Tefsir 402-01

402- Tefsir Ders 402 hayat veren nurun keşif notları

402- Kur’an-ı Kerim Tefsîr Dersi 402

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

(Nûr Sûresi 55’inci Âyet-i Kerime’den 64’üncü Âyet-i Kerime’ler)

 

 

وَعَدَ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مِنْكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِي الْاَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۖ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ د۪ينَهُمُ الَّذِي ارْتَضٰى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُمْ مِنْ بَعْدِ خَوْفِهِمْ اَمْناًۜ يَعْبُدُونَن۪ي لَا يُشْرِكُونَ ب۪ي شَيْـٔاًۜ وَمَنْ كَفَرَ بَعْدَ ذٰلِكَ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ﴿٥٥﴾

  وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَ وَاَط۪يعُوا الرَّسُولَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ ﴿٥٦﴾

لَا تَحْسَبَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مُعْجِز۪ينَ فِي الْاَرْضِۚ وَمَأْوٰيهُمُ النَّارُۜ وَلَبِئْسَ الْمَص۪يرُ۟﴿٥٧﴾

 

Yüceler yücesi eşsiz yüce olan Rabbimiz Allah Celle Celâlühü:

 

Sizlerden îmân edip iyi davranışlarda bulunanlara, kendilerinden öncekileri sahip ve hâkim kıldığı gibi, kendilerini de yeryüzüne sahip ve hâkim kılacağını, onlar için beğenip seçtiği dini (Yüce İslam’ı)… Onların iyiliğine iki cihânda insanlığın refahına mutluluğuna yerleştirip koruyacağını ve geçirdikleri korku döneminden sonra, bunun yerine onlara güven sağlayacağını Yüce Allah vaad etti. İslam dünyanın da güvencesi, berzahında, mahşerinde ebedî mutlu hayatında güvencesidir. İslam Allah’ın korumasıdır. İslam’a kim girer gerçek Müslüman olursa Allah’ın ebediyyû’l-ebed koruması ve lutfu ve keremi içerisinde bu mutluluğa mazhâr olmuş kişi işte odur. Çünkü onlar bana kulluk ederler diyor Cenab-ı Hak. Bunlar bu Müslüman kişi muhterem kişiler gerçek Müslümanlardır. Onun için bütün dünya insanlık âlemi İslam’ı kendi kaynağından… İslam’ı İslam’dan, Kur’an-ı Kur’an’dan bunu bilen gerçek müçtehit, mürşit âlimlerimizden iyice öğrenmek gerekmektedir. Hiçbir şeyi bana eş tutmazlar diyor Cenab-ı Hak. Yüce Allah’ı hakîkî Müslüman doğru tanır, Kur’an ile tanır, sünnetle, icmâyla, İslam’ın kendi yüce değerleriyle Allah’ın eşsiz yüceliğini tanır. Bunun içinde şirkten gerçek Müslüman uzak kalır. Şirk, Müslümana yaklaşamaz her şey ihlâs iledir, tevhîd iledir, ilim, irfân ki, hak ilim gerçek ilim iledir.

 

Artık bundan sonra kim inkâr ederse, işte bunlar asıl büyük günahkârlardır.

 

Burada bakın inkâr ederse dedi ve bunların asıl büyük günahkâr olduklarını söyledi ki, küfür kişiyi ebedî cehennemde bırakan bir günahtır. Hem de büyük günahların önünde giden başını çeken bir günahtır.

 

Dakika 5:00

 

Cenab-ı Hak buyuruyor ki; (وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ) “Hem namazı kılın” diyor. Mü’min kullarına gerçek Müslüman kul Yüce Allah’ın huzuruna en az günde beş kere huzuruna çıkar, Mi’râc’a yükselir. Yüce Allah’u Teâlâ’ya el bağlar ne büyük mutluluk ne büyük yükseliş bu biliyor musunuz? Bu bir mî’râc’tır. Allah’ın rızâsına, rahmetine O’nun himâyesine yükseliştir. Namazsız Müslüman olur mu? Namazsız kulluk yok. Namazı Yüce Allah kesinkes emrediyor kullarına. Hem namazı kılın buyuruyor zekâtı verin. Zekât verilmez mi? Zekât, Müslümanın eliyle Allah’ın rahmetinin, merhametinin bir fukaraya, yoksula, ihtiyaç sahibine uzanmasıdır. Bir Müslümanın eliyle uzatıyor Cenab-ı Hak bakın. Müslümanın eli Yüce Allah’u Teâlâ’nın emrindedir. Kalbi, ruhu, bedeni Allah’ın emrindedir. Zekât ne veriyorsun sen zekât deyince, Allah’ın verdiği nimetleri, servetleri götürüp yoksullara veriyorsun. Allah’ın verdiğini de mi vermeyeceksin be adam? Allah sana vermiş sende yoksula vereceksin bunun hesabı kitâbını da sana miktarını da bildirmiş. Bir de bunun cömertlik miktarının ötesinde bir de cömertlik var, Müslüman hayır işledikçe hayır işleyen cömert insandır ve Müslüman da Allah’ın cömertliği, rahmeti, merhameti tecellî eder. Onun için Müslüman seve seve zekâtını da verir.

 

Yüce Rabbimiz Allah: “Zekâtı verin ve Peygambere itaat edin ki, rahmete eresiniz” diyor.

 

Peygambere itaat olmadan Müslümanlık olmaz ki. Peygambere itaat nedir? O gün Ashâb-ı Güzin onun etrafında pervaneler gibi döndüler emrine itaat ettiler ve canlarından daha çok İslam dâvâsını ve Hazreti Muhammed’in sevdiler itaat ettiler. Getirdiği İslam şeriatını bir, bir kabul edip uyguladılar ve o uğurda şehit oldular, gâzî oldular. Her fedakârlığa katlandılar yüksek mertebelere ulaştılar. Aynı yolun yolcusuyuz biz, Hz. Muhammed’in getirdiği İslam nizâmına, İslam şeriatına sıkı sıkıya bağlı olacağız o uğurda Allah ne emrediyorsa onu yerine seve seve getireceğiz. Ölmek gerekiyorsa öleceğiz, gâzî olmak gerekiyorsa gâzî olacağız ama Allah’ın emrinde ebedî bir kul olacağız. İşte Allah’a kullukta gerçek sultanlık burada… Birilerine kul olacaksın adını bunun hürriyet koyacaksın. Zilletin adı hürriyet olur mu? Kula kulluğun adı hürriyet olur mu, izzet olur mu? Olmaz. Allah’a kullukta izzet vardır, sultanlık vardır, ebedî hürriyet vardır, ebedî kurtuluş vardır. Kula kulluk nedir?  Zillettir, esârettir, aşağılıktır. Bunun için adam, ben kimseye kulluk etmiyorum diyor. Allah’a kulluk etmiyorsan birine kulluk ediyorsun sen.

 

Dakika 10:00

 

Ya nefsinin kulusun, ya iblîsin kulusun yahut da birilerini Rab edinmişsin haberin yok onun emrinde gidiyorsun. Yanılma bırak bunları, gerçek hürriyete gerçek adâlete gel bu Allah’a kulluktur. Bunun adı İslam’dır. Allah’a kulluğun adı ebedî mutluluğun adı ebedî selâmetin adı evrensel ruhların, kalplerin, enfüsî ve âfâkî âlemin gerçek barışı İslam’dır. Gel aldanma! Bunu kendi nefsime söylüyorum. Tabii kendi nefsime söylerken kendim gibi insanlık âlemini de sevdiğim için Allah’ın emri olduğu için, tebliğ edin, “Benim emirlerini tebliğ edin” dediği için Yüce Allah bunları söylüyoruz. Söylemek zorundayız kendimize de ama kendimizden başlayarak aile-i efradımızdan, aşiretimizden başlayarak, yakınlarınızdan başlayarak, bütün cihâna İslam’ı hakkı hakîkati tebliğ etmek boynumuzun borcudur, görevidir. İslam hatâsızdır hatâ insanoğlundadır. Eksiklik kusur bir yerde varsa bu insandadır insandan kaynaklanır İslam’da kusur olmaz. Çünkü İslam, Kur’an-ı Kerim, Yüce İslam Allah’ın kurduğu nizâmdır O’nun kânûnlardır orada hatâ olmaz. Allah hatâlardan münezzehtir

(سُبْحَانَهُ وَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ Nahl Sûresi ) bütün müşriklerin de şirkinden Allah münezzehtir ve şânı eşsiz yücedir. Bütün kemâl sıfatların hepsi O’ndadır, eksik sıfatlardan münezzehtir. Yüce Allah bütün kalbiyle, bütün lisanıyla, bütün varlığıyla hakkı haykıran, hakkı yaşayan her sözü, her işi nur ve hak olan kullarından eylesin. Bütün çırpıntımız budur.

