Tefsir 299-01

299- Tefsir Ders 299 hayat veren nurun keşif notları

299- Kur’an-ı Kerim Tefsîr Dersi 299

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

 

Sevgili dinleyenler,

Ebedî hayatın, mutlu yaşantının hayat dersleri ile ilgili şanlı Kur’an’ın keşif notlarını sizlere vermeye devam ediyoruz. A’râf Sûresi’nin 130’uncu ve 171’inci âyetleri arasında ki âyetlerle ilgili anlamlarını size verdikten sonra şimdi de keşif notlarını vermeye çalışıyoruz. Cenab-ı Hak ebedî mutlu olmanın bu hayat dersleri ile hayat bulmanın ve Yüce Allah’ın rızâsına, O’nun ebedî sönmeyen nuruna, O’nun aydınlığına mazhâr olmayı Cenab-ı Hak hepimize nasîb eylesin. Bütün insanlığın işte muhtaç olduğu hayat dersleri bu derslerdir. Bu dersler kimseye bir çağırım değildir. Arş’ı Âlâ Üniversitesi’nin o yüce Kitâb’ı ki Allah’ın ilminden gelen şanlı Kur’an’ın bizzat kendi dersleridir. Kişiyi ölümsüz hayata hazırlayan derslerdir bunlar. Onun için İslam’ın, şanlı Kur’an’ın, Hazreti Muhammed’in ortaya koyduğu bütün yüce değerler Hak ve hakîkat olan tam bir ilim, irfân olan bu dersleri bütün insanın, insanlık âleminin iyiden iyiye hayatına yerleştirmesi gerekmektedir. Çünkü bizi yaratan ilâhî dersleri bize tebliğ eylemiştir. Bizin mutluluğunuz için şanlı Kur’an-ı Kerim’i göndermiştir. Bunun için Cenab-ı Hak Kitâbı’na, âyetlerine, kânûnlarına, hükümlerine, peygamberlerine itaat etmeyen inanmayan toplumları zaman, zaman uyarmıştır. Yoksulluk ve darlıklara sıkmışızdır diyor Cenab-ı Hak. Niçin? Uyansınlar diye. A’râf Sûresi 94 ‘de de bunu görmekteyiz. Cenab-ı Mevlâ tabiata yaratan hükmeder diyor. Yani diyor ki; Tabiata ben hükmederim, tabiat bana hükmetmez diyor. Allah’a hükmedecek kuvvet bulunmaz çünkü kudretin, kuvvetin hepsi Allah’a aittir. Tabiata yaratan hükmeder. Dünyada işte yanılgının Rabbisinden kopuk yaşamanın tehlikelerinden birisi budur. Yaratılmışı yaratana eş koşmaktır. Yaratılmışları görüp yaratanı tanımamaktır, tehlike buradadır. Tabiata kalsaydı ki kalmaz tabii, ya hep bolluk, ya hep darlık olurdu. Zaten Allah tabiatı, kâinatı yaratmasaydı tabiat diye bir şey olmazdı. Rabbâni kudret, mutlak hâkim ilâhî uyarılar, semâvî darbeler, fiili âyetler, tabii alâmetler “bir musibet bin nasihatten iyidir” atasözü bunun için söylenmiştir. Onun için bu etkili terbiye aracıdır. İlimden anlamayan Allah, Peygamber, Allah’ın Kitâb’ı ve Kitâb’ın âyetlerini tanımayan insanları Cenab-ı Hak onları anladığı dilden uyanmıştır.

Dakika 5:05

Onun için ekonominin önemi, helâk işareti, ahlâkın bozulması, feyiz ve bereketin kesilmesi. Ekonominin önemi neden önemlidir? Çünkü bütün insanlık âlemi arasında tam bir âdil taksimat olmalıdır. Allah’ın nimetleri insanlara iyiden iyiye tam bir sosyal adâletle uygulanmalı, nimetler taksim edilmelidir, haksızlık olmamalıdır. Bunun için ekonominin önemi de çok büyüktür. Helâk işareti eğer ekonomi çöker, zenginlerin elinde kalırsa sermayeler topluma bu yansımazsa bu helâk işaretidir. Felç işaretidir, en azından kriz işaretidir ve krizdir. Hangi damarın nerede çatlayacağını bilemezsiniz. Beyin damarları çatlar, kalp damarları çatlar iç kanama başlar. Ne zaman? Ekonomi eğer sosyal adâletle insanlık arasında tam bir âdil taksimat yapılmazsa, hakça adâletçe bölüşüm olmazsa ahlâkın bozulması insanlığı ayakta tutacak en büyük kavram, kıymetli kavram, manevî kuvvet ruh kuvvetlerinin başında da ahlâkın yerli yerince olmasıdır. Ahlâk bozulduğu zaman işte o zaman tehlikeler kapıya dayanmıştır içten çürümeye başlar. Ahlâk bozulursa neyi, kime emânet edeceksin? Şöyle bir düşün! Ahlâkı bozulan insanın vatanı olmaz, milleti olmaz ve dini olmaz. Îmânı olmazsa peki, bu kutsal emânetleri kime emânet edeceksin? Ekonomiyi kime emânet edeceksin? Ahlâk dersini kime verdireceksin? Onun için feyiz ve bereketlerin kesilmesi işte adâlet, sosyal adâlet, îmân ve sevgi, güzel ahlâk olmadığı zaman bereketler kesilmeye başlar.  İşte küresel bir felaket ortaya çıkar. Bereketin kesilmesi, feyizlerin kesilmesi çok yönlüdür, tek yönlü değildir. Sadece maddî sebeplerle değil manevî sebeplerle birlikte bunlar gözden geçirilmelidir. Çare nedir? Bunların tüm çaresi ilâhî nizâma bağlanmaktır. İlâhî nizâma bağlanılmadığı müddetçe insanlar neye bağlanacağını bilemezler. Çünkü herkes benim ki doğru der Allah’tan başka ilâh yoktur, Hak ve hakîkat ortadadır. Allah’ın rahmetinin genişliği uçsuz, bucaksızdır. Âyetlerini Allah’ın rahmetinin genişliğini iyi tanımalıdır. Firavunlarını bırakmalı, Allah’ın adamlarını dinlemelidir. Firavunlar kimlerdir? İnsanlığın hakkını hem yerler, hem de dayatırlar zulmederler. Hak, hakîkat hukûkun üstünlüğü diye bir kavram tanımazlar Firavunlar.

