198 – Hadis-i Şerif Külliyatı Ders 198
198- Hadis-i Şerif Külliyâtı Ders 198
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
‘’Elhamdülillahi Rabbil-âlemin vesselâtü vesselâmü alâ rasûlina Muhammedin ve alâ âli Muhammed’’
‘’Eûzu bi kelimatillahittâmmâti min şerri mâ haleka ve zerea ve berea’’
‘’ Rabbi Eûzu bike m‘in hemezâtiş şeyâtîn ve eûzu bike Rabbi en yahdurûn’’
بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
Çok kıymetli ve muhterem izleyenler,
Dersimiz şuan hadis-i şerifler külliyâtından hilâfet ve emirliğin hükümleri hakkında size keşif notları vermeye çalışacağız. O günkü dünya da zât-ı muhteremlerin bulunduğu âlem de saadet devrinde ve onu takip eden saadet devrine yakın devirler de tabii ki ehliyetli insanlar daha çok bulunmaktaydı şartlarda ona göreydi.
Hz. Câbir (Radıyallâhu Anhü) Hazretleri anlatıyor; Rasûlullah (A.S.V) buyurdu ki: ‘’İnsanlar hayırda, hayırda da şerde de Kureyş’e tâbîdirler.’’ O zaman ki ehliyet Kureyş’te görünüyordu, Sevgili Peygamberimiz de bunu haber verdi. Bu emr-i ilâhî’yi bildirdi. Bunu Müslim-i Şerif haber veriyor. İslam dini devlet dinidir bunu unutmamak gerekir. Bu sebeple devlet hayatını ilgilendiren bütün müesseselerin İslam’da yeri vardır. Onlardan her birine devlet hayatındaki ehemmiyeti nispetinde yer vermiştir. Hayâtî önem taşıyanlara ağırlık olarak yer verir. Şimdi yeri geldikçe bunları sizlere bildirmeye çalışacağız.
Buhârî ve Müslimin haberinde; Ebû Hureyre (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; Rasûlullah (A.S.V) buyurdular ki: “İnsanlar bu işte Kureyş’e tâbîdirler. Müslümanları Müslüman olanlarına, kâfirlerin kâfir olanlarına tâbîdirler. İnsanlar madenler gibidir. Câhiliye de hayırlı olanlar fıkıh öğrenirlerse İslam’da da hayırlıdırlar. Bu işe en çok nefret edenleri insanların en hayırlısı bulacaksın. Onlar (rızâları hilâfına) içine düşmedikçe buna tâbî olmazlar.” İşte bak hilâfet meraklısı olanlar var bir de devlet başkanı, devlette resmi görev almaktan uzak kalanlar var. Hilâfet daha ziyâde Hz. Peygamber’in (A.S.V) manevî şahsının temsilciliğidir. Burayı unutma! Peygamberin vekili olarak, vârisi olarak Peygamberi temsilen o makamda oturacaksın. Manevî şahsının temsilciliğidir. Ey devleti idâre edenler! Müslüman idâreciler sizlere bunu hatırlatıyoruz. Mekke’de ikâmet edip ataları Hz. İbrâhim’den kalma mukaddes bina Kâbe’yi himâye etmeleri, Hacca bağlı olarak Kâbe-i Şerif ile ilgili birçok hizmetleri îfâ etmeleri, diğer Araplar arasında sağladıkları üstünlüğe yeterli bir sebep idi.
