HadısŞerifKülliyatı 235-01

235 – Hadis-i Şerif Külliyatı Ders 235

235- Hadis-i Şerif Külliyâtı Ders 235

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

 

 

‘’Elhamdülillahi Rabbil-âlemin vesselâtü vesselâmü alâ rasûlina Muhammedin ve alâ âlihi ve ezvâcihi sahbihî ve etbâihi ve ıtratihi ecmaîn’’

‘’ Rabbi Eûzu bike m‘in hemezâtiş şeyâtîn ve eûzu bike Rabbi en yahdurûn’’

 

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

 

Çok kıymetli ve muhterem izleyenler,

 

Hadis-i şerifler külliyâtından keşif notlarımız devam ediyor. Dersimiz Dünyanın gizemi hakkında.

 

Ebû Saîd (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; Rasûlullah (A.S.V) minbere oturdu, Biz de etrâfında yerlerimizi aldık. Buyurdular ki sizin için korktuğum şeylerden biri Dünyanın süs ve güzelliklerinin sizlere açılmasıdır.

 

Bir adam araya girerek söze karıştı ve yâni nâil olacağımız hayır şer mi getirecek? Dedi.

 

Rasûlullah (A.S.V) bu soru üzerine sükût etti.

 

Adama, sana ne oluyor da Rasûlullah’ın sözünü kesip onunla konuşmaya kalkıyorsun, o sana konuşmuyor ki diye paylayanlar oldu. Gördük ki kendisine vahiy gelmekte derken vahiy hâli açılmış, yüzündeki terleri silmekte idi.

 

Şu soru soran nerede? Diye söze başladı ve sanki adamı sorusu sebebiyle takdîr ediyor gibiydi. Sözlerine şöyle devam etti; Muhakkak ki hayır şer getirmez ancak derenin bitirdikleri arasında ya çatlatarak öldüren ya ölüme yaklaştıran bitkide var. Yalnız yeşil ot yiyen hayvanlar müstesnâ, zîrâ bunlar yiyip böğürleri şişince güneşe karşı dururlar, geviş getirirler, akıtırlar ve rahatça def’i hâcet yaparlar, sonra tekrar dönüp yayılırlar. Şüphesiz ki bu mal hoştur tatlıdır. Ondan fakire, yetime ve yolcuya veren bu malın Müslüman sahibi ne iyi insandır. Bunu hak etmeden alan yediği hâlde doymayan kimse gibidir. Dikkat et! Bunu hak etmeden alan, yediği hâlde doymayan kimse gibidir. O mal kıyâmet günü aleyhinde şâhitlik yapacaktır. Buhârî, Müslim ve Nesâî’nin haberidir bu. Evet, nitekim âyet-i kerime de Kehf Sûresi âyet 46’da Cenab-ı Hak buyurmuştur; ‘’Mal ve oğullar Dünya hayatının ziynetidir.’’ Dikkat et buraya! ‘’Mal ve oğullar Dünya hayatının ziynetidir.’’ İşte bunu hayır da kullanmaya bak.

 

Kâdî İyâz bu hadis-i şerifi şöyle özetler; Rasûlullah (A.S.V) Ashâbına iktisâtlı orta yolda giden ile mal toplama da hırslı olanın hâllerini misâl göstermiş ve demiş buyurmuştur ki: “Siz bahar da bitenlerin hep hayır olduğunu, hayvanların onlarla istifâde ettiğini zannediyorsunuz.

 

Dakika 5:14

 

Ama gerçek bu kadar mutlak değildir, bahar bitkileri arasında hayvanı öldüreni veyâ ölüme yaklaştıranları da vardır. İşte çok yiyecek, çok yiyerek çatlayıp ölen hayvanın hâli, çok mal toplayıp onu yerli yerince sarf etmeyen insana benzer” buyurarak mal toplama hususunda itidâli aşmamaya dikkat çekmiş, sonra da topladığı mal kendisine fayda veren kimseye geçerek bunu yeşil bakla yiyen hayvanın hâline benzetmiştir. Hüküm şudur; Yüce Allah’ın hayır olarak hükmettiği her şey hayırlıdır, şer olamaz. Şer olarak hükmettiği her şey şerdir, hayır olamaz. Ancak kendisine hayır takdir edilene o hayrı tasarrufunda kendisine şerri celbedecek şeye mârûz kalmasından korkulur. Dünya malını yığmaktan ifrâta kaçıp gerektiği şekilde harcamaktan alıkoyan kimse temsilde çok yemekten karnı şişip çatlayarak ölen hayvana benzetilmiştir.