 

Cenab-ı Hak öyle diyor Peygambere itaat edin ki rahmete eresiniz. (وَاَط۪يعُوا اللّٰهَ وَالرَّسُولَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَۚ) buyuruyor. Yine Rabbimiz buyuruyor ki: İnkâr edenlerin yeryüzünde (Allah’ı) âciz bırakacaklarını sanmayın! Kimse sanmasın bunu Allah’ı kimse aciz bırakamaz. İnkâr edenler inkârlarının hesabını verecekler hem de bunun cezâsını, belasını dünyada da mezarda da yani mahşerde de göreceklerdir. Îmânın ve sevabın karşılığını da herkes alacaktır. Yalnız küfrün karşılığı ile îmânın ve sevabın karşılığı aynı değil. Çünkü her günaha uygun bir cezâ, her sevaba îmânın yanında her sevaba da, Allah’ın lütfuyla nice mükâfatlar veriliyor. Cennetle cemâli ilâhî burada Allah’ın lütfuyla bunlar veriliyor. Ama küfrün karşılığında da şirkin, nifâkın karşılığında da cehennem mukadder oluyor çünkü küfür Âdemî’dir. Yani yok iken olması mümkün olmayan şey insanlar yaptı ne yaptı; Allah’u Teâlâ’yı inkâr etmek mümkün mü? Değil ama inkâr etti. Bakın olmayan bir şeyi yaptı olmayacak bir şeyi yaptı insanoğlu. Şirk Allah’u Teâlâ için âdemidir olması mümkün değildir Allah’ın eşi benzeri yok ki. Olmayan bir şey yaptı insanoğlu olmayacak bir şey yaptı şirke gitti.

 

Dakika 15:18

 

Küfür, şirk, nifâk bunlar böyle zulüm. Asîl olan nedir? Adâlettir, asîl olan merhamet ve Allah’ın rahmetidir. İnsan ne yaptı? Zâlim tarafı tuttu acımasız bir adâlet, hukûk ve hukûkun üstünlüğünü insan tanımadı. Bunun için adâleti ilâhî tecellî edecektir ve Allah’ın adâletinden ezelî ebedî kurtuluş yoktur. Onun için insanlık âlemi kurtuluşu gelsin. Nedir kurtuluş? Müslüman ol Allah’’ tanı, İslâmî kurallarla Allah’ı tanı. Yanlış kaynaktan Allah tanınırsa kimisi işte o zaman putperest oluyor, kimisi ateist oluyor, kimi natürist oluyor, kimi animist oluyor. Yanlış kaynaklardan zehirli meşreplerden içersen yersen o vücut işte bu hâle geliyor. Kur’an çeşmesinden de deryâsından gel iç doya, doya. Dersimiz hayat veren nurun dersleridir keşif notları, irşâd notlarıdır. Onun için Kur’an-ı Kerim tarafsız, katıksız, katkısız dünyanın neresinde anlatılıyorsa oraya koş o okula kayıt ol ve İslam’ı bizzat kendi kaynağından öğren.

 

Cenab-ı Hak bu yüce âyetlerinde böyle derken; İnkâr edenlerin, yeryüzünde (Allah’ı) âciz bırakacaklarını sanmayasın! Kimse Allah’ı âciz bırakamaz. Onların varacağı yer cehennemdir. İnkârın sonu cehennemdir kesin kez. Ne kötü varış yeridir orası! İnkâr deyince neyi inkâr? Kıymetli dostlar, Kur’an-ı Kerim’in hiçbir âyeti inkâr edilemez ederse küfürdür îmân olmaz. Peygamber Efendimizin getirdiği İslam adına Kur’an da, sünnette, icmâda, kıyasta ne varsa İslam adına Peygamberimize vahyedilen ne varsa hepsini İslam’dır, hiçbiri inkâra gelmez. Onun için doğruları doğru kaynaktan öğrenmeli îmânın aslı, kalbin tasdiki, dilin ikrârıdır. Ve bu ikisine de Amel-i Sâlih ile İslam’ı yaşadığın zaman bu îmânla tasdik, ikrâr ve Amel-i sâlih ile bütün varlığınla Allah’ı severek O’na sevilmek için gerekeni yaparsın işte bu îmân ve İslam’dır. İlâhî emirlerin hiçbiri inkâr edilemez. Adam, Kur’an-ı Kerim’in, İslam’ın emirlerinden işine gelmeyenleri kabul etmiyor Müslümanım zannediyor. Bunlar kendini aldatan zihniyettir. İslam’ın hiçbir şeyi inkâr edilemez. Birileri belki onu söylemeyebilir söyleyenler olduğu gibi baskı altında olduğunu hisseder sistemler baskı yapıyor zanneder veyahut kendi zafiyetleri vardır ve gerçeği bir türlü gerçek kaynaktan öğrenememiştir. Bu eksiklikleri gidermeli, îmân hatâyı kabul etmez. Amellerinde kusurların olabilir ama îmânda hatâ kabul değil. Îmânda işine gelene inanacaksın işine gelmeyene inanmayacaksın, Kur’an-ı Kerim’in işine gelen âyetlerini kabul edeceksin işine gelmeyenleri kabul etmeyeceksin böyle bir îmân yok.

 

Dakika 20:05

 

Îmân bir bütündür, külli inkâr cüz-i inkârdır, cüz-i inkâr külli inkârdır. Kur’an bir İslam bütündür bunun içinden hiç birini inkâr edemezsin. Onun için ben namazı aldım da zekâtı almam diyemezsin, ben zekâtı aldım da namazı almam kabul etmiyorum diyemezsin. Diğer emirlerde böyle… Ben cihâdı almam, ben İslam hukûkunu almam diyemezsin. İslam hukûku, baban yazdığı çizdikleri değil ki, doğulunun bâtılının yazdığı değil ki. İslam hukûku Allah’ın ortaya koyduğu adâlet sistemidir Allah’ın kânûnları. İslam şeriatının karşısında olanlar biraz düşünsünler, neye karşı olduklarını düşünsünler. İslam şeriatı birilerine uydurduğu bir düzen değil ki, Şârî Allah’ın kendisidir, şeriat Allah’ın ortaya koyduğu kânûnlardır. İslam kânûnlarına, İslam nizâmına, İslam hukûkuna ve onun üstünlüğüne hukûkun üstünlüğüne bir, bir ilâhî kurallara şeriat denir. Bunun için ben İslam’ı aldım da şeriatı almadın dediğin zaman ne yaptığının farkında mısın? “İslam eşittir şeriat, şeriat eşittir İslam.” Burada İslam dinini başka yollara çekmeye gerek var mı? Sonra İslam’ın her emri şeriattır. Namaz şeriattır, oruç şeriattır hukûk düzeni İslam’ın nasıl şeriatsa bunlarda şeriat. Şeriat îmânı, îmân şeriatı bir defa kesin kez birbirine bağlı bunlar. Birini alıp öbürünü atamazsın ki. Şimdi bir adamın kellesini koparayım da vücudu kalsın, bir adamın kalbini çıkarayım atayım işte kalanı yeter deme şansın var mı? İşte bugün İslam’ın bir kısmı alıp bir kısmını bırakanlar kendi kellesini koparıp atmaya çalışanlardır. Kendi kellesini koparıyor adam farkında değil. Kişinin değeri îmânında İslam’ındadır. Böyle olmasaydı Allah cehennemi yaratmazdı ki. Ha sen inkâr ediyorsan cehennemi, inkâr ettiğin şey yarın karşına çıkar. O zaman zebânîler sana derki; İşte sen bunu inkâr etmiyordun. İnkâr ettiğin şey var mıymış, yok muymuş? İnkâr ile bu işin içinden çıkamazsın daha da batarsın ebedî de o dalâlette ki cehennemin azâbında kendini orada bulursun. Yazık olmaz mı? İslam, seni kurtarmaya geldi.

 

Cenab-ı Hak; “Onların inkârın sonucu cehennemdir ne kötü varış yeridir orası!” diyor. (وَمَأْوٰيهُمُ النَّارُۜ) Onların yeri yurdu cehennemdir. (وَلَبِئْسَ الْمَص۪يرُ) “Ne kötü bir gidiş yeri yerleşim yeridir orası!” (وَلَبِئْسَ الْمَص۪يرُ) Aklını başına al! Bunlar Allah’ın kelâmı. Ben baba öğüdü, ata öğüdü vermiyorum direk Allah’ın kelâmını anladığım kadarıyla burada yüce kelâmı yüce âyetleri sizlere kendi aczim, cehlim, gafletimle bunları bu gerçekleri duyurmaya çalışıyorum ki beraber kurtulalım diye hep beraber kurtulalım.

 

 

Dakika 25:00

 

Ben veya bir başkası kendini düşünenler başkasını düşünmeyenler, insanlığın hayrına çalışmış olmazlar. Biz insanlığın tümünü düşünmek zorundayız; çünkü İslam evrensel bütün milletlerin dinidir. İnansa da böyle, inanmasa da böyle… Güneş dünyaya doğar güneşten kaçsan da böyle kaçmasan da böyle… İslam ise güneşin üzerine doğan bir güneş ebedî batmayan güneş o güneş doğar batar ama İslam ebedî batmayan bir nurun güneşi nur. Her şey İslam için yaratıldı her şey İslam’da insana teklif edildi insanda Allah’a kulluk için yaratıldı. Aklını başına al! Bunun için Yüce Rabbimizin yüce Kitâb’ını beraber doğru anlamaya çalışalım. Birbirimizin eksiklerini bilmediklerini öğretmeye çalışalım, eksiklerin yerine hak bilgileri takdim etmeye çalışalım. Bilmediğimizi öğrenelim duymadıklarımızı duyalım, hakkı hakîkati görelim. Kur’an-ı Kerim haktır, hakîkattir onsuz dünya onsuz ukba olmaz.

