Tefsir 292-01

292- Tefsir Ders 292 hayat veren nurun keşif notları

292- Kur’an-ı Kerim Tefsîr Dersi 292

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

 

Kıymetli dinleyenlerimiz,

Hayat veren nurun dersleri ebedî mutlu olmanın ebedî pişman olmamanın bütün çâresini şanlı Kur’an hayat veren nur saçan Kur’an şanlı İslam ve Sevgili Peygamberimiz bu gerçekleri ortaya koymaktadır. Biliyorsunuz ölümsüz hayat mutlu hayat İslam dininin, Hakk’ın, hak dinin ortaya koyduğu hayat tarzıdır. Müslüman ölümsüz hayata kavuşmak için ölür buradaki ölüm cennetteki ölümsüzlüğün başlangıcıdır. Yalnız tabii ki dünyada İslâmî hayatı yaşayan kişi ölümsüz hayatı kazanan kişidir. Bunun için dünyada İslam’ın ibadetlerini Yüce Allah’a olan ibadeti yaparken en güzel samîmî ve sevgi Allah’a derin saygı ile ibadet edebilmelidir. Namazda Allah’ın huzurundan “Miraç” olduğu için namazına süslen tertemiz elbiseyle içi temiz dışı temiz bir ruhla Allah’ın huzuruna onun yüce kelimesiyle ‘Allah’u Ekber’ diye O’na el bağlıyorsun. Ne diyorsun, ‘Allahu Ekber’ ile: “Senden başka büyük yok en büyük sensin” diyorsun. O büyüğün huzurunda ne yapıyorsun? El bağlıyorsun işte bu kulluk sultanlıktır çünkü Allah’a kulluktur.

Ey süslenenler! Resim gülünü gül zannedenler, gerçek gülden haberi olmayanlar Allah’a süslen Allah’a. Temiz elbiseni, temiz kalbini Allah için onu ne yap hazırla Allah’a hazırla kalbini, ruhunu, bedenini, içini, dışını, bütün güzelliklerini Allah’a hazırla. Allah için süslen başkalarına gösteriş yapmak, çalım satmak, çalım atmak gibi bu başkaları için yaptığın her şey şirktir. Allah için yap başkaları imrensin yine imrensin seni örnek alsın ama Allah için yap. Birilerine çalım satmak için Allah’ın emirlerini hiçe sayarak süslenme olmaz. Allah’ı hiçe sayan kendini ebedî hiç etmiş olur, en aşağıya kendini atmış olur. Sebebi kötü amelleri Allah’a isyân etmesidir sebepte budur. Cenab-ı Hak kâfirin kalbini niye mühürlüyor? O küfrü kazandığı için onun kazandığı küfrü kalbine mühür olarak basıyor onun kendi kazancı o. Yanlış yapma Allah’a kul ol. Bakın îmânsız ölen ruhların haline bakın bir hadis-i şerifte bakın Ahmed Bin Hanbel’in İbn-i Kesîr’in rivâyet ettikleri bir hadisi şerifte şöyle diyor; Ölüm meleği kişinin başucunda durur: “Ey pis ruh der! diyor. Îmânsızın ruhuna: “Ey pis ruh! Allah’ın hışmına ve gazâbına gitmek üzere çık bakayım der îmânsızın ruhunu çıkarıp canını alırken çık bakıyım der. Nereye? Allah’ın hışmına ve gazabına gitmek üzere çık der ölüm meleği diyor bunu.

Dakika 5:25

En kötü leş kokusu ile çıkar. O ruh çıkar ama nasıl pis kokar biliyor musun? Dünyada en kötü leş ne ise en kötü kokan onun gibi kokarak çıkar. Melekler topluluğu nedir bu pis koku derler melekler rahatsız olurlar. İşte bakın şu hâle bakın ölüm meleği dünya semâsına çıkarır ama kapı açılmaz. O pis ruh siccine götürülür artık onun mezarı bir cehennem zindanıdır cehennemden bir kapı açılır. Onun kabir azâbı berzahtaki hâli perişandır. Şu anda firavun bütün adamlarıyla akşam sabah ateşe sokulmaktadır, kabir azâbı devam etmektedir.

Şimdi kıymetli dostlarımız, Allah îmânı kâmil ile gerçek İslam, gerçek îmân, gerçek Kur’an, ilim, irfân, Allah’ın rızâsına vâsıl olan, vuslata eren kullarından eylesin. Şimdi dersimiz istivâ ile devam edecektir. İstivâ, Cenab-ı Hak bu âyeti kerimelerde anlamını verdiğimiz A’râf Sûresi’nin 54, 55înci âyetinde ve Bakarada, Âyet ’el Kürsi de de bu ders kısmen geçti şimdi istivâ konusunda Arş-ı Âlâyı Cenab-ı Hakk’ın istivâsından bahsediyor. Bu konuda istivâyı doğru anlayamayanlar ve Cenab-ı Hak’ka mekân isnâd edenler yanılmışlardır. Şimdi istivânın üzerinde biraz duralım ve keşif notlarımızı sizlere nur saçan Kur’an’ın keşif notlarıyla konunun daha iyi nurun parlamasına vesile olmaya ve keşfetmeye çalışalım. Rivâyette de ve dirâyette mükemmel bizim sağlam kaynaklarımız var.

İstivâ; lügatte düze olmak, karar kılmak, üstün olmak, istilâ etmek Râgıb el-İsfahânî El-Müfredatında lügat anlamını böyle açıklamış. Bir arştan bahsediyor Arş-ı Âlâ ki sagıf, yüksek tavan, çatı, kubbe, köşk, cihannümâ terası, ulvîlik, üstünlük, taht, mülkten izzet ve saltanattan kinâye olarak bu gibi anlamları var arş kelimesinin de. ‘’Sülle arşuhü’’ mülkü istilâ edildi gibi anlamlar var ve yine ayakta tutan, idâre eden gibi anlamlar bulunmaktadır.

Şimdi arş kürsünün de üstünde olduğu hakkındaki görüş çoğunluğu naklidir yani Arş-ı Âlâ kürsünün de üstündedir diyen görüş ağırlıktadır ve çoğunluğun naklidir.

