Tefsir 265-01

265- Tefsir Ders 265 hayat veren nurun keşif notları

265- Kur’an-ı Kerim Tefsir Dersi 265

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

 

Günah kötü fiilidir biliyorsunuz kötü işlere, kötü fiillere günah denmektedir ki uzuvlarla olan günahlar var. Mesela zinâ, kul hakları, yalan söylemek bunlar uzuvlarla işlenen büyük günahlardandırlar. Birde günahın kalp ile işlenenleri vardır mesela kalpte eğer inkâr varsa, haset varsa, kibir varsa işte bunlar kalbin günahıdır kalbi batırır ve kişiyi cehenneme gönderen en büyük günahların başında da yine inkâr gelir. Ve onun yanında da diğer büyük günahlar vardır ki hasette kibir de bu günah cinsindendir. Müslümanda şirk, kibir, inkâr, nifâk ve diğer haram ve günahlar aslâ olmamalıdır.

Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed şöyle diyor; (Elhalâlü beyyinün vel harâmü beyyünün) helâl belli haram belli diyor, helâl haram açıktır diyor. (ve beynehümâ umurün müteşâbihâtün) bu ikisinin arasında şüpheliler vardır diyor. Yani helâl ile haram arasında şüpheliler vardır diyor Peygamberimiz (ma yürüdike ilâ mâ yürüdüke ) şüpheliyi bırak şüpheli olmayana bak diyor. Yani şüpheliden de sakın ki dinini, îmânını kurtarasın, kendini zarardan kurtarmış olasın, dinini takvanın o yönde tamamlamış olasın.

Şimdi Ata; “Yiyecek içecek ne varsa ismi anılmadan yenenler helâl değildir” demiştir. Ata, denilen büyük zatlardan bir ilim adamlarımızdandır. Söz sahibi ilimde söz sahibi olanlardandır. Öyle diyor, “yiyecek içecek ne varsa Allah’ın ismi anılmadan yenenler helâl değildir” diyor. Diğer Fâkihlerin hepsi ve diğer görüşün de kendi de diğer görüşünde kendisi de kesme yani boğazlama meselesinde de böyledir diyor. 145’inci âyet-i kerimesinde de bunlar anlatılmaktadır. Bu sûre-i celilenin metruk-üt tesmiye yani Allah’ın ismini terk edilirse bir hayvan kesilirken metruk-üt tesmiye bu eğer nisyanen yani unutma yoluyla Allah’ın ismi terk ediliyorsa unutma yoluyla bu konuda İbn-i Ömer, İbn-i Sirîn bazıları Dâvûdî Zâhirî gibi unutanın ki bile kestiği yenmez demişlerdir. Burada Fâkihlerimizin ilim adamlarımızın müçtehitlerimizin yüksek derecedeki şahsiyetlerin görüşlerini sizlere bildireceğim bu konuda. Bakın unutarak dahi Allah’ın ismi eğer terk edilirse diyor İbn-i Ömer, İbn-i Sirîn bazıları Dâvûdî Zâhirî gibi unutanın ki bile kestiği yenmez demişler. Bu zatlar böyle demiş ama diğerleri böyle demiyor tabii.