Dakika 5:06
Yani Kureyş’in durumunu anlatıyor. Kaldı ki bunların bizzat Kur’an-ı Kerim’de yer verilen Kureyş Sûresi ticârî hayatları, komşu ülkelerle sıkı bağlar kurmalarına bu sayede sadece maddî yönden değil kültür, görgü, tecrübe ve bilgi gibi manevî yönden de zenginleşmelerine yol açmıştı. Onların câhiliyet devrindeki üstünlüklerine bütün bu durumlarının müessir olduğu söylenebilir. Hadis-i şerifte geçen: “İnsanların kâfirleri Kureyş’in kâfirlerine tâbîdir” ifadesi câhiliye devrindeki durumlarını tespit eder. Müslüman olduktan sonra da durumda bir değişiklik olmamıştır. Daha dikkat çeken husus Mekke’nin fethine kadar bekleyiş içinde kalan Taşra Araplarının Mekke Müslüman olunca kitleler hâlinde İslam’a girip Hz. Peygamber’e (A.S.V) tâbî olmalarıdır. Kureyş’li olan Rasûlullah’a (A.S.V) tâbî olan Müslümanlar Rasûlullah’dan (A.S.V) sonra da yine Kureyş’li olan Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali ve ondan sonrakiler ve tâbî olmaya uzun müddet devam etmişlerdir. İşte Emevîler, Abbâsîler gibi. “Kim bir şeyi elde etmek için hırs gösterir, fazla peşine düşerse nâdiren ona kavuşabilir, kimde bir şeyden yüz çevirir ele geçirme hususunda hırs göstermezse umumiyetle o şeye daha rahat kavuşur.”
Hz. Ömer (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri anlatıyor; Rasûlullah (A.S.V) buyurdular ki: “Bu iş (emirlik) insanlardan iki kişi bâki kaldıkça Kureyş’te olmaya devam edecektir.” Buhârî Müslim’in haberi. Üstünlükte takvâyı esâs alan Hucûrat Sûresi’nin 13’üncü âyet-i kerimesi işte ehliyet Kureyş’te ki ehliyet ortadan kalkınca diğer ehliyetlilerin devreye girdiğini ve gireceğini de burada âyet-i kerimeden de anlamaktayız. ‘’Bilesiniz üç şeyi yerine getirdikçe Ümerâ Kureyş ’tendir.’’ “Merhametli olmaları istendiği zaman merhametli oldukça, hükmettikleri zaman âdil ve Hakk’a riâyetkâr oldukça, hükmedince adâletten ayrılmadıkça imamlar Kureyş ‘ten olacaktır.” İşte bu özelliklerini kaybettikleri için ne yaptılar? Artık başkalarının da hilâfete ehliyetli olarak takvâ ehliyetindeki üstünlüğüne istinâden başkalarının da halîfe olabileceğinin kapısının Yüce İslam’da açık olduğunu da görmekteyiz. Kureyş Allah’u Teâlâ Hazretlerine itaat edip emri üzere doğru yolda oldukça bu iş onlar üzerindedir. Ebû Bekir bu işe ehliyetle idi, Ömer, Osman, Ali’de böyle. Artık ondan sonrakilerin durumu tartışmalı olarak gelmiştir. ‘’Bilesiniz üç şeyi yerine getirdikçe Ümerâ Kureyş ‘tendir’’. Dikkat et! Ey! Allah’ın lânetine uğrayacakların haber uğrayacaklarına haber ver. Kureyş’lileri gösterilen vasıfları muhafaza etmedikleri takdirde Allah’ın lânetine uğrayacaklarına haber verir.
Dakika 10:42
Kim? Hadis-i şerifler. Meselâ: ‘’Bilesiniz üç şeyi yerine getirdikçe Ümerâ Kureyş ‘tendir’’ hadis-i bunlardandır. Bu rivâyette şu cümlede yer alır; “Kim bu söylenenleri yapmazsa Allah’ın lâneti üzerine olsun.” Bu hadiste işin emirlik onlardan çıkmasını gerektiren bir şey yok. Onlara aşırı şekilde eziyet edeceklerin musallat edilmekle tehdit edilmeleri Ahmed İbn-i Hanbel ve Ebû Ya’lâ’dan gelen şu hadisi şerifte olduğu gibi.