Dakika 10:00

Kürsü, taht ise arşı saray demektir. Kürsü, Mevzii Kademi’l- Arş yani arşın ayağının yeri bu da bir başka rivâyettir ki, yani baş şehir taht anlamında. Yine arş şeriat dilinde âlemin hepsini saran kuşatan âlemin tamamını sarıyor kuşatıyor beşer aklının takdirinin dışında O’nun ilmine yani Yüce Allah’ın ilmine bırakılmıştır. Gökler, cennet, sidre, kürsü gibiler O’nun altındadır. Âlem tasavvuru burada biter Hakk’ın varlığı bitmez. Sidre geçilmeden Cemâli İlâhî’ye erilmez, muşâhede edilemez. Buralara dikkat! Arşın ihâtası maddî ve manevîdir. Cenab-ı Hak arş-ı ihâta ediyor ama arşında ihâtası maddî ve manevîdir. Taht mahdut bir cisimdir. Önemi hüküm, izzet ve saltanatındadır. Yani tahtın önemi nedir? Hükümranlıkta, hükümranın, hükümdarın izzetinde ve saltanatındadır. Arş özel isimdir şer-i konumda cisim olması da zarûrî değildir. Sidretü’l Müntehâ’yı düşün Efendimiz Aleyhisselâtu Vesselâm burayı geçti yani sidre’yi 7 kat göklerin üzerindeki Sidretü’l Müntehâ’yı geçti. Kim? Hazreti Muhammed. Sidreye kimse çıkamadı o orayı da geçti. (عَلَى)’nın mekâna, zamana ait zaaflığı yok istilâ ifade eder.                     (عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوَى) diyor. Şimdi burada (عَلَى) harfi cer’i, (عَلَى) edatı istilâ ifade etmektedir yani Yüce Allah’ın arşı istilâ etmesi. Arş mekânları yönleri kaplar yani Arş-ı Âlâ mekânları yönleri kaplar. Yönde düşünülemez orada yönde yok çünkü yönlerde kuşatılmıştır. Çok yüksek bir istilâdır yani yükseliş öyle bir yükseliş, öyle bir yüksek istilâ ki mâlûlün izâfetini illete yani sebebe mahkûmun hâkime mümkün olanların varlığı vacip olana tüm mahlûkatın Hâlik’a muhtaç olmasıdır. Bak konuyu iyi anlamak için, mâlûlün izâfetini illete yani sebebe mahkûmun hâkime mümkün olanların varlığı vacip olana tüm mahlûkatın Hâlik’a muhtaç olmasıdır. Tüm mahlûkatın Hâlik’a muhtaç olmasıdır ve Hâlik’ın bütün mahlûkatı kuşatması, ilmiyle kuşatması, rahmetiyle kuşatması, kudretiyle kuşatması ki yani onun ihâtasıdır.

Dakika 15:10

Yüce Allah Celle Celâlühü Şûra Sûresi’nin 11’inci âyetinde: (لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَيْءٌ) “Allah’u Teâlâ’nın misli hiçbir şey yoktur yani benzeri yok.” Onun için Yüce Allah tek başka ne yarattıysa hepsi çift Allah tek benzeri de yok, şeriki yok, naziri yok yani bütün evsâfında, esmâsında her şeyinde Allah bir, benzersiz, eşi benzeri olmadı olmayacak.

Vâkıa Sûresi’nin 85’inci âyetinde: “Biz sizden daha yakınız”. Adam can çekiştiriyor can veriyor başında sevdikleri dostları uzak yakın herkes doktoru, hocası, hacısı, işte sevgili hanımı, çocukları ölenin başındadır ama herkes bakıyor onun kalbine ve ruhuna ona Allah herkesten daha yakın. Cenab-ı Hak onu diyor biz sizden daha yakınız ama siz göremiyorsunuz diyor. (وَلَكِن لَّا تُبْصِرُونَ ) ‘’Vâkıa 85’inci âyet-i kerime’’ buyuruyor. İstivâ emruhu işine hâkim olan Yüce Allah ezelî ebedî işine hâkimdir kudreti her şeye hâkimdir her şeyi kudret kuşatmıştır. Şimdi taht sayesinde değil taht hükümdar sayesinde ayaktadır. Hükümdarı taht tutmaz. Ya? Hükümdar tahtı ayakta tutar. Bütün âlemleri ayakta tutan Allah’ın kendisidir. Çünkü hepsini mâverâyı kendi yaratmıştır. Bundan dolayı bütün âlemlerin Allah’a muhtaç olması Allah’ın ise kimseye muhtaç olmaması hepsine hâkim olmasıdır. Bu istivâyı iyi anlamaya çalışalım. Onun için hükümranlığı ezelî ve ebedîdir. Yüce Allah öyle bir hükümrandır ki onun hükümranlığı ezelî ve ebedîdir. O’ndan başka hükümran yoktur mutlak hükümdar sadece kendisidir, hükümranda sadece kendisidir. Mutlak hükümdardır varlığı da zarûrîdir. O’ndan başka hiç kimsenin varlığı zarûrî değildir. Nedir? Mümkin varlıktır. O yaratmış ve var olmuşlardır. Allah’ın varlığı kendi zâtının iktizâsıdır ve vacip varlıktır Vâcibü’l Vücûd ’dur. Varlığı zarûrîdir Hakk’ı bilenler cisim ve ruhun üstüne geçerler. Dikkat et buraya da! Hakk’ı bilenler ruhunda üstüne geçerler. Cisme takılıp kalanlar özürlüdürler gerçeği bir türlü görmemişler, anlamamışlardır. Hele îmânsızlar da hiç bu gerçeği görme kabiliyeti sönmüştür. Ne zaman îmâna gelir de Müslüman olursa Allah’ın hidâyeti ulaşırsa ne âlâ. Yoksa bunlar özürlü insanlardır yani ruhun üstüne geçer. Kim? Hakk’ı bilenler. Hakk’ı bilenler cisim ve ruhunda üstüne geçerler. Bakın ruhu cismin üstüne geçmiş bir de ruhunda üstüne geçmiş yani mânâyı öte aşmış, Hakk’ı tanımış.

