AmeldeFıkhı 34-01

34- Amelde Fıkhı Ekber Ders 34

AMELDE FIKH-I EKBER DERS 34

 

Çok kıymetli ve muhterem izleyenlerimiz; Amelde Fıkh-ı Ekber’den keşif notlarımız devam ediyor. Fıkıh ekolünden okumak, okutmak. Tabii fıkıh; biliyorsunuz ki Yüce Allah’ın İslam ile kullarına teklif ettiği yüce emirler ki bunların hükümlerini bizim Şanlı Peygamberimiz (A.S.V.), O’nun şahsından, Kur’an-ı Kerim’den, ashaplardan o yolu takip ederek yüksek İslam âlimleri fıkıh ilmini derli toplu tedvin ederek ortaya koymuşlar. 14 asırdan beri bu okullar dünyayı okutarak geldiler. Bunun için biz de bu okulda okumalıyız, okutmalıyız. Şimdi dersimiz; namazın rükünleri hakkındaki derslerimiz devam ediyor. Bugünkü dersimiz de yine namazın rükünleri hakkındadır. Rükün -biliyorsunuz- buradaki rükünlerden biri secdedir. Secde; eğilmek olduğu gibi şeriatta alnın bir kısmını açık olarak yer üzerine, iyiden iyiye koymaktan ibarettir ki işte buna biz secde diyoruz. Alnın secdeye konması Hanefilerde farz, burnun konması vaciptir. Bunları anlatarak geldik, anlatarak devam ediyoruz. Kıymetliler, bakın bu konuda gelen haber de: “Secde ettiğin zaman alnını yere yerleştirir. Kargaların gagalaması gibi secde etme.” Bakın bunu sahih olarak muhaddislerimiz rivayet etmiş. Bu rivayet edenlerden biri de İbn-i Hibbân’dır. Kıymetliler, yine Şanlı Peygamberimiz’den gelen habere göre; sıcak kumların alnımız ve avuçlarımızda meydana getirdiği hararetten şikâyet ettik diyor. Kime? Sevgili Peygamberimiz’e; ashaptan birisi diyor ki bunlardan biri de Habbâb. Fakat o bizim bu şikâyetimizi ortadan kaldırmadı diyor. İki eli iki dizi iki ayağı ve alın ile birlikte burun kemiğini bir bütün hâlinde yere koymak secdedir. İşte, kıymetliler. Secdenin mükemmeli budur. Burayı bir daha hatırlatayım: İki eli, iki dizi, iki ayağı ve alın ile birlikte burun kemiğini bir bütün hâlinde yere koymaktır. Ve gerçek secde budur. Secde, namazın rükünlerindendir. Rükün olmadıkça bu ibadet olmaz. Her rükün böyledir; hiçbir rükün terk edilemez. Rükün, o şeyin kendinin aslıdır. O da onun kendine bağlıdır. O da rükünsüz olmaz. Secde icmâen farzdır. Ne diyor? İcmâen farzdır, yani farz olan bir rükündür. “Ey imân edenler! Rükû ve secde edin.” Bu emir Allah’tandır. Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de açıkça beyân buyurmuş, bu buyruklardan biri de Hac Suresi’ndeki 77. ayet-i kerimedir. Ve Şanlı Peygamberimiz secdeye devam etmesi nedeniyle de buradan da icmâ oluşmuş. Ve terk olunmayan bir rükün olduğunu da Peygamberimiz’in devamından bunu açıkça anlıyoruz ki sonra mutmain olacak şekilde secde et.

 

Dakika 5:55

 

