Tefsir 391-01

391- Tefsir Ders 391 hayat veren nurun keşif notları

391- Kur’an-ı Kerim Tefsîr Dersi 391

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

(Kehf Sûresi 83’üncü Âyet-i Kerime’den 98’inci Âyet-i Kerime’ler )

 

وَيَسْـَٔلُونَكَ عَنْ ذِي الْقَرْنَيْنِۜ قُلْ سَاَتْلُوا عَلَيْكُمْ مِنْهُ ذِكْراًۜ﴿٨٣﴾

 

(Sadakallahu’l Azimü’l A’lâ)

 

Çok kıymetli ve muhterem izleyenlerimiz,

 

Cenab-ı Hak îmân ve Amel-i Sâlih Yüce İslam’ın değeriyle bu yüce değerlerle değerlenmiş değeri yükselen rıza-i ilâhîye vâsıl olan vuslata eren ebedî mutlu kullar zümresine bizleri ilhâk eylesin. Kehf Sûresi’nin 83’üncü âyetine geldik Zülkarneyn’den bahsediyor bu yüce âyet-i kerimede. Cenab-ı Hak bu âyet-i kerimede: “Birde sana Zülkarneyn’den soruyorlar.” Ey şanlı Peygamber Ey Muhammed Mustafa Sallallâhu Teâlâ Aleyhi ve Sellem Efendimize soruyorlar Zülkarneyn’den soruyorlar. De ki: Size ondan bir hatıra okuyacağım de. Şimdi Zülkarneyn konusunda bazı keşif notları verelim sizlere. Bazı rivâyetlere göre Peygamberimize bu Zülkarneyn’i soranlar müşrikler ve ehli kitap yani Yahûdîler ve Hristiyanlar Peygamberimiz Hazreti Muhammed’e Zülkarneyn’den soruyorlar. Taberî de Ukbe bin Âmir’den rivâyet olunduğuna göre: Bir gün Rasûlullah’a diyor hizmet ediyordum… Bunu diyen Ukbe bin Âmir. Peygamberimiz Hazreti Muhammed’e hizmet ediyordum huzurundan çıktım kitap ehlinden bir topluluk bana rastlayıp biz Resulullah’a soru sormak istiyoruz izin iste dediler. Bende girdim haber verdim. Sevgili Peygamberimiz: “Onların benimle ne işleri var ben Allah’ın bildirdiğinden başkasını bilmem” buyurdu. Sonra bana su dök dedi abdest aldı, namaz kıldı, namazı bitirince yüzündeki sevincini anladım. Sonra Peygamberimiz dedi ki: “Onları ve Ashâbım’dan kimi görürsen içeri al” buyurdu. Ve dikildiler Zülkarneyn’den ve kitabınızda bulduğunuz şeylerden soruyorsunuz dedi Peygamberimiz onlara. Birde Alûsî’nin belirttiğine göre İbn-i Ebû Hatem’in Süddi’den rivâyet ettiğine göre Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Selleme Yahûdîler demişler ki: “Ey Muhammed! Sen ancak İbrâhim’i, Mûsâ’yı, Îsâ’yı ve bazı Peygamberleri anlatıyorsun. Çünkü onlarla ilgili haberleri mevcut kitaplardan biliyorsun.” Sana bir Peygamberden soracağız ki diyor bunlar haber ver ki Allah Teâlâ onu Tevrât’ta ancak bir yerde zikretmiştir.

 

Dakika 5:10

 

O kimdir? O Tevrât’ta bir defa zikredilen Peygamber kimdir deyince, Sevgili Peygamberimiz: “O, Zülkarneyn’dir” buyurmuş Yahûdîlere. Yahûdîler tabii cevabı tam almışlar. Zülkarneyn şimdi bu kelimeyi inceleyelim biraz da, Zülkarneyn değimi ‘Zülyedeyn’ iki el sahibi gibi ‘Zülcenaheyn’ çifte kanatlı niteliğine benzer ‘karnün’ yani ‘karn’ birçok mânâlara gelir. Boynuz anlamına gelir, asır topluluk anlamına gelir yine erkeklerin perçemine kadınların zülüflerine güneşin çemberinin kenarına ve bir toplumun başında olan efendisine de bu isim verilir. Bu saydıklarımızın kaynağında Âsım Efendi “Kâmûs Tercümesinde” bulunmaktadır. Şanlı Kuran’ın açıklamasından da anlaşılacağı üzere yeryüzünün doğu ve batısına sahip demek olmasıdır ki, işte Zülkarneyn’e yakışan anlam budur. Nedir; Yeryüzünün doğu ve batısına sahip demek olmasıdır. Türkçede cihangir diye ifade edilir. Yani Zülkarneyn’in buradaki Zülkarneyn’e yakışan Kur’an-ı Kerim’in bize verdiği mesajda Zülkarneyn doğuya batıya hâkim olan bir cihangir anlamında. Türkçede ‘Zülcenaheyn’ hem dünya hem âhirete ait denilir. Zülkarneyn lakabı bir değil, birçok kimse olduğu anlaşılıyor. Kur’an-ı Kerim’de anılan büyük Zülkarneyn deniliyor. Tarihte Zülkarneyn ismi verilmiş insanlar bulunuyor ama Kur’an-ı Kerim’in zikrettiği Zülkarneyn büyük Zülkarneyn’dir. Onun için Kur’an-ı Kerim’in ortaya koyduğu değerleri çok istisnâi olarak çok yüce bir mevki ve makamda Kur’an-ı Kerim’in, Hazreti Muhammed’in, Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemâat’in anlattığı gibi anladığı gibi anlarsak doğruyu anlamış oluruz. Şimdi birçok varsayımlar üzerinden hareket edildiği zaman doğruyu bulamazsın. Varsayımları göz önüne al ama Kur’an-ı Kerim’in ortaya koyduğu yüce hakîkati de göz önünden hiç ayırma! O zaman Kur’an hakîkatiyle diğerlerini de doğru değerlendirmiş olabilirsin. Vaktiyle Yemen’de Tebabia denilen Mekke’nin yapımında Hazreti İbrâhim ile görüşüp ondan feyz aldığı rivâyet edilen “Saab ve Semerkand” isminin adına nispeti nakledilen “Şemmar, Yeraş, Zülkarneyn” olarak alınmış oldukları gibi “Afridun ve İskender” gibi Arap olmayan Fâtihlere de bu lakap verilmiş. Ve bunların en son yaşayanı İskender olması dolayısıyla tarih bilginleri arasında Zülkarneyn şöhreti İskender’in olmuştur. Aslında Kur’an-ı Kerim’in zikrettiği büyük Zülkarneyn bu da değildir. Yani İskender’de değildir.