“Ey Kureyş’liler! Sizler bir kısım bid’atlere düşmedikçe bu işin sahiplerisiniz. Şâyet bid’atlere düşerek dinin getirdiklerini değiştirecek olursanız, Yüce Allah size öylelerini musallat eder ki onlar ağacın dalını soydukları gibi sizleri soyarlar derilerinizi yüzerler.’’. Kezâ bu rivâyetlerde de her ne kadar bir iş’ar, bir ihsâs, bir îmâ varsa da işin Kureyş’lilerin elinden çıkacağına sarîh bir ifade yoktur. Ama işin ehliyet yönüne bakarsan işte o zaman insanoğlu bid’at yollarına saptığı zaman yine durum ne olacağı işaret edilmektedir. Aleyhlerine kıyama, onlarla savaşmaya izin veren ve işin onların elinden çıkacağını ihbar eden rivâyetler Tayâlisî ve Taberânî de gelen Sevbân hadisi gibi. “Kureyş sizin için istikâmette oldukça siz de onlar için istikâmetli olun. Onlar istikâmette olmazlarsa kılıçlarınızı omuzlarınıza koyun çoğunu helâk edin. Bunu yapmazsanız çok çalışıp az kazanan bedbaht çiftçiler olun.” İbn-i Hacer bunu takviye sadedinde şu rivâyeti de kaydeder: “Bu iş Himyerilerin elindeydi Yüce Allah onlardan alıp Kureyş’e verdi, tekrar onlara dönecektir.” Bu hadisler ifade eder ki Kureyş’liler dini ikâme etmezlerse iş onlardan çıkacaktır ve çıktı. Vakti saati geldi çıktı. İbn-i Hacer şöyle devam eder; Geri kalan hadislerden çıkarılan netice şudur; İşin onlardan çıkması önce onların lânetle tehdit edildikleri, menfûr hâllere düşmeleri ile bâki olur. Bu zaten rüsvalığa ve tedbirlerinin bozulmasına sebeptir. Bu durum Abbâsî Devleti’nin başlarında vâkî olmuştur, arkadan Kureyş’lilere eziyet verecek kimselerin musallat edilme tehdidi var, bu durumda Abbâsîler de görülmüştür, Mevâlîler onlara galebe çalınca ellerinde üzerlerine hacir konmuş çocuklara döndüler.
Dakika 15:10
Çocuk gibi bazı basit şeylerle oyalandılar işleri başkaları yürüttü. Sonra durum daha da kötüleşti. Deylemîler galebe çaldı, her hususta onları sıkıştırdılar. Öyle ki halîfenin yetkisinde sadece hutbe okumak kaldı. Mütegallibe zorbalar her beldede memleketi aralarında paylaştılar. Böylece art arda değişik taifeler onlara musallat oldu, sonunda her yerde iş ellerinden çıktı, bazı yerlerde halîfenin kuru bir adı kaldı.
Evet, kıymetliler!
Durum işte anlaşılmaktadır. Kişi ehliyetli olacak, liyâkatli olacak ve Peygamber Efendimize inzâl edilen Yüce İslam’ın kurallarına göre hareket edecek. İslam Ulemâsının tamamen objektif metotlarla değerlendirip sıhhatine hükmettiği bir rivâyet ilim semasında parlayan bir yıldız gibidir. Hiç kimse onu dar aklına sığmadığı veya objektif ölçülerine uymadığı için yerinden söküp atamaz. Çünkü eli yetişmez, onun bütün mülâhaza ve gayretleri elindeki sabanından attığı taşlarla gökteki yıldızları düşürmeye kalkan çocuğun mantığından dışarı çıkmayacağı gibi başarısı da onunkinden öteye geçemez.
Sefîne (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; Rasûlullah (A.S.V) buyurdu ki: “Hilâfet ümmetim arasında otuz yıl sürecektir. Bundan sonra saltanat gelecektir.” Saîd İbn-i Cumhân dedi ki: “Sonra ilâve etti: “Hz. Ebû Bekir (Radıyallâhu Anh) Hazretlerinin hilâfetine Hz. Ömer’in hilâfetini, Hz. Osman’ın hilâfetine Hz. Ali’nin hilâfetini (Radıyallâhu Anhüm Ecmaîn) ekle, (parmaklarınla say) bak!” dedi. “Bunları (sayınca hakîkaten) otuz yıl bulduk diyor. Sefineye: “Emevîler hilâfetin, kendilerinde (devam ettiğini) zannederler denmişti. Şu cevabı verdi: “Beni’z-Zerkâ yalan söylüyor. Onlar krallardır, hem de en kötü krallar.” Ebû Dâvûd ve Tirmizî’nin haberi bu da. Sefîne aslında bir lakaptır gemi demektir, Ebû Abdurrahman diye künyesi vardır bu zâtın.
