Tefsir 341-01

341- Tefsir Ders 341 hayat veren nurun keşif notları

341- Kur’an-ı Kerim Tefsîr Dersi 341

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

(Yunus Sûresi 15’inci Âyet-i Kerime’den 28’inci Âyet-i Kerime’ler)

 

 

Çok kıymetli ve muhterem dinleyenler,

Cenab-ı Hak yüce katından gönderdiği yüce Kur’an’ın yüce âyetleriyle bizi gerçek hayata, ölümsüz mutlu hayata çağırıyor. Bize en mutlu hayatı vermek istiyor tabii Yüce Allah’a îmân ve itaat ile bu şartları koşarak çağırıyor. Îmân ile itaat ile ölümsüz hayatı vermek için çağırıyor, Dârüsselâm’a çağırıyor. Dârüsselâm’a gitmek için Dârül İslam’a yani İslam hayatını kazanmak gerekiyor. Böyle iken âyetlerimiz kesin birer belge olarak kendilerine okunduğu zaman o bizimle karşılaşmayı ummayanlar, karşılaşmak istemeyenler, Kiminle? Yüce Allah’la karşılaşmak istemiyor, huzuruna gelmek istemiyor. Bundan başka bir Kur’an getir veya bunu değiştir dediler. Dikkat edin! Bugün Kur’an-ı Kerim için 14 asırdır ehli küfür Kur’an’ı bozmak içi uğraştı ebedî bozamayacağını anladılar. O günden bu uğraşı vardı. Ne diyorlardı? Bundan başka bir Kur’an getir diyorlardı veya bunu değiştir diyorlardı. Bugün de bunun için uğraşılmaktadır. Kur’an-ı Kerim’in bozulma şansı yoktur ama insanlar kendi iç dünyalarını bozarlar, saparlar. Kur’an-ı Kerim’in yolundan kim saparsa kendisi sapmış olur kimi sapıtırsa aynen kendisi gibi onu da sapıtmış olur. Kur’an’ı Kerim’i kimse bozamaz, bozamadı, bozamayacak. Ama insanlara büyük zarar verenler oldu Kur’an-ı Kerim’i yanlış anlayıp yanlış anlatanlar hem kendini bozdular, hem de aldattıklarını bozdular. Bozukluk insanoğlunda Kur’an-ı Kerim’de İslam’da aslâ bozukluk olmadı ebedî olmayacaktır. De ki; Onu kendiliğimden değiştiremem benim açımdan bu olacak bir şey değildir. Ben ancak bana vahiy olunana uyarım. Rabbime isyân edersem şüphesiz büyük bir günün azâbından korkarım. Hazreti Muhammed’e Cenab-ı Hak onlara böyle de Habîbim diye bu âyet-i kerimeyi indirdi o zaman.

Kıymetli dostlarım,

Cenab-ı Hak nur saçan âyetlerini bize açıklıyor. Mutlu olsun kullarım nurun içine girsinler, karanlıktan ebedî kurtulsunlar diye.

وَإِذَا تُتْلَى عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالَ الَّذِينَ لاَ يَرْجُونَ لِقَاءنَا ائْتِ بِقُرْآنٍ غَيْرِ هَذَا أَوْ بَدِّلْهُ قُلْ مَا يَكُونُ لِي أَنْ أُبَدِّلَهُ مِن تِلْقَاء نَفْسِي إِنْ أَتَّبِعُ إِلاَّ مَا يُوحَى إِلَيَّ إِنِّي أَخَافُ إِنْ عَصَيْتُ رَبِّي عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ ﴿١٥﴾

Âyetlerimiz kendilerine birer belge olarak okunduğu zaman, bakın bunlar (قَالَ الَّذِينَ لاَ يَرْجُونَ لِقَاءنَا) bizimle karşı karşıya geleceklerini bir türlü kabullenemeyen, onu ummayanlar ne dediler bunlar? (لِقَاءنَا ائْتِ بِقُرْآنٍ غَيْرِ هَذَا أَوْ بَدِّلْ) dediler. “Bundan başka bir Kur’an getir veya bunu değiştir” dediler.

Dakika 5:25

Her çağın îmânsızı bu Kur’an üzerinde bu çağdışı kendi zihniyetini îmânsız karanlık beynindeki o zehiri kusarak Kur’an’ın dışında kitap ararlar işlerine gelmez çünkü o gün de öyle dediler. “Ya başka bir kitap getir veya bunu değiştir” dediler. Bugünde Müslümana, Kur’an-ı Kerim’e, İslam’a saldıran o günün putperestleri öyleydi. Bugünün çağdaş putperestleri, müşrikleri de aynıdırlar. Allah’a, Kur’an’a, İslam’a, Peygambere saldıranlar işte aynı zihniyettirler. Bunlar kendilerini çağdaş zannederler fakat çağdaştırlar. Nasıl? Çağdaş inkârcıdır bunlar, çağdaş putperesttir bunlar. Çünkü Allah’ı onun Kitâb’ı yüce Kur’an’ı onun âlemlere gönderdiği rahmet Peygamberini, barış dini olan İslam dinini, hak dini kabul etmeyen kişi nedir? Çağdaş inkârcıdır, çağdaş zorbadır. Kur’an-ı Kerim’i bırak da bizim keyfimize uy veya değiştir hepsini değiştirmesen birazını değiştir hoşumuza gidecek şekilde değiştir diyorlardı. Bugün de aynısını söylüyorlar. Hâlimize ve çağımıza uygun bir duruma getir diyorlardı kandıra bilirlerse kandırıp bir kaç kelimesini tebdil ettirir aleyhinde bir delil olarak kullanabilir miyiz diye uğraşıyorlardı. Kur’an-ı Kerim’in bir kelimesi ne ise bütün kelimeleri aynıdır bütün kelimeleri nasıl yüce ise o bir kelimesi de öyle yücedir çünkü Kur’an-ı Kerim Allah’ın kendi katından bize inzâl eylediği eşi bulunmayan yüce Kitâbı’dır ve son Kitâb’tır.  قُلْ De ki: Bakın Cenab-ı Hak, Habîbim cevap ver onlara diyor. (قُلْ مَا يَكُونُ لِي أَنْ أُبَدِّلَهُ مِن تِلْقَاء نَفْسِي) bana onu kendi yanımdan değiştirmek diye bir şey yoktur. Peygamberler Allah ne derse onu yaparlar bir harf bile o Peygamber Kur’an’a ilâve edemez bir harf dahi alamaz. Allah ona nasıl açıkladıysa Kur’an-ı Kerim’i de Peygamber insanlık âlemine öyle açıklar. (إِنْ أَتَّبِعُ) ben hiçbir şeye değil ancak (إِلاَّ مَا يُوحَى إِلَيَّ) bana ne vahiy olunuyorsa ben ancak ona uyarım de ey şanlı Peygamber Muhammed diyor Cenab-ı Hak. Nedir o vahiy olunan? İslam Muhammed’e Kur’an-ı Kerim Hz. Muhammed’e Allah’tan vahiy edildi yani inzâl edildi Allah’tan geldi Hz. Muhammed’e. İşte Allah’tan bana bu Kur’an geldi O’nun bana gönderdiği Vahyi İlâhî’ye tâbî olurum de diyor.