 

Evet, sevgili dostlarımız!

 

Konu anlaşılmaktadır, hayvanları çoğunlukla çatlatan şey mayısını karnında tutup dışarı atamamasıdır. Tîbî der ki; bu hadis-i şerifte 4 sınıf insan gözükmektedir. Dünya malını telezzüz için fazla yiyen ve kaburgaları şişen kimseler, bunlar çabuk helâke mârûz olurlar. Yine çok yemekle birlikte iyice kökleştikten sonra hastalığı def etmek için çâreye başvuran ancak hastalık ona galebe çalacak ve helâke atacaktır. Yine birinci de olduğu gibi çok yemekle birlikte zarar veren şeyi izâle etmek için acele davranıp ortadan kalkıncaya kadar define çâre arayan ve netîcede netîceye varan kimsedir. Bir de ifrâta kaçmadan yiyen, açlığını giderecek miktarda iktifâ edip hayatını devam ettiren kimse vardır. Birincisi kâfirin misâlidir, ikincisi tövbe ve kötülüklerden uzaklaşmayı, iş işten geçtikten sonra aklına getiren gâfil âsînin misâlidir. Üçüncüsü bir kısım hatlar karıştırmakla birlikte vaktinde tövbe hususunda acele eden kimsenin misâlidir, dördüncüsü Dünyaya itibâr etmeyip zâhit âhirete yönelmiş, onu arayan kimsenin misâlidir. Evet, sevgili dostlarımız işte misâller, işte haberler.

 

Gazâlî (Rahimehullah) der ki; malın misâli faydalı tiryakla öldürücü zehri taşıyan yılanın misâli gibidir, zehrin şerrinden sakınıp tiryakı çıkarmasını bilen Ârif kişi için o bir ni’mettir ancak böyle olmayan bir ahmağın eline geçerse kendini helâke atacak belâyı bulmuş demektir. İşte bu Dünyayı Allah’ın emri üzere kullananlarla, malına mahkûm olanların hâli!

 

Dakika 10:10

 

Hadis-i Şerif’te fakir, yetim ve yolcuya tasadduk etmeye teşvîk mevcûttur. Helâl olmayan yollardan mal kazanana bu mal mübârek kılınmaz, zîrâ böyleleri yediği hâlde doymayan kimseye benzetilmiştir, kezâ meşrû harcamayı yapmayana da mal mübârek kılınmamıştır. İsrâf, çok yeme ve oburluk mezmundur.

 

Yine Ebû Saîd (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor: ‘’Rasûlullah (A.S.V) buyurdular ki Dünya tatlı ve hoştur, Yüce Allah sizi ona vâris kılacak ve nasıl hareket edeceğinize bakacaktır. Öyle ise Dünyadan sakının, kadından da sakının, zîrâ Benî İsrâil’in ilk fitnesi kadın yüzünden çıkmıştır.’’ Bu da Müslim, Tirmizî, İbn-i Mâce’nin haberidir. Müslim’in bir rivâyetinde kendinden sonra erkeklere kadından daha zararlı bir fitne bırakmadım buyrulmuştur. İşte kadını kadın olarak kadınlık ilkelerine bağlı kalarak, kadını istismâr etmezseniz kadın senin için hayırlı olur. Kadını istismâr ederseniz işte şimdiki Dünyada göründüğü gibi olur.

 

Ebû Hûreyre (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; Rasûlullah (A.S.V) buyurdular ki Dünya mel’ûndur, içindekilerde mel’ûndur ancak Zikrullah ve Zikrullah’a yardımcı olanlarla âlim veyâ müteâllim hâriç. Bu da Tirmizî, İbn-i Mâce’nin haberidir. İşte Dünyayı senin nasıl kullandığına bağlı, sarhoşun Dünyası farklıdır, eşkiyânın ki, Evliyânın ki farklıdır. Nasıl kullandığına bağlı Dünya mel’ûndur, içindekilerde mel’ûndur Allah için olanlar hâriç. Dünya mel’ûndur, içindekilerle mel’ûndur. Emr-i Bi’l Ma’rûf, Nehy-i Ani’l Münker veyâ Zikrullah hâriç Dünya mel’ûndur, içindekiler de mel’ûndur. Allah’ın rızâsı için yapılanlar hâriç. İşte görüyorsunuz Dünyayı Allah yolunda kullanırsan Dünya senin için hayırlıdır ammâ kendi aleyhine, insanlığın aleyhine, Allah’u Teâlâ’nın emirlerinin tersine Dünyayı kullanırsan o zaman o Dünya senin için mel’ûndur, içindekilerde senin gibiyse onlar da mel’ûndur. Zikrullah sınıfına giren yâni Allah rızâsı için yapılan Allah’ın emri Rasûlünün (A.S.V) sünnetine müteveccih olan her çeşit hayır amellerdir. Bunlar o la’netin dışındadır, ilim talebi Emr-i Bi’l Ma’rûf, Nehy-i Ani’l Münker sadakalar, Sıla-i Rahim gibi dinin teşvîk ve tecvîz ettiği ve Allah’ın hoşuna gidecek her çeşit iyi ameller yardımcı olanlar diye tercüme ettiğimiz kelimenin aslı müvâlâttan gelir. Bu lügat olarak iki şey arasında sevgi, danışma ve yakınlık gibi mânâlara gelen bir mastardır.