Sonra mutmain olacak şekilde secdeden kalkıp otur, sonra tekrar mutmain olacak şekilde secdeye git. Mutmain ne demek? Yerli yerince o secdeyi yapmak ve bütün vücudun sükûnete uğraması. İşte fakihler bu konuda da icmâ etmişlerdir. Mâlikîlere şöyle bir bakalım: Onlarda vacip olan, bir kısmı üzerine secde etmektir. Alnın en kolay secde edilen bir kısmı üzerine secde etmektir, demiş Mâlikîler. Alnın bütünü menduptur, demişler. Burnu üzerine secde etmesi de menduptur, demiş Mâlikîler. Evet, bütün bu hak mezheplerin görüşlerine saygımız vardır. Ama bir öncekiler mükemmel olanı yapmaya çalışacağız. Şimdi kolaylık olanlar var, kolaylaştırılmış. Ama en faziletlisini yapmaya çalış. En kolayına kaçma, bu senin kârınadır. Şimdi Şafiîler ile Hanefi ve Hanbelilere göre cemaatin çok sıkışık olması nedeniyle insan; hayvan, eşya ve benzeri şeyler üzerine secde edebilir. Çünkü cemaat sıkışık, sığmıyor. Öylesi ortamlarda tabii bu izdihamdan dolayı, izdiham çok olunca sizden biri kardeşinin sırtı üzerine secde etsin. İşte Hazreti Ömer’in böyle dediği de ayrıca rivayet edilmiştir. Kıymetliler, Ömer (R.A.) bir sözü söylediği zaman bil ki o Peygamber okulunda iyi okumuştur. Sahabeden birisinden bir ses duyarsanız onlar Peygamber okulunun filozoflar üstü filozoflarıdır. Neden filozofları üzeri filozof derseniz; onlar Yüce Allah’tan gelen, Levh-i Mahfuz’dan gelen, Allahu Teâlâ’nın ilminden gelen Kelâm-ı İlâhî’nin okulunda okudular da onun için. Vahy-i İlâhî okulunda okudular. O Şanlı Peygamber’e gelen vahyin ışığında, onun nuru içerisinde bulundular. Muhammedî okulda okudular. Onun için; Peygamber’in verdiği haberleri, ona gelen vahy-i ilâhîleri, bütün filozofları toplasanız Peygamberlere gelen vahyin ilminin yanında çocuk ilmi gibidir. Kul secde ettiği zaman onunla beraber 7 azası da da secde eder.

 

Dakika 10:12

 

Yüzü, iki avucu, iki dizi, iki ayağı; bunlarla secde edilmiş olur. Bu haber de İbn-i Abbas’tan. Yine Abbas bin Abdulmuttalib, Hz. Abbas ve Hazreti Peygamber’in (A.S.V.) böyle dediğini rivayet etmiştir. Evet, kıymetliler. Bizim şanlı âlimlerimiz ne diyorlar? Yedi aza ile secde edileceği konusunda ittifak etmişlerdir. “Yüz, iki el, iki diz, iki ayak; yedi kemik üzerinde secde etmekle emir olundum.” Bakın bu da Peygamberimiz’den gelen haber. Bunlar da alın, eliyle burnuna işaret etti. İki el, iki diz, iki ayak. İşte, görüyorsunuz. Secde et deyip de bırakılmamış. Her konuda Allah’a kulluğun nasıl yapılacağı Hz. Muhammed’e öğretilmiş Allah tarafından. O da bir bir bunları ashaplarına, ashapları da Tâbiîne Tâbiîn de onun devamında dünyaya böyle okutularak gelmiştir. Bu okulların aslı Peygamber okuludur. Bunları iyi okuyalım, iyi okutalım. Alın eliyle burnuna işaret ettiği iki el, iki diz, iki ayak. İşte, kıymetliler. Her ibadeti Müslümanın yerli yerince yapması gerekir. Sadece burun kâfi olmadığı gibi -bakın- icmâsı bunun aynı zamanda bulunduğu da nakledilmiştir. Yani burnun, secdede alna ilave edilmesi Hanefilerde kesin vaciptir. Alnını koydun, burnunu koymadın, vacibi terk etmiş olursun. Onun için bu yedi azanla yerli yerince secdelerini yap. İki secdeyi her rekâtta. İmâm-ı Ebû Yusuf ile İmam Muhammed’e göre özürsüz olarak, secdede sadece bunun üzerine secde etmekle yetinmek asla caiz değildir. Çünkü burada rüknü terk etmiş oluyor; yani farzı terk ediyor. Hanefilere göre râcih olan esas olan hüküm de budur. Fetva bu şekilde verilmiştir. Yine Hanefi ekolünün yüksek âlimlerine göre; iki el ile iki dizi yere koymak ayrıca sünnettir. İki ayağı secdede yere koymak farzdır. Evet, yine bu Hanefilerin kıymetli fıkıh eserlerinde, kaynaklarında ayrıca bunlar bir bir anlatılmıştır. Bunlardan birisi de Kudûrî’dir. Ayakların sadece bir parmağının yere konması ile de farz gerçekleşir.

