HadısŞerifKülliyatı 228-01

228 – Hadis-i Şerif Külliyatı Ders 228

228- Hadis-i Şerif Külliyâtı Ders 228

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

 

 

‘’Elhamdülillahi Rabbil-âlemin vesselâtü vesselâmü alâ rasûlina Muhammedin ve alâ âli Muhammed’’

‘’ Rabbi Eûzu bike m‘in hemezâtiş şeyâtîn ve eûzu bike Rabbi en yahdurûn’’

 

 

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

 

Çok kıymetli ve muhterem izleyenler,

 

Dersimiz cenînin diyeti ile ilgili devâm etmektedir.

 

Ebû Hûreyre Hazretleri (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; Huzeyl kabîlesinden iki kadın birbirleriyle kavga ettiler. Biri diğerine bir taş atarak kadını da karnında ki yavruyu da öldürdü. Dâvâ Hazreti Peygamber’e (A.S.V) geldi. Efendimiz (A.S.V) cenînin diyetini bir gurre olarak hükme bağladı, gurre kadın veyâ erkek bir köle demektir.

 

Ebû Dâvûd’un bir rivâyetinde şu da vardır ki veyâ katır veyâ ata hükmetti. Kadının diyetini âkilesi üzerine hükmetti, kadına çocukları ile onlarla birlikte olanlar vâris oldular. Buhârî, Müslim, Tirmizî, Ebû Dâvûd, Nesâî haber veriyor bunu da. Ebû Dâvûd burada bir yanlışlık olduğunu belirterek şöyle der: “Doğrusu 100 koyun olmalıdır der”. Ebû Dâvûd’un bir başka rivâyetinde Şâbî’nin gurreyi 500 dirhem, Rebîa’nın da 50 dînâr olarak açıkladığı kaydedilir. Evet, kıymetliler! 500 dirhem 50 dînâr bunu onla çarptığınız zaman 50 dînârı 500 dirhem yapar.

 

Diyetin kıymeti Abdullah İbn-i Amr İbnü’l As (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; Rasûlullah (A.S.V) zamanında diyeti kâmilenin kıymeti 8000 dirhem idi. Ehl-i kitâbın diyeti de o gün Müslümanların diyetinin yarısına denkti. Bu durum Hz. Ömer (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretlerinin halîfe olmasına kadar devâm etti. Halîfe olunca bir hutbesinde artık deve pahalandı dedi ve diyeti altın sâhiplerine bin dînâr, gümüş sâhiplerine 12 bin dirhem, sığır sâhiplerini 200 sığır davar sâhiplerine de 2000 koyun, elbise sâhiplerine de 200 takım elbise olarak tespit etti. Ehl-i zimmetin diyetini Hazreti Peygamber devrinde (A.S.V) ne idiyse olduğu gibi bıraktı, hiçbir yükseltme yapmadı. Bu da Ebû Dâvûd’un haberidir. Bu rivâyet bir Müslüman öldürüldüğü takdirde diyetinin yâni diyeti kâmilenin Hazreti Peygamber (A.S.V) zamânında 800 dirhem olduğunu Hz. Ömer zamânında develerin pahalanmasına bağlı olarak diyet miktârının 1200 dirheme çıkarıldığını belirtiyor. Yine rivâyetten anlıyoruz ki, Hazreti Peygamber (A.S.V) zamânında ehli kitaptan bir kimsenin diyeti Müslüman diyetinin yarısı kadar yâni 400 dirhem Hz. Ömer zamânında Müslümanların diyeti 1200 dirheme çıkarken Zimmîlerinki değişmemiş 400 dirhem de sâbit kalmıştır. Netice olarak önce Müslümanların diyetinin yarısı iken Hz. Ömer’in ayarlanmasından sonra üçte bire düşmüştür.

 

Hadis-i Şerif’le ilgili olarak Hattâbî der ki; Rasûlullah’ın (A.S.V) köylerde oturanlar için diyetin tespitinde deveyi esâs alması devenin onlar nezdindeki kıymetinden dolayıdır.