 

Dakika 15:00

 

Öyle ise hadis-i şerif Zikrullah’a yakın olan şeyler diye de anlaşılabilir. Sünnete uyarak yatan mü’minin uykusu da ibâdettir. Peygamberimiz buyuruyor, eğer Dünyayı Allah yolunda hayra kullanırsan uykun bile ibâdettir buyurmaktadır. Kim? Sevgili Peygamberimiz (A.S.V) Muhammed Mustafa. Öyle ise hayatını İslam’ın getirdiği esâslara göre tanzîm eden bir kulun ibâdetleri dışındaki bütün mubâh amelleri de Allah’ın hoşuna giden fiiller sınıfına girmektedir. Nitekim uykusu hakkında müteâkip gündeki kulluk vazîfelerini yapabilmek için ihtiyâcı olan istirahâtıdır denebilir. Rasûlullah (A.S.V) sâdece namazı değil namaz için gidiş ve dönüşte atılan her adımı, namaz kılmak için bekleyerek geçirilen her ânı ibâdet olarak değerlendirmiştir. Dünyayı hayra kullanırsan Dünya senin için hayırla dolar taşar.

 

Münâvî Allah’ın hoşuna giden ta’bîrini açıklama da el-Eşref’in şu sözünü nakleder; Bundan murâd Zikrullah ’tır, Allah’a tâattir, emirlerine uymaktır, yasaklarından kaçmaktır çünkü Zikrullah bunları iktizâ eder. Mel’ûn, metrûk ve rahmetten uzaklaştırılmış demektir. Dünya ve içindekilerin mel’ûn olması Enbiyâ, Asfiyâ, Âbid gibi yüce ruhlar tarafından terk edilmiş, itibâr edilmemiş ve Allah tarafından da terk edilerek rahmetten uzak kılınmış demektir. Nitekim rivâyetlerde nefs-i emmâreye bakan fânî yönüyle Dünya onların bâkî olan âhiret bizimdir. Nefs-i emmâreye bakan fânî yönüyle Dünya onların bâkî olan âhiret bizimdir. Evet, (Lehümüd Dünya velenel âhirah). İşte bu da bir rivâyettir, Dünya mel’ûndur çünkü fânî süsüyle ve lezzetiyle nefisleri aldattı ve onları ibâdetten alıkoyup hevâya sevk etti denmiştir. Lânetlenen ve terk edilen Dünyadan murad da Dünyanın şehevâta hitâp eden yönleri, Dünyalık yığmak, kadınlara, oğullara kantar, kantar altın ve gümüşe, nişanlı atlar ve develere, ekinlere karşı aşırı sevgi beslemek insanlara güzel gösterilmiştir. Bunlar Dünya hayatının süsleridir. ‘’Âli İmrân Sûresi âyet 14’’ İşte burada ifâde edilen fânî sevenler ve Dünyada ebedî kalma aşkı gibi şeylerdir.

 

Âlimler derler ki, aslında Allah’ın hoşuna giden şeyler tâbirinde her çeşit hayır gibi faydalı ilim de mevcûttur. Buna rağmen ayrıca âlim ve müteâllimin zikri onların şanlarını açıkça yüceltmek, onları tafdil etmek, onlar dışında kalan insanlar da hayır olmadığını ilân etmek, âlim ve müteâllimden maksadın Allah’ı tanıyan ilim ve amelin arasını cem eden kimselerin kast edildiğine, câhillerin ve ilmi ile amel etmeyenlerin fuzûlî ve dine müteallik olmayan şeyle amel edenlerin hâriç tutulduğunu tembih içindir.