 

Dakika 10:05

 

 

Yahûdîlerin kitaplarında Zülkarneyn Rum’dan çıkan bir genç idi ki, Mısırı ve İskenderiye’yi kurdu ve şöyle yükseldi diye anlatırlar: Zülkarneyn’in İskender olduğunu kabul etmek istemişlerdir. Nitekim bizdeki âlimlerimizin de bu görüşe katıldıklarını da görebilirsiniz bazı âlimlerimizin. Alusi de bu görüştedir. Kur’an-ı Kerim’de zikredilen büyük zatların Peygamberlik makamına da sahip bulunduğuna göre İskender’in bu derece yükseltilmesi kabul edilebilir görülmemiş. Yani İskender’de bir peygamberde görülenler bunlar görülmemiş ve İskender’in bir set yaptığı bile tarih olarak belli olamamıştır. O zaman nasıl olur da büyük İskender’i Zülkarneyn bir peygamber olarak büyük Zülkarneyn olarak ilân edilebilir. Bunun üzerinde iyi keşfetmek daha iyi akademik ilmi araştırmalar yapılsaydı Kur’an-ı Kerim daha iyi anlaşılsaydı herhâlde çabucak ortaya bir saplantı çıkmazdı. Onun için bu soru eski tarihin karanlıklarına kadar dalan bir konu olması gerekiyor. Gerçi İskender’den sonra da doğu ve batıya savaş açmış set yapmış Fâtihler yok değildir. Mesela Roma kayzerlerinden hükümdarlarından birinin İngiltere’de Kisrâ Nûşirevân’ın Kafkas Dağlarında Babü’l Ebvab, başka bir ifadeyle Demirkapı denilen yerde birer set yapmış olduklarını tarihler gösteriyor. Fakat bu sorunun doğu ve batıda pek çok fetih yaptıktan sonra kuzeyde askitlere kadar varan ve aynı zamanda Akdeniz’den şap denizine kadar bir set yaptığı rivâyet olunan Mısırlı büyük Ramses gibi… Maddî ve manevî bir üne sahip olan daha eski ve daha yüksek bir cihangiri hedef edilmiş olması rivâyet ve dirâyet açısından daha uygundur. O hâlde bu Zülkarneyn kimdir? Ramses de olamayacağına göre. Bazıları bunun İbrâhim Aleyhisselâmın zamanında onun zamanına tesadüf eden Afridun Bin Esfiyan bin Cemşid olduğunu söylemişlerdir ki Îran’ın adâlet önderlerinden olup adâlet ve güzel ahlâkı ile meşhurdu. Zülkarneyn’den önce Hızır bulunuyordu. Hızır Aleyhisselâm Afridun zamanında peygamber olarak gönderilmiş olup Hazreti Mûsâ zamanına kadar kalmıştı. Zülkarneyn İbrâhim Aleyhisselâm zamanındaydı gibi ilk kitap ehlinden rivâyet edilmiş bazı sözler bununla ilgili görülür. Belhlî Ebû Zeyd Suverü’l-ekâlîm ismindeki kitâbında Afridunun vahiyle desteklenmiş olduğunu söylemiş ve tarihler onun büyük bir Fâtih olduğunu nakletmişler. İbn-i İshâk, Zülkarneyn’in ismini Merziban Bin Merdiye olduğunu söylemiş.

 

Dakika 15:05

 

Bazıları onun ismi Abdullah Bin Dehhâk’tır demiş. Bazıları da: Mûsâp Bin Abdullah Bin Feynan Bin Mansûr Bin Abdullah Bin el-Ezir Bin Avm Bin Zeyd Bin Kehlân Bin Sebe Bin Yağrup Bin Kahtân demişler. Ebû Reyhan Bîrûnî o da ‘el-Âsârü’l Bâkiyetü Ani’l Kurûni’l Hâliyeti’ adlı eserinde Zülkarneyn Ebû Kerb Semiyy Bin Ubeyd bin Afrîkîs El-Himyerî’dir demiş. Bunun mülkü yer küresinin doğu ve batısına ulaşmıştı ve Himyerli şairin: Şöyle diyor şair Türkçe metnini vereyim size;

 

“Dedem Zülkarneyn Müslüman bir melikti.

Yeryüzünde yüceldi zayıf görüşlü değildi.

Doğulara ve batılara ulaştı.

Doğru yolu gösterecek bir hâkimden padişahlık yollarını arıyordu.”

 

Bu Kur’an-ı Kerim’den iktibas edilmiş görünüyor bu şiirin mânâsı Kur’an-ı Kerim’den alındığı görülmektedir. Bu yüzden Yemenli Tübba isnadı doğru olmamalıdır buraya ayrıca müellif Elmalı’da işaret etmiştir. Mânâ Kur’an-ı Kerim’den alınmış ama fakat Tübba’ya isnat edilmiş diyor. Yine Zûceden gibi “zû’lar” hep Yemen’dendir. Zûrayn, Zünnûn, Zûnüvâs, Zülmenar gibi bunlar diyor Yemen’dendir demiş. Bunun kaynağında da Âlûsî bulunuyor, Biruni’den naklen yapıyor bu da bu haberi. Yine bazıları bu Şemmerin başında iki saç örgüsü olduğundan dolayı Zülkarneyn diye adlandırıldığını nakletmişler. Şemmer Afrîkîsi’n oğlu değil Nâşirun Niâmın oğlu olduğu gibi Süleyman Aleyhisselâm zamanında ki Belkısten sonra olmasından dolayı Kur’an-ı Kerim’deki Zülkarneyn’in daha önce olması gerekeceği ileri sürülmüştür. Nitekim Ebû’l Fidâ tarihinde der ki Zülkarneyn Raişin oğlu Saab’tır. Babası Raişil Tübba küçük Seberin oğlu Sayfinin oğlu Kays’ın oğludur denilmişse de Lokman’ın biraderi Zûsûdedin oğlu Hâris Raiş’tir. İbn-i Sâ’d İbn-i Saîd İbn-i Abbâs Hazretlerine Kur’an-ı Kerim’deki zikrolunan Zülkarneyn’den sordu işte buralar sağlam kaynaklar. İbn-i Abbâs Hazretlerinden sordu İbn-i Saîd. O da Himyer’dendir… Dedi ki: O adı geçen Saab’dır diye nakletmiştir. Şu hâlde yüce kitapta zikredilen Zülkarneyn Rum İskender değil adı geçen Saab Bin Errayiş’tır dedi diyor.

 

Dakika 20:00

 

Âsım Efendi de İskender kelimesinde bu görüşü destekleyerek daha bazı detaylı bilgileri nakletmiştir. Yine Saab’ın bir taraftan da Afridun ’un İbrâhim Aleyhisselâm zamanında buldukları hakkındaki rivâyetleri birleştirmek pek zor ve güç görünüyor. Sevan medeniyetinin dünyada benzeri yaratılmamış olduğu hatırlatılan (إِرَمَ ذَاتِ الْعِمَادِ ﴿٧﴾) Kur’an-ı Kerim’de bu (إِرَمَ ذَاتِ الْعِمَادِ ﴿٧﴾) cennetinin sahipleri olan ve Semûd kavmini Yemen’den kovarak çıkaran Himyer ve Tebâbia Devleti’nin Şeddâd ‘a karşılık Lokman ver Zülkarneyn ne de ortaya çıkış yeri olması en yakın ihtimaldir. İbn-i Hişâm’ın Siyer kitâbının Şârihi Süheyl’inin kabul ettiği şekliyle bu konuda en sağlam hükmü Hazreti Ali’den rivâyet olunan su fıkrada buluyoruz; Zülkarneyn sâlih bir kuldu ki, Allah’ı sevmiş Allah da onu sevmişti. İşte buna dikkat et! Zülkarneyn hakkında Hazreti Ali böyle söyledi bu haberin kaynağından İbn-i Hişâm Es-Sîretü’n-Nebeviyye bulunmaktadır ve Kurtûbî ’de de bulunmaktadır bu haber. Gerçekten bunun ismi ve şahsiyeti ile belirlenmesine kalkışmak Kur’an’ın zevkine de uygun değildir. Zülkarneyn’i Zülkarneyn yapan nedir? İşte Hazreti Ali’nin söylediği söze dikkat et! Ne diyor; Zülkarneyn sâlih bir kuldu ki Allah’ı sevmiş Allah da onu sevmişti diyor. Kur’an-ı Kerim’in asıl vermek istediği işte verdiği mesaj budur. (قُلْ سَاَتْلُوا عَلَيْكُمْ مِنْهُ ذِكْراًۜ) De ki: “Size ondan bir haber anlatacağım.”