 

Dakika 5:43

 

Onun kıymeti o devede altın cinsinden 800 dînâr idi. Gümüş cinsinden de 8000 dirhemi buluyordu. Bu hâl hiç değişmeden Hz. Ömer zamânına kadar bu minvâl üzere geldi. Onun devrinde deve kıymetlendi bir ve altının cinsinden 1000 dînâra gümüş cinsinden 12.000 dirheme yükseldi. Müteammiden cinâyet işleyenlerin diyeti hususunda Şâfiî’nin öncelikle deve ile ödenmeli deve olmazsa paraya başvurmalı sözü buna dayanmaktadır. Şâfiî’ye göre Hz. Ömer’in koyduğu rakama itibâr edilmez çünkü bu diyet develerin kendi zamânındaki kıymetidir. Bir malın kıymeti zamâna göre değişir artar eksilir vesaire. Bu Şâfiî Rahimehullah’ın kavli cedididir. Kavli kadîminde Hz. Ömer’in koyduğu rakamları esas almış idi.

 

Evet, sevgili ve muhterem izleyenler!

 

 

Diyetler ile ilgili hükümler konusunda da Ziyâd İbn-i Sâ’d İbn-i Dumeyre es-Sülemî an Ebîhi an-Ceddihî (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) ki, bunlar Sâ’d ve Dumeyre Rasûlullah (A.S.V) ile birlikte Huneyn’e katılmışlardı. Anlatıyor: Muhallem İbn-i Cessâme el-Leysî Müslüman olduktan sonra Eşca kabilesinden birisini öldürmüştü, bu Hazreti Peygamber’in (A.S.V) hüküm verdiği ilk diyet vakâsı oldu. Uyeyne öldürülen eşcainin katli hususunda ileri geri konuştu, çünkü Uyeyne kendisi de Katafanlı idi, Akra İbn-i Habis’de Muhallem’in taraftarı olarak müdâfaa için konuştu. Çünkü o da Hindefden idi derken münâkaşa ilerledi, sesler yükselmeye başladı, tartışma ve bağırış çağrışmalar arttı.

 

Rasûlullah (A.S.V) müdâhale ederek Ey Uyeyne! Diyet kabûl etmez misin? Diye sordu.

 

Hayır, Vallâhi hak ve ızdıraptan benim kadınlarıma ulaştırılan, onun kadınlarına ulaşmadıkça kabûl etmiyorum cevabını verdi. Sonra bağırmalar yükseldi, tartışma ve bağırışlar arttı.

 

Rasûlullah (A.S.V) tekrar araya girip Ey Uyeyne! Diyet kabul etmez misin? Dedi. Uyeyne önceki sözlerini aynen tekrar etti. Bu hâl Beni Leys’ten üzerinde silah ve elinde deriden mâmul bir kalkan bulunan Mukâtil adında birinin kalkıp Ey Allah’ın Rasûlü! Bunun Muhallem’in İslâm’ın başında yaptığı şu cinâyete misâl olarak su içmek üzere havuzun başına koşan koyun sürüsünün gösterebileceğim. Sürünün ilk gelenlerine öldürülmek veyâ uzaklaştırılmak üzere taş veyâ ok attılar, arkadan gelenler de korkarak kaçarlar.

 

Dakika 10:05

 

Bugün hüküm koy, yarın değiştir demesine kadar devâm etti.

 

Rasûlullah (A.S.V) bunun üzerine Muhallem’e dönüp hemen şu hükmü verdi; Derhâl huzurunuzda 50 deve vereceksin, 50 deve de Medine’ye dönüşünüzde vereceksin. Bu vâkâ Rasûlullah’ın (A.S.V) seferlerinin birinde cereyan etmişti, Muhallem, uzun boylu esmer birisiydi. Cemâatin kenarında bulunuyordu. O ölümden kurtuluncaya kadar halk oradan ayrılmadı.

 

Rasûlullah’ın bu nihâî hükmünden sonra önüne iki gözünden de yaşlar akar vaziyette oturdu ve ey Allah’ın Rasûlü! Ben size ulaşan cinâyeti işlemiş bulunuyorum. Ben Allah’a tövbe ettim sende benim için ey Allah’ın Rasûlü! Allah’tan mağfiret dileyiver dedi.

 

Rasûlullah (A.S.V) yüksek sesle sen onu İslâm’ın başında silahınla mı öldürdün? Allah’ım! Muhallem’i mağfiret etme dedi.