 

استعيذ بالله

 

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لِيَسْتَأْذِنْكُمُ الَّذ۪ينَ مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْ وَالَّذ۪ينَ لَمْ يَبْلُغُوا الْحُلُمَ مِنْكُمْ ثَلٰثَ مَرَّاتٍۜ مِنْ قَبْلِ صَلٰوةِ الْفَجْرِ وَح۪ينَ تَضَعُونَ ثِيَابَكُمْ مِنَ الظَّه۪يرَةِ وَمِنْ بَعْدِ صَلٰوةِ الْعِشَٓاءِ۠ ثَلٰثُ عَوْرَاتٍ لَكُمْۜ لَيْسَ عَلَيْكُمْ وَلَا عَلَيْهِمْ جُنَاحٌ بَعْدَهُنَّۜ طَوَّافُونَ عَلَيْكُمْ بَعْضُكُمْ عَلٰى بَعْضٍۜ كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمُ الْاٰيَاتِۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ﴿٥٨﴾

  وَاِذَا بَلَغَ الْاَطْفَالُ مِنْكُمُ الْحُلُمَ فَلْيَسْتَأْذِنُوا كَمَا اسْتَأْذَنَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمْ اٰيَاتِه۪ۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ ﴿٥٩﴾

وَالْقَوَاعِدُ مِنَ النِّسَٓاءِ الّٰت۪ي لَا يَرْجُونَ نِكَاحاً فَلَيْسَ عَلَيْهِنَّ جُنَاحٌ اَنْ يَضَعْنَ ثِيَابَهُنَّ غَيْرَ مُتَبَرِّجَاتٍ بِز۪ينَةٍۜ وَاَنْ يَسْتَعْفِفْنَ خَيْرٌ لَهُنَّۜ وَاللّٰهُ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ﴿٦٠﴾

 

Kıymetli dostlar,

 

Bu yüce âyetlerde de Rabbimiz bakın yüce mi yüce hakîkatleri ortaya koymaktadır.

Ey îmân edenler! Ellerinizin altında bulunan (köle ve câriyeleriniz) ve içinizden henüz erginlik çağına girmemiş olanlar, sabah namazından önce öğleyin soyunduğunuz vakit ve yatsı namazından sonra (yanınıza gireceklerinde) sizden üç defa izin istesinler.

 

Şu medeniyete bakın tabii ki İslam dini köleliği, câriyeliği ortadan kaldırmak için ortaya hükümler koymuştur en büyük sevabı köle âzâd etmek câriyeleri âzâd edip hürriyetlerine kavuşturmak için en büyük sevap oradan başlatılmıştır. Bakın bunlar diyor hizmetlileriniz evinizde bulunan hizmetlileriniz ve içinizden henüz ergenlik çağına girmemiş olanlar bile bakın şu vakitlerde izinsiz evlerinize odalarınıza girmesinler diyor.

 

Dakika 30:30

 

Bunlar sabah namazından önce çünkü insanlar sabah namazından önce yatağında olur. Öğleyin soyunduğunuz vakit, bu bilhassa ortamın şartlarına göre değişebilir Arabistan’da tabii çok sıcak olduğu için öğleyin istirahate çekilirdi onlar ki bu dünyanın birçok yerinde de vardır. Öğleyin soyunduğunuz vakit istirahat için soyunuyor ve yatsı namazından sonra, o zaman da artık herkes istirahate çekiliyor. Bu vakitlerde yanınıza girecekleri zaman kim girerse girsin hizmetliniz olsun çocuklar olsun sizden üç defa izin istesinler. Bu tam bir İslam medeniyetidir, tam bir güvenliktir. Güven ortamının medeni bir şekilde ortaya konmasıdır. Bunlar mahrem hâlde bulunabileceğiniz üç vakittir. Bu üç vakitte insanlar açık saçık olabilir ve başka bir meşguliyeti de olabilir bu bunlar meşrû işlerin bir kısmı da açıktan yapılamıyor. Edep, terbiye, haysiyet, şeref, nâmûs İslam’da esastır. Helâlin ile bile açıktan o işleri yapamıyorsun. Niye? Burada da bir terbiye kuralları var insan farklı bir değerli yaratıktır. Hayvanlar açıktan o işleri yaparlar. Ama hayvanlar yapar insan insanın değeri bütün mahlûkat insanın emrine verilmiştir insan da Allah’ın emrinde olmak zorundadır. Allah sana bu kâinatı yani Allah bana isyân etsinler beni tanımasınlar diye mi verdi bu kâinatı? Hayvanlar gibi yaşasınlar diye mi verdi? İnsan, insan olarak yaşayacak hayvanlar zaten hayvanca yaşıyor onlar onların bir kusuru yok kendilerine göre. Çünkü onlar nasıl yaratıldılarsa öyle hareket ediyorlar. İnsan böyle değil, insana Allah’ın bir teklifi var. İnsan okul adamı eğitim, öğretim adamıdır insan. İnsan yükselir yükseliş terakki insanın yapısına yerleştirmiş Cenab-ı Hak insanı yaratırken insan yükselecek, ilerleyecek ve kemâl bulacak kemâle erecek. Ne ile? İslam ile insanlığı kemâle erdirecek İslam’ın eğitim ve öğretimi ilmi ve bilimsel ortaya koyduğu değerler sosyolojik psikolojik ruhsal bütün yüce değerler İslam ile ortaya koymuştur. Onun için kadını kadınlıktan çıkarmaya çalışanlar, erkeği erkeklikten çıkarmaya çalışanlar, fıtratı yaratılış gâyesini bozmaya çalışanlar, hak hukûk tanımayanlar, bilimsel olmayan şeyleri bilimin arkasına saklanıp bilimin falcılığını yapanlar, gerçek bilimden yoksun olanlar, bilimi fal olarak kullananlar gerçek bilim gerçektir. Ama bilim adına uydurulanlar nedir? Din adına uydurulan neler varsa sihirdir, faldır, kâhindir, safsatalar neler varsa bunlar ne kadar safsataysa din dışı dinden olmadığı hâlde dindenmiş gibi göstermeler bilimsel olmayanları da bilimsel gibi gösterenlerde bilimin falcılığını yapıyorlar.

 

Dakika 35:25

 

Nerede bilim? Bilim, insanoğlunun faydasına faydaya hizmet eden bilim bilimdir. Sen ekosistemi bile bozmaya çalışıyorsun, bilimi dahi kötüye kullanıyorsun, iyiye kullananların önüne de engel oluyorsun, zorbalıktan vazgeçmiyorsun, zorba ve dayatmacı davranıyorsun. Ve bunu da bilim adına yaptığını sosyoloji, psikoloji adına yaptığını söylemeye kalkışıyorsun küstahça hem de. Bilim, insanlığın hayrına hizmet eden bilim bilimdir. Hazreti Muhammed’in bir duasında diyor ki; “Allah’ım! Faydasız ilimden ve senden korkmayan kalpten diyor doymayan nefisten kabul olmayan duadan sana sığınırım” diyor. Bakın faydasız ilim insanlara zararlı ilim çok kıymetli ama faydalı olan ilim kıymetli faydalı bilim ve bilimin doğruya kullanılması çok önemli. Bunlar delinin eline tabanca verip de bunu doğruya kullan demenin anlamı nedir? Anlamı var mı bunun? Deliye tabanca verdiğin zaman önce seni vurur o tabancayı vereni vurur. Nitekim bu dünyadaki olumsuzlukların kaynağında bunlar var. İnsanı doğru eğit doğru. İnsanlara yanlış bilgi vererek ondan sonra ondan doğru hareket beklemek aynen delinin eline tabanca vermek gibidir. Ehil olmayanları eğer sen işte o kurumların, mevki makamların en önemli yerlerine yerleştirirsen ehil olmayanları o zaman bu dünyanın çekeceği var demektir, dünya da insanların çekeceği var demektir. “Her işi ehline ver.” İslam’da ehliyetin birinci şartı gerçek îmân ve Allah’a saygıdır. Bu da îmân, ilim îmân ve güzel ahlâkla kendini gösterir ilim, îmân, güzel ahlâkla kendini gösterir. Ehliyeti olmayanlara sen ehliyet sahte ehliyetleri ehliyet diye verirsen, sahte bilgiyi de bilgi diye verirsen, Kur’an gibi yüce Kitâb’ı yok sayarsan, Allah’ı yok sayarsan, Peygamberi yok sayarsan, Yüce Allah’ın ortaya koyduğu yüce değerleri yok sayarsan, kendi uydurduklarını da bunları hak hakîkat sayarsan işte o zaman deliler de tabancalarda çoğalmıştır. Vuran vurana, kıran kırana daha çok deli daha çok tabanca atacak. şuanda insanlık sömürülüyor mu? Sömürülüyor. Kanlar akıyor mu? Akıyor. İnsanlar kitleler hâlinde öldürülüyor mu? Öldürülüyor. Bu katiller kim? Terörü besleyen kim? Terörü bir yandan besliyorsun bir yandan silâh satıyorsun ve terörün başını da kendi locanda idâre ediyorsun ve çeşitli yollardan kamplara ayırmışsın dünyayı çeşitli grupların bir çatı altında idâre ediyorsun ondan sonra dünyadan sulh ve barış istiyorsun. En büyük ihânet oynanmaktadır dünyanın başında.

