Tefsir 295-01

295- Tefsir Ders 295 hayat veren nurun keşif notları

295- Kur’an-ı Kerim Tefsir Dersi 295

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

(A’râf Sûresi 70’inci Âyet-i Kerime’den 129’uncu Âyet- Kerime’ler)

 

قَالُواْ أَجِئْتَنَا لِنَعْبُدَ اللّهَ وَحْدَهُ وَنَذَرَ مَا كَانَ يَعْبُدُ آبَاؤُنَا فَأْتِنَا بِمَا تَعِدُنَا إِن كُنتَ مِنَ الصَّادِقِينَ ﴿٧٠﴾

Dediler ki: “Ya, demek sen tek Allah’a kulluk edelim ve atalarımızın taptıklarını bırakalım diye mi (bize) geldin?” dediler. Bu putperest kavimde da Hûd peygamber Aleyhisselâm böyle dedi. “Eğer doğrulardan isen bizi tehdit ettiğin (o azâbı) bize getir!” dediler. Helâk olmak istiyorlar puta tapıyorlar, Hûd peygambere karşı koyuyorlar.

قَالَ قَدْ وَقَعَ عَلَيْكُم مِّن رَّبِّكُمْ رِجْسٌ وَغَضَبٌ أَتُجَادِلُونَنِي فِي أَسْمَاء سَمَّيْتُمُوهَا أَنتُمْ وَآبَآؤكُم مَّا نَزَّلَ اللّهُ بِهَا مِن سُلْطَانٍ فَانتَظِرُواْ إِنِّي مَعَكُم مِّنَ الْمُنتَظِرِينَ ﴿٧١﴾

(Hûd Aleyhisselâm) dedi ki: “Artık size Rabbinizden bir azâb ve bir hışım inmiştir. Haklarında Allah’ın hiçbir delil indirmediği, sadece sizin ve atalarınızın taktığı kuru isimler hususunda benimle tartışıyor musunuz? Bekleyin öyleyse, şüphesiz ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim!” dedi, Hûd Aleyhisselâm artık Allah’ın azâbı Hûd Kavminin, Âd Kavminin de başına bineceğini bekleyin dedi.

Bakın ne diyor; Cenab-ı Hak bu kavmi de nasıl batırdı bakın!

فَأَنجَيْنَاهُ وَالَّذِينَ مَعَهُ بِرَحْمَةٍ مِّنَّا وَقَطَعْنَا دَابِرَ الَّذِينَ كَذَّبُواْ بِآيَاتِنَا وَمَا كَانُواْ مُؤْمِنِينَ ﴿٧٢﴾

Onu ve onunla beraber olanları rahmetimizle kurtardık. Allah hem peygamberi hem ona inanan mü’minleri her zaman Cenab-ı Hak kurtarmıştır. Bak, Nuh’un gemisinde inananlarla beraber Nuh’u kurtardı. Burada da Hûd’u kurtardı inananlarla beraber. Ve âyetlerimizi yalanlayıp da îmân etmeyenlerin kökünü kestik diyor Cenab-ı Hak. Bakın; (مِّنَّا وَقَطَعْنَا دَابِرَ الَّذِينَ كَذَّبُواْ بِآيَاتِنَا) Âyetlerimizi yalanlayanların o kezzap kâfirlerin kökünü kestik diyor Cenab-ı Hak ve Âd Kavmi de bu şekilde helâk oldu gitti. Nuh Kavmi helâk oldu îmânsız olarak cehennemi buldular. Âd Kavmi de öyle oldu. Bakın Allah’ı, Allah’ın peygamberini peygamberle gelen Allah’ın âyetlerini kabul edemediler. Kur’an-ı Kerim sana Nuh Kavmini anlatıyor, Hûd Kavmini anlatıyor, diğer nice kavimleri ve geçmişi anlatıyor ezelden ebede haber veriyor. (وَإِلَى ثَمُودَ أَخَاهُمْ صَالِحًا) bakın, bir de Semûd Kavmine Sâlih peygamberi Cenab-ı Hak gönderdi.

وَإِلَى ثَمُودَ أَخَاهُمْ صَالِحًا قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُواْ اللّهَ مَا لَكُم مِّنْ إِلَهٍ غَيْرُهُ قَدْ جَاءتْكُم بَيِّنَةٌ مِّن رَّبِّكُمْ هَذِهِ نَاقَةُ اللّهِ لَكُمْ آيَةً فَذَرُوهَا تَأْكُلْ فِي أَرْضِ اللّهِ وَلاَ تَمَسُّوهَا بِسُوَءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ ﴿٧٣﴾

Semûd kavmine de kardeşleri Sâlih’i (gönderdik) diyor Cenab-ı Hak. Bak, Sâlih (AS.). Bak Sâlih (AS.) kavmine ne dedi: “Ey kavmim dedi, Allah’a kulluk edin sizin O’ndan başka bir ilâhınız yoktur. Size Rabbinizden açık bir delil geldi. İşte de şu Allah’ın devesi size bir mûcizedir; bırakın onu Allah’ın arzında yesin (içsin), sakın ona bir kötülük etmeyin, yoksa sizi acı bir azâb yakalar” dedi. Onlar mûcize istemişlerdi Cenab-ı Hak onların isteğine göre de o deveyi mûcize olarak Cenab-ı Hak yarattı.