 

Ebû Seleme şu ilave de bulunur, Muhallem gözyaşlarını rıdâsının ucuyla silerek kalktı, İbn-i İshâk der ki: Muhallem’in kavmi Rasûlullah’ın (A.S.V) daha sonra onun için Allah’a istiğfar ediverdiğine inanıyorlardı. Ebû Dâvûd haberi bu da.

 

Evet, sevgili dostlarımız!

 

Buhârî İbn-i Abbâs’tan şu rivâyeti kaydetmektedir; Beni İsrâil’de kısas vardı fakat diyet yoktu. Cenab-ı Hak bu ümmet için, Ey îmân edenler! ‘’Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Öldüren ölenin kardeşi tarafından bağışlanmışsa kendisine örfe uymak ve bağışlayana güzellikle diyet ödemek gerekir, bu Rabbimizden bir hafifletme ve rahmettir.’’ Bakara Sûresi 178’inci ayet-i kerimede Cenab-ı Hak buyuruyor.

 

İbn-i Abbâs der ki: Âyette zikredilen afif amden vukua gelen öldürmeler de diyet almayı kabûl etmektir dedi.

 

Hazreti Câbir (R.A) anlatıyor: Rasûlullah (A.S.V) buyurdular ki: “Diyet aldıktan sonra kâtili öldüren kimseyi asla affetmem.” Bu da Ebû Dâvûd’un haberidir, Ebû Dâvûd el-Tayâlisî kaydetmiştir. Diyet aldıktan sonra öldüren kimseyi affetmem, bu hadis bir câhiliye geleneğini reddetmektedir.

 

Amr İbn-i Şuayb’ın rivâyetine göre Beni Müdriç’ten Katâde adında bir adam oğluna bir kılıç fırlattı, o da bacağına isâbet etti. Yaradan fasılasız kan kaybı oldu ve oğlan öldü.

 

Sürâka İbn-i Cuşum Hz. Ömer (R.A) Hazretlerine gelip durumu haber verdi.

 

Hz. Ömer, Kudeyt suyuna 120 deve hazırla ben oraya geleceğim dedi. Ömer (R.A) oraya gelince bu develerden 30 hıkka yâni 4 yaşına giren dişi deve,  30 cezâ beş yaşına girmiş dişi deve ve 40 halîfe hamile deve aldı ve sordu.

 

Dakika 15:05

 

Maktulün kardeşi nerede?

 

İşte benim dedi.

 

Al bunları zîrâ Hz. Peygamber (A.S.V) şöyle buyurmuştur; Kâtile ne diyetten ne mîrâstan hiçbir hisse yoktur. Bu da Muvattâ’nın haberidir.

 

Evet, sevgili dostlarımız!

 

Hz. Câbir (R.A) anlatıyor; Huzeyl kabilesinden iki kadın biri diğerini öldürmüştür. Bunlardan her ikisinin kocası ve birer oğlu vardı. Rasûlullah (A.S.V) Efendimiz maktülenin diyetini ödeme işini kâtilenin öldüren kadının âkilesine yükledi. Kocasını ve oğlunu bu külfetten uzak tuttu, çünkü bu ikisi Huzeyl ’den değillerdi. Makdule’nin âkilesi, ölenin mîrâsı da bize âittir dediler. Peygamberimiz (A.S.V) hayır, mîrâsı kocasına ve oğlunu âittir buyurdu. Evet, câhiliye âdetleri bir, bir sökülüp atıldı, yerine Nizâm-ı İlâhî konuldu. Peygamberimizin (A.S.V) Maktule’nin akilesine size mîrâs yok kadının mîrâsı kocasına ve oğluna âittir demesi mîrâsın sâdece bu ikisine tahsis edildiği, bir başkasına verilemeyeceği mânâsına gelmez. Bu söz koca ve evlat vârisleri arasında yer aldığı için sarf edilmiştir. Bunlar vârislerdendir mânâsında nitekim rivâyetin bir başka veçhinde kadına çocuklarını ve onlarla mevcût olan diğer Ehl-i Ferâizi vâris kıldı denmiştir. İnşâ’Allah dersimiz devâm edecektir.

 

Dakika 17:33

 

(Visited 9 times, 1 visits today)