Dakika 20:03

Yaratılmış maddelerin cismini ve mânâsını tanımış Hakk’ın yüce kudretini tanımış ve Yüce Allah’a bütün varlığıyla îmân etmiş. İşte cisme takılıp kalanlar maddeye takılan, mânâyı bir türlü anlamayan kimseler özürlüdürler. Karanlık beyin buradadır, cehâlet buradadır, çağ dışılık buradadır. Ama îmânsız kişi Allah’ı kabul etmeyen kişi kendisinin karanlık beyinli çağdışı cehennemin dibinde ki zindanlar gibi bir ruh yapısının olduğunun farkında değildir. Farkında olsa böyle olmazdı zaten çünkü gerçeği inkâr ettikçe kalınlaşır kara perde kalınlaşır kara perde kara katran gibi ruhuna bulaşır. Ne? İnkârı, şirki ve küfrü kara katran gibi kalbini, ruhunu, beynini batırmıştır. Şirk o kadar pistir ki bunun pisliğini biz tarif etmekten aciziz. Cenab-ı Hak ne diyor (إِنَّمَا الْمُشْرِكُونَ نَجَسٌ ) ‘’Tevbe Sûresi 28’’öyle bir manevî pisliktir ki yıkasan da gitmez. Ne yaparsan yap bunu temizleyemezsin ancak bunun yeri cehennemdir. Onun için şirkten, küfürden, nifâktan, şikaktan, kötü ahlâktan, haram ve günahlardan bütün gücünle sakın içini dışını tertemiz koru. İslam için ve dışın nurlanması için kişiyi nurun rahmetin içine almıştır. İslam’ın kendisi tamamen nur ve rahmettir. Îmânınla, amelinle, güzel ahlâkınla Allah’a bağlan emirlerini iyi tanı. Onun hükümlerinin hukûkunun sakın dışına çıkma Allah haktır kânûnları hukûktur ve hak din İslam’dır. İşte hak din İslam olduğu için İslam hukûktur Allah’ın hukûkudur. Hakk’ı ve hukûku tanımayan da îmân olmaz, insanlık da olmaz. Bunları adam etmek için ve bunları o halden kurtarmak için Kur’an-ı Kerim ve Hz. Muhammed gelmiştir. Bütün insanlığı kurtarmaya, putları kırmaya, şirki, küfrü, zulmü dünyadan kaldırıp bütün insanlığı Allah’ın rahmetiyle kucaklamaya gelmiştir. Herkesi cennete götürmeye gelmiştir. Allah’a çağırır İslam. Tâğutlara çağırmaz, putlara çağırmaz, ruhbanlara çağırmaz, rahiplere çağırmaz, keşişlere çağırmaz, papalara çağırmaz, sahte mürşitlere çağırmaz, sahte İslam mürşidi görünenlere çağırmaz. Gerçek ilim ve ilim ehliyle neye çağırır? Allah’a çağırır. Kur’an, Muhammed ve gerçek âlimlerimiz, gerçek mürşitlerimiz Allah’a çağırırlar kendilerine çağırmazlar. Kendilerine çağıranlar kendinden bahsedenlere gidin bakın, kitaplarına bakın yazdıkları kitaplara, kendine çağıranlara bir bakın İslam’a uyumaya doğruların yanında iblîs misâli iblîsin şiarına benzeyen yanlışlar var. Doğruların yanında yanlışlar var o kendine çağıranlar var ya, İslam’ı doğru anla Allah’a çağır herkesi İslam’la çağır kendi kafanla zaten İslam kendi kafasına göre bir İslam değildir. İslam Allah’ın ortaya koyduğu değerlerdir. Allah’a Allah’ın koyduğu İslam’la, Kur’an’la, Muhammed’le çağırılır.

Dakika 25:02

Kendi kafana göre çağırırsan o zaman sen kendi kafana göre bir din ortaya icâd ediyorsun ki o din değil ve dalâlettir, sapıklıktır içinde bazı doğrular olsa bile. Onun için (عَلَى) Arş’tan üstün mutlak büyüklüğüne delâlet eder. Yani (عَلَى) harficer’i Yüce Allah’ın diyor Arş’tan üstün olduğuna mutlak büyüklüğüne delâlet eder. Ala’nın mânâsı (ثُمَّ اسْتَوَى عَلَى الْعَرْشِ) ‘’Secde Sûresi 4’’ Hulûlü ve ittihadı ret ve iptal eder. O sizin mürşit zannettiğiniz, üstâd zannettiğiniz bazıları hulule yol açan tehlikeli görüşler ortaya koymuşlardır. Bir ilim din adamı değil de bir fikir adamı gibi yanlış fikirler yürütmüşlerdir. İslam hulûlü ret eder. Allah kuluna kulun mahlûka girmez. Allah Subhân’dır, münezzehtir. Onun için ittihadı da İslam reddeder. Allah’ın zât-ı ile kimsenin birleşmesi mümkün değildir. Bundan dolayı Allah’ın ancak rızâsına nimetlerine vâsıl olabilirsin rızâsına ulaşırsın yoksa zâtıyla ittihâd ve imtizaç şirktir bunlar. Mahlûkatı ilahlaştırmaya çalışıyor bunlar. Mahlûk mahlûktur, Allah Allah’tır. (C.C) Onun için ittihâdçılar, imtizatçılar, hululcüler, reenkarnosyoncular gibi buna benzer insanlığı şirke götüren tüm tehlikelerden İslam seni koruma altına alır. Koruyucu hekimlik burada İslam’ın koruyucu hekimliğidir. İslam’ın koruyuculuğu ilâhî korumadır. Onun için İslam sana hayatın güven ortamının tamını verir. İslam tam bir güven ortamıdır. Bir defa yanlış inancı yok eder hak ve doğru îmânı sana egemen kılar. İslâmî doğru anla işte hayat veren nurun dersleri dememizin sebebi, İslam yanlışı ret eder doğruların kendisidir. Hakk’ın, hakîkatin kendisidir. Önemli olan Kur’an-ı Kerim’i, sünneti, icmâyı, kıyası Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemâat yolunda bu ekol içinde doğru anlamalıdır İslam’ı. Doğru anlayan ekolden mezun ol veyahut o dersleri iyi takip et. Bu dersler dünyanın bir yerinde, beş yerinde değil. Allah’a şükürler olsun Elhamdülillah dünyanın her tarafında her yanlışın karşısında dosdoğru Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemâat’in İslam anlayışı vardır sapasağlamdır bütün yanlışların karşısında sarsılmadan ebediyyâta kadar devam edecektir. Onun için sevgili dostlarımız, hulûlü ve ittihâdı, imtizacı ret ve iptal eder. Kim? Şanlı Kur’an, nurlu İslam. Her şeye şahit kimdir? Allah’ın kendisidir. Her şeye Allah şahittir, her şeyi kuşatan Allah’tır. Hiç benzeri hiç mi hiç Allah’ın benzeri yoktur, hiç mi hiç yoktur. Öyle bir tektir ki, öyle bir “Ferdis Samet’tir” ki hiç benzeri yoktur.