Dakika 5:45

وَاذْكُرُواْ إِذْ جَعَلَكُمْ خُلَفَاء مِن بَعْدِ عَادٍ وَبَوَّأَكُمْ فِي الأَرْضِ تَتَّخِذُونَ مِن سُهُولِهَا قُصُورًا وَتَنْحِتُونَ الْجِبَالَ بُيُوتًا فَاذْكُرُواْ آلاء اللّهِ وَلاَ تَعْثَوْا فِي الأَرْضِ مُفْسِدِينَ ﴿٧٤﴾

Düşünün ki (Allah) Âd Kavminden sonra sizi hükümdarlar kıldı. Semûd kavmine diyor Sâlih’in kavmine diyor bunları da. Ve yeryüzünde sizi yerleştirdi: O’nun düzlüklerinde saraylar yapıyorsunuz, dağlarında evler yontuyorsunuz. Artık Allah’ın nimetlerini hatırlayın da yeryüzünde fesatçıları olarak karışıklık çıkarmayın dedi. Cenab-ı Hak Sâlih’i de bunlara bu şekil gönderdi.

قَالَ الْمَلأُ الَّذِينَ اسْتَكْبَرُواْ مِن قَوْمِهِ لِلَّذِينَ اسْتُضْعِفُواْ لِمَنْ آمَنَ مِنْهُمْ أَتَعْلَمُونَ أَنَّ صَالِحًا مُّرْسَلٌ مِّن رَّبِّهِ قَالُواْ إِنَّا بِمَا أُرْسِلَ بِهِ مُؤْمِنُونَ ﴿٧٥﴾

Bakın ne diyor; Kavmin ‘den büyüklük taslayan ileri gelenler, içlerinden zayıf görünen mü’minlere: “Siz, dediler, Sâlih’in, gerçekten Rabbi tarafından gönderildiğini biliyor musunuz?” (Onlar da): “(Evet), doğrusu biz onunla gönderilene inananlarız!” dediler. Mü’min olanlar böyle dediler o kodaman cinsine.

قَالَ الَّذِينَ اسْتَكْبَرُواْ إِنَّا بِالَّذِيَ آمَنتُمْ بِهِ كَافِرُونَ ﴿٧٦﴾

O büyüklük taslayanlar: “Biz, sizin inandığınızı inkâr edenleriz!” dediler. Sâlih’e, Sâlih’in peygamberliğine onunla gelen Allah’ın âyetlerine inanmadılar. Mü’minlere de böyle söylediler.

فَعَقَرُواْ النَّاقَةَ وَعَتَوْاْ عَنْ أَمْرِ رَبِّهِمْ وَقَالُواْ يَا صَالِحُ ائْتِنَا بِمَا تَعِدُنَا إِن كُنتَ مِنَ الْمُرْسَلِينَ ﴿٧٧﴾

Derken dişi deveyi boğazladılar hem mûcize istediler hem de o deveyi bak boğazladılar kestiler ve Rablerinin buyruğundan dışarı çıktılar; “Ey Sâlih! Eğer hakikaten elçilerdensen yani peygambersen, bizi tehdit ettiğin (o azâbı) bize getir!” dediler. Şımardılar bunlar da helâk oldular olacaklar. Bir millet helâk olacağı zaman gerçeklere işte böyle karşı koyarlar.

فَأَخَذَتْهُمُ الرَّجْفَةُ فَأَصْبَحُواْ فِي دَارِهِمْ جَاثِمِينَ ﴿٧٨﴾

İşte o zaman bunun üzerine hemen onları, o sarsıntı yakaladı, yurtlarında dizüstü çöke kaldılar. (فِي دَارِهِمْ جَاثِمِينَ ) helâk oldular. Allah, bir sarsıntıyla bunları yok etti. Bu bakın üçüncü kavim peş peşe Nuh, Hûd ve Semûd kavimleri Nuh’un, Hûd’un ve Sâlih’in kavimleri bunlar üç peygamberin bakın üçünün de kavmi helâk oldular.

Dakika 10:10

فَتَوَلَّى عَنْهُمْ وَقَالَ يَا قَوْمِ لَقَدْ أَبْلَغْتُكُمْ رِسَالَةَ رَبِّي وَنَصَحْتُ لَكُمْ وَلَكِن لاَّ تُحِبُّونَ النَّاصِحِينَ ﴿٧٩﴾

Sâlih de o zaman onlardan yüz çevirdi ve şöyle dedi: “Ey kavmim! Andolsun ki ben size Rabbimin elçiliğini tebliğ ettim, peygamberlik görevimi yaptım ve size öğüt verdim, fakat siz öğüt verenleri sevmiyorsunuz. Onun için helâk oldunuz” dedi.

Peygamberi dinlemeyen, Allah’ı dinlemeyeni Allah’ın gönderdiği âyetleri kitâbı dinlemeyen milletlerin hep sonucu bu olmuştur. Kur’an-ı Kerim kıyâmete kadar gerçekleri dünyaya duyurmaya devam ediyor.

 

وَلُوطًا إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ أَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَ مَا سَبَقَكُم بِهَا مِنْ أَحَدٍ مِّن الْعَالَمِينَ ﴿٨٠﴾

إِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ شَهْوَةً مِّن دُونِ النِّسَاء بَلْ أَنتُمْ قَوْمٌ مُّسْرِفُونَ ﴿٨١﴾

وَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِهِ إِلاَّ أَن قَالُواْ أَخْرِجُوهُم مِّن قَرْيَتِكُمْ إِنَّهُمْ أُنَاسٌ يَتَطَهَّرُونَ ﴿٨٢﴾