Dakika 10:00

Onun için Firavunları bırakmalı Allah’ın adamlarını dinlemelidir. Sevgili Peygamberimiz Hazreti Muhammed Mustafa Sallallahu Teâlâ Aleyhi ve Sellem Efendimiz Hazretleri bakın ne diyor; ‘’ Lâ yüldeul mü’minü min cühun merrateyni’’ îmânı olan bir kimse diyor bir delikten iki kere ısırılmaz diyor. Dikkat et! Bir defa aldandın, yanıldım ikinciye artık yanılmaman gerekiyor. Çünkü Peygamberimiz ‘’ Lâ yüldeul mü’minü min cühun merrateyni’’ îmânı olan bir kimse diyor bir delikten iki kere ısırılmaz. Şimdi eğer denediğin bir insanı ikinci defa denemeye gerek var mı? Denenmişler denenmez. Onun için Firavunları bırakmalı ve Yüce Allah’ın adâletini yeryüzünde bütün insanlığı kucaklayacak tüm insanlığı ilâhî adâletle, merhametle, sosyal adâletli tüm insanlığı kucaklayacak adâleti ve sosyal taksimatı yerli yerince yapabilecek işte Allah’ın adamlarını dinlemeli ehil kadrolar başa getirilmelidir. Bu hadis-i şerifi kim rivâyet ediyor? Buhârî, Müslim ve diğerleri rivâyet etmişlerdir. İbret alınsaydı eğer tarihten ibret alınsaydı tarih tekerrür mü ederdi? Küfür, zulüm huy olunca tahayyür, teşeüm ederler. Tahayyür anlayışı bâtıl inançlar ortaya çıkar. İslam dini, hak din şanlı Kur’an, Allah’ın hak Kitâb’ı ve Hazreti Muhammed o hak Peygamber ki, ne diyor: İslam bütün hurâfe uydurma ne varsa bunları kökünden kazımış atmıştır, câhiliye âdetlerini ayağımın altına aldım demiştir Hazreti Muhammed. Onun için İslam bir hak hakîkat dinidir.

“Iyâfet-i Tayr” şimdi nedir bu? Falcılık geleneği kuşu uçururlar sağa giderse uğur, sola giderse uğursuz sayarlar. Karga ve benzerleri çığlık atsa uğursuzluk sayarlar bunlar tam bir câhiliye kavramıdır, câhiliye âdetidir. Yanlışların, hürâfaların, bâtıl inançların topunu İslam almış atmış ortaya hakîkati ne yapmıştır? Çıkartmıştır. İslam bir hakîkattir. Şom, tayr, tair, tiare derler. Bunlar tetayyür yani şom düşünce, falcılık düşüncesi İslam dininde falcılık geleneği reddedilmiştir ve falcılığa İslam’da yer yoktur. İslam gerçekçiliktir.

Dakika 15:00

İlim, bilim, hak, adâlet, hak hakîkat ve irfân dinidir. İslam’da İlmel Yakîn, Aynel Yakîn, Hakka’l Yakîn iç içe işte bu üçü İslam’ın kendisidir. İslam hem İlmel Yakîndir, hem Aynel Yakîndir, hem de Hakka’l Yakîndir. Hak’tan daha hak olan bir kesin gerçektir İslam dini. Yine Hazreti Muhammed Aleyhisselâtu Vesselâm Buhârî ve Müslimin rivâyet ettiği de diğerlerinde de rivâyet edilen bir hadis-i şerifte şöyle buyrulur; ‘’Lâ tıyarate velâ hame’’ uğursuzluk ve baykuş yoktur. Bâtıl inanışlara bu bir reddiyedir. Hazreti Muhammed’in diliyle bâtıl inanışlar ret edilmiştir. Dikkat edin ‘’Lâ tıyarate velâ hame’’ Bunu ‘’Lâ tırate velâ hame’’ şeklinde okuyabiliriz. İnanışlara bu batıl inanışlara tam bir reddiyedir. ‘’Tayyarat’’ kaderden uçan nasipler. Mûsâ Aleyhisselâm gibi ulu bir peygamberi yani devlet kuşunu uğursuzluk saymışlardır Firavun ‘un adamları. Firavunlar gerçeğe uğursuz derler, bütün bâtılı da uğur sayarlar. Şirki, küfrü, zulmü uğur sayarlar. Hakk’ı, hakîkati, îmânı ve ilkelerini onlar uğursuzluk sayarlar. Bu Firavun kafasıdır, Firavun anlayışıdır. Dünyada çağdaşlıktan bahsedenlerin gidin kadrosunun bir kısmına, bazılarına bunlar tamamen şom düşüncenin adamlarıdır. “İstisnâlar kaideyi bozmaz.” Şom düşünce bozuk ruh hâli küfür de bir kararlılıktır, küfrün kararlılığıdır. Îmân ise bunları ret eder, bilim bunları ret eder. Hak, hakîkat ile bunlar bağdaşmaz. İkrime üç sınıftan diyor susanlarında kurtulduğunu söyler ve İbn-i Abbâs bana diyor elbise aldı der. Şimdi hakîkat karşısında biliyorsunuz ki bâtıl savaş veriyor. Bâtılın küfrün karşısında da îmân hak ve hakîkat ne yapıyor? Gerçeğin mücahedesini veriyor. Burada 3 grup vardır daima toplumda gözlenmiştir bir ve ikinci gruplar eliyle, diliyle, her yönüyle yanlışları düzeltmeye kötülüğü zulmü ortadan kaldırmaya çalışırlar. Bir üçüncü grup vardır zaman, zaman susar, nemelâzım yapar. Mâzeretsiz olarak nemelâzım yapanlar, susanlar bâtıl karşısında bunlar da helâk olmuşlardır. Ama mâzereti olanlar kurtulmuşlardır. Şimdi tufandan bahsediyor anlamını verdiğimiz âyetlerde Cenab-ı Hak. Basralılar tavaftan geldiğini bu kelimenin katliam, ölet, kıran derler. Yemenliler tauna da,  koleraya da rüyada tufan derler. Çiçek de o zaman görülmüştür Ebû Kılâde.