 

Dakika 40:02

 

Dünya bir araya gelip de sosyal barışı adâleti hukûkun üstünlüğünü bir araya gelip uygulayamaz mı? Neden uygulamıyor, niye? İşine gelmiyor. Hukûk kendine çalışıyor herkese çalışmıyor. Neyin birleşiğidir bu birleşenler? Şöyle bir bak; Adâletin, sosyal adâletin birleşiği, barışın birleşiği olsaydı dünyada çifte standartlar uygulanmazdı. Çifte standart uygulandığı müddetçe, insanlar sömürüldüğü müddetçe ey delinin eline tabanca verenler, o tabanca sizi de vuracaktır. İslam seni kurtarmaya geldi İslam medeniyetini ruhlar üzerinde, kalpler üzerinde, kafalar üzerinde İslam medeniyetini yerleştir. İslam Allah’ın nizâmı şeksiz ve şüphesiz bunu yok saydığı müddetçe Allah da senden adâlet yoluyla intikamını alacaktır. Hiçbir Firavun kalmadı geçmişten bugüne hepsini Allah gönderdi Azrâil Aleyhisselâmın ordularıyla seni de gönderecek. Nereye? Hak ettiğin yere. Allah’tan kurtuluş yok o inkâr ettiğin Allah o inkâr ettiğin Allah’ın orduları karşına çıkacak çok uzak değil bu  çok yakın Azrâil Aleyhisselâm ensende duruyor saat işliyor o saate bakıyor Azrâil Aleyhisselâm ve onun orduları saate bakıyor. Ne bakıyor? Onun ömrü şu saatte tamam olacak şu kâfirin canını çeke, çeke alıyım diyor şu zâlimin insanlığa kan kusturan şu zâlimin. Bakın, ona bile bir mühlet verilmiş o mühlet içinde bakın o saat dakikayı bekliyor Azrâil Aleyhisselâm. O saat gelsin ki diyor canını alayım. O saate kadar o zâlimin o inkârcının îmân edip kurtulma şansı var Müslüman olma şansı var Ona bir şans veriyor. Ama o dakika gelip de ömür saati, ecel saati, ölüm saati, ömrün bittiği an gelince Azrail canını direk alıyor bir saniye geri bırakmıyor. İşte bu ecel saati değişmiyor ne tehiri var ne takdimi var. (فَإِذَا جَاء أَجَلُهُمْ لاَ يَسْتَأْخِرُونَ سَاعَةً وَلاَ يَسْتَقْدِمُونَ ) Âyet-i kerimesinde: ”Ne o saat ileri alınır ne geri alınır.” Ecel saatin gelince Azrâil şu anda ensende Azrâil’in orduları bekliyor saati biliyor. Elinde liste herkesin ölüm listesi Allah tarafından Azrâil Aleyhisselâmın eline onun ordularının eline verilmiş. Ölüm orduları… Çünkü bu dünyayı sana Allah ebedî vermemiş ebediyyât iki âleme hazırlanmış cennet ve cehennem ikisine ebedîlik vermiş Cenab-ı Hak. Allah’tan başka hiçbir şey ebedî değildir ama O’nun yaşattığı ebedî yaşattıkları var çünkü yaşatan O. ebedîlik cennetin cehennemin kendinde değil Allah’ın yaşatmasıyla o düzeni devam ettirmesiyle ebedîlik ortaya çıkıyor. Allah’tan başka ebedî olan olmaz.

Bunun için bakın bu üç vakitte izin alsınlar içeri girmek için. Bunlar mahrem hâlde bulunabileceğiniz üç vakittir. Bu vakitlerin dışında ne sizin için, ne de onlar için bir mahzur yoktur. (Birbirinizin yanına girip çıkabilirsiniz) ama yine kurallara bağlı o ortama bağlı ortamın kurallarına bağlı şartların nasıl işlediğine bağlı. İşte Allah âyetlerini size böyle açıklar.

 

Dakika 45:25

 

Allah her şeyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. Sizden olan çocuklarınız ergenlik çağına girdiklerinde, kendilerinden öncekiler (büyükleri) izin istedikleri gibi, onlarda izin istesinler. İşte Allah, âyetlerini size böyle açıklar. Allah Alîmdir, Hakîmdir. Bir nikâh ümidi kalmayan, çocuktan kesilmiş yaşlı kadınların ise, ziynetlerini (yabancı erkeklere) göstermeksizin dış elbiselerini çıkarmalarında kendilerine bir vebâl yoktur. Bakın burada fazla örtünmeyi yaşlılara Cenab-ı Hak gereksiz buluyor. Gençler yerli yerince örtünecekler. Yaşlılar ise, bakın işte kural onlarda hafiflemiştir. Ne diyor kuralda: Bir nikâh ümidi kalmayan yani yaşlanmış, çocuktan kesilmiş yaşlı kadınların ise, ziynetlerini göstermeksizin yani (yabancı erkeklere) yaşlı kadınlarda bile ziynetlerini gösteremezler vücutlarını açamazlar. Ama fazla da üzerlerine örtü bürünmelerine gerekte yoktur. Bunlar diyor yabancı erkeklere ziynetlerini göstermeksizin dış elbiselerini çıkarmalarında kendilerine bir vebâl yoktur. Yine de iffetli olmaları kendileri için daha hayırlıdır. Allah işitendir, bilendir.

 

 

لَيْسَ عَلَى الْاَعْمٰى حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْاَعْرَجِ حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْمَر۪يضِ حَرَجٌ وَلَا عَلٰٓى اَنْفُسِكُمْ اَنْ تَأْكُلُوا مِنْ بُيُوتِكُمْ اَوْ بُيُوتِ اٰبَٓائِكُمْ اَوْ بُيُوتِ اُمَّهَاتِكُمْ اَوْ بُيُوتِ اِخْوَانِكُمْ اَوْ بُيُوتِ اَخَوَاتِكُمْ اَوْ بُيُوتِ اَعْمَامِكُمْ اَوْ بُيُوتِ عَمَّاتِكُمْ اَوْ بُيُوتِ اَخْوَالِكُمْ اَوْ بُيُوتِ خَالَاتِكُمْ اَوْ مَا مَلَكْتُمْ مَفَاتِحَهُٓ اَوْ صَد۪يقِكُمْۜ لَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ اَنْ تَأْكُلُوا جَم۪يعاً اَوْ اَشْتَاتاًۜ فَاِذَا دَخَلْتُمْ بُيُوتاً فَسَلِّمُوا عَلٰٓى اَنْفُسِكُمْ تَحِيَّةً مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ مُبَارَكَةً طَيِّبَةًۜ كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمُ الْاٰيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ۟﴿٦١﴾

 

Âmâya diyor güçlük yoktur; âmâ yani gözleri görmeyene güçlük yoktur, topala güçlük yoktur; hastaya da güçlük yoktur. Sizin için de gerek kendi evlerinizden, gerekse babalarınızın evlerinden, annelerinizin evlerinden, erkek kardeşlerinizin evlerinden, kız kardeşlerinizin evlerinden, amcalarınızın evlerinden, halalarınızın evlerinden, dayılarınızın evlerinden, teyzelerinizin evlerinden veya anahtarlarına mâlik olduğunuz yerlerden yahut dostlarınızın evlerinden yemenizde bir sakınca yoktur. Bunlarda tabii edep ve kurallar dâhilinde. Toplu hâlde veya ayrı ayrı yemenizde de bir güçlük ve günah yoktur.

 

Dakika 50:10

 

Evlere girdiğiniz zaman Allah tarafından mübârek ve güzel bir yaşama dileği olarak kendinize (birbirinize) selâm verin. İşte Allah düşünüp anlayasınız diye size âyetlerini böyle açıklar.

 

Burada istinas yani geldiğini fark ettirme emri hür ve erginlik çağına erenler hakkında idi. buradaki izin isteme ise el altındaki hizmetliler henüz erginliğine ermiş olmayan hür çocuklar yani sabiler hakkındadır. Bakın bunlarda bile izin isteyebilecek eğer duruma gelmişlerse şu üç vakitte bakın ne diyor; İzin istemeden odalarınıza girmesinler bu üç vakitte diyor. (ثَلَاثَ مَرَّاتٍ) Üç kere yani üç vakitteki birincisi (مِن قَبْلِ صَلَاةِ الْفَجْر) sabah namazından önce, çünkü yataktan kalkıp giyinme zamanıdır. İkincisi (وَحِينَ تَضَعُونَ ثِيَابَكُم مِّنَ الظَّهِيرَةِ) ve öğle sıcağında, elbisenizi soyunduğunuz sıradaki bu da (kaylule) yani gündüz uykusu istirahati vakti olmaktadır. Üçüncüsü de ve (وَمِن بَعْدِ صَلَاةِ الْعِشَاء) ve yatsı namazından sonraki yatmak için insanların soyunduğu zamandır. (ثَلَاثُ عَوْرَاتٍ لَّكُمْ) Ki sizin için üç avret vaktidir. Avret nedir? İnsanların vücutlarının açıldığı zamandır bu üç vakit ki, o zaman da işte izinsiz içeriye girmek yasaklanmıştır. (طَوَّافُونَ عَلَيْكُم) Üzerinize çok dolaşırlar. (بَعْضُكُمْ عَلَى بَعْضٍ) Birbirinizin üstündesinizdir. (كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمُ الْآيَاتِ) Allah size âyetlerini şöyle açıklar:

(وَاِذَا بَلَغَ الْاَطْفَالُ مِنْكُمُ الْحُلُمَ فَلْيَسْتَأْذِنُوا) Sizden olan çocuklarda ergenlik çağına girdiklerinde bu kızlarda 9 oğlanlarda 12 normali ve görüleni 14-15 en son ise 17-18 yaşlardır. İzin istesinler;

(كَمَا اسْتَأْذَنَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ) Nitekim kendilerinden öncekilerin izin istedikleri gibi diyor Cenab-ı Hak. Konu anlaşılmıştır anlayamayanlarımız olursa konuyu tekrar dinlerlerse anlarlar.

 

“Ey îmân edenler kendi evinizden başka evlere geldiğinizi fark ettirip ev halkına selâm vermeden girmeyin.” Bu da Nur Sûresi’nin 27’nci âyetinde geçmişti bu da. (كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمْ) Allah size âyetlerini böyle açıklıyor. (وَالْقَوَاعِدُ مِنَ النِّسَٓاءِ) Oturmuş çocuktan kesilmiş yaşlı kadınlar bunlar içinde ne diyor ki; “Bir nikâh ümidi beslemezler ziynetlerini göstermeksizin üst örtülerini bırakmalarında kendilerine bir vebal yoktur” bunlar yaşlı kadınlar.