Bakın Cenabı Hak Lût Aleyhisselâm’ı da kavmine peygamber gönderdi. Bu kavme de Lût kavmi Lûtiler deniyor. Bakın bu kavim içinde neyi anlatıyor, bize neyi duyuruyor? Lût’u da (peygamber olarak) gönderdik. Kavmine dedi ki: “Sizden önce âlemlerden hiçbirinin yapmadığı fuhuşu mu yapıyorsunuz?” dedi. Biliyorsunuz işte bu kavim Lûti kavimdir ki bunlar eşcinsel yaşıyorlardı. Çünkü siz kadınları bırakıp da şehvetle erkeklere gidiyorsunuz. Belki de siz haddi aşan bir kavimsiniz. Lût peygamber onlara nasihat ediyordu. Kavminin cevabı bak Lût’a ne dediler? (AS.): Onları, (Lût’u ve taraftarlarını) kentinizden çıkarın. Yani Lût’u çıkarın bu memleketten, Lût’ un yakınlarını da çıkarın, onun gibi düşünenleri de çıkarın dediler. Çünkü onlar fazla temizlenen insanlarmış! demelerinden başka bir şey olmadı. Yani Lût ve yanındakiler namuslu insanlar, tertemiz insanlar. Bu temiz insanların bizim içimizde ne işi var aranızdan çıkarın bu temizleri! Namussuzlar namusluyu sevmezler, alçaklar şereflileri sevmezler. Onun için Lût kavmi de Lût peygamberi temizlikle suçladılar yanındakileri de temizlikle suçladılar. Namuslu olmasını suçladılar.

Peki, ne oldu? Bak Cenab-ı Hak bunlara cevap veriyor.

فَأَنجَيْنَاهُ وَأَهْلَهُ إِلاَّ امْرَأَتَهُ كَانَتْ مِنَ الْغَابِرِينَ ﴿٨٣﴾

وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِم مَّطَرًا فَانظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُجْرِمِينَ ﴿٨٤﴾

Dedi Cenabı Hak. Biz de onu ve ailesini kurtardık. Yani Lût’u ve ailesini kurtardık, yalnız karısını kurtarmadık diyor. Ailesinden karısını Lût’ un karısını kurtarmadı Cenab-ı Hak çünkü o geride kalanlardan oldu. Lût Aleyhisselâm’a oda karşıydı karısı olduğu peygamber karısı olduğu hâlde o da Lût peygamber’e karşı idi. ve üzerlerine bir (azâb) yağmuru yağdırdık. Bak ki günahkârların sonu nasıl oldu! Lût kavmine gece yarısı taş yağmaya başladı. Lût Aleyhisselâm ailesini, aile efradını karısı hâriç aldı erkenden memleketten çıktı. Allah oraya taş yağdırdı, yerin dibine geçirdi, üstleri alta, altları üste getirildi. Karısı da helâk oldu o kavim de böyle batırıldı.

Dakika 15:45

Bu da diğer bir kavim işte görüyorsunuz Sâlih’in kavminden sonra Cenab-ı Hak bu kavmi de batırdığını dört tane kavim batırıldı peş peşe daha niceleri batırıldı. Bunlar bu şekilde. Bakın, diğer batan kavimlerden biri de Şuâyb’ın Kavmidir. (AS.) (وَإِلَى مَدْيَنَ أَخَاهُمْ شُعَيْبًا) Cenab-ı Hak Medyen’e de diyor, biz Şuâyb’ı peygamber göndermiştik diyor.

وَإِلَى مَدْيَنَ أَخَاهُمْ شُعَيْبًا قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُواْ اللّهَ مَا لَكُم مِّنْ إِلَهٍ غَيْرُهُ قَدْ جَاءتْكُم بَيِّنَةٌ مِّن رَّبِّكُمْ فَأَوْفُواْ الْكَيْلَ وَالْمِيزَانَ وَلاَ تَبْخَسُواْ النَّاسَ أَشْيَاءهُمْ وَلاَ تُفْسِدُواْ فِي الأَرْضِ بَعْدَ إِصْلاَحِهَا ذَلِكُمْ خَيْرٌ لَّكُمْ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ ﴿٨٥﴾   

Cenabı Hak burada da diyor ki: Medyen’e de kardeşleri Şuâyb’ı (gönderdik): “Ey kavmim, dedi Şuâyb Aleyhisselâm, Allah’a kulluk edin, sizin O’ndan başka bir ilâhınız yoktur. Size Rabbinizden açık bir delil geldi: Ölçüyü ve tartıyı tam yapın, insanların eşyalarını eksik vermeyin. Düzeltildikten sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın; eğer inanan insanlar iseniz, böylesi sizin için daha iyidir!” dedi Şuâyb Aleyhisselâm güzel şekilde o da nasihat etti. Allah’ın birliğine ve Allah’a kulluğa davet etti.

Bakın ne dediler;

 

وَلاَ تَقْعُدُواْ بِكُلِّ صِرَاطٍ تُوعِدُونَ وَتَصُدُّونَ عَن سَبِيلِ اللّهِ مَنْ آمَنَ بِهِ وَتَبْغُونَهَا عِوَجًا وَاذْكُرُواْ إِذْ كُنتُمْ قَلِيلاً فَكَثَّرَكُمْ وَانظُرُواْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُفْسِدِينَ ﴿٨٦﴾

 

Tehdit ederek, inananları Allah yolundan alıkoyarak ve o yolun eğriliğini arayarak öyle bir yolun başında oturmayın. Düşünün ki siz az idiniz de O sizi çoğalttı. Bakın ki bozguncuların sonu nasıl olmuştur.

وَإِن كَانَ طَآئِفَةٌ مِّنكُمْ آمَنُواْ بِالَّذِي أُرْسِلْتُ بِهِ وَطَآئِفَةٌ لَّمْ يْؤْمِنُواْ فَاصْبِرُواْ حَتَّى يَحْكُمَ اللّهُ بَيْنَنَا وَهُوَ خَيْرُ الْحَاكِمِينَ ﴿٨٧﴾

Eğer içinizden bir grup benimle gönderilene inanır, bir grupta inanmazsa, Allah aramızda hükmedinceye kadar sabredin. O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır dedi. Şuâyb Aleyhisselâmın burada nasihatleri anlatılmaktadır.