Dakika 30:00

Onun için teşbih değil tenzihi tasdik eder. Yüce Allah’ı bütün kusurlardan, eksikliklerden tenzih vardır, teşbih yoktur. Allah’ı bir şeye benzetmek teşbihtir. Müşebbehe mezhebi onun için Ehl-i Bid’at ve Dalâlet mezhebi olmuştur. Allah bir şeye teşbih edilemez. Ancak Allah tenzih edilir. Tenzih nedir? Allah eksik sıfatlardan münezzehtir. Eksik sıfat O’nda hiç yoktur kemâl sıfatlarla muttasıftır yani bütün yücelikler onda var eksiklik hiç yok. Onun için selef âlimlerimiz mekân ve yönden yüksektir. Allah mekânlardan yüksektir, yerlerden, göklerden, kürsüden, Arş’ı Âlâ’dan, bütün yönlerden de yüksektir, hepsinden yüksektir yücedir. Çünkü onları O yaratmış zaten. Yaratan yarattığından yüce olmaz mı? Arş’a istivâsını daha iyi bilen kimdir? Kendisidir. Biz O’nun yüce kudretini anlamaya çalışıyoruz ama esâsını da Arş’a istivâsını esas bilen kim? Kendisidir. Âli İmrân Sûresi’nin 7’nci âyetinde ki Cenab-ı Hak müteşâbih âyetlerin anlamı konusunda ne diyor;  (وَمَا يَعْلَمُ تَأْوِيلَهُ إِلاَّ اللّهُ) diyor. “Onların tevilini ancak Allah’u Teâlâ bilir” diyor. Bir de onun bildirdikleri vardır. Birde O’nun bildirdikleri vardır O’nun dilemesiyle bildirmesiyle bilirler. Yoksa her şeyi en güzel şekilde eksiksiz ve kusursuz bilen Allah’ın kendisidir. Bunun içinde ne yaparız biz? Selefi Sâlih’inin dediği gibi O’nun ilmine bırakırız. Ehl-i Sünnetin tercihi budur. Biz her ne kadar biz burada istivâyı anlamaya çalışıyoruz ama fakat asil burada onun ilmine bırakmayı da ihmâl etmiyoruz. Çünkü Ehl- Sünnetin tercihi budur O’nun ilmine bırakılmıştır. Yerleşme vasfı olmaz Cenab-ı Hak Arş’ta oturuyor gibi inançlar yanlıştır. Allah’ın mekâna ihtiyacı yok ki Arş’ı Âlâ yokken O vardı Arş O’na muhtaç O Arş’a ihtiyacı yok. Zamandan mekândan münezzeh onun için yanlış Ehl-i Sünnete uymayan yanlış görüşlere dikkat etmek dikkatleri çekmek için bu izâhı bu keşif notlarını veriyoruz. Buna dikkat lâzım.

İmâm-ı Mâlik Hazretlerinin yanına bir gün bir adam geliyor. İstivâ nedir, nasıldır diye soruyor?

Hemen Mâlik Hazretleri bir terleme ortaya çıkıyor bir onu ter basıyor, ter boşanıyor İmâm-ı Mâlik’ten. İstivâ mâlûm diyor ama nasıl diye sormanız ise diyor mâkul değil inanmak vacip ama diyor soru bid’attir. İmâm-ı Mâlik ve adama diyor ki: Sen sapıksın diyor. Çıkarın bunu demiş ve oradan çıkarmışlar. Sapıklar daima gücünün yetmeyeceği muhkem âyetleri bırakırlar müteşâbih âyetlere takılırlar, birilerinin de beynini bulandırmak isterler.

Dakika 35:17

Muhkem âyetlere biz ne yaparız? Îmân ve amel ederiz, müteşâbih âyetlerin ilmini Allah’a bırakırız ve onların da âyetliğine îmân ederiz. Kur’an ne haber verdiyse içinde neyi varsa hepsine îmân deriz. Ama Allah’ın bize açıklamadığı yüce kelimeler şifreler bulunmaktadır, hazinelerin anahtarları bulunmaktadır. Onları Allah’ın ilmine bırakırız. Çünkü zaten kendisi O’nu öyle emrediyor. Onun tevilini ben bilirim diyor zaten bize siz bilin demiyor ki bizim bileceklerimiz var, bizim bilemeyeceklerimiz var. Onun için İmâm-ı Mâlik Hazretleri bu adamı sen sapıksın çıkarın bunu demiş ve çıkarmışlar. İstivâ keyfiyetsiz Allah’ın sıfatıdır. Keyfiyet ne demektir? Nasıl ve niceliği sorulmaz onu Allah’ın kendisi bilir. Teksim, ittihâd yoktur. Teksim nedir? Allah’ı bir cisme benzetmek bunlar yoktur Allah bunlardan münezzehtir. İttihâd yoktur Allah’la kimsenin birleşme durumu yoktur. Bu Subhân Cenab-ı Hak Sübhandır, münezzehtir. Subhânehü ve Teâlâ ve Tekaddes’tir Cenab-ı Hak.

Müteahhirin doğru tevil mezhebi… Şimdi bizim selef âlimlerimiz var bir de müteevvilin birde müteahhirin gibi âlimlerimiz var çok bizim tarihimiz âlim doludur. Ehl-i Sünnet âlimleri dünyanın en büyük Allah’ın rahmetinin tecellî ettiği zât-ı muhteremlerdir. Hazreti Muhammed’in ilim mîrâsında Allah onlara nasîb eylemiştir. Onun için bizim müteahhirin, müteevvilin âlimlerimiz Allah hepsine çok rahmet eylesin, nur ile onları doldursun taşırsın, nur üstüne nur eylesin. Rahmet kandım deyince kadar onlara rahmet eylesin mağfiret eylesin. Bizim tarihimiz yüksek âlimlerle doludur. Ehl-i Sünnet yolu bize böyle gelmiştir.