Dakika 10:00

(إِنِّي أَخَافُ إِنْ عَصَيْتُ رَبِّي عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ) muhakkak ki ben, Rabbime isyân ettiğim takdirde büyük bir günün azâbından korkarım de onlara dedi. (مَا مِن شَفِيعٍ إِلاَّ مِن بَعْدِ إِذْنِهِ) O’nun izni olmaksızın hiçbir yardım söz konusu olmayan önünde bir gün var, Rûz-i Cezâ var, Mahkeme-i Kübrâ var, o büyük âhiret günü var, kıyâmet günü var.

قُل لَّوْ شَاء اللّهُ مَا تَلَوْتُهُ عَلَيْكُمْ وَلاَ أَدْرَاكُم بِهِ فَقَدْ لَبِثْتُ فِيكُمْ عُمُرًا مِّن قَبْلِهِ أَفَلاَ تَعْقِلُونَ ﴿١٦﴾

De ki; Ey şanlı Habîbim Muhammed Mustafa (S.A.V)! (لَّوْ شَاء اللّهُ مَا تَلَوْتُهُ عَلَيْكُمْ) “Eğer Allah dileseydi ben size karşı bunu okuyamazdım bile (وَلاَ أَدْرَاكُم بِهِ) ve Allah size onunla ilgili hiçbir bilgi vermezdi.” (فَقَدْ لَبِثْتُ فِيكُمْ عُمُرًا مِّن قَبْلِهِ) Zîrâ bundan önce bu kadar sene sizin aranızda ömür sürdüm durdum. Yani bana Peygamberlik 40 yaşımda geldi 40 sene ben sizin içinizdeydim benim kim olduğumu iyi biliyordunuz. Muhammed-ül Emin ben değil miyim? Siz bana hep Muhammed-ül Emin diyordunuz tam güvenilir birisi diyordunuz. (أَفَلاَ تَعْقِلُونَ) hiç aklınız yok mu? Bir kere akıl edip düşünmez misiniz? Bana vahiy ve nübüvvet ihsân etti Cenab-ı Hak. Çünkü o hiçbir mektebe gitmedi, hiçbir eğitim ve öğretim görmedi Yüce Allah kendi okuttu Hazreti Muhammed’i. Allah’ın okulunda direk Allah’ı okuttuğu zât-ı muhteremdir Hazreti Muhammed Mustafa Sallallahu Teâlâ Aleyhi ve Sellem. (مَا مِن شَفِيعٍ إِلاَّ مِن بَعْدِ إِذْنِهِ) O’nun izni olmadan hiçbir yardımcının söz konusu olmadığı bir durum var bunu hiç düşünmez misiniz?

فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَى عَلَى اللّهِ كَذِبًا أَوْ كَذَّبَ بِآيَاتِهِ إِنَّهُ لاَ يُفْلِحُ الْمُجْرِمُونَ ﴿١٧﴾

İmdi bir yalan bir yalanı Allah’a karşı iftira edenden veya Allah’ın âyetlerine yalan diyenden daha zâlim kim olabilir? (إِنَّهُ لاَ يُفْلِحُ الْمُجْرِمُونَ) Şurası kesindir ki, mücrimler iflâh olmazlar, felâh bulmazlar yani kurtulamazlar. Yalan, cürüm, iftira Allah’a karşı yalan ve iftira ise en zâlimce olanıdır bâtıla Hak, Hakk’a bâtıl demek zulümdür.

وَيَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللّهِ مَا لاَ يَضُرُّهُمْ وَلاَ يَنفَعُهُمْ وَيَقُولُونَ هَؤُلاء شُفَعَاؤُنَا عِندَ اللّهِ قُلْ أَتُنَبِّئُونَ اللّهَ بِمَا لاَ يَعْلَمُ فِي السَّمَاوَاتِ وَلاَ فِي الأَرْضِ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ ﴿١٨﴾

Ve Allah’ı bırakırlar da, kendilerine ne zarar, nede fayda sağlayacak şeylere taparlar.