 

اِنَّا مَكَّنَّا لَهُ فِي الْاَرْضِ وَاٰتَيْنَاهُ مِنْ كُلِّ شَيْءٍ سَبَباًۙ﴿٨٤﴾

فَاَتْبَعَ سَبَباً﴿٨٥﴾

حَتّٰٓى اِذَا بَلَغَ مَغْرِبَ الشَّمْسِ وَجَدَهَا تَغْرُبُ ف۪ي عَيْنٍ حَمِئَةٍ وَوَجَدَ عِنْدَهَا قَوْماًۜ قُلْنَا يَا ذَا الْقَرْنَيْنِ اِمَّٓا اَنْ تُعَذِّبَ وَاِمَّٓا اَنْ تَتَّخِذَ ف۪يهِمْ حُسْناً﴿٨٦﴾

قَالَ اَمَّا مَنْ ظَلَمَ فَسَوْفَ نُعَذِّبُهُ ثُمَّ يُرَدُّ اِلٰى رَبِّه۪ فَيُعَذِّبُهُ عَذَاباً نُكْراً﴿٨٧﴾

وَاَمَّا مَنْ اٰمَنَ وَعَمِلَ صَالِحاً فَلَهُ جَزَٓاءًۨ الْحُسْنٰىۚ وَسَنَقُولُ لَهُ مِنْ اَمْرِنَا يُسْراًۜ﴿٨٨﴾

ثُمَّ اَتْـبَعَ سَبَباً﴿٨٩﴾

حَتّٰٓى اِذَا بَلَغَ مَطْلِعَ الشَّمْسِ وَجَدَهَا تَطْلُعُ عَلٰى قَوْمٍ لَمْ نَجْعَلْ لَهُمْ مِنْ دُونِهَا سِتْراًۙ﴿٩٠﴾

كَذٰلِكَۜ وَقَدْ اَحَطْنَا بِمَا لَدَيْهِ خُبْراً﴿٩١﴾

ثُمَّ اَتْبَعَ سَبَباً﴿٩٢﴾

حَتّٰٓى اِذَا بَلَغَ بَيْنَ السَّدَّيْنِ وَجَدَ مِنْ دُونِهِمَا قَوْماًۙ لَا يَكَادُونَ يَفْقَهُونَ قَوْلاً﴿٩٣﴾

 قَالُوا يَا ذَا الْقَرْنَيْنِ اِنَّ يَأْجُوجَ وَمَأْجُوجَ مُفْسِدُونَ فِي الْاَرْضِ فَهَلْ نَجْعَلُ لَكَ خَرْجاً عَلٰٓى اَنْ تَجْعَلَ بَيْنَنَا وَبَيْنَهُمْ سَداًّ﴿٩٤﴾

قَالَ مَا مَكَّنّ۪ي ف۪يهِ رَبّ۪ي خَيْرٌ فَاَع۪ينُون۪ي بِقُوَّةٍ اَجْعَلْ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ رَدْماًۙ﴿٩٥﴾

اٰتُون۪ي زُبَرَ الْحَد۪يدِۜ حَتّٰٓى اِذَا سَاوٰى بَيْنَ الصَّدَفَيْنِ قَالَ انْفُخُواۜ حَتّٰٓى اِذَا جَعَلَهُ نَاراًۙ قَالَ اٰتُون۪ٓي اُفْرِغْ عَلَيْهِ قِطْراًۜ﴿٩٦﴾

فَمَا اسْطَاعُٓوا اَنْ يَظْهَرُوهُ وَمَا اسْتَطَاعُوا لَهُ نَقْباً﴿٩٧﴾

قَالَ هٰذَا رَحْمَةٌ مِنْ رَبّ۪يۚ فَاِذَا جَٓاءَ وَعْدُ رَبّ۪ي جَعَلَهُ دَكَّٓاءَۚ وَكَانَ وَعْدُ رَبّ۪ي حَقاًّۜ﴿٩٨﴾

 

(Sadakallahu’l Azimü’l A’lâ)

 

Dakika 25:30

 

Kıymetli diyenler,

 

Bu yüce âyetlerin size yüce anlamından bahsedelim;

 

Gerçekten biz onu diyor Cenab-ı Hak (Zülkarneyn’i) yeryüzünde iktidar sahibi yaptık ve ona ulaşmak istediği her şeyi elde etmesinin bir yolunu verdik diyor Cenab-ı Hak. Derken o da bu yollardan birini tutup gitti. Nihâyet güneşin battığı yere vardığı zaman, güneşi, sanki kara bir balçıkta batıyor buldu. Bir de bunun yanında bir kavim buldu. Biz ona dedik ki: “Ey Zülkarneyn! Onların ya cezalandırırsın veya onların hakkında iyi davranırsın.” O da demişti ki: “Kim haksızlık ederse muhakkak ona azâb edeceğiz; yani adâleti uygulayacağız. Sonra Rabbine geri döndürülecek, O da onu görülmemiş bir azâbla cezâlandırır.” Yani büyük günahların karşısına büyük yüce adâlet büyük cezâyla ne yapar; ona azâba çarptırır günahına uygun. Tabii ki günah büyük olunca cezâ azâb büyük olur. “Amma her kim de îmân edip iyi bir iş yaparsa, buna da en güzel mükâfat vardır.” Buradaki mükâfat uçsuz bucaksızdır. Allah’ın lütfu ebedî tecellî ediyor yeter ki îmân ve Amel-i Sâlih bulunsun. “Biz ona dünya da kolaylık gösterir zor işlere koşmayız.” Sonra Zülkarneyn yine bir yol tuttu. Nihâyet güneşin doğduğu yere varınca onun kendilerini güneşten koruyacak hiçbir siper yapmadığımız bir kavim üzerine doğduğunu görmüştü. İşte Zülkarneyn’in kudret ve saltanatı böyleydi. Ve biz onun yanında olan her şeyi bilgimizle kuşatmıştık. Sonra yine bir yol tuttu. Nihâyet iki dağ arasına ulaştığında onların önünde, hemen hiç söz anlamayan bir kavim bulmuştu. Dediler k: “Ey Zülkarneyn! Ye’cüc ve Me’cüc bu yerde fesat çıkarıyorlar. Onun için, bizimle onlar arasında bir set yapman şartıyla sana bir vergi versek olur mu? Dediler. Dedi ki: “Rabbimin bana vermiş olduğu servet ve saltanat, sizin vereceğiniz şeyden daha hayırlıdır. “Bana maddî yardımda bulunun da sizinle onların arasına en sağlam seddi yapayım dedi. Bana, demir kütleleri getirin.” Nihâyet dağın iki ucunu denkleştirdiği vakit: “Ateş yakıp körükleyin” dedi. Demiri bir ateş koru hâline getirince: “Bana erimiş bakır getirin üzerine dökeyim” dedi. Artık Ye’cüc ve Me’cüc bu seti ne aşabildiler ne de delebildiler. Zülkarneyn dedi ki: “Bu Rabbimin bir lütfudur.” Dikkat edin!