Müteahhirin doğru tevil mezhebi bakın şöyle demişler; Arş’ı hükmüne aldı diyorlar. Yani istivâdan maksat Allah, Arş’ı hükmüne aldı, hükümranlığı altına aldı diyor. Tabii ki Arş’a da O emrediyor O hükümran. Bu mânâ güzel bir mânâdır. Hasan-ı Basrî (Rahmetullâhi Aleyh) de şöyle diyor; İşine hâkimdir ilk yaratma anları diyor. Yani Cenab-ı Hak işine hâkim olmaz mı? Her şeye hâkim olan işine de hâkimdir ve ilk yaratma anlarıdır diyor. Şimdi bunlar da güzel mânâlardır. Yine Hûd Sûresi’nin 7’nci âyetinde: (وَكَانَ عَرْشُهُ عَلَى الْمَاء ) “O’nun Arş’ı su üzerinde idi.” Şimdi Cenab-ı Hak elbette ki Arş’ı su üzerinde yaratmış. Arş sonradan yaratılan mâverâdan birisidir. Dolayısıyla sonradan yaratılan ve Allah’tan başka her şey nedir? O’nun yarattığıdır o zaman hepsi Allah’a muhtaçtır Allah’ın hükümranlığı altındadır.

Kıymetli dostlarımız,

Bulut bir günleri ilk yaratılışta biliyorsunuz bulut, duman, göksel cisim, şöyle bir bakıyoruz. Göksel cisim, ateş, toprak, su, bitki, hayvan derken ne oldu bunlar? Bitki bitkiden, hayvan hayvandan, insan insandan yaratılmış üremeye başlamış. Cenab-ı Hak kânûnlarını böyle koymuş. Zaman da bir devir, tertip devamlılık tecellî etmiştir ki buna Sünnetullah, Âdetullah denir. Kerâhî, gecikme buna işaret eder fiili sıfatıdır. Süfyân-ı Sevrî (Rahmetullâhi Aleyh) Arş’ta kişine istivâ dedi o da böyle mânâ vermiş bu ismi verdi buyurmuşlar o da. Bu da böyle güzel bir mânâdır işin intizâmı, devamı fiili sıfatına işarettir. Hâkimin hâkimiyette ki istivâsıdır onu anlatmıştır. Hâkimin hâkimiyette ki istivâsıdır onu anlatmıştır.

Dakika 42:10

Şimdi birinci derecede görüşler böyle, ikincisi şöyle; İstilâsı diyor hepsini kudret ve kâbiliyeti, gâlibiyeti, velâyet ve hâkimiyeti altında tuttu diyor. Onun istilâsı neymiş? Hepsini yani bütün âlemleri, Arş’ı, kürsüyü, bütün semaları, bütün âlemlerin tamamını hepsini diyor kudret ve gâlibiyeti velâyet ve hâkimiyeti altında tuttu. Çünkü O her şeye hâkim O’na kimse hâkim olma îmânı yok olamaz. Yine Fussilet Sûresi’nin 54’üncü âyetinde şöyle diyor;  (بِكُلِّ شَيْءٍ مُّحِيطٌ) Yüce Allah her şeyi ihâta etmiş kuşatandır diyor her şeyi kuşatmış.

Yine İbn-ü Arabî’ye şair şöyle demiş;

‘’Bişir kılıçsız kansız Irak’ı istilâ etti’’ diye cevap vermiş.

İbn-ü Arabî istilâyı bilmiyoruz deyince bakın şair nasıl cevap veriyor;

“Bişir kılıçsız kansız Irak’ı istilâ etti’’ diyor yani gönüllere taht kurdu diyor. Herkes onu sevdi, saydı ve o sevgi saygı itaati içinde bulundu ki herkes, o da o sevgi ile sevilen sevgisiyle ne yaptı? Kılıçsız kansız Irak’ı istilâ etti diyor. Demek ki, sevgi etrafı istilâ ettiği gibi bütün âlemler de Allah’a itaat etmektedir. Çünkü rahmetinin eseridir her şey. İkinci durum böyle, üçüncü görüş ise: Arş mülk, memleket istivâ da istilâ anlamındadır diyor. Yani Arş-ı Âlâ mülktür memleket istivâ da istilâ anlamındadır. Âlâ ile mutlak hâkimiyeti hatırlatıyor.

Dakika 45:03

Beşerî saltanata ne yapıyor? Bunu hatırlatıyor. Beşerî saltanat kim? Kendini hükümdar zanneden, Allah’a isyân eden, hak olan varlık Allah’a ve O’nun kânûnlarına O’nun hukûkuna hukûkun üstünlüğüne karşı gelen beşerî saltanata Cenab-ı Hak hatırlatıyor. Diyor ki: Esas hâkim olan benim. “Ey beşerî saltanatı elinde tutan hükümdarlar! Ya âdil olursunuz veyahut da benim hışmımı, gazâbımı yüce adâletimi bulur ona çarpılırsınız” diyor. Kime? Beşerî saltanatı elinde tutan kim varsa hepsini hatırlatıyor Cenab-ı Hak. Cenab-ı Hak zât-ı sıfatıyla yüce mutlak kemâlinde ısrar eder. Dikkat et buraya da! Zât-ı sıfatıyla yüce ve mutlak kemâlinde ısrar eder. Burada ki “sümme”, sümmede ki gecikme beyân mertebesine ait rütbe ile ilgilidir. Dördüncü görüş ise şöyledir: Mesafeden de Allah’u Teâlâ nedir? Münezzehtir. Allah için uzak, yakın mesafe söz konusu değildir. Allah mesafeden de münezzehtir, hepsi eşit mesafededir. Yani Allah’a falanca uzak, falanca yakın Allah birine uzakta kaldı, birine yakında değil Allah her şeyi bütün âlemleri eşit mesafe de kuşatmıştır.

Buna dikkat et! Yine Zuhruf Sûresi’nin 84’üncü âyetine de baktığımız zaman yüce gerçekleri anlamaktayız. Mekân, yön, uzaklık, mesafe Arş’ın altındadır. Allah her şeyin üzerine eşit olarak hâzır ve nâzırdır. Her şey üzerine Allah hâzır ve nâzırdır. İstivâsı da kıyas kabul etmez. Yani şu kadar mı, bu kadar mı diye bir kıyasa imkân ve ihtimâl yoktur istivâsı kıyas kabul etmez. Çünkü onun nicelik niteliğini ancak kendisi bilmektedir. İntizâm emir ve irâdenin yerine getirilmesidir. Öyle bir nizâm, öyle bir intizâm var ki bu âlemde o intizâm emir ve irâdenin yerine getirilmesidir. Arş’a yerleşim kabul etmek cehâlettir. Allah’ın bir yere yerleşmeye ihtiyacı yoktur O ondan da münezzehtir. Arş’a yerleşti diyenler işte Allah’a mekân isnâd edenlerdir ki, bu Allah’ın şanına uygun değildir. Yüce Allah Arş yokken Arş’ı yaratmadan O vardı. Yaratanın böyle bir şeye yerleşmeye ihtiyacı olmaz ki. Arş O’nu tutmuyor O Arş’ı tutuyor ve bütün âlemleri o tutuyor. Allah’ı kimse tutmaz Allah’ın O’na ihtiyacı olmaz. Buna lügat dahi müsait değildir. Neye? Arş’a yerleşim kabul etmek cehâlettir buna lügat dahi müsait değildir. Olsa bile şer’an, aklen, katiyyen olamaz.