Dakika 15:02

Allah’tan başka hepsi mahlûktur kim olursa olsun Allah’a hesap verecektir ağalar, paşalar herkes. Hâlikı bırakıp da mahlûka tapanların hâline bir bakın ağa diye tapıyor, paşa diye tapıyor, önderim diye tapıyor, liderim diye tapıyor. Kimisine melek diye tapıyor, kimisine güneş diye tapıyor, kimisine benim kurtarıcım kahramanım diye tapıyor. Bunların tamamı mahlûktur bunların hepsi Allah’a hesap verecek. Îmânıyla, Amel-i Sâlih’iyle yüce Kur’an’daki Allah’ın kânûn ve kurallarına itaat eden kurtulacak. Hiç kimse Allah’u Teâlâ’ya îmân etmeden ne kadar Firavun, Firavunlar, şeddat’lar, tâğûtlar varsa bunlar daha büyük kâfir olarak mahşere gelirler. Onların etrafında onların kandırdığı onu güçlü diye onun emrinde olan onun uşakları Allah’a kulluk etmeyen tâğût uşakları tâğûtlarıyla beraber cehenneme tıka basa doldurulacaktır. Onun için (وَلاَ يَنفَعُهُمْ وَيَقُولُونَ هَؤُلاء شُفَعَاؤُنَا) Bunlar Allah katında bizim şefaatçilerimizdir derler. Hâlbuki Allah’ın izni olmadan kimsenin Rûz-i Cezâ da, mahşer gününde büyük mahkemede bir tek kelime kullanma şansı dahi yoktur. Allah izin verirse olacak. Allah putlara, tâğûtlara hiç öyle bir şans verir mi? Putların yeri yurdu cehennemdir, putperestlerin yeri yurdu cehennemdir. Bunun için En’âm Sûresi’nin 74’üncü âyetinde de bu hakîkatlerin anlatıldığını görüyoruz. Her bir iklim için güzel bir ruh vardır diyen bir zihniyet var onlar adına birer put yapıp dikiyorlardı bu zihniyetin adamları ve onlara tapıyorlardı. Yıldızlara tapıyorlardı putlara ait bazı tılsımlar yapıp onların adına onlara tapıyorlardı büyük saydıkları insanların putlarını yapıp ona tapıyorlardı. Putperestlik felsefesi işte yalan ve hayalden fayda ve teselli beklemektir. Buraya dikkat et! Putperestlik felsefesi yalan ve hayalden fayda ve teselli beklemektir. Mahlûka tapınırlar ve gerçek îmândan haberleri bir türlü olmaz yaklaşmazlar. Allah’a kul olmak için Allah’ın kânûnlarını Allah’ın hükümranlığını O’nun yüce adâletini tanımak zorundasın. Taif halkı‘’ Ellat’’ adında bir puta tapıyorlardı. Mekke halkı da ahâlisi uzza, menat, hubel, izhaf, naile adındaki putlara tapıyorlardı. Taifli mitoloji şairi ve filozof Nadr Bin Hâris ’in şöyle dediği mervîdir. Kıyâmet günü olduğu vakit Ellat bana şefaat eder. Ellat, onların Taif’te dikili bir putlarıydı. İşte bakın filozof taslakları böyledir o gün filozof Nadr Bin Hâris Ellat isminden ki bir puta tapıyor ve ondan da şefaat bekliyor. Kıymetli dostlar, filozof olmak için Kur’an-ı Kerim’deki kitâbî âyetleri ve kevnî âyetleri Hakk’ın emrinde keşfedeceksin. Allah’ı inkâr ederek değil, Allah’a îmân edip O’nun emrinde hareket edeceksin o zaman filozof olursun. Ey hak Peygamber! De ki; (أَتُنَبِّئُونَ اللّهَ بِمَا لاَ يَعْلَمُ فِي السَّمَاوَاتِ وَلاَ فِي الأَرْضِ) “Allah’a onun göklerde ve yerde bilgisi dışında bir şey bulunduğunu mu haber veriyorsunuz?” De, onlara. (سُبْحَانَهُ وَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ) Allah onların koştuğu şirklerden hepsinden münezzehtir ve yücedir.

Dakika 21:45

وَمَا كَانَ النَّاسُ إِلاَّ أُمَّةً وَاحِدَةً فَاخْتَلَفُواْ وَلَوْلاَ كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِن رَّبِّكَ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْ فِيمَا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ ﴿١٩﴾

İnsanlar, aslında bir tek ümmetten başka bir şey değildi. Ne yaptılar? Sonradan sapıttılar, azıttılar, şirke düştüler. Aslında insanlar tek bir ümmet idi bütün insanlar.                                          (وَمَا مِن دَآبَّةٍ فِي الأَرْضِ وَلاَ طَائِرٍ يَطِيرُ بِجَنَاحَيْهِ إِلاَّ أُمَمٌ أَمْثَالُكُم) yeryüzünde yürüyen hiçbir hayvan ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi bir ümmet olmasınlar. ‘’En’am Sûresi 38’inci âyet-i kerime de’’ Hayvanların ve kuşların her türlü kendine mahsus bir yaratılış kânûnuna bağlı bir ümmet olduğu gibi insanlarda bir tek ümmet idi. Yine Bakara Sûresi’nin 213’üncü âyet-i kerimesinde de bu gerçekleri görüyoruz. Sonra Kâbil ve Hâbil olayına kadar Mâide 31’inci âyette 27 ve 31’inci âyetler de anlatıldığı gibi orada ne yapıldı? Hâbil Kâbil olayında, Kâbil Hak’tan saptı. Babası Âdem’e gelen o 10 sahifelik bir İslam şeriatı vardı o ilâhî kânûnlara uymadı, ilâhî emre itaat etmedi. Bakın o tek ümmetlikten Kâbil saptı ve şirk, küfür, isyân başladı. İbrâhim Aleyhisselâm zamanında, Nuh Aleyhisselâm zamanında da tek ümmet olduğu rivâyetleri vardır. Mesela ‘’Nuh Tufanında’’ inanmayanların tamamı yok edildiler gemide inananlar kalmıştı ki, tek ümmetti bunlar. İbrâhim Aleyhisselâmın karşısında Nemrut da helâk olduktan sonra yine ortada tek ümmeti görüyoruz. İnsanoğlu sürekli haktan doğrudan sapıyor, şirke düşüyor. Neticede delillerin çeşitliliği ‘’Tebellül-ü elsine’’ olayı da bu anlamda kavimlerin akrabalığına benzer bir hadisedir. Delillerin çeşitliliği, (فَاخْتَلَفُواْ) İnsanoğlu ne yaptı? Daha sonra ihtilâf ettiler ihtilâfa düştüler bir kısmı şirke geçti sapıtmalar başladı. Allah’ın yolundan işte insanlar sapmaya başlayınca tek ümmet düzeni ondan sonra bozuldu bir ümmet paramparça parçalara ayrıldı. Şu anda dünyada çeşitli inanç grupları bulunmaktadır, çeşitli felsefeler bulunmaktadır, felsefeler birbirini tutmamaktadır. Îmânın yanında küfürlü zenginlik sayan zihniyetler de ortaya çıktı îmânın istikâmetindeki bilimsel çalışmalar zenginliktir ama küfür ve küfrün sahası ise insanlığın başının belâsıdır.

