Zer (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; “Bir gün Rasûlullah (A.S.V) beni çağırarak insanlara kitleler hâlinde ölüm gelip ev yani kabir köle mukâbilinde temin edilince hâlin ne olacak?” buyurdu.

 

Ben: “Allah ve Rasûlü bilir veya Allah ve Rasûlü benim için neyi uygun bulup seçerlerse olur” diye cevap verdim.

 

Rasûlullah (A.S.V): “Sana sabır tavsiye ederim veya sabret” buyurdu.

 

Hammâd der ki: “Nebbaşın yani mezarları açarak kefenleri çalanların eli kesilmelidir” diye hükmedenler bu hadisle amel ettiler, çünkü nebbaş ölünün evine girmiş olmaktadır. Bu da Ebû Dâvûd’un haberi. Mâlûmdur ki, kapalı kapısı veya bekçisi olmayan evden bir şey alan kimsenin eli kesilmez. İbnü’l İmâm der ki: “Nebbaş adı verilen ve definden sonra ölülerin kefenlerini soyan kimsenin eli kesilmez.” Ebû Hanîfe ve İmâm Muhammed böyle hükmederler. Ebû Yusuf ve geri kalan üç imam eli kesilir demişlerdir, Hz. Ömer, İbn-i Mes’ûd ve Hz. Âişe (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) böyle hükmetmişlerdir. Ulemâdan Ebû Sevr, Hasan-ı Basrî, Şâfiî, Şâbî, Nehâî, Katâde, Hammâd ve Ömer İbnü’l Abdülaziz de bu görüştedirler. İbn-i Abbâs Sevrî, Evzâî, Zührî’nin kabirleri de İmâm-ı Âzâm’ın kabrine benzer demişlerdir.

 

Abdurrahman İbn-i Avf (Radıyallâhu Anhü) anlatıyor; Rasûlullah (A.S.V): “Hırsız kendisine hat tatbik edildiği ise borçlandırılamaz buyurdu.” Bu da Nesâi’nin haberi.

 

Evet, sevgili dostlarımız!

 

Hırsıza hat tatbik edilince çalmış olduğu mal aynı ile bulunmuş ise alınır, bulunamadı ise had icrâsından sonra terk edilir. Artık tazmin de ettirilemez, İmâm-ı Âzâm bu hadisle amel etmiştir. İmâm-ı Âzâm nazarında mürsel hadis, hadis hüccettir. İmâm-ı Âzâm’ın görüşüne katılmayanlar Müslümanın malı ismete sahiptir ve bu sabittir derler. Evet, hepsi doğrudur ama adam hırsıza cezâyı verdin adam kazanma mal elinde yok mal gitmiş, gitmiş neyse. Kazanma ve geri kazanıp geri ödeme şansı yoksa ne yapacaksın? O zaman İmâm-ı Âzâm’ın hükmünün ne kadar doğru olduğunu ortaya çıkar, varsa malı ötekilerin hükmü de doğruları ortaya çıkar, yani durumu iyi incelerseniz bunların hepsi güzeldir. Ama tek taraftan bakarsanız, işte o zaman şu doğru bu yanlış dersiniz yanılırsınız, bunların hepsi doğrudur ama iyice incelediğiniz zaman onu anlayabilirsiniz.

 

Dakika 34:36

 

(Visited 19 times, 1 visits today)