Dakika 49:58

İstilâ zapt etme, istilâ yükselme idrak seviyemizden pek yüksektir. Yani buradaki Yüce Allah’ın İstilâsı, istivâsı nedir? Yani idrâk seviyemizden pek yüksektir, pek yücedir. Selef gökleri, yeri özel vakitlerde yarattı münezzeh olarak Arş üzerine istivâ etti. Işığı karanlığa giydiriyor, karanlığı ışığa giydiriyor şöyle bir bak; Zümer Sûresi’nin 5’inci âyetinde: “Geceyi gündüz üzerine geceyi de ne yapıyor? Gündüz üzerine doğuyor. Gündüzü de ne yapıyor? Gece üzerine doğuyor.” Ruhları şöyle bir dikkat et! Ruhları, nefisleri yani objeleri ve subjeleri istilâ etmiştir Cenab-ı Hak ruhları, nefisleri kuşatmıştır. Ruhlar Allah’ın kuşatması altındadır nefisler Allah’ın kuşatması altındadır. Bütün ruhları, nefisleri, objeleri, subjeleri Cenab-ı Hak kuşatmıştır. “Muhit-i Kül ’dür” yani her şeyi ihâta edilmiş, kuşatılmış her şeyi kuşatan “Hâkimi Kül ‘dür.” Her şeye hâkim olan Yüce Allah’ı iyi tanıtıyor bize. Bu keşif notları bize öyle güzel tanıma fırsatı verdi ki bu dersler hayran olmamak mümkün değildir. (Sümme, Sümme Elhamdülillah).

‘’Subhanallah ve bi-hamdihi bi-adedi halkıhi ve mile’l mîzan ve min tehel ilm ve meblâ rıdâ ve zinetel arş’’

Yüce Allah bizleri bütün gözleri tüm cihânı her şeyi mağlup, mahkûm nedir bulursunuz yani Cenab-ı Hakk’a hepsi nedir? Mahkûmdur, mağluptur. Gözler O’na Allah’a muhtaçtır, mağluptur ve mahkûmdur. Özler yine böyle tüm cihân Allah’a muhtaçtır Allah’a mahkûmdur ve mağluptur, çünkü O’nun kuşatması altındadır. Gâlib-i mağlup mağlubu gâlip kılar istediği gibi.   Yasin-i Şerifin 40’ıncı âyetine baktığınız zaman da: “Ne gece gündüzü geçer nede gündüz geceyi geçer. Her şey disiplinli bir idâre altında döner gider Bu düzen Allah’ın saltanatını ilân eder âfâkî objeler, enfüsî subjeler adâletli bir idârenin altında devrederler. İcâd ve icâb tabiatüstüdür.” Herkes Allah’ın emrine icâbet etmiş, lebbeyk demiştir her şey. Sadece özgürlük insanoğluna verilince insanın inkârcısı ne yapmıştır? Artık îmânı bırakmış inkârı seçmiştir, İslam’ı bırakmış hüsranı seçmiştir. O da insanoğlunu özgür bırakıp imtihan salonuna aldı her şeyi kazanırken insanın îmânsızı her şeyi kaybetti. Yazık İslam herkesin kazanması için geldi ebedî İslam sermayedir ebedî Allah’ın lütuflarının tecellîsidir. Herkes kazansın diye İslam tecellî etti. Onun için Kur’an-ı Kerim nurdur, ruhtur hayat verir. Haktır, hakîkattir ve hüccettir hem de hak bir hüccettir. Hak bir burhandır hak bir delildir Kur’an-ı Kerim Hazreti Muhammed’de âlemlere rahmet Peygamberidir, Kur’an da alemlere rahmet Kitâbı’dır.

Atalet, tembellik, İstishap âlemde yoktur. Yani âlemde tembellik yok, atalet yok, tembellik olsa güneş güneşliğini yapamaz. Yıldızlar, gezegenler, galaksiler yerde ki, gökte ki bütün şöyle hareketlere bir bakın bütün âlem de atalet, tembellik yoktur. İstishap âlemde yoktur istikrâ ıttırat kânûnu işlenmektedir. Ittırat nedir? Birbirini takip etme, birbirini takip etme kânûnu ki, tabiat hâkim değil bu Allah’ın kânûnuna tabiat mahkûmdur. Gerekli sebep tabiatüstüdür İstishap ispatı bir delil değildir.

Dakika 57:00

Onun için tabiat hâkim değil Allah’ın kânûnlarına mahkûmdur. Gerekli sebep tabiatüstüdür yani tabiatüstü olan hükümranlık Allah’a aittir. Tabiatı Allah’u Teâlâ ne yapmıştır? Emrine almış emrinde tabiat hareket etmektedir, çalışmaktadır ve dizayn edilmiştir O’nun emrine göre. Bunun için Rahmân Sûresi’nin 29’uncu âyet-i kerimesinde Cenab-ı Hak: (كُلَّ يَوْمٍ هُوَ فِي شَأْنٍ) diyor. “Her gün her an o yaratmaktadır” diyor. Yani işinin başında yaratıcı olduğu için her an, her gün o diyor ne yapıyor? Yaratmaktadır diyor. Emrini verir bir şeyin olmasını istedi mi ‘’ كن’’ der. O bir şeyi diledi mi O ona ol der o da (فيكون) oluverir. Çünkü hakiki otorite kudretin hepsi O’nda olduğu için tamamı O bir şeye ol dedikçe olmamak mümkün de değildir. Aynı hüküm tasarruf, idâre, delil, hayat, ölüm ve bütün çift zıtlar Allah’ın istivâsını gösteren birer şahittirler. Âlem de Allah’ın istivâsı da açıkça görülüyor. Çünkü herkes O’na itaat etmek zorunda… Talep ele geçirme hasis, sürat ve ısrarla takip etme hayat, ruhâniyet, hareket, âfâkî enfüsî düşünce şöyle bir bak! Bir yerde hayat varsa, ruhaniyet varsa orada hareket vardır. O hareketin muharriki kimdir? Yüce Allah’tır. Her hareketin muharriki O’nun emrini veren O’dur, yaratıcısı O’dur, emrini veren O’dur her şeye. Her şeyi zaten kendi gayesine göre yaratmış her yaratılan kendi gayesine ne yapmaktadır? Hizmet etmektedir.