Bakın yine nasıl karşılık verdiler Şuâyb Aleyhisselâm’a;

قَالَ الْمَلأُ الَّذِينَ اسْتَكْبَرُواْ مِن قَوْمِهِ لَنُخْرِجَنَّكَ يَا شُعَيْبُ وَالَّذِينَ آمَنُواْ مَعَكَ مِن قَرْيَتِنَا أَوْ لَتَعُودُنَّ فِي مِلَّتِنَا قَالَ أَوَلَوْ كُنَّا كَارِهِينَ ﴿٨٨﴾

Bakın ne diyorlar, dediler ki kavminden ileri gelen kibirliler dediler ki:      Ey Şuâyb! Dediler Aleyhisselâm. Ya mutlaka seni ve seninle beraber inananları kentimizden çıkarırız, ya da dininize dönersiniz!” dediler. O da dedi ki; “İstemezsek demi bizi (yurdumuzdan çıkaracak veya dinimizden döndüreceksiniz?)” dedi onlara Şuâyb Aleyhisselâm böyle cevap verdi o kâfir kodamanlara.

Bakın Cenab-ı Hak yine ne diyor;

Dakika 20:41

قَدِ افْتَرَيْنَا عَلَى اللّهِ كَذِبًا إِنْ عُدْنَا فِي مِلَّتِكُم بَعْدَ إِذْ نَجَّانَا اللّهُ مِنْهَا وَمَا يَكُونُ لَنَا أَن نَّعُودَ فِيهَا إِلاَّ أَن يَشَاء اللّهُ رَبُّنَا وَسِعَ رَبُّنَا كُلَّ شَيْءٍ عِلْمًا عَلَى اللّهِ تَوَكَّلْنَا رَبَّنَا افْتَحْ بَيْنَنَا وَبَيْنَ قَوْمِنَا بِالْحَقِّ وَأَنتَ خَيْرُ الْفَاتِحِينَ ﴿٨٩﴾

Bak Şuâyb Aleyhisselam dedi ki: Andolsun ki, Allah bizi ondan kâfirlikten kurtardıktan sonra tekrar sizin dininize dönersek, Allah’a karşı iftira etmiş oluruz. Rabbimiz Allah’ın dilemesi hâli müstesnâ geri dönmemiz bizim için olacak şey değildir. Rabbimizin ilmi her şeyi kuşatmıştır. Biz sadece Allah’a dayanırız. Ey Rabbimiz! Bizimle kavmimiz arasında adâletle hükmet. Çünkü sen hüküm verenlerin hükmedenlerin en hayırlısısın dedi. Şuâyb Aleyhisselâm böyle bir dua etti Cenab-ı Hakk’a. Bir peygamber böyle dedikten sonra da daha o kavim artık kurtulamaz. Çünkü o kavim şımardıkça şımardı.

وَقَالَ الْمَلأُ الَّذِينَ كَفَرُواْ مِن قَوْمِهِ لَئِنِ اتَّبَعْتُمْ شُعَيْباً إِنَّكُمْ إِذاً لَّخَاسِرُونَ ﴿٩٠﴾

فَأَخَذَتْهُمُ الرَّجْفَةُ فَأَصْبَحُواْ فِي دَارِهِمْ جَاثِمِينَ ﴿٩١﴾

الَّذِينَ كَذَّبُواْ شُعَيْبًا كَأَن لَّمْ يَغْنَوْاْ فِيهَا الَّذِينَ كَذَّبُواْ شُعَيْبًا كَانُواْ هُمُ الْخَاسِرِينَ ﴿٩٢﴾

Cenab-ı Hak kavminden ileri gelen kâfirler dediler ki: “Eğer Şuâyb’a uyarsanız, onun peygamberliğini kabul ederseniz o takdirde siz mutlaka ziyâna uğrarsınız.” Derken o müthiş sarsıntı onları yakalayıverdi, yurtlarında diz üstü çöke kaldılar hepsi helâk oldular. Şuâyb’ı yalanlayanlar, sanki yurtlarında hiç şenlik tutmamış gibi oldular. Şuâyb’ı yalanlayanlar işte ziyana uğrayanlar, onlar oldular.

Peygamberler,  inananlar hiç kaybetmedi hiç kaybetmezler. Çünkü onların Allah’ın emrindeler, Allah’ın tarafındalar.

Cenab-ı Hak;

 

فَتَوَلَّى عَنْهُمْ وَقَالَ يَا قَوْمِ لَقَدْ أَبْلَغْتُكُمْ رِسَالاَتِ رَبِّي وَنَصَحْتُ لَكُمْ فَكَيْفَ آسَى عَلَى قَوْمٍ كَافِرِينَ ﴿٩٣﴾

Şuâyb (AS.) onlardan öteye döndü de: “Ey kavmim! Dedi, Ben size Rabbim ‘in gönderdiği gerçekleri duyurdum ben size öğüt verdim, artık kâfir bir kavme nasıl acırım?” dedi. Kavmi helâk olduktan sonra Şuâyb Aleyhisselâm Allah’ın acımadığına ben nasıl acırım dedi. Siz inanmadınız ben size bütün doğruları, gerçekler söylemeye çalıştım dedi. Artık size ben nasıl üzülürüm ki dedi. Üzülmemesinin sebebi kâfir kavme diyor bakın kâfir kavme nasıl acırım diyor. Nasıl esef ederim, üzülürüm diyor.