Dakika 20:00

Sel, Nuh Tufanı gibi bunlar da tufan cinsindendirler. Hazreti Âişe Annemizden gelen bir haber de: Mevt-i carif yani süpürücü ölüm. Suyûtî’nin de kayda aldığı bu haberde, süpürücü ölüm ne demek? Kırıp geçiriyor bu da tufan kapsamında bu anlam verilmiştir. İbn-i Abbâs’tan gelen bir haberde de, (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) boğucu sel demiştir o da tufan cinsindendir. Suyûtî yine bu haberin kaynağında bulunmaktadır. Kıptîlerin evlerinin içine girmiş mü’minlere dokunmamıştır. Bakın tufan bir Yüce Allah’ın emriyle hareket ettiği için belâlar tufanların ölçüsü bir miktarı vardır. Kimlerin tepesine inecek tufan? Kimleri helâk edecek? Bunlar Yüce Allah’ın takdiriyle olmaktadır, yani ölçülüdür. Bakın ne diyor burada mü’minlere dokunmadı Firavun ve Firavun ‘un adamlarını tufan ne yaptı? Kuşattı. Bunlardan biri de, “Cerat” yani yeşil ürünleri yiyen çekirgeler Cenab-ı Hak Firavunun memleketine çekirge ordularını gönderdi. Kummel, çekirge yavruları, karıncalar, güve, buğday biti gibi haşaratı gönderdi. Niye ne yaptı? Firavun ve Firavun ‘un adamlarının mahsullerini mahvetmek için. Yine İbn-i Abbâs’tan gelen haberde, siyah böcekler, haşereler gönderildi o memleketi Cenab-ı Hak bunlarla istilâ etti. Bu haberin kökeninde de yine Hasen ’in aldığın kaydı görüyoruz. Saîd Bin Cübeyr ’den, Habip Bin Sâbit gübre böcekleri “cülan” dedi bunlar için. Ebû Ubeyde: Hannan kurt, kene, kehle, bit gibi haşerattan bahsedildi. Ebû Atâî Horasânî, Zeyd Bin Eslem pire İbn-i Zeyd’den hem bedenlerine, hem ürünlerine üşüşen haşereler dedi. Bunlar Yüce Allah’ın bir memlekete gönderdiği tufanı içinde bulunan çeşitli belâlar. Bir de kurbağa yağdırmış Cenab-ı Hak tepelerine. Dem, mesela sular kan olmuş, Nil Nehri kan akmaya başlamış, burun kanaması başlamış. Zeyd Bin Eslem ’den gelen bir haber bu da. Seller evlere dolmuş, boğazlarına kadar su dolmuş bir hafta Mısır, deniz olmuş. Dua et îmân ederiz demişler. Hak, hakîkat, kitâb, peygamber tanımayan Firavunun adamları her çağın Firavunları aynıdır. Küfür birbirinin aynı tek millettir. Kâfirlerin kalpleri hep birbirine benzer, sloganları hep birbirine benzer. Onun için her çağda hâlk düşmanları, hakîkat düşmanları, tüm insanlığın düşmanları aynı düşmanlardır. Sadece şartlar değişir ve çağın içindeki bulunan imkânlar değişir, vasıtalar değişir. Ama küfrün adamlarının küfrü aynı devam eder. Bunlarda bu başlarına bu belâlar gelince dua et de biz îmân ederiz demişler. Bol mahsulü dua ediliyor Allah belâyı kaldırıyor Cenab-ı Hak bol da mahsul veriyor. Bu seferde bol mahsulü görünce, tufan değilmiş dediler.