 

Dakika 30:00

 

“Rabbimin vaadi geldiği vakitte onu dümdüz yapacaktır.” Yani kıyâmete kadar Zülkarneyn’in oraya çektiği set devam edecektir. “Rabbimin vaadi haktır” dedi.

 

Şimdi Cenab-ı Hak bakın burada Zülkarneyn’in eliyle orada bir kavminde böyle bir isteğiyle Ye’cüc Me’cüc önünü bir set çekildi. Burada ki setten maksat nedir? İşte bunun üzerinde de derin düşünmelidir (اِنَّا مَكَّنَّا لَهُ فِي الْاَرْضِ وَاٰتَيْنَاهُ مِنْ كُلِّ شَيْءٍ سَبَباًۙ﴿٨٤﴾) “Gerçekten biz ona yeryüzünde maddî manevî kuvvetleri kudretleri hazırladık ve ulaşmak istediği her şeyden ona bir sebep vâsıta verdik” diyor Cenab-ı Hak. Bu da ilim kudreti ilim, kudret, âletler, vâsıtalar gibi her türlü sebebi ihsân eyledik diyor Cenab-ı Hak. Sebep Allah’ın bir tahsisidir (فَاَتْبَعَ سَبَباً﴿٨٥﴾) “Bunun üzerine o da bir yolu takip etti.” (حَتّٰٓى اِذَا بَلَغَ مَغْرِبَ الشَّمْسِ) “Nihâyet güneşin battığı yere ulaştı.” Bu Atlas Okyanusu’nun batı kenarına ulaştı denmektedir. Bu Okyanus denizinde “Halidat” ismi verilen adaların bir zamanlar uzunluk boylam başlangıcı olarak kabul edildiklerini kaydediyorlar. (وَجَدَهَا تَغْرُبُ ف۪ي عَيْنٍ حَمِئَةٍ) “Güneşi sanki siyah bir çamura batıyor buldu” veya hamiye kıraatine göre kızgın bir pınar içinde batıyor buldu. (عَيْنٍ) su pınarı (حَمِئَةٍ) balçıklı (حَمِئَةٍ) de kızgın mânâsına tefsir etmişlerdir. Okyanus kenarında güneşin batışını seyretmek için şöyle bir bak.  (قُلْنَا يَا ذَا الْقَرْنَيْنِ) Biz dedik ki: “Ey Zülkarneyn! Bu söz doğrusu Zülkarneyn’in peygamber olduğuna açıkça delâlet eder. Bak ne diyor; .  (قُلْنَا يَا ذَا الْقَرْنَيْنِ) diyor Cenab-ı Hak. (قَالَ اَمَّا مَنْ ظَلَمَ) Zülkarneyn dedi ki: “ Her kim haksızlık ederse ona azâb edeceğiz” dedi yani adâleti uygularız dedi. Ama İslam’ın amacı insanlığın ıslâh olmasıdır kurtuluşudur. Fakat adâletten, hukûktan, ilim, irfândan anlamayan insanlara karşı da adâlet dâima uygulanmıştır uygulanmalıdır. Afrika’nın doğu kıyıları olması ihtimâli vardır. Şimdi (حَتّٰٓى اِذَا بَلَغَ مَطْلِعَ الشَّمْسِ) diyor. “Nihâyet Güneşin doğduğu yere kadar gitti.” Bakın, batıya gitti şimdi doğuya gitti. Afrika’nın doğu kıyıları olma ihtimâli Asya’nın uzak doğusu olmasıdır olarak da yorumlar yapılmıştır. (وَجَدَهَا تَطْلُعُ عَلٰى قَوْمٍ) “Vardığında diyor onu güneşi öyle bir kavim üzerine doğuyor buldu ki, (لَمْ نَجْعَلْ لَهُمْ مِنْ دُونِهَا سِتْراًۙ) biz onlara güneşin berisinde bir siper yapmamıştık.” Yani bunların binaları yok, elbiseleri de yok güneşin altında yanıyorlar böyle bir kavime rastladı Zülkarneyn Aleyhisselâm.

 

Dakika 35:10

 

Nitekim bugüne kadar bile Sudan’da, Avusturalya’da böyle çıplaklar bulunmaktadır hâlâ vardır. Bu mânâ çölde yaşayanların çoğunu da kapsamına almaktadır. (وَقَدْ اَحَطْنَا بِمَا لَدَيْهِ خُبْراً) “İşte o böyle idi ki hâlbuki onun yanında neler vardı biz onları tamamen biliyorduk” diyor Cenab-ı Hak. (كَذٰلِكَۜ وَقَدْ اَحَطْنَا بِمَا لَدَيْهِ خُبْراً) Yüce Allah bunları güneşin altına koymuş bir örtü vâsıtası bile vermemişti buradaki hikmetleri tabii kendisi her şeyi bilen onu da en iyi bilen O’dur. (ثُمَّ اَتْبَعَ سَبَباً) sonra da diğer bir yol tutmuştu. Kim? Zülkarneyn Aleyhisselâm. Güneye veya kuzeye doğru olma ihtimâli vardır. Çünkü batıya gitti doğuya gitti şimdi tekrar bir yöne doğru gidiyor ki, bu da güney veya kuzeye doğru olabilir nitekim kuzeye gittiği denmektedir. (حَتّٰٓى اِذَا بَلَغَ بَيْنَ السَّدَّيْنِ) “Nihâyet iki şehrin arasına vardığında” diyor. Setretmek bir şeyin gediğini sağlam kapamaktır. Perdeye de set denildiği gibi dağa da set denilir bazıları: “tabiî olan ‘Sinin ötresi’ ile süt bu tabii olan setlere süt denmektedir.’’ Bir de insan tarafından yapılana da ‘’üstün’’ ile ‘’sinin’’ üstününe de set denilmektedir. Bura da süt gözle görülen ikincisi de sette gözle görülmeyen anlamında kullanılmıştır bunlar. İki set yapma iki engel olabileceği gibi iki deniz iki yer kıtası iki dağ gibi yaratılmış tabiî yahut görünen veya görünmeyen de olabilecektir. Tefsir bilginleri bu (السَّدَّيْنِ) iki dağ diye tefsir etmişlerdir. Bu iki dağ, Türk toprağının bittiği yerdir yerdedir demişler ki, Zemahşerî Ebussuut bu görüşü benimsemişlerdi. Türk toprağından maksat Maveraünnehir denilen küçük Türkistan ise bu görüş Çin Seddi yerine işaret demek olur. Ermenistan ile Azerbaycan tarafında Türkistan topraklarının bittiği yerde denilmiştir. Kâdî Beyzâvî de bunu tercih etmiştir. Kafkas Dağları ve iki set arası “Demir kapı” yeri oluyor ki İbni Haldun ve Ebû’l Fida gibi tarihçilerin açıklamasına göre burada bu Nûşîrevân bir set yapmıştı. Diğer bir yorumda ise Kuzey’in son kısımlarında iki yüksek dağdır ki Hazkiyal Aleyhisselâmın kitabında Ahiru’l Cirbiya denilmiştir ki yani bu “Sibirya” ismini andırmaktadır. Bu da Ural Dağları doğu tarafında Behreng Boğazı tarafları olmasından dolayı önceki sözlerle de ilişkisi vardır.