Dakika 25:14

وَمَا أَرْسَلْنَا فِي قَرْيَةٍ مِّن نَّبِيٍّ إِلاَّ أَخَذْنَا أَهْلَهَا بِالْبَأْسَاء وَالضَّرَّاء لَعَلَّهُمْ يَضَّرَّعُونَ ﴿٩٤﴾

ثُمَّ بَدَّلْنَا مَكَانَ السَّيِّئَةِ الْحَسَنَةَ حَتَّى عَفَواْ وَّقَالُواْ قَدْ مَسَّ آبَاءنَا الضَّرَّاء وَالسَّرَّاء فَأَخَذْنَاهُم بَغْتَةً وَهُمْ لاَ يَشْعُرُونَ ﴿٩٥﴾

Cenab-ı Hak bakın bu âyeti kerimelerde de ne buyuruyor; Biz hangi ülkeye bir peygamber gönderdi isek, onun halkını – yalvarıp yakarsınlar diye mutlaka yoksulluk ve darlıkla sıkmışızdır. Sonra kötülüğü değiştirip yerine iyilik, bolluk getirdik. Nihâyet çoğaldılar ve: “Atalarımıza da böyle darlık ve sevinç dokunmuştu.” dediler ve hemen onları, hiç farkında olmadıkları bir sıradan ansızın yakaladık. Yani bunlar bu darlıktan, sıkıntıdan uyanmadılar, bollukta şımardılar, azdılar, kudurdular. Cenab-ı Hak da ne diyor; Biz onları ansızın hep yakaladık helâk ettik diyor. Cenabı Hak;

وَلَوْ أَنَّ أَهْلَ الْقُرَى آمَنُواْ وَاتَّقَواْ لَفَتَحْنَا عَلَيْهِم بَرَكَاتٍ مِّنَ السَّمَاء وَالأَرْضِ وَلَكِن كَذَّبُواْ فَأَخَذْنَاهُم بِمَا كَانُواْ يَكْسِبُونَ ﴿٩٦﴾

أَفَأَمِنَ أَهْلُ الْقُرَى أَن يَأْتِيَهُمْ بَأْسُنَا بَيَاتاً وَهُمْ نَآئِمُونَ ﴿٩٧﴾

أَوَ أَمِنَ أَهْلُ الْقُرَى أَن يَأْتِيَهُمْ بَأْسُنَا ضُحًى وَهُمْ يَلْعَبُونَ ﴿٩٨﴾

Cenab-ı Hak diyor ki; (O) ülkelerin halkı inanıp (Allah’ın azâbından) korunsalardı, elbette üzerlerine gökten ve yerden bolluklar açardık; fakat yalanladılar, biz de onları kazandıkları ile yakaladık. Suçlarının cezâsını verdik. Acaba o ülkelerin halkı, geceleyin uyurlarken kendilerine azabınızın gelmeyeceğinden emin miydiler? Yoksa o ülkelerin halkı, kuşluk vakti eğlenirlerken onlara azabımızın gelmeyeceğinden emin miydiler? Allah’ın tuzağından kurtulacaklarına emin mi oldular? Ziyana uğrayan topluluktan başkası Allah’ın tuzağından emin olmaz. Yani helâk olacak bir millet azar, kudurur ne Allah’ın belâsıymış, ne azapmış derler, geçmişi görmezler ibret almazlar şımarırlar. İşte o şımarıp da Hakk’ı tanımadıkları tam zevki sefâya daldıkları zaman Allah’ın belasız başlarına gelmiş helâk olmuşlardır.

Cenab-ı Mevlâ bunu da duyurduktan sonra bakın ne diyor;

أَفَأَمِنُواْ مَكْرَ اللّهِ فَلاَ يَأْمَنُ مَكْرَ اللّهِ إِلاَّ الْقَوْمُ الْخَاسِرُونَ ﴿٩٩﴾

أَوَلَمْ يَهْدِ لِلَّذِينَ يَرِثُونَ الأَرْضَ مِن بَعْدِ أَهْلِهَا أَن لَّوْ نَشَاء أَصَبْنَاهُم بِذُنُوبِهِمْ وَنَطْبَعُ عَلَى قُلُوبِهِمْ فَهُمْ لاَ يَسْمَعُونَ ﴿١٠٠﴾

Yüce Rab diyor ki; Önceki sahiplerinden sonra yeryüzüne vâris olanlara hâlâ şu gerçek belli olmadı mı ki:         Eğer biz dileseydik onları da günahlarından dolayı musibetlere uğratırdık! Biz onların kalplerini mühürleriz de onlar gerçekleri işitmezler.

تِلْكَ الْقُرَى نَقُصُّ عَلَيْكَ مِنْ أَنبَآئِهَا وَلَقَدْ جَاءتْهُمْ رُسُلُهُم بِالْبَيِّنَاتِ فَمَا كَانُواْ لِيُؤْمِنُواْ بِمَا كَذَّبُواْ مِن قَبْلُ كَذَلِكَ يَطْبَعُ اللّهُ عَلَىَ قُلُوبِ الْكَافِرِينَ ﴿١٠١﴾

İşte o ülkeler ki, sana onların haberlerinden bir kısmını anlatıyoruz. Andolsun ki, peygamberleri onlara apaçık deliller, mûcizeler getirmişlerdi. Fakat önceden yalanladıkları gerçeklere îmân edecek değillerdi. İşte o kâfirlerin kalplerini Allah böyle mühürler. Bir insan küfür ekipte îmân biçemez bunlar küfür ektiler. Ne yaptılar? Küfrün belâsını biçtiler. O küfürler kalplerine mühür oldu basıldı.