Dakika 5:05

İmâm-ı Şâfiî ise burada en toleranslı en kolay ve en asgari bir burada maslahatı göz önünde tutmuştur ki yine 145’inci âyetin zâhirini bunun zâhirine tercihen Müslim veya ehli kitap isteyerek unutarak da olsa besmelesiz kesilen yenir demiştir. Yalnız dikkat edin! Müslüman veya ehli kitap diyor isteyerek veya unutarak da olsa besmelesiz kesilen yenir demiş. Kim? İmâm-ı Şâfiî Hazretleri ki diğerlerinden de ondan da bütün ilim adamlarımızın hepsinden Allah râzı olsun. İmâm-ı Şâfiî’nin görüşünde olanlar var mıdır? İbn-i Ebî Leylâ ve Evzâi gibiler de böyledir demişlerdir yani onlarda bu görüştedirler. Mâide Sûresi’nin 42’üncü âyetinde: “Allah’ın adını anın” diyor âyet açıkça. Yine Hac Sûresi’nin 362ıncı âyetinde: “Allah’ın adını anın” diyor. Kim diyor? Cenab-ı Hak diyor bu âyetlerde. Kesmede ve avda yani avlanırken, av yaparken hayvan boğazda keserken besmele farzdır. Bunu kimse unutmasın besmele farzdır. Avda ava atarken veya muallim olan yani av hayvanını ava salarken besmele ile ‘Bismillâhi Allahu Ekber’ veya asgari ‘’Bismillâh’’ ile salabilmelidir bu farzdır ve besmelenin keserken hayvan boğazlarken veya avda besmele farzdır ve bu açıktır. Tesmiyeyi terk haramdır yani besmeleyi Allah’ın ismini terk etmek… Buraya dikkat edin! Allah’ın ismini terk etmek haramdır. Bu âyetlerin mânâsını ihmâl kabul edilemez bir defa bunu bilmemiz lâzım. Şimdi bu âyetlerin anlamına ters düşecek bir içtihâd da kabul edilemez. Çünkü eğer ortada kesin bir hüküm varsa âyet hadis ortada kesin varsa orada içtihâd geçerli olmaz ama âyetlerin anlamı kapalı olursa müçtehitler orada söz sahibidirler. Hakîkatte ise bakın İmâmı Âzâm ne diyor? İmâm-ı Âzâm Ebû Hanîfe âyetlere çok sıkı içine dışına dikkat ederek diyor ki Ebû Hanîfe İmâm-ı Âzâm (Rahmetullâhi Aleyhim Ecmaîn) Hazretleri Müslüman diyor tesmiyeyi yani Allah’ın ismini kasten terk ederse yenmez demiştir kasten ama unutursa yenir demiştir. Bu gerçeğe uygundur bu içtihâd diğer içtihatların hepsi de güzeldir ama bu âyetin zâhirine de bâtınına da bu daha uygundur. İmâm-ı Mâlik de aynısını söylemiştir yani hem Hanefîler hem de Mâlikîler bu aynı görüşü söylemişlerdir ve Kur’an-ı Kerim’in zâhirinden bâtınından bu anlamı almışlardır. İbn-i Atiyye bu İmâm-ı Âzâm’ın ve Mâlikîn görüşüne Cumhur’un görüşüdür demiştir. Yani Cumhur’un görüşü burada ağırlık kazanmıştır İbn-i Atiyye böyle diyor. Unutana fâsık denmez çünkü kastı yok yani adam Allah’ın ismini hayvanı boğazlarken unutmuş veya avlanırken unutmuş şimdi kastı yok, garezi yok buna fâsık denmez diyor bu ittifakla böyledir. Fısk kasten yapılandadır kastetmeye nispet olunur. Kast olmadıkça bir kişiye fasık veya fısk’ın sahibi denmez.

Dakika 10:45

Bunun için şer-i bir delil olmaksızın kendi isteklerine göre hareket edenleri ilâhî sınırları aşanları tehdit ediyor. Kim? Âyet 119 Cenab-ı Hak tehdit ediyor. Şer-i bir delil olmaksızın konuyu iyice anlayalım kendi isteklerine göre hareket edenleri ilâhî sınırları aşanları Allah tehdit ediyor, uyarıyor. Allah’ın emrine uymak mecburiyetimiz vardır. Biz Allah’ın kullarıyız bunu kimse unutmasın! Kendi kafasına göre bir defa kimse mânâ veremez müçtehitler içtihat edebilme zirvesine ulaştıkları için onlara Cenab-ı Hak ne yapmış? Bu yetkiyi Allah vermiştir müçtehitlere. Müçtehit yanılsa bile o bütün imkânlarını, ilmi imkânlarını maddî manevî kuvvetlerini içtihâdında ne yapar? Sarf eder, cehdini tam sarf eder, Allah’ın rızâsını ve doğruyu bulmak için içtihâd eder. Müçtehitler bu konuda yetkilidir yanılsa dahi Cenab-ı Hak onları affediyor birde mükâfat veriyor. Ama hiçbir müçtehit yanılarak yanlış fetvâ vermek katiyyen istemez. Ama kuldur, beşerdir, âyetlerin içini dışını anlarken, hadis-i şerifleri tamamen keşfederken bir kuldur göremediği bir taraf olabilir. Onun içinde bir müçtehitte bile kul beşer olduğu için bunlar olabilir. Peygamberler mâsumdur ama müçtehitler mâsum değildir, Evliyâlar mâsum değildir ama Allah’ın yardımı onlara da hepimize de vardır o ayrı.