 

Dakika 40:10

 

İstanoy Dağları ile Ural Dağları arası demek olan Sibirya’nın kendisi midir? Batısındaki Ural Dağları ile Kafkas Dağları arası mıdır? Yoksa doğusunda Behreng’e doğru Kamçatka tarafındaki dağların arası mıdır? Tam olarak belirlemek mümkün olmamıştır. Asya’nın Behreng Boğazından Amerika’ya bağlantısı bulunduğuna ve Zülkarneyn’in de eski tarihte yaşadığına göre Asya’nın doğusunda Amerika’nın kafatasında bulunan Behreng ismindeki yer olması da pek muhtemeldir. Bunlardan başka doğuda Çin Seddi batıda Babü’l Ebvab meşhûr olduğuna göre iki setten maksat bunların olması daha açıktır denilebilir. Ve buraların Türkistan olması gerekmektedir neticede. Çünkü (وَجَدَ مِنْ دُونِهِمَا قَوْماًۙ) oradaki kavim buldu diyor onların ötesinde bir kavim buldu ki (لَا يَكَادُونَ يَفْقَهُونَ قَوْلاً) neredeyse söz anlamayacak bir durumdaydılar. Şimdi bunların Türk kavmi oldukları söylenmektedir. Türk kavmidir denilmiş olduğunu öteden beri nakletmişlerdir. O hâlde demek oluyor ki, Ye’cüc ve Me’cüc’e karşı yapılacak seddi Zülkarneyn Türklerin kuvvet ve yardımıyla yapacaktır. Yani bu seddi Zülkarneyn Türklerin kuvvet ve yardımıyla yapacaktır. Şöyle ki; O söz anlamaz veya anlatamaz gibi bulunan kavim ( قَالُوا) dediler ki: (يَا ذَا الْقَرْنَيْنِ) Ey Zülkarneyn! (اِنَّ يَأْجُوجَ وَمَأْجُوجَ) “Gerçekten Ye’cüc ve Me’cüc yeryüzünde bozgunculuk yapıyorlar” dediler. Kime? Zülkarneyn’e. İşte o dilleri dişleri zor anlaşılan kavim Türk kavmi olduğu rivâyet edildiğine göre bu kavim Türkler Zülkarneyn’in böyle dediler Ye’cüc ve Me’cüc’ün durumu anlattılar. “Ye’cüc ve Me’cüc yeryüzünde bozgunculuk yapıyorlar” dediler. Ve yeryüzünü tahrip ediyorlar harap ediyorlar deliler, bırakırlarsa bütün yeryüzünü bozacaklardır dediler. Türkler Zülkarneyn’e ediyorlar bu yorumlara göre. Ye’cüc ve Me’cüc yahut Ye’cüc ve Me’cüc isimleri Arapça ‘ya başka bir dilden nakledilmiş Arapça olmayan kelimeler olduğu anlaşılıyor. Avrupalılarda bunlara ‘’Yahuk’’ ve ‘’Mahuk’’ demişler ve onları şeytan soyundan saymışlar. Batı Roma İmparatorluğu’nu istilâ eden Hunlara böyle demişlerdir batılılar yani Barbar deyiminden daha şiddetli demek oluyor ki, batılıların bu görüşü uymuyor daha önceki yorumlara. Gerçekten kitap ehlinden bazılarının Ye’cüc ve Me’cüc’ü Hazreti Âdem’in bir ihtilâmından meydana gelmiştir diye bir efsane naklettiklerini bazı tefsirler de rivâyet etmişlerdir. Hâlbuki birinci sifir’inin onuncu faslında Ye’cüc Yafiz’in oğullarındandır diyor.

 

Dakika 45:20

 

Tevrât tekvin babı 10/2’nci kısmında diye açıkça ifade edildiği gösteriliyor. Bu sebeple olmalıdır ki Vehib Bin Münebbih ve daha bazı Ye’cüc ve Me’cüc ’ün Yafiz’in çocuklarından iki kabile olduklarını kesin olarak ifade etmişler. Ve müteahhirin bilginlerinden yani Hicri 3’üncü asırdan sonraki bilginlerden birçokları da bu görüşe dayanmışlardır. Bunla beraber Kur’an-ı Kerim’de tesniye iki zamiri (Yüfsidune) niye demiyor Kur’an-ı Kerim’de, Yüfsidune)  diyor.) Şimdi (مُفْسِدُونَ ) denilmesinin sayıca kalabalık olduklarına işaret olması gerekir. Kur’an-ı Kerim’i iyi keşfetmeden rastgele orada-burada söylenilen yapılan yorumlara değer vermek yanlışa gitmektir. Kur’an-ı Kerim’i iyi keşfedeceksin ki doğruyu bulacaksın. Her doğru Kur’an-ı Kerim’dedir yanlışları Kur’an düzeltir. Onun için Kur’an-ı Kerim Hakk’ın, hakîkatin, doğrunun bizzat kendisidir Hakk’ın Kitâbı’dır ama insanoğluna bize düşen onu doğru anlamaktır. Onun için burada ikil değil 20 kabile diyenler olduğu gibi yeryüzündeki insanların onda dokuzuna kadar Ye’cüc ve Me’cüc çok kalabalık olduğunu nakledenler olmuştur. Dikkat edin! O zaman Yafiz’in çocukları demenin bir anlamı kalmıyor. Bakın insanların onda dokuzuna kadar Ye’cüc ve Me’cüc’ün çok kalabalık olduğunu nakledenler de olmuştur. Çünkü Kur’an-ı Kerim’in burada (مُفْسِدُونَ) kelimesi çokluğa işaret etmektedir. Ebû Hayyân derki; “Bunların sayı ve şekilleri hakkındaki sözlerin hiçbirisi sahîh haber değildir” der. Kim diyor? Ebû Hayyân. Ebû Hayyân kim? Bir allâme büyük âlimlerimizden birisidir. Allah bütün âlimlerimize bol, bol rahmet eylesin mağfiret eylesin. Kısaca Ye’cüc ve Me’cüc vaktiyle bir veya iki kavmin özel ismi olsa da doğrusu İslam dininde herkesin bildiği mânâ şudur; Ye’cüc deyince, İslam’a göre şöyle anlayacaksın: Aslı ve soyu belirsiz din ve millet tanımaz karma bir insan topluluğudur ki, çıkmaları bunları ortaya çıkmaları kıyâmet alâmetlerindendir yeryüzünü bozacaklardır. Yeryüzünü kim bozuyorsa ve bozacaksa haktan, hukûktan, hakîkatten, Yüce İslam’dan, îmândan ve Amel-i Sâlih’ten ve yüce adâletten insanları koparıp yeryüzünü kim fesâda ifsâda bozgunculuğa sevk edecekse işte onlar az da olsalar Ye’cüc’dürler, Me’cüc’dürler çokta olsalar. Onun için burada İslam dilindeki herkesin bildiği mânânın işte Ye’cüc kimdir? Aslı ve soyu belirsiz din ve millet tanımaz karma bir insan topluluğudur. (Kısacası)