وَمَا وَجَدْنَا لأَكْثَرِهِم مِّنْ عَهْدٍ وَإِن وَجَدْنَا أَكْثَرَهُمْ لَفَاسِقِينَ ﴿١٠٢﴾

Onların çoğunda, sözde durma diye bir şey bulamadı. Yani sözünde durmadılar. Gerçek şu ki, onların çoğunu yoldan çıkmış bulduk. Yani şeriat Allah’ın emir ve kânûnlarını tanımadılar. Hep bunlar Allah’ın yolundan çıkmış ve sapmış olarak helâk olup gittiler. Bunları Muhammed ümmetine kıyâmete kadar Yüce Allah anlatıyor ki, Muhammed çağında kıyâmete kadar bütün milletler Muhammed’in ümmetidir. Aklınızı başınıza alın! Sizin de başınıza bu belalı gelmesin diye Cenabı Hak ne yapıyor kullarına gerçekleri duyuruyor uyarıyor. Kur’an ile Hz. Muhammed ile yüze İslam’ın yüce hukûku kânûn ve kurallarıyla uyarıyor. Bütün İslam’ın emirleri Allah’ın hukûkudur. Allah haktır emirleri hukûktur. En yüce işte hukûkun üstünlüğü buradadır. Ebedî mutlu olmanın dersi buradadır. Hakk’ı terk ederek, Hakk’ı inkâr ederek onun gönderdiği Peygamberi, onun âyetlerini kitâbı, Kur’an-ı, Yüce İslam’ı inkâr ederek ne dünyada, ne mezarda, ne mahşerde ebediyyû’l-ebed mutluluk olmaz. Hüsran ve cehennem vardır yazık olur. İslam ise ebedî mutluluğun bizzat kendisidir ebediyyû’l-ebed mutlu hayat İslam’ın ortaya koyduğu hayat tarzıdır.

Dakika 33:55

ثُمَّ بَعَثْنَا مِن بَعْدِهِم مُّوسَى بِآيَاتِنَا إِلَى فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ فَظَلَمُواْ بِهَا فَانظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُفْسِدِينَ ﴿١٠٣﴾

وَقَالَ مُوسَى يَا فِرْعَوْنُ إِنِّي رَسُولٌ مِّن رَّبِّ الْعَالَمِينَ ﴿١٠٤﴾

حَقِيقٌ عَلَى أَن لاَّ أَقُولَ عَلَى اللّهِ إِلاَّ الْحَقَّ قَدْ جِئْتُكُم بِبَيِّنَةٍ مِّن رَّبِّكُمْ فَأَرْسِلْ مَعِيَ بَنِي إِسْرَائِيلَ ﴿١٠٥﴾

قَالَ إِن كُنتَ جِئْتَ بِآيَةٍ فَأْتِ بِهَا إِن كُنتَ مِنَ الصَّادِقِينَ ﴿١٠٦﴾

Cenab-ı Hak bu yüce âyetlerinde de bakın Firavun’un nasıl helâk olduğunu da burada anlatmaktadır. Öbür kavimleri helâk etti Firavun’a da Mûsâ’yı göndermişti Firavun ‘da güçlü devleti vardı. Bakın Firavun ’da Mûsâ’ya karşı koydu Tevrât’a, Allah’ın âyetlerine inanmadı o da helâk oldu. Tevrât’ın yolundan gitmeyen İsrâil’in başına neler geldi o İsrâil ne kadar azdı kudurdu gerçek Tevrât’a inanmadı. Mûsâ’nın yolundan, Tevrât’ın yolundan saptılar başlarına gelmedik kalmadı hâlâ kan akıtıyorlar. İsrâil akıllanmadı.

Cenabı Hak bu âyetlerde de: Sonra onların arkasından Mûsâ’yı mûcizelerimizle Firavun’a ve topluluğuna gönderdik. Tuttular o mûcizeleri inkâr ettiler. Ettiler de bak, o bozguncuların akıbetleri nasıl oldu! Mûsâ Aleyhisselâm: “Ey Firavun! Bil ki ben âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir peygamberim” dedi. Allah’a karşı ilk görevim, hak olandan başka bir şey söylemememdir. Hak olanı söylemektir dedi. Gerçekten ben size Rabbinizden bir mûcize getirdim, artık İsrâiloğulları’nı benimle gönder dedi.

Firavun: “Eğer bir mûcize getirdiysen, eğer doğru söyleyenlerden isen onu göster” dedi.

İşte o zaman,

فَأَلْقَى عَصَاهُ فَإِذَا هِيَ ثُعْبَانٌ مُّبِينٌ ﴿١٠٧﴾

وَنَزَعَ يَدَهُ فَإِذَا هِيَ بَيْضَاء لِلنَّاظِرِينَ ﴿١٠٨﴾

قَالَ الْمَلأُ مِن قَوْمِ فِرْعَوْنَ إِنَّ هَذَا لَسَاحِرٌ عَلِيمٌ ﴿١٠٩﴾

يُرِيدُ أَن يُخْرِجَكُم مِّنْ أَرْضِكُمْ فَمَاذَا تَأْمُرُونَ ﴿١١٠﴾

قَالُواْ أَرْجِهْ وَأَخَاهُ وَأَرْسِلْ فِي الْمَدَآئِنِ حَاشِرِينَ ﴿١١١﴾

يَأْتُوكَ بِكُلِّ سَاحِرٍ عَلِيمٍ ﴿١١٢﴾

وَجَاء السَّحَرَةُ فِرْعَوْنَ قَالْواْ إِنَّ لَنَا لأَجْرًا إِن كُنَّا نَحْنُ الْغَالِبِينَ ﴿١١٣﴾

قَالَ نَعَمْ وَإَنَّكُمْ لَمِنَ الْمُقَرَّبِينَ ﴿١١٤﴾

قَالُواْ يَا مُوسَى إِمَّا أَن تُلْقِيَ وَإِمَّا أَن نَّكُونَ نَحْنُ الْمُلْقِينَ ﴿١١٥﴾

Bak Cenab-ı Hak; Bunun üzerine Mûsâ, asâsını yere bırakıverdi, o da birdenbire kocaman bir ejderha kesiliverdi.