 

15:02

 

İki ayağını da yere koymazsa secde sahih olmaz. Secdenin tekrarlanması ise taabbüdîdir. Mânâsı; akıl ile açıklanamayan ibadet demektir. Yani taabbudî şimdi nedir diye sorarsanız; Yüce İslam aklın üzerinde de akıllar üzeri de yüce ilim olduğu için vahy-i ilâhî, çok şeyleri akıl ile açıklayamazsın. Bilimle ortaya koyamazsın. Çünkü İslam bilimler üstü bilim, akıllar üstü Allahu Teâlâ’nın ortaya koyduğu vahy-i ilâhîdir. Mânâsı akıl ile açıklanamayan ibadetlerdir, demektir. Sarık kıvrımı üzerine yahut elbisesinin fazlası üzerine secde ederse Hanefi, Mâlikî ve Hanbelilere göre caizdir. Fakat özürsüz yapması ise mekruhtur. “Şiddetli sıcak zamanında Hz. Peygamber ile (A.S.V.) beraber namaz kılıyorduk. Bizden biri alnını yere koyma imkânın bulamayınca, elbisesini yere serer ve onun üzerine secde ederdi.” Evet, kıymetliler. Kutuplarda yaşayanlar, Sibirya’da yaşayanlar soğuk buzlar üzerine, sıcak çöllerde yaşayanlar kızgın kumlar üzerine secde edenleri düşünürseniz işte bunlardaki fazileti de o derecede düşünürsünüz. Yalnız İslam dini kolaylığı emreder, zorluğu emretmez, zorluğu ortadan kaldırır, bunu da unutma. Şanlı Peygamber (A.S.V.) bize gelerek Benû Eşhel mescidinde bizlere namaz kıldırdı. İbn-i Abdurrahman’dan gelen bir haber bu. Ben secdede onu iki ellerini elbisesi üzerine koyarken gördüm. Evet, demek ki kumlar yakıyordu ellerini elbisesi üzerinde koyuyordu veya başka neden vardı. Hikmetini Allah ve resulü daha iyi bilir. Ama bize düşen, bize yansıyan tarafı nedir? Yerli yerine secde etmek ve aynı zamanda hem fazileti yaşamak hem de en kolayı da zarardan korunmak için aramak. Şafiîler ile Hanbeliler yedi azanın hepsi üzerinde secde etmenin vacip olduğu konusunda ittifak hâlindedirler. Bakın; Şafiîler ile Hanbeliler. Şimdi buna da çok dikkat lazım. Bu yüksek âlimlerin hepsinin görüşü çok kıymetlidir. Bunların içinde imkânların dâhilinde en faziletlisini yapmaya çalış. Ayak parmaklarının, sırtının yahut yanının yere değmesi yeterli değildir demişlerdir Şafiîler ve Hanbeliler. Evet, kıymetliler. Ayak parmaklarının, sırtını değil; içini yere yapıştırmaya çalış. Yanlarına da koyma, dik olarak ayak parmaklarını koyabildiğin kadar iç kısmını yerleştirmeye çalış.

 

Dakika 20:07

 

Gücün yettiği kadar, gücün yetmediği zaten senden istenmiyor. Bir de mutmain olma konusu. Bugünkü Müslümanların namaz kılarken namazında mutmain olmadığını, tadil-i erkâna dikkat etmediğini görüyoruz. Başta imam olanlar, namaz kıldıranlar, namaz kılanlar. Yani burada birçok konuda bakın vacipler, farzlar, sünnetler terk olunuyor. Namaz ya namazlıktan çıkacak kadar tehlike arz ediyor veya tahrimen mekruh oluyor veya tenzihen mekruh oluyor. Buna da dikkat edelim; bu okulun en büyük faydasından birisi. Sayılamayacak kadar faydalar var. Bunlardan biri de kişiyi yanlıştan doğruya iletebilmesidir. Okulda iyi okuyalım. Kıymetliler, daha önce de sık sık hatırlattığına göre -Hanefilerin dışındaki- vacip kelimesi farzı ifade eder. Onun için Hanefilerin dışında vacip kavramı yoktur. Onlarda vacip demek farzdır. Buna da tekrar işaret ediyor. Eğer Hanefiler dışında biri vacip diyorsa o farzdır. Şimdi; mutmain konusu vaciptir. Cumhura göre farz -bakın cumhura göre farz- yani mutmain olma meselesi Hanefilere göre ise vaciptir. Görüyorsunuz; burada mutmain olmak tadil-i erkân üzere namaz kılmak Hanefilerde vaciptir, diğerlerinde ise farzdır. Secde ettiğin zaman alnını yere iyice yerleştir. Bu rükünlerden birisi; her rüknü doğru yap. Namazın içindeki rükünler var, dışında namazın şartları var. Namazın; işte bunları ta baştan beri bütün derslerimizde, Yüce İslam’ın temizlik, namaz, abdest, gusül daha neler daha neler. Bunlarla ilgili o Şanlı Peygamber okulunun derslerini okumaya devam ediyoruz. Mezara kadar okuyacağız, okutacağız. Ağam böyle dedi, benim paşam şöyle söyledi, liderim böyle dedi. Bunlarla mezara girmeyin. Allah ve Peygamber ne dedi bunları öğrenin, bu okulda okuyun. Ondan sonra da Allah’a iyice kul, Peygamber’e iyice ümmet olun. O zaman senden daha vatanperver, millî perver, ruh-u millîyi senden daha iyi taşıyacak kimse olmaz bu dünyada. İmânın, ahlâkın yüksek adaletin, bütün yüce değerlerin tamamı İslam okulundadır. Buradan mezun ol; buradan mezun olursan vatan millet ve dünya senden çok fayda görür çok. Hatta sen birkaç dünyayı da okutursan. Yeter ki Muhammedî okuldan mezun olun. Muhammedî okulun (A.S.V.) derslerinin emsali bu dünyada yok. Bunlar Allah’tan geldi. Kur’an-ı Kerim Allah’tan geldi. Peygamber’in sünnetine bir bak; kavlî, fiilî, takriri, amelî sünnetlere şöyle bir bak: Peygamber ile konuşur, vahiy ile konuşur,