Dakika 26:40

Bunun için şirke saplananlar ihtilâf edip haktan doğrudan sapanlar işte hak hukûk tanımaz olanlar doğrunun dışına çıktılar. Bugün de durum aynen devam ediyor. (وَلَوْلاَ كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِن رَّبِّكَ) Rabbinden diyor şefkat etmiş bir karar olmasa idi Rabbinden çıkmış bir karar olmasa idi (كَتَبَ عَلَى نَفْسِهِ الرَّحْمَةَ لَيَجْمَعَنَّكُمْ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ) Rabbin kendi üzerine rahmeti yazdı. Hiç şüphesiz siz kesinlikle gelecek olan o günde bir araya toplayacaktır. ‘’En’âm Sûresi 12’nci âyet’’ (وَلِكُلِّ أُمَّةٍ أَجَلٌ فَإِذَا جَاء أَجَلُهُمْ لاَ يَسْتَأْخِرُونَ سَاعَةً وَلاَ يَسْتَقْدِمُونَ ﴿٣٤﴾) ‘’A’râf sûresi 34’üncü âyet’’ “Her ümmet için takdir edilmiş bir ecel vardır. İşte o ecelleri geldiği vakit ne bir an ileri nede bir an geri gidebilirler.” İşte Cenab-ı Hak böyle her şeyi takdiri ile karara bağladı. Eğer böyle bir takdiri kararı olmasaydı insanları her işlediği suçtan cezâlandırsaydı dünyada canlı da kalmazdı insan kalmazdı. (وَلَوْ يُعَجِّلُ اللّهُ لِلنَّاسِ الشَّرَّ اسْتِعْجَالَهُم بِالْخَيْرِ لَقُضِيَ إِلَيْهِمْ أَجَلُهُمْ) ‘’Yunus Sûresi 11’inci âyet’’ Eğer Allah insanlara hayrı çarçabuk istedikleri gibi şerri de çarçabuk vermiş olsaydı elbette onlara hemen ecelleri gelip çatardı. Fakat biz bize kavuşmayı ummayanları yani Allah’ın huzuruna çıkmak istemeyenleri kendi hallerine terk ederiz onlar da bocalayıp dururlar ecel saatine kadar. O ecel saati enselerinde Azrâil Aleyhisselâm canlarını almak için duruyor o saat gelir canları alınır Allah’ın huzuruna suçlu olarak kimisi müşrik, kimisi kâfir, kimisi münâfık, kimisi zâlim, kimisi de gerçek âlim, gerçek îmânlı mü’min adil, sâlih, Sıddık olarak Allah’ın huzuruna herkes neyse o şekil Allah’ın huzuruna getirilir. Onun için kıymetli efendiler;                                             (لَقُضِيَ بَيْنَهُمْ فِيمَا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ) anlaşmazlığa düştükleri her konuda derhal ilâhî karar aralarında hükmünü icrâ ederdi. Acele ettikleri gibi belâyı acele vermez Cenab-ı Hak çünkü iyilikleri rahmeti Allah’u Teâlâ verir vermiş zaten âlemleri rahmetiyle yaratmış. Ama suçların cezâsını acele vermiyor. Niçin vermiyor? Çünkü onlara bir mehil müddet veriyor tövbe etme imtihan süresi veriyor. Allah’la karşılaşmak istemeyen insanlara bir süre tanıyor ki, bunlar da küfürden, şirkten, nifâktan vazgeçsinler îmâna gelsinler diye onlara şans tanıyor. Küfür ve şirk ile zulüm Tuğyan’dan vazgeçmeyenler artık neticede ne oluyor? Tepetakla alınıp götürülüyor doğru cehenneme. Çünkü süre verildi imtihan süresi verildi îmân edebilecek sana bir ömür verdi ömür süresi verdi bu imtihan süresidir.

Dakika 32:00

Îmân edebilecek, tövbe edebilecek, Amel-i Sâlihler işleyebilecek bir zaman süresi tanındı. Adam bu süreyi küfre kullandı, şirke kullandı, zulüm ve Tuğyana kullandı. Ne oldu sonuçta? Tepetaklak alındı götürüldü apar topar cehenneme. Mezar berzah âleminde bir kısmı için cehennem zindanlarından bir zindandır orada başlar mahşerdeki büyük mahkemeye kadar berzah da suçlular için cehennemden bir tabak olarak karşısına çıkar nicelik ve niteliğini Yüce Allah iyi biliyor. (وَلَوْ يُؤَاخِذُ اللَّهُ النَّاسَ بِمَا كَسَبُوا مَا تَرَكَ عَلَى ظَهْرِهَا مِن دَابَّةٍ وَلَكِن يُؤَخِّرُهُمْ إِلَى أَجَلٍ مُّسَمًّىفَإِذَا جَاء أَجَلُهُمْ فَإِنَّ اللَّهَ كَانَ بِعِبَادِهِ بَصِيرًا ﴿٤٥﴾) ‘’Fatır Sûresi 45’inci âyet’’ Eğer Allah insanları elleriyle işledikleri kötülükler yüzünden hemen cezâlandıracak olsaydı yeryüzünde kımıldayan bir canlı bırakmazdı. Fakat onları belli bir vakte kadar tehir etmiştir. Fatır Sûresi 45’inci âyet-i kerimesinde Yüce Rabbimiz âlemlerin Rabbisi böyle buyuruyor. Çeşitli zıtlıkları idâre eden ilâhî kudretin tabiatüstünde ki hâkimiyetini gösteren bir âyet ve delil vardır ki apaçık ortadadır. Rahmeti adâleti ile ayakta tutmaktadır. Allah’a kavuşma ümidi olmayan beyinsiz mücrimler Hazreti Muhammed’in hayatının canlı bir mûcize olduğunu anlayamadılar. Kur’an-ı Kerim’in âyetlerini bile inkâr ettiler bunlar Allah’ın huzuruna çıkacaklarını bir türlü kabullenemeyenlerdir. Allah’a hesap vereceklerini bir türlü kabullenemeyenlerdir. Herkes Allah’a hesap verecektir Kur’an’ın her hükmünden sorulacaktır sorulacak Kitâb sadece Kur’an’ı Kerim’dir.