Dakika 25:30

Yine îmân etmediler bu da îmânsızın aklı bozuktur, kalbi bozuktur gerçek görmez. Yine îmân etmediler diyor. O zaman mahsullerini yiyip bitiren haşereler ve diğer musibetler peş peşe geldi. Suç tükenmedikçe Allah’ın vereceği belalar tükenmez. İnsanoğlu suçuna, küfre şirke, zulme son verecek ki belâlar da, tufanlar da son bulacak. Ebû Hayyân İsrâiliyâta dikkat çekmiştir. Sözlerinden cayar yeminlerini bozuyorlardı. Yani bu Firavun adamları ve Firavunlar hep sözlerinden cayarlar sözlerinde durmazlar. Kendi kuvvetlerine mağrur olmaları zâlim, insafsız müfsit, gâfil, kibirli olmaları nedeniyle belâya uğradılar ve harabeye döndüler. Kasas Sûresi 5 ve 6’ncı âyetler, A’râf Sûresi 129’uncu âyetler bu gerçeklere işaret etmektedir. Yine 167’nci âyet-i kerime de kıyâmete kadar cezâlılardır. Bu Tevrât’ı, Mûsâ’yı, İncîl’i Îsâ’yı, Kur’an’ı, Muhammed’i ve İslam’ı tanımayan ne kadar hak hakîkat düşmanları varsa bunların tamamı ki, burada Cenab-ı Hak örnek olarak Tevrât’ı ve Mûsâ’yı tanımayanlardan başlayarak bunun daha öncesi de var. Ne yapıyor? Benî İsrâil’i biz Firavunun zulmünden kurtardık. Bu sefer İsrâil kendisi zulmetmeye başladı tabi Siyon İsrâil’i Siyon zihniyetini. Tevrât’ta ihânet eden, Mûsâ’ya ihânet eden, Îsâ’ya ve İncîl’e ihânet eden, Kur’an-ı Kerim’e ve Muhammed’e ihânet eden zihniyet kıyâmete kadar bunlar cezâlılar diyor. Hangi âyet? A’raf 167’nci âyete bak. Bunları kıyâmete kadar başlarından belâ kalmayacaktır, kalkmamıştır, kalkmayacaktır. Şöyle bir bakın Buhtu Nassar (Buhtunnasır) bunları kırdı geçirdi. Hristiyanlar yine ne yaptılar? Bunları kırdı geçirdi vaktiyle. Efendimiz Aleyhisselâtu Vesselâm onları sürgüne gönderdi çünkü hiç rahat durmadılar, fitne fesâdı hiç bırakmadılar. En sonunda Hitler musallat oldu bunlara. Neticede ve işi kökünden halledilecektir. Ne zaman? Şimdide mü’minlere saldırıyorlar, bir suçlunun bahâne ederek binlerce masum kadın çocuk demeden öldürüyorlar. Şimdi bunların hakkından Yüce Allah mü’minlerin eliyle Allah bunların hakkından gelecektir ve işi kökünden halledecektir.

Dakika 30:00

Mü’minler ebedî sevinecektir. Kim bu mü’minler? Allah’a ve Allah’ın ortaya koyduğu gerçek îmâna ki evrensel îmândır bu İslam îmânıdır. Peygamberlerin tümünün îmânı, Mûsâ’nın, Îsâ’nın, Muhammed’in ve diğer İbrâhim’in tüm peygamberlerin îmânı işte evrensel hak îmândır. İşte bu îmânı taşıyan herkes mü’mindir. Bu mü’minler sevinecek. Bunun için kıymetli efendiler; Rifki kasabasında ‘’Lahim’’ ve ‘’Cüzzam Kabilesi’’ sakindiler, iskân ediyorlardı. Rakka da Kenaniler olduğu da söylenmiştir. Mûsâ’nın Aleyhisselâm savaşla emrolunduğu kavim bakare figürleri yani inek şekillerini taştan, ağaçtan, vesâireden yapıyorlardı. Putlar ve kavimleri, yani câhilleri çekebilir aldatabilirler, meyilleri görenek hâline gelebilir. Onun için putperestliği, putları ve put kavimlerini o yanlıştan bütün Peygamberler kurtarmaya gelmiş en sonda Hazreti Muhammed ve Kur’an’ı Kerim putlardan ve put kavimlerinden insanlığın tümünü yanlıştan kurtarmaya gelmiştir. Niçin? Bunlar câhilleri aldatabiliyorlar, çekebiliyorlar, meyilleri görenek hâline gelebiliyor. Onun için insanlara yanlışın karşısında doğruyu göstermek gerekmektedir. Bakara Sûresi’nin 51’inci âyetine de baktığımız zaman bu gerçekleri görmekteyiz. Zilkade ve Zilhicce ’den 10 gün ile 40 gün oruç, arınma, riyâzât, çile doldurmak, ilâhî feyizler işte Mûsâ Aleyhisselâm Tur-i Sina da böyle 40 gün mülâkata gitti Cenab-ı Hakk’ın huzuruna. Orada Cenab-ı Hakk’ın kelimelerini duydu ve Kelimullah oldu. İlâhî feyizler geceleri vâki olur. Mûsâ da ilâhî kelâma mazhâr olmuştur. Yani orada bu mülâkatta bu 40 gün mülâkatta bulunmuştur. Yine Buhârî’nin, Müslim’in rivâyetinde Müslümanlarla ehli küfür arasında Hak, Bâtıl savaşı yapılacaktır. Bu olmadan kıyâmet kopmaz buyrulmuştur. Çünkü bütün insanlığın kari, maslahatı, faydası hak ve hakîkattedir. İslam bütün insanlığın faydası ve bütün insanlığın mutluluğu için gelmiştir. İslam doğuya, batıya gelmemiştir tüm insanlığa gelmiştir. Meryem Sûresi’nin 52’nci âyetine de baktığımız zaman bu gerçekleri görmekteyiz. Necva, ilâhî kelâmı her taraftan işitiyordu. Kerim, Cenab-ı Hak ne yaptı Mûsâ’yı? Kerim kıldı. Mutlu olunca Mûsâ Aleyhisselâm ilâhî kelâmı duyunca ne dedi? Perdeyi kaldırır didârını göreyim dedi Cenab-ı Hakk’a. Bütün azamet ve kudreti mutlakası ile değil bir levha zuhur etmesi ile dağ, un ufak olup yerle bir oldu dümdüz ediverdi.