 

Dakika 55:05

 

Teberrüc kadının kendisini süsleyip çıkarak boyunu postunu, ziynetini ve güzelliklerini erkeklere göstermesidir ki, câhiliyet kadınlarının âdeti buydu o zaman. Dışarıya yabancı erkeklere görünmek için süslenip onların karşılarına çıkıyorlardı. Birde burada yaşlı kadınlardan bahsedilirken hayız ve nifasdan kesilmiş kadınlar yukarıda geçen;

(وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلَى جُيُوبِهِنَّ وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ) “Başörtülerini yakalarının üzerine kadar örtsünler, ziynetlerini teşhir etmesinler.” Bunlarda genç kadınlara, kızlara ve genç kadınlara… Bu da (Nur Sûresi 31). Ne diyor; “Başörtülerini yakalarının üzerine kadar örtsünler, ziynetlerini teşhir etmesinler.” Bu konuda da 31’inci âyette zaten bilgi verilmiştir burada tekrar hatırlatıyoruz. Yaşlı ile genç arasında da yüce İslam’ın getirdiği emirler, hükümlerdir. Ziynetlerden hiçbirini göstermemek şartıyla üzerlerindeki çarşaf, ferace gibi dış elbiselerini bırakıp yalnız başörtüsüyle çıksalar bir sakınca yoktur günah olmaz. Fakat kadının kendisini süsleyip sokağa çıkması gençler için bu günah olduğu gibi ihtiyarlar içinde günahtır. Yani ihtiyarda vücudunu açamaz. Süslenmeleri günah değil süsle yabancı erkeklere çıkmaları günahtır. Kadın evinde beyine karşı istediği gibi süslenebilir. Bakın, süslenmeleri günah değil süsle yabancı erkeklere çıkmaları günahtır. İhtiyar kadınlar süslenir mi dememeli ne yaşlı kadınlar vardır ki gençlerden daha çok güzel görünmeye özenirler. Bununla beraber iffetli olmaları kendileri için daha hayırlıdır. Yaşlılarda biz yaşlıyız diye yani iffete aykırı davranamazlar.  (وَاَنْ يَسْتَعْفِفْنَ خَيْرٌ لَهُنَّۜ) buyruluyor. “İffet ölçülerine uymaları ve gençler gibi sakınmaları da gereklidir.” (وَاللّٰهُ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ) “Ve Allah işitendir ve bilendir.” Herkesin niyetini biliyor, kalbini biliyor. Kendi kurallarına uyanları görüyor, biliyor. Dışını da içini de İslam’a uyduracaksın. İslam sana uymaz sen İslam’a uyacaksın. Allah senin emrinde olmaz sen Allah’ın emrinde olacaksın. Birileri… Hâşâ Sümme Hâşâ! İslam’ı kendi keyfine uydurmaya çalışanlar, bunlar kim? Allah’a diyorlar ki Hâşâ! Hâlleriyle tabii, sen bizim emrimizde olacaksın biz senin değil Hâşâ! Bunun hesabını verirsin. Herkes Allah’ın emrinde olacak bütün âlemler O’nun emrine boyun eğmiştir bütün âlemler O’nun emrine hükmüne mahkûmdur. Hâkimiyet O’ndadır.(وَلاَ تَأْكُلُواْ أَمْوَالَكُم بَيْنَكُم بِالْبَاطِلِ) “Mallarınızı aranızda haksız sebeplerle yemeyin.” (Bakara Sûresi 188’inci âyeti kerimede).

 

Dakika 1:00:00

 

Âyeti indirildikten sonra kör, topal, hasta, özürlü, fakir Müslümanlar sağlam kimseler tiksinirler ve rızaları olmaz diye beraber yemek yemekten sakınır. Veya bir kimse bunları kendi evinden başka akraba ve sevdiklerinden birinin evine yemeğe götürecek olsa belki hoşlanmazlar diye çekilir olmuşlardı. Birde muharebeye gidenler öyle savaş gâzîsi yaralıları ve zayıf fakir kimseleri evlerine bırakırlar ve anahtarlarını teslim edip içlerindeki yiyeceklerden yemelerine izin verir giderlerdi. Fakat onlar bulunmadıkları için izinleri gönül rızâsı ile olmaz diye korkarlar gereğinden fazla sakınırlardı. Birde bazı kimseler kendi evlerinden başkasında yemek yemekten çekinir bazı mü’minler de aynı yemekten sakınır ne olursa olsun misafirle beraber yemek isterdi. Hattâ misafir bulunmazsa bütün gün bekleyen kimseler olurdu. (لَيْسَ عَلَى الْأَعْمَى حَرَجٌ) “Âmâya zorluk yoktur” diyen âyet-i kerimesi de bu sebeple ve bununla açıklık getirmek üzere bu âyet-i kerimeler inzâl edilmiştir Cenab-ı Hak tarafından. İslam en güzel şekilde ortaya hükümlerini koymuştur.

 

اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَاِذَا كَانُوا مَعَهُ عَلٰٓى اَمْرٍ جَامِعٍ لَمْ يَذْهَبُوا حَتّٰى يَسْتَأْذِنُوهُۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ يَسْتَأْذِنُونَكَ اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ۚ فَاِذَا اسْتَأْذَنُوكَ لِبَعْضِ شَأْنِهِمْ فَأْذَنْ لِمَنْ شِئْتَ مِنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمُ اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ﴿٦٢﴾

  لَا تَجْعَلُوا دُعَٓاءَ الرَّسُولِ بَيْنَكُمْ كَدُعَٓاءِ بَعْضِكُمْ بَعْضاًۜ قَدْ يَعْلَمُ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ يَتَسَلَّلُونَ مِنْكُمْ لِوَاذاًۚ فَلْيَحْذَرِ الَّذ۪ينَ يُخَالِفُونَ عَنْ اَمْرِه۪ٓ اَنْ تُص۪يبَهُمْ فِتْنَةٌ اَوْ يُص۪يبَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ﴿٦٣﴾

اَلَٓا اِنَّ لِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ قَدْ يَعْلَمُ مَٓا اَنْتُمْ عَلَيْهِۜ وَيَوْمَ يُرْجَعُونَ اِلَيْهِ فَيُنَبِّئُهُمْ بِمَا عَمِلُواۜ وَاللّٰهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ﴿٦٤﴾

 

 

Mü’minler ancak Allah’ a (Celle Celâlühü ve Rasûlüne Salli ve Sellim ve Bârik Alâ Muhammed) gönülden inanmış kimselerdir. Demek ki: Mü’minler Allah’a ve Rasûlüne gönülden inanmış kimselerdir. Onlar o Peygamber ile birlikte sosyal bir işle meşgul iken ondan izin istemedikçe bırakıp gitmezler. (Rasûlüm!) Şu senden izin isteyenler, hakîkaten Allah’a ve Resul’üne îmân etmiş kimselerdir. Öyle ise, bazı işleri için senden izin istediklerinde, sende onlardan dilediğine izin ver; onlar için Allah’tan bağış dile; çünkü Allah mağfiret edicidir merhametlidir.

 

Dakika 1:05:00

 

(Ey mü’minler!) Peygamberin dâvetini, aranızdan bazınızın bazınıza daveti gibi zannetmeyin. İçinizden, birini siper ederek sıvışıp gidenleri muhakkak ki Allah bilmektedir. Bu sebeple onun emrine aykırı davrananlar, başlarına bir bela gelmesinden veya kendilerine çok elemli bir azâb isabet etmesinden sakınsınlar. Bilmiş olun ki, göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. O, sizin ne yolda, ne durumda olduğunuzu iyi bilir. Huzuruna döndürülecekleri günde ise, yapmış olduklarını hemen kendilerine haber verir. Allah her şeyi hakkıyla bilendir… (Amentü ve Saddaktü Amennâ ve Saddaknâ).

 

Kıymetli dostlar,

 

Hikmet ve işin gereğini gözetmek lâzımdır her konuda. Allah seni affetsin doğru söyleyenler sana iyice belli oluncaya kadar onlara niçin izin verdin? (وَاسْتَغْفِرْ لَهُمُ اللَّهَ ۚ )  Bakın münâfıkların hiçbir mâzereti olmadan izin isteyenlere hakkında da ne demişti Cenab-ı Hak; Bunların durumunu araştır ve ona göre izin ver. “O sırf hiçbir mâzereti olmadan gelip de cihâddan, savaştan geri kalmak için izin isteyenlere ne diye izin verdin?” diyor Cenab-ı Hak. Ve orada da araştırılması istenmektedir. Bak burada da; “Mâzereti olanlar için de izin ver ve onlar için Allah’a istiğfar eyle” diyor. (اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ) “Şüphe yok ki Allah mağfiret edicidir merhametlidir.” Peygamberin dâvetini duasını aranızda bazınıza bazınızın dâveti duası gibi kıyas etmeyin. Onun davetine icâbet farzdır. Muhammed’e tabi olmak bütün dünya milletlerinin baş görevidir. Bu görevi yapmayanlar Allah’a bunun hesabını vereceklerdir. O Şanlı Peygamber Muhammed’in duası Allah yanında hemen kabul olunur. “İçinizden birbirinizi siper ederek sıyrılmak isteyenleri Allah bilir.” Dolayısıyla O’nun emrine aykırı davrananlar kendilerine bir fitne isâbet etmesinden kendilerine çok elemli bir azâb isâbet etmesinden sakınsınlar. Peygamberin ve gidişatına uyan Müslümanların nasıl yükseldiklerine tarih şahit olduğu gibi Müslümanız deyip de aksine giden kavim ve milletlerin ne fitnelere, ne belalara, ne azâblara uğramakta oldukları göz önündedir. Doğru Müslüman olmalı, Peygambere tâbî olanlar yükseldiler. 14 asır dünya hâkimiyeti kuruldu. Ne zaman ki Müslümanlar başkalarını taklit etmeye başladılar Peygamberlerine tâbî olmayı terk ettiler Kur’an-ı Kerim’i, İslam’ın ilmini, irfânını O’nun yüce adâletini ne zaman bıraktılar yabancı özendiler şimdi de arka teker oldular yerde sürünüyorlar. Kurtulmanın tek yolu var, Allah’ın ipine sımsıkı sarılacak dünya Müslümanlarının tamamı dünyaya barış sağlanacaktır. Hem kendilerini kurtulacak hem dünyaya barış gelecektir.