 

Dakika 20:04

 

İbn-i Atâullah der ki: Sen Dünyaya sarıldığın hâlde onu tahkîr etmen bir yalan ve buhtândan başka bir şey değildir. Allah’tan yüz çevirip Dünyaya yönelmişliğin ile birlikte Allah’a tâzîmin hızlan, yardımcısız ve yalnız kalma alâmetlerindendir. O’nun yanında hiçbir kıymeti olmayan şey seni kendine kul yapmış iken sen Allah yanında bir ‘’Kadrü Kıymet’e’’ sâhip olduğunu nasıl ümit edebilirsin? Dünya meyletmiş Dünyaya meyletmiş olduğun hâlde işlediğin Bâkî’ye müteveccih âmirler, O’nun yanında senin lehine bir özür teşkil etmeyecektir. Ebede müteveccih bâkî ameller işlemene rağmen durumun bu olursa arkası olmayan fânî amellerle meşgûl olursan âkıbetin nice olur. Tövbe ve istiğfar ile dönüş yapıp en âli mertebelere çıkabilirsin hattâ ancak tövbe edip Amel-i Sâlih işleyenlerin Allah kötülüklerini iyiliklere çevirir. ‘’Furkan Sûresi âyet-i kerime 70.’’ Burada ki müjde ile eski günâhları bağışlanmakla da kalmaz o günâhları sevâba çevrilebilir. Ey insanoğlu! Dünyayı nasıl kullandığına iyi bak. Dünya seni nasıl kullanıyor buna iyi bak!

 

Yine Ebû Hûreyre (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; Rasûlullah (A.S.V) buyurdular ki Dünya mü’mine hapishâne, kâfire cennettir. Müslim ve Tirmizî’nin haberi. İslam âlimleri bu hükmün âhirete nispetle verildiğini, yâni mü’mine Rablerinin âhirete hazırladığı cennete nispetle Dünya hayatının bir hapishâne hükmünde olduğunu belirtirler. Dünyanın kâfir için cennet olması da yine âhirette karşılaşacağı cehennem azâbına nispetledir ve güzel bir anlatımdır bu. Bâzı âlimler hadis-i şerifte şöyle bir açıklama da getirmişlerdir; Mü’min irâdesiyle nefsini dünyevî lezzetlerden uzak tutmuş böylece sanki kendini bir nevî hapse tâbi kılmıştır. Kâfir ise nefsini şehevâta salmış, böylece Dünya ona cennet gibi olmuştur.

 

Sühreverdi derki; hapishâne ve ondan çıkış mü’minin kalbinde saat, saatler ve vakitlerin geçmesiyle birbirlerini kovalayıp dururlar. Zîrâ nefiste nefsânî bir sıfat zuhur edince kalbe zamanı karartır ve onu darlık ve sıkıntıya atar. Nitekim hapishâne darlık ve dışarı çıkmaya engel olmaktan ibâret değil midir? Kalp her ne zaman uhrevî zevkleri arzulayıp fezâ’yı melekût da tenezzüh ve ezelî Cemâlin müşâhedesi, kavgasıyla dünyevî hevesâtın kötülüklerinden uzaklaşmak ve âcil şehvetlerin kayıtlarından kurtulmak istese şeytân ona bu kapıyı kapar.

 

Dakika 25:01

 

‘’Nefs-i Emmâre’’ ipi ile sarkarak önüne çıkar. Berrâk hayatını bulandırır, kişi ile tabîatının sevdiği muallâ zevkler arasına bir engel gibi girer. İşte bu hâl hapishânelerin en muhkem ve en dar olanıdır. Zîrâ kim kişi ile onun sevgilisi arasına girerse ona arzı bütün genişliği ile arzı bütün genişliğine rağmen daraltır ondan da kişinin nefsi daralır.

 

Münâvî hadisi açıklama sadedinde şu menkıbeyi nakleder; Anlattıklarına göre Hâfız İbn-i Hacer, Kadi’l Kudât iken bir gün etrafını saran büyük bir cemâatle haşmetli ve güzel bir heyete bürünmüş hâlde pazara uğrar.

 

Derken kılık kıyafeti pejmürde, eskimiş ve yağlara bulanmış bir elbise içerisinde sıcak zeytinyağı satan bir Yahudi kendisine doğru yaklaşıp atının yularını tutar. Ve Ey Şeyhülislam! İnanıyorsun ki Peygamberiniz Dünya mü’mine hapishâne, kâfire cennettir demiştir. Sen hangi hapistesin ve ben nasıl bir cennetteyim? Der.