Fahrettin Râzî “din hakkında diyor bakın taklit yoluyla görüş bildirmek haramdır” diyor. Bak Fahrettin Râzî “din hakkında taklit yoluyla görüş bildirmek haramdır” diyor. Eğer din hakkında konuşacaksan dinin delillerini bilip konuşman gerekiyor diyor. Dinin delilini bilmek için birinin yazdığı meâli okumak değildir. Orada onun hem aslıyı orijinal metninin anlamını bileceksin ilmen hem de altına yazılanların da doğru olup olmadığını da bileceksin ki burada taklitten kurtulacaksın yoksa birisi altına bir şey yazmış üstüyle altı aynı mı, tam anlamını verebilmiş mi bunu bilmeden körü körüne birinin yazdığını taklit edemezsin. İlimin aslına ulaşmak için hem ilmin aslını usul ilmini ve ilâhî kaynakların metnini mânâsını ve onu ilmi metotlarına ilmi sistemine göre ne yapacaksın? Bileceksin ki, taklitten kurtulacaksın. Burada herkesin bu dereceye ulaşma şansı olmadığı için ancak bu derecede ilmi olmayanlar müçtehitleri taklit ederler. Müçtehitten aşağısını kimse taklit edemez. Bunun için âyetler, hadisler, fıkıhlar, kelâmlar, icmâ ümmet konusunda elinden geleni yap ama müçtehit olmadığın müddetçe müçtehidin o konudaki ilmine bir defa istinâd edebilmen gerekiyor.

Dakika 15:30

Tesmiye geneldir tekbir, tehlil, tesbih gibi başka lîsân ile de olur. Mesela Allah’ın isminin herhangi birisini başka bir lîsân da bile bir insan Allah’ın adıyla diye başlasa tesmiye bu da olur. Başka bir dilde de söylese olur. Yalnız burada farz olan tesmiyedir. Tesmiye Allah’ın adını anmaktır başka kimsenin adını karıştırmamaktır. Sırf Allah’ın ismini anmaktır. Bu tekbir olur, tehlil olur, tesbih de olur başka bir lîsân ile de olur bunlar. Mesela başka bir lîsânla Allah büyüktür diyerek kesti. Tehlil (لَا اِلَهَ اِلَّا اللهْ) Allah’tan başka İlâh yoktur diyerek bunun                                  (لَا اِلَهَ اِلَّا اللهْ) bilmiyor ama Allah’tan başka İlâh yoktur diyerek hayvanı boğazladı. Kestiği yenir Subhanallah dedi kesti yenir. Ama farz olan budur tesmiyelerdir besmele ile olması sünnettir. Besmele nedir? Bismillâh ’tır. Peki, Bismillâhi Allahu Ekber demek nedir? Buda fazilettir en faziletlisi işte budur. Yani (Bismillâhi Allahu Ekber) en faziletlisi budur hayvan boğazlarken. Fakat adam bunu bilmiyor da öbür dediklerinden tekbirden, tesbihten, tehlilden birini söyledi veya sadece Bismillâh dedi tamam farz yerine gelmiştir, sünnette yârine gelmiştir. Bismillâhi Allahu Ekber deyince de bütün faziletler yerine gelmiştir. Yemekte ki sünnet mesela nedir? Bismillâhirrahmânirrahîm’dir. Yemek yerken besmele çekeceksin orada ki besmele ise sünnet olan Bismillâhirrahmânirrahîm’dir. Onun için her konuyu kendi içinde kendi bağlamında kendi delilleriyle iyi bilmekte herkesin kârı vardır. Yine bu konularda daha önceki dersimiz de geçti Mâide Sûresi‘nin 3’üncü, 5’inci âyetlerine orada ki derslerimize dönerseniz her konuda Şanlı Kur’an’ın sizlere ilminden keşif notlarıyla hayat veren derslerimizle bol, bol herkes istifâde edebilir. (İnşâ’Allah’u Teâlâ)

Şimdi bunlardan sonra birde şeytanların telkinleri var. İnsanoğlunun içi dünyasına dâima yanlışı ve kötüyü, şirki, haramı, nifâkı, inkârı şeriata karşı koyda ne olursa olsun diye şeytanların insanların içi dünyasına telkinleri vesveseleri vardır. Bu iblîs ve askerleri iblîs şeytanların reisidir. Şer güçlerin başında iblîs vardır perdenin arka tarafındadır. Perdenin önünde ise insan şeytanları vardır. Allah’a ve onun ilkelerine karşı koyan iblîs ve şeytanlardan yana olan kim varsa bu iblîsin cephesindedir onun ordusunadır iblîs ona bir rütbe vermiştir.