Dakika 1:00:06

Âfâkî, enfüsî düşünce mekanik, dinamik, talep, has hakkın işi mekânı zamanda, zamanı ruhta, ruhu bir emir de dürüp örtme anında şöyle bir bak (وَمَا أَمْرُنَا إِلَّا وَاحِدَةٌ كَلَمْحٍ بِالْبَصَرِ) Cenab-ı Hak ne diyor; “Emrimiz tektir göz açıp yumma gibidir ve bizim emrimiz bir emrimiz yeterlidir.” (كَلَمْحٍ بِالْبَصَرِ) yani göz açıp yumma gibi emrimiz tektir. Bir emriyle dünya, âlemler var olur, bir emriyle yok olur her şeye kâdir. O’ndan başkası mucip gerekli kılan değildir. Sadece mucit Allah’tır mucit gerekli kılan başkası değil Yüce Allah’tır. Fussilet Sûresi’nin 11 ve 12’nci âyetinde de: (وَأَوْحَى فِي كُلِّ سَمَاء أَمْرَهَا ) ne diyor; “Her göğe emrini vahiy etti” diyor. İlâhî emre itaat ve uymak zorundadırlar bütün gökler ve içindekiler öyle diyor  (وَأَوْحَى فِي كُلِّ سَمَاء أَمْرَهَا ) Rabbi tanımadan îmân olmaz ki Rab iyi tanınmalıdır.

‘’İtiya tav’ân evkerhân ateyna tâıin’’ ister istemez gelin dedi Cenab-ı Hak Yüce Rabbimiz gelin dedi. Ne dediler? İsteyerek geldik dediler. Yerler, gökler ve içindekiler herkes boynu eğri lebbeyk Allah’a itaat hâlindedir herkes yerler, gökler ve içindekiler. Arşısı, kürsüsü hepsi. Ondan başkada kadim yoktur Yüce Allah kadimdir ezelî ve ebedî tek varlıktır başkasında kadimlik yoktur. Hepsi ilâhî irâdeye tâbîdirler takdir, tekvin, şeriat koyma, kabul etme hep O’nundur yani Yüce Allah’ındır. Şeriatı ortaya kimse koyamaz Allah koyar Allah, Şârî Teâlâ’dır. Şârî şeriatı ortaya koyan Allah’ın nedir? İsmidir. Takdir Allah’ındır, tekvin Allah’ındır, şeriat koyma Allah’a aittir, kabul etme O’na aittir hep O’nundur. Tüm mâsivâ… Yani ne demek mâsivâ? Allah’ın dışında her şey O’nun hükmü altındadır. Hayrına, bereketine, yücelik ve şanına, kudretinin azametine sınır ve son yoktur, kudreti sınırsızdır. Akıllar ve ruhlar âleminin de Rabbi ’sidir her şeyin Rabbi olduğu gibi akıllar âleminin, ruhlar âleminin de Rabbi ‘sidir ve bunların da üstünde yücedir. Büyüklüğü akıl üstüdür akılların üzerinde yüceliği vardır. Akıl ve mârifet Allah’ı tanımak ona taat ve itaatte bulunmaktır. Aklın varsa eğer mârifetin varsa Allah’ı iyi tanı O’na tam bir taat ve itaatte bulun. Allah’a itaat mahlûkatın hayrına çalışmak bir defa Müslümanın görevidir. Kimsenin şerrine Müslüman çalışmaz yalnız adâleti uygular.

Dakika 1:05:38

Kanserliyi vücutlardan kanser hücrelerini mikroplu vücutlardan, kafalardan mikropları küfürlü kalplerden küfrü ortadan kaldırır îmâna çağırır. Îmânın aydınlığına, Kur’an’ın, İslam’ın hak ve hakîkatin aydınlığına çağırır. Bunları kendinden sayanlar kendini ilah sananlardır. Dikkat et! Bunları kendinden sananlar var ya, neyi? Takdiri kendinden sayanlar, büyüklüğü kendinden sayanlar, tekvini, şeriat koymayı kendine ait sayanlar öyle sananlar… İşte buradaki kabul etmeyi etmemeyi kendinden sayanlar ve böyle sananlar ne yapmışlardır? Kendini ilâh sananlardır. Allah’ın emirlerini tanımıyor birinin emrini tanıyor veya kendi nefsinin isteğini tanıyor bunlar kendini ilâh sananlardır. Nefsine tapanlardır diğer deyimle. Haddini bilmeyen Rabbini bilmez haddini bil, kulluğunu bil ve Rabbini tanı, Rabbinin emrine gir sadece seni yaratana kul ol, buradaki kulluk sultanlıktır. Kula kulluktan kurtul. Haddini bilmeyen Rabbini bilmez. Akıllar Hakk’a hâkim değil Hak akıllara hâkimdir.

Âsım’dan, Ebû Bekir şube kıraatinde ‘’ve hıfyeten’’ okunmuştur bu kelimede. Korku ile demektir ki O’na her dem her lafza muhtaçsın hükmü altında memursun. Kimin? Allah’ın hükmü altında memursun Allah’a karşı sorumlusun. İtiraf ediniz, isteyiniz, dua ediniz, tâzim ediniz, ihlâsla Allah’a gizli yalvarınız. Dua büyükten güçlüden ciddi bir şekilde tam samîmî istemenin adıdır. Dua neymiş? İstemektir. Kimden? Büyükten güçlüden ciddi ve samîmî bir istemektir ki o büyük Allah’u Teâlâ o güçlü Allah’u Teâlâ’dır. Ciddi bir samîmî şekilde edep ve terbiyene uygun olarak Allah’a dua edip O’ndan isteyeceksin. Çünkü biz Allah’a ebedî muhtacız. O’ndan isteyeceğiz. Ama nasıl? Duanın âdâbına, terbiyesine uygun bir de çalışarak, itaat ederek, Amel-i Sâlih işleyerek dua edeceğiz. Bu dualar fiil hâlinde dualar çalışman duadır, ibadetlerin duadır, sözün sözlü dualar hâl ile yalvarmaktır. Dikkat et! Fiilen sözlü olarak ve hâl ile yalvarmaktır. Kişinin ruh yapısı, kalp yapısı, bedeni, hareketleri, sözü, söz ve davranışları duaya saygıya uygun olarak dua edilmelidir. İhlâs ve ciddilik şanına lâyık olarak sen de ihlâs olacak, ciddilik olacak, şanına da lâyık kelimeler olacak, meşhur dua olacak.