Dakika 35:10

Daha bir tek levha tecellî etti dağa dağ yok oldu. Yani burada “Dekke’den” bahsediyor. Ne demek dek? Ezip un ufak etmek, dağa Cenab-ı Hak tecellî edince dağ ortadan kayboldu, peki un ufak hâline geldi. Ya Mûsâ’ya bu şekil Cenab-ı Hak tecellî etseydi Mûsâ da yok olurdu onu korudu. Tur-i Sina veya Zebir veya Medyende ki ‘’Evrim Dağı’’ gibi rivâyetler vardır. Mûsâ’nın bayılıp düşmesi izâfî tecellîdir. Yani Mûsâ’ya gerçek, gerçek tecellî geçerli değildir. Gerçek tecellî olsaydı Mûsâ yok olurdu. Buda izâfî bir tecellîdir. Zâtî tecellî olsa ne olur? Kâinat yok olurdu. Kâinat yok olur. Çünkü kâinatı Allah yarattı, kâinata zât-ı ile tecellî etse kâinat yok olur. Onun için kâinatı o tutuyor, kendi idâre ediyor. Tecellîye tahammül kimde vardır? Yüce Allah’ın âyetleri Hazreti Muhammed’e geldiği zaman Hazreti Muhammed âyetlerin ağırlığından sıkletinden devesi çöküyor Hazreti Muhammed soğuk bir ortamda buram, buram terliyordu. Bir gün Peygamberimize vahiy geldiği anda Sahâbî’den birinin dizi Peygamberimizin dizinin altında imiş. Vahiy ’in sıkleti ağırlığıyla diyor ki o Sahâbî: “Dizim neredeyse diyor artık tamamen ezildi, kırıldı yok oldu sandım” diyor. Bir vahyin sıkletine ağırlığına bakın Allah’ın verdiği tahammüller olmazsa kimse dayanamıyor. Onun tecellîsine ne gökler dayanır, ne yerler. Ancak O’nun lütfu keremiyle, O’nun korumasıyla insanlar ayakta kalır. Hazreti Muhammed yedi kat gökleri aştı sidreyi aştı ve Arş ovasına, Kâbe Kavseyn’e ulaştı. Bu bir murâd Peygamberdir Onu Allah lütfuyla dâvet etti ve lütfunun içine aldı, koruması altına aldı. Onun için burada Hazreti Muhammed’in ulaştığı mevkilere kimsenin ulaşma şansı olmadı. Cebrail Aleyhisselamın dahi Sidre ’den öteye gidemediğini meleklerden biri gidemediğini görüyoruz. Bir de Mûsâ’nın elindeki levhâlardan bahsetmişti anlamını verdiğiniz âyetler. Bunların 10,7 veya 2 olduğu hakkında rivâyetler bulunmaktadır. Madeni, Cibril’in getirdiği zümrüt yeşil zebercet veya kırmızı yakut idi. Taş veya ağaç idi diyen kesin olmayan haberler bulunmaktadır bu konuda da. Af ve bağış kısastan farz vacip ve mubahlardan daha güzeldir. Şimdi af ve bağış kısastan, farz vacip mubahlardan güzeldir, Eftali tercih et diyor. Burada da eftal olandır.

Dakika 40:00

İçinde bulunduğun ortam hangisi için daha elverişli ise İslam onu sana emreder. Tekvin-i Teşri-i âyetler bunlara dikkat et! Tekvin-i Teşri-i âyetler: Tekvin-i âyetler kâinatta ki âyetlerdir bunlara kevnî âyetler deniyor. Teşri-i âyetler ise Kitâb’ın âyetleridir, Kur’an’ın âyetleridir. İslam’ın İslam’a bütün insanlığın girmesi bu âyetlerin idâresinin Allah’ın idâresini kabul etmesi İnsanlığın kârinedir. Tekvin-i âyetlerde Allah’a aittir, Teşri-i âyetler de Allah’a aittir. Kimseye ait değildir beşerî değil bunlar. Bunlar şandır, şereftir. Dikkat et! Allah’a kul olmak kadar şanlı şerefli ne vardır? Allah’ın âyetleriyle idâre olunmak kadar şanlı, şerefli ne vardır. Allah’ı tanımak ve O’nun yerinde olmak Allah’ın rızâsına ulaşmak kadar daha yüce şan, şeref olur mu? En büyük şan, şeref işte bu tekvin-i, teşri-i âyetlerin hükmünü kabul etmek bu şan ve şerefe ulaşmaktır. Bu saadettir âfâkî, objektif olanlar enfüsî, sübjektif delilleri anlamayan niceleri vardır ki bunların duyuları tersine çalışır. Yani tekvin-i âyeti anlamıyor, teşri-i âyeti anlamıyor anlamıyorum demiyor inkâr ediyor. İşte bunların duyuları diyor tersine çalışır, amelleri boşa gider. İnkârın, küfrün, gafletin gereği nedir? İşte budur kişi inkâr etti mi artık duyular tersine çalışır. Beyaza kara der durur, kara ya da beyaz der durur. Haram helâl der, helâle da haram der durur. Hak ve hakîkate çağdışı der, çağdışına da hakîkattir der. Niye? Küfrün olduğu yerde duyuların çalışmadığı, aklın yanlışın esiri olduğu nefsin, şehvetin, arzu ve isteklerin hem nefsin hem iblîsin emrine girdiği buna Akl-ı Meâş deniyor. Akl-ı Meâd ise; ileriyi öbür âlemi de gören akıldır. Kur’an-ı Kerim’le birleşen akıl işte Akl-ı Meâd‘dır. Akl-ı Meâd fetvâsını Şeyhülislamdan alır.  Şeyhülislam nedir? Kur’an-ı Kerim, Peygamberimiz Muhammed, müçtehitler ve Yüce Allah’tır. Yani Kur’an’dan, sünnetten, icmâ, kıyastan alır. Kim? Akl-ı Meâd Allah’ın emrinde çalışan akıldır. Daha iyi anlaşılması için. Kaderin gereği de değil ve icbâri de değildir. Yani kişinin inkâr etmesi kaderinin gereği değildir ve icbâri de değildir. Çünkü ona inkâr etmesi için zorlanmadı ki, îmân etmek için de zorlanmaz, inkârı içinde zorlanmaz kimseye zora ki îmân da îmân değildir, zoraki inkâr da inkâr değildir. Herkes îmânı da, inkârı da kendi isteğiyle seçer ve kazanır.