 

Dakika 1:10:15

 

(Furkân Sûresi 1’inci Âyet-i Kerime’den 9’uncu Âyet-i Kerime’ler)

 

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

 

تَبَارَكَ الَّذ۪ي نَزَّلَ الْفُرْقَانَ عَلٰى عَبْدِه۪ لِيَكُونَ لِلْعَالَم۪ينَ نَذ۪يراًۙ﴿١﴾

 

(Sadakallahu’l Azimü’l A’lâ)

 

 

Kıymetli dostlarım,

 

Furkân Sûresi’ne gelmiş bulunmaktayız. Kur’an-ı Kerim’in 25’inci Sûresi’dir, 77 âyettir ve Mekke döneminde nâzil olan Mekki Sûrelerimizdendir. Ancak (وَالَّذ۪ينَ لَا يَدْعُونَ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَ ) âyetinden (وَكَانَ اللّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا) ‘ya kadar  üç âyetin Medine’de nâzil olduğu hakkında İbn-i Abbâs’tan bir rivâyet vardır. Bu âyetler işte Furkân Sûresi’nin 68, 70’inci âyetleri ile beraber üç âyettir. Cenab-ı Hak bu Furkân Sûresi’ndeki “Furkân” kelimesi; Hakk’ı bâtıldan ayıran kitap Kur’an-ı Kerim’in adıdır. Kur’an-ı Kerim’in bir adı da Furkân’dır bir adı zikir, bir adı nurdur. Çok kıymetli yüce isimleri vardır Kur’an-ı Kerim’in; çünkü Allah’ın Kitâbı’dır Kur’an-ı Kerim ezelî ebedî hakîkatin deryâsıdır.

 

Bunun için Cenab-ı Hak;

 

اَلَّذ۪ي لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَلَمْ يَتَّخِذْ وَلَداً وَلَمْ يَكُنْ لَهُ شَر۪يكٌ فِي الْمُلْكِ وَخَلَقَ كُلَّ شَيْءٍ فَقَدَّرَهُ تَقْد۪يراً ﴿٢﴾

وَاتَّخَذُوا مِنْ دُونِه۪ٓ اٰلِهَةً لَا يَخْلُقُونَ شَيْـٔاً وَهُمْ يُخْلَقُونَ وَلَا يَمْلِكُونَ لِاَنْفُسِهِمْ ضَراًّ وَلَا نَفْعاً وَلَا يَمْلِكُونَ مَوْتاً وَلَا حَيٰوةً وَلَا نُشُوراً﴿٣﴾

  وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِنْ هٰذَٓا اِلَّٓا اِفْكٌۨ افْتَرٰيهُ وَاَعَانَهُ عَلَيْهِ قَوْمٌ اٰخَرُونَۚ فَقَدْ جَٓاؤُ۫ ظُلْماً وَزُوراًۚ﴿٤﴾

  وَقَالُٓوا اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ اكْتَتَبَهَا فَهِيَ تُمْلٰى عَلَيْهِ بُكْرَةً وَاَص۪يلاً﴿٥﴾

  قُلْ اَنْزَلَهُ الَّذ۪ي يَعْلَمُ السِّرَّ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ اِنَّهُ كَانَ غَفُوراً رَح۪يماً﴿٦﴾

  وَقَالُوا مَا لِ‌هٰذَا الرَّسُولِ يَأْكُلُ الطَّعَامَ وَيَمْش۪ي فِي الْاَسْوَاقِۜ لَوْلَٓا اُنْزِلَ اِلَيْهِ مَلَكٌ فَيَكُونَ مَعَهُ نَذ۪يراًۙ﴿٧﴾

  اَوْ يُلْقٰٓى اِلَيْهِ كَنْزٌ اَوْ تَكُونُ لَهُ جَنَّةٌ يَأْكُلُ مِنْهَاۜ وَقَالَ الظَّالِمُونَ اِنْ تَتَّبِعُونَ اِلَّا رَجُلاً مَسْحُوراً﴿٨﴾

  اُنْظُرْ كَيْفَ ضَرَبُوا لَكَ الْاَمْثَالَ فَضَلُّوا فَلَا يَسْتَط۪يعُونَ سَب۪يلاً۟﴿٩﴾

 

(Sadakallahu’l Azimü’l A’lâ)

 

Kıymetlim izleyenler,

 

Nur saçan âyetlerin ortaya koyduğu hakîkatleri sizlere hayat veren nurun dersleri, keşif notları, irşâd notlarıyla dersimize devam ediyor.

 

“Tebâreke” ne yüce Feyyaz’dır o ki, dünyaları uyarmak üzere kulu Muhammed’e, hakkı bâtıldan ayırt eden şanlı Kur’an’ı indirdi diyor Cenab-ı Hak. Muhammed’e Kur’an-ı Kerim’i Allah’ın indirdi kalbine yerleştirdi.

 

Dakika 1:15:00

 

“Tebâreke” ne yüce Feyyaz’dır o diyor. Kim o? Yüce Allah, O, Yüce Feyyaz’dır O, Tebâreke ve Teâlâ’dır yüceler yücesidir. O öyle bir ilâhtır ki, göklerin ve yerin hükümranlığı kendisinindir. Yani Yüce Allah’ındır başkasının olamaz. O hiç çocuk edinmedi, hükümranlık da ortağı yoktur. Allah’ın oğlu kızı olmaz, Allah’ın çocuğu olmaz Allah’ın kulları olur. Hükümranlık da ortağı yoktur. Her şeyi yaratıp bir ölçüye göre düzenleyerek takdir etmiştir, her şey yerli yerince yaratılmıştır. İnkârcılar, onu bırakıp bir şey yaratamayan, bilakis kendileri yaratılmış olan, kendilerine ne zarar ve nede fayda verebilen; yani (hiç bir faydası olmayan) öldürmeye, diriltmeye ve ölümden sonra tekrar canlandırmaya güçleri yetmeyen tanrılar edindiler.

 

Allah’tan başkasına kulluk edenlerin hepsinin hâli budur birini tanrı edinmiştir bilerek veya bilmeyerek.

 

İnkâr edenler: “Bu yüce Kur’an’ı Muhammed’in uydurmasıdır, dediler. Kim bunu diyenler? Kâfirler. “Ona başka bir topluluk yardım etmiştir” diyerek haksız ve asılsız bir söz uydurdular. “Yüce Kur’an öncekilerin masallarıdır; başkalarına yazdırmış da sabah akşam kendisine okunmaktadır” dediler kâfirler söyledi bunları. Ey Muhammed! (Aleyhisselatu Vesselâm) De ki: “Onu, göklerin ve yerin sırrını bilen indirmiştir. Yani Yüce Allah indirdi Kur’an-ı Kerim’i Kur’an-ı Kerim şeksiz şüphesiz Allah’ın Kitâb’ı. Şüphesiz O, Allah bağışlayandır, merhamet edendir.” Şöyle dediler: “Bu ne biçim Peygamber ki, yemek yiyor. Yani Peygamberin yemek yemesini yadırgıyorlar. Sokaklarda gezer. Peygamber sokakta gezer mi? Diyorlar. Yiyor, içiyor diyorlar. “Ona beraberinde bulunup uyaran bir melek indirilseydi ya!” diyorlar.

 

İşte insanların yanlış zihniyetinden biri de budur. Peygamber yanlarına gelip en fakirleri ile oturup onların hal ve hatırını sorup merhamet kanatlarının altına dünya mazlum ve mağdurlarını kanatlarının altına almasını yadırgıyorlar. Kodamanlar o kâfir kodamanlar Peygamberi kendi emirlerine almak istiyorlar. Veya bir melek olmasını istiyorlar yemesin içmesin diyorlar. O senin bileceğin iş değil ey kefere, bu Allah’ın bileceği iş. Allah, insanlık âleminden Muhammedî nuru parlattı. O, bir Muhammedî nurdur, bütün insanlığın önderidir, rehberidir. Âlemlere rahmet olarak gönderilen en şanlı Peygamberdir. Bütün peygamberler şanlıdır ama hepsinin imâmı önderi de Hazreti Muhammed’dir. (Aleyhisselâtu Vesselâm).

 

Dakika 1:20:00

 

Cenab-ı Hak böyle diyenlere karşı; Ey Muhammed! De ki: “Onu, göklerin ve yerin sırrını bilen Yüce Allah indirmiştir. Şüphesiz o, bağışlayandır, merhamet edendir.” Şöyle dediler: “Ne biçim Peygamber ki, yemek yer, sokaklarda gezer? Ona, beraberinde bulunup uyaran bir melek indirilseydi ya!” dediler. “Yahut kendisine bir hazine verilseydi veya besleneceği bir bahçe olsaydı ya! Bu zâlimler inananlara: “Siz sadece büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz” dediler.