Alkamî derki, bu konuda: Hz. Ebû Bekir’in hilâfeti 2 yıl 3 ay 10 gündür, Hz. Ömer’in hilâfeti 10 yıl 6 ay 8 gündür, Hz. Osman’ın hilâfeti 11 yıl 11 ay 9 gündür, Hz. Ali’nin hilâfeti 4 yıl 9 ay 7 gündür. Hz. Hasan’ın hilâfeti 7 aydır.
Evet, sevgili dostlarımız!
Bundan sonra saltanat kraliyet mülk gelecektir demek, nübüvvet hilâfetinden sonra demektir. Âlimler bu hadis-i şerife dayanarak Emevî ve daha sonraki devirlerde devlet başkanları halîfe unvanını almış olsalar da bu halîfeliğin dört halîfe döneminde olduğu gibi nübüvvet hilâfeti olmadığını, sadece bir isimden ibâret olduğunu söylemişlerdir.
Dakika 20:17
Nübüvvet hilâfetine bir hakkın lâyık olabilmek için amel yönüyle sünnete uymak gerekir. Sefine (Radıyallâhu Anhü) Hazretlerinin Hz. Muâviye için Meliklerin birincisi dediği rivâyet edilmiştir. Yani kralların birincisi diyor. Öyleyse nübüvvet hilâfetinden maksat kâmil mânâ da Rasûlullah’a (A.S.V) halef olmaktır ki, âlimler bunu 5 halîfe ile sınırlarlar.
Beni’z-Zerkâ Emevîler’in geçmişteki durumları hakkında bunları söylerken Hz. Câbir İbn-i Semüre (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; Rasûlullah (A.S.V) buyurdular ki: “Bu din hepsi Kureyş ‘ten gelecek olan on iki halîfeye kadar aziz ve güçlü olacaktır.” Evet, sevgili dostlarımız, sonra ne olacak? Sonra herc, fitne ve kargaşa gelecek diye cevap verdi Peygamber Efendimiz. Buhârî, Müslim, Tirmizî, Ebû Dâvûd ‘un haberi bunlarda. ‘’Bu iş ümmetim arasında on iki imam geçmedikçe sona ermez, insanların işi kendilerine on iki kişi hükmettiği müddetçe yürümekte devam edecektir. Benden sonra on iki emir gelecek hepsi de Kureyş ‘ten olacak. On iki imam üzerinizde halîfe oldukça din ayakta kalacaktır. Hepsinin etrafında ümmetin, ümmetin toplanacağı on iki halîfe üzerinizde oluncaya kadar bu din ayakta kalacaktır.’’ Görüldüğü üzere hadis-i şerifler kendi aralarında farklıdır ve yeterli açıklıktan da uzaktır. Bu yüzden Şârihler tatminkâr ve birbiriyle uyuşan açıklama sunamamışlardır. Evet, sevgili dostlarımız, Müslim’de gelmiştir ki bir rivâyet halîfeler çıkacak ve sayıları da çok olacak. Bakın bu da bir başka haber. Bazı âlimler bundan hilâfetin izzet, İslam’ın kuvvet ve işlerin istikâmet üzere gittiği insanların halîfe etrafında birlik teşkil ettiği şartlar kastedilmiş olma ihtimâli de vardır. Nitekim hadis-i şerifin bazı veçhinde hepsinin etrafında ümmet toplanır denilmiştir. Bu durum Velîd İbn-i Yezîd zamanında Emevîler’e kargaşa girip aralarında fitne çıkıncaya kadar gelen ve halkın etrafında birlik olduğu halîfeler de görülmüştür. Kargaşa hâli, Abbâsî devletine kadar devam etmiştir. Abbâsîler onları bertaraf etmiştir bu şekilde gelen halîfeler nazarı dikkate alınırsa hadis-i şerifte gelen miktara ulaşır ve hadisin ihbârı sıhhat kazanır. Hadisle ilgili başka ihtimâllerde mevzubahistir. Bu işin gerçeğini ancak Yüce Allah bilir.