Bunun için kıymetli dostlarımız, akıllarını yok sayanlar buzağıyı buzağı heykeline tapanlar… Şimdi bunlara gidin siz de akıl yok mu? Deseniz; bunlar dünyanın kendilerini en akıllı insanı sayarlar.

Dakika 45:13

Akılsız olduklarını bilmezler, putperest müşrik olduklarını da bilmezler. Bunlar akıllarını yok sayanlar, buzağı heykeline işte tapanlar, Allah’ı bırakıp Allah’ın yarattıklarına tapanlar var ya ve birinin emrine girip Hakk’ı bir türlü tanıyamayanlar Hakk’ı tanımayan mahlûku putu tanıyanlar Firavunları tanıyanların durumu bir bakın! Bunlar kendilerine de, insanlara da çok büyük zarar verdiler yazık ettiler. Şimdi buzağı heykelini tapanlar vecibeler, vecihler üzüntüden parmak ısırıyor, düşünüyor, başı iki eli arasında kalpten ruhtan mecaz yani yet nefisten mecaz gönüllerine pişmanlık düşürüldü. Şimdi her yanlışın kişiye bir yanlış faturası gelir. Bunlar da ne yaptılar? İşte bu gibi durumlardan dolayı kendilerine zarar verdiler. Bir darbı mesel ellerine kırağı düştü kar yağdı derler. Yani her şeyini insanlar kaybedince bir darbı meseldir. Ellerine kırağı düştü kar yağdı derler bunlarda böyle oldular. Allah’ı bırakıp (Hâşâ) buzağıya tapınca buzağı heykeline Hakk’ı, hakîkatin tamamını kaybettiler. Kendilerini çok kötü günler bekliyordu başlarına neler geldi. Mûsâ Aleyhisselâm bunları kurtarmak için çok uğraştı. Şimdi esef şiddetli öfke kalbine karşı Mûsâ Aleyhisselâm çok öfkeliydi, Yüce Allah’a karşı da çok üzüntülü hüzünlüydü. Niçin? Kavminin, Benî İsrâil’in böyle bir duruma düşmesinden dolayı Allah’u Teâlâ’ya karşı üzüntülü hüzünlüydü, kavmine karşı bu Benî İsrâil’e karşı da Mûsâ Aleyhisselâm çok öfkeliydi çok şiddetliydi. Niçin? Buzağı heykeline taptılar. Sarsıntı, bunalım ve sıkıyönetim ilânı gibi ortaya bir durum çıkmasına sebep olmaya çalıştılar. İslam’da ise hatır, gönül değildir. İslam’da dinde hatır, gönül değil hesaba kardeşinden başlıyor bakın Mûsâ Aleyhisselâm ilk gelip o buzağı heykeline tapan kavmin içinde kardeşi Hârun Aleyhisselâm’a ne yapıyor? Hemen başından tutuyor bunları niye engel olmadın dediği zaman o da mâzeretini bildiriyor. Yani hatır gönülden başlamıyor kardeşi Hârun’dan başlıyor Mûsâ Aleyhisselâm. Bizde gerçekleri adâleti kendimizden yakınlarınızdan başlayarak adâlet edeceğiz. Allah’ın hatırını dinin emir ve kânûnlarını yok sayarak birilerine kavuk sallayarak adâlet olmaz, gerçekçilik olmaz. Onun için işbirliği de kardeşle oluyor ve hesaba kardeşinden başlıyor işbirliğini de yine kardeşiyle yapıyor.

Dakika 50:00

Ama hak yolda Hakk’ın müdafaası uğrunda yapıyor, yanlış yolda değil. Şefkat merhamet de anne meseldir. Düşmana karşı da kardeşe sevgi gösterisi de biliyorsunuz yine önemlidir. Burada Hârun Aleyhisselâm ve Mûsâ Aleyhisselâm orada: “Ey anamın oğlu? diye ifade ettiler. Niçin burada anne öne geçti? Çünkü şefkat de, merhamet de anne meseldir. Düşmana karşı da kardeşe sevgi gösterisi önde gelir düşmana karşı.

Şimdi Tâhâ Sûresi 97’de de (لَا مِسَاسَ) ne diyor? Temas etmeme, insan içine çıkama. Kim bunlar? Buzağıcılar, buzağı heykeline tapanlar. Evet, ‘’Aaa’’ diyorlar bizi affedecek diyorlar. Hâlbuki o kalplerde put sevgisi olduğu müddetçe yanlışa meyil olduğu müddetçe affedilmek insanların bir kısmını şımartır. Bir kısım insanlar musibetlerle yola gelir, bir kısım insanlar ufacık bir uyarıyla akıllarını başlarına alırlar. İnsan karakterleri çok farklı farklıdır. On iki boydan altışar kişiyi seçmişti Mûsâ Aleyhisselâm Tur-i Sina’ya giderken on iki boydan altışar kişi seçmişti. Kalep ile Yûşâ geri kaldılar. Âlûsî’nin kaleme aldığı bir haber de öyle diyor. Temiz ve oruçlu olarak Tur-i Sina’ya vardılar hava sisliydi secdeye kapandılar Mûsâ’ya vahiy geliyor onlar işitiyordu. Bakara Sûresi 54, 55, 56’ncı âyetler de bunları görmekteyiz. Tövbe için nefislerini öldürmeleri gerekiyordu. Sis açılınca dediler ki: “Biz Allah’ı görmedikçe inanmayız” dediler. Bakın bu da ayrı bir Allah’a inkâr ve isyândır, Mûsâ’ya inkâr ve isyândır. Seçme insanların hâli böyle olursa öbürleri de buzağı heykelini yapar taparlar işte öyle yaptılar. Seçme insanlar ne yaptılar? “Biz Allah’ı görmedikçe; Ey Mûsâ! Biz sana inanmayız” dediler. İşte o zaman yıldırım çarptı bunları bayıldılar recfeye yakalandılar. Recfe nedir? Tur-i Sina sallanmaya başladı. Allah’ının kudretinin delilleri yer, gök dolu. Her şey Allah’ın kudretinin varlığının delilidir, birliğinin delilidir. Bunları görmeyip de Allah’ın bizzat görmedikçe sana inanmayız ya Mûsâ deyince, Allah gazâba geldi onlara yıldırımlar yağmaya başladı ve Tur-i Sina sallanıyordu. Bu Beni İsrail’in yapısında böyle durumlar bulunmaktadır. Bayıldılar bunlar belki de öldüler. Mûsâ’nın yalvarışı, Mûsâ Aleyhisselâm yalvarıyor Cenab-ı Hakk’a mağfiret istiyor, Allah’tan yardım istiyor, rahmet istiyor, nimet istiyor, afiyet ihsân istiyor. Hayat felâh mutluluk istiyor.