 

Dakika 25:00

 

vahiy ile hareket eder. Peygamber okulu eşi bulunmayan modern hayat okuludur. Ölümsüz Cennet hayatına seni hazırlar. Evet, derslerimizin ta başından, Kur’an-ı Kerim başından beri aczimiz ile işleyerek geldik. Şimdi de Amelde Fıkh-ı Ekber’le dersimiz devam ediyor. Amaç okumak ve okutmaktır. Dikkat et! Ben kendimi okutuyorum. Ama kendimi okurken dünyadaki bütün insanlar Allah’ın kulları, Muhammed’in ümmeti; onların da bu okulda okuması için, onlara faydalı olmak için de -bakın- bunu canlı şekilde dile getiriyoruz. Bu Allah’ın lütf-u keremidir. Bütün başarılar Allah’tandır. Bakın kıymetliler. Şafiîlerce alnın açık olması şarttır. Cumhura göre ise şart değildir. Secdenin alın üzerinde yapılması ittifakla şarttır. Hanefilere göre alna iki ayak ilave edilir. İki ayak da farzdır. Şafiîler ile Hanbelilere göre ise iki el, iki ayak ve iki diz ilave edilir. Hanbelilere göre ise burun da ilave edilir. Burun -daha önce de söyledik- Hanefilerde vaciptir. Bir mezhebi yerine getiren kardeşimiz bir mezhebin hükmünü, adı ne olursa olsun (hükümlerin adı), her kardeşimiz bütün mezheplerin orada ortaya koymak istediği amaca ulaşmaktadır. Onun için bu mezhepler hak mezheptir. Delilleri hak delillerdir. Hanefiyim diyen göğsünü gere gere Hanefi’nin Kur’an-ı Kerim’deki sünnet, icmâ, kıyas, maslahat, istihsan gibi. Bu delillere dayalı İslam’ın yaşantısına devam etsin, göğsünü gere gere. Ben Hanefi’nin ortaya koyduğu Kur’an anlayışına, İslam anlayışına bayılıyorum desin, İslam’ı yaşasın. Göğsünü gere gere hem de. Nefsin için değil bu; İslam’ın yüceliği, İslam âlimlerinin mükemmelliği için. Şafiî, Mâlikî ve Hanbeli de böyle; bunlar da mükemmel. İslam ekolünün yüksek âlimleri bunlar. Evet, cumhura göre secdenin şekli: Sünnet olan; iki dizini yer üzerine önce koyması, sonra ellerini koyması, sonra alnını ve burnunu koyması. Şimdi kalkarken de önce alnını, sonra ellerini, sonra dizlerini kaldırır. Evet, kıymetliler. Resulullah (A.S.V.) Efendimiz’i secde ederken gördüm diyor. Kim bu? İbn-i Hucurun diyor. İbn-i Hucur böyle diyor. “Peygamberimiz’i secde ederken gördüm (A.S.V.). Secde ettiği zaman iki dizini ellerinden önce yere koyar, kalktığı zaman ellerini dizlerinden önce kaldırırdı.” buyuruyor. Mâlikîlere göre secdede iki el iki dizden önce yere koymak menduptur. Şimdi bu mezheplerin bu görüşlerine bayılmak lazım. Bakın; kolaylıklar, genişlikler, rahmetler dalgalanıyor. Niye? Bakın onlar öyle derken Mâlikîler de böyle demiş. Şimdi bir insan böyle yapamaz da böyle yapar. O zaman birisi de mazereti olur, gücü buna elverir, öyle yapar. Görüyorsunuz; İslam’ın caddesi çok geniş, rahmet dalgalanıyor