Ve Mûsâ elini koynundan çıkarıverdi, eli bembeyaz olmuş, bakanların gözünü kamaştırıyordu.

Firavun ‘un kavminden ileri gelenler, “Muhakkak bu çok bilgili bir sihirbazdır” dediler. Mûsâ’ya sihirbaz dediler hâlbuki hak peygamberdir.

O, sizi yurdunuzdan çıkarmak istiyor. (Firavun): “O halde siz ne diyorsunuz?” dedi.

Onlar da: “Onu ve kardeşini beklet, şehirlere de toplayıcılar gönder” dediler.

“Bütün bilgiç sihirbazları sana getirsinler.”

O sihirbazlar Firavun’a geldiler: “Galip gelirsin nice muhakkak mükâfat var değil mi?” dediler sihirbazlar. Yani Mûsâ’yı yenmeye çalışacaklar Firavunun sihirbazları.

“Evet” dedi (Firavun) sihirbazlara, “Üstelik o zaman benim yakınlarından olacaksınız” dedi sihirbazlara. Yeter ki Mûsâ’yı yenin, mağlup edin Mûsâ’yı diyor Firavun.

Sihirbazlar, Mûsâ’ya: “Ey Mûsâ! Önce sen mi hünerini ortaya koyacaksın, yoksa biz mi?” dediler. O zaman bakın ne dedi Mûsâ Aleyhisselâm o zaman dedi ki;

Dakika 40:04

قَالَ أَلْقُوْاْ فَلَمَّا أَلْقَوْاْ سَحَرُواْ أَعْيُنَ النَّاسِ وَاسْتَرْهَبُوهُمْ وَجَاءوا بِسِحْرٍ عَظِيمٍ ﴿١١٦﴾

وَأَوْحَيْنَا إِلَى مُوسَى أَنْ أَلْقِ عَصَاكَ فَإِذَا هِيَ تَلْقَفُ مَا يَأْفِكُونَ ﴿١١٧﴾

فَوَقَعَ الْحَقُّ وَبَطَلَ مَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ ﴿١١٨﴾

فَغُلِبُواْ هُنَالِكَ وَانقَلَبُواْ صَاغِرِينَ ﴿١١٩﴾

وَأُلْقِيَ السَّحَرَةُ سَاجِدِينَ ﴿١٢٠﴾

Bak Cenabı Hak; burada ibretli sahneyi nasıl gösteriyor.

Mûsâ, dedi ki onlara; “Siz dedi sihirlerinizi kullanın, sihirlerinizi atın” dedi. Atacaklarını atınca herkesin gözünü büyülediler ve onları dehşete düşürdüler. Doğrusu büyük bir sihir gösterdiler.

Biz de Mûsâ’ya “Sen de asânı bırakıver.” diye vahiy ettik. Birdenbire asâ, onların bütün uyguladıklarını yakalayıp yutuverdi, bütün sihirler yok oldu.

Artık hakîkat ortaya çıkmış ve onların bütün yaptıkları boşa gitmişti.

Orada mağlup olmuş ve küçük düşmüşlerdi.

Sihirbazlar hep birden secdeye kapandılar.

İşte görüyorsunuz bâtıl Hakk’ın karşısında yok oldu sihirbazlar secdeye kapandılar. Bakalım ne diyorlar işte burada Cenab-ı Hak sihirbazların durumun anlattıktan sonra,

قَالُواْ آمَنَّا بِرِبِّ الْعَالَمِينَ ﴿١٢١﴾

Sihirbazlar dediler ki: “Biz âlemlerin Rabbisi olan Allah’a îmân ettik” dediler.

رَبِّ مُوسَى وَهَارُونَ ﴿١٢٢﴾

“Mûsâ’nın ve Hârun’un Rabbisi ’ne îmân ettik” dediler.

قَالَ فِرْعَوْنُ آمَنتُم بِهِ قَبْلَ أَن آذَنَ لَكُمْ إِنَّ هَذَا لَمَكْرٌ مَّكَرْتُمُوهُ فِي الْمَدِينَةِ لِتُخْرِجُواْ مِنْهَا أَهْلَهَا فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ ﴿١٢٣﴾

لأُقَطِّعَنَّ أَيْدِيَكُمْ وَأَرْجُلَكُم مِّنْ خِلاَفٍ ثُمَّ لأُصَلِّبَنَّكُمْ أَجْمَعِينَ ﴿١٢٤﴾

قَالُواْ إِنَّا إِلَى رَبِّنَا مُنقَلِبُونَ ﴿١٢٥﴾

Bakın ne diyor, sihirbazlar onu da dedikten sonra; Cenab-ı Hak Firavun şimdi Müslüman olan sihirbazlara neler dedi Yüce Allah onu anlatıyor.

Firavun ’unun durumunu anlatıyor. Firavun dedi ki Müslüman olan sihirbazlara: Ben size izin vermeden îmân ettiniz ha! Dedi. “Şüphesiz bu bir hiledir, siz bunu şehirde kurmuşsunuz, yerli halkı oradan çıkarmak istiyorsunuz, sonra anlayacaksınız!” Yani şimdi sihirbazları tehdit ediyor.

“Ellerinizi ve ayaklarını çaprazlama kestireceğim, sonra da bilin ki, sizi astıracağım” dedi. Firavunlar böyle yapar.

Onlar da: “Şüphesiz o takdirde biz Rabbimize döneceğiz” dediler. Nasılsa öleceğiz Rabbimize döneceğiz. Hiç olmazsa îmânımızla ölür, îmânımızla şehit olur, Rabbimizin döneriz dediler. Her Müslüman da böyle der.