 

Dakika 50:20

 

Ve bunlar yeryüzünde ne zaman çoğunlukla ortaya çıkar yeryüzünü fesâda bozgunculuğu götürdükleri an işte o toplum Ye’cüc ve Me’cüc’ tür. Bunun kimden olması da önemli değil. Onun yaptığı gibisini kim yapıyorsa bunlar Ye’cüc ’tür, Me’cüc ’tür.  Bundan dolayı (فَهَلْ نَجْعَلُ لَكَ خَرْجاً عَلٰٓى اَنْ تَجْعَلَ بَيْنَنَا وَبَيْنَهُمْ سَداًّ) “Bundan dolayı bizimle onların arasına bir set yapman için sana vergi verelim mi?” dediler. Yani bu Türkler olduğu söyleniyor ki, Zülkarneyn’e yani aramıza bunlarla aramıza bir set dediler yapman için sana vergi verelim mi? Dediler. (قَالَ) Dedi ki Zülkarneyn Aleyhisselam; (مَا مَكَّنّ۪ي ف۪يهِ رَبّ۪ي خَيْرٌ) “Rabbimin bana vermiş olduğu servet ve saltanat sizin vereceğiniz şeyden daha hayırlıdır.” Makam, mâlî kuvvet bunlar ise daha yüksek ve daha faydalıdır. Bana Rabbim bunların hepsini verdi dedi. (فَاَع۪ينُون۪ي بِقُوَّةٍ) “Öyle ise siz bana güç ile yardım ediniz.” Yani mâlî masrafa karışmayınız da adamla işçi, sanatkâr, araç gereç temin etmede emrimde hazır bulunarak  fiilen yardım ediniz dedi Zülkarneyn Aleyhisselâm kime? Bu kavme ki bu kavmin Türkler olduğu söyleniyor. Ye’cüc’e Me’cüc’e karşı koyan set çeken Türk milletini Ye’cüc diye gösterenlerin kendi de Ye’cüc’tür. Esas Türkler buradaki Zülkarneyn’ne bakın onun emrinde Ye’cüc ve Me’cüc’e karşı  Türkler set çeken Zülkarneyn’in set çekerken orada usta, işçi, kalfa olarak çalışan Zülkarneyn’le işbirliği yapan Türkler olduğunu söyleniyor. Sen tutuyorsun Allah’ın kitâbına yanlış Tevrât’ın içine yanlış madde koyuyorsun Türkleri Ye’cüc Me’cüc ilân ediyorsun Hunları Ye’cüc Me’cüc ilân ediyorsun. Bu batmış yanlış kafalar. “Suçu kim işliyorsa suçlu odur.” Önce kendine bak kendi yaptıklarına bak! Yeryüzünü nasıl ifsat ettiğine bak! İnsanların nasıl kitleler hâlinde öldürdüğüne bak! Biryandan insanlığa medeniyet dersi verirken bir yandan insanlığı nasıl katlettiğine bak! “Suç işleyenindir” bunun Arap’ı, Türkü, batısı, doğusu olmaz suçu kim işliyorsa suç onundur. Bunun için Cenab-ı Hak burada bu gerçekleri açıklarken işte o kavim ne dedi; böyle dediler; “Ben onlarla sizin aranıza sağlam bir duvar yapayım” dedi. Kim? Zülkarneyn Aleyhisselâm

(اَجْعَلْ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ رَدْماًۙ) Dedi. “Daha sağlam bir gergi yapayım iki set arasında değil onların ötesinde bir yerde olması gerekiyor.”

 

Dakika 55:05

 

(اٰتُون۪ي زُبَرَ الْحَد۪يدِۜ) “Bana demir kütleleri getirin” dedi. Zülkarneyn o kavme bana demir kütleleri getirin dedi. (زُبَرَ) burada (زُبَرَ الْحَد۪يدِۜ) diyor bakın burada (زُبَرَ) nedir? Zübrenin çoğul ki zübre büyük demir parçası örs mânâsına da gelmektedir. Yine Âsım Efendi’nin Kâmûs ’unda ki anlatıldığına göre. (حَتّٰٓى اِذَا سَاوٰى بَيْنَ الصَّدَفَيْنِ) Nihâyet iki ucun arasını denkleştirince iki sadef karşılıklı iki baş veya iki yanı meydana getiren iki eğik ki buna iki dağ iki dağın tepeleri veya tepeleriyle kenarları arasındaki yanları gibi tabii anlamlar çıkmaktadır. (قَالَ انْفُخُواۜ) körükleyin dedi Zülkarneyn Aleyhisselâm (حَتّٰٓى اِذَا جَعَلَهُ نَاراً) onu tam bir ateş haline getirdiği vakit (قَالَ اٰتُون۪ٓي اُفْرِغْ عَلَيْهِ قِطْراً) bana erimiş bakır getirin üzerine dökeyim dedi. Dikkat edin! Buradaki yapılan bu sağlam işin bugün dahi yapılamadığını iyi incelerseniz görürsünüz. Demir kenetli bakır perçinli kayalardan meydana gelmiş bir bina gibi anlamak mümkün olabilir. Fakat ifadenin görünüşü bundan çok yüksek bir sanat ve işleme bağlı olan demir tuğlalı… Dikkat et! Demir tuğlalı bakır sıvalı öyle bir bina tasfir etmektedir ki, tuğlalar demirden ve sıvası da tamamen erimiş bakırdan tasfir etmektedir ki zamanımızda çok ilerlemiş olan sanat eseri ve sanayi vasıtaları ile bile onu imâl etmeyi düşünmek zordur. Demir kütlelerinden bir dağ ördürüp de körükleyerek tamamını bir ateş haline getirdikten sonra üzerine erimiş bakır dökmek şüphesiz korkunç bir işlemdir. Acaba eski medeniyette demircilik böyle dehşetli bir ateşi idâre edecek böyle büyük bir işlemi yapabilecek kadar yükselmiş miydi? Bu Zülkarneyn’in bir mûcizesidir ona yardım eden oradaki Türk kavminin de durumuna işarettir. Demir kütleleri ile harcı sıvası erimiş bakırdan meydana gelen yalçın bir set tasarlamak gerekir. Bu şekilde hem bir set hem bir süt yani kapı olan bu duvar öyle yüksek ve sağlam bir şey oldu ki, o Ye’cüc ve Me’cüc (فَمَا اسْطَاعُٓوا اَنْ يَظْهَرُوهُ وَمَا اسْتَطَاعُوا لَهُ نَقْباً) „Artık onu ne aşabildiler nede delebildiler.” Öyle bir dünyayı fesâda uğratacak bir kavmin bakın onu: “Ne aşabildiler nede delebildiler” önlerine böyle bir set çekildi. Hâlbuki ne yüksek dağlar aşılmış ne sağlam istikamlar delinmiştir. Demek ki bunun sırrı Zülkarneyn’in döktüğü akıcı maddedeydi. Demek ki o normal bir madde değil ilâhî bir kuvvetti yani mûcizeydi. Dikkat et! O ilâhî bir kuvvetti o mûcize idi. Gökleri direksiz durduran kim?