Dakika 35:20

وَيَقُولُونَ لَوْلاَ أُنزِلَ عَلَيْهِ آيَةٌ مِّن رَّبِّهِ فَقُلْ إِنَّمَا الْغَيْبُ لِلّهِ فَانْتَظِرُواْ إِنِّي مَعَكُم مِّنَ الْمُنتَظِرِينَ ﴿٢٠﴾

Birde derler ki: “Rabbinden ona âyet indirilse ya!” (فَقُلْ) Sende de ki: (إِنَّمَا الْغَيْبُ لِلّهِ) “Gayb ancak Allah’a mahsustur de onlara.” Peygamber Allah’ın emrindedir Allah kimsenin emrinde değil ki. Allah neyi indireceğini, neyi göndereceğini her şeyi bilen Allah onu da en iyi olarak bilmektedir. (فَانْتَظِرُواْ) öyle ise bekleyiniz. (إِنِّي مَعَكُم مِّنَ الْمُنتَظِرِينَ) şüphesiz bende sizinle beraber bekleyeceğim. Böyle söyle onlara. Neyi bekliyor herkes? Herkes hak ettiğini bekliyor îmânlılar Amel-i Sâlih sahipleri Allah’ın lütuflarını bekliyor. Müşrik, münkir, zâlim Allah’tan gelecek belâyı bekliyor. Herkes bir şey bekliyor farkında olsa da bekliyor farkında olmasa da bekliyor. Ecel saatinde Azrâil Aleyhisselâm zaten bekliyor ecel saatini bekliyor bir de dünyaya ait belâlar var, mezara mahşere ait belâlar var, bir de cehennem var.

وَإِذَا أَذَقْنَا النَّاسَ رَحْمَةً مِّن بَعْدِ ضَرَّاء مَسَّتْهُمْ إِذَا لَهُم مَّكْرٌ فِي آيَاتِنَا قُلِ اللّهُ أَسْرَعُ مَكْرًا إِنَّ رُسُلَنَا يَكْتُبُونَ مَا تَمْكُرُونَ ﴿٢١﴾

Cenab-ı Hak ve biz insanlara beyinsiz ve bayağı kimselere bir rahmet tattırdığımız vakit                    (مِّن بَعْدِ ضَرَّاء مَسَّتْهُمْ) kendilerine dokunmuş olan bir kıtlık ve yokluktan sonra                               (إِذَا لَهُم مَّكْرٌ فِي آيَاتِنَا) derhâl âyetlerimiz hakkında bir oyunları olur diyor. Cenab-ı Hak tekvini ve tenzili yani ilâhî âyetleri bunlar göz ardı edereler. Ne kitâbî âyetleri doğru anlarlar ne de kevnî âyetleri doğru anlayabilirler anlamak istemezler. Nüzul sebebinden bu âyetlerin Mekke’deki müşriklerin tepesine Cenab-ı Hak 7 sene kıtlık ve kuraklık vermişti. Ebû Süfyân gibi ileri gelenler Hz. Muhammed’e geldiler Aleyhisselâtu Vesselâm bize dua et bol rahmet ihsân eğer bulursak bu kıtlık ve kuraklık kalkarsa îmân ederiz demişlerdi. Cenab-ı Hak da Peygamberimizin duasını kabul etti kıtlık kalktı ve bol, bol rahmetler ihsân eyledi. Ama ne yazık ki, bunlar îmân etmediler putlara mâl eylediler yani putlarımız tanrılarınız dediler. Putlardan onların tanrıları var ilâhları bunlar bizden kıtlığı onlar kaldırdı dediler. Böyle diyenler genelde ileri gelen para babalarıydı bolluk bunları şımartıyordu ve şımarık ilâhî emirlere karşı koyuyorlardı. Allah bunların belâsını vermeye başladı Bedir’de tepelerine Allah’ın kılıcı inmeye başladı. İleri gelen küfür babaları, cehâlet babaları artık Allah’ın kılıcını ve yemeye başladılar bu kıyâmete kadar devam edecek kıyâmette ki büyük mahkemeden sonradan cehennemle sonuçlanacaktır.

Dakika 40:40

Allah’a îmân ve itaat eden herkese Allah’ın uçsuz bucaksız rahmetine mazhâr olacaklardır orada da sonuç cennet ve Allah’ın cemâli ile sonuçlanacaktır. (قُلِ) Deki; (اللّهُ أَسْرَعُ مَكْرًا) Allah vekil yönünden daha hızlıdır. (وَاللّهُ خَيْرُ الْمَاكِرِينَ) Âli İmrân Sûresi 54’de de böyle buyurulmuştur. Belâ daha hızlı olur Allah belânın vereceğini takdir etmiş saatini takdir ettiği saat gelmişse belâ kişinin hak eden kişinin başına bütün sürati ile gelir çok hızlı bir şekilde o belâ gelir o kişinin tepesine biner ve belâlarını bulmuş olurlar. Gazâba, acıya bunlar çarpılacaklardır çarpılmayanlar da çarpılacaktır. Bunları nimet zannederler hâlbuki istidraçtır. Her istidrâç sonuçta başa belâdır. Adam zengin olur o zenginlik ona nimet değil Allah yolunda değilse o istidraçtır. O mal onu helâk eder mevki makam da böyle Allah yolunda olmayan her şey böyledir. (إِنَّ رُسُلَنَا يَكْتُبُونَ مَا تَمْكُرُونَ) Bizim elçilerimiz siz ne hile yaparsanız yapınız hepsini yazarlar diyor Cenab-ı Hak. (مَا تَمْكُرُونَ) hepsini yazarlar hiç kimsenin bir tek kelimesi dahi zâyî olmaz. Sevapsa da yazılır, günahsa da yazılır.

(فَمَن يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ خَيْرًا يَرَهُ ﴿٧﴾)  (وَمَن يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ شَرًّا يَرَهُ ﴿٨﴾) hiç unutma bunu! Zerre miskâli hayrı da şerri de göreceksin ve mizan terazisinde bulacaksın. Onun için sevap işle sakın ola ki ömrünü boşa harcama günahlara hiç harcama! Başınıza diyor kaza ve belâ âyeti takdir edilen gelir. Çünkü kimin başına ne gelecekse onlar da yazılıyor hangi saatte neler geleceği yazıldıysa o saatte o belâlar gelir. İş işten geçmiş olur iş işten geçmeden ne lâzım? İslam’a gel îmân ile tövbe istiğfarla gel Müslüman ol çâre bu gerçek bir îmân. Çünkü İslam ezelî ve ebedî evrensel bütün peygamberlerin îmânı ile ortaya çıkan îmânı millî, ruhu millî ve aynı zamanda tam hakîkati millîdir ve bunun önderi Hazreti Muhammed’dir hidâyet sırları ve kaynağı Kur’an-ı Kerim’dir bunun bütününe İslam deniyor.