Dakika 20:00

İblîs ve askerleri bunların dostları kimlerdir? İnsan şeytanlarıdır. İblîsin askerleri ve iblîsin şeytanların dostları da insan şeytanlarıdır, bunlara tâbî olanlardır. Müslüman Allah’a ve Hz. Muhammed’e onun getirdiği İslam’ın emir ve kurallarına tâbî olmadıkça kişi şeytandan paçasını şer güçlerden kurtaramaz. Yine İslam’ın büyüklerinden İkrime ’den şöyle bir haber vardır. Haber, Mecûsîler ve Mecûsilerin dostları müşriklerdir bunların aralarında dostluk vardır yani müşrik müşrikin dostudur diyor. Mecûsiler ateşe tapıyordu diğer bir kısım müşrikler de çeşitli putlara tapıyorlardı. Şimdi Allah’tan başka kime taparsan tap, kime bağlanırsan bağlan o senin putundur ve şirktir çünkü tevhîd îmânı sadece Allah’a kulluk yapmaktır Allah’ın birliğini ve O’nun hükümranlığını ve O’nun hükümlerini tanımaktır. Yoksa kimse paçasını böyle olmadığı müddetçe şirkten kurtaramaz. Muhammed ve Ashâbı Allah’ın kendisinin diyor Allah’ın kestiğinin leş olduğunu haram olduğunu söylüyor kendi kestiklerini tezkiyelerini de helâl sayıyorlar dediler. Kim? Bunu müşrikler söyledi. Onlar leşleri yiyorlardı leşleri Allah’ın kestiği olarak kabul ediyorlardı. Kendi elleriyle kestiklerini bile yemiyorlardı. Dikkat edin! Müslümanın kesmesi ehli kitâbın kesmesinin dışında Allah’ın ismi anılmadan veya kasten Allah’ın ismi terk edilerek Allah’tan başka birinin adını anarak kesilen hiçbir hayvan yenmez. Bunu böyle bil çünkü Allah’ın nimetler üzerinde de ortağı yoktur. Senin yediğin içtiğin hayvanları sen yaratmadın ki Allah’ın isminden başkasının ismi geçmez orada. Senin taptıkların yaratmadı onları senin taptığını da, bağlandığını da Allah yarattı. Onun için Allah’a şirk koşamazsın, şerik tanıyamazsın, vezir de tanıyamazsın, nazirde tanıyamazsın, misâli de yok. Allah’ı doğru tanı sakın ola ki Allah’ın adının yerine başka birinin adını anarak ne kesersen kes yenmez ve neyi yersen ye o helâl de olmaz çünkü bütün nimetlerin sahibi Allah’tır. ‘Küllü nimetin minallâhi’ bütün nimetler Allah’ındır ve Allah’tandır. Allah’ın emrine uyduklarını sanıyorlar diye Mecûsiler müşriklere böyle yazı yazıyorlardı haber gönderiyorlardı. Bakın bir putperestle bir Mecûsi rahat anlaşabiliyor ama ehli hakîkatta birbiriyle anlaşırlar şarkta olsun kalpte olsun. Ehli îmân, ehli İslam, ehli hakîkat, ehli ilim, ehli irfân, ehli kâşifler, ehli bilim adamları bunlar çok rahat anlaşırlar çünkü İslam hakîkatin tamamen ezelî ebedî bizzat delilleridir kendisidir, hakîkatin kendisidir.

Dakika 25:05

İsmi alınmayandan yemek fısktır. Şirk veya şirke sebeptir. Birisi başkasının adını anarak keserse zaten konuyu anlattık birde ismi anılmadan Allah’ın adını anmadan bir şeyden yemek bu da fısktır, şirktir veya şirke de sebeptir diyor çünkü nimetlerin sahibi Allah’tır. Ne yiyip ne içersen Allah’ın ismiyle hareket et nimetin sahibi bil nankörlük etme! Nimeti yaratanı bırakıp da önündeki nimete tapma nimeti verene bak! Veyahut da birisi sana bir nimet getirdi getirene tapma sebeplere de tapma! Ya? Nimeti vereni yaratanı da onu göndereni tanı. Kim getirirse getirsin o nimet Allah’ındır ve Allah’tandır. Sebep bir başkaları olabilir sebepleri de Allah yaratır.