 

Dakika 1:00:00

 

Yörüngesinde bu âlemi şaşmadan çekim kuvveti nereye hangi kudrete dayanıyor? Hareket, kuvvet bunlar hangi ölçü biçimle hangi kudrete dayanıyor? Yüce Allah’ın kudretine, onun için Zülkarneyn’in bunu da yaptıran ve yapılan işin sağlamlığına bakarsanız işte ilâhî bir kuvvetti bu. (هٰذَا رَحْمَةٌ مِنْ رَبّ۪يۚ) “Bu Rabbimden bir rahmettir” diyor, dikkat et. Kim diyor? Zülkarneyn diyor. (قَالَ) Dedi ki; (هٰذَا رَحْمَةٌ مِنْ رَبّ۪يۚ) “Bu Rabbimden bir rahmettir.”

(فَاِذَا جَٓاءَ وَعْدُ رَبّ۪ي جَعَلَهُ دَكَّٓاءَۚ) “Rabbimin vaadi geldiği vakitte yani kıyâmet koptuğu vakit onu yerle bir eder.” (وَكَانَ وَعْدُ رَبّ۪ي حَقاًّۜ ) “Ve Rabbimin vaadi haktır.” (Amentü ve Saddaktü, Amennâ ve Saddaknâ). (حَتَّى إِذَا فُتِحَتْ يَأْجُوجُ وَمَأْجُوجُ وَهُم مِّن كُلِّ حَدَبٍ يَنسِلُونَ ﴿٩٦﴾) Enbiyâ Sûresi 96’ncı âyetinde de Cenab-ı Hak ne diyor; “Nihâyet Ye’cüc ve Me’cüc’ün setleri açılıp da her dere tepeden boşaldıklarında” diyor. Bak âyetin sırrı belirip: “Ye’cüc ve Me’cüc çıkacak, yeryüzünün düzeni bozulacak, kıyâmette kopacaktır.” Bazıları bunu Çin Seddi zannetmişlerdir. Ve bundan dolayı Ye’cüc ve Me’cüc’ün Moğollar ve Tatarlar olduğu hayâline kapılmışlardır bunlar hayâl perestliktir. Ne Moğollardır, ne Tatarlardır, ne şu, ne bu Ye’cüc ve Me’cüc’ün tarifini biraz önce yaptık. Gerçi Pekin civarında denizden başlayarak Altay Dağlarının altlarına doğru yüzlerce saatlik bir mesafede uzanıp giden Çin Seddi Hicret’ten 9 Asır kadar önce dördüncü Çin sülâlesi devrinde kuzeyden Moğol ve Tatarların saldırılarına karşı yapılmış olduğu tarihi bir bilgi olarak naklediliyor. Kur’an-ı Kerim’de zikredilen vasıflara uygun olmadığı da anlaşılıyor. Diğer taraftan bazıları da “Demir kapı Seddi” demişler ve bundan dolayı Ye’cüc ve Me’cüc’ü bugünkü Rusya sahasında düşünmüşlerdir ki bu set de harap olmuştur. Doğrusu Kur’an-ı Kerim’deki vasıflar ikisine de uygun olmadığı gibi hiçbirine de uymuyor. Diğer yerlerde bilinen setlere de uymuyor. Yüce Allah Celle Celâlühü feyzi ile meydana gelmiş olan maddî ve manevî bir set demek olur. Dikkat et! Yüce Allah’ın feyziyle meydana gelmiş olan maddî ve manevî bir set demek olur. Eğer bu kavim tefsir bilginlerinin naklettikleri şekli ile Türk idiyse yani Türklerse Zülkarneyn’e yardım eden bu kavim burada Zülkarneyn’e kuvvetle yardım eden Türklerin geçmişte yeryüzünü bozgunculuktan kurtarmak için ettikleri hizmetin önemi anlatılmış olduğu gibi Yüce Peygamberimizin Peygamber olarak gönderilmesinden sonra İslam’ı yapacakları hizmete de işaret edilmiş demektir.

 

Dakika 1:05:03

 

Bunun belgesi de 1400 yıllık İslam tarihinin içinde şöyle bir bak! Selçukluların ve Osmanlıların İslam’a yaptıkları hizmete bak buradaki işareti anla. Ve şu hâlde Türklerin yok olması Ye’cüc ve Me’cüc’ün Seddi’nin yıkılması ve yeryüzü düzeninin bozulması demek olacaktır ki kıyâmetin alâmetlerindendir. İşte burada bu işaret var bu işaret görülmektedir. Çünkü Kur’an-ı Kerim’in açık hükümleri ne kadar yüce doğruysa onun işaretleri de çok kıymetlidir. Türklerin durumuna Kur’an-ı Kerim’de böyle de işaret bulmak mümkündür. Çünkü bir yaşanan gerçek var bir de işaret edilen gerçek var.

 

Nizamettin Hasen Nîsâbûrî bu derki; Gizli bir olgunluk yeryüzünde halîfe olmaya lâyık ancak olgun insanlardır. Yani hem ruhlar âlemi yönüne hem vücutlar âlemi yönüne sahip olan Zülkarneyn ’indir. Nîşâbûrî’n Taberî ile birlikte ortaya koydukları bu bilgidir ki böyle diyorlar ve güzel söylüyorlar. Sebeplere âleminden her şeyin sebebine erdirilmiştir. Kim? Zülkarneyn Aleyhisselâm. Bu şekilde nefsinde olgun hem de başkalarını tamamlayıcı olmuştur. Bundan dolayı bir sebep takip ederek aşağı âleme doğru gitti ki o insan ruhunun güneşinin battığı yerdir. O insan ruhunun güneşinin battığı yerdir. Onu bir kara balçıklı bir gözede batıyor buldu ki o tabiat ve cesetler âlemidir ve orada bir kavim buldu ki onlar vücuttaki kuvvet ve yerdeki ruhlardır. Oradaki kavim vücuttaki kuvvet ve yerdeki ruhlardır. Ey Zülkarneyn dedik! Ya onları riyâzât terbiye ve ıslâh bıçağı ve mücâdele kılıcıyla öldürmek sûretiyle eziyet edeceksin veyahut da haklarında yumuşaklık ve yüze gülme ile güzellik yapacaksın iyilik edeceksin. Değerini yerinden başkasında kullanmakla… Bak, bak dikkat et! Değerini yerinden başkasına kullanmakla alçaltarak zulmedene eziyet edeceğiz istek ve maksadına aykırı olarak kahredeceğiz. Sonra Rabbi olan Allah’u Teâlâ’ya geri döndürülecek o da onu ebedî azâb ile cezâlandıracak. Îmân edip hayırlı iş yapana ise ödül olarak en güzel mükâfat var ki o vüsul ve visâl hakka ermek makamıdır Allah’ın rızâsına vâsıl olma makamıdır. Hem ona emirlerimizden kolaylığı söyleyeceğiz ki o da fânilik ve mücâhededen sonra hafiflik ve istirahattir. Sonra ruhlar âlemine ulaşma sebeplerinden bir sebebi takip etti ki o insanın konuşan nefsi güneşin doğduğu yerdir.