 

Kim dediler? Zâlimler, kâfirler dediler. Kâfir gerçeği görmez zâlimler, münâfıklar hakîkati görmezler. Nitekim o küfürleri, şirkleri, zulümleri, nifâkları onların gözlerine kalplerine perde olmuştur.

 

Ey Muhammed! (Mustafa Sallallâhu Teâlâ Aleyhi ve Sellem): Sana nasıl misaller getirdiklerine bir bak! Onlar sapmışlardır yol bulamazlar.

 

Bunlar karanlıkta yılan toplayan odun yerine yılan toplayan inkârcı zümredir zehirli yılanlar akrepleri topluyorlar. Çünkü Hakk’ı inkâr etmenin sonucu budur. Ateş kuyularına düşen gece körlerin yola çıkmasına benzer ki, önlerinde yılanlar, çıyanlar ateş kuyuları… İşte îmânsızlık karanlıkta yola çıkmaya benzer ki körlerin yolculuğudur îmânsızlar kördür. Özürlüler kör sayılmazlar; çünkü onların dış gözlerinde özürleri olabilir. Ama kalp gözü parlayan nice dışı özürlüler vardır. ‘’Lem yezel vela yezâl’’ varlığı ezelî ve ebedî olarak gerekli olan mânâsınadır (تَبَارَكَ) Tebâreke ve Teâlâ Yüce Allah ‘’Lem yezel vela yezâl’ varlığı ezelî ve ebedî olarak gerekli olan Vacibül-Vücûd olan Allah’u Teâlâ ezelî ve ebedîdir. Zâtın da yüksek çok yüksek demek olur. Hayır, ve ihsânı arttı ve çoğaldı.

 

(tezâyede hayruhu ve atauhû ve tekâsere) Şu hâlde İbn-i Abbas Hazretleri’nden gelen rivâyette hem Allah’ın zâti sıfatını veren de fiili sıfatını düşünerek bütün bu mânâları toplamak daha uygun olacağından (تَبَارَكَ) Tebâreke ve Teâlâ hem zâtında hem sıfatında hem fiillerinde en mükemmel ve en olgun olmak üzere şanı yüksek ve yücedir. (تَبَارَكَ) Tebâreke ve Teâlâ. “Teâlâ” da ucuz yün yüksek mi yüksek eşsiz bir yücelik yükseklik Yüce Allah’tadır. Türkçe bir fiil ile tam tercümesi mümkün olmamıştır. Neyin? “Teâlâ” kelimesinin bile, Türkçe de tam karşılığı yoktur diğer dillerde böyledir. Arapçanın da üzerinde bir Arapça yücelik vardır Kur’an-ı Kerim’in fesâhat ve belâgatin de.

 

Dakika 1:25:05

 

(تَبَارَكَ) Tebâreke ve Teâlâ ifadesi dilimizde aynen kullanıla gelmiştir. ‘’Tebârekellah’u, Barekâllah’u” olarak bu kelimeler böyle kullanılır çünkü karşılığı Türkçemiz de tam anlamıyla ve diğer dillerde bulunmayan kelimeler vardır. Ne yüce Feyyaz o ne yüce feyiz bolluk ve bereket veren O. Kim? Yüce Allah. (تَبَارَكَ) Tebâreke’nin işte yüce anlamları bulunmaktadır. (الَّذِي) İsmi Mevsûl olup Tebâreke’nin failidir (نَزَّلَ الْفُرْقَانَ عَلٰى عَبْدِه۪) de onun sırasıdır.

 

Furkân: Mühim davaları çözüp neticeye bağlayan kesin delillere mûcizelere Furkân denilir ki, Kur’an-ı Kerim eşsiz bir yüce mûcizedir Kur’an’ın bir ismi de el-Furkân’dır bunun için. Hakkı bâtıldan ayıran Furkân. Tenzil ve inzâl: Bunlar da birden indirmeye inzâl ceste, ceste birçok defalar da indirmeye tenzil denilmektedir. (Ellezi, Men, Mâ) gibi belirsiz isimlere İsmi Mevsûl denilir. Asıl bağlaç mânâsını ifade eden yani önündeki cümleyi üst tarafına bağlayan edat kipi edat ‘’ki’’ dir. Fakat bu ‘’ki’’ isim olmayıp sadece bir bağlaç harfi, cümleyi üst tarafına sıfat yapar. Sıla ile sıfatını arası açılmamış olur. Arapçada ise sıla ile sıfatın belâğat açısından önemli farkları vardır. Furkân’dan asıl maksat şanlı Kuran’dır, Kur’an-ı Azimüşşan’dır. Kur’an-ı Kerim ise, dâimi bir mûcizedir en büyük mûcizedir. İnkârcılar demişler çok da denemişler aleyhinde ne konuşmuşlar çok deneylere başvurmuşlar ve bütün kâfirler yetersiz kaldıklarından kalem ile çekişmeden silâh ile muharebeye geçmişlerdir. İlimle Kur’an’a karşı koyma şansını kendilerinde görmemişler kâfirler, zâlimler, fâsıklar, Ebû Cehiller. İlimsiz, îmânsız, irfânsız, kitapsız îmânsızlar bu sefer de silâha sarılmışlardır. Niye? İlimle, irfânla, hak ve hakîkat ile Kur’an-ı Kerim’e karşı koyma şansı yok. Çünkü Kur’an haktır eşsiz mûcizedir. Bu sefer silâha sarılmışlardır Müslümanlara tarih boyunca kılıç kullanan zorbalar kitapsız, ilimsiz, irfânsız sapıklar bunun için kılıç kullanmışlar muharebeye geçmişlerdir. İslam’ın bütün hareketleri yeryüzünde barış ve adâlet içindir. Ama İslam’a karşı koyanlar ise, ilimden, irfândan, medeniyetten mahrûm zâlim ve zorbalar ilimle Kur’an-ı Kerim’e karşı kendilerini savunamadıkları için silâha sarılmışlardır. Bu da ilimsiz ve îmânsızlığın hak, hukûk, adâlet tanımazlığın açık göstergesidir. İşte barbarlık buradadır, çağdışılık buradadır, yobazlık buradadır. Sağlam bir delil ve Furkân’dır Kur’an-ı Kerim, çok sağlam bir delil ve Furkân’dır.

 

Dakika 1:30:30

 

Ebû Bekir Bâkıllânî’nin de, “İ’câzü’l Kur’an” isimli eserinde açıkladığı üzere Kur’an-ı Kerim’in icâzı benzerinin yapılamayışı herkesçe bilinen bir şey olduğundan onun indirilmiş olduğunu kabul etmek istemeyenler elleriyle yokladıkları bir olayı bile inkâra kalkışacak inatçılardır diyor. Bu ilim adamı da böyle diyor. Bundan dolayıdır ki, En’âm Sûresinde: “Eğer sana sayfa üzerine yazılı bir kitap indirseydik, onlar da ona elleriyle dokunsalar da yine de inkâr ederler yine de kâfir olanlar doğrusu bu apaçık sihirden başka bir şey değildir derlerdi.” O günkü putperest zihniyet bugün de varlığını sürdürmektedir ve kıyâmete kadar da sürdürecekleri görülmektedir. Ama Kur’an-ı Kerim’de ebedî icâzı büyük mûcizeliği ile meydan okumaya devam edecektir. Hak gâliptir dünyada ve ukbada ebedî galiptir. Kur’an-ı Kerim’in benzersizliği ve indirilmiş oluşu tabii ki bütün dünya müşriklerini ebediyyâta kadar âciz bırakmıştır. Onun için biz Yüce Allah’a hamd ederiz ki böyle bir yüce Kitâb’ı ve şanlı Peygamberi ve bunlar ile de yüce İslam’ı bize nasîb eylediği için.

 

Elhamdülillahillezi, Elhamdülillahillezi hedânâ lihâzâ (تَبَارَكَ الَّذ۪ي) şöyle bir bak (تَبَارَكَ الَّذ۪ي نَزَّلَ الْفُرْقَانَ) Evvelen İkam saniyen, tefsir Evta’u finnefstir derler. Yani bir şey önce kapalı olarak söylenip de sonra açıklandığı zaman muhatabın gönlünde kuvvetli etki bırakır. Çünkü nefis kolay duyduğu bir şeyi hafif geçer önemsemez. Bellek dikkat ile denktir, dikkat de merak ile mütenasiptir yani denktir. “Çok naz âşık usandırır.” Yani fazlada nazlanmamalıdır. Âciz bırakıcı özelliği Furkân ismi ve benim el belirlilik takısı ile hatırlatılıp (نَزَّلَ الْفُرْقَانَ) sırası ile (الَّذ۪ي) Mevsûlü’nün belirsizliği belirlenerek, çok yüce çok mutlu hayır ve başlaması çok yüksek olduğunu ne kadar hayret verici bir şekilde göstermektedir.