Evet, sevgili dostlarımız!
Burada bilinen bir gerçek var hadis-i şeriflerin âyet-i kerimelerin bize ortaya koyduğu bir gerçek var.
Dakika 25:05
Onu gözden kaçırma, ehliyet liyâkat. Hz. Muhammed’in vekilliğini temsilciliğini yapan halîfeler yeryüzündeki gerçek halîfelerdir. Görevini yapmayan kim olursa olsun bunlar adâletten uzak İslâmî kurallardan uzak, Peygamberlik müessesesini temsilden uzak insanların başta kalmaları onların halîfe olmalarını onaylamaz. Onun için sevgili dostlarımız, Ulemâ çok güzel çalışmış, ihtilâflar zenginliktir. Hep gerçeği aramak için ne kadar müçtehitlerimiz ömürlerini bu işe vakfetmişlerdir. Ömürlerinin tümünü vermiştir İslam âlimleri, hak ve hakîkat yolunda çalışmışlardır. Ey dünya! Şu veya bunun üzerinde yorulmana gerek yok Allah’ın indirdiği ile hükmetme gayreti içinde ol.
Şimdi de imamlığı, emirliği sahîh olanlar konusunda hadis-i şeriflere bir bakalım.
Ebû Saîd (Radıyallâhu Anh) anlatıyor; Rasûlullah (A.S.V) buyurdular ki: “İki halîfeye birden bîat edildi mi, onlardan ikincisini öldürüverin.” Bu Müslim’in haberidir Ebû Saîd’den geliyor Peygamberimize istinaden.
Arface İbnü Şureyh (Radıyallâhu Anh) anlatıyor; Rasûlullah (A.S.V) buyurdular ki: “Siz bir kişinin etrafında birlik hâlinde iken bir başkası gelip, kuvvetinizi kırmak veya cemaatinizi bölmek isterse, onu öldürün.” Bu da Müslim’in haberidir imâret konusunda. Evet, İslam ümmeti tek bir cemaattir, devletinin de bir olması gerekir. Bunu teyit eden hadis-i şerifler çoktur. Mesela bir başka hadis-i şerifte: “Kim bir imama bîat ederek antlaşma musafahasını yaparsa gücü yettiğince ona itaat etsin. Bir ikincisi çıkıp da evvelkisi ile nizâya kalkışacak olursa onun boynunu vurun buyrulmuştur. Kezâ bir başka hadis: “Birinci biatınız da sâdık kalın gereğini îfâ edin, birincilere olan borcunuzu ödeyin, kim olursa olsun ikinciyi öldürün diye emreder.” İşte görüyorsunuz devletin selâmeti milletin selâmetidir. Devletin içinde tefrika düşmanı dışarıdan dâvet etmektir. Büyük tehlikeler ortaya çıkmaktadır, bir devletin başında iki hükümdar olmaz. İslam âlimleri bu mevzu üzerinde gelen nasların sarâhetini nazara dikkate alarak aynı asırda imamın birden fazla olmayacağı husûsunda icmâ ederler. Burada imamdan maksat devlet başkanlığıdır İslam devlet başkanlığı. Yani hilâfettir İslam beldesinin geniş olması bu hükme tesir etmez. Cüveyni el-İrşâd adlı eserinde İslam beldeleri bir imamın hâkimiyet kuramayacağı kadar geniş olursa iki ayrı imamın meşruiyeti husûsunda içtihâd yapılabileceğini söylemiş. Sonraki âlimler onun bu görüşünü ona nispet ederek tekrarlamışlardır.