 

Dakika 1:10:03

 

Onu bedene ait ilişkilerden soyutlamış bir kavim üzerine doğruyu buldu. İki set o yaşama ve uygarlaşma âlemi… Dikkat et! O iki set yaşama ve uygarlaşma âlemi insanoğlu yaşamalı uygarlaşmalı sosyal adâlet ve yeryüzünde tam barış ve kardeşlik sağlanmalı ki bu da Kur’an-ı Kerim’in kalplere kafalara hâkim olduğu zaman içte barış dünyada barış evrensel barış ruhun millinin barışı sağlanmış olur. Bu ise İslam’ın kendisidir tüm insanlığı kucaklar. Çünkü Allah birdir Kur’an Allah’ın Kitâbı’dır Kur’an nasıl ki âlemleri kucaklaması yüceliğiyle gelmiştir çünkü âlemler Allah’ın kullarıdır yarattıklarıdır bütün insanlar Allah’ın kullarıdır Kur’an-ı Kerim’de bütün insanların Kitâbı’dır. Evrensel oluşundan dolayı bütün dünyada evrensel barışın bizzat kendisi ve onun adâleti İslam’dır Kur’an-ı Kerim’dir. Sağlam kalpler getirin. Bak, dikkat et burada! Sağlam kalpler getirin iki ucu denkleşince “Minel mehdi ilel lahdi” beşikten mezara kadar olunca bakın üfleyin. Ve dedi ki zikirlere virtlere devam edin. Ne demek bu zikir ve virt? İşte buraları hep kişi kendi dar beyniyle anlıyor Kuran’ın ufkunda anlasa o darlıktan kurtulacaksın. O zikir ve virtler Yüce Allah’u Teâlâ’yı onun ilkelerini hatırda tutmak unutmamak ve o yüce ilkeleri inandığın gibi yaşamaya çalışmaktır. Bunun içeriğinde her güzellik ebedî mutluluk bulunuyor. Biz bunun sadece keşif notlarını ve irşâd notlarını sizlere duyurabiliyoruz. Çünkü Kur’an-ı Kerim’in her kelimesi bir deryâ okyanustur biz özünü veriyoruz ama o özü de ebediyyû’l-ebedî mutlu olmaya yeterli. Onun için bu hayat veren nurun derslerini kimsenin kaçırmaması gerekir. Burada sağlam kalpler getirin ve Yüce Allah’ın ilkelerini yaşamaya devam edin yaşanması için çalışın. Şeytanın hilesi işlemeyecek şekilde o kalplerin içine sevgi cevheri sağlamlık kimyası dökeyim de ona Rahmân’dan başkası yükselemesin. Rabbin elbette ki sana lütuflarıyla muamele edecektir sen yeter ki ‘Hasbiyallâhu Vahdeh’ Yalnız Allah bana kâfidir de kalbinin tamamıyla Allahu Teâlâ’ya bağlan ve O’na doğru kalbinle yükselmeye devam et. Seni maddî ve manevî Allah’u Teâlâ’nın rızâsına yükseltecek olan İslam’dır. İslam Allah’tan bize uzatılmıştır bir ucu Allah’ın elinde bir ucu bizdedir. Bu insanların anlaması içindir yoksa Allah’ın mahlûkata benzeyen hiçbir tarafı yoktur. Allah şeriksiz benzersiz yüce bir varlıktır O, kendi dediği gibi bir varlık Kur’an-ı Kerim tanıtır Hazreti Muhammed Allah’ı tanıtır. Bütün peygamberler Allah’ı doğru tanırlar. Peygamberlere iftira edenler, Allah’a iftira edenler, Allah’ın kitaplarını bozmaya çalışanlar, yanlış anlam verenler Allah’a iftira edenlerdir.

 

Dakika 1:15:20

 

Allah ezelî ebedî birdir benzeri, şeriki, ortağı dengi de yoktur olmadı olmayacak. Öyleyse İslam’ı da ortaya koydu Allah’ın birliği ilkesinden başka dünyada başka inanç sistemlerinin ne kadar yanlış ve bâtıl olduğunu görürsünüz. Yanlışın içinde doğru bulunmaz. Bütün doğrunun hakkın hakîkatin bizzat kendisi İslam’ın kendisidir Kur’an-ı Kerim’in kendisidir Hazreti Muhammed bunun önder ve rehberidir bu yolda ki yüksek âlimlerde bunun açık ve seçik şahitleridirler. ‘’İlmen Yakîn şahittirler.’’ Bunun için de Aynel Yakîn olanlar, Hakka’l Yakîn olanlarda elbette ki vardır. Ama bize öncelikle lâzım olan İlmel Yakîn Ulemânın bulunması. İşte müçtehit âlimlerimiz Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemâat âlimlerimiz burada İlmel Yakîn Hakk’ın şahitleridirler. Allah’u Teâlâ’nın kimsenin şahitliğine ihtiyacı yok herkesin kendinin ihtiyacı var hepimizin. Allah’u Teâlâ’nın varlığına birliğine bizim şahit olmamız bizim kendi bir defa aslî görevimizdir. Kelime-i şahâdet bunun için kelime-i tevhîd bunun içindir. Bu bizim aslî görevimiz kelime-i şahâdeti getirmek içini dolu bulmak kelime-i tevhîd okumak içini doldurmak. Ne var içinde? İslam’ın tümü var. Allah’ın birliğiyle başladı ve Allah’ın bütün ilkeleri emir ve kânûnlarıyla içini doldur. İçini boşaltarak kelime-i tevhîd okuyor dili yaşantısına bakıyorsun yaşantısı kaç tane tanrısı var yaşantısında ama  diline bakıyorsunuz tevhit okuyor. Bu bir cehâlettir gaflettir bundan kurtulmak gerekir. Daha büyük tehlikeler var ama o tehlikelerde tabii ki irşâd notlarıyla, tevhîd notlarıyla ve keşif notlarıyla İnşâ’Allah nurun dersleriyle bu eksiklerini gidermeye doğrularla donanmaya devam edeceğiz. Allah başarılar lütuf eylesin.

 

Dakika 1:18:30

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

(Visited 139 times, 1 visits today)
{"message":{"type":8,"message":"Undefined variable: show_right_meta","file":"\/home\/pwny9ik9\/public_html\/wp-content\/plugins\/cactus-video\/video-hook-functions.php","line":1155},"error":1}