 

Dakika 30:14

 

her taraf. Onun için bu mezhep âlimlerinin değişik keşiflerde, değişik deliller araştırmaları ve sahih delillere dayanmaları rahmet üzerine rahmettir. İslam kendi kaynakları aslî delilleriyle geniş caddeleri ile rahmet deryaları ile bu önce dört mezhep tarafından ortaya konmuş. Okulu okunarak gelmiş. Mükemmel mi mükemmel. Sakın ola ki bu âlimlerin; bu ekoldeki yüksek âlimlerin -sakın- birine dahi dil uzatmayınız. Mezhepsizlere hiç değer vermeyiniz. Çünkü bu dört hak mezhebe, Ehl-i Sünnet ve cemaat mezhebine ve onun ekolündeki yüksek âlimlere dil uzatanlar: Bunlar ya cahildir veyahut da art düşüncelidirler. Çünkü bunları aşacak, bunların delillerini ortadan kaldırıp da yerine başka Kur’an koyma şansın yok, başka Hadis-i Şerifler koyma şansın yok. Sahih hadislerin sahip olup olmadığını senden iyi bilirler onlar. Sen onların sofrasından hırsızlık yaparak mezhep düşmanlığı yapıyorsun haberin olsun. Sen ilimleri onlardan aldın, onlar senden almadı. Sen hırsızsın, onların ilim sofrasından hem çalıyorsun hem de onlara dil uzatıyorsun. Bu nankörlükten vazgeç. Sizden biri secde ettiği zaman deve çöküşü gibi çökmesin. İki elini önce, iki dizini sonra koysun. Şimdi, kıymetliler; bunlar birer kıymetli, güzel haber muhaddislerimiz tarafından. Ama bu muhaddislerimizin bir başkası da başka türlü haberle -bak Mâlikîler ne yapıyor- bu şekil haberleri almışlar. Öyle an olmuş ki demek ki Peygamberimiz öyle de yapmış, böyle de yapmış. Öyle olmasaydı bu mezhepler hak mezhep olamazlardı. Hak delillere dayandıkları için hak mezhep oldular. Şimdi namaz kılınacak yerler konusunda da şöyle bir bakalım: Sertliği hissediliyorsa secde sahih olur demişlerdir. Yani secde ettiğin yerde yerin katılığı, sertliği hissedilmeli. İki secde arasında oturma konusunda da cumhura göre rükün, Hanefilere göre ise vaciptir. Dikkat et: İki secde arasında oturma konusu Hanefilerin dışındakilere göre rükündür. Fakat Hanefiler iki secde arasında oturmak vaciptir dediler. Şimdi söyle bakalım Cihan Peygamberi’nden gelen haberlere. Sonra başını oturmada, mutmain olacak şekilde kaldır. Yani secdeden başını kaldır, mutmain olacak şekilde. Şimdi kıymetli hadis kaynaklarımızda yine mevcuttur ki: Hz. Peygamber (A.S.V.) başını secdeden kaldırdığı zaman, düzgün bir şekilde oturmadıkça tekrar secdeye gitmezdi. İşte, görüyorsunuz. Kişi birinci secdeyi yapıp oturacak, vücudu sükûnete ulaşacak, o sükûnetten sonra ikinci secdeye gidecek. Mutmain olması Hanefilerde de yine vacip, öbürlerinde de yine farzdır. Şimdi yine iki secde arasını uzatmaması da vaciptir. Bazıları fazla uzatıyor, bazıları hiç orada eğlenmeden doğru ikinci secdeye gidiyor. Kimisi belini doğrultmadan gidiyor. O belini doğrultmadan gidenlerin secdesi sahih olmaz.

 

Dakika 35:49

 