Dakika 55:26

Peygamberler hep böyledir. İşte Mûsâ böyleydi, Îsâ öyleydi, İbrâhim ve diğerleri öyleydi. Bunlar kendi kavimleri için elbette ki hep o kavimlerinin iyiliğine çalışıyorlardı. Allah’ın emrini iletiyor, tebliğ diyorlardı Hazreti Muhammed ise âlemlere rahmet Peygamberi olarak geldi. Şu insanların Peygamberlere yaptığına bakın.

Kıymetli dostlarınız,

Neticede âyet-i kerimelerden çıkan ipuçlarını size keşif notlarını vermeye devam ediyoruz. Şimdi her şeyi kuşatan ve her şeyi kuşatmış olan rahmeti içinden kimi dilerse ona azâbını da isâbet ettirir. Demek oluyor ki azâbı hak edenlere Cenab-ı Hak azâbını, rahmeti hak edenlere de Yüce Allah rahmetini gönderiyor. Adâletin gereği adâlette rahmettir. İblîs de önce cennette idi rahmetten kovuldu. Bu da niçin? İlâhî adâletin gereğiydi bu da. Burada da ilâhî adâlet var zulüm yoktur. Niçin? İblîs Allah’ın rahmetinden ümit kesti, inkâr etti, Allah’a karşı geldi. Ebette ki adâlet tecellî etti ve kovuldu iblîs. Rahmet işin aslının gereğidir, zâtının gereğidir, azâb ise kulun durumunun gereğidir. Dikkat et buraya! Rahmet işin aslının gereğidir ve Yüce Rabbimizin zâtının gereğidir, azâb ise kulun durumunun gereğidir. Niye? Eğer kul Allah’a isyân etmeseydi ortay azâb diye bir şey çıkmayacaktı. Azâbta, rahmet de irâdesinin gereğidir. İşte Yüce Allah azâb ediyorsa ve rahmet ediyorsa bu irâdesinin gereğidir. Çünkü adâleti de rahmeti de tecellî edecektir etmiştir. Rahmetin içindeyken sonra azâbın sahasına girerler ilâhî rahmetin sahasında iken bu sahadan çıkanlar her şey ilâhî rahmet sahasında idi. Bu sahadan çıkan yani îmândan çıkanlar, küfre girenler, rahmetten azâba giriyorlar. Rahmet Peygamberinin göğsünde tüm bilgileri toplamış sözde, işte, inanç da ona tâbî olanlar var bir de ona tâbî olmayanlar var. Tâbî olanlar rahmet sahasındakiler, tâbî olmayanlar ise rahmet sahasından küfrün sahasına çıkanlardır. Küfrün sahasına çıktığı an Allah’ın azâbıyla hışmı, gazâbıyla baş başadırlar. Artık orada adâlet tecellî edecektir.

Dakika 1:00:05

Rahmetin içinde kalsalardı, azâbtan kurtulacaklar ebedî rahmete gark olup mazhâr olacaklardı. Yazık etti insanoğlu kendine yazık ediyor. Ümmî ’den bahsetti âyetlerimiz doğduğu gibi tertemiz demektir. Hz. Muhammed Ümmî Peygamber’dir. Yani dost doğduğu gibi tertemiz kaldı ve Cenab-ı Hak onu kendi okuttu. Hiç başkasının bilgileriyle Allah onu ne yapmadı? Baş başa bırakmadı, direk Hazreti Muhammedi kendi okuttu ya vahyi ilâhî ile donattı onu, Kur’an-ı Kerim ve İslam onun kalbine önce yerleştirildi ve hayatına ve dünyaya da İslam’ı Hazreti Muhammed yerleştirdi, uyguladığı. Örneğini eşsiz güzel örneğini ve önderliğini yaptığı Hakk’a yürüdü. ‘’innâ ümmetün lâ nahsüdü velâ nektübü’’ Hz. Muhammed bakın ne diyor; Buhârî, Müslim ve diğerlerinin rivâyet ettiği bu hadis-i şerifte: “Biz hesap ve yazı bilmeyen ümmetiz” dedi. Rab onu okuttu hiç başkasından bilgi almasını Allah müsaade etmedi. Çünkü onu Yüce Allah kendi okuttu ve onu kendi donattı. Hak bilginin yanına başka bilgi Cenab-ı Hak nasîb etmedi, korudu onu. Ümmîliğin içinde birde Allah’ın onu tertemiz hâlini koruması vardır. O tertemiz Peygamber Muhammed’e Cenab-ı Hak vahyi ilâhîyi yerleştirdi. İslam ile içini dışını donattı. Kur’an gibi yüce Kitâb’ı Allah onun kalbine indirdi, mânâsını ona Allah açıkladı, Cebrâil Aleyhisselâm da aracılık yapıyordu. İlâhî, vehbi bilgilerle Cenab-ı Hak Muhammed’i Aleyhisselâtu Vesselâm donattı. Onun ümmî olması ayrıca bir mûcizedir. Çünkü onun tertemiz hâlinde onu donattı Cenab-ı Hak. Neyle? İlâhî bilgilerle, vehbi bilgilerle donattı ve Muhammed’in her hâli mûcizedir bir mûcize 500 mucize değil bütün hayatı mûcizedir ve onun ümmiliği de mûcizedir. Bakara Sûresi 121’inci 133’üncü ve 146’ncı âyetlerde de bu gerçekleri görmekteyiz. Mûsâ’ya Aleyhisselâm mîkatta ve diğerlerine de Tevrât’ta, İncîl’de ne yaptı? Efendimiz Aleyhisselâtu Vesselâm’ın vasıflarını yani Muhammed Mustafa’nın vasıflarını, özelliklerini ve Kur’an-ı Kerim’i bildirmiştir. Dikkat et buraya! Mûsâ’ya Aleyhisselâm bildirdi mîkatta bildirdi Mûsâ Aleyhisselâm’a. Kimi? Hazreti Muhammed’i bildirdi, Kur’an-ı Kerim’i bildirdi Cenab-ı Hak. Diğerlerine de Cenab-ı Hak ne yaptı? Tevrât’ta, İncîl’de bildirdi. Kimi? Muhammed Mustafa’yı ve Kur’an-ı Kerim’i bildirdi. Vasıflarını, özelliklerinin ve Kur’an-ı Kerim’i bildirmiştir.