Onun için kıymetli dostlar, başkasından bir şey beklemek onun adına kurban kesmek de böyledir. Mesela bir dedeye, tekkeye, türbeye direkt ona kurban kesiyor dededen, tekkeden, türbeden direkt bir şey bekliyor Allah’tan değil. Ondan sonra tutuyor işte onun vesilesiyle Allah’tan istiyorum diyor. Dualar direkt Allah’tan Allah’a yapılır, istekler direkt Allah’tan istenir ancak duanın tamamı Allah’tan istenirken birilerinin hürmetine hakkı içinde denmez. Allah’ın üzerinde kimsenin hakkı olmaz ki. Birinin hakkı için diyor o da denmez. Ya? Peygamberimiz Muhammed’in hürmetine diyebilirsin yani Yüce Allah’ın katında onun değeri, sevgisi, hürmeti ne ise fazileti Allah katında O’nun adına O’nun hürmetine diyebilirsin ama burada daha bundan mahlûkata yönelmeden Allah’a dua ederken Allah’ın isimleriyle Allah’a dua etmelidir. En makbulü budur. Allah diyerek dua et, Rahmân diyerek dua et diye âyetler yok mu Kur’an-ı Kerimde? Peygamberimizin dualarına bir bak bakayım Peygamberimiz Allah’a nasıl dua etmiş. Kur’an-ı Kerimdeki dua örneklerine bak bunlar hep Allaha yalvarıyorlar hep Allahtan istiyorlar.

Değerli dostlarımız,

O deve tekke dediğin kişi bir Allah’ın sevgili kulu olabilir bir Allah dostu olabilir ama kimse Allah dostları Allah değildir Allah gibi kimse olmaz peygamber de öyledir. Şimdi sen peygamberin bile direkt peygambere yalvarsan o peygamber şefaat edeceği zaman Allah’ın izniyle sana şefaat edecektir. Emir ve izin Allahtan olmadıkça hiç kimsenin bir şey yapma şansı yok. O zaman niye Allaha direkt dua etmiyorsun da birinden bekliyorsun? Ve o birinden beklediğin zaman o zât-ı da rahatsız ediyorsun. Allah’ın Evliyâları senin öyle yapmanı istemiyor ki Allah’ın velîleri peygamberleri senin yanlış yapmanı istemiyor. Hiçbir Evliyâ kendisinin ilâhlaştırılmasını istemez. Bunu câhiller, müşrikler yapıyor Allah’tan ister o velîler sırf kulluk yaptıkları için velî oldular. Sen ise başkalarının ilminden faydalan. Gidip de ona Allah gibi Allah’tan isteyeceğini bir kuldan isteme! Allah’ın yerine birini koyma şansın var mı? Allah gibi kimse olabilir mi? olma şansı var mı?

Dakika 30:08

Sakın ola ki Îsâ’ya yapılan iftirayı sende gidip başkalarına yapma! Ali’ye, Velî’ye yapılan iftirayı, şirki sende başkalarına yapma! Müslüman ne yapar? Evliyâ ’yı Evliyâ tanır ama Allah’ın kuludur. Evliyânın ilminden faydalanırsın, irşâdından faydalanırsın. Ama bir şey isterken Allah’tan istersin çünkü yaratıcı veren Allah’u Teâlâ’dır. Allah’ın isimleri hürmetine iste eğer isteyeceksen birisinin hürmetine yüce yine Allah’a yalvararak iste. Hiç olmazsa Allah’a yalvararak iste. Kuluna yalvarma kulundan bir şey isteme bu şirke düşersin ve Allah’ın yerine birini koymuş olursun ve dalâlete saplanmış olursun böyle tehlikelere girme, kendini helâk etme, yazık etme! Şirke af yoktur bunu da unutma! Onun için başkasından mesela bir şey beklemek onun adına kurban kesmekte böyledir. Kurbanı sadece Allah için keseceksin bir sadece ve sadece ikincisi o kurbanı sadece ne için kesiyorsan Allah için kesip ne bekliyorsan Allah’tan bekle Allah’tan isteyeceksin. Ama kurbanı kesip bir mü’minin, bir Müslümanın ruhuna sevabına hediye edebilirsin ama sırf kurbanı yine Allah için kesip oradan hâsıl olan sevabı bir Müslümanın ruhuna hediye edebilirsin. Ama yine kurbanını Ali’ye, Velî’ye, dedeye, tekkeye, türbeye değil sırf Allah için kesip sevabını istediğin bir mü’mine, Müslümana bağışlayabilirsin. Anana, babana bağışlayabilirsin sevabını. Ama kurbanı sırf Allah için keseceksin kulundan bir şey bekleyerek değil. Aklını başına al! Dedecilik, tekkecilik, türbecilik onlara tapmak değil onlar Allah’u Teâlâ’ya nasıl kulluk ettiyse dosdoğru Kur’an’a, sünnete, İslam’a, icmâya, kıyasa tevhîd îmânına uygun olarak sende aynı yolu takip et. Gidip de birine tapma! Evliyâlar bana tapsın diye Evliyâ olmadı onlar. Hiçbir kimse bana tapsın diye hiçbir Evliyâ söylemez bunu, hiçbir âlim söylemezi hiçbir peygamber söylemez ancak putperestler ve câhiller yapar bunu. Müslüman müşrike benzer mi? Müslüman Müslümandan başka hiçbir şeye benzemez. Müslümanın şiârı İslam’ın şiârıdır şanı ve şatafatı İslam’ın ortaya koyduğu yüce değerlerle değerlenen insan Müslümandır. Müslüman müşrike katiyyen benzemez, benzememelidir, kimseye de benzememelidir. Müslüman Müslümana benzemelidir. Müslüman nasıl İslam ne emrediyorsa ki Allah’u Teâlâ ne emrediyorsa işte onun ruh yapısı, beden yapısı, dışı, içi, kişiliği İslam’ca olmalıdır. Kimseyi taklit etmemelidir İslam da taklit hiç yoktur. Sadece hak ilim ve ilim yolunda ve bilimsel çalışmalar bu kapı Terâkkiyât kapısı kıyâmete kadar açıktır. Çünkü İslam’ın kendisi ilimdir. Âlimin ilmine elbette ki sonuna kadar saygılı olup oradan faydalanacaksın. Âlimin kendine tapılmaz ilminden faydalanır. Âlimi değerli yapan ilmidir. Ama tapmak için değil ilminden faydalanmak içindir.