Dakika 30:25
O sadece o görüş bu kişiye aittir şâyet aynı asırda iki ayrı imama biat edilecek olsa bunların hangisi eftal olduğuna bakılmaksızın birincisi meşrû addedilecek ikincisi âsi ve bâğî ilân edilip iddiasından vazgeçinceye kadar kendisi ile harp edilecektir. Âlimler böyle bir durumda savaşı kazandığı takdirde ikinciye bîat etmek gerekir demişlerdir. İş aksine gider de o bâğî taraf kazanırsa 3’üncü büyük bir tehlikeye düşmemek için ne yapacaksın? İkinciyi olana savaşı kazandığı takdirde ümmetin bölünmemesi için ikinciye bîat etmek gerekir demişlerdir. Bu da üçüncü bir fitneyi üçüncü bir tehlikeyi önlemek içindir. Ehli kıble addedilen sapık fırkalardan sadece Kerrâmiyye Sahâbenin ve ümmetin icmâlarına muhâlif olarak iki veya daha fazla kimsenin imametinin câiz olabileceğini söylemiştir. Bu da sadece ehli bid’at ve dalâlet fırkası Kerrâmiyye ’ye aittir. İmamın bir olmasındaki bu ısrâr fitneye düşüp nizâmın bozulması korkusundan ileri gelmektedir. Başta iki kişi olduğu müddetçe fitne kapıları açılacak düşman istilâ edecektir. Eğer tarihte Müslümanlar o birlik ve beraberliği koruyamadıkları dönemlerde fitne savaşları nasıl İslam âlemini perişan etmiştir. Düşman güçlenmiştir eğer Müslümanlar birlik ve beraberliğini her konuda koruyabilirlerse dünyanın tümü kurtulur. İslam âlemi kurtarıcıdır, sulh ve barıştan, adâletin üstünlüğünden yanadır. Zulmetmez İslam idâresi, İslam nizâmı zâlimlere karşı koyar.
Ebû Hureyre (Radıyallâhu Anhüm) anlatıyor; Rasûlullah (A.S.V) buyurdular ki: “Benî İsrâil’i Peygamberler (Aleyhimüsselâm) idâre ediyorlardı. Bir peygamber ölünce onun yerine ikinci bir peygamber geçiyordu. Ancak, benden sonra Peygamber yok. Ama peşimden halîfeler gelecek ve çok olacaklar. Orada bulunanlar: “Onlar hakkında bize ne emredersiniz?” diye sordular.
Önceki bîatinize sadâkat gösterin, onlara haklarını verin, onlar üzerindeki haklarınızı da eda etmedikleri takdirde, kendilerinden değil Allah’tan isteyin. Zîrâ Allah’u Teâlâ idâreleri altındakilerin hukûkunu onlardan soracaktır.” Bu da Buhârî, Müslim’in haberidir. Bu hadis-i şeriften mevzûmuza giren bir noktayı tasrih etmek gerekirse, Rasûlullah (A.S.V) önce kime bîat edilmişse o vazife başında oldukça başka bir kimseye bîat edilemeyeceğini, bunun haram olduğunu belirtiyor. Ayrıca bîatin getirdiği vazifelerin yerine getirilmesini emrediyor.
Dakika 35:12
Bîat bir itaat akdidir. Öyleyse imama yani devletin seçtiğin baştaki başkana bîat eden kimse ona meşrû olan emirler de itaat etmekle mükelleftir. Öyle ki imam kendisine düşen vazifeleri yapmayarak zulme düşse bile raiyyet itaat ile mükelleftir. İmamın zulmü raiyyete isyân veya imama karşı kendisine düşen vazifeleri ihmâl etme hakkı kazandırmıyor. Âlimler: ‘’Onlar üzerindeki hakkınızı Allah’tan isteyin.’’ Cümlesinden isyan etmeyin hükmünü çıkarmışlardır. Zîrâ raiyyetin imamdan hak istemeye kalkması bir nevi isyândır veya en azından imamca öyle telâkkî edilerek fitneye sebep olabilir. Bir başka hadis-i şerif bu hususta daha açıktır. Emire yani devlete bîat ettiğin devletin başkanına kulak verip itaat edeceksin. Sırtına vurulsa, malın zorla alınsa bile kulak ver itaat et. Tabii bunun sebebi büyük fitnelerden, düşman istilâsından, büyük tehlikelerden korunmak için ne diyor burada sabrı, itaati emrediyor.