 

Dakika 1:35:00

 

O, hani bildiğiniz Furkân’ı şanlı Kur’an’ı o hak ve bâtılı ayıran vazifelerinizi öğreten bir benzerini yapmaktan herkesi aciz bırakan Kur’an-ı Kerim mûcizesini ibadet ve kulluk ile sekilmiş… Herkesçe bilinen kuluna âyet, âyet indiren o yüce Zât şüphe yok ki o Furkân kendisine indirdiği herkesçe bilinen kulu özel kulu en şerefli şanlı şerefli kulu Yüce Peygamber Hazreti Muhammed (Mustafa Sallallâhu Teâlâ Aleyhi ve Sellem) olduğu da apaçık bellidir. ‘’İsrâ Sûresi 1’inci âyetine’’ işte baktığınız zaman o şerefli şanlı kul Muhammed’in olduğunu görüyoruz. Nezir yani korkutucu mânâsına “Sıfatı Müşebbehe ’dir’’ daimîlik ifade eden sıfat demektir. İnzar korkunç haber vermek Kur’an-ı Kerim bütün gerçek haberleri önceden verir. Şuanda insanlar ölmeden ölüme hazırlanmayı berzaha gitmeden burada da tedbirli olmayı mahşere gelmeden hazırlıklı olmayı gerçek Müslümanın neler yapacağını Kur’an-ı Kerim önceden haber veriri. Bunun için inzar şöyle bir bakalım; Müjdenin zıttıdır. Beşîr ve mübeşşir müjdeci demek olduğu gibi nezir ve münzir de tehlike haberiyle korkutan haberci Peygamber demektir. Yani Hazreti Muhammed beşîr ve nezir Peygamberidir. Müjdeleyen ve uyaran tehlikeleri haber veren ve önceden her tehlikeye karşı tedbir alınmasını önceden duyuran Peygamberdir. (وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا مُبَشِّرًا وَنَذِيرًا ﴿٥٦) ’’Furkân Sûresi 56’’ “Biz seni ancak müjdeleyici ve korkutucu uyarıcı olarak gönderdik.” Hem rahmetinin müjdecisi hem azâbının habercisidir. (وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ ﴿١٠٧﴾) ‘’Enbiyâ Sûresi 107’’ “Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik âlemlere bir korkutucu olsun diye.” (لِيَكُونَ لِلْعَالَم۪ينَ نَذ۪يراًۙ ) ‘’Furkân Sûresi 1’’ buyrulmaktadır. “Tebâreke’nin” yükseklik ve büyüklük mânâsına yine “Tebâreke’nin” bolluk ve bağışlama mânâsını hatıra getirin. Âlem kelimesi Allah’u Teâlâ’nın zât ve sıfatından başka her şeye denilir. (رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ) kavramına göre Hazreti Peygamberin bütün yaratılmışlara da gönderildiğine delil göstermişlerdir. Âlemin çoğulunun gerçekte akıl sahiplerinin dünyaları için kullanıldığı bellidir. Âlimlerin çoğunun görüşü de budur. Akıl sahipleri âlemleri ise insanlar, cinler ve meleklerdir Alusi Tefsirinde der ki: “Peygamber Sallallâhu Aleyhi ve Sellemin, insanlara ve cinleri gönderilmiş olduğu zorunlu olarak bilinmektedir.”

 

Dakika 1:40:10

 

İnkâr edene kâfir denilir demiş Âlûsî. Sübkî gibi bir kısım araştırmacılar meleklere dâhil gönderilmiş olduğunu söylemişler ve bazıları bu âyeti delil getirmişlerdir. Evet, âyetin şümûlünde bunlar görülmektedir. Bunun için mâsum olanlara gönderilmenin faydası da çağrısına uymakla onun şerefine hizmet etmektir. Melekler günah işleyemezler mâsumdurlar bunlara gönderilmenin faydası da Peygamberin çağrısına uymakla onun şerefine hizmet etmektir. Şimdi düşünmeli, bütün âlemleri korkutma yetkisi ne büyük kuvvet ve şandır. Bu kuvvet ve şan Hz. Muhammed’e verilmiştir. Peygambere bu Furkân ile bu büyük kuvvet ve yetki verilmiş bulunuyor. “Saltanat şehinşahlık hep O’nun yalnız O’nundur.”                                            (لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ) ‘’Hadîd Sûresi 5’’ “Saltanat şehinşahlık hep O’nun yalnız O’nundur.” “Hem hiç çocuk edinmedi.” Allah’ın çocuğu olmaz çocuğu var diyenler Allah’a iftira eden şirk koşan küfre saplananlardır. Kim olursa olsun bu yanlışa saplananlar Allah’a iftira etmişlerdir.” Mâide Sûresi 18, Tövbe Sûresi 30 ve Bakara Sûresi 116’ncı âyet-i kerimelerinde biz bu bunlara değindik, o derslerimizi takip edenler o gerçeği yeniden hatırlayacaklardır.                              (وَلَمْ يَكُنْ لَهُ شَر۪يكٌ فِي الْمُلْكِ) “Hem mülkte hiçbir ortağı yoktur” Âlemler Allah’ın mülküdür ortağı yoktur.  (وَلَمْ يَتَّخِذْ وَلَدًا) “Hiç mi hiç çocuk edinmedi.”

 

(قُلْ هُوَ اللَّهُ أَحَدٌ ﴿١﴾), (اللَّهُ الصَّمَدُ ﴿٢﴾), (لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ ﴿٣﴾), (وَلَمْ يَكُن لَّهُ كُفُوًا أَحَدٌ ﴿٤﴾) Yüce Allah’ın birliği, Vacibül-Vücûd olduğu, çocuk edinmediği, baba olmadığını da açıkça bu İhlâs-ı Şerif anlatmaktadır. (خَلْقٍ) Hâlk yokken meydana getirmektir yaratıcı sadece Allah’u Teâlâ’dır. Kendisinden başka ilâh olmayan diri olan her şeyin yönetimini elinde bulunduran Yüce Allah’tan mağfiret dilerim. Kendi nefsine zulmeden gerek hayat, gerek ölüm ve gerekse tekrar dirilme bakımından kendi nefsine mâlik olamayan bir kulun tövbesi ile tövbe ederim. İşte bunun da kökeninde Ebû Dâvûd, Tirmizî, Dârimî bulunmaktadır bu ne mealini verdiğim metninde bu kaynaklarda bulunduğunu görmekteyiz. “Def-i zarar celbi menfaat akdemdir.”

 

Dakika 1:45:00

 

 

Zararın yok edilip kaldırılması, faydanın getirilip konulmasından öncedir. “Def-i zarar celbi menfaat.” Yüce İslam’da işte esas olan budur zararı def etmek menfaati celb etmek vardır. İslam bu temel üzerine kuruludur. Onun içinde diktatörler de zâlimler insanları daha çok korkutma politikasıyla kendilerine tapındırmaya uğraşırlar. Ve bu yüzden birçok zavallılar o gücü onların kendilerininmiş gibi sanarak korku belasıyla onları tanrı yerine koyarlar. Dikkat et! Diktatörler ve zâlimler insanları daha çok korkutma politikasıyla tehdit ederler zavallılar onları tanrı yerine koyar Allah’ı unuturlar. Ne ölüme mâliktirler, nede hayata nede nüşûra. Nüşûr: neşir, neşriya, menşur, intişar bu mânâdadır ki, inşâr; ölüyü diriltme… “Ve o su ile ölü bir toprağa can verdik” diyor Cenab-ı Hak. ‘’ Kâf Sûresi 11’inci âyetinde.’’ Bunun için Cenab-ı Hak, insanların tamamını ne yapacaktır; Mahşerde toplayacaktır. Dünyaya nasıl yaratılışları dünya da görülmektedir varlıkların? İnsanlar işte birde mahşerde toplanacaklardır (وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا) “O küfredenler bu açıklamaya karşı dediler ki: (اِنْ هٰذَٓا اِلَّٓا اِفْكٌۨ) Sırf bir iftira (افْتَرٰيهُ) onu o uydurdu” dediler. Kim? Kâfirler dediler. Yalanı telleyip pullama da bu derece ileri gittiler, Hakk’a karşı koydular, tam safsatanın içine saplandılar. Kavmim senin için toplandılar seninle konuşmak istiyorlar. Bir gün kodamanlar, müşrikler, putperestler toplandılar Peygamber Efendimize haber gönderdiler. Kavmim senin için toplandılar seninle konuşmak istiyorlar. Dediler Peygamberimize kısaca: Mal istiyorsan sana mal toplarız seni efendi tanırız başımıza seni melik kral yaparız dediler.

 

Ben size bir elçi bana bir kitap indirdi Yüce Allah dedi Peygamberimiz. Ve size bir müjdeci ve korkutucu olmamı da emretti. Ben Allah’ın emrine sabrederim dedi Sevgili Efendimiz.

 

Sen de bizim gibi çarşılarda dolaşıyor geçimlik arıyorsun dediler Peygamberimize.

 

“Hayır!” Ben size bunun için gönderemedim Yüce Allah beni bir müjdeci ve korkutucu olarak gönderdi. Ben beşîr ve nezir bir Peygamberim dedi.

 

(مَا لِ‌هٰذَا الرَّسُولِ)  ‘’ مَاMa ’’burada soru “ل “ lam cer harfi olduğundan kural (مَا لِ‌هٰذَا) şeklinde bitişik yazılması idiyse de İmam Osman bin Affân’a ait Mushaf hakkında (مَا لِ‌هٰذَا) şeklinde “lam” ayrı yazılmış ve dolayısıyla burada böyle yazılması mûteber bir sünnet olmuştur.

 

Cenab-ı Hak hakkı hakîkati bilen Hakk’a tâbî olan bâtıla karşı hakkı savunan her işi ve sözü hak ve nur olan kullarından eylesin.

 

Dakika 1:50:55

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

(Visited 63 times, 1 visits today)
{"message":{"type":8,"message":"Undefined variable: show_right_meta","file":"\/home\/pwny9ik9\/public_html\/wp-content\/plugins\/cactus-video\/video-hook-functions.php","line":1155},"error":1}