Dakika 35:02

Bunun için Müslümanların hiçbir zaman müşriklere, gayrimüslimlere benzemeye hiç mi hiç ihtiyaçları yoktur. Hattâ onlara uyar onları taklit ederlerse İslam’dan uzaklaşırlar. Gerçekten yanlışa giderler gerçeğe bırakırlar. İslam haktır hakîkattir. Kimi taklit ediyorsun ki sen? Kuran-ı Kerim’den üstün birini mi buldun? Muhammed’den üstün birini mi buldun? Allah’tan üstün birini mi buldun da sen başkasını taklit ediyorsun? İlim, irfân işi bütün insanlığı koşun diye teşvik ettiği en değerli unsurlardır. İlim, irfân zaten İslam’ın insanoğluna en başta emrettiği âmil hükümlerindendir. Kur’an-ı Kerim’in ilk emri (اقْرَأْ) oku diye geldi. Okumanın şöyle bir dikkat et, okumak okumadan, okutmadan okuma olmaz. Mânâyı nefsine ulaştıracaksın, nefsini, ruhunu, bedenini okutacaksın. Gerçeklerin anlamını kalbine, ruhuna götüreceksin nefsini ilim irfânla kuşatacaksın. Okumadan okumaktan maksat budur. Allah’ı tanıyacaksın ve Allah’ın emrine gireceksin, Allah’ın ilim dediğine sarılacaksın. İrfân dediğine hak adâlet dediğine, merhamet sevgi dediğine sarılacaksın. Uydurukça safsatalarla ilim olmaz ve Kur’an’ı ve kâinatı keşif etmeye çalışacaksın. Bilimsel çalışmalar, doğru çalışmalar İslam’ın vazgeçilmez emirlerindendir. Cenab-ı Hak gökleri de, yeryüzünü de ne diyor? Bütün dikkatleri yerlere, göklere çekiyor. Keşfedin diyor inceleyin, ilimde ilerleyin diyor. Allah’ı tanıyan ilimle yoluna devam eden insanlar aydın insanlardır. Bütün insanlığı da ışık tutarlar.

Şimdi sizlere bu keşif notlarından sonra nurun kaynağından hayatın kaynağından size Yüce Rabbin yüce emirlerini hayat veren nuru ve o nurun sizlere derslerini takdim etmeye devam edeceğiz. Hayat bulmak ve bütün insanlığa hayat veren nuru takdim etmek bütün insanlığın mutluluğu için çalışmak bizim vazgeçilmez görevimizdir.

Dakika 38:40

 

 

 

 

(Visited 64 times, 1 visits today)
{"message":{"type":8,"message":"Undefined variable: show_right_meta","file":"\/home\/pwny9ik9\/public_html\/wp-content\/plugins\/cactus-video\/video-hook-functions.php","line":1155},"error":1}