Namazı Hanefilere göre en az tahrimen mekruhtur, öbür mezheplere göre namazı yoktur. Herkes aklını başına alsın, yaptığı işi doğru yapsın. Kur’ansız Peygamber, Peygambersiz Kur’an ve İslam olmaz. Bunun için Kur’an-ı Kerim Hz. Muhammed’in kalbine inzâl edilmiş, o Kur’an-ı Kerim’in içindeki yüce mânâ Hadis-i Şeriflerle açıklanmış, hem uygulanmış hem de nasıl yapılacağı; her emir, her ibadet yerli yerince Muhammedî okulda okutulmuş, uygulaması yapılmıştır. Fıkıh okulunda okumadan kimse ben İslamiyet’i biliyorum diyemez. Çünkü Kur’an-ı Kerim; Cenab-ı Hakk namazı emreder. Ama namaz hakkında -dikkat edin- sayfalarca, saatlerce dersten bahsediyoruz. Bakın namaz, abdest, gusül, temizlik hakkında; bunların neler, nasıl olması gerektiğini bütün fakihlerimiz, İslam âlimleri delillerle ortaya nasıl yapılacağını Hz. Muhammed’in şahsında ne yapmışlar? Okumuşlar, okutuyorlar. Asırlardır okutarak geliyorlar. Onun için Kur’an-ı Kerim okulunda, Peygamber okulunda, Hadis-i Şerifler okulunda, fıkıh okulunda okumadan İslam’dan diploma alamazsın. Bilhassa fıkıh okulunda, tefsir, hadis, fıkıh bu üç okulun üçünü iyice okuman gerekiyor. İşte itikadî fıkıh, amelî fıkıh; derslerimiz bunlarla devam ediyor. Değerli kardeşlerim; Ümmet-i Muhammed’in üzerinden Allah’ın rahmeti eksik olmasın. Ümmet-i Muhammed asırlardır en önde bu dört mezhepte de ve onları takip eden diğer kıymetli âlimlerim de bu ekollerde İslam ümmeti okuyarak geldi. Okutarak da devam ediyor. Ne mutlu gerçek ümmeti olana! İnsanlığa faydalı olmalı, ruhlarda barış, sevgi, Allah Teâlâ’ya muhabbet gerçekleşmeli. Allah sevgisi köprü olarak sana yerleşmeli. Allah için evrensel sevginin içinde bulunmalı. Ama bu fıkıh ekolünde okuyarak ölçüyü iyi bilmeli. Hakla bâtılı birbirine karıştırmamalı. Şirk sevgisi ile imân sevgisi bir arada olmaz. Şirkte şirki seven imânı yok olur. Küfür; küfre rızâ küfürdür. Küfre rızâ bile yok, sevmeyi bırak. Şimdi o kadar hak, bâtıl arasındaki sınırları kaldırıp insanlığa iyilik edeceklerini zanneden, hakkı bâtıla karıştıran bozulmuş kafalar, ruhlar var; bunlara dikkat edin.

 

Dakika 40:08

 

Kıymetliler, yine secde esnasında secdeden doğrulduktan sonra sol ayağı yatırıp üzerine oturmak, sağ ayağını dikip alt taraftan çıkarmaktır. Şimdi bu da secdeden doğrulup otururkenki ayakların vaziyeti, durumu: Şanlı Peygamber (A.S.V.) sonra sol ayağını yatırıp onun üzerine oturur, sonra her aza yerine oturacak şekilde doğrulur, sonra secdeye kapanırdı. Evet, kıymetliler. Bu da haberlerden birisi. Yine Sevgili Peygamberimiz sol ayağını yatırır, sağ ayağını dikerdi. Bakın bu da Ayşe-i Sıddıka gibi; Peygamber okulunda en genç yaşlarında en iyi okuyanlardan biri de Ayşe-i Sıddıka Validemiz. Allâme-i cihan olan bir kadın bu. Nur Suresi ile de Allahu Teâlâ’nın desteklediği, tertemiz olduğunu ispatladığı bir kadın. Annemiz Ayşe. Dünyanın en büyük allâme-i cihanı olanlardan biri (R.A.). İşte, o Hatice-i Kübrâlar, Fatıma-tüz-Zehralar (R.A.) ve diğer annelerimiz ve diğer sahabi… O kahraman kadınları ve İslam tarihinin içerisi kahraman İslam kadınlarıyla dolu. Ama bugünkü nesil kendi tarihini de yüce değerlerini de yeteri kadar bilmiyor; bilenler müstesna. Kıymetliler, bir de biliyorsunuz namazın rükünlerinden birisi de son oturuşta, teşehhüt miktarı oturmak da bir rükündür, namazın rükünlerindendir. Bunlar da yerli yerince yapılmalıdır. Hanefilerce son oturuşta, Abdühü Ve Rasulühu’ya kadar oturmak farzdır. Yani Ettehiyyatü’nün tamamını okuyacak kadar oturmak farzdır. Şimdi son oturuşta teşehhüt ile birlikte o Şanlı Peygamberimiz’e salavat-ı şerîfe getirmek. ‘’Allahümme Salli âlâ Muhammed’’, diyecek kadar oturarak teşehhütte bulunmak Şafiîler ile Hanbelilere göre rükündür. Bakın; onlar buna ne yapmışlar? Hanefilerinkine ‘’Allahümme Salli âlâ Muhammed’’ diyecek kadar durumu da ilave etmişler. Yine şöyle bir bakıyoruz: Hanefilere göre son teşehhüt miktarı kadar, ilk teşehhütte bulunmak vaciptir. Cumhura göre ise sünnettir. Bakın; birinci teşehhütteki durum Hanefilerde vacip, cumhura göre sünnettir. Nedir bu? Tekrar edeyim: Son teşehhüt miktarı kadar, ilk teşehhütte de bulunmak vaciptir Hanefilere göre. Cumhura göre ise sünnettir. Nitekim son teşehhütte salavat-ı şerîfe getirmek, Hanefiler ile Mâlikîlere göre sünnettir. Görüyorsunuz, bu mübarek, yüksek âlimler her konuda güzel keşiflerde bulunmuşlar, incelemişler. Ulaştıkları sonucu kanaatlarınca ortaya koymuşlar.