“Senin bize kızman da sırf Rabbimizin âyetleri gelince onlara îmân etmemizden dolayıdır. Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır ve canımızı Müslüman olarak al” diye yalvardılar.

Dakika 45:02

İşte kıymetliler durum böyledir. Ne dediler; Sihirbazlar Müslüman olan sihirbazlar,

وَمَا تَنقِمُ مِنَّا إِلاَّ أَنْ آمَنَّا بِآيَاتِ رَبِّنَا لَمَّا جَاءتْنَا رَبَّنَا أَفْرِغْ عَلَيْنَا صَبْرًا وَتَوَفَّنَا مُسْلِمِينَ ﴿١٢٦﴾

Dediler, ne mutlu.

وَقَالَ الْمَلأُ مِن قَوْمِ فِرْعَونَ أَتَذَرُ مُوسَى وَقَوْمَهُ لِيُفْسِدُواْ فِي الأَرْضِ وَيَذَرَكَ وَآلِهَتَكَ قَالَ سَنُقَتِّلُ أَبْنَاءهُمْ وَنَسْتَحْيِي نِسَاءهُمْ وَإِنَّا فَوْقَهُمْ قَاهِرُونَ ﴿١٢٧﴾

قَالَ مُوسَى لِقَوْمِهِ اسْتَعِينُوا بِاللّهِ وَاصْبِرُواْ إِنَّ الأَرْضَ لِلّهِ يُورِثُهَا مَن يَشَاء مِنْ عِبَادِهِ وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّقِينَ ﴿١٢٨﴾

Bak Cenabı Hak burada diyor ki; Firavun kavminin ileri gelenleri dediler ki, Cenabı Hak bunların durumunu anlatıyor. Firavun kavminin ileri gelenleri dediler ki:           Seni de ilahlarını terk etsinler de yeryüzünde fesâd çıkarsınlar diye mi Mûsâ’yı ve kavmini serbest bırakacaksın?” Firavun da dedi ki: “Onların oğullarını öldüreceğiz, kızlarınız sağ bırakacağız ve onlar üzerinde kahredici bir üstünlüğe sahibiz” dedi Firavun.

Mûsâ da, kavmine dedi ki Aleyhisselam: “Allah’ın yardımını ve lütfunu isteyin ve sabır gösterin. Şüphesiz ki yeryüzü Allah’ındır, kullarından dilediğini ona mirasçı kılar. Sonunda kurtuluş muttakilerindir” dedi Mûsâ Aleyhisselâm.

Ve şu âyet-i kerimelerde Cenab-ı Hak şöyle diyor;

قَالُواْ أُوذِينَا مِن قَبْلِ أَن تَأْتِينَا وَمِن بَعْدِ مَا جِئْتَنَا قَالَ عَسَى رَبُّكُمْ أَن يُهْلِكَ عَدُوَّكُمْ وَيَسْتَخْلِفَكُمْ فِي الأَرْضِ فَيَنظُرَ كَيْفَ تَعْمَلُونَ ﴿١٢٩﴾

 

Kavmi de dediler ki: “Sen bize gelmeden önce de eziyet gördük, sen geldikten sonra da.” Bakın, Mûsâ’ya kavmi böyle dedi. İşte İsrâiloğulları’nın yapısın da bu var. Mûsâ ile Firavun’u eşit görmeye kalktılar. Bakın sabır göstermiyorlar. Hâlbuki Mûsâ onları Firavun ‘un işkencesinden kurtarmaya geldi. Allah onu peygamber gönderdi. Mûsâ dedi ki: “Umulur ki Rabbiniz düşmanlarınızı helâk edip de sizi yeryüzünde halîfe kılacaktır ve sizin nasıl işler yaptığımıza bakacaktır sizi imtihan edecektir.” dedi.

İşte kıymetli dostlarımız, dünyanın, hayatın tümü imtihandır. İsrâil’i Firavun’dan kurtardı ama İsrâil iyi bir imtihan veremedi. İsrâil nice peygamberleri katletti, nicelerini inkâr etti ve nicelerine iftira etti. Ne zulümler yaptı, neler işledi. Allah da başlarına nice belâlar vererek devam etti. Şu anda İsrâil’in yaptığına bakın ne yapıyor? Onun için Tevrât’a inanan Mûsâ inananlar dâima haklı yolun yolcusudurlar, Müslümandırlar. Fakat Tevrât’ın ve Mûsâ’nın yolundan sapanlar dâima zulüm işlemişlerdir zulme devam etmektedirler. Tabii ki Kur’an-ı Kerim’in yolundan sapanlar da aynıdır, İncil’in yolundan sapanlar da aynıdır, tamamını geçmişi tamamen yenileyen İslam nizamının yolundan sapanlar da aynıdır. Şuanda bütün dünyanın dini İslam’dır, şeriatı Kur’an’dır. Geçmişin değerleri Kur’an’dadır, İslam’dadır. Geleceğin değerleri İslam da, Kur’an’dadır. İbretli sahneleri insanlığa anlatmaya ve bütün insanlığı Kur’an-ı Kerim kucaklamaya kıyâmete kadar devam etmektedir. Sadece Kur’an gerçeğini, İslam gerçeğini peygamber, risâlet, Muhammed gerçeğini inkâr edenler bu rahmet kucağından kaçanlardır. Onlar da kendileri bilirler.

Dakika 51:15

 

 

(Visited 68 times, 1 visits today)
{"message":{"type":8,"message":"Undefined variable: show_right_meta","file":"\/home\/pwny9ik9\/public_html\/wp-content\/plugins\/cactus-video\/video-hook-functions.php","line":1155},"error":1}