Hz. Enes (R.A) anlatıyor; Rasûlullah (A.S.V), İbn-i Ümmü Mektûm’u, iki defa kendi yerine Medine’de halef bıraktı.” Bu da Ebû Dâvûd ‘un haberi.
Evet, sevgili dostlarımız!
Rivâyet Rasûlullah’ın (A.S.V) Medine’den ayrıldığı iki ayrı zamanda bu zât-ı âmâ olmasına rağmen yerine vekil bıraktığını ifade ediyor. Ancak İbn-i Abdilberr tahkike dayanarak Rasûlullah’ın (A.S.V) bu zâtı gazvelere çıktığı sıralarda on üç kere yerine vekil bıraktığını belirtir. Ebva, Buvat, Zul Asîre, Sevp, Gatafan, Uhud, Hamraül Esed, Necran, Zatürrika, Bedir gazveleri, Cüheyne seferi gibi.
Ebû Bekre (R.A) anlatıyor; “Rasûlullah’dan (A.S.V) işitmiş olduğum bir kelimenin ‘’Cemel Vakası’’ sırasında Allah’ın izniyle faydasını gördüm. Şöyle ki bir ara, neredeyse Ashâb-ı, Cemel’e katılarak onların yanında yer alıp savaşmaya karar vermiştim. Hemen Rasûlullah’ın (A.S.V), “Îranlıların başına Kisrâc’nın kızı kraliçe oldu” diye haber geldiği zaman söylemiş olduğu sözü hatırladım ve onlara katılmaktan vazgeçtim. O zaman Efendimiz: “İşlerini kadına tevdi eden bir kavim felâh bulmayacaktır” demiş idi.” Buhârî, Tirmizî, Nesâî’nin haberi bu da. Hz. Âişe Basra’ya geldiği zaman bunu hatırladım, bu söz sayesinde Yüce Allah beni muhafaza buyurdu diyor. Bunu Ebû Bekre (Radıyallâhu Anhü) anlatıyor.
Dakika 40:00
Rivâyetten de anlaşılacağı üzere Ebû Bekre Hz. Âişe ile aynı kanaatte idi. Yani Hz. Osman (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretlerini şehit edenlerin cezâlandırılmasının gereğine inanıyordu. Ancak bu mesele üzerine çıkan ‘’Cemel Vakasına’’ katılmadı, aslında Şârî İbn-i Hacer’in de belirttiği üzere: Ne Hz. Ali ne de Hz. Âişe (Radıyallâhu Anhüma ve Erdahüm Ecmaîn) Müslümanlar arasında savaş çıkmasını istiyor değillerdi ikisi de istemiyordu. Savaş istemiyorlardı ikisi de ancak Taberî de açıklandığı üzere araya giren suiniyet, kötü niyet sahipleri iki orduyu bir kısım desiselerle tutuşturduktan sonra herkes kendini savaşın içinde buldu ve ne çıkabildi ne de savaşı durdurabildi. İşte Ebû Bekre bu mesele de Sâd İbn-i Ebî Vakkâs, Muhammed İbn-i Mesleme, Abdullah İbn-i Ömer (Radıyallâhu Anhüma) gibi bir kısım Sahâbeler ile birlikte savaşta bitaraf kaldılar yani tarafsız kaldılar. Bu savaşa katılmadılar, Ebû Bekre’nin bu hadisi ile kadının kaza işlerine tâyini câiz değildir diyenler ihticâc etmiştir. Cumhur bu görüştedir ancak İbn-i Cerîr Et-Taberî buna muhâlefet ederek kadının şehâdetinin câiz olduğu kimseler hakkında hüküm de verebileceğini söylemiştir. Bazı Mâlikîler herhangi bir kayda yer vermeksizin kadın Kadı olabilir demişlerdir.
Evet, sevgili dostlarımız, İnşâ’Allah devlet başkanının, imamın, emirin vazifeleri hakkında bir sonraki dersimiz ile İnşâ’Allah devam edeceğiz.
Dakika 42:46