Dakika 1:05:00

Bütün peygamberler biliyordu, Mûsâ da biliyordu, Îsâ da müjdelemeye geldi. Kimi? Hazreti Muhammed’i. Mâruf Hakk’ı, adâleti aklin, naklin güzel gördüğü ki, ona emrine sevgi, saygı, itaat mahlûk da sevgi ve şefkat ki yine sırf onun içindir. Yani Yüce Allah’ın rızâsı içindir bunlar. Ona itaat vardır, isyan yoktur. Kime? Allah’a ve Peygambere itaat vardır, isyân yoktur. Niçin Peygambere de böyledir? Peygamber Allah’ın görevlendirdiği kişidir. Kendi kendini görevlendirmiş değildir. Onun için Peygamberin sözü tutulur itaat edilir. Neden? Peygamber her emri Allah’tan alır, Allah’ın emrini bize insanlara tebliğ eder. Peygamber ret etmek Allah’ı ret etmektir. Münker kötülükten mendir. İşte İslam ne yapıyor? Mârûfu emrediyor, münkerden nehy ediyor. Yani kötülükten men ediyor. Mâide Sûresi 4’üncü âyet-i kerimede: “Güzel şeyler helâl kılındı” diyor. İslam’da ne varsa helâl hepsi güzeldir haramların hepsi zararlı kötüdür ve çirkindir. (فَاقْتُلُٓوا اَنْفُسَكُمْۜ ) Ağır olanları nesh eden en kolayın üzerine kurulu bir şeriattır İslam şeriatı. Şimdi burada İslam’ın ağır olan ne varsa hayatta onları kaldırmıştır. Bakın Tevrât’ta Cenab-ı Hak İsrâil suç işlediği zaman Tur-i Sina’da biz Allah’ı görmedikçe; Ey Mûsâ! Sana inanmayız dedikleri zaman ve birçok suç işledikleri zaman, buzağı heykeline taptıkları zaman ve emsâli suçları işledikleri zaman Cenab-ı Hak onlara ağır bir yük yükledi. Nedir? (فَاقْتُلُٓوا اَنْفُسَكُمْۜ ) Onlara Cenab-ı Hak. Nefislerinizi öldürün bakıyım dedi Cenab-ı Hak, bu ağır yüklerden biriydi. İslam ise insanlığın tümüne en kolayı en güzeli ortaya koydu ağır olanları nesh etti ortadan kaldırdı. Tevrât’ın o ağır hükümlerini Kur’an-ı Kerim kaldırdı, geçmişim tamamını yeniledi. Çünkü o gün için Tevrât’ı gönderen o günün şartlarına göre Yüce Allah idi. Daha sonra İncîl ile Tevrât’ı biraz yeniledi daha sonra da Kur’an ile hepsinin hükmünü kaldırdı. Kaldırmadıklarını Kur’an’ı Kerim’e koydu. Geçmişi Kur’an’ı, İslam şeriatı ile Allah yeniledi. Bütün peygamberler ve kitaplar Allah’a aittir. Kimse kendiliğinden ortaya kitap şeriat koyamaz. Bunun için İslam dini ağır olanları nesh eden, hükmün ortadan kaldıran en kolayın üzerine kurulu bir İslam şeriatıdır İslam dini. İslam nurdur hem de umûmî rahmettir. Yani İslam nurdur, rahmettir. Ama umumidir yani evrenseldir bütün insanlığın rahmetidir. Bütün insanlık için nurdur ve rahmettir. Hem de âlemlere rahmettir, âlemlerin nurudur. Peki, bu nurdan kaçıyorsa birileri bu rahmetten kaçıyorsa kendileri bilir yarın bunun hesabını herkes verecektir. Kimisinin bu hesap sonuçta mahkemenin kararı lehine beraat ile neticelenip….

Dakika 1:10:11

 

 

(Visited 121 times, 1 visits today)
{"message":{"type":8,"message":"Undefined variable: show_right_meta","file":"\/home\/pwny9ik9\/public_html\/wp-content\/plugins\/cactus-video\/video-hook-functions.php","line":1155},"error":1}