Dakika 45:00

Barışı evrensel barış ruhu millî vicdanların vicdanı millî tamamen İslam’dadır. Öbürleri tamamen taklittir hiçbir insan İslam îmânını onun adâletini uygulamadan dünyada barış sağlayamaz. Kendi şahsında, iç dünyasında, enfüsî ve âfâkî âlemin de barış sağlayamaz. Kendi iç dünyasında sağlayamaz ki, dünyada nasıl sağlasın? Barış sağlamak için bir defa Allah’ın emrine gireceksin, Allah’a güveneceksin ondan sonra îmânlar birbirine güvenecek, itimat edecek. Îmân tam bir güven ortamı demektir. Bu da Allah’u Teâlâ’ya güvenmekle, emrine girmekle, emirlerinin tamamını tasdik etmek ile ikrâr edip hayatına geçirmekle mümkündür.

هُوَ الَّذِي يُسَيِّرُكُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ حَتَّى إِذَا كُنتُمْ فِي الْفُلْكِ وَجَرَيْنَ بِهِم بِرِيحٍ طَيِّبَةٍ وَفَرِحُواْ بِهَا جَاءتْهَا رِيحٌ عَاصِفٌ وَجَاءهُمُ الْمَوْجُ مِن كُلِّ مَكَانٍ وَظَنُّواْ أَنَّهُمْ أُحِيطَ بِهِمْ دَعَوُاْ اللّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ لَئِنْ أَنجَيْتَنَا مِنْ هَذِهِ لَنَكُونَنِّ مِنَ الشَّاكِرِينَ ﴿٢٢﴾

 

(هُوَ) O Allah (الَّذِي) öyle bir Allah’tır ki o öyle bir O’dur ki O Allah (يُسَيِّرُكُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ) sizi karada ve denizde gezdiren, havada uçuran O’dur. Gökler O’nun kudreti ile ayakta duruyor. Denizler, karalar ve içindekiler bütün âlemler O’nun emri altında O’nun kudreti ile ayakta tutuluyor, O idâre ediyor, O yaratıyor, O emrediyor, idare O’na ait. Onun için hangi vasıta da olursan ol yerde ol, gökte ol, denizde ol nerede olursan ol bunu bil ki işte sizi gezdirip dolaştıran hayat veren onun gücünü veren o.  (حَتَّى إِذَا كُنتُمْ فِي الْفُلْكِ) tâ gemilerde bulunduğunuz, (وَجَرَيْنَ بِهِم بِرِيحٍ طَيِّبَةٍ) ve onlar o gemiler hoş bir rüzgârla içindekilerle birlikte akıp gittikleri (وَفَرِحُواْ بِهَا) ve bu hâl ile bu hoş rüzgâr ve esinti ile (جَاءتْهَا رِيحٌ عَاصِفٌ) onlara o gemilere bir fırtına gelip çatmıştır. Bazen de öyle olur bu da hikmetinin gereğidir.  (وَجَاءهُمُ الْمَوْجُ مِن كُلِّ مَكَانٍ) ve içindekilere her yandan dalgalar gelmekte  (وَظَنُّواْ أَنَّهُمْ أُحِيطَ بِهِمْ) ve onlar artık bu dalgalarla kendilerini kuşatılmış sanmaktalar. Yani gemi battı batacak, uçak düştü düşecek ve karada da durum yine aynıdır. Allah âfâtını gönderdiği zaman önünde kimse duramıyor. Onun için Yüce Allah’ın hikmetlerine dikkat et adâletine dikkat et zulüm ile kimse âbât olamaz. Zâlimin zulmü yanına bırakılmaz. Bu mülk Allah’ındır kendi mülkünde kendine sürekli sana isyân ettirmez ve zulüm ettirmez. Ya ölüm ordularını gönderir veyahut da bir âfât belâ gönderir ya yerden sallar ya gökten indirir veyahut da beyninde hangi bombayı patlatacağını bilemezsin. Bir virüs mikrobunun diğer mikropların neler yaptığına bir bak şöyle.

Dakika 50:00

(إِلَيْهِ مَرْجِعُكُمْ جَمِيعًا) ‘’ Yunus Sûresi 4’üncüÂyet’’ O’dur sizin hepinizin toptan merciiniz. Çünkü herkes Allah’u Teâlâ’nın huzurunda dönecek toptan herkes. (دَعَوُاْ اللّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ) dini bütün bir ihlâs ile Allah’a tahsis ederek ona şöyle dua etmektedirler;                                                            (لَئِنْ أَنجَيْتَنَا مِنْ هَذِهِ لَنَكُونَنِّ مِنَ الشَّاكِرِينَ ) Ahdimiz olsun ki diyorlar bakın: Ey Rabbimiz! Bizi bundan bu tehlikeden kurtarırsın her hâlükârda şükredenlerden olacağız diyenler vardır. Bir de hiç îmânsız Allah’a yalvarmayanlar da var Allah hiç tanıyanlar da var bu şekil yalvaranlar da var. ‘’ levla ünzile aleyhim âyeti izâhüm’’

فَلَمَّا أَنجَاهُمْ إِذَا هُمْ يَبْغُونَ فِي الأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّمَا بَغْيُكُمْ عَلَى أَنفُسِكُم مَّتَاعَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ثُمَّ إِلَينَا مَرْجِعُكُمْ فَنُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ ﴿٢٣﴾