 

Dakika 45:26

 

Hanefilerin dayandığı delil İbn-i Mesut’un rivayet ettiği Hadis-i Şeriftir. O rahmet Peygamberi (A.S.V.) kendisine teşehhüdü öğrettiği zaman şöyle buyurmuştur: “Bunu söylediğin yahut yaptığın zaman namazın tamam olmuştur.” diyor. İşte bu Hanefilerin dayandığı İbn-i Mesut’tan gelen Hadis-i Şeriftir. Namazın gerçekten tamam olması, oturmaya bağlıdır. Çünkü oturmak, kıraati gerektirir. Namazın tamam olması vacip yahut farzdır. Oturma vacip yani farzdır. Şimdi bu vacibe farz diyenler için burada bunu dile getiriyoruz. Vacibi tamamlayan şey de vacip olur. Yine İbn-i Mesut’un haberinin farzı ispat eden ahat haber oluşu, kitabın mücmelinin açıklamak için olmasına binaendir demişlerdir. Kıraatin nasıl mücmel değildir? Bilakis nastır. Nassın üzerine ilavede bulunmak, haber-i vahit ile bir nassın nesi olur ki? Bunu yapmak caiz değildir. İşte, kıymetliler. Mâlikîler teşehhüt ve oturmanın vacip olmadığına, yanılma durumlarında sagıt olmalarını delil getirmişlerdir. Ve sünnetlere benzerler, demişlerdir. Şafiîler ve Hanbeliler bakın ne diyorlar: Ettehiyyatü lillahi değil; bu bir Hadis-i Şerif -buradan istidlâl ederek- Bunu unuttuğun zaman sehiv secdesi yapmıştır. Kim? Sevgili Peygamberimiz. “Benim nasıl namaz kıldığımı görüyorsanız sizler de öyle namaz kılınız.” Kıymetliler, bu Hadis-i Şerifin iki yönden delil teşkil etmekte olduğunu görüyoruz. Hadis-i Şerifte farz tabirini görüyoruz. Oturmak, okumanın mahallidir. Şimdi namazın dışında bunu yapmanın farz olmadığı hususunda, ulemânın icmâsı vardır. “Sana nasıl selam vereceğimizi öğrendik. Nasıl salavat-ı şerîfe getireceğimizi de bize öğret Ya Resulullah!” dediler. Bunun üzerine Şanlı Peygamber (A.S.V.) şöyle buyurdular: Allahümme Salli Âlâ Muhammedin ve âlâ Ali Muhammed. “Bunu sonuna kadar okuyun” dedi. Yine başka bir rivayette de namazda sana salavat getirmek istediğimiz zaman, nasıl salavat-ı şerîfe getirelim diye soruyorlardı da Peygamberimiz şöyle buyurdu: Ve işte Salli-Barik okudu onlara, böyle yapın dedi. Kıymetliler, teşehhüt oturuşunda nasıl oturacağımız konusunda da şimdi Hanefilere göre Şanlı Peygamber (A.S.V.) teşehhüt için oturdu, sol ayağını yere yaydı. Sağ ayağının başparmağını kıbleye doğru döndürerek dikti.