 

İbn-i Hacer şu cevâbı verir; Ben Allah’ın bana âhirette hazırladığı nîmetlere nispetle hâlihazırda sanki şu dünyevî saltanatıma rağmen hapiste gibiyim, sende sana âhirette hazırlanan azâba nispetle cennette gibisin. Yahudi bu cevâp üzerine Müslüman olur. İşte görüyorsunuz hidâyet gelince böyle olur.

 

Âmir İbn-i Atâiyye derki; Selmân-ı Fârisî’yi gördüm, yemeğe karşı çekingendi.

 

Dedi ki: “Rasûlullah (A.S.V) kıyâmet günü en uzun müddet aç kalacak olanlar Dünya da çok yiyenlerdir. Ey Selman! Dünya mü’minin hapsi kâfirin cennetidir” buyurmuştur.

 

İbn-i Ömer (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri’nden yapılan bir rivâyette şöyle buyurmuştur; Rûhu cesedinden çıkan ölen kimse bir mü’minin misâli hapiste iken çıkıp yeryüzünde istediği gibi gezip dolaşan dilediği şekilde ferahlayan kimsenin misâlidir.

 

Hz. Enes (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; Dünya sevgisi her çeşit hatâlı davranışların başıdır. Bir şeye olan sevgin seni kör ve sağır yapar.

 

Rezîn şöyle açıklar, Beyhâkî Şuabü’l Îmân’da kaydetmiştir, hadisin ikinci yarısı Ebû Dâvûd’da tahriç edilmiştir. Hele sevilen şey o hatâyı işlemeye bağlı ise sevgi aşığı öylesine sarhoş eder ki artık onun hatâ olduğunu, çirkin olduğunu bilemez. Ondan ikrâh edip vazgeçemez. Dünya sevgisi aşığı önce bir kısım şüpheli şeylere, sonra mekrûhlara, daha sonra da harama atar. Hattâ küfre attığı bile olabilir Allah korusun, hattâ denebilir ki Peygamberlerini tekzîb eden milletleri küfre sevk eden şey onlardaki Dünya sevgisi olmuştur.

 

Dakika 30:01

 

Zîrâ Peygamberler Dünyayı kazanmada vesîle kıldıkları meâsîden, yâni günâhlardan onları men ettikleri zaman Dünyaya karşı olan sevgileri onların Peygamberleri yalanlamaya sevk etti. Böylece denebilir ki âlemde mevcût olan bütün hatâlı işlerin aslı Dünya sevgisidir. Hz. Âdem ve Hz. Havvâ Aleyhimüsselâmın hatâları da buraya dâhildir, çünkü onunda sebebi Dünyada ebedî kalmak sevgisidir. İblîsin hatâsı da aynı zîrâ onun da sebebi Dünya sevgisinden daha zararlı olan sevgisi idi. Firavun, Hâman ve askerlerinin küfrü de Dünya sevgisidir. Cehennemi ve ehlini ebedî kılan Dünya sevgisi olduğu gibi cenneti ve ehlini ebedî kılan da Dünya buğuzudur. Böylece denilir ki Dünya şeytân şarabıdır kim ondan içerse onun sarhoşluğundan hüsrân ve pişmanlık içerisinde teneşirde uyanır. Evet, sevgililer! Dünya sevgisi her çeşit hatânın başıdır.

 

Gazâlî haber veriyor, Muhammed Mustafa (A.S.V) buyurdular ki: “Dünya sevgisi her çeşit hatânın başıdır” buyurmuşlardır. Ey insanoğlu! Dünyayı sen Allah yolunda kullan, dünya seni kullanmasın. Dünyaya kendini kullandırma, dünyanın omuzlarına basarak Allah yolunda yürü, dünyayı sırtına ve kalbine alma. Bu da âciz olarak aldığım derslerin ilhâmıdır.

 

Evet, sevgili dostlarımız;

 

Şûrâ Sûresi’nin 36’ncı, Kasas Sûresi’nin 60’ıncı âyet-i kerimelerine de bakıldığı zaman gerçekleri görürüz. Rasûlullah (A.S.V) şöyle buyurmuştur. Dünya âhirette evi olmayanın evidir, malı olmayanın malıdır. Dünyalığı ancak aklı olmayan yılma derdine düşer. İşte bunlar yeter artar, anlayana anlamayana ne diyelim kendi bilir.

 

Dakika 33:23

 

(Visited 21 times, 1 visits today)