(فَلَمَّا أَنجَاهُمْ ) bakın sonra diyor Allah kendilerini o sıkıntıdan kurtarınca                                               (إِذَا هُمْ يَبْغُونَ فِي الأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ) o küstahlar yeryüzünde hemen taşkınlığa başlarlar, biraz önceki yalvarışlarını unuturlar, Allah’ı da unuturlar. Cenab-ı Hak diyor ki; (يَا أَيُّهَا النَّاسُ) Ey bu hâlde bulunan bayağı ve küstah kimseler, (إِنَّمَا بَغْيُكُمْ عَلَى أَنفُسِكُم) olsa, olsa taşkınlığınız yalnızca kendi aleyhinize olur dedi Cenab-ı Hak. İşte oyuncak insanoğlu (مَّتَاعَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا) şu geçici dünya çıkarına elde edersiniz dünya ise bir oyun oyuncaktan başka bir şey değildir neticede (ثُمَّ إِلَينَا مَرْجِعُكُمْ) Sonra da dönüşünüz bize olacaktır diyor Allah. Kime? Kendi huzuruna gelecek herkes Allah’ın huzuruna (فَنُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ) bizde size işte o zaman bütün yapa geldiklerinizi haber vereceğiz. (لِنَنظُرَ كَيْفَ تَعْمَلُونَ) bakalım nasıl amel yapacaksınız ‘’Yunus Sûresi 14’üncü âyet’’

Kıymetli dostlarımız,

Yunus Sûresi’nin 24’üncü âyetine gelmiş bulunmaktayız derslerimiz sırayla devam etmektedir.

إِنَّمَا مَثَلُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا كَمَاء أَنزَلْنَاهُ مِنَ السَّمَاء فَاخْتَلَطَ بِهِ نَبَاتُ الأَرْضِ مِمَّا يَأْكُلُ النَّاسُ وَالأَنْعَامُ حَتَّىَ إِذَا أَخَذَتِ الأَرْضُ زُخْرُفَهَا وَازَّيَّنَتْ وَظَنَّ أَهْلُهَا أَنَّهُمْ قَادِرُونَ عَلَيْهَآ أَتَاهَا أَمْرُنَا لَيْلاً أَوْ نَهَارًا فَجَعَلْنَاهَا حَصِيدًا كَأَن لَّمْ تَغْنَ بِالأَمْسِ كَذَلِكَ نُفَصِّلُ الآيَاتِ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ ﴿٢٤﴾

Dünya hayatının misali şöyledir diyor Cenab-ı Hak; Bize Allah dünyayı tarif ediyor gökten indirdiğimiz su ile insanların ve hayvanların yediği bitkiler birbirine karışmıştır. Nihâyet yeryüzü süslerini takınıp süslendiği ve sahipleri kendilerini ona gücü yeter sandıklar bir sırada geceleyin veya gündüzün, ona emrimiz gelivermiştir. Ansızın ona öyle bir tırpan atıvermişiz de sanki bir gün önce orada hiçbir şenlik yokmuş gibi oluverir. O yemyeşil gördüğümüz âlem kupkuru bir âlemi durur dünkü yaşayan adam bugün ölü olarak önünüzde teneşirde yatar.

Dakika 55:40

Dünya budur dünyayı doğayı yeşili gördüğün zaman sararmışı, ölmüşü görmeye hazır ol gördüklerini unutma bu senin başına gelecek dünya senin için de aynı böyledir. Düşünen bir kavim için âyetlerimizi işte böyle açıklarız diyor. Kim? Yüce Allah (C.C) diyor. Ey insanoğlu! Seni yaratan Allah’ı dinle, anla, ona Lebbeyk olarak cevap ver. Lebbeyk ’in içinde ne tam bir îmân olsun, tam bir İslam, olsun tam bir Amel-i Sâlih olsun, gerçek Müslümanlığın olsun öyle Lebbeyk de. Eğer Lebbeyk ‘in içinde bunlar yoksa sen doğru söylemiyorsun kuru kuruya Lebbeyk olmaz ki.

وَاللّهُ يَدْعُو إِلَى دَارِ السَّلاَمِ وَيَهْدِي مَن يَشَاء إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ ﴿٢٥﴾

Yüce Allah, seni Dârüsselâm’a çağırıyor. Nedir Dârusselâm? Cennete çağırıyor, ölümsüz hayata çağırıyor, ebedî mutluluğa çağırıyor, selâmet yurduna çağırıyor, hiç mi hiç üzüntüsü felâketi olmayan bir selâm yurduna çağırıyor. Bu İslam’ın kendisidir İslam ile cennete yolculuktur. İşte ölümsüz hayat veren nurun dersleri işte seni o Dârüsselâm’a hazırlayan gerçek mi gerçek Arş’ı Âlâ’dan gelen, Levh-i Mahfuz’dan gelen, Allah’ın katından gelen Kur’an’ın seni ölümsüz hayata hazırlayan işte hayat dersleridir bunlar. Hayat veren nurun dersleridir. Biz dikkat ederseniz Kur’an-ı Kerim’i sırayla sadece Kur’an-ı Kur’an olarak ve yanında sünnetlere işaret ederek… Yani âyeti âyetle, âyeti sünnetle yani Hazreti Muhammed ile tam rivâyet ve tam dirâyetle burada kesin kaynaklara istinâd ederek bizzat Kur’an’ın, sünnetin tarafını tutarak hiç kimsenin tarafını tutmadan Allah’ın, Peygamber’in, Kur’an’ın tarafını tutarak size hayat veren nurun derslerini aczimizle yürütmekteyiz. Onun için Yüce Allah  (وَاللّهُ يَدْعُو إِلَى دَارِ السَّلاَمِ) Allah bütün kullarını cennete çağırıyor, Dârüsselâm’a selâm yurduna çağırıyor. Cennetin yolu İslam’dan, Kur’an’dan geçiyor, onun önderi cenneti gezen, cehennemi gezip dolaşan 7 kat gökleri aşan, oralara gidip gelen, o yolları bilen Hz. Muhammed bunun önderi Kur’an-ı Kerim hidâyet rehberi ve hidâyet sırları, İslam ise bunun tamamı. Gerçek Müslüman ol Muhammed’in önderliğinde elinde ve göğsünde îmân ve Kur’an ile Allah’ın yoluna gir. Bu Sırât-ı Müstakîm işte İslam’ın, Kur’an’ın kendisidir. Önderi Hz. Muhammed onun izinde peşinde gidenlerde Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemâat yolcularıdır. Muhammed’in izinde giderler. Ehli bid’at yollarına düşme sapma!