 

Dakika 50:22

 

“Medine’ye geldim ki Hz. Peygamber (A.S.V.) Efendimiz’in nasıl namaz kıldığına bakayım diye. Oturduğu zaman, yani teşehhüt için oturduğu zaman, sol ayağını yere yatırdı ve sol elini sol uyluğu üzerine koydu. Sağ ayağını da dikti.” İşte kıymetli ve muhterem efendiler, Hanefilerin teşehhütte oturma şeklini bu delillere dayanarak bize bu şekil izah ediyorlar ve dünyayı bu gerçeklerle okuyarak, okutarak geldiler. Mâlikîlere bakalım bir de: Onlar da namazın ortasında ve sonundaki oturuşlarda, teverrük oturuşu tarzında otururdu. Bunlar da bu haberi almışlardır. Hanbeliler ve Şafiîler diyorlar ki: Teverrük sünnettir. Bu oturuş biçimi iftirâş oturuşu gibi olup aradaki fark sol ayağın sağ taraftan çıkarılması ve kaba etlerin yere ittirilmesidir. Hanefiler bunu kadınlara tavsiye etmişler; delillere bakarak. Fakat diğer mezhepler bu teverrükü erkekler için de almışlar. “Namazın sona ereceği rekât gelince, sol ayağını geri çeker ve yanı üzerine teverrük tarzında otururdu. Sonra da selam verirdi.” diye haber vardır Peygamberimiz’den; buna sahih diyenler olmuştur. Bunları kıymetli âlimlerimiz hepsi de çok güzel teşhis etmişlerdir, keşfetmişlerdir. Cumhura göre ikinci teşehhütte teverrük sünnettir. Hanefilere göre bu sünnet olarak görülmemiştir. Hanefiler bunları inceledikten sonra teverrük kadınlara aittir, demişler. Peygamberimiz’in de -tabii Cihat Peygamberi- onun yorgun, argın bulunduğu zamanlarda oturma şeklinde değişiklik olması da elbet mümkündür. Ama biz bütün âlimlerimizin ortaya koydukları delillere, hem de onların ilimlerine ne yapıyoruz? Saygı ve sevgi ile bakıyoruz. O delilleri de hep kabul ediyoruz. Kur’an-ı Kerim’in, sünnetin, icmânın, kıyasın ortaya konmuş hak delillerin hiçbirine itiraz mümkün değildir. Evet, kıymetliler. Biliyorsunuz; teşehhütlerde okunan Ettehiyat’tır. Hanefilerde Ettehiyatü lillahi vessalâvatü vettayyibatü esselamü aleyke eyyühen nebiyyü ve rahmetullahi ve berekatühü esselamu aleyna ve âlâ ibadillahissalihîn, eşhedü enla ilahe illâllah ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve Resûluhu.

 

(اَلتَّحِيَّاتُ ِللهِ وَالصَّلَوَاتُ وَالطَّيِّبَاتُ؛ اَلسَّلاَمُ عَلَيْكَ اَيُّهَا النَّبِىُّ وَرَحْمَةُ اللهِ وَبَرَكَاتُهُ؛ اَلسَّلاَمُ عَلَيْنَا
وَعَلَى عِبَادِ اللهِ الصَّالِحِينَ؛ اَشْهَدُ اَنْ لاَ اِلهَ اِلاَّ اللهُ وَاَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ)

 

İşte teşehhütte okunan bu kıymetli yüce kelimeler bunlar. Pek kıymetli, yüce kelimeler. Mânâsı neler, neler. Cihanı, ezelî ebedî tutan mânâlar. Şafiîlerde, ‘’Ettehiyyatü lillâh selamun aleyke eyyühen nebiyyü ve rahmetullahi ve berekatühü selamun aleyna ve âlâ ibadillahissalihîn, eşhedü enla ilahe illâllah ve eşhedü enne Muhammeden Resûlullah.’’

 

55:06

 

Yine bir başkasında ‘’Ettehiyyatü el mübarekâtühü vessalâvatü vettayyibatü lillâhi esselamu aleyke eyyühen nebiyyü ve rahmetullahi ve berekatühü esselamu aleyna ve âlâ ibadillahissalihîn, eşhedü enla ilahe illâllah ve eşhedü enne Muhammeden Resâlullah. Bunlar da değişik diğer dualardır. Bunlar Mâlikîler, Şafiîler ve diğer kıymetli hak mezhep âlimleri; bunlar da bu tür Ettehiyyat, bu kelimelerden meydana gelen Ettehiyyatü okumaktadırlar. Biliyorsunuz; son oturuşlarda buna Salli-Barik eklenmektedir. İnşâAllah yeri geldikçe onları da izaha çalışacağız. Şimdi, İnşâAllahu Teâlâ dersimiz yine namazın rükünleri ile devam edecektir. Cenab-ı Hakk başarıya ulaşan, iki cihanda mutlu olan, her sözü nur ve hak olan kullarından eylesin.

 

Dakika 56:39

 

 

 

(Visited 102 times, 1 visits today)
{"message":{"type":8,"message":"Undefined variable: show_right_meta","file":"\/home\/pwny9ik9\/public_html\/wp-content\/plugins\/cactus-video\/video-hook-functions.php","line":1155},"error":1}