Buhârî, Müslim ve diğerlerinde şöyle bir tembih vardır dua konusunda Buhârî Şerifte, Müslim-i Şerifte ve diğerlerinde. Sağıra gaibe değil kesin işitene yakın olana dua ediyorsunuz dedi Peygamberimiz.

Dakika 1:11:16

Siz dedi bağırıp, çağırarak dua etmeyin dedi. Sağıra mı dua ediyorsunuz? Dedi. Gaibe mi dua ediyorsunuz? Dedi. Sana senden yakın olana dua ediyorsun. Her şeyi duyana, işiten bilene, görene dua ediyorsun. Onun için Peygamberimiz uyardı şöyle dedi.

(inneküm lestüm tedûne esamme velâ gâiben inneküm tedûne semîan kadirâ) buyurdular.

Siz dedi her şeyi duyana, her şeye kâdir olana dua ediyorsunuz dedi. Siz sağıra ve gaibe dua etmiyorsunuz dedi. Gizli dua menduptur. Ölçülü ol, fazla sözde uzatma, lüzumsuz kelimeler katma duanın içine duanın da sınırları vardır sınırı aşma.

Abdullah Bin Muğaffel oğlunun bir gün şöyle dua ettiğini görmüş. (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn)

Cennette diyor, sağındaki beyaz köşkü isterim diye dua ediyor.

Bakın, cennette diyor, senin sağındaki beyaz köşkü isterim diyor.

Oğlum diyor babası uyarıyor oğlunu,

Efendimiz Aleyhisselâtu Vesselâm’dan duydum diyor bir kavim duada haddi aşacaklar dedi. Çünkü âyette anlamını verdiğimiz, ne diyor orada? (لاَ يُحِبِّ الْمُعْتَدِينَ  إِنَّهُ) “Allah haddi aşanları sevmez” diyor. Bu her konuda olduğu gibi duada da böyledir. Ölçülü olmalı itidal üzere olmalıdır. Peygamberimizin bir duası her hâlimde beni itidal üzere olan mûtedil olan kullarından eyle diyor.

İbn-i Atiye Zemahşerî’nin haberinde şöyle diyor; Peygamber Efendimizin şöyle dua ettiğini rivâyet ediyor.

‘’ Allahümme innî eselükel cennete vemâ garrabe ileyhâ min kavlin ve amelin min eûzü-bike minânneri vemâ garrabe ileyha min kavlin ve amelin’’

Ne kadar mükemmel bir dua bu Peygamberimizin duası olduğu açıkça belli, Nereden belli? Mânâdan belli kelimeler az mânâ uçsuz bucaksız. Bunu dersen sana yeter buyurmuştur. Feyz-ül Kâdir ve bu âyeti de okumuştur. Yani A’râf Sûresi’nin bu dua ile ilgili âyetini okuyor. ‘’A’râf 54, 55’’

Dakika 1:15:08

İnsan yeryüzünün dünyanın da ıslâh ve ifsâdında sorumludur. Dünyayı ıslâh etmelidir ifsâd etmemeli yapmalı bozmamalıdır. Güzel yaratılanlarını da muhafaza etmeli. Yaratılışı, hilkati ve fıtratı ve tabiatı korumalıdır. Bunlar iç içe yaratılmışlardır iç içe konmuştur Cenab-ı Hak tarafından. Hilkat, fıtrat ve tabiat iç içe bunlar konulmuş ve yaratılmıştır. Onun için insanoğlunun bunları korumakla da bir görevi vardır sorumludur. İlim, îmân, tevhîd, itaat yani bura da ehliyet lâzım bu varlıkları yerli yerince kullanmak, faydalanmak, korumak, bozmamak için ilim lâzım, îmân lâzım tevhîd Allah’a itaat intizâm lâzım, adâlet lâzım ki Cenab-ı Hak bunları bizden istiyor. Şirki, küfrü, nifâkı, zulmü, isyânı, ihtilâli yıkmayı, bozmayı, ifsâd ve her kötülüğü, her zararı Allah yasaklıyor. Korku hâlinde ümidi ümit hâlinde korkuyu bırakma bunları bırakmadan celâl ve ikrâm sahibine dua etmelidir. Burayı tekrar edeyim önemine binaen; Korku hâlinde ümidi bırakma ümit hâlinde de Allah korkusunu sakın bırakma hiç mi hiç ebedî Allah’tan ümit kesme ve celâl ve ikrâm sahibine dua et sürekli dua hâlinde ol. Bütün varlığınla, ruhunla, bedeninle, dilinle, kalbinle dua hâlinde ol. Onun için eğer böyle olursan bu iki kanadı kendine takılmasına vesile olursun. İki kanattır bunlar ne onlar? Korku ile ümit iki kanattır. İstikâmet neresidir? Allah’ın rızâsıdır ve yaşanan ortam ihsân mertebesidir kişinin kendisi Muhsin’dir ve işte bunlar burada murâdına etmişlerdir. Murâda böyle erilir kanatlarını tak, Allah’tan iste her hidâyet Allah’tan her başladı Allah’tandır. Bunu da unutma!

Nâfi, İbn-i Kesîr, Ebû Âmir, Ebû Câfer, Yâkup kıraatlerinde ‘’Büşran’’ İbn-i Âmirde de ‘’Nüşran’’ okunmuştur bu kelime.

İbn-i Kesîr hamze kisaide de ‘’Erriyaha Neşran’’ diye okunmuştur. Rahmetinin önünde neşir hâlinde rüzgâr gönderir. Şimdi birde azâb habercileri de vardır. Demek ki rahmetin habercileri olduğu gibi azâbın habercileri de var.

Dakika 1:19:40

 

 

(Visited 112 times, 1 visits today)
{"message":{"type":8,"message":"Undefined variable: show_right_meta","file":"\/home\/pwny9ik9\/public_html\/wp-content\/plugins\/cactus-video\/video-hook-functions.php","line":1155},"error":1}