Cenab-ı Hak;

Dakika 1:00:15

(وَيَهْدِي مَن يَشَاء إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ) Allah selâmet yurduna çağırıyor ve dilediğini de doğru yola hidâyet ediyor. Bakın dilediğini bize akıl, zekâ, irâde bize kuvvetler vermiş, ruh kuvveti beden kuvveti vermiş akıl, irâde bize birde ruh vermiş. Biz kendi kuvvetlerimizi Allah yolunda kullanmamız için verilmiş Allah’a isyân etsinler diye verilmemiş bunlar. Şirke düşsünler, küfre düşsünler, Kur’an’ı ret etsinler diye değil Kur’an-ı Kerim’i o akılla aklıselimle anlasınlar diye akıl verilmiş ve birde ömür verilmiş imtihan müddeti verilmiş. Dünya imtihan salonu gibi bize böyle bir şans tanınmış. Ebedî bu selâm yurdunu Allah’ın cemalini ve tükenmez nimetlerini kazanmamız için dünyada biz imtihandan geçiyoruz.

لِّلَّذِينَ أَحْسَنُواْ الْحُسْنَى وَزِيَادَةٌ وَلاَ يَرْهَقُ وُجُوهَهُمْ قَتَرٌ وَلاَ ذِلَّةٌ أُوْلَئِكَ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ ﴿٢٦﴾

İyi iş, güzel amel yapanlara daha güzeli ve daha fazlasıyla karşılık vardır. Yüzlerine ne kara bulaşır nede aşağılanırlar. Cennet ehli işte bunlardır, orada ebedî olarak kalacaklardır.

وَالَّذِينَ كَسَبُواْ السَّيِّئَاتِ جَزَاء سَيِّئَةٍ بِمِثْلِهَا وَتَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌ مَّا لَهُم مِّنَ اللّهِ مِنْ عَاصِمٍ كَأَنَّمَا أُغْشِيَتْ وُجُوهُهُمْ قِطَعًا مِّنَ اللَّيْلِ مُظْلِمًا أُوْلَئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ ﴿٢٧﴾

Kötülük kazanmış olanlara gelince, kötülüğün cezâsı, misli kadardır. Ve onları bir aşağılık ve eziklik kaplar. Onlar için Allah’tan başka hiçbir kurtarıcı yoktur. Liderim diye bar, bar bağır kurtaranın olmaz. Önderim diye bar, bar bağır, tâğûtlarına bağır, putlarına bağır kurtarıcın olmaz. Îmân ve Amel-i Sâlih olmadan şefaatçinde olmaz. Asgaride gerçek bir îmânın yoksa kimse de şefaat edemez. Yüzleri karanlık gecelerden bir parçaya bürünmüş gibidir. İşte onlar cehennem ehlidir, orada ebedî kalacaklardır. (لِلَّذِينَ أَحْسَنُو) bakın iyilik yapanlara bakın birde kötülük yapanlara bakın, güzellik yapanlara bakın. (بَلَى مَنْ أَسْلَمَ وَجْهَهُ لِلّهِ وَهُوَ مُحْسِنٌ) ‘’Bakara Sûresi 112’nci âyet’’ Hayır, kim işini güzel yaparak özünü Allah’a teslim ederse onun mükâfatı Rabbinin yanındadır.

Dakika 1:05:00

Şimdi burada iyilik, ihsân nedir? Peygamberimiz ihsâna şöyle cevap vermiş; (El ihsânü en ta’budallahe keenneke terâhü feinlemtekün terâhü feinnehü yerake) buyurmuşlar. Ne diyor? Şanlı Peygamberimiz (A.S.V) İhsân Allah’ı görür gibi ibadet etmendir. Her ne kadar sen O’nu göremiyorsan da kesin kez O seni görmektedir, O seni görmektedir. Bizi hep denetliyor sürekli o zaman biz O’nun rızâsını kazanmak için bütün zamanımızı, bütün nefeslerimizi, bütün düşüncelerimizi O’nun rızâsına sarf edeceğiz, kullanacağız. Onun içinde şeriatın ölçülerine uyacağız rastgele olmuyor bu iş. (الْحُسْنَى) daha güzeli (وَزِيَادَةٌ) daha fazlası vardır. Bunun fazlası 10 katından 700 katına ve daha fazlasına doğru gittikçe artarak devam ediyor. Allah’ın lütuflarına nihâyet yoktur. Ziyâde, mağfiret ve rıdvan, Hüsnâ cennet ziyâde Allah’a mülâki olmaktır diye rivâyetler vardır. Mülâki nedir? Allah’a mülâki, O’nun cemâline nâil olmaktır, rızâsını kazanıp cemâline nâil olmak. İşte hedef budur bunun için çalış, bunun için çalışmıyorsan eksiklerin var cenneti kazansan bile eksiğin var. Çünkü Allah’ın cemâli istenmelidir O’nun rızâsını kazanan her şeyi kazanmıştır rızâsını kaybeden her şeyi kaybetmiştir. (أُوْلَئِكَ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ) İşte bunlar cennet ehlidirler ve orada ebedî kalacaklardır.

Cenab-ı Mevlâ ona da O’nun cemâli ile ebediyyû’l-ebed kalan kullarından eylesin. Hayat veren nurun dersleri İnşâ’Allah devam edecektir. Hepimize Allah O’nun cemâlini ve rızâsını ve yakîne ermeyi nasîb eylesin. Çünkü îmân nuru ile hakîkati görmeli, rızâya ermeli, huzura yerleşmeli huzur yakînin devamlılığıdır, yakîn kalbin temelidir. Bunları da elde etmek için bu hayat veren nurun dersleriyle irşattan geçmek gerekmektedir. Allah tevfîki hidâyetiyle hepimize hidâyette bulunduğu kullarından eylesin rahmetine mağfiretine gark eylesin.

Dakika 1:09:25

 

 

   

 

 

 

 

(Visited 111 times, 1 visits today)
{"message":{"type":8,"message":"Undefined variable: show_right_meta","file":"\/home\/pwny9ik9\/public_html\/wp-content\/plugins\/cactus-video\/video-hook-functions.php